Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?" (2 Kullanıcı)

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

abi bildiğimi söylüyorum yalnışsa düzelt mümin 72 mertebeye ulaşandır imanı tam olan yalnız müslüman herkes mümin dedğildir.
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
KAYSERİ
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

mtekik yazdı:
s.a. arkadaşlar,
Kaza namazı sorumuz un cevabı hala gelmedi, tugba ablamın dediği gibi yeni bir soru daha soruyorum.
inşallah ikisini birlikte cevaplandırırız.

"MÜMİN İLE MÜSLÜMAN ARASINDAKİM FARKI YAZINIZ."

Evet yanlış okumadınız mümin ile müslüman arasındaki farkı istiyorum.

K.S.E.O.

Esasen kişi ancak "ALLAH"a, "RASÛLÜNE" ve "KİTABINA" iman ettikten sonra "MÜMİN" olma özelliğine kavuşur.KUL, DÖRT ESASA İMAN ETMEDİKÇE, ALLAH'A İMAN ETMİŞ OLMAZ.

TANRININ YOK OLUP, SADECE ALLAH`IN MEVCUT OLDUĞUNA;

BENİM ALLAH RASÛLÜ OLUP, HAK İLE GÖNDERİLDİĞİME;

ÖLÜMÜ TADMANIN MUTLAK OLDUĞUNA VE ÖLDÜKTEN SONRA YAŞAMIN DEVAM EDECEĞİNE;

KADERE MUTLAKA İMAN ETMESİ GEREKTİĞİNE."

Yani, "bir kişi ALLAH'a ve Rasûlüne ve bildirdiklerine iman etmedikçe mümin olmaz"; buyuruyor Hz. Rasûlullah aleyhisselâmMü'min, dünyaya “Allah”ı tanıyıp gereğini yaşamak; ölümötesi ebedî yaşama hazırlanmak ve bu arada bildiklerini insanlarla paylaşmak için geldiğini bilmelidir. Onun kavgaya ayıracak boş vakti yoktur!.
MÜSLÜMAN
Kalbi ile imân etmekle ve ahkâmı islâmiyyeyi öğrenmek ve yapmakla olur.

İmân etmek için, (Kelime-i şehâdet söylemek ve bunun ma’nasını bilmek lâzımdır.

Bu kelimenin ma’nâsını bilmek ve inanmak da, (Ehl-i sünnet) âlimlerinin bildirdiği şeyleri öğrenip bilmekdir ve bunlara inanmakdır ) Bir Bilene Soralım, İman Bölümü, Cilt 1, İhlas Yayınları
 

IslamHizmeti

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
15
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a.
PEKI BU KONU HAKKINDA BENDE SORU SORAYIM MÜSAADENIZLE...
EGER MÜMIN ALLAH"a, "RASÛLÜNE" ve "KİTABINA IMAN EDEN ISE, EFENDIMIZ GELMEDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERE IMAN ETMIS OLAN KAVIMLER MÜMIN DEGIL? ÖYLE MI YANI? BEN ZANNETTIMKI BÜTÜN PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN VE ONLARIN KAVIMLERI ISE MÜMIN EFENDIMIZ (SAV) E IMAN EDENLERDEN HARIC. YANI EFENDIMIZDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERIN KAVMI MÜMIN AMA EFENDIMIZDEN SONRAKILER MÜSLÜMAN VE TÜM PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN. BU KONUYU BANA AYDINLATIRSANIZ MEMNUN OLURUM.
AYRICA BIR SORUM DAHA VAR´: ISLAM NEDIR? YANI ISLAM EFENDIMIZ (SAV) IN GETIRDIGI DIN MIDIR YOKSA HZ ADEMDEN BERI TÜM PEYGAMBERLERIN GETIRDIGI DINMIDIR? INSALLAH SORUMU ANLATABILMISIMDIR..
BIR SORU DAHA: ERKEGE KADININ SESI HARAMMI MEKRUHMU, BU KONU HAKKINDA AYET VEYA HADIS VARMI???
ALLAH RAZI OLSUN, s.a.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

IslamHizmeti yazdı:
s.a.
PEKI BU KONU HAKKINDA BENDE SORU SORAYIM MÜSAADENIZLE...
EGER MÜMIN ALLAH"a, "RASÛLÜNE" ve "KİTABINA IMAN EDEN ISE, EFENDIMIZ GELMEDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERE IMAN ETMIS OLAN KAVIMLER MÜMIN DEGIL? ÖYLE MI YANI? BEN ZANNETTIMKI BÜTÜN PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN VE ONLARIN KAVIMLERI ISE MÜMIN EFENDIMIZ (SAV) E IMAN EDENLERDEN HARIC. YANI EFENDIMIZDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERIN KAVMI MÜMIN AMA EFENDIMIZDEN SONRAKILER MÜSLÜMAN VE TÜM PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN. BU KONUYU BANA AYDINLATIRSANIZ MEMNUN OLURUM.
AYRICA BIR SORUM DAHA VAR´: ISLAM NEDIR? YANI ISLAM EFENDIMIZ (SAV) IN GETIRDIGI DIN MIDIR YOKSA HZ ADEMDEN BERI TÜM PEYGAMBERLERIN GETIRDIGI DINMIDIR? INSALLAH SORUMU ANLATABILMISIMDIR..
BIR SORU DAHA: ERKEGE KADININ SESI HARAMMI MEKRUHMU, BU KONU HAKKINDA AYET VEYA HADIS VARMI???
ALLAH RAZI OLSUN, s.a.
Yüce Rabbimiz, özenle yarattığı insanlara, yaratılışlarının asıl gayesi olan Allah’ı tanıma ve sadece O’na kulluk etme yollarını her insanın anlayabileceği canlı ve açık seçik misallerle anlatmıştır. Buna rağmen insanların bir kısmı nankörlük ederek, Allah’ın yerine, taştan topraktan yaptıkları putları ve daha birçok çeşitli yaratıkları kendilerine ilahlar ittihaz ederek, onlara tapmak delaletine saplanmışlar, bazıları da ona da ihtiyaç duymadan kendilerini küfür zindanlarına kapatmışlardır. Onları Rabbimiz şöyle tanıtıyor: “Küfrü seçenler, hayvanlar gibi yiyerek, sadece faydalanmaya bakarlar, sonunda varacakları yer ateş (cehennem)tir. (Muhammed suresi, 12. âyet).”
Bu insanlar, yani “kâfirler”, “müşrikler” ve (itikadi) “fâsıklar”(1) adı altında delalet ehli olarak tanınmışlar, diğer bir kısmı da Allah’a inanmış, “müminler” ve “Müslümanlar” adı altında kurtuluşa eren talihliler olarak tanınmışlardır.
Müminler içinden de Allah, belli bir zümreyi şerefli bir vazifeyle şereflendirerek, onları diğer müminlerden daha imtiyazlı kılmış ve bahtiyar kulları arasına almayı irade buyurmuştur. Bu ilâhî iradeleri ve buyrukları aşağıda sırası geldikçe göreceğiz.
Bunlardan mesela Al-i İmrân suresinin 104 ve 110. âyetlerinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir cemâat oluşsun, işte felaha erecekler onlar olacaktır.”
“Siz, Allah’a iman etmiş müminler olarak, emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l münker vazifesini yapmak üzere insanlar için çıkarılan en hayırlı bir ümmetsiniz. Ehl-i kitap (yahudiler ve hıristiyanlar) da -sizin gibi- iman etmiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde inananlar da olmakla beraber, ekserisi yoldan çıkmış (itikâdî) fasıklardır.”
Âyetlerin ifadelerinden anlaşıldığına göre, Allah katında hayırlı kullar olmanın yolu, önce iman, sonra da sâlih amellerle imanın korunması ve sigortaya alınmasıyla oluyor. Çünkü “emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker, yüce dinimizin ameli yönünü kapsar ki, Allah’ın “yapmayın” dediğini, haramlarını terketmek, “yapın” dediği emirleri ve helal olanları yapmaktır. Emr-i bi’l-maruf, ilahi iradenin, yapılmasını istediği hususlardır ki, salih ameller de bu iradenin içindedir. Nehy-i ani’l münker de, yapılmaması gereken ve onlardan uzaklaşılması emrolunan hususlardır.
Bu emir ve yasakların imân, inanç ve itikadî olanlarına uyanlar müminlerdir; uymayanlar da kafirlerdir, müşriklerdir, münkirlerdir.
Kafirlerin iyi amellerinin hiçbir değeri yoktur
Müminlerden bu ilahi emir ve tavsiyelerin ameli olanlarına riayet edenler Müslümanlardır, etmeyenler (ameli) fasıklardır. Tüm ilahi buyruklara riayet etme hususlarında, gösterilen hassasiyet ve itinâ nisbetinde Müslümanlar Allah katında derecelendirilirler.
Bu derecelerin en üstün olanlarından biri, “takvâ”dır. Hucurât suresi, 13. âyeti bunu şöyle ifade eder: “Şüphesiz Allah katında en değerliniz, en takva sahibi olanınızdır.” Takva sahibi: Allah’ın buyruklarından dışarı çıkıp cezaya çarpılmaktan ve O’nun rızasını kaybetmekten en çok korkan ve bu korkudan emin olma yolunda bütün benliğini seferber ederek gayret gösteren kişidir.
Kafirlerin iyi amellerinin hiçbir değeri yoktur. Çünkü iyi amellerin değerlendirilmesi için iman şarttır. İmansız amel, su üzerine yazı yazmakla aynıdır.
Allah katında hayırlı olmak, insanlar arasında faydalı ve şerefli olmak demektir. Yani insanın şerefi, iman ve salih amelledir. Bu iki şeyden mahrum olan insanlar, Allah katında hayırsız ve değersiz insanlardır. Müminlerin, iman şerefinden sonra bir de en hayırlı olabilmeleri için, Peygamberimiz şu özelliği koymuştur: “Sizin en hayırlınız, insanlara en çok iyilik ederek menfaat sağlayanınızdır.” (el-camiu’s-sağır, II. 9)
İnsanlara karşı daima iyilikçi olmak, yüce dinimizin en çok övdüğü bir haslettir.
İman etmeyenler, İslâm literatüründe “kafir”dir, “müşrik”tir. Bu kelimelerle muttasıf olanlar, Tevrat ve İncil de dahil, bütün mukaddes kitaplarda ve bütün peygamberlerce bu isimlerle tanıtılmış kötü insanlardır. Neden kötü insanlardır? Çünkü, ilk önce Yaratan’larına karşı nankörlük yapmış, Bezm-i Elest’te vermiş oldukları sözlerinde durmamışlar, mükerrem insan olarak yaratılmış, sayısız nimetlerle donatılmış kainat sofrasına sultanlıkla taltif edilmiş olmanın kadrini inkar etmişlerdir. Yeryüzündeki tüm insanların aslında bir ana-babadan türemiş kardeşler olup birbirlerine iyilik etmek gerekirken, küfür ve şirk bağımlısı, Müslüman düşmanı müşrikler tam tersine, inananlara kötülük yapmayı ve öldürmeyi gaye edinmişler; böylece Hakkı değil, kuvveti, barbarlığı, dayatmayı ve zorbalığı üstün tutarak, insanlara zulümle ve diktatörlükle hakim olmaya çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugün için Amerika ve İsrail yöneticileri bu kötü insanlara canlı birer misaldirler. Dünyanın birçok bölgesinde huzur içinde yaşamak isteyen inanmış insanlara felaket getiren, kanlarını döken, öldüren, yurtlarını ve evlerini harabeye çeviren ve insanlık dışı her türlü kötülüğü yapan bu iki canavar, terörist devlettir. Bunlar, hayırlı ve imanlı insanlar için bugün, en tehlikeli teröristler ve en azılı düşmanlardır. Tüm insanların ve kainatın Yaratıcısı Rabbimiz bu hususu, Mâide suresinin 82. ayetinde çok açık bir şekilde ifade ediyor: “Ey Muhammed! İnananlara en şiddetli ve en azılı düşman olarak, insanlar içinde yahudileri ve müşrik hıristiyanları bulursun.”
“Mümin kimseden başkası Cennet’e girmeyecek”
Bu Müslüman düşmanı kafirler ve müşrikler, Tevbe suresi’nin 28. ayetinde de, aynıyla “neces”, yani pislikten ibaret oldukları ve bu yıldan sonra Mescid’ül-Harâm’a yaklaştırılmamaları tembihlenmiştir. Tabir, “bu yıldan sonra” kaydıyla geldiğinden ve sonu açık bırakıldığından, kıyamete kadar demek olur ki, bu sure, Mekke’nin fethi olan hicretin 8. yılı 1 Ocak 630 mîlâdî yılından bir sene sonra Medine’de nazil olmuştur. Buna göre, miladi 631 senesinden itibaren kıyamete kadar bu İslâm düşmanı müşrikler ve kafirler, Beytü’l Haram’a kesinlikle sokulmayacaklardır. Beytü’l Haram, Allah’ın yeryüzünde en mukaddes tavaf evidir. Oraya Allah “pislik” kabul etmediğine göre, Müslümanlar da mukaddes yerlerine ve camilerine onları kabul etmesinler demektir. Bugünkü Müslümanlar ve bilhassa idarecileri, bu çok mühim İlâhî uyarıyı dikkate almak durumundadırlar.
Rivayet olunur ki, Hicret’in 9. senesinde Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir’i Mekke’ye “Hac emiri” olarak görevlendirip yola çıkardıktan hemen sonra bu sure nazil oldu. Peygamber Efendimiz bu sefer bu sureyi Mekke ahalisine tebliğ için Hz. Ali Efendimizi yola çıkardı. Hz. Ali (k.v.) yolda Hz. Ebu Bekir’e yetişti ve durumu anlattı. Beraberce Mekke’ye vardılar. Hz. Ali (k.v.) Kurban Bayramı günü Akabe cemresi yanında insanlara bu sureden otuz kırk âyet kadar okuduktan sonra:
“Ey insanlar! Şu dört hususu size bildirmekle emrolundum” deyip saydı: “1- Bu seneden sonra Beytullah’a hiçbir müşrik yaklaşmayacak. 2- Hiç kimse Beytullah’ı çıplak olarak tavaf etmeyecek. 3- Mümin kimseden başkası Cennet’e girmeyecek. 4- Her ahid (anlaşma ) sahibine, ahdi tamamlanacak.”
Bu ayetin tefsirinde Abdullah b. Abbas (r.a) “Müşrikler, tıpkı köpek ve domuz gibi aynıyla necistirler” der. Hasenü’l-Basrî de: “Bir müşrikle musâfaha eden (yani tokalaşan) abdest alsın” der.
(1) “Fasık” kelimesi, imanı olmayan kâfir manasına geldiği gibi, iman edip de amel etmeyenler manasına da geldiğini iş’ar için, “îtikadî” ve “amelî” diye kayıt koymayı münasip gördük. HÜSEYİN VAROL MİLLİ GAZETE KURAN'DA MÜMİN MÜŞRİK.. TANIMI
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Mümin ve müslüman arasındaki bir farkın olduğu şu ayetle vurgulanmaktadır;

" Bedevîler "İnandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama 'islam olduk' deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." Hucurat;49/14
Bu ayetten anlaşıldığı kadarıyla hakkıyla mümin olabilmek için öncelikle hakkıyla teslim olmak gerekiyor. O halde diyebiliriz ki, İslam din olarak, mümin olma kural ve yollarının bir bütünüdür ve tam anlamıyla İslam'ı gerçekleştiren kişi hakkıyla iman etmiş kişidir.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

mtekik yazdı:
S.A. ARKADAŞLAR
ZENNEDERSEM SORU HAKKI BENİM ŞİMDİ SORUMU SORUYORUM.

NAMAZLARI KAZAYA BIRAKMANIN MEZHEPLERE GÖRE HÜKMÜNÜ YAZARMISINIZ.
CEVAP UZUN OLABİLİR. O YÜZDEN MEZHEPLERİ TEK TEK ALABİLİRİZ.
HADİ KOLAY GELSİN.
(UNUTMAYIN Kİ SORAN HER SORDUĞUNUN CEVABINI BİLMİYOR OLABİLİR. ÖĞRENMEK İÇİN SORUYOR OLABİLİR.)
K.S.E.O.
ABİ BAYAĞI Bİ UZUN AMA HEPİMİZİN OKUMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM.aLLH RAZI OLSUN...
Toplumumuzda pek çok müslümanın namaz borcunun olduğu bir gerçek. Bunlardan, -benim gibi- bir kısmı, belirli bir yaşa gelinceye kadar, sözgelimi I5-20 yıl hiç namaz kılmamış; yaşı kırkı aştıktan sonra namaza başlamış. Bir kısmı ise, bir mazeret sebebiyle veya mazeretsiz olarak, bazı vakitlerde namaz kılmamış, yahut kılamamış. Hemen kaza etmediği için, bunlar da toplam olarak, epeyce bir sayıya ulaşmış.
Bizim şimdiye kadar hocalarımızdan, bu konuları bildiğine inandığımız kişilerden ve okuyup anlayabildiğimiz kitaplardan edindiğimiz bilgilere göre, "ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olarak, vakti içinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların en kısa zamanda kaza edilerek, borcun ödenmesi gerekir. Ancak, namaz borcu olan kimseler, kaza namazı kılmak bahanesiyle beş vakitte kılınan sünnet namazları terketmezler; beş vakit namazlarını sünnetleriyle birlikte kılarlar. Fırsat buldukça da vaktinde edâ edemedikleri farz ve vacip namazları kaza ederek, bir an önce borçlarını ödemeğe çalışırlar..."

Bu konuda bizim bilgimiz böyle. Şimdiye kadar böyle yaptık; sanıyoruz, pek çok müslüman da bizim gibi yapıyor. Ancak son zamanlarda kaza namazı ile ilgili olarak, çok farklı göriiş ve iddialar ortaya çıktı. Kimi, sadece meşru bir mazeretle vaktinde kılınamayan namazların kaza edilebileceğini; mazeretsiz terkedilen namazlann kazasının olmadığını iddia ediyor. Kimi, üzerinde farz ve vacip namaz borcu bulunan kimselerin, kıldıklan sünnetlerin, Allah katında makbul olmadığını söylüyor. Kimi, fıkıh kitaplarındaki "fâite" (çoğulu: fevâit) teriminin "mazeret sebebiyle edâ edilememiş (kaçırılmış) namaz" anlamında olduğunu; bu itibarla meşru bir mazeretle edâ edilemeyen namaz borcu olan kimseler, beş vaktin sünnetini kılabilirlerse de, mazeretsiz olarak terkedilmiş namaz borcu olanların sünnet yerine kaza namazı kılmalan gerektiğini; kimi de bu gibi kimselerin, beş vakit namazlannı edâ ederken, farzdan önce ve sonra kılınan sünnetlerde, "hem vaktin sünnetine, hem de geçmiş bir namazın kazasına niyyet edilmesini; böylece hem vaktin sünneti kılınmış, hem de geçen bir vakte âit borcun da kaza edilip ödenmiş olacağını" -bazı kaynaklar da vererek; yazılarında ısrarla savunuyor.
Ayrıca, "İnsanların hesap günü, önce farz namazlar konusunda hesaba çekileceği; farz namazları tamam ise, hesabının kolaylaştırılacağı; tamam olmayanların eksiklerinin nafilelerden ikmal edileceğini..." beyan eden hadis-i şerifler de naklediliyor.

Bütün bu farklı görüş ve iddialar karşısında, meşru mazeretlerle veya mazeretsiz olarak, zaman zaman kısmen, yahut da belli bir süre tamamen namazlarını vakti içinde edâ etmemiş, üzerinde az veya çok namaz borcu olan müslümanların, ne yapacaklarını şaşırmamaları mümkün değil. Mazeretsiz olarak terkedilmiş olan namazların kazası mümkün değil midir? Farz borcu olanların, bunları kaza etmeden kıldıkları sünnet namazlar, boşuna mı gitmektedir? Bir namazın, -hem vaktin sünneti, hem de geçmiş bir namazın kazası olarak- iki ayrı niyyetle kılınması câiz ve sahih midir? Böylece ikisi birden kılınmış olur mu? Ve bir de bu iddialara mesnet olarak gösterilen kitaplar, kaynak niteliğine hâiz muteber eserler midir ve nakiller doğru olarak yapılmış mıdır?
Biraz uzun, fakat pek çok kimseyi ilgilendirdiğini sandığımız bu hususları açıklamanızı bekliyoruz.

CEVAP

Namaz, dinimizin ifâsını emrettiği ibadetlerin en önemlisidir. Kelime-i şehâdetten sonra, İslâm binasının üzerine kurulduğu beş esastan birincisidir. Akıllı ve erginlik çağına ulaşan her müslümana, istisnasız farzdır. Farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Terkedilmesi ve -geciktirmeyi câiz kılan meşru bir mazeret bulunmaksızın- vaktinde edâ edilmeyip, kazaya bırakılması, en büyük günahlardan biridir. Bu itibarla, her müslümanın beş vakit namazını vakti içinde edâ etmesi; geciktirmeyi caiz kılan meşru bir mazeret olmadıkça, hiçbir vaktin namazını kazaya bırakmaması gerekir.

Bilindiği üzere, beş vakit namaz ve Ramazan orucu gibi, edâsı belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerde, hem ibadetin ifası, hem de emrin belirlenen zaman içinde yerine getirilmesi olmak üzere iki ayrı mükellefiyet söz konusudur. Bu tür ibadetleri, dinimizin tayin ettiği vakti içinde eda edenler, her iki mükellefiyeti birden yerine getirmiş olurlar. Vaktinde edâ etmeyip, daha sonra kaza edenler ise, bu iki sorumluluktan sadece birini yerine getirmiş olurlar.

İslâmî hükümlere göre, hiç kimse gücünün yetmediği bir şeyi ifâ ile mükellef olmaz ve bundan dolayı sorumlu tutulmaz. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de (Bakara Sûresi, âyet : 286): "Allah kişiyi ancak gücünün yettiğinden sorumlu tutar..." buyrulmuştur. Bu itibarla, bir ibadeti meşru bir mazeret sebebiyle vakti içinde edâ edemeyip, daha sonra kaza eden kişi dinen sorumlu olmaz. Fakat meşru bir mazeret olmadığı halde namazlarını vaktinde edâ etmeyenler, daha sonra bunları kaza etmekle emri, vakti içinde yerine getirmeme sorumluluğundan kurtulmuş olmazlar. Bu gibilerin ayrıca tevbe ve istiğfarda (günahlannın affı için niyazda) bulunmaları ve bu sorumluluğu telâfi edecek iyi işler ve nâfile ibadetler yapmaları gerekir. (1) Nitekim Kur'an-ı Kerim'de (Hûd Sûresi, âyet: 114): "İyilikler kötülükleri (günahları) giderir." buyrulmuştur.


(1) Ahmed b. Muhammed et-Tahtâvi, Hâşiye ala Merâlcı'1-felah, sh. 358. İst., 1985; Alaüddin el-Haskefi; ed-Dürrii'1-münteka, 1/144, İst., 1328; a. mlf., ed-Dürrü 1 muhtâr, 1/485 (Reddü'1-muhtar kenarında). Bulak, 1272; İbn Abidin, Reddü 1-Muhtar, 1/485, Bulak, 1272; H. Zihni Efendi, Nimet-i İslâm (Kitabü s-salat), sh. 453, İst., 1326; Haseneyn M. Mahlûf, Fetavayı Şer'iyye, 1/242-243, Kahire, 1391/1971.


Namazın terki için, dinimizde hiçbir mazeret yoktur. Geciktirilmesi (kazaya bırakılabilmesi) için dinin meşru saydığı mazeret ise, unutma ve uyku gibi şuur dışı haller ile, o anda (vakti içinde) edâ edebilme imkanının bulunmayışından ibarettir. Sözgelimi, Ramazan'da seferde veya savaşta olan bir kimse, -oruç tutma imkanı olsa bile- orucunu kazaya bırakabilir; bundan dolayı günahkâr olmaz. Fakat edâ imkânı varsa fiilî savaş hali bile, namazı kazaya bırakmayı meşru kılan bir mazeret değildir. Çünkü namaz, kişiye daima ilahî mürakabe altında bulunduğunu hatırlatarak, onu her türlü kötü davranıştan koruduğu gibi; her durumda kolayca edâ edilebilen bir ibadettir. Abdest alamayanın teyemmümle, ayakta duramayan veya oturamayanın yattığı yerde, sadece başı ile ima ederek namazını edâ etmesi müınkündür. O halde, aklı başında ve edâ imkanı olan bir müslümana namazı kazaya bırakmak için meşru bir mazeret, söz konusu değildir. Bu itibarla, bir namazı kaza etmekle borç ödenmiş olursa da, mazeretsiz vaktinde edâ etmemenin sorumluluğu kalkmış olmaz.

Şimdi, konu ile ilgili bu girişten sonra, soruda belirtilen hususların açıklanmasına geçebiliriz.
1. Bir müslüman namazını, ya uyku, unutma, dalgınlık... gibi dinen meşru sayılan bir mazeretle; veya mazeretsiz olarak geçirmiş olabilir. İster mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olarak, her ne şekilde olursa olsun, namazını vaktinde edâ etmemiş olan bir kimsenin, onu kaza ederek, borcunu ödemesi gerekir. Ancak, meşru bir mazeretle vaktinde kılınmamış bir namaz, ilk fırsatta kaza edildiği takdirde, her hangi bir sorumluluk söz konusu olmaz. Nitekim Rasûlüllah (s.a.s.) :
"Her kim bir namazı unutur veya ondan gaflet edip uyuyakalırsa, onu hatırladığında hemen kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur..." buyurmuştur. (2)


(2) Buhari, es-Sahih, 1/148 (Mevâkit; 37) İst., 1315; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/26-27, Kahire, 1380/1961; Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcü'l-câmi, 1/147, Kahire, 1381/1961; Tecrid Tercemesi, 2/537 (Hadis No: 354), Ankara, 1975.


Şüphesiz mazeret sayılan uyku, namaza kalkmamak üzere yatıp uyumak değildir. Namazı geçirmeme azmi ile gerekli tedbir alındğı halde uyanamamak veya uyuyup kalmaktır. Nitekim Rasûlüllah (s.a.s.) Efendimiz, bir gece seferinde son derece yorulmuş olan ashabına, ancak içlerinden birini kendilerini namaza uyandırmak üzere görevlendirdikten sonra istirahat için izin vermiş, fakat herkes uykuya dalınca, görevli de uyuyuvermiştir. Konu ile ilgili rivayetlerden, bir kaç defa tekerürü muhtemel bulunan bu olayda, Rasûlullah (s.a.s.) sabah namazını güneş doğup yükseldikten sonra, yine cemaatle kıldırmıştır. (3)
Hendek savaşında da zor bir gün Rasûlüllah (s.a.s.) ve ashabı, öğle, ikindi ve akşam namazlarını vaktinde kılma imkanı bulamamışlar; bu üç vakti, yatsı namazından önce tertip üzere, cemaatle kaza etmişlerdir. (4)


(3) Buhari, a.g.e., 1/148 (Mevakıt, 35); Şevkânî, a.g.e., 2/29; M. Ali Nâsıf, a.g.e., 1/147, Tecrid Tercemesi, 2/252-260 (Hadis No: 226) ve 2/532 (Hadis No: 352).
(4) Buhari, a.g.e. 1/148 (Mevâkıt, 38) ve 3/233 (Cihâd, 98) ve 5/48 (Meğâzî, 29); İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, 1/349, Bulak 1315; Zeyleî, Nasbü'r-râye, 2/164, Beyrut, 1393/1973.


Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle vaktinde edâ edilemeyen namazlann daha sonra kaza edilmesi Rasûlüllah (s.a.s.) in kavlî ve fiilî sünnetiyle sabittir. Mazeretsiz terkedilmiş namazların kaza edilip edilemeyeceğine gelince :

2. Kasden namazı terketme günahının, kaza ile telâfisinin mümkün olmayacağı, esâsen Rasûlüllah (s.a.s.) in bu konudaki söz ve uygulamalannın hep mazeret sebebiyle vakti geçirilmiş namazlarla ilgili olduğu düşüncesinden hareketle, sahabeden Hz. Ömer, oğlu Abdullah, Sa'd b. Ebî Vakkas, İbn Mes'ud, Selman Fârisî ve tâbiundan el-Kasım b. Muhammed, Muhammed b. Sîrin, Mütarraf b. Abdillah, Ömer b. Abdilaziz, Büdeyl b. Meysere ve Sâlim b. Ebi'l-Ca'd ile Dâvud ez-Zâhîri, İbn Hazm ve İbn Rüşd gibi Zâhiri mezhebi müctehit ve fakihleri kasden terkedilmiş olan namazların kaza edilemeyeceği görüşünde iseler de, (5) başta dört mezheb müctehid ve fakihleri olmak üzere İslâm âlimlerinin cumhuruna (çoğunluğuna) göre, edâsı farz olan namazların, mazeretsiz (kasden) terkedilmiş de olsa, kazası da farzdır. (6)

Cumhur bu hükme mesnet olmak üzere:
a. Hadis-i şeriflerde unutma, uyku gaflet... gibi, şuur dışı haller sebebiyle vakti geçirilen namazların kazası emredildiğine göre, mazeretsiz terkedilen namazlann kazasının evleviyetle gerekeceği (7)
b. Hadis-i şeriflerde yer alan "nisyan" (unutma) kavramının, kasden terketmeyi de ifade ettiği; çünkü bu kelimenin, ister zuhûlen, ister kasden olsun, (Tevbe Sûresi, âyet : 67 ve Haşr Sûresi, âyet : 19 da olduğu gibi) mutlak "terk" anlamında da kullanıldığı (8)


(5) Aynî, Umdetü'l-kari, 2/602, İst., 1308; ibn Hazm, el-Muhallâ, 1/238, Beyrut, 1352; Şevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, 1/289, Beyrut, 1405/1985; Tecrid Tercemesi, 2/538-539.
(6 ) Aynî a.g.e., 2/206; Abdurrahman el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-erbea, 1/488, Kahire ts., Tecrid Tercemesi, 2/538-539.
(7) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27; Mansur Ali Nâsıf, a.g.e., 1/147; Tecrid Tercemesi, 2/539.
(8) Aynî, a.g.e., 2/608; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27.


c. Yine unutma veya uyku gibi şuur dışı haller sebebiyle geçirilen namazlann kazası ile ilgili hadis-i şeriflerde yer alan "onun bundan başka keffareti yoktur." ifadesinin, mazeretsiz olarak namaz vaktini geçirenlere de delâlet ettiği; çünkü mazeretle vakti geçirmiş olanlar için günah olmadığından, keffaretin de söz konusu olamayacağı; (9)

d. Namazı kasden terkedenlerin de, Cenab-ı Hakk'ın emrine muhatap olmaları dolayısıyla, onlar üzerine de namazın borç olduğu; borcun ise ancak ödenmekle zimmetten düşeceği; (10) nitekim Rasûlüllah (s.a.s.) in de: "Allah'a olan borç, ödenmeye en lâyık olandır," (11) buyurduğu;

e. Namazın edâsı ile ilgili emrin, edâ edilmediği takdirde kaza için de emir sayılacağı, çünkü emirle vacip olan şey, edâ edilmedikçe emrin hükmünün devam ettiği... (12) gibi delillere dayanmışlardır.


(9) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27.
(10) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27-28; es-Seylül-cerrâr, 1/289.
(11) Buhari, a.g.e., 2/240 (sıyam, 42); Müslim, es-Sahih, 2/804 (Sıyâm, 154-155 No: 1147) Kahire, 1374/1955.
(12) Aynî, a.g.e., 2/608; Şeyhzâde Abdurrahman b. Muhammed, Mecmeu'l-enhur, 1/144, İst., 1328; Ahmed b. Muhammed et-Tahtâvî, Haşiye ala Merâki'l-felâh, sh. 357-358.


Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle terkedilen namazlar gibi, mazeretsiz olarak vaktinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların da kaza edilmesi gerektiği görüşü, delil yönünden daha kuvvetlidir. Ancak İslâm müctehid ve fakihlerinin, ittifaka yakın derecede büyük çoğunluğuna göre, hangi sebeple olursa olsun vaktinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların kazası fevridir; geciktirilmemesi gerekir. Bu sebeple günlük iş ve ibadet saatleri ile yemek, uyku, dinlenme... gibi hayatî ihtiyaçların karşılanması için geçen zamanlar dışında kalan bütün boş vakitlerde devamlı olarak kaza namazı kılınarak, borcun bir an önce bitirilmesi gerekir. (13)

3. Kaza namazlarının gecikmesi açısından, kaza namazı borcu olan kimselerin nâfıle ve sünnet namazlara vakit ayırıp ayıramayacağı konusu, mezhepler arasında ihtilaflıdır.

a. Şâfiî mezhebinde, kaza borcu olan kimselerin günlük farz namazlar dışında, ister beş vaktin farzı ile birlikte kılınan sünnetler, ister terâvih, teheccüd... gibi diğer sünnet ve mutlak nâfileler olsun, kaza borcunu tamamlamadıkça, sünnet ve nafile kılarak kaza namazlarını geciktirmeleri haramdır. Ancak bu hükmün anlamı, diğer boş zamanları değerlendirmeyip, sadece sünnet yerine kaza kılarak borçlann tamamlanması değil; kaza borcu olan kimselerin, sünnet kılacak kadar zaman bile kaza borçlarını geciktirmelerinin câiz olmadığıdır.

b. Mâlikîlere göre de, günlük farz namazlar ile sabah namazının sünneti, vitir, bayram ve tahiyyetü'l-mescid dışında sünnet veya nafile ile meşgul olarak kaza namazını geciktirenler, günah işlemiş olurlar.

c. Hanbelilere göre ise, bu durumda olan kimselerin, gerek beş vakitte farzla beraber kılınan sünnetleri, gerek bunlar dışındaki diğer sünnetleri kılmaları câiz ise de, borcu çok olanların, sabah namazının sünneti müstesna; bunların yerine de kaza namazı kılmaları efdaldir. Sünnet olmayan mutlak nafile ile meşgul olmaları ise haramdır. (14)


(13) Aynî, a.g.e., 2/602; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/28; Abdurrahman el Cezîri, a.g.e., 1/491.
(14) Abdurrahman el Cezîrî, a.g.e., 1/491-492.



d. Hanefilere gelince: Üzerinde ister az, ister çok, kaza borcu olan kimselerin, gerek farz namazlarla birlikte kılınan revâtib sünnetlerini, gerek Peygamber (s.a.s.) Efendimizin kılınmasını tavsiye buyurduğu terâvih, teheccüd, tesbih, duhâ, tahiyyetü'1-mescid, evvâbîn... gibi diğer sünnetleri kılmaları, -bu yüzden kaza borçlarının ödenmesi gecikmiş olsa bile-, efdal görülmektedir. Sünnet olmayan mutlak nâfile namaz kılmak da haram veya mekruh olmayıp; câiz ise de bunların yerine kaza kılmak efdaldir. (15)

Hanefî mezhebinde muteber kaynak niteliği taşıyan ve bir kısmı isim, cilt ve sahife numaraları 15'inci dipnotta gösterilen fıkıh kitaplarında bu husus bu şekilde beyan olunmaktadır. Bu itibarla, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmalarının ahmaklık olduğu; bunların Allah katında makbul olmayıp boşa gideceği... gibi sözler, Hanefî fukahasının kaynak olarak kabul ettiği muteber eserlerde yer almayan mesnetsiz iddialardan ibarettir. Esasen, -yukarıda görüldüğü üzere; Şafiîler dışında diğer üç mezhebe göre de, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmaları câiz; Hanefîlere göre ise efdaldir.


(15) Ahmıed b. Muhammed et-Tahtâvî, a.g.e., sh. 363; ibn Abidin, Reddu'l-Muhtar, 1/493, Bulak, 1272; el-Fetâvâl-hindiye, 1/125, Bulak, 1310; Abdurrahman el-Cezîrî, a.g.e., 1/491-492; Osmanlica Tahtâvî Tercemesi, 2/143; İst. 1285; Zühdü Paşa, el-Mecmûatü'z-Zühdiye, 1/131-132, İst., 1311; Hacı Zihni Efendi a.g.e., sh. 467; Hacı Muhammed Nehif Ef., İlaveli Enisü'l-abidin, sh. 67, İst., 1327; Ahmed Davudoğlu, İbn-i Abidin Tercemesi, 3/152, Ist., 1982; Ö.N. Bilmen, Büyük İslâm İImihali, sh. 183, İst., ts.


4. Üzerinde "fâite" yani meşru bir mazeret sebebiyle vaktinde edâ edemediği namaz borcu olan kimselerin sünnetleri kılabileceği; üzerinde meşru mazeret olmadan terkedilen namaz borcu olanların ise, sünnet ve nafile kılamayacağı, çünkü fâite ile mazeretsiz terkedilmiş namazların kazasının aynı olmadığı... hususuna gelince :

Sözlük anlamında "fevt" bir şeyi yapamadan vakti geçmek; "terk" ise, bir şeyi bırakmak, bir işten vazgeçip, onu kasden yapmamak demektir. Ancak, sözlük anlamları farklı olan bu iki kelime fıkıhta, namazla ilgili terim olarak, arada fark gözetilmeksizin , aynı anlamda, birbiri yerine kullanılmaktadır. Hemen bütün fıkıh kitaplarında "fâite" kelimesi, ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olsun, "vaktinde edâ edilmemiş olan namaz" anlamında kullanıldığı gibi, mesela Alaüddin es Semerkandî'nin "Tuhfetü'l-fukaha" adlı eserinde; (kaza namazlarında tertibin sukutu ile ilgili olarak)



"Kim bir namazı terkeder, sonra bu fâiteyi hatırlar olduğu halde beş vakit kılarsa..." ve



"Kim bir vakit namazı terkeder, sonra bu fâite hatırında olarak bir ay namaz kılarsa..." (16) ...

gibi ifadelerinde, bu iki kelime arasında hiçbir mana ve hüküm ayrılığı gözetilmemiş; terkedilen namaza "fâite" denilmiştir. Bâbertî'nin "el-İnâye" adlı "Hidâye" şerhinde "... men fâtethü salâtün ev fevvetehâ amden..." (kim bir namazı kaçırır veya kasden geçirirse...) (17) ibaresinde de, fevt kelimesi hem mazeret sebebiyle, hem de kasden vakti geçen namaz için kullanılmıştır.


(16) Alaüddin es-Semerkandi, Tuhfetü'l-fukaha, 2/231-232, Beyrut, 1405/ 1984.
(17) Bâbertî, el-İnâye, 1/346 (Fethu'l-kadir kenarında), Bulak, 1315.


Esasen, vaktinde edâ edilmemiş olan namazlara "metrûke" (terkedilmiş) yerine "fâite" (vakti geçmiş) denilmesinin, -başka bir maksatla değil, sadece; müslümanın namazını ancak bir özürle geçirmiş olabileceğine dair hüsn-i zan sebebiyle olduğu, fıkıh kitaplarında beyan edilmektedir. (18)

5. Hem bir kaza namazına, hem de vaktin sünnetine olmak üzere bir namazın iki ayrı niyyetle kılınması ise, kaynak niteliği taşımayan (Necâtü'l-mü'minin ve benzeri) bazı ilmihal tipi kitaplar ile, bu kitaplardan nakiller yapan kişiler dışında, Hanefî müctehid ve fakihlerince câiz görülmemektedir.

Bilindiği üzere, sünnet ve nafile namazların sıhhati için, mutlak namaz niyyeti yeterli ise de, farz ve vacip namazların sıhhati için, (söz gelimi, "bu günkü öğle namazının farzı..." veya "dünkü ikindinin kazası..." gibi) niyyette kılınacak namazın hem aslını, hem isim ve vasfını tayin şarttır. (19) Bu itibarla, sünnet veya nafile bir namazda, söz gelimi hem tahiyyetü'l-mescid, hem duha (kuşluk) gibi, iki ayrı niyyet câiz görülmekte ise de, -ister edâ, ister kaza olsun-; bir farz namazda iki ayrı niyyet câiz değildir. Bu takdirde niyyet, bunlardan kuvvetli olana masruf olur.


(18) Alaüddin Haskefı, ed-Dürrii-1-münteka, 1/144 (Mecmeu'l-enhur kenarında) İst., 1328; ed-Dürrü'l-Muhtar 1/475 (Reddü'l-Muhtar kenarında); Ahmed b. Muhammed et-Tahtâvî, a.g.e., 1/485; Hacı Zihni Ef., a.g.e., sh. 452.
(19) İbn Hümam, a.g.e., 1/186-187; Ahmed Tahtâvî, a.g.e., sh. 179; Haskefi, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 1/279-280; İbn Abidin, a.g.e., 1/279-280; Hacı Zihni Ef., a.g.e., sh. 84.


Mesela; aynı namaz için:
a. Biri farz-ı ayn, diğeri farz-ı kifâye iki ayrı farz namaza niyyet, farz-ı ayn olan namaz için;
b. Biri vakti girmiş, diğeri henüz vakti girmemiş iki ayrı namaza niyyet, vakti girmiş olan namaz için;
c. Biri edâ, diğeri kaza iki ayrı farz namaza niyyet, -vakit müsait ise; kaza için; vakit dar ise, vaktin farzının edâsı için;
d. İki ayrı vaktin kazasına niyyet, -kişi sahib-i tertib ise; ilk kazaya kalan için; (aksi halde bu niyyetin hükmü yoktur.)
e. Hem bir nafileye, hem cenaze namazına niyyet, -nafile rükû ve secdeli kâmil namaz olması itibariyle; nafile için;
f. Hem farz (mesela bir kaza namazı), hem de sünnet veya nafile bir namaza niyet, -İmam Ebû Yusufa göre; sadece farz namaz için geçerli olur.
İmam Muhammed'e göre ise, sonuncusunda her ikisi içinde geçerli olmaz. (Zo)

Görüldüğü üzere bir kısmı dipnotta gösterilen en muteber kaynakların beyanına göre, "hem geçmiş bir namazın kazası, hem de vaktin sünneti" niyyetiyle kılınan bir namaz, İmam Muhammed'e göre, ne farz, ne sünnet, ne de nafile olarak sahih olur. İmam Ebû Yusuf a göre ise sadece farz olarak câiz olur; aynca sünnet veya nafile sevabı söz konusu olmaz. İki tane müctehidin bu konudaki ictihatları, böyle olunca, fakih bile sayılmayan "filan kişinin kitabında şöyle buyruldu" demenin, hiç bir anlamı yoktur.


(20) İbn Hümam, ' a.g.e., 1/187; İbrahim el-Halebî, Günyetü'l-mütemelli (Halebî Kebir), sh. 249-251, İst., 1325; Halebî Sağîr, sh. 121-122, Ist., 1309; İbn Nüceym, el-Eşbâh ve'n-nezâir, sh. 39-43, Dımaşk, 1403/ 1983; el-Bahru'r-râik, 1/296-297, Beyrut, ts.; el-Fetâva'l-Hindiye, 1/65; Ahmet et-Tahtâvî, a.g.e., sh. 174; İbn Abidin, a.g.e., 295-296; Zihni Efendi, a.g.e., 84-86; Ö.N. Bilmen, a.g.e., sh. 118-119.


Şüphesiz, sünnet yerine kaza namazına niyyet ederek, sünnet namazlan terkeden müslümanlar, günahkar olmazlar. Kıldıklan namazlar kaza olarak sahihtir. Ancak, sünnetlerin sevabından mahrum kalacakları gibi, -müekked sünnetlerin mazeretsiz terkinden dolayı- isâet (ihmal ile zarar vermek) etmiş olurlar. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.) in itâb (azarlama, darılma) ve tekdirine maruz kalırlar. (21)

6. Soruda söz konusu edilen Hadis-i şerif, kısmen değişik senet ve lafızlarla, Buhari ve Müslim dışında bütün Kütüb-i Sitte' de, ayrıca Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i, Dârimî'nin Sünen'i ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivâyet edilmektedir ki anlamı şöyledir :
"Kıyamet günü, müslüman kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır. Eğer bunu tam kılmışsa, mesele yok. Aksi takdirde meleklere :-Bakınız onun nafile namazları var mı?, denilir. Eğer nafilesi varsa, farz namazları nafilelerinden ikmal edilir. Sonra diğer farz ameller için de bunun gibi yapılır." (22)


(21) Bâbertî a.g.e., 1/13; Ebû Gudde, Takdimetu Fethi bâbi'l-inâye bi şerhi kitabi'n-Nükaye, 1/14-15, Haleb, 1387/1967.
(22) Ebû Davud, es-Sünen, 1/200 (Salat, 145, No: 8(i4), Kahire, 1371/1952; Tirmizi el-Camiu's-sahih, 2/270 (Salat, 188, No: 413), Kahire, 1356/ 1937; Nesâî, es-Sünen, 1/232 (Salat, 9) Kahire 1312; İbn Mâce, es- Sünen, 1/458 (İkame, 202, No: 1425), Kahire, 1372/1952; Darimî, es- Sünen, 1/313, (Salat, 91) Mısır, 1349; Hâkim, el-Müstedrek, 1/394 (No:966), Beyrut, 1411/1990.


Görüldüğü üzere hadis-i şerifte, farz namazlardaki eksikliklerin, nafilelerden ikmal edileceği beyan olunmaktadır. Hadis şarihleri, ikmal keyfiyetinin hadis-i şerifin zahiri manasına da uygun olarak, "kılınmamış farz namazların nafilelerle tamamlanacağı" şeklinde olmasını da "edâ edilmiş olan farz namazlardaki âdâb, sünnet, huşu, dua ve zikirlerle ilgili noksanlarının ikmâli" şeklinde olmasını da ihtimal olarak zikrediyorlar. Ebû Bekr İbnü'l-Arabî, "Arîzatü'l-ahvezî" adlı Tirmizi şerhinde, "bana göre, edâ edilmeyen farzların nafilelerle tamamlanması ihtimali, daha açıktır; çünkü hadisin devamında diğer farz ameller için de, bunun gibi yapılır, ifadesi bunu göstermektedir..." demektedir. (23)

7. İddialara mesnet gösterilen kitapların kaynak niteliğinde olup olmadığı ve bunlardan yapılan nakillerin ne derece doğru olduğu hususuna gelince; böyle bir dergi için uzunca sayılabilecek bu yazıdan, sanırım bu konuda bir kanaate varmak mümkündür. Bir örnek vermek gerekirse, Kudüs Kadısı Sakızlı Muhammed Sadık Efendi'nin "en-Nevadiru'l-fıkhıyye fi mezhebi'l-eimmeti'l-Hanefiyye" adlı gayr-ı matbu eserinden, İbn Nüceym'in :
-"Üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsının sünnetlerini, bu namazların kazalarına niyyet ederek kılarsa, sünnetleri terketmiş olur mu?” şeklindeki bir soruya cevaben :
-Hayır olmaz; çünkü sünnet kılmaktan maksat, şeytanın burnu sürtülmesi için, vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır..." dediği nakledilmektedir.


(23) 2/207, Kahire (Matbaatü’1-Mısrıyye), 1350/1951; Azimabâdî, Avnü'l-mâbûd, 2/116, Delhi, 1322; Seharenfûri, Bezlül-mechûd, 5/136; Mahmud Muhammed es-Sübkî, el-Menhelü'l-azbi'l-mevrûd, 5/311, Mısır, 1394; Süyûtî, Zehru'r-ruba ale'l-Mücteba, 1/233 (Sünen-i Nesâî ile birlikte); Haşiyetü's-Sindi ala Şerhi'n-Nesâî Lis's-Suyûtû, 1/232-233 (Sûnen-i Nesaî ile birlikte); Beğavî, Şerhu's-Sünne, 4/159, Dimaşk 1390-1400/1970-1980; Haydar Hatiboğlu, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, 4/248. İst., 1983.
Ana sayfa; Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat Sayfaları
Selam ve dua ile
Dr. Ahmed Müslüm
 

IslamHizmeti

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
15
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

IslamHizmeti yazdı:
s.a.
PEKI BU KONU HAKKINDA BENDE SORU SORAYIM MÜSAADENIZLE...
EGER MÜMIN ALLAH"a, "RASÛLÜNE" ve "KİTABINA IMAN EDEN ISE, EFENDIMIZ GELMEDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERE IMAN ETMIS OLAN KAVIMLER MÜMIN DEGIL? ÖYLE MI YANI? BEN ZANNETTIMKI BÜTÜN PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN VE ONLARIN KAVIMLERI ISE MÜMIN EFENDIMIZ (SAV) E IMAN EDENLERDEN HARIC. YANI EFENDIMIZDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERIN KAVMI MÜMIN AMA EFENDIMIZDEN SONRAKILER MÜSLÜMAN VE TÜM PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN. BU KONUYU BANA AYDINLATIRSANIZ MEMNUN OLURUM.
AYRICA BIR SORUM DAHA VAR´: ISLAM NEDIR? YANI ISLAM EFENDIMIZ (SAV) IN GETIRDIGI DIN MIDIR YOKSA HZ ADEMDEN BERI TÜM PEYGAMBERLERIN GETIRDIGI DINMIDIR? INSALLAH SORUMU ANLATABILMISIMDIR..
BIR SORU DAHA: ERKEGE KADININ SESI HARAMMI MEKRUHMU, BU KONU HAKKINDA AYET VEYA HADIS VARMI???
ALLAH RAZI OLSUN, s.a.

ALLAH RAZI OLSUN NURESMA KARDES AMA BEN HALA SORULARIMIN BIR KISMININ CEVAPSIZ OLDUGUNU DÜSÜNÜYORUM MAALESEF. YINEDE ALLAH RAZI OLSUN EMEGINIZ GECTI AMA SORULARIM HALA GECERLIDIR...
HAKKINIZI HELAL EDIN...

AYRICA YAZINIZDA BIR NOKTADA TAKILDIM: Kafirlerin iyi amellerinin hiçbir değeri yoktur. Çünkü iyi amellerin değerlendirilmesi için iman şarttır. İmansız amel, su üzerine yazı yazmakla aynıdır DEMISSINIZ.
BENIM BILDIGIM KADARIYLA KAFIRLERIN MESELA HIRISTIYANLARIN IYI AMELLERININDE MÜKAAFATINI VERECEK RABBIM AMA TEK FARK: RABBIM ONLARIN MÜKAAFATINI BU DÜNYADA VERECEK, AHIRETTE DEGIL.
YANLISSAM SÖYLEYIN LÜTFEN!
s.a
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

IslamHizmeti yazdı:
IslamHizmeti yazdı:
s.a.
PEKI BU KONU HAKKINDA BENDE SORU SORAYIM MÜSAADENIZLE...
EGER MÜMIN ALLAH"a, "RASÛLÜNE" ve "KİTABINA IMAN EDEN ISE, EFENDIMIZ GELMEDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERE IMAN ETMIS OLAN KAVIMLER MÜMIN DEGIL? ÖYLE MI YANI? BEN ZANNETTIMKI BÜTÜN PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN VE ONLARIN KAVIMLERI ISE MÜMIN EFENDIMIZ (SAV) E IMAN EDENLERDEN HARIC. YANI EFENDIMIZDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERIN KAVMI MÜMIN AMA EFENDIMIZDEN SONRAKILER MÜSLÜMAN VE TÜM PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN. BU KONUYU BANA AYDINLATIRSANIZ MEMNUN OLURUM.
AYRICA BIR SORUM DAHA VAR´: ISLAM NEDIR? YANI ISLAM EFENDIMIZ (SAV) IN GETIRDIGI DIN MIDIR YOKSA HZ ADEMDEN BERI TÜM PEYGAMBERLERIN GETIRDIGI DINMIDIR? INSALLAH SORUMU ANLATABILMISIMDIR..
BIR SORU DAHA: ERKEGE KADININ SESI HARAMMI MEKRUHMU, BU KONU HAKKINDA AYET VEYA HADIS VARMI???
ALLAH RAZI OLSUN, s.a.

ALLAH RAZI OLSUN NURESMA KARDES AMA BEN HALA SORULARIMIN BIR KISMININ CEVAPSIZ OLDUGUNU DÜSÜNÜYORUM MAALESEF. YINEDE ALLAH RAZI OLSUN EMEGINIZ GECTI AMA SORULARIM HALA GECERLIDIR...
HAKKINIZI HELAL EDIN...

AYRICA YAZINIZDA BIR NOKTADA TAKILDIM: Kafirlerin iyi amellerinin hiçbir değeri yoktur. Çünkü iyi amellerin değerlendirilmesi için iman şarttır. İmansız amel, su üzerine yazı yazmakla aynıdır DEMISSINIZ.
BENIM BILDIGIM KADARIYLA KAFIRLERIN MESELA HIRISTIYANLARIN IYI AMELLERININDE MÜKAAFATINI VERECEK RABBIM AMA TEK FARK: RABBIM ONLARIN MÜKAAFATINI BU DÜNYADA VERECEK, AHIRETTE DEGIL.
YANLISSAM SÖYLEYIN LÜTFEN!
s.a
a.s evet kardeşim doğrudur.bu yazı benim görüşlerim değil ben sadece fikirlerinize yardımcı olabilecekse olabilmesi için bir gazete yazısından aldığım bölümdür.o satır gözümden kaçmış okurken acele çıkmam lazımdı. herkes hakkını helal etsin lütfen. selam ile..
 

IslamHizmeti

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
15
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

ESTAGFIRULLAH NURESMA KARDES!
HAKKIM SIZE HELAL SIZINDE HELALDIR INSALLAH...
DUA ILE...
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

IslamHizmeti yazdı:
ESTAGFIRULLAH NURESMA KARDES!
HAKKIM SIZE HELAL SIZINDE HELALDIR INSALLAH...
DUA ILE...
helal olsun kardeşim. inşallah doğru cevaplar verirsin o kişiye.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

IslamHizmeti yazdı:
s.a.
PEKI BU KONU HAKKINDA BENDE SORU SORAYIM MÜSAADENIZLE...
EGER MÜMIN ALLAH"a, "RASÛLÜNE" ve "KİTABINA IMAN EDEN ISE, EFENDIMIZ GELMEDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERE IMAN ETMIS OLAN KAVIMLER MÜMIN DEGIL? ÖYLE MI YANI? BEN ZANNETTIMKI BÜTÜN PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN VE ONLARIN KAVIMLERI ISE MÜMIN EFENDIMIZ (SAV) E IMAN EDENLERDEN HARIC. YANI EFENDIMIZDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERIN KAVMI MÜMIN AMA EFENDIMIZDEN SONRAKILER MÜSLÜMAN VE TÜM PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN. BU KONUYU BANA AYDINLATIRSANIZ MEMNUN OLURUM.
AYRICA BIR SORUM DAHA VAR´: ISLAM NEDIR? YANI ISLAM EFENDIMIZ (SAV) IN GETIRDIGI DIN MIDIR YOKSA HZ ADEMDEN BERI TÜM PEYGAMBERLERIN GETIRDIGI DINMIDIR? INSALLAH SORUMU ANLATABILMISIMDIR..
BIR SORU DAHA: ERKEGE KADININ SESI HARAMMI MEKRUHMU, BU KONU HAKKINDA AYET VEYA HADIS VARMI???
ALLAH RAZI OLSUN, s.a.

A.S. KARDEŞİM,
ÖNCELİKLE SON SORUNUZDAN BAŞLAYALIM, SİZ ONUN CEVABINI OKURKEN, BİZDE İNŞALLAH DİĞER SORULARINIZI ARAŞTIRIP VERELİM.

KADININ SESİ HARAM MI?

Yüce Allah Adem'le Havva'yı yaratmış, İnsan nesli onlardan ve onların zürriyetinden meydana gelmiştir. Allah Adem'e eşya isimlerini öğretmiş, ilk insanlar bu kelimelerle anlaşmaya başlamıştır. Kadın da toplumun bir bireyi olarak, hem cinsleriyle ve gerektiğinde karşı cinsle kelimeleri seslendirerek konuşmuştur. Günlük hayatın gereği olan normal görüşme ve konuşmalarda, kadın sesinin yabancı erkeklere meşrû olmadığını öne süren hiç bir bilgin yoktur. Kur'ân-ı Kerîm'de kadınların yabancı erkekle konuşmalarının örnekleri çoktur.
Musa (a.s) Mısır'ı terkedip Medyen'e varınca bir su başında koyunlarını sulamak için sıra bekleyen iki hanım kız gördü. Yardıma ihtiyaçlarının olup olmadığını sordu. Bundan sonrasını Kur'ân-ı Kerîm'den izleyelim:
"Onlar şöyle dedi: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulayamayız. Babamız oldukça yaşlı bir adamdır. Bunun üzerine Musa, onların hayvanlarını sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi. "Rabbim, göndereceğin hayra ve rızka çok muhtacım" dedi. O sırada hanımlardan biri utana utana yürüyerek Musa'ya geldi. "Babam hayvanlarımızı sulama ücretini vermek için seni çağırıyor" dedi" (el-Kasas, 28/23, 25).

İslamiyet kişiyi fitne ve fesada sürükleyen görüntü, davranış ve hallere karşı koruyucu tedbirler alır. Diğer yandan insana verilmiş olan özellik, kabiliyet ve farklılıklar bir başkasının vebal altına girmesine sebep olmamalı, yanlış duygulara kapılmasına meydan vermemeli, nefsini azdırmamalıdır. Yaratıcı tarafından kadına ihsan edilen sesi de bu çerçeve içinde düşünmek gerekir. Esas itibariyle hiç bir varlığın sesi mutlak olarak haram ve günah sınıfına sokulmaz. Başta Hanefi ve Şafii imamları olmak üzere mezhep sahibi müçtehid imamlarımızın kanaatleri de bu yöndedir. Fıkıh kitaplarında şu hükmü görüyoruz:"Cumhura göre kadının sesi avret değildir." Yani kadının sesi haram değildir. "Kadının sesi avret değildir. Çünkü kadın alışveriş yapar, mahkemede şahitlikte bulunur. Bunun için sesini yükseltmek zorunda kalır." (Tefsirü Ayati-l Ahkam 2:167)

Kadın sesinin avret olmadığının gerekçesi islamın ilk uygulamalı devri olan Saadet asrıdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sahabi hanımlarla konuşmuş, onların sorularına cevap vermiş, şikayetlerini dinlemiş, ihtiyaç ve talepşerini karşılamıştır.
Sahabiler gerek Peygamberimizin hanımlarına, gerekse diğer hanım sahabilere hadis ve benzeri durumlarda sorular sormuş, konuşmuş ve bazı konularda bilgiler almışlardır.
Sahabe döneminde kadınlar, halifelere şikayetlerini dile getirmiş ve dini konularda diğer sahabilere bilmediklerini sorup öğrenmişlerdir.
Hz. Peygamber'in gerektiğinde genç veya yaşlı hanımlarla konuştuğuna dair pek çok örnek vardır.
Ebû Said el-Hudrî (r.a) şöyle anlatır:
"Bir kadın Allah Rasûlüne gelerek dedi ki: Her zaman mescide çıkarak sözlerinizi dinleyemiyoruz. Bize bir gün tayin et de o gün gelelim, sen de Allah'ın sana öğrettiğini bize öğret". Hz. Peygamber bu teklifi uygun bulmuş ve hanımlara ders vermiştir
Diğer yandan Hz. Peygamberin hanımları, özellikle Hz. Aişe ashab-ı kiramın fetva için başvurdukları bir merci idi. O, onların sorularını sözlü olarak cevaplıyordu.
Hz. Ömer, hilâfeti zamanında bir cuma hutbesinde evliliklerin kolaylaştırılmasını ve mehrin azaltılmasını tavsiye edince cemaat arasında bulunan Kureyşli bir kadın ayağa kalkarak bir âyetle (Nisâ, 4/20) cevap vermiş, halîfe onu haklı bularak sözünde ısrar etmemiştir..

Ancak, diğer bütün mübah meselelerin mahiyet değiştirip mahzurlu hal almasında olduğu gibi, kadının sesi meselesinde de aynı durum söz konusudur. Kadının sesi mübah, masum ve masum olmasına karşılık hangi sebeplerden dolayı "avret" olur, yabancı erkeklerin dinlemesine "haram" olur.

Ahzab Süresinin 32. ayet-i kerimesi bu husustaki ölçüyü Peygamber hanımlarının şahsında şöyle veriyor.
"Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. eğer halinize layık bir takva ile korunacaksanız, yabancılarla cazibeli bir şekilde konuşmayın ki, kalbinde fesat bulunan kimse bir ümide kapılmasın. Konuşurken ciddiyet ve ağırbaşlılıkla söz söyleyin."

Kadınların normal ihtiyaç ve muameleler yüzünden erkeklerle sesli konuşmasının caiz olduğunda şüphe yoktur. Alimler arasında tartışılan ise, sevinçli gün ve zamanlarda şarkı, türkü vb. ni söylemeleridir. Bunlardan sözleri ve söyleniş biçimi müstehcen ve tahrik edici olmayan bazı şarkıları Allah Rasûlünün ve bazı sahabelerin müsamaha ile karşıladıkları bilinmektedir. Örnek verecek olursak;
Hz. Âişe'den şöyle dediği nakledilmiştir:
"Bir kere Rasûlullah (s.a.s) yanıma gelmişti. Yanımda Buas (olayıyla ilgili olarak söylenmiş kahramanlık şiirlerini def çalarak) terennüm ederek çalan iki cariye bulunuyordu. Rasûlüllah (s.a.s) yatağına yatıp yüzünü öbür tarafa çevirdi, sonra Hz. Ebû Bekr içeri girdi.
- Bu ne hal, Rasûlüllah'ın huzurunda şeytanın düdüğü ve sesi ne arıyor? diye beni azarladı.
Bunun üzerine Rasûlüllah ona dönüp:
- Bırak onları, her milletin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır" buyurdu.
Babam başka şeyle meşgul olunca câriyelere işaret ettim, dışarı çıktılar.

İbn Abbas der ki;
Hz. Aişe, yakınlarından birisini bir Medineli müslümanla evlendirdi. Hz. Peygamber geldi ve;
"Kız gönderdiniz mi" dedi.
Hz. Aişe; "Evet" dedi.
"Beraberinde şarkıcı gönderdiniz mi?" sorusuna, "
Hayır" cevabını alınca,
Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
"Medineliler eğlenceden hoşlanır. Beraberinde; "Size geldik, size geldik..." diyerek bir şarkıcı gönderseydiniz... "

Bu konuda Müfessir Vehbi Efendi tefsirinde:
"Söylediğiniz söz fitneye sebep olmasın. Yani cazibeli ve ecanibi şüpheye düşürecek bir halde edalı ve naz ü istiğna ile söylemeyin" şeklinde izah getirmektedir.

Elmalı bu ayetin tefsirini şöyle yapmaktadır:
"Ey Peygamberin hanımları! Siz genel olarak kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Sizde diğer kadınlarda bulunmayan nitelikler var: Peygamberlerin en hayırlısının hanımları ve bütün müminlerin anaları olmak niteliklerine sahipsiniz. Eğer sakınırsanız, bu özel niteliklerinizi korursanız yahut durumunuza uygun takva ile korunacaksanız -bu şart bir mânâ ile yukarının, bir mânâ ile aşağının kaydıoluyor- Sözü yumuşak ve tatlı bir eda ile söylemeyin, bir söz söylendiği zaman sakın yılışık bir biçimde cevap vermeyin ve söylerken yayılarak, kırıtarak söylemeyin de kalbinde hastalık bulunan, kalbi çürük, kötülüğe yüz tutmuş kimseler kötü bir şey ümit etmesin. Ve uygun ve ciddi söz söyleyin; yani yapmacılıktan uzak, ağırbaşlılık ve ciddiyetle dosdoğru söyleyin veya sert olsa da makul ve meşru güzel söz söyleyin."

İbni Abidin:
"Tercih edilen görüşe göre kadının sesi avret değildir.... Yalnız kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini uzatmalarını, yumuşatmalarını ve nağmeli bir şekilde okumalarını caiz görmüyoruz. Çünkü bunlarda erkekleri kendine meylettirmek ve şehvetlerin tahrik etmek vardır." (Reddü'l Muhtar 1:467)

Hanımlar arasında bile olsa bir şarkının şu özellikleri taşıması gerekir:

1) Şarkının konusu ve sözleri İslâm ahlâk ve âdâbına aykırı bulunmamalıdır. Meselâ, içkiyi öven, onu içmeyi teşvik eden şarkı meşrû sayılmaz.
2) Şarkıcının giyim şekli jest ve mimikleriyle şehveti tahrik etmemesi gerekir.
3) Meşrû eğlenti, ibadetten alıkoymamalı ve zaman israfına yol açmamalıdır.
4) Şarkı, türkü, dinleyenin şehvetini coşturuyor, fitneye doğru sürüklüyor ve hayvanî duygularını güçlendiriyorsa kendini bundan kurtarması gerekir.
5) Şarkı, türkü beraberinde içki, kumar, zina gibi haramları getiriyorsa, müslümanın bu gibi ses ve yerlerden uzak durması gerekir. İslâm kötülüğe giden yolu kapama (sedd-i zerâyi') prensibini esas almıştır.




Kaynak:
1) Aileye Özel Fetvalar, Mehmed Paksu, Nesil Yayınları
2) Elmalı Tefsiri
3) Şamil İslam Ansiklopedisi
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

IslamHizmeti yazdı:
s.a.
PEKI BU KONU HAKKINDA BENDE SORU SORAYIM MÜSAADENIZLE...
EGER MÜMIN ALLAH"a, "RASÛLÜNE" ve "KİTABINA IMAN EDEN ISE, EFENDIMIZ GELMEDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERE IMAN ETMIS OLAN KAVIMLER MÜMIN DEGIL? ÖYLE MI YANI? BEN ZANNETTIMKI BÜTÜN PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN VE ONLARIN KAVIMLERI ISE MÜMIN EFENDIMIZ (SAV) E IMAN EDENLERDEN HARIC. YANI EFENDIMIZDEN ÖNCE DIGER PEYGAMBERLERIN KAVMI MÜMIN AMA EFENDIMIZDEN SONRAKILER MÜSLÜMAN VE TÜM PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN. BU KONUYU BANA AYDINLATIRSANIZ MEMNUN OLURUM.
AYRICA BIR SORUM DAHA VAR´: ISLAM NEDIR? YANI ISLAM EFENDIMIZ (SAV) IN GETIRDIGI DIN MIDIR YOKSA HZ ADEMDEN BERI TÜM PEYGAMBERLERIN GETIRDIGI DINMIDIR? INSALLAH SORUMU ANLATABILMISIMDIR..
BIR SORU DAHA: ERKEGE KADININ SESI HARAMMI MEKRUHMU, BU KONU HAKKINDA AYET VEYA HADIS VARMI???
ALLAH RAZI OLSUN, s.a.


SELAMUN ALEYKUM KARDEŞİM,

BUDA İKİNCİ SORUNUZUN CEVABI,

İslam kelimesi (S-L-M) kökünden gelip; itaat, inkiyad ve bir şeye teslimiyet manalarına gelir. Istılahta ise; "Allah Teala'ya teslim olmak Resul-i Ekrem (s.a.v)'in din hususunda bildirmiş olduğu haber ve hükümleri kabul etmek" demektir.

Allah, dünya da yaşayan insanların huzurunu temin için yine insanlar içinden seçtiği Peygamberler göndermiş, bu Peygamberlerle gönderdiği kitaplarla da insanlara iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı, kısaca insan ve toplum için yararlı ve zararlı şeyleri öğretmiştir. Biz bu ilahi öğreti sistemine DİN diyoruz.

Kişiyi kendi hayatında tam bir mutluluk, uyum ve barış içinde geçirebileceği mükemmelliğe ulaştırabilecek ve toplumda barış ve adalete dayalı bir yapı oluşturabilecek mükemmel bilgi (tümel akıl) Allah tarafından gönderilmiş Hak (doğruya, adalete dayalı) DİNDİR.

İslam bu ilahi öğretilerden meydana gelen dinlerden biri ve ilahi dinlerin sonuncusu olup Kur’an’ın ifadesi ile; “Allah nezdinde hak din İslam’dır” (Âl-i İmrân, 19).

İslam inancına göre Allah ilk önce ilk insan ve ilk Peygamber olan Hz. Adem’i (a.s) sonrada diğer Peygamberler: Hz. İbrahim’i, Hz. Davud’u, Hz. Musa’yı ve Hz. İsa’yı..... göndermiş; Tevrat’ı, Zebur’u ve İncili indirmiştir. Tevrat’ı, Zebur’u ve İncil’i indiren Allah Hz. Musa’yı, Hz. İsa’yı ve diğer Peygamberleri seçip gönderdiği gibi insanlar içerisinden Hz. Muhammed’i (s.a.v) de son Peygamber olarak seçmiş ve Kur’an-ı Kerim-i de O’nunla insanlığa son kitap olarak göndermiştir.

Bütün bunları Kur’an-ı Kerim bizlere şöyle bildirmektedir:

"(Ey Müslümanlar) Deyiniz ki: Biz Allah’a ve bize indirenlere; Musa’ya ve İsa’ya verilenlere ve Peygamberlerin Rablerinden aldıklarının hepsine inandık. Biz onların arasında bir fark gözetmeyiz. Biz Allah’a boyun eğen Müslümanlarız" (Bakara, 136).

"İslam" kelimesi kendine Allah’ın iradesine teslim etmek, Allah’a teslim olmak, Allah’ın iradesine boyun eğmek; sulh ve selamet anlamlarında olup Kur’an’a göre Hz. Adem’den bu yana gelen bütün Peygamberlerin öğrettiği din bu manada İSLAM’dır.



İslam'ın Şartları

1- Kelime-i Şehadet: Kelime-i Şehadet, Müslüman olmanın ilk şartı olduğu gibi, Müslüman kalmanın da ilk şartıdır. Çünkü Allah'tan başka ilah olmadığına inanmak, dünyada hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Allah'tan çok sevmediğimizi ve saymadığımızı itiraf etmek demektir.

2- Namaz Kılmak: Mahşer gününde "İman"dan sonra sorulacak ilk sual olduğu için, Müslüman'ın en çok dikkat etmesi gereken ibadet şekli olarak kabul edilir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de namaz müminleri kötülükten, fenalıktan ve her türlü imanî sapmalardan koruyan önemli bir ibadet olarak anılır. Peygamberimiz (s.a.v) de namazı "dinin direği" olarak nitelemiştir. Bu önem sebebiyle, günde 5 vakit kılınan namazın değil terk edilmesi, vaktinde kılınmaması bile ahirette önemli cezalara sebep olacaktır.

3- Oruç Tutmak: Her yıl Ramazan ayında 29 veya 30 gün tutulan oruç, Müslümanlara nefis muhasebesi (iç hesaplaşma) yapabilme yönünde tanınan önemli bir imkandır. Ramazan ayındaki bereketin yanı sıra, sadece usulüne uygun oruç tutmak bile her Müslümana önemli kazançlar sağlar. Bir hadis-i şerife göre oruçlunun konuşması zikir, susması Allah'ı anış, uykusu ise ibadet yerine geçer.

4- Zekat Vermek: En az 96 gram altının bedeli tutarında nakit para, satılacak mal, ziynet eşyası ve benzeri şeylere sahip olan kimse İslam hukukuna göre zengin sayılır. Bu parayı ilk kez elde etmesinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra %2,5 oranında zekat vermesi gerekir. Oturulan ev ve evde kullanılan kişisel eşyalar zekat hesabına katılmaz. Ancak kiraya verilen emlakta, emlakın yıllık kira tutarı zekat hesabına eklenir. Zekat bedelleri cami, vakıf, dernek, okul, resmi kuruluş gibi tüzel kurumlara değil, ancak Müslüman olan fakir kişilere verilir.

5- Hacca Gitmek: Zekat verebilen Müslümanlar, yol masraflarını karşılayacak ek birikime sahip olduklarında, kendilerine hac da farz olmuş demektir. Farz olan hac ömür boyu sadece bir kere ve (Kurban Bayramı'nın da içinde yer aldığı) Zilhicce ayında yapılır. Yeterli gelir elde ettiği halde hacca gitmeyip erteleyen kimse, daha sonra para ve malını kaybedip fakir duruma düşse bile, hacca gitme sorumluluğundan kurtulamaz.

Her Müslüman'ın uyması gereken iman ve ibadet şeklini özetleyen bu iki esasın dışında, Müslümanların, yaşadığı toplum içinde "güvenilir kişi" olması da önemli bir husustur. "Güvenilir kişi" tanımlamasının açılımı, 'sözüne güvenilen, başkasının namusuna göz dikmeyen, iş hayatında aldatmayan, bilgisini başkalarıyla paylaşan, kimsenin hakkını yemeyen, toplumsal tavırlar karşısında sabırlı olan ve insanların arasını bozmaya değil bulmaya çalışan insan' şeklindedir. Aynı tanımlamanın alternatif açılımını ise, 'doğru bildiği sözü sakınmadan söyleyen, haksızlığa katlanmayan, her ortamda namusunu koruyan, iş ilişkilerinde uyanık davranan, fikrini savunmak için bilgi sahibi olmak gerektiğini unutmayan, gerektiğinde tavır koymasını bilen, kendi hakkını kimseye yedirmeyen insan' şeklinde anlamak gerekir.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Selamun aleykum...
Abi sıra kimde bilmiyorum ama benim bi sorum olacak Sıram değil ama hakkınızı helal edin biliyosunuz yapmam böyle bişey aslında ama şunu acil öğrenmem lazım.Rabbena atina duasının kelime kelime anlamı lazım bana.Tamamı olarak manasını biliyorum ama her kelimenin ne anlama geldiği lazımmış,bulamadım o şekilde,yardım edermisiniz????
Hakkınızı helal edin
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tugba_m yazdı:
Selamun aleykum...
Abi sıra kimde bilmiyorum ama benim bi sorum olacak Sıram değil ama hakkınızı helal edin biliyosunuz yapmam böyle bişey aslında ama şunu acil öğrenmem lazım.Rabbena atina duasının kelime kelime anlamı lazım bana.Tamamı olarak manasını biliyorum ama her kelimenin ne anlama geldiği lazımmış,bulamadım o şekilde,yardım edermisiniz????
Hakkınızı helal edin

ALEYKUM SELAM ABLAM,
HAKKIMIZ VARSA HELAL OLSUN. SİZLERDE HELAL EDİN.
SORUNUZUN CEVABINI VERİYORUM.
RABBENA ATİNA


رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَ فِي اْلآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ بِرَحْمَةِكَ يأ اَرْحَمَراَّحِمِينَ


Rabbenâ: Allah’ım
Âtina: bize ver
fid’dunyâ: dünyada haseneten: iyilik ve
fil’âhirati: ve ahirette haseneten: iyilik
ve kinâ : ve bizi koru
azâbennâr: cehennem azabından
Birahmetike : bize merhamet et
yâ Erhamerrahimîn : ey merhametlilerin en merhametlisi.
“Allah’ım, Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru, bize rahmetinle muamele et. Ey merhametlilerin en merhametlisi!”
RABBENA FİRLİ





رَبَّنَا اغْفِرْ لِى وَ لِوَالِدَىَّ وَ لِلْمُؤمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ اْلحِسَابِ
Rabbenâğfirlî : Allah’ım beni bağışla ve
li-vâlideyye: anne ve babamı ve
lil-Mü’minine : ve bütün mü’minleri
yevme yekûmu’l hisâb: hesap gününde bağışla
“ Allah’ım beni bağışla, anne ve babamı, ve bütün mü’minleri hesap gününde bağışla”


İNŞALLAH İSTEDİĞİNİ CEVAPTIR.
K.S.E.O.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A. TUĞBA ABLA SORUNU ALALIM ARTIK
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
KAYSERİ
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

ABİ ARKADAŞLARIN MERAK ETTİĞİ Bİ KONU VAR YARDIMBEKLİYORUM :eek:
ORUÇ BORCU OLAN Bİ BAYAN EVLENİRKEN BU BORÇLARI TUTMASI GEREKİR DİYE Bİ TARTIŞMA KONUSU OLDU DÜN.BEN AKŞAM ANSİKLOPEDİLERİ MELALLERİ TEFSİRLERE BAKTIM AMA BÖYLE BİŞEY GÖREMEDİM BANA YARDIMCI OLURMUSNUZ
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

bezmi safa yazdı:
ABİ ARKADAŞLARIN MERAK ETTİĞİ Bİ KONU VAR YARDIMBEKLİYORUM :eek:
ORUÇ BORCU OLAN Bİ BAYAN EVLENİRKEN BU BORÇLARI TUTMASI GEREKİR DİYE Bİ TARTIŞMA KONUSU OLDU DÜN.BEN AKŞAM ANSİKLOPEDİLERİ MELALLERİ TEFSİRLERE BAKTIM AMA BÖYLE BİŞEY GÖREMEDİM BANA YARDIMCI OLURMUSNUZ[/quotben


benim bildiğim kadarıyla böyle bişey yok borçlarımızı zaten hemen tutmalıyız ramazan bitimlerinde bidahaki seneye bırakmamk lazım ama evlenirken tutması lazım die ilk defa duyuyorum
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

bezmi safa yazdı:
ABİ ARKADAŞLARIN MERAK ETTİĞİ Bİ KONU VAR YARDIMBEKLİYORUM :eek:
ORUÇ BORCU OLAN Bİ BAYAN EVLENİRKEN BU BORÇLARI TUTMASI GEREKİR DİYE Bİ TARTIŞMA KONUSU OLDU DÜN.BEN AKŞAM ANSİKLOPEDİLERİ MELALLERİ TEFSİRLERE BAKTIM AMA BÖYLE BİŞEY GÖREMEDİM BANA YARDIMCI OLURMUSNUZ

A.S. ABLAM,
İLK DEFA BÖYLE BİR ŞEY DUYDUM. ACABA YÖRESEL BİR GELENEK OLABİLİRMİ.
YİNEDE ARAŞTIRALIM HELE.
K.S.E.O.
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
KAYSERİ
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

mtekik yazdı:
bezmi safa yazdı:
ABİ ARKADAŞLARIN MERAK ETTİĞİ Bİ KONU VAR YARDIMBEKLİYORUM :eek:
ORUÇ BORCU OLAN Bİ BAYAN EVLENİRKEN BU BORÇLARI TUTMASI GEREKİR DİYE Bİ TARTIŞMA KONUSU OLDU DÜN.BEN AKŞAM ANSİKLOPEDİLERİ MELALLERİ TEFSİRLERE BAKTIM AMA BÖYLE BİŞEY GÖREMEDİM BANA YARDIMCI OLURMUSNUZ

A.S. ABLAM,
İLK DEFA BÖYLE BİR ŞEY DUYDUM. ACABA YÖRESEL BİR GELENEK OLABİLİRMİ.
YİNEDE ARAŞTIRALIM HELE.
K.S.E.O.

ABİ BENDE ÇOK ABKTIM DÜN AKŞAM BULAMADIM ACEBA BİLMİYORMUYUM DİYE DÜŞÜNDÜM ÇOK SAĞOLUN YARDIMLARINIZ İÇİN.
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

mtekik yazdı:
tugba_m yazdı:
Selamun aleykum...
Abi sıra kimde bilmiyorum ama benim bi sorum olacak Sıram değil ama hakkınızı helal edin biliyosunuz yapmam böyle bişey aslında ama şunu acil öğrenmem lazım.Rabbena atina duasının kelime kelime anlamı lazım bana.Tamamı olarak manasını biliyorum ama her kelimenin ne anlama geldiği lazımmış,bulamadım o şekilde,yardım edermisiniz????
Hakkınızı helal edin

ALEYKUM SELAM ABLAM,
HAKKIMIZ VARSA HELAL OLSUN. SİZLERDE HELAL EDİN.
SORUNUZUN CEVABINI VERİYORUM.
RABBENA ATİNA

Allah razı olsun abi.Tam istediğim gibi bir cevaptı.Abi ben yoğunum biraz hakkınızı helal edin.İyi takip edemiyorum kaç gündür.Şuan araştırdığınız bir soru var sanırım ama ben yinede bir soru sorayım.Sonra cevaplanır inşallah.Artık soru bulmakta da zorlanıyorum zaten.Hacca gitmek için taşınması gereken şartlar nelerdir?
Kolay bir soru oldu herkes cevaplar umarım.Ben giremezsem tekrar ,doğru cevabı veren arkadaş sorusunu sorsun inşallah.


رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَ فِي اْلآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ بِرَحْمَةِكَ يأ اَرْحَمَراَّحِمِينَ


Rabbenâ: Allah’ım
Âtina: bize ver
fid’dunyâ: dünyada haseneten: iyilik ve
fil’âhirati: ve ahirette haseneten: iyilik
ve kinâ : ve bizi koru
azâbennâr: cehennem azabından
Birahmetike : bize merhamet et
yâ Erhamerrahimîn : ey merhametlilerin en merhametlisi.
“Allah’ım, Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru, bize rahmetinle muamele et. Ey merhametlilerin en merhametlisi!”
RABBENA FİRLİ





رَبَّنَا اغْفِرْ لِى وَ لِوَالِدَىَّ وَ لِلْمُؤمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ اْلحِسَابِ
Rabbenâğfirlî : Allah’ım beni bağışla ve
li-vâlideyye: anne ve babamı ve
lil-Mü’minine : ve bütün mü’minleri
yevme yekûmu’l hisâb: hesap gününde bağışla
“ Allah’ım beni bağışla, anne ve babamı, ve bütün mü’minleri hesap gününde bağışla”


İNŞALLAH İSTEDİĞİNİ CEVAPTIR.
K.S.E.O.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt