Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SOKAKTAN MEKTUP VAR (3 Kullanıcı)

SOKAKTAN MEKTUP VAR

  • EVET OLABİLİR.

    Oylama: 0 0.0%
  • HAYIR OLAMAZ.

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ Bİ FİKRİM YOK

    Oylama: 0 0.0%
  • ABD DEN HERŞEY BEKLENİR

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ BİRİ

    Oylama: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0
K

kırıkkalp

Hasretle beklendiğini bilmeyen çöl kaçkinlarina..............

Hasretle beklendiğini bilmeyen çöl kaçkinlarina..............

Çölde devesini kaybetmiş olan bir adamın hesabını yapalım bugün. Çölden uzakta, şehrin elini uzatsan istediğini alabileceğin caddelerinde yürürken bu sorunun gerçek cevabını vermek hayli zor görünüyor. Versek de matematiksel bir cevap olur bu. Çöldeki adamdan deveyi çıkarıp geriye kalanı kuru kuru hesap etmekten öteye geçemeyiz. Ancak bir deve sırtında geçebileceği çölden çıkma ümidi devenin yuları gibi elinden kayıp gitmiştir en başında. Yalın ayak kumların ortasında kala kalmıştır adam. Devesi, giderayak, sadece ümidini götürmüş de değildir; sırtında taşıdığı yiyeceğini, giyeceğini, içeceğini de hiç lüzumsuz yerlerde dolaştırıp durmaktadır artık. Yaya kaldığı yetmiyormuş gibi, aç ve susuz da kalmıştır; gecenin ayazına karşı korunaksız, gündüzün alev alev sıcağında gölgesizdir.

Böylesi bir hesap karşısında, devenin sahibi 'Olmasa da olur!' diyebilir mi devesi için? 'Amaaan, canım sen de!' deyip gözden çıkarabilir mi devesini?

Kırk yılı aşan ömrümde ne bir deveye ihtiyacım oldu ne de bir deve elimden kayıp gitti. Şu halde, çölde devesi kaybolan adam meselini anlamaktan fersah fersah uzaktayım. Çölde devesini kaybeden adamın, hiç ummadığı bir anda devesin yanı başında bulunca yaşadığı sevinci de hissetmekten çöller kadar uzağım. Ama az da olsa bir empati kurarım diye çöle götürdüm aklımı, uçsuz bucaksız kum yığınının orta yerinde bıraktım. Ne bir yöne dair ipucu var etrafımda ne de bir yol görünüyor. Çöl ki, her an değişiyor, dönüşüyor. Vadiler tepe oluyor, tepeler bir anda düzleşip kayboluyor. Hiçbir şey yerli yerinde durmuyor. Susuzluk had safhada. Ne bir dere şırıltısı duyuluyor ne de pınara giden patika umudu hayal edilebiliyor. Mecalim sıfırlanmış; ayağımı yerden kaldırmaya halim yok; tek bir adımım tonlarca yükü taşımak gibi omzumda.


Devem yoksa, hiçbir şeyim ben. Varsa, ümidim var. Öyleyse, her şeyin tükendiği, dilimin damağıma yapıştığı, ayaklarımın kumlara gömüldüğü, bakışımın bulandığı bir anda, aniden başını munisçe üzerime doğru uzatan devemin sürpriz varlığına ne kadar sevinmeliyim? Billur suların dilimi damağımı okşayışı kadar. Soğuktan buz kesmiş tenimi sımsıcak örtecek battaniye kadar. Açlıktan önümü göremez olmuşken, ağzıma aldığım sıcacık bir lokma kadar.. Çölün öbür kıyısında beni bekleyen, gözleri yolda kalmış sevenlerimin yüzlerine yayılan eşsiz tebessümler kadar. En az bu kadar. Kesinlikle bundan kat kat fazlası kadar. Yo, yo, sıcaktan kavrulmuş tenimi, sususluktan çatlamış dudağımı 'daha daha daha'ların yetmeyeceği derinlikte bir serinliğe daldırmış kadar sevinmeliyim.

Matematiksel bir hesabın kuruluğundan sıyrılabilmişse duygularımız, belki şimdi o Nebevî tesellinin serinliğine bandırabiliriz kalbimizi: 'Bir kulunun günah işledikten sonra tövbe ederek hatasından dönmesi karşısında Rabbinizin hoşnutluğu, sizden birinizin ıssız çölde devesini kaybedip tekrar bulduğu andaki sevincinden daha fazladır.'

Belki daha önce de duyduk bu sözü. Ama çölde değiliz nasılsa diye, hiç çölde deve kaybetmedik diye, hem sonra kaybetsek ne olacak ki üstünkörülüğüyle geçip gittik o çölleri yeni baştan kurutan rahmet umutsuzluğuna vaha olabilecek Peygamber tesellisinin yanından. Durup içmedik. İçip kanmadık o serinliğe.

Şimdi biraz duralım o pınarın başında: O meselde çölde devesini kaybeden adam Rabbimize benzetiliyor. Kul ise deveye. Devesini kaybeden adamın halini uzun uzadıya anlatışımın sebebi, Rabbimiz ile biz kulları arasındaki ilişkiyi daha hissedilir kılmaktı. Adam ile devesi arasındaki ilişki şiddetli ihtiyaç ekseninde derinleşiyor. Issız bir çölde adam devesine öylesine muhtaçtır ki, vazgeçemez devesinden, gözden çıkaramaz devesini. Ben kulu ile Rabbim arasındaki ilişki elbette ki ihtiyaç eksenli değil; bana muhtaç değil O. Haşa; O'nun bensiz edemeyeceğini söylemek aklımın ucundan bile geçmez. Ama Rabbimin sadık elçisi (asm), Rabbimle aramdaki ilişkiyi ihtiyaç eksenli bir meselle anlatıyor. Sanki ben O'na değil de, O bana muhtaçmış gibi anlamam gerekircesine. Neden ki?
Rabbimin üzerimdeki rahmetini anlayayım diye olsa gerek bu tersinden mesel. O öylesine şefkatli ki üzerimde, beni kolayca gözden çıkarmıyor. 'Bu kulum günah işledi, sürüden ayrıldı. Olsun, başka kullarım var zaten!' istiğnası rahmetle uyuşmuyor olmalı ki böyle bir meselle anlatıyor Rabb-i Rahimimi bana. 'Madem günah işledin, üstelik ısrarla ve bile isteye hata ettin, ne halin varsa gör!' denmeyi hak ettiğim halde bile, benden vazgeçmediğini, yüz üstü bırakıp arkasını dönmediğini bilmem gerekiyor olmalı Rabbimin rahmetinin derinliğini anlamam için. Üstelik kaybolmuş deve ne bilir sahibinin bunca yolunu gözlediğini diye hatırlatırcasına, hem sonra cahilcesine sahibiyle birlikte kendisini de boş yere çölde ölüme terk ettiğini bildirircesine, Rabbimin rahmetinden ümit kesme kusurumu bile rahmetinin serinliğiyle bağışlayıp, kazara O'na dönsem bile, seve seve yeni baştan beyaz bir sayfa açmaya hazır olduğunu görmem için anlatılmış olmalı bu mesel.

Develer hâlâ çölde ve avare. Sahiplerinin kendilerinin hevesle beklediğini bilmeksizin yanlış yollarda yürümekte. Ah, bir bilseler ne kadar sevinç borçlu olduklarını Sahiplerine.

Senai Demirci
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
selamünaleyküm...
ne acıdır ki paylaşım fazlası ile hazin güzel ve gerçekti... teşekkürler...
biz burada, pc başından yorumlar yazıyor,
dakikalıkta olsa yüreğimizin burkuluşunundan 2 damla gözyaşı dökebiliyorsak ve akabinde
vijdanımızı rahatlatmışcasına dönüyorsak normal yaşantımıza...
aslında bu vebal hepimizin diye diye düşünüyorum...
ve herşeyin karekökünde yine cehalet var...
zaten bu çocukların büyük bir çoğunluğu ya evden kaçmakta, yada aileleri tarafından başıboş bırakılmakta...
istisnai yetim-öksüz olanlarada akrabaların sahip çıkmamasında...
kısacası aile kavramı islam edep-ahlak-saygı çerçevesinin dışında şekillenir, yeterli eğitimde verilmezse
zararı yine bu çocuklara olur...ve çevresine...
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 
K

kırıkkalp

ey yâr kurtar beni!..

Ey yâr vuslatım ömrüm kadar!..
Bugün yine hüzün düştü yüreğimin derinliklerine, yine sevda yamaçlarında dolanıyorum kendinden geçmişçesine.. Bağırıyorum avazım çıktığı kadar ama kimse sesimi duymuyor, çırpınıyorum ama bir türlü duyuramıyorum feryadımı… içimde zelzeleler kopuyor, yüreğim paramparça sanki her bir azamı bölüyorlar satırla… günahlarımın verdiği ağırlıktan tir tir titriyorum, acizlik içerisinde kıvranıyorum durmadan, yatağımın içerisinde iki büklüm ağlıyorum senin yokluğunun verdiği sancıdan,yanaklarımdan iki damla yaş süzülüyor usulca..iki damla kan akıyor yüreğimin derinliklerine..adını sayıklıyorum içten sessizce ve sensizce…

hayatımın her bir karesi eksilerle dolu ve kapatmaya çalışıyorum ömrüm boyu! Ağzım yalan kokuyor, ellerim boşlukta, ayaklarım sabit ve prangalı, beynim sensizliğin mektebinde mıhlanıp kaldı, gözlerim yokluğundan körleşti, yüreğim yosun tuttu ve keçeleşti!..

Ey yâr ben ne mekke’yim hüznüne ortak ne medine’yim sevdana tutsak, ne ebubekir’im’’benden sonra bir peygamber daha gelse o sen olurdun dediğin’’, ne ömer’im ‘’istemez misin dünya onların ahiret bizim olsun’’deyip onu adaletiyle övdüğün, ne osman’ım ‘’bir kızım daha olsa yine sana verirdim’’ deyip hayâsından hayâ ettiğin, ne ali’yim ‘’ilmin kapısı’’deyip en çok sevdiğin kızını verdiğin, ne reyhanlarım dediğin hz. Hasan ve hz. Hüseyin’im, ne bilal-i habeşi’yim ‘’cennette adımlarını benden önde görüyorum’’deyip ezan okumasıyla sükûn bulduğun, ne başını okşadığın enes bin malik’im, ne taif’im seninle ağlayan ve ne de zeyd’im sana yoldaş olan..

Ama çok şükür ki ben;
ne ebu cehil’im kapımı 25 kez suratına kapatan, ne ebu leheb’im sana elleri kuruyasıca diyen, ne as bin vail’im islam düşmanı olan, ne ka’b bin eşref’im sana ebter diyen, ne ümmü cemil’im yoluna dikenler döşeyen, ne taif de yüzüne çarpan taşım, ne uhut da dişini kıran okum, ne ubey bin halef’im ‘’senin rabbin mi bu kurumuş kemikleri diriltecek’’deyip seni alaya alan, ne sana mecnun, şair, büyücü, sihirbaz diyen yahudiyim ve ne de mescit kuşu iken senin duanla zengin olup sonra islamı unutan salebeyim!..

Ey yâr sahi ben kimim? Neyim? Ben senden 14 asır ötede yüreğini seninle avutan ama sensiz teselli bulamayan, en çok da yüreğini gül’ün dikenine asmak isteyen bülbül’üm!..
Ben kerem gibi aslıma ermek, ferhat gibi aşkından dağları delmek ve elimin tersiyle itip tüm dünyalıkları ‘’çekil aradan leyla ben mevlamı buldum’’demek isteyen bir mecnunum!
Aşkından mecnuna dönmek,pervane gibi ışığında durmak,elif gibi her daim okunmasam da hep seninle olmak ve kardeşlerim dediğin o zümreye dahil olmak için çırpınan bir zavallıyım!..
Artık hayatın ritimi zorlaştı, tik taklar yavaşladı, son demlerimde seni bekliyorum, yoksa bana kırgın mısın efendim? Ne olur gel ve gül çehrenle aydınlat çehremi..sen gel ki hicranım dinsin!ey sevgili gönül kapılarımı sonuna kadar açtım seni bekliyorum!

Ama sen gelmezsen ben sana geldim,ellerimde sevda ikliminden derdiğim güllerle,kalbimdeki en hoyrat sevgiyle,artık gülmeye bile mecalimin kalmadığı çehremle,senin firakından paramparça olmuş yüreğimle,sırtımda günah yüklü heybemle kapına geldim en sevgili bağışlanma ümidiyle çarpıyor kalbim!..
Sallallahu aleyhi ve sellem..
Alıntı


allah razi olsun selametle...........
 

feylosof851

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2008
Mesajlar
16
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Eğitim kaç para gardaş ?

Eğitim kaç para gardaş ?

EĞİTİM KAÇ PARA GARDAŞ?
Yazımıza eğitim nedir? Diyerek başlayalım. bu klasik soru, çağlar boyu sorulmuş ve cevabı araştırılmış, neticede ciltler dolusu kitaplar yazılmış, araştırmalar yapılmış, adına fakülteler kurulmuş.
Sahi ,nedir eğitim?.Arapça ifadesi ile Terbiye nedir? Bu konuda anlayan anlamayan o kadar çok insan konuşur ki, sanırsınız herkes eğitim uzmanı. Demez ki arkadaş ben bu konuda belki bir iki görüş ifade ederim ama, bu konunun uzmanları, akademisyenleri var, en önemlisi işin bizzat içerisinde olan eğitimcilerimiz, öğretmenlerimiz var onlara sorun demeli değiller mi? Yok, başlarlar ahkam kesmeye,”böyle eğitim mi olur –böyle öğretim mi olur? Ben olacağım ki bak neler yaparım” deyip konuşurlar. Bu konuda asıl konuşması gereken öğretmenler ise susar dururlar.
Hâlbuki iş öyle mi sevgili dostlar? Atalarımız “ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmekte üste ver” diyerek her zaman işi uzmanına vermenin öneminden bahsetmişler. Bizim insanımızın en kolayına gelen şey, araştırmadan, incelemeden kulaktan duyduklarıyla konuşup durmaktır. Peki, madem öyle “gel işin başına geç, neleri yapacaksan yap da görelim “dediğin zaman hemen bir bahane bulup sıyrılır işin içinden.
Gelelim işin diğer tarafına. Bu mesleği yapan, ekmek yiyen, bildiklerini öğrencilerine aktarmaya çalışan, bir öğretmen acaba ne kadar biliyor eğitim işini? Veya da şöyle soralım sorumuzu: Acaba kaç öğretmen yaptığı işten haberdar?
a- Bu işi bir meslek olarak mı görüyor?
b- Elini gerçekten taşın altına koyan, eğitimin bütün inceliklerini bilen, öğrencilerini çağın gereklerine göre yetiştiren bir öğretmen mi?
Sanırım Türkiye şartlarında birinci sıradaki öğretmenler daha fazla olsa gerek.
Bu durum neden böyle? Elbette ki böyle olmaması gerekir. Ama birde gerçekler var ortada. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, yeni nesillerimiz hiçte iyi eğitilmiyor. Birçok problemler var. Bunların üstüne tek tek gidilmezse geleceğimiz hiçte parlak değil. Çünkü artık okullarımızda öyle problemler var ki, bunlar top yekün ele alınmadan, meselenin temeline inmeden, sorunlar gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmadan çözülmeye çalışılırsa hiçbir mesafe kat edilemez. Aksine sorunlar yumağı daha da büyür.
Öğretmen nasıl olmalı peki? Tabi, bu soruya verilecek o kadar çok cevap varki… Ama bana göre öğretmen;”bildiklerini, insanca paylaşan insan “ demektir. Evet, insanca paylaşım. Karşısındaki öğrenciyi bir şey anlamayan, geri zekâlı, haylaz, yaramaz, anasının avutmadığı, babasının büyütmediği, bir mahluk olarak gören öğretmen, öğretmen değil sadece bu işi yapan ve gelecek nesillerimizi mahveden bir memurdur.
Eğitim nedir? Demiştik. ÖNCE ÖĞRENMEK, SONRA DA PAYLAŞMAKTIR.
Yoksa Eğitim alınıp satılan bir mal mıdır? O duruma getirmediler mi?
Özel okulların (paralı okulların) eğitim kalitesi ile devlet okullarının eğitim kalitesi bir mi? Tabi ki değil.”Parayı veren, düdüğü çalar” misali. Paran var mı, ver çocuğunu özel okula, okusun özel ve güzel imkânlarla, kurtarsın kendini. Paran yok mu? O zaman devlet okuluna.”ne kadar ekmek o kadar köfte” misali. Okursa okur, okumazsa canı sağ olsun, memleketin çöpçüye e ihtiyacı var. Mantığı hakim değil mi?
Bir yerlerde yanlış yapılıyor ama nerde? Devlet okulları da özel okullardaki kaliteyi yakalayamaz mı? Yoksa… Babamın pazardan 2 kg domates alırken manava seslendiği gibi, “
Eğitim kaç para gardaş
? mı demeliyiz.
HİKMET KAÇMAZ

02,01,2008
 

feylosof851

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2008
Mesajlar
16
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Eğitimci olan arkadaşlardan, eğitimle alakalı görüş ve düşüncelerini öğrenmek hepimiz için faydalı olur kanaatindeyim.SELAMLAR...
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
auralovesparkleaccgb8ws5.gif
 

ayşe-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
1,732
Tepki puanı
46
Puanları
48
Yaş
50
s.a.nevin kardeşim gerçekten çok düşündürücü bir yazıydı.özellikle genç kızın gördüğü şeylerin yorumunu peygamberlere göre yapması örnek alınması gereken önemli bir nokta.zamanımızda tam bu şekilde yorumlayan yoktur ama nefislerini bir kenara atıp sırf Allah için evlenen insanların da var olduğunu biliyorum.
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
41
Konum
sakarya
s.a.nevin kardeşim gerçekten çok düşündürücü bir yazıydı.özellikle genç kızın gördüğü şeylerin yorumunu peygamberlere göre yapması örnek alınması gereken önemli bir nokta.zamanımızda tam bu şekilde yorumlayan yoktur ama nefislerini bir kenara atıp sırf Allah için evlenen insanların da var olduğunu biliyorum.

ve aleykum selam kardeşim.Evet yorumunuza bende katılıyorum.Keşke bende öyle olabilsem..Çok içten ve samimi bir şekilde yazılmış bir yazı..Allaha emanet olunuz...
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
selamun aleykum yüreginize saglık..
SOKAK ÇOCUĞU.. büyük buntolarla kara harflerle alnmıza tabiri caizse çakışmış bir cümle... civanmert evlatlarını bu toprak için şehit veren elleri kınalı elleri öpülesi analardan ismini alan ANA-DOLU daki analara ne olmuşki .. bu evlatlara .. sokaklar ana-lık eder olmuş...

bir sokak çocugunun bedeni yorgun _ruhu yorgun_ midesi aç.. ama emin olun-ki yüregi .. sıçak bir evin sıcak odasında .. sıcak anasının dizi dibinde.. beden dışarlara tutsak olsada yüregi hayalinde * o* evde özgür.....

bir ev çocugunun bedeni saglam _ruhu saglam_ midesi tok... ama emin olun
-ki yüregi dışarlarda... annesinden bulamadıgı sıçaklıgın özlemini aramakta ... yüregi an be an firarda...yüregi * dışarda* * firarda....


sizce hagisi daha fazla acı çeker empati kuralım...ikisine bizim evlatlarımız.. hızla bu iki örnek çogalıyor... değişen dünya ile değişen degerler..özen gösterilmeden gelen bir nesil .. sokak yürekli çocukla yüregi sokakta olan çocuk arasında nasıl bir fark var... bu yürekler bizim vebalimiz...düşünen her insan için bu böyle ..

rabbim tüm çocukları layık oldukları şekilde yetiştirimesini......bakılmasını korunmasını .......kollanmasını .. nasip etsin..

etkili bir paylaşımdı rabbim razı olsun .. rabbim şuurlanmayı nasip etsin inşaALLAH hayırlı nurlu geceler dilerim
selam ve dua ile
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Selamün Aleyküm değerli ablam..
Emeğinize ve yüreğinize sağlık.. Muhterem Senai Demirci'den çok güzel bir yazıydı.. Beğeniyle okudum.. Allah c.c razı olsun inşallah..
Rabbimize emanet olunuz. Selam ve Dua ile.


aleyküm selam CAN aliyem,
ALLAH senden de razı olsun.
teşekkür ederim.
selam ve dua ile...
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Unuttuğumuz kadar çok şey verilmiştir bize. Unutkanlığımızın tek nedeni verilenlerin çok oluşu, eksiksiz ve hatasız oluşudur. Hayır, hayır! Sadece teşekkür etmeyi unutuyor değiliz. Teşekkür etmeyi unutturacak denli eksiksiz ve kusursuz, sancısız ve ağrısız, sessiz ve gürültüsüz verildikleri için ayrıca teşekkür borçluyuz verilenlere.

selamun aleykum kardeşim
*senai demirci * yazıları her zamna beni çok etkiliyor .. kelimeleri o kadar özenle şeçiyor .. kurguyu o kadar iyi ayarlıyorki... kelimesini atlamayım diyorum.. ben okurken kıyamıyorum .. kim bilir kendileri nasıl bir yürekle yazıyor... rabbim yüregine saglık versin .. siznide ellerinize saglık kardeşim ... paylaştıgınız için :)
selam ve dua ile
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,571
Tepki puanı
929
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Kendimizi Sorgulamak Adına.

Kendimizi Sorgulamak Adına.

Kendimizi Sorgulamak Adına.

Küçük ken hep büyümek isterdim, büyüklerin haline imrenir belkide kıskanırdım. Zaman çabucak geçti şimdi ise ne kadar yanlış düşündüğümü anlıyorum. Her yaşın ayrı bir özelliği ve güzelliği olduğunu. Çocuk luk o kadar güzel bir şey ki anlatamam bunu ancak içinde hissedersin ön yargısız ve olduğu gibi. Hayat öyle bir şey ki nehire düşmüş duru bir yaprak gibi sürüklenerek gidiyorsun. Olayların günlük problemlerin hatta ceviz kabuğunu doldurmayan meseleler için boşu, boşuna ömür törpülüyorsun. Evlenme çağına eriştiğimiz zaman artık kendinizi o işe adıyorsunuz ev, eşya, eş, çocuk, gelecek derken uzun bir emele bağlıyorsunuz kendinizi. Haşa sizi yaradan bir RABBİNİZ olduğunu unutuyorsunuz ve kendi hayalinizdeki aşırı sevdiğiniz veya bağlandığınız şeylerle ömürü tüketiyorsunuz. Ama size bunca nimeti veren ALLAHA şükür borcunuzu unutuyorsunuz. Tabiata şöyle bir bakın ve ibret alın herşey o kadar ahenkli hatta biz o ahengide bozmaya çalışıyoruz. İyilik adına neslimizi bataklığa gömüyoruz kendi ellerimizle materyalist düşünceyle. Yaşama felsefemiz bile yok yemek, içmek, eğlenmek, para, para, para ya dostlarımız nerde? İşte o şimdilik paramı dediniz onun içinmi sitrese girdiniz anlamadım yalnızmı kaldınız onu yaşlanmadan önce düşünecektiniz. Dünyamızı ve ahiretimizi işte böyle kaybediyoruz ve kendimizi akıllı zannediyoruz. Alemi ervahtan alemi berzaha gideceğimizi arasatı, mizanı, hesabı unutuyoruz. Bu unutmanın hesabı ağır olacağınıda unutuyoruz. Ailemiz artık çekirdek bile olamıyor herkes kendi başına buyruk her telden bir ses çıkıyor herkes kendi hakkının peşinde. Ufacık bir meseleden yuvalar yıkılıyor. Nineme de orta çağın kalıntıları diyorlar. Üç kişi olunca başınıza bir emir seçin diyen peygamberi sözü bile umursamıyoruz onları bile kendi mantığımıza göre tartışıyoruz. Oysa biz halkız yani dini emirleri uygulayıcıyız. Bilim çağında ilimsizlik ve aklı öne çıkarma. Bütün bunlara rağmen iyi yanımız yokmu tabii var. Müslümanların hakları, yurtları, zenginlikleri bir, bir alınırken biz uslu, uslu oturuyoruz uslu desinler diye vesselam……. M.S.A

 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com



Ansızın bir duman yükselir gülüm,
Bu ruhsuz kentin ufuklarında...
Ve.. Yangınlarda gönüller...
Kavrulan bedenindir, kış ikindilerinde..
Ve.. Bin yalana adanmış taptaze yürekler...

Ağıtlarım SANA’dır.. ZAMÂNA’dır,
Ve.. SENDEKİ BANA’dır, gülüm!..

Bir bir boyun büker fidanlarım,
Dallar tomurcuklanmaz, çiçeklenmez baharlar..
Ve.. Meyve vermez artık ağaçlar..
Bu hasat mevsimidir gülüm!..
Ve.. Biçilen yüreklerdir, Aysız gecelerde,
Hiç ekilmemiş topraklardan...

Ah!.. Yine yangınlarda yüreğim!..
Ah!.. Bu Aysız geceler!..
Bu bereketsiz toprak, bu ruhsuz şehir!..
“Gülleri hep kokusuz, kokuları gülsüz” şehir!..
Ah! O, insanları nursuz şehir!..

Biliyorum yangınlarda yüreğin!...

Ağıtlarım ZAMÂN’adır gülüm, feryatlarım SANA..
Ve isyânım: SENDEKİ BANA’dır..
Bilirsin: Baş eğmişsem, bu yalnızca RAHMAN’adır..
Ve.. Şikâyetlerim, asla O’ndan değil, ONA’dır..

Yemin olsun ki,
ZAMÂN’a, SANA ve SENDEKİ BANA,
Ve.. ilk başta YARADAN’a.. Yemin olsun ki,
Va’dedilen, elbet olacak gülüm!..
İşte o gün:
Ebâbil Kuşları’nın kanatlarında YÜREKLERİNİZ,
Şehri teslim alacak, Ebrehe’nin Ordusu’ndan..
Şehri ve zamânı..
Ve.. Özbenliklerini, nefsin sultasından..

Ve bitecek yangınlar gülüm!..
Bitecek ve ateşler gül bahçesine dönecek...

İşte O GÜN,
Ben olamasam da SENDE,
Bil ki..
Şükürlerim RAHMANA’dır..
Ve bu seslenişim,
SANA, SENDEKİ BANA ve ZAMÂNADIR
monaroza


....................
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt