Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?" (1 Kullanıcı)

nursena72

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ocak 2006
Mesajlar
201
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

B)Bu Sefer Kafilede Ulu Bir Zat Var

Kainatın Efendisi nur çocuk, amcası Ebu Talib'in yanındadır artık. Abdülmuttalib'in Ebu Talib'i tercih etmesinin sebepleri, şöyle sıralanabilir: Diğer kardeşlere oranla daha merhametli ve şefkatli olması. Diğer kardeşlere oranla daha çok yardımsever olması ve halk arasında itibarı ve nüfuzunun fazla olması. Ebu Talib'in en büyük şansızlığı diğer kardeşlerine göre daha fakir olmasıdır. Ailesinin geçimini ancak karşılayabilen Ebu Talib, şimdi bir yükle daha karşı karşıyadır.

Hazret-i Ali Radıyallahu Anh der ki:

“Babam, yoksul seyyid, ulu kişi idi.”

Ebu Talib de babası Abdülmuttalib gibi, Kainatın Efendisi nur çocuğu bağrına bastı. Evlatlarından ayrı tutmak bir yana, kendi öz evlatlarından daha üstün tutar olmuştu. O olmadan hiçbir yere gitmez, O olmadan gece istirahata bile çekilmezdi. Ebu Talip babası Abdülmuttalib gibi cahilliye devrinin kötülük ve melanetlerinden uzak durur, hiçbirine nefsinde yer vermezdi.

Kainatın Efendisi amcası Ebu Talib'in evinde kalmaya başlayalı evin şekli değişmişti, hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sofralar bereketlenmiş, evin ışığı artmıştı. Bunu ilk fark eden yine Ebu Talib olmuştu, yemek için sofra kurulduğunda Kainatın Efendisi gelmeden yemeğe başlanmazdı. Ebu Talib bu konuda ev halkını uyarmıştı:

“Yemeğe başlamayın, sizin gibi oğlum da gelip, sofrada hazır olsun, ondan sonra…” demişti. Daha başka halleri gördükçe Ebu Talib şöyle diyordu:

“Hiç şüphe yok, sen mübareksin.” Yine Ümmü Eymen anlatıyor:

“Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gerek çocukluğunda gerekse gençlik ve büyüklüğünde, ne açlıktan ne de susuzluktan şikayetlendiğini görmedim, başkasından da duymadım.”

Kainatın Efendisi yeni aile hayatında Ebu Talib'in sevgi ve bağlılığının yanında, Ebu Talib'in hanımı, Kainatın Efendisi'nin yengesi olan Fatıma bint-i Esed'den de büyük ilgi görüyordu. Çocuklarına göstermediği ilgi ve alakayı bu nur çocuğa gösteriyordu. Aradan yıllar geçecek, fakat Kainatın Efendisi Amca ve yengesinin kendisine gösterdikleri ilgi, alaka ve sevgiyi unutmayacak, her fırsatta güzel bir anı olarak minnetle anacaktır.

Mekke'de yaz mevsimlerinden bir mevsim yaşanıyordu, o yaz da yağmur yağmamış kuraklık had safhaya ulaşmıştı. Birkaç gün daha yağmur yağmazsa durum tahammül edilemeyecek boyutlara ulaşacaktı. Kureyş durumu Ebu Talib'e bildirdi ve bir hal çaresi bulmasını istediler. Ebu Talib de geçmişte babasının yaptığı gibi duaya çıkmaya karar verdi. Yanına da Kainatın Efendisi'ni alarak doğru Kabe'ye gitti. Dede Abdülmuttalib'in zamanına oranla Kainatın Efendisi büyümüş, rivayet edildiğine göre oniki yaşına girmişti. Ebu Talib bir taraftan dua ederken, diğer yanda Kainatın Efendisi de şahadet parmağını semaya kaldırmış, o da yağmur talebinde bulunuyordu. Tam o esnada gökyüzünü bulutlar kapladı ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Her taraf sel oldu, nerede ise yağmurun kesilmesi için dua etmeye çıkacaklardı.

Yine bir gün Mekke'de yaşıtları olan çocuklarla oynuyordu. Yerden birkaç tane taş toplayarak, çocuklara atmak için arkasına sakladı. Resulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki:

“Ne zaman ki çocuklara taş atmaya yeltendim, elimi bir el tuttu ve ‘Sakın kimseye taş atıp incitme' dedi.”

Bir başka hadiseyi de Ümmü Eymen anlatıyor:

Kureyş'in büyük bir putu vardı ki, yılda bir gün bu putun karşına dururlar, ondan yardım isterlerdi. Bazen bu put toplantısına Ebu Talib'inde katıldığı olmuştur. Bir defasında Kainatın Efendisi'ni de ****ürmek istediler, o gitmek istemedi. Bunun üzerine başka Ebu Talib olmak üzere bir çok yakını çok ısrar etti ve sonunda gitmeye razı oldu. Hep birlikte yılda bir günün töreninin yapılacağı yere vardılar. Tören yerine varır varmaz Kainatın Efendisi gözden kayboldu. Kısa bir zaman sonra çıkageldi, yüzü sararmış, kendisi de titrer bir halde idi. Ne olduğunu sorduklarında:

“Cinlerin saldırısına uğradığını ya da cinlerin saldırısından korktuğunu söyledi.” Daha fazla bilgi istenince şöyle dedi:

“Puta yaklaştığım zaman, uzun boylu bir adam beni yanına çağırdı ve ‘Ya Muhammed, sakın elini bu puta dokundurma ve bunların toplantılarında bulunma!' diye tenbih ettiler.”

Kainatın Efendisi gerek çocukluğunda, gerek gençliğinde, gerekse sonraki hayatında hiç bir dönemde günah ve günaha yaklaştıran işlerin içinde olmadı. Hz. Ali Radıyallahu Anh bu hususta Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'den şöyle bir rivayette bulunmuştur

“Ehl-i cahilliyenin yaptıkları şeylerden sadece iki şey yapmaya yeltendim. Ama her defasında Allah, benimle istediğim o şeyin arasına girip, bana mani oldu. Artık bu iki şeyden sonra, Allah bana peygamberlik görevi ile ikramda bulunana kadar(ve ondan sonra), hiçbir kötü şey yapmaya yeltenmedim. (O iki şey de şu idi:) Bir gece, Mekke'nin yüksek yerlerinde benimle beraber koyun güden Kureyş'li bir çocuğa:

‘Keşke benim koyunlarıma da göz-kulak olsan da, Mekke'ye gidip gençlerin sohbetlerine (eğlencelerine ) katılsam' dedim ve bu istekle oradan ayrıldım. Derken yolumun üzerindeki ışıklı eve vardım ve bir def-zurna (eğlence) sesi duydum. Onlar, ‘Falan oğlu falan, falan kızla evleniyor' diye ilan ediyorlardı. Onları seyredeyim diye oturdum. Allah bana bir uyku verdi, ben de uyuya kaldım. Güneşin dokunuşu beni uyandırdı.” Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz sözüne şöyle devam eder:

“Arkadaşımın yanına döndüm. Bana, ‘Ne yaptın?' diye sorunca, ‘Bir şey yapmadım' deyip hadiseyi anlattım. Yine bir başka gece arkadaşıma aynı şeyi söyledim. Derken Allah Teala, bana bir uyku verdi, yine güneşin dokunuşu beni uyandırdı. Artık bu iki şeyden sonra, Allah bana risalet görevi ile ikram edinceye kadar, böylesi mâlâyâni şeylere yeltenmedim.”

Kainatın Efendisi hayatının hiçbir döneminde bırakın yalan yanlış bir işin içinde olmayı, mâlâyâni ve boş işlerin de içinde olmamıştır.

Kainatın Efendisi oniki veya onüç yaşlarındadır. Amca Ebu Talib, Kureyş'in hazırladığı bir kervanın başında Şam'a ticari bir yolculuğa hazırlanmaktadır. Amcasının Şam'a gideceğini öğrenen Kainatın Efendisi, amcasından ayrılacağı için son derece üzüntülüdür. Onu üzüntülü gören Ebu Talib sebebini öğrenince çok duygulanır ve yavrusunu beraberine almaya karar verir. Annesi Amine ile birlikte Medine'ye yaptığı ziyareti saymazsak buna Kainatın Efendisi'nin ilk yolculuğudur denilebilir. Hazırlıklar yapıldı ve ticaret kervanı Şam'a doğru hareket etti.

Şam istikametine giderken hangi güzergahın takıp edileceği biliniyordu. Kureyş, bu tür kervanları sıkça tertiplerdi. Bu sebeple genellikle aynı güzergah takip edilirdi. Kervan yoluna devam ediyor, Kainatın Efendisi de yolculuktan son derece memnun, amcasının yanında yolculuğa devam ediyordu. O zamanlar İsa Aleyhisselam'ın getirdiği hak din her ne kadar bozulmuş tahrip edilmiş olsa da, az sayıda rahip yada ehl-i kitap, İsa Aleyhisselam'ın tahrif olmamış İslam dinini yaşıyor ve onun gerektirdiği gibi iman ediyordu. Bu şekilde iman edip amel işleyen rahiplerden biri de kervanın güzergahı üzerinde bulunan Küfe mevkiinde yaşayan rahip Bahira idi.

Rahip Bahira, tahrip edilmemiş, aslını muhafaza etmiş, doğruları bizzat yazan kitaplara sahipti, bu kitaplar sayesinde gerçeği ve son peygamberin geleceğini ve gelmesinin de yakın olduğunu biliyordu. Hatta bu rahip Bahira'nın ihlas ve samimiyeti o kadar üst seviyede idi ki, Kainatın Efendisi'nin bulunduğu yere geleceğini bile hissetmiş, ya da okuduğu kitaplardan bunu tespit etmişti.

Bahira'nin bulunduğu Küfe mevkii güneyden gelen kervanların geçiş noktası olduğu için yıllardır gelen kervanları gözetler, beklediği misafirini kervanlarda arardı. Yine günlerden çok sıcak bir gündü, rahip Bahira için o gün her günkünden bir başkaydı. Kendisindeki bu farklılığı anlamakta zorluk çekmedi, hayırdır inşallah diyerek mutat işlerini yapmaya koyuldu. Fakat aklı gelecek kervanlardaydı. Hava çok sıcaktı, gökyüzünde de herhangi bir buluttan eser bile yoktu. Küfe ahalisi evlerinden çıkmıyor, dışarıda olanlar da gölgelenecekleri bir ağaç ya da gölgelik arıyorlardı.

Tam bu esnada rahip Bahira'nin dikkati bir noktaya kilitlenir. Evet ufukta bir siyah bulut gözüküyordu, sanki hiç hareket etmiyor, olduğu yerde duruyordu. Daha dikkatli bakınca bulutun hissedilmeyecek derecede yavaş bir şekilde Küfe'ye doğru hareket halinde olduğunu tespit etti. Rahip Bahira'nin içini bir heyecan kaplamıştı. Acaba?…

Biraz daha zaman geçince bulutun bir kervanı gölgelediğini gördü, bulut kervanın hareketine göre hareket ediyordu. Kervan yaklaştıkça, kervanın geçtiği yolda bulunan canlı cansız bütün mahlukatın kervana tazimde bulunduğunu müşahede etti. Rahip Bahira'nin şüphesi kalmamıştı, yıllardır beklediği misafir nihayet geliyordu. Kervan gelip, rahibin ikamet ettiği yerin yakınında konakladı. Bulut da kervanla birlikte durdu, vazifesine durduğu yerden devam ediyordu. Bahira kafileyi saygı ve hürmetle karşıladı. Rivayet edilir ki rahip Bahira kervanda bulunanlara bir ziyafet vermek istediğini bildirdi. Kafilede bulunanlar içinde önceleri buradan geçenler vardı ve Bahira'yi tanıyorlardı, bugüne kadar böyle bir şey yapmamıştı, işte bu sebeple bu davete şaşırdılar :

- “Bizler buradan defalarca geçmemize rağmen herhangi bir ikramda bulunmadın da bu sefer ziyafet vermenin sebebi nedir?” Bahira:

- “Bu sefer kafilede ulu bir zat var” dedi. Kafilede bulunanlar Bahira'nin davetlisi olarak ziyafete katılırlar. Bahira gelenleri gözden geçirdi, aradığını bulamadı, misafiri bunların içinde değildi. Sordu:

- “ Kafilenizden, ziyafete katılmayan var mı?” Ebu Talib:

- “ Bir çocuk var, o eşyalarımızın yanında kaldı” dedi.

Bahira ısrar eder, sonuçta Kainatın Efendisi de ziyafete katılır. Rahip Bahira, Kainatın Efendisi'ni görür görmez tanır. Ebu Talib'e dönerek sorar:

- “Bu çocuk senin neyin olur?”

- “Oğlumdur.” Bu sefer de Kainatın Efendisi'ne döner:

- “Ey güzel çocuk, sana soracaklarıma, Lat ve Uzza hakkı için doğru cevap verir misin?”

Kainatın Efendisi:

- “Bana putlara yemin vererek soru sorma” der. Bahira:

- “O halde senden soracaklarıma Allah için cevap ver,” der. Kainatın Efendisi:

- “ Dilediğini sor, cevap vereyim” der. Bahira sorduğu sorulara aldığı cevaplarla rahatlamış, artık en küçük bir şüphesi kalmamıştı. Son olarak bir de iki kürek kemiği arasına baktı ve bu çocuk beklenen son peygamber dedi. Bahira bu konuşmadan sonra Kainatın Efendisi ile yakından ilgilenen Ebu Talib'in yanına döner ve daha önce sorduğu soruyu tekrar sorar:

- “Bu çocuk senin neyindir?”

- “Oğlumdur”.

- “Olamaz, bu çocuğun babasının ölmüş olması gerekir.”

- “Evet, bu çocuk benim kardeşimindir, annesinin karnında iken babası öldü.” Bahira Ebu Talib'i bir kenara çeker:

- “Beni iyi dinle ey Ebu Talib! Yanında bulunan bu çocuk gelmesi vaad edilen son peygamberdir. Bu çocuğun birçok düşmanı vardır. Özellikle Yahudiler bu çocuğa düşmandır. Sakın Şam'a bu çocuğu ****üreyim deme, orada bunu tanırlar ve ona bir kötülük yaparlar. Kervanın mallarını Basra'da sat ve geldiğin gibi memleketine dön.”

Ebu Talib Bahira'nin telkinlerini dikkate alır, kervanın mallarını birkaç mil ilerideki Basra da satar ve Mekke'ye geri döner.

Rahip Bahira gibi ehl-i kitap mensubu din alimleri vardı. Onların bazıları Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yetişerek iman ettiler. Bir kısmının da ömrü yetmedi, nübüvvetten ence dünya hayatına veda ettikleri için Kainatın Efendisi'ne ashab olamadılar.

Nitekim Kur'an-i Kerim onlardan şu şekilde bahsetmektedir:

“… Onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. Resul'e indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün. Derler ki: Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz.”
 

nursena72

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ocak 2006
Mesajlar
201
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

B)Bu Sefer Kafilede Ulu Bir Zat Var

Kainatın Efendisi nur çocuk, amcası Ebu Talib'in yanındadır artık. Abdülmuttalib'in Ebu Talib'i tercih etmesinin sebepleri, şöyle sıralanabilir: Diğer kardeşlere oranla daha merhametli ve şefkatli olması. Diğer kardeşlere oranla daha çok yardımsever olması ve halk arasında itibarı ve nüfuzunun fazla olması. Ebu Talib'in en büyük şansızlığı diğer kardeşlerine göre daha fakir olmasıdır. Ailesinin geçimini ancak karşılayabilen Ebu Talib, şimdi bir yükle daha karşı karşıyadır.

Hazret-i Ali Radıyallahu Anh der ki:

“Babam, yoksul seyyid, ulu kişi idi.”

Ebu Talib de babası Abdülmuttalib gibi, Kainatın Efendisi nur çocuğu bağrına bastı. Evlatlarından ayrı tutmak bir yana, kendi öz evlatlarından daha üstün tutar olmuştu. O olmadan hiçbir yere gitmez, O olmadan gece istirahata bile çekilmezdi. Ebu Talip babası Abdülmuttalib gibi cahilliye devrinin kötülük ve melanetlerinden uzak durur, hiçbirine nefsinde yer vermezdi.

Kainatın Efendisi amcası Ebu Talib'in evinde kalmaya başlayalı evin şekli değişmişti, hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sofralar bereketlenmiş, evin ışığı artmıştı. Bunu ilk fark eden yine Ebu Talib olmuştu, yemek için sofra kurulduğunda Kainatın Efendisi gelmeden yemeğe başlanmazdı. Ebu Talib bu konuda ev halkını uyarmıştı:

“Yemeğe başlamayın, sizin gibi oğlum da gelip, sofrada hazır olsun, ondan sonra…” demişti. Daha başka halleri gördükçe Ebu Talib şöyle diyordu:

“Hiç şüphe yok, sen mübareksin.” Yine Ümmü Eymen anlatıyor:

“Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gerek çocukluğunda gerekse gençlik ve büyüklüğünde, ne açlıktan ne de susuzluktan şikayetlendiğini görmedim, başkasından da duymadım.”

Kainatın Efendisi yeni aile hayatında Ebu Talib'in sevgi ve bağlılığının yanında, Ebu Talib'in hanımı, Kainatın Efendisi'nin yengesi olan Fatıma bint-i Esed'den de büyük ilgi görüyordu. Çocuklarına göstermediği ilgi ve alakayı bu nur çocuğa gösteriyordu. Aradan yıllar geçecek, fakat Kainatın Efendisi Amca ve yengesinin kendisine gösterdikleri ilgi, alaka ve sevgiyi unutmayacak, her fırsatta güzel bir anı olarak minnetle anacaktır.

Mekke'de yaz mevsimlerinden bir mevsim yaşanıyordu, o yaz da yağmur yağmamış kuraklık had safhaya ulaşmıştı. Birkaç gün daha yağmur yağmazsa durum tahammül edilemeyecek boyutlara ulaşacaktı. Kureyş durumu Ebu Talib'e bildirdi ve bir hal çaresi bulmasını istediler. Ebu Talib de geçmişte babasının yaptığı gibi duaya çıkmaya karar verdi. Yanına da Kainatın Efendisi'ni alarak doğru Kabe'ye gitti. Dede Abdülmuttalib'in zamanına oranla Kainatın Efendisi büyümüş, rivayet edildiğine göre oniki yaşına girmişti. Ebu Talib bir taraftan dua ederken, diğer yanda Kainatın Efendisi de şahadet parmağını semaya kaldırmış, o da yağmur talebinde bulunuyordu. Tam o esnada gökyüzünü bulutlar kapladı ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Her taraf sel oldu, nerede ise yağmurun kesilmesi için dua etmeye çıkacaklardı.

Yine bir gün Mekke'de yaşıtları olan çocuklarla oynuyordu. Yerden birkaç tane taş toplayarak, çocuklara atmak için arkasına sakladı. Resulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki:

“Ne zaman ki çocuklara taş atmaya yeltendim, elimi bir el tuttu ve ‘Sakın kimseye taş atıp incitme' dedi.”

Bir başka hadiseyi de Ümmü Eymen anlatıyor:

Kureyş'in büyük bir putu vardı ki, yılda bir gün bu putun karşına dururlar, ondan yardım isterlerdi. Bazen bu put toplantısına Ebu Talib'inde katıldığı olmuştur. Bir defasında Kainatın Efendisi'ni de ****ürmek istediler, o gitmek istemedi. Bunun üzerine başka Ebu Talib olmak üzere bir çok yakını çok ısrar etti ve sonunda gitmeye razı oldu. Hep birlikte yılda bir günün töreninin yapılacağı yere vardılar. Tören yerine varır varmaz Kainatın Efendisi gözden kayboldu. Kısa bir zaman sonra çıkageldi, yüzü sararmış, kendisi de titrer bir halde idi. Ne olduğunu sorduklarında:

“Cinlerin saldırısına uğradığını ya da cinlerin saldırısından korktuğunu söyledi.” Daha fazla bilgi istenince şöyle dedi:

“Puta yaklaştığım zaman, uzun boylu bir adam beni yanına çağırdı ve ‘Ya Muhammed, sakın elini bu puta dokundurma ve bunların toplantılarında bulunma!' diye tenbih ettiler.”

Kainatın Efendisi gerek çocukluğunda, gerek gençliğinde, gerekse sonraki hayatında hiç bir dönemde günah ve günaha yaklaştıran işlerin içinde olmadı. Hz. Ali Radıyallahu Anh bu hususta Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'den şöyle bir rivayette bulunmuştur

“Ehl-i cahilliyenin yaptıkları şeylerden sadece iki şey yapmaya yeltendim. Ama her defasında Allah, benimle istediğim o şeyin arasına girip, bana mani oldu. Artık bu iki şeyden sonra, Allah bana peygamberlik görevi ile ikramda bulunana kadar(ve ondan sonra), hiçbir kötü şey yapmaya yeltenmedim. (O iki şey de şu idi:) Bir gece, Mekke'nin yüksek yerlerinde benimle beraber koyun güden Kureyş'li bir çocuğa:

‘Keşke benim koyunlarıma da göz-kulak olsan da, Mekke'ye gidip gençlerin sohbetlerine (eğlencelerine ) katılsam' dedim ve bu istekle oradan ayrıldım. Derken yolumun üzerindeki ışıklı eve vardım ve bir def-zurna (eğlence) sesi duydum. Onlar, ‘Falan oğlu falan, falan kızla evleniyor' diye ilan ediyorlardı. Onları seyredeyim diye oturdum. Allah bana bir uyku verdi, ben de uyuya kaldım. Güneşin dokunuşu beni uyandırdı.” Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz sözüne şöyle devam eder:

“Arkadaşımın yanına döndüm. Bana, ‘Ne yaptın?' diye sorunca, ‘Bir şey yapmadım' deyip hadiseyi anlattım. Yine bir başka gece arkadaşıma aynı şeyi söyledim. Derken Allah Teala, bana bir uyku verdi, yine güneşin dokunuşu beni uyandırdı. Artık bu iki şeyden sonra, Allah bana risalet görevi ile ikram edinceye kadar, böylesi mâlâyâni şeylere yeltenmedim.”

Kainatın Efendisi hayatının hiçbir döneminde bırakın yalan yanlış bir işin içinde olmayı, mâlâyâni ve boş işlerin de içinde olmamıştır.

Kainatın Efendisi oniki veya onüç yaşlarındadır. Amca Ebu Talib, Kureyş'in hazırladığı bir kervanın başında Şam'a ticari bir yolculuğa hazırlanmaktadır. Amcasının Şam'a gideceğini öğrenen Kainatın Efendisi, amcasından ayrılacağı için son derece üzüntülüdür. Onu üzüntülü gören Ebu Talib sebebini öğrenince çok duygulanır ve yavrusunu beraberine almaya karar verir. Annesi Amine ile birlikte Medine'ye yaptığı ziyareti saymazsak buna Kainatın Efendisi'nin ilk yolculuğudur denilebilir. Hazırlıklar yapıldı ve ticaret kervanı Şam'a doğru hareket etti.

Şam istikametine giderken hangi güzergahın takıp edileceği biliniyordu. Kureyş, bu tür kervanları sıkça tertiplerdi. Bu sebeple genellikle aynı güzergah takip edilirdi. Kervan yoluna devam ediyor, Kainatın Efendisi de yolculuktan son derece memnun, amcasının yanında yolculuğa devam ediyordu. O zamanlar İsa Aleyhisselam'ın getirdiği hak din her ne kadar bozulmuş tahrip edilmiş olsa da, az sayıda rahip yada ehl-i kitap, İsa Aleyhisselam'ın tahrif olmamış İslam dinini yaşıyor ve onun gerektirdiği gibi iman ediyordu. Bu şekilde iman edip amel işleyen rahiplerden biri de kervanın güzergahı üzerinde bulunan Küfe mevkiinde yaşayan rahip Bahira idi.

Rahip Bahira, tahrip edilmemiş, aslını muhafaza etmiş, doğruları bizzat yazan kitaplara sahipti, bu kitaplar sayesinde gerçeği ve son peygamberin geleceğini ve gelmesinin de yakın olduğunu biliyordu. Hatta bu rahip Bahira'nın ihlas ve samimiyeti o kadar üst seviyede idi ki, Kainatın Efendisi'nin bulunduğu yere geleceğini bile hissetmiş, ya da okuduğu kitaplardan bunu tespit etmişti.

Bahira'nin bulunduğu Küfe mevkii güneyden gelen kervanların geçiş noktası olduğu için yıllardır gelen kervanları gözetler, beklediği misafirini kervanlarda arardı. Yine günlerden çok sıcak bir gündü, rahip Bahira için o gün her günkünden bir başkaydı. Kendisindeki bu farklılığı anlamakta zorluk çekmedi, hayırdır inşallah diyerek mutat işlerini yapmaya koyuldu. Fakat aklı gelecek kervanlardaydı. Hava çok sıcaktı, gökyüzünde de herhangi bir buluttan eser bile yoktu. Küfe ahalisi evlerinden çıkmıyor, dışarıda olanlar da gölgelenecekleri bir ağaç ya da gölgelik arıyorlardı.

Tam bu esnada rahip Bahira'nin dikkati bir noktaya kilitlenir. Evet ufukta bir siyah bulut gözüküyordu, sanki hiç hareket etmiyor, olduğu yerde duruyordu. Daha dikkatli bakınca bulutun hissedilmeyecek derecede yavaş bir şekilde Küfe'ye doğru hareket halinde olduğunu tespit etti. Rahip Bahira'nin içini bir heyecan kaplamıştı. Acaba?…

Biraz daha zaman geçince bulutun bir kervanı gölgelediğini gördü, bulut kervanın hareketine göre hareket ediyordu. Kervan yaklaştıkça, kervanın geçtiği yolda bulunan canlı cansız bütün mahlukatın kervana tazimde bulunduğunu müşahede etti. Rahip Bahira'nin şüphesi kalmamıştı, yıllardır beklediği misafir nihayet geliyordu. Kervan gelip, rahibin ikamet ettiği yerin yakınında konakladı. Bulut da kervanla birlikte durdu, vazifesine durduğu yerden devam ediyordu. Bahira kafileyi saygı ve hürmetle karşıladı. Rivayet edilir ki rahip Bahira kervanda bulunanlara bir ziyafet vermek istediğini bildirdi. Kafilede bulunanlar içinde önceleri buradan geçenler vardı ve Bahira'yi tanıyorlardı, bugüne kadar böyle bir şey yapmamıştı, işte bu sebeple bu davete şaşırdılar :

- “Bizler buradan defalarca geçmemize rağmen herhangi bir ikramda bulunmadın da bu sefer ziyafet vermenin sebebi nedir?” Bahira:

- “Bu sefer kafilede ulu bir zat var” dedi. Kafilede bulunanlar Bahira'nin davetlisi olarak ziyafete katılırlar. Bahira gelenleri gözden geçirdi, aradığını bulamadı, misafiri bunların içinde değildi. Sordu:

- “ Kafilenizden, ziyafete katılmayan var mı?” Ebu Talib:

- “ Bir çocuk var, o eşyalarımızın yanında kaldı” dedi.

Bahira ısrar eder, sonuçta Kainatın Efendisi de ziyafete katılır. Rahip Bahira, Kainatın Efendisi'ni görür görmez tanır. Ebu Talib'e dönerek sorar:

- “Bu çocuk senin neyin olur?”

- “Oğlumdur.” Bu sefer de Kainatın Efendisi'ne döner:

- “Ey güzel çocuk, sana soracaklarıma, Lat ve Uzza hakkı için doğru cevap verir misin?”

Kainatın Efendisi:

- “Bana putlara yemin vererek soru sorma” der. Bahira:

- “O halde senden soracaklarıma Allah için cevap ver,” der. Kainatın Efendisi:

- “ Dilediğini sor, cevap vereyim” der. Bahira sorduğu sorulara aldığı cevaplarla rahatlamış, artık en küçük bir şüphesi kalmamıştı. Son olarak bir de iki kürek kemiği arasına baktı ve bu çocuk beklenen son peygamber dedi. Bahira bu konuşmadan sonra Kainatın Efendisi ile yakından ilgilenen Ebu Talib'in yanına döner ve daha önce sorduğu soruyu tekrar sorar:

- “Bu çocuk senin neyindir?”

- “Oğlumdur”.

- “Olamaz, bu çocuğun babasının ölmüş olması gerekir.”

- “Evet, bu çocuk benim kardeşimindir, annesinin karnında iken babası öldü.” Bahira Ebu Talib'i bir kenara çeker:

- “Beni iyi dinle ey Ebu Talib! Yanında bulunan bu çocuk gelmesi vaad edilen son peygamberdir. Bu çocuğun birçok düşmanı vardır. Özellikle Yahudiler bu çocuğa düşmandır. Sakın Şam'a bu çocuğu ****üreyim deme, orada bunu tanırlar ve ona bir kötülük yaparlar. Kervanın mallarını Basra'da sat ve geldiğin gibi memleketine dön.”

Ebu Talib Bahira'nin telkinlerini dikkate alır, kervanın mallarını birkaç mil ilerideki Basra da satar ve Mekke'ye geri döner.

Rahip Bahira gibi ehl-i kitap mensubu din alimleri vardı. Onların bazıları Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yetişerek iman ettiler. Bir kısmının da ömrü yetmedi, nübüvvetten ence dünya hayatına veda ettikleri için Kainatın Efendisi'ne ashab olamadılar.

Nitekim Kur'an-i Kerim onlardan şu şekilde bahsetmektedir:

“… Onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. Resul'e indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün. Derler ki: Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz.”
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tugba_m yazdı:
Amin abim,bu güzel dualarının aynısını rabbim sanaad nasip etsin inşallah böyle güzel bir ortam oluşmasına yardımcı olduğun için.

Cihad ve savaş aynı kavramlarmıdır?Değilse farkları nelerdir?
Bunu bende bilmiyorum sizinle beraber bende araştırıcam Allah izin verirse...

Allah razı olsun verdiğiniz güzel bilgiler için.Benim soruma bir cevap yok mu :(
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

nursena72 yazdı:
SORUNUZUN CEVABI RAHİP BAHİRA OLABİLİR Mİ?

kardeşim sorunun sahibi herhalde şu an yoklar, geldiklerinde inşallah cevabın doğru olup olmadığını değerlendirirler.
siz sorunuzu sorabilirsiniz.
bu arada aramıza hoş geldiniz.
k.s.e.o.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a. arkadşlar,
hayırlı sabahlar, kaldığımız yerden devam inşallah.
 

vedat11

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ağu 2006
Mesajlar
21
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a arkadaşlar rabıta ile ilgili nediyosunuz bu konu bilginiz varsa sizden yararlan bilirmiyim ben rabıta yapmaya korkuyorum daha doğrusu günaha girerim diye yaklaşmak istemiyorum ama arkadaş yaparsın yaparsın bişey olmaz diyo araştırmak istedim
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

vedat11 yazdı:
s.a arkadaşlar rabıta ile ilgili nediyosunuz bu konu bilginiz varsa sizden yararlan bilirmiyim ben rabıta yapmaya korkuyorum daha doğrusu günaha girerim diye yaklaşmak istemiyorum ama arkadaş yaparsın yaparsın bişey olmaz diyo araştırmak istedim

S.A.
KARDEŞ RABITA İNSANI KORKUTMAZ, AKSİNE RAHATLATIR. ÇÜNKÜ KENDİNCE BİR MUHASEBE YAPIYORSUN.
AMA GENİŞ BİR AÇIKLAMA YAPARAK SANA DÖNERİZ İNŞALLAH.
K.S.E.O
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Rabıta nedir, rabıtada hangi esaslara dikkat edilmelidir?

Rabıta; "bağ" ve "irtibatlandıran" manalarına gelir. Sofiler onu, dervişin şeyhine özel teveccühü yerinde kullanırlar ki, bunu şu şekilde açabiliriz: Salik, doğrudan doğruya envar-ı tecelliyattan tam istifade edemediği -bu kendini liyakatsız görmeden de kaynaklanabilir- şeyhinin atmosferinde fani olarak onun teveccühünün gölgesinde İlahi tecellileri duymaya çalışmaktır ki, gölgeden çıkıp vesayetten sıyrılınca Hakk'la muamelesini bizzat da sürdürebilir. Bidayette mürşit böyle bir istifadeye vesile olduğundan, bir üstad ve rehber olarak ona saygıda da kusur edilmez. Aslında belli bir çerçevede, Kur'an da, diğer kitaplar da, enbiya-ı izam da -asliyet-zilliyet, metbuiyet-tabiiyet hususları mahfuz- bir'e vesiledirler. Ve vesileleğin vüsati ölçüsünde, "İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmemiş demektir" fehvasınca onların şahsında Allah'a teşekkürde bulunmuş oluruz.

Diğer bir yaklaşımla rabıta, maddi-manevi, muhtemel ya da muhakkak saldırı ve ızrarlara karşı, din ve dince mukaddes sayılan şeylerin muhafazasına kendini adama demektir. Daha geniş bir çerçevede ise, bölünmez, parçalanmaz, kopmaz bir bütünün bünyan-ı mersus haline gelip sonra da bu yekvücud heyetin, İslam'ın harim-i ismetine uzanacak ellere karşı fevkalade bir hassasiyet ve titizlikle mukabelede bulunması da diyebiliriz. Bunun değişik konulardaki tezahürü farklı farklıdır; mesela askerlerin, hudut boylarında namusumuza, toprağımıza göz diken kimselere karşı, nöbet tutmaları bir rabıtadır. İşte böyle bir rabıtanın, -bu esasları bize anlatan Sahib-i Şeriatin beyanlarına göre- bir saati bir sene ibadet yapmaya eş değerdir.(Fethullah Gülen, Akademi, 14.02.2000 )

Benim rabıtayla ilgili bilgim yoktu.Burada adı geçince araştırdım sadece ve yukarıda paylaştığım metine ulaştım.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tugba_m yazdı:
Rabıta nedir, rabıtada hangi esaslara dikkat edilmelidir?

Rabıta; "bağ" ve "irtibatlandıran" manalarına gelir. Sofiler onu, dervişin şeyhine özel teveccühü yerinde kullanırlar ki, bunu şu şekilde açabiliriz: Salik, doğrudan doğruya envar-ı tecelliyattan tam istifade edemediği -bu kendini liyakatsız görmeden de kaynaklanabilir- şeyhinin atmosferinde fani olarak onun teveccühünün gölgesinde İlahi tecellileri duymaya çalışmaktır ki, gölgeden çıkıp vesayetten sıyrılınca Hakk'la muamelesini bizzat da sürdürebilir. Bidayette mürşit böyle bir istifadeye vesile olduğundan, bir üstad ve rehber olarak ona saygıda da kusur edilmez. Aslında belli bir çerçevede, Kur'an da, diğer kitaplar da, enbiya-ı izam da -asliyet-zilliyet, metbuiyet-tabiiyet hususları mahfuz- bir'e vesiledirler. Ve vesileleğin vüsati ölçüsünde, "İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmemiş demektir" fehvasınca onların şahsında Allah'a teşekkürde bulunmuş oluruz.

Diğer bir yaklaşımla rabıta, maddi-manevi, muhtemel ya da muhakkak saldırı ve ızrarlara karşı, din ve dince mukaddes sayılan şeylerin muhafazasına kendini adama demektir. Daha geniş bir çerçevede ise, bölünmez, parçalanmaz, kopmaz bir bütünün bünyan-ı mersus haline gelip sonra da bu yekvücud heyetin, İslam'ın harim-i ismetine uzanacak ellere karşı fevkalade bir hassasiyet ve titizlikle mukabelede bulunması da diyebiliriz. Bunun değişik konulardaki tezahürü farklı farklıdır; mesela askerlerin, hudut boylarında namusumuza, toprağımıza göz diken kimselere karşı, nöbet tutmaları bir rabıtadır. İşte böyle bir rabıtanın, -bu esasları bize anlatan Sahib-i Şeriatin beyanlarına göre- bir saati bir sene ibadet yapmaya eş değerdir.(Fethullah Gülen, Akademi, 14.02.2000 )

Benim rabıtayla ilgili bilgim yoktu.Burada adı geçince araştırdım sadece ve yukarıda paylaştığım metine ulaştım.

S.A. ABLAM
SORUNU ALABİLTRMİYİZ.
K.S.E.O.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

ALOOOOOOOOOOOO
KİMSE YOKMUUUUUUUUU
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

nuresma yazdı:
nuresma yazdı:
S.A. SORUM:
BU KİŞİ BEKLENEN PEYGAMBERİ GÖRÜP, ONUN ÜMMETİ OLMAK GAYESİYLE VATANI OLAN ŞAM'I TERKETMİŞ ÇÖLLERE DÜŞEREK YESRİB(MEDİNE) YE GELMİŞTİ.ÖYLE MÜBAREK BİR ZATMIŞ Kİ KURAKLIK OLUNCA YAĞMUR DUASINA GÖTÜRÜLÜNCE YAĞMUR YAĞARMIŞ. AMA BU KİŞİ HZ.MUHAMMED'E(SAS) ULAŞAMADAN VEFAT ETTİ.YAHUDİLERE BURANIN ONUN HİCRET EDECEĞİ YER OLDUĞUNU VE ONA KARŞI ÇIKMAMALARINI SÖYLEDİ. BU ZAT KİMDİR?
????B)
İBNÜ'L HEYYEBAN DIR."EY YAHUDİ TOPLUMU' BENİ ŞARAP VE BOLLUK ÜLKESİNDEN, BU AÇLIK VE KURAKLIK ÜLKESİNE GETİREN ŞEY NEDİR?BUNU HİÇ Mİ MERAK ETMEDİNİZ." ORADAKİLER:" SEN BİZDEN İYİ BİLİRSİN DEDİLER.İBNÜL HEYYEBAN ŞÖYLE DEDİ:"BEN BU ÜLKEYE ZAMANI GELMİŞ OLAN PEYGAMBERİ BEKLEMEK İÇİN GELDİM.BURASI ONUN HİCRET EDECEĞİ YERDİR.BEN ONUN GELMESİNİ VE ÜMMETİ OLMAYI ARZU EDİYORDUM.ARTIK ONUN ZAMANI GELMİŞTİR.SAKIN ONA KARŞI ÇIKMAYIN EY YAHUDİLER!"
SELAM İLE...
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

nuresma yazdı:
nuresma yazdı:
nuresma yazdı:
S.A. SORUM:
BU KİŞİ BEKLENEN PEYGAMBERİ GÖRÜP, ONUN ÜMMETİ OLMAK GAYESİYLE VATANI OLAN ŞAM'I TERKETMİŞ ÇÖLLERE DÜŞEREK YESRİB(MEDİNE) YE GELMİŞTİ.ÖYLE MÜBAREK BİR ZATMIŞ Kİ KURAKLIK OLUNCA YAĞMUR DUASINA GÖTÜRÜLÜNCE YAĞMUR YAĞARMIŞ. AMA BU KİŞİ HZ.MUHAMMED'E(SAS) ULAŞAMADAN VEFAT ETTİ.YAHUDİLERE BURANIN ONUN HİCRET EDECEĞİ YER OLDUĞUNU VE ONA KARŞI ÇIKMAMALARINI SÖYLEDİ. BU ZAT KİMDİR?
????B)
İBNÜ'L HEYYEBAN DIR."EY YAHUDİ TOPLUMU' BENİ ŞARAP VE BOLLUK ÜLKESİNDEN, BU AÇLIK VE KURAKLIK ÜLKESİNE GETİREN ŞEY NEDİR?BUNU HİÇ Mİ MERAK ETMEDİNİZ." ORADAKİLER:" SEN BİZDEN İYİ BİLİRSİN DEDİLER.İBNÜL HEYYEBAN ŞÖYLE DEDİ:"BEN BU ÜLKEYE ZAMANI GELMİŞ OLAN PEYGAMBERİ BEKLEMEK İÇİN GELDİM.BURASI ONUN HİCRET EDECEĞİ YERDİR.BEN ONUN GELMESİNİ VE ÜMMETİ OLMAYI ARZU EDİYORDUM.ARTIK ONUN ZAMANI GELMİŞTİR.SAKIN ONA KARŞI ÇIKMAYIN EY YAHUDİLER!"
SELAM İLE...

s.a. kardeşim,
allah c.c. razı olsun senden, bak ben bu ismi yeni öğrendim. İnşallah bu şekilde katılımlarımız sürdükçe dah nice bilmediklerimizi öğreniriz.

şimdi yeni sorunuzu alabilirmiyiz.

k.s.e.o.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

5 dakika bekliyorum... Soru gelmezse ben soracağım izninizle.... :)
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

5 dakika bekliyorum... Soru gelmezse ben soracağım izninizle.... ;)
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tugba_m yazdı:
5 dakika bekliyorum... Soru gelmezse ben soracağım izninizle.... ;)

Süreniz doldu :)

Ben soruyorum helal edin hakkınızı inşallah.Kolay bir soru soruyorum.

Akika kurbanı nedir?Aranan şartlar nelerdir?
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a.
müsadenizle ben cevaplayayım.
ama soru hazırlamaya vaktim yok. siz buyrun sorun

AKİKA KURBANI

Yeni doğan bebeğin başındaki ilk saçlarına akîka; bu çocuğun doğumundan yedi gün sonra başındaki tüyleri kısmen veya tamamen traş edip adını koyduktan sonra Allah'u Teâlâ'ya şükür için kesilen kurbana akîka kurbanı denir. Hz. Aişe (r.a.)'den şöyle rivâyet edilmektedir.

"Resul-i Ekrem (s.a.s.} bize erkek çocuklar için iki, kız çocukları için bir koyun "akîka" olarak kurban etmemizi emretti." (İbn Mâce hadis no: 3163, Zebâih, no: 1515).

Yine Hz. Âişe validemizin rivâyetine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.s.), torunları Hasan ile Hüseyin'in doğumlarının yedinci günü akika kurbanlarını kesmiş ve adlarını koymuştur. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 401)

İslâm'dan önceki câhilî Arap toplumunda sadece erkek çocuklar için kurban* kesilirdi. Kız çocukları için böyle bir merâsim söz konusu değildi. İslâm bu değişikliği yaparak kız çocuklarına da değer verilmesini sağlamıştır .

Akîka kurbanında aranan şartlar

Kurban edilecek hayvan tek veya iki gözünden kör olmamalı; dişlerinin ekserisi düşmüş olmamalı; kulakları kesik olmamalı; boynuzlarından biri veya ikisi kökünden kırılmış olmamalı; kulağı veya kuyruğunun yarısından çoğu, memelerinin uçları kesik olmamalı; yahut yaratılıştan kulak ve kuyruğu olmayan bir hayvan olmamalıdır. Akîka kurbanı Hanefi mezhebine göre mübah ve dolayısıyla menduptur. Diğer üç büyük imâma göre sünnet, Zahiri mezhebine göre ise farzdır.

Hz. Peygamber bu kurbanın kesilmesi sırasında bir örf olarak başa kan sürülmesi âdetini yasaklamış, (Ebu Dâvud, Edahî, 20) kesilen saçların ağırlığınca altın veya gümüş tasadduk edilmesini emretmiştir. Akîka kelimesi anne-babaya isyân anlamına geldiği için Resulullah bu kurbanın adını "itaat ve ibadet" anlamına gelen "Nesike" kelimesi ile değiştirmiştir. (İbn Hanbel, II, 182)

Bu kurban çocuğun doğduğu günden bâlîğ olacağı güne kadar kesilebilir. Ancak doğumun yedinci gününde kesilmesi daha çok sevap kazanmaya sebeptir. Kesilen kurbanın kemikleri çocuğun sıhhatli olmasına sebep olsun niyetiyle kırılmayıp eklem yerlerinden sıyrılır ve öylece pişirilir. Sonra bu kemikler bir yere gömülür. Akîka kurbanının etinden bunu tasadduk eden kimsenin yiyebileceği gibi ev halkı da bu etten istifâde eder. Bir kısmı da ihtiyaç sahiplerine dağıtılır.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Ben soruyorum yine
Cenaze namazının hükmü nedir?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt