Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den... (1 Kullanıcı)

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
İNSANIN KALBİ SAĞLAM OLURSA BÜTÜN VÜCUTU DA SAĞLAM OLUR.KALP

BOZULMUŞSA BÜTÜN VÜCUT BOZULMUŞ OLUR.KALP ALLAH TEALANIN ZİKRİNİN YAPILDIĞI

YERDİR. KALP ÖLÜRSE BÜTÜN VÜCUT YOK OLUR. NAKŞİBENDİLİKTE ASIL ÖNEMLİ OLAN KALBİ

ISLAH ETMEKTİR. ZİKİRDEN MAKSAT , KALP BÜTÜNÜYLE ÇALIŞMAKTADIR.ÇALIŞMAYA

BAŞLAYAN KALP, SAAT GİBİ İŞLER. O ZAMAN KALBİN SAHİBİ HANGİ İŞLE MEŞGUL OLURSA

OLSUN KALP ZİKRETMEYE DEVAM EDER.BÖYLECE İNSANIN HER ANI ZİKİRLE VE İBADET İLE

GEÇER.RABBÜ'L-ALEMİN MAHZUN KALPLERE RAHMET EDER.MAHZUN GÖNÜLLERİ ÇOK

SEVER.ÇÜNKÜ MAHZUN KALPLERİN HUZUR BULMASI , ANCAK ALLAH TEALA'NIN MERHAMET

ETMESİ İLE RAHATLAR.O ZAMAN YÜCE ALLAH'IN NAZARGAHI OLAN KALPLER DE

YÜCELENİR.İLAHİ SEVGİ İLE DOLAR.BU, KALBE ALLAH ZİKRİNİN YERLEŞMESİDİR.AMA DÜNYA

SEVGİSİ İLE DOLU OLAN KALPLER , ALLAH'TAN GAFİLDİR.KİŞİ NE KADAR MAHZUN OLUR VE

ALLAH'A MUHTAÇ OLDUĞUNU İDRAK EDERSE , O KADAR ALLAH KATINDA DEĞERLİ GÖRÜLÜR.




´´Nasil ki herkes,iyi kötü,zalim,fena bütün millet gelir,köprüden gecer de köprü hic ses cikarmadan,daralmadan hepsinin gecmesine müsaade ederse insan da iste bu köprü misali,herkesle iyi gecinmeli,muhatabi ister zalim,ister münafik,ister hirsiz,isterse fasík olsun idare edip iyi gecinmelidir!´´


(SEYYİD ABDÜLHAKİM BİLVANİSİ (k.s.))
 

ADALETIMAHZA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eyl 2006
Mesajlar
3,630
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Web Sitesi
www.islamiportal.net
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

S.A.KARDEŞİM ALLAH RAZI OLSUN.ACABA DİYORUM KALP KRİZLERİNDEKİ ARTIŞ BİLE BUNUNLA İLGİLİ OLABİLİR Mİ?A.E.O.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

ADALETIMAHZA yazdı:
S.A.KARDEŞİM ALLAH RAZI OLSUN.ACABA DİYORUM KALP KRİZLERİNDEKİ ARTIŞ BİLE BUNUNLA İLGİLİ OLABİLİR Mİ?A.E.O.

VE A.SELAM ABLACIM..ZAMANI DOLAN ÖLÜR...BUNLAR MANEN OLAN KALPLE İLGİLİ SÖZLER..SELAMETLE..
 

serkan25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eyl 2006
Mesajlar
498
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

B)B)B)SELAMÜN ALEYKÜMB)B)B)
KARDEŞİM ALLAH RAZI OLSUN....
EFENDİMİZ(SAV) BUYURUYORKİ:
HER PASLANMANIN BİR CİLASI VARDIR..
KALBİN CİLASI DA ESTAĞFİRULLAH DEMEKTİR....

ALLAH(CC) RAZI OLSUN
 

mustafa_xtar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2006
Mesajlar
5,606
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Oradan
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

Allah razı olsun kardeşim. Çok hoş çok güzel
Güzellikler mübareklerin dudaklarından çıkan kelimelerle değeri biçilmez güzellikler oluyor.
Kalp öyle bişeyki kalp ölürse zikirsiz olursa bütün vücut ölmüştür.
Hadistede öyle buyruluyor
Vücutta bi et parçası vardır o iyi olursa tüm vücut iyi olur
o kötü olursa bütün vücut harab olur.

Kalbini zikre alıştıran insan devamlı zikir halinde olur.
Zikri kalbinden yapar kimse duymas
halk içinde hak ile olur
Gözlerini kapar oturur herkes uyur sanır ama o rabbisiyle irtibattadır.
Öyle sessiz sesszi etrafına bakınır ama yine o rabbisiyledir.
Kalbi saat gibi işler dedi mübarek
İnsan zikre alıştırdımı kalbini kendisi zikir halinde olmasa bile kalbi zikirle meşgul olur
ve bunu duyar hisseder bu güzelliğe erer

Allah razı olsun kardeşim. Rabbul Alemin büyüğümüzün ve büyüklerimizin yolundan ayırmasın
Madde aleminden göçeli yıllar oluyor ama manevi dünyamıza tuttuğu ışık hala yanıyor ve kıyamete kadar da yanacak inşallah.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

serkan25 yazdı:
B)B)B)SELAMÜN ALEYKÜMB)B)B)
KARDEŞİM ALLAH RAZI OLSUN....
EFENDİMİZ(SAV) BUYURUYORKİ:
HER PASLANMANIN BİR CİLASI VARDIR..
KALBİN CİLASI DA ESTAĞFİRULLAH DEMEKTİR....

ALLAH(CC) RAZI OLSUN


VE A.SELAM HAKLISIN KARDEŞİM..HER NAMAZDAN SONRA..25 ESTAGFURULLAH CEKELİM İNŞ..SELAMETLE..
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

mustafa_xtar yazdı:
Allah razı olsun kardeşim. Çok hoş çok güzel
Güzellikler mübareklerin dudaklarından çıkan kelimelerle değeri biçilmez güzellikler oluyor.
Kalp öyle bişeyki kalp ölürse zikirsiz olursa bütün vücut ölmüştür.
Hadistede öyle buyruluyor
Vücutta bi et parçası vardır o iyi olursa tüm vücut iyi olur
o kötü olursa bütün vücut harab olur.

Kalbini zikre alıştıran insan devamlı zikir halinde olur.
Zikri kalbinden yapar kimse duymas
halk içinde hak ile olur
Gözlerini kapar oturur herkes uyur sanır ama o rabbisiyle irtibattadır.
Öyle sessiz sesszi etrafına bakınır ama yine o rabbisiyledir.
Kalbi saat gibi işler dedi mübarek
İnsan zikre alıştırdımı kalbini kendisi zikir halinde olmasa bile kalbi zikirle meşgul olur
ve bunu duyar hisseder bu güzelliğe erer

Allah razı olsun kardeşim. Rabbul Alemin büyüğümüzün ve büyüklerimizin yolundan ayırmasın
Madde aleminden göçeli yıllar oluyor ama manevi dünyamıza tuttuğu ışık hala yanıyor ve kıyamete kadar da yanacak inşallah.

ALLAH C.C. RAZI OLSUN ...KARDEŞİM BENİM..HAKLISIN GÜZEL YORUMUN İÇİN ..RABBİM ONLARIN YOLUNDAN AYIRMASIN....SELAMETLE KAL İNŞ..
 

tsunami

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2006
Mesajlar
4,691
Tepki puanı
15
Puanları
36
Yaş
39
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

s.a
allah razı olsun gerçekten mükemmeldi sana yakıştığı gibi
aeo;)
 

meftun61

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
3,386
Tepki puanı
5
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

S.A ÇOK GÜZELDİ KARDEŞİM ELİNE SAĞLIK.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

tsunami yazdı:
s.a
allah razı olsun gerçekten mükemmeldi sana yakıştığı gibi
aeo;)

VE A.SELAM...CÜMLEMİZDEN İNŞ..SAĞOALSINIZ..SELAMETLE..KALIN İNŞ..
 

sevgi dinc

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Şub 2007
Mesajlar
529
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

m_muaz yazdı:
İNSANIN KALBİ SAĞLAM OLURSA BÜTÜN VÜCUTU DA SAĞLAM OLUR.KALP

BOZULMUŞSA BÜTÜN VÜCUT BOZULMUŞ OLUR.KALP ALLAH TEALANIN ZİKRİNİN YAPILDIĞI

YERDİR. KALP ÖLÜRSE BÜTÜN VÜCUT YOK OLUR. NAKŞİBENDİLİKTE ASIL ÖNEMLİ OLAN KALBİ

ISLAH ETMEKTİR. ZİKİRDEN MAKSAT , KALP BÜTÜNÜYLE ÇALIŞMAKTADIR.ÇALIŞMAYA

BAŞLAYAN KALP, SAAT GİBİ İŞLER. O ZAMAN KALBİN SAHİBİ HANGİ İŞLE MEŞGUL OLURSA

OLSUN KALP ZİKRETMEYE DEVAM EDER.BÖYLECE İNSANIN HER ANI ZİKİRLE VE İBADET İLE

GEÇER.RABBÜ'L-ALEMİN MAHZUN KALPLERE RAHMET EDER.MAHZUN GÖNÜLLERİ ÇOK

SEVER.ÇÜNKÜ MAHZUN KALPLERİN HUZUR BULMASI , ANCAK ALLAH TEALA'NIN MERHAMET

ETMESİ İLE RAHATLAR.O ZAMAN YÜCE ALLAH'IN NAZARGAHI OLAN KALPLER DE

YÜCELENİR.İLAHİ SEVGİ İLE DOLAR.BU, KALBE ALLAH ZİKRİNİN YERLEŞMESİDİR.AMA DÜNYA

SEVGİSİ İLE DOLU OLAN KALPLER , ALLAH'TAN GAFİLDİR.KİŞİ NE KADAR MAHZUN OLUR VE

ALLAH'A MUHTAÇ OLDUĞUNU İDRAK EDERSE , O KADAR ALLAH KATINDA DEĞERLİ GÖRÜLÜR.




´´Nasil ki herkes,iyi kötü,zalim,fena bütün millet gelir,köprüden gecer de köprü hic ses cikarmadan,daralmadan hepsinin gecmesine müsaade ederse insan da iste bu köprü misali,herkesle iyi gecinmeli,muhatabi ister zalim,ister münafik,ister hirsiz,isterse fasík olsun idare edip iyi gecinmelidir!´´


(SEYYİD ABDÜLHAKİM BİLVANİSİ (k.s.))



rabbim biz günahkar kullarını ayırmasın onun yolundan
bütün yollar sana seydamB)B)B)
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

sevgi dinc yazdı:
m_muaz yazdı:
İNSANIN KALBİ SAĞLAM OLURSA BÜTÜN VÜCUTU DA SAĞLAM OLUR.KALP

BOZULMUŞSA BÜTÜN VÜCUT BOZULMUŞ OLUR.KALP ALLAH TEALANIN ZİKRİNİN YAPILDIĞI

YERDİR. KALP ÖLÜRSE BÜTÜN VÜCUT YOK OLUR. NAKŞİBENDİLİKTE ASIL ÖNEMLİ OLAN KALBİ

ISLAH ETMEKTİR. ZİKİRDEN MAKSAT , KALP BÜTÜNÜYLE ÇALIŞMAKTADIR.ÇALIŞMAYA

BAŞLAYAN KALP, SAAT GİBİ İŞLER. O ZAMAN KALBİN SAHİBİ HANGİ İŞLE MEŞGUL OLURSA

OLSUN KALP ZİKRETMEYE DEVAM EDER.BÖYLECE İNSANIN HER ANI ZİKİRLE VE İBADET İLE

GEÇER.RABBÜ'L-ALEMİN MAHZUN KALPLERE RAHMET EDER.MAHZUN GÖNÜLLERİ ÇOK

SEVER.ÇÜNKÜ MAHZUN KALPLERİN HUZUR BULMASI , ANCAK ALLAH TEALA'NIN MERHAMET

ETMESİ İLE RAHATLAR.O ZAMAN YÜCE ALLAH'IN NAZARGAHI OLAN KALPLER DE

YÜCELENİR.İLAHİ SEVGİ İLE DOLAR.BU, KALBE ALLAH ZİKRİNİN YERLEŞMESİDİR.AMA DÜNYA

SEVGİSİ İLE DOLU OLAN KALPLER , ALLAH'TAN GAFİLDİR.KİŞİ NE KADAR MAHZUN OLUR VE

ALLAH'A MUHTAÇ OLDUĞUNU İDRAK EDERSE , O KADAR ALLAH KATINDA DEĞERLİ GÖRÜLÜR.




´´Nasil ki herkes,iyi kötü,zalim,fena bütün millet gelir,köprüden gecer de köprü hic ses cikarmadan,daralmadan hepsinin gecmesine müsaade ederse insan da iste bu köprü misali,herkesle iyi gecinmeli,muhatabi ister zalim,ister münafik,ister hirsiz,isterse fasík olsun idare edip iyi gecinmelidir!´´


(SEYYİD ABDÜLHAKİM BİLVANİSİ (k.s.))



rabbim biz günahkar kullarını ayırmasın onun yolundan
bütün yollar sana seydamB)B)B)


ALLAH C.C. RAZI OLSUN ...SEVGİ DİNÇ KARDEŞİM...AMİN..SELAMETLE..B)B)B)
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

SEYYİD ABDULHAKİM EL HÜSEYNİ HAZ. (K.S)



Son devirde Sûriye'de yetişen evliyâdan Şeyh Ahmed Haznevî'nin halîfelerinden. İsmi, Abdülhakîm'dir. Seyyiddir. Hazret-i Hüseyin'in soyundan geldiği için Hüseynî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Gavs-ı Bilvânîsi lakabıyla da bilinir. 1902 (H.1320) senesinde Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Kermat köyünde doğdu. 1972 (H.1392) senesinde Ankara'da vefât etti. Adıyaman'ın Kahta ilçesine bağlı Menzil köyünde defn edildi.

Doğumundan kısa bir müddet sonra babasının imâmlık yapmak ve medresede talebe okutmak için dâvet edildiği komşu Siyânis köyüne taşındılar. Babası vazîfesinin altıncı ayında vefât edince onu dedesi yanına aldı. Dedesi onu okutmak için âlim ve tasavvuf ehli Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî hazretlerinin ders halkasına ve sohbetlerine gönderdi. Bu sırada sekiz yaşında bulunan Abdülhakîm Hüseynî 14 yaşına kadar bu zâttan ilim öğrendi ve feyz aldı. Hocası Nurşîn'e taşınınca tahsiline başka medreselerde devâm etti. Aynı zamanda hocası ile mânevî bağını devâm ettirdi. Daha ilmini tamamlayıp icâzet almadan medrese ve tekkeler kapatılınca Siyânis'e döndü. Komşu Tarunî köyüne imâmlık yapıp, talebe okutmak üzere dâvet edildi. Burada pekçok talebe yetiştirdi. Bu sırada hocası Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî vefât etti. Abdülhakîm Efendi hem ilmini tamamlamak, hem de tasavvufta ilerlemek için Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî'nin talebelerinden Şeyh Selim'e talebe olmak istedi. Ancak rüyâsında hocası ona çok sevdiği halîfesi Şeyh Ahmed Haznevî'ye bağlanmasını bildirdi. Rüyâsında Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî, Şeyh Ahmed Haznevî'ye hitâben; "Şeyh Ahmed! Bu Seyyid Abdülhakîm'in babasının bizde emeği çoktur. Onun için sen ona gözün gibi bakacaksın!" diye emânet etti. Bu işâret üzerine Abdülhakîm Hüseynî, Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî'nin talebelerinden Suriye'nin Hazne köyünde bulunan Şeyh Ahmed Haznevî'ye giderek talebe oldu. Hazne'ye Ahmed Haznevî'nin talebelerinden Seyyid Ahmed'le birlikte gitti. Şeyh Ahmed Haznevî misâfirlere iltifatta bulunup talebeliğine ve sohbetine kabûl etti.

Şeyh Ahmed Haznevî daha ilk günden îtibâren "Molla Abdülhakîm" diye hitâb ederek, onun ilim ve irfânını takdir ettiğini gösterdi.

Abdülhakîm Hüseynî, Ahmed Haznevî'nin sohbetlerinde bulundu. Daha sonra tekrar memleketine döndü. Fakat 14 sene müddetle gidip gelerek ilmini ve tasavvuftaki derecesini arttırdı. Hocasından 34 yaşındayken medresede talebelere ilim öğretmek üzere, 36 yaşındayken de insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak sûretiyle kurtuluşa kavuşmalarına vesîle olmak için icâzet aldı. Memleketine dönerek köyünde ve çevresindeki diğer kasabalarda İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatmaya başladı. Bütün ilim ve irfânını talebe yetiştirmeye ve müslümanların Allahü teâlânın rızâsını kazanmalarına vesîle olmaya hasretti. İlk üç senede fazla netîce alamadı. Ancak hocası Ahmed Haznevî'nin vefâtından sonra onun sohbetlerine büyük bir rağbet oldu. Akın akın gelen insanlar onun ilim ve feyzinden istifâde etmeye çalıştılar. Ona olan bu büyük rağbet civar kasabalardaki bâzı şeyhlerin gıptasına, bâzılarının da kıskanmalarına sebeb oldu. Çünkü onlara bağlı olan bâzı kimseler de gelip Abdülhakîm Efendinin sohbetine katılıyorlardı. Bu şeyhlerden biri ona gönderdiği mektupta; "İnsan düşünür ve kabûl eder ki yanyana koyun otlatan iki çobandan birinin birkaç koyunu diğerinin sürüsüne kaçıp karışırsa onları iâde etmek lâzımdır. O hâlde sen de bizim sürüden ayrılanları iâde etmelisin." diyordu. Bu mektubu okuyan Abdülhakîm Hüseynî tebessüm ederek; "Biz cedd-i pâkimizin (Peygamber efendimizin) ümmetine hizmeti gâye edinmişiz ve bunun için çabalıyoruz. Baş olmak ve çok tarafdâr toplamak gayretinde değiliz. Ceddimiz bize ilim mîrâs bırakmıştır. Bu ilme kim sâhipse vâris odur. Biz inşâallah mîrâs gerçek vârislerinin eline geçer diye duâ ediyoruz." buyurdu. Hep aynı yerde kalmayıp, ikâmetgâhını devamlı değiştirdi. Tarunî ve Bilvanis köylerinden sonra Bitlis'in Narlıdere nâhiyesine, oradan da Siirt'in Kozluk kazasına bağlı Gadiri köyüne yerleşti.

Abdülhakîm Hüseynî gittiği yerlerde hem talebe okutup ilim öğretti hem de sohbetleriyle insanlara dünyâda ve âhirette mutlu olmanın yollarını gösterdi. Talebelerinden birisinin; "Canım Gavs'a kurbân olsun! Bize öyle bir nasîhatte bulununuz ki dünyâ ve âhirette bizim kurtuluşumuza vesîle olsun." dedi. Abdülhakîm Hüseynî Efendi; "Kurtuluş için hürriyet ve iffete dikkat edin." buyurdu. Talebesi; "Efendim hürriyet ve iffet nedir?" deyince; "Hürriyet Allahü teâlâdan başka hiç bir sebebe bağlanmamaktır. Umum işlerde sebeplere değil, sebepleri yaratana dayanmak kulun ilk kurtuluş kapısıdır. İffet ise, kendi nefsi ve başkasının hesâbına değil, söz, hareket, amel, niyet ve özde yalnız Allah hesabına göre olmaktır." buyurdu. Talebesi; "İhlâsdan çok bahs edilir. İhlâs nedir?" diye sorunca da; "İhlâs; illet ve gâye olmaksızın yalnız Allah için günâhı terk ve emirleri yapmaktır. Yâni vargücünü Allahü teâlânın emrine sarf etmektir. Bu hâlde sebat etmenin zâhirine takvâ, özüne ihlâs ismi verilmiştir. Meselâ kimin düşüncesi mîdesi olursa, kıymeti ondan çıkan kadardır. Binâenaleyh himmetini şöhrete, şehvete harcayanın hâli mâlûm olur." dedi.

Bir müddet Siirt'in Kozluk kazâsına bağlı Gadiri köyünde kaldıktan sonra Şehri'ye gelen Abdülhakîm Hüseynî insanlara tatlı sohbetlerde ve nasîhatta bulundu. Dinleyenlerden birinin; "Açık ve gizli darbelere nasıl dikkat ederiz, onlardan nasıl kurtuluruz?" sorusuna şöyle cevap verdi:

Darbelerden kurtulmak için açık ve gizli edeplere uymak, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek, hasbel beşer, insanlık îcâbı bir günâh işlenirse, tövbeyi geciktirmemek, Selef-i sâlihînin yâni Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn ve diğer İslâm âlimlerinin eserlerini okumak, öğrendiğimiz İslâmî bilgileri bilfiil tatbik etmekle ve İslâmiyeti bilenlerin sohbet ve nasîhatlerini dinlemekle kurtuluruz. Bunlar zâhirî edeptir. Bâtınî, gizli edepleri gözetmek ise bu zamanda çok zordur. Kalbi mâsivâdan yâni Allahü teâlâdan başkasını düşünmekten temizlemekle mümkün olur. Nitekim Hâfız-ı Şîrâzî hazretleri; "Seni dostundan geri bırakan ne ise kalpten onu terk et." buyurdu.

Bir sohbeti esnâsında da dinleyenlerden birisi; "Bir kimse Kur'ân-ı kerîmi, hadîs-i şerîfleri, fıkıh ilmini biliyor, Selef-i sâlihînin, ilk devir İslâm âlimlerinin kitaplarını okursa, mânevî bir yol göstericiye ne gerek vardır?" diye sordu. Cevâbında buyurdu ki:

"Dediğin doğrudur fakat bir eczâcı türlü türlü otları ve çiçekleri bilir. Hangisinden ne gibi şerbet çıkarılacağını, hangi hastalığa faydalı olacağını da bilir. Hattâ çoğu zaman doktorlara da onu gösterir, onun tahlil ve araştırmasına göre teşhis ettikleri hastalığa onun ilaçlarını tavsiye ederler. Fakat eczâcı bir hastanın hastalığını teşhis etmekten âcizdir. Doktorun reçetesi olmadan bir hastaya ilaç verse, hele ilacın üzerinde reçetesiz satılmaz diye bir kayıt olursa, eczâcı o ilacı parasız olarak verdikten sonra hasta o ilaçla ölürse, eczâcı cezâlandırılır. Elbette böyle satış yapan cezâyı hak eder. Bununla berâber hastalıkları tedâvî ve teşhis eden doktor da kendi filmini çekmekten âcizdir. Belki filmini çekebilir ama iki omuzu arasında bir çıban varsa onu tedâvî etmekten âcizdir. Âlimleri de buna kıyas ediniz. Halbuki insan âhiret yolunda evvelâ avâmdır yâni halktandır. Nasıl kendini tedâvî edebilir. Kalb hastalıklarının tedâvîsi maddî tedâvîden daha zordur. Acaba nazarî olarak tıb ilmini tahsil edene, senin oğlun dâhi olsa beyin ve kalb ameliyâtında sen kendini teslim edebilir misin? Fakat tecrübe görmüş ve birçok başarıları görülmüş bir doktora kendini tereddütsüz teslim edebilirsin değil mi? Bu kadar vâizler, nasîhatlarıyla az kimseleri yola getirirler fakat mânevî rehber olan hocalar öyle değildir. Peçok günahkâr ve fâsık onların sohbetleri sebebiyle günahlarından vaz geçmişlerdir. Bu hâl apaçık meydandadır. Diyebiliriz ki zamânımızda yol göstericiler az olduğu için gençlerimizin isyânı fazla olmuştur. Bugün vâz ve nasîhat eden kimseler çoktur ama hakîkî saâdet yolunu gösteren rehberler azdır."

Abdülhakîm Hüseynî bir sohbeti sırasında tövbe ile ilgili olarak şöyle buyurdu:

Tövbe geçmiş günahları pişmanlıkla terk etmek ve gelecekte yapmamaya azmetmektir. İşte bu hâl insana on güzel ahlâk ve hasleti kazandırır. Bu hasletlere tövbenin şartları denir. Birincisi; ikinci bir seferde günah işlememektir ki farzdır. İkincisi; tutulduğu günahları terk etmek ve işlediği için üzülmektir. Üçüncüsü; Allahü teâlâya yönelip kazâsı gereken ibâdetleri kazâ etmek, keffâreti gerekenin keffâretini vermek, kul hakkına âit iâdesi gerekeni yerine vermektir. Abdurrahmân Tâgî hazretleri; "Utancından dolayı gasb ettiği ve çaldığı malı sâhibine iâde etmeyen veya helâllaşmayanın zulüm ile ilgili tövbesi sahîh değildir." buyurdu. Dördüncüsü; yaptığından pişmanlık duymak ve hattâ ağlayarak suçunu idrâk etmektir. Beşincisi; istikâmeti düzeltmek için bütün tedbirleri almak, bilfiil istikâmet yoluna girmek, ölünceye kadar istikâmetten ayrılmamayı azimle kasd eylemektir. Altıncısı; günahlarının âkibetinden korkmaktır. Yedincisi; günahlardan vaz geçtiği için affedilmek ve cenâb-ı Hakk'ın mağfiretini ümid etmektir. Sekizincisi; dergâh-ı ilâhiyede günahlarını îtirâf edip affını taleb etmektir. Dokuzuncusu; günahları Allahü teâlânın takdîri ve adâleti ile olmuş bilmek ve Allahü teâlânın tövbeyi nasîb ettiğine inanmaktır. Onuncusu; sâlih amellere devâm etmektir.

Tövbeyi geciktirmemelidir. Tövbenin zamânı, ruh gargarayı geçmeyinceye kadardır. Gargarayı geçince kâfirin îmânı kabul olmadığı gibi müminin tövbesi de makbûl değildir. "Muhakkak Allahü teâlâ kulun tövbesini cân gargaraya gelmeden önce kabûl eder." hadîs-i şerîftir. Nihâyet can boğazına çıkınca ne kâfirin îmânı, ne de müminin tövbesi kabûl değildir."

Abdülhakîm Hüseynî Menzil'de bulunduğu sırada hastalanmadan önce şimdiki türbesinin yerini etrafına taşlar dizerek işâretledi. Vefât ettiği zaman buraya defn edilmesini vasiyet etti. Ömrü boyunca insanların îmânlarını kurtarabilmeleri için gayret etti. Bir sohbetinde; "Evliyâ yetiştirme mektepleri olan tarîkatler, artık îmân kurtarma mektepleri hâline geldi. Eskiden insanlar yıllarca gezer, kendilerine şeyh ararlardı. Şimdi ise şeyhler kapı kapı dolaşıp müslümanları îmânlarının kurtulması için çağırıyor ve topluyorlar. Şâh-ı Hazne (Ahmed Haznevî) Ümmet-i Muhammed'in îmânını kurtarmaya çalıştı. Yoksa bu zamanda tarîkat meselesi diye bir şey olmuyor. Şimdi bir oyalamadır yapıyoruz. Maksad îmân kurtarmaktır. Tam hidâyet Mehdî aleyhirrahme zamanında olacaktır." buyurdu.

Ömrünün son zamanlarında sohbetine gelen insanlara buyurdu ki:

İnsanın kalbi dâimâ Allahü teâlâya bağlı olmalı, Allah insanın aklından, fikrinden hiç çıkmamalı. İnsanın kalbi hem mahzûn olmalı, hem de Rabbine yalvarış içinde bulunmalı. Kişi ne kadar mahzûn, ne kadar nefsinden ve benliğinden uzaklaşmışsa Allahü teâlânın yanında o kadar makbûl ve yüksektir. Zâlim olan, zulm eden, zevk ve safâ peşinde koşan kişinin, elbette Allahü teâlâdan haberi olmaz.

İnsan fakîr olmalıdır. Rabbü'l-âlemîn hep fakirlerledir. Fakirleri sever. Fakirlikten maksat nefs ve benlikten uzak olmaktır. Dünyâ malından dolayı fakirlik değildir. İnsanın nefs ve benliğini yenmesi lâzımdır. Nefsini gören, kendinde büyüklük hisseden kimseyi Allahü teâlâ sevmez. Şeytanın küfre gitmesinin sebebi nefsini, kendini büyük görmesi değil miydi?.. İnsanın ayağı nefsin göğsünde bulunmalıdır ki, başkaldırmaya gücü yetmesin. Nefsin düşmanlığı çok büyüktür. Firavun, Şeddat, Kârûn gibilerin felâketlerine nefisleri sebeb oldu. Çünkü büyüklük taslayan nefisleri, büyük iddialara kalkıştılar. Kendileri boş bir dâvâ güttüklerini, ilâh olmadıklarını ve Allahü teâlâdan uzak olduklarını bildikleri hâlde nefislerinin Allahlık dâvâsına boyun eğdiler. Çünkü nefisleri o kadar büyümüş ve kendilerine hâkim olmuştu.

İnsanın iyi amellerini ve ibâdetlerini görmemesi, hep günâhlarını görmesi lâzımdır. İnsan bir şey olmadığını bilmelidir. Hayrını, amelini, ibâdetini değil, hep günahlarını göz önünde tutmalıdır. Çünkü insan amel ve ibâdetini görünce nefsi kabarır. İnsanı felâkete götüren nefsidir. Firavun, Şeddad ve Kârûn gibi ilâhlık dâvâsında bulunan ve helâke gidenler hep nefisleri yüzünden bu felâketlere uğradılar. Nefisleri büyüdü, büyüdü, sonunda ilâhlık dâvâsına kalkıştılar. Çünkü nefis kendinden üstün hiç bir varlığın bulunmasını istemez. İşte onlar da haddini aşmış, azgınlaşmış nefislerinin ilâhlık iddiâsına uymuşlardır. Onlar kendilerinin ilâh olmadığını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı fakat büyüyen ve büyük iddiâlara kalkışan nefislerine kendileri de uydular.

İnsan hep iyilerle bulunmalı, iyilerle arkadaşlık yapmalıdır. İyilerle bulunmanın menfaati ebediyete kadar devâm eder. İşte Eshâb-ı Kehf'in köpeği, köpek olması münâsebetiyle haram ve necisdir. Islâkken dokunduğu yerin temizlenmesi için yedi defâ yıkamak gerekir (Şâfiî mezhebine göre). Fakat iyilerle kaldığı için, Allahü teâlâ onu berâber kaldığı iyilerin hürmetine cennetlik yaptı. Haram ve necis olduğu hâlde cennetlik oldu ve Cennet'te iyilerle berâber bulunacaktır. Halbuki Nûh aleyhisselâmın oğlu Ülü'l-azm bir peygamberin oğlu olduğu hâlde, kâfirlerle arkadaşlık yapıp onlarla berâber bulunduğu için îmânını kaybetti. Allahü teâlâ onu kâfirler topluluğundan yazdı. Peygamber oğlu olduğu hâlde kâfirlerle arkadaşlık yapmasından dolayı son nefeste küfür üzerine îmânsız gitti. Öte yandan necis olan bir köpek ise cennetlik oldu. Çünkü iyilerle berâberdi, onlardan ayrılmadı. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "İnsan her kimi seviyorsa kıyâmette de onunla berâber haşrolacak, kiminle arkadaşsa haşirde de onunla arkadaş olacaktır."

Ömrünün sonunda bir yıl kadar kaldığı Adıyaman'ın Kahta ilçesine bağlı Menzil köyünde hastalanan Abdülhakîm Hüseynî Efendi tedâvî için Diyarbakır'a götürüldü. Oradan da Ankara'ya nakledildi. Burada iken bâzı siyâset adamları ve parlamenterler kendisini ziyâret ederek duâsını istediler. Onlara hitâben; "Hâlis niyetle dîn-i mübîne, İslâm dînine her kim hizmet etmek isterse Allahü teâlâ onu muvaffak kılsın..." diye duâ etti.

Ankara'da yapılan ameliyattan sonra durumu düzelmedi. 25 Mayıs 1972 (H.1392) târihinde Ankara'da vefât etti. Cenâzesi Menzil köyüne götürülerek talebeleri tarafından, daha önce işâretlemiş olduğu yerde defnedildi. Kabri sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

NAKŞİ TARİKATINDA USÜL


Nakşibendi tarikatında temel esas Ehl-i Sünnet akidesine (inanç) sıkı sıkıya bağlı olmak, ruhsatı bırakıp azimetli olmak. Murakebeye devam etmek daima Hakk'a yönelik bulunmak. Dünya pisliklerinden uzak kalmak Alllah'tan başka herşeyden kaçınmak huzur alışkanlığı kazanmak çoklukta vahdeti bulmak dini alimlerden faydalanmak için cemiyetlere katılmakla beraber, avam tabakasından olanların teşkil ettikleri topluluklardan kaçınmak, Allah'ı zikre gizli olarak devam etmek, zikir esnasında Kerim olan Allah'tanbir nefes bile gafil olmamak için nefes alışverişte kendini kontrol etmek, en büyük ahlakın sahibi olan Resul-ü Ekrem (s.a.v.) ahlakı ile ahlaklanmak gibi şeylerdir.
Nakşiliğin Şartları
1- Pürüzsüz Ehl-i Sünnet itikadı,

2- Sadık bir tövbe,

3- Her türlü hak sahipleri ile helalleşmek,

4- Zulm etmemek, Zalime yardım ve meyletmemek,

5- Hısım akrabanın gönlünü almak, onları memnun etmek,

6- Bütün işlerde Sünnet-i Seniyye'nin gerektirdiği edebi devam ettirmek

7- Her hususta dikkatli olmak.

Nakşibendi Tarikatı
İlim muşahede ve keşif sahibi kimselerin tecrübeleri ile Nakşıbendi tarikatı bütün tarikatların en kolayıdır. İlahi ahadiyetin tecellisine mazhar olmak için Nakşıbendi tarikatı insanı en kısa yoldan ulaştırır. Çünkü Nakşide müridin çalışmasından çok mürşid çalışır. Mürşid çok çalışır ve kalbindeki feyizleri müridin kalbine aktarır. Nakşıbendi tarikatının önderi ve Şah'ı ; Hz.EBUBEKİR (r.a.) ' dır. Resulullah Aleyhisselatu vesselam; bir Hadis-i Şerif'te ; " Yüce Allah (c.c.) benim kalbime neyi aktarıyorsa, bende O'nu Ebubekir'in kalbine aktarıyorum " buyurmuşlardır.

Nakşibendi tarikatı Ehl-i Sünnet ve'l cemaat itikadı üzerinde bulunmak bid'at ve uydurmalardan kaçınmaktır. Kötü ve çirkin huy ve alışkanlıklardan arınmak, güzel ve yüce ahlak sahibi olmaktır. Bu tarikatta cezbe hali, her şeyden önce gelir. Cezbeden sonra salik perdelerinin ardındaki gizli aleme ulaşmış demektir. meczupluk hali iki şekilde olur. Birincisi; Suluk'un başında gelip geçer.. bu Nakşıbendi tarikatında olmaktadır. İkincisi ; Salik bütün makamları aştıktan sonra zuhur eden bir haldir ki ; bu diğer tarikatlarda görülmemektedir. Bu sebeple " Nakşıbendi tarikatı diğer tarikatların dolaşıp ulaştıkları son makamı daha yolun başındayken ulaşır ve müride bunu gösterir " denilmiştir. Nakşıbendi tarikatının evliyası diğer tarikatların evliyasından daha selahiyetlidir. Fakat bundan Nakşıbendi tarikatının evliyası diğer tarikatların evliyasından daha faziletlidir manası anlaşılmasın. Anlatmak istediğimiz mana şudur ;

Nakşıbendi tarikatı diğer tarikatlardan daha kısa mesafeli ve daha kolaydır.

Nakşıbendi tarikatının salikleri diğer tarikatların saliklerinden daha faziletlidir. mesela erkek, kadından yaratılış bakımından daha güçlü ve üstündür dediğimiz zaman bir gerçerği ifade etmiş oluruz. Aynen bunun gibi , Nakşıbendi tarikatının usul ve temelleri de diğer tarikatlardan güçlü ve üstündür.

Nakşıbendi tarikatında ilk önce lb zikri gelir, oysa diğer tarikatlarda, kalb zikri ikinci derecede gelmektedir. Nakşıbendi tarikatında normal olarak, yemek, içmek, uyumak, evlenmek ve çalışmak vardır. Açlık ve uykusuzluk derecesi diğer tarikatlara nazaran ikinci planda gelmektedir. bulundukları her yerde muhabbet kalplerinin tellerini İlahi merkeze bağlarlar. Elleri işte, kalpleri İlahi tefekkürdedir.

Kur'an-ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır ; " (ALLAH'ın) Öyle kulları vardır ki onları ALLAH'ı anlamaktan ne ticaret ne de alışveriş alıkoymaz " Kısacası Nakşıbendi tarıkatı Sahabilerin (r.a.) uyguladıkları usul ve kaidelerdir. Sahabiler hangi yolu takip etmişlerse ne fazla ne eksik o yolu olduğu gibi takip etmektir. Sünnet'e bağlı kalmak, zahir ve batın işlerini ve durumlarını aynı ölçülerde düzeltmektedir.

Hayat işlerinden hiçbirini ihmal etmeden kalb huzuru bulmak ve manevi alemden feyiz almaktır. Genç ve yaşlı herkes ölü ve diri bu feyiz ve nurlar karşısında eşittir. hiç bir derece ve makamında zorluk yoktur. Bu tarikatın piri ve önderi; Hz.EBUBEKİR (r.a.). Halifelerin ilki ve öncüsü idi. Bu tarikatta diğer tarikatların önderi ve lideridir. Nurların ve sırların kaynağıdır. Diğer tarikatlarda olduğu gibi bu tarikatta da bazıları Sünnet'e aykırı olarak oynama ve benzeri davranışlarda bulunmaktadırlar, bunların bu davranışları şüphesiz Nakşıbendi tarikatı ile ilgisi yoktur. Özet olarak; Nakşıbendi tarikatı en güzel ve en olgun, en açık, en tatlı, en kısa, en kolay ulaştırıcı ve vardırıcı bir tarikattır. Bir şair şöyle demektedir ;

" Nakşıbendi tarikatının üstün özelliklerini hiç kimse tam olarak vasıflandıramaz ".

Minhacul-Abidiyn kitabında, Şöyle denilmektedir " Nakşıbendi tarikatı, uzunluk ve kısalığı diğer tarikatların ve ayakla yürünen yolların mesafelerine benzemez. Bu tarikat ruh ayağı ile yürüyen bir tarikattır. Tefekkürlerine çok önem verilen ve iman lezzetlerini esas kabul eden bir tarikattır. İlahi nurlara mazhar olan bir mürid, bu tarikatta daha erken ermektedir. Kimi bir saat, kimi bir hafta kimi bir yıl kimi ise altmış yılda erer. Bazıları da yüzyıl ağlayıp, sızlanmaktadır. Fakat kalbinde hiç bir iz olmamıştır. Samimiyet ve ihlas her işin başında gelmektedir. Hadimide;

" Nakşıbendi tarikatı, keşif ve kerametler tarikatıdır. Resulullah (s.a.v.) bir Hadisinde şöyle buyurmaktadır ;

" Batın ilmi, Yüce ALLAH'ın (c.c.) sırlarından bir sırdır. Yüce ALLAH (c.c.) bunu sevdiği kulların kalbine tecelli buyurur. "

Hiç şüphesiz bu ilim hangi kalbe girerse orada bir aydınlık ve genişlik meydana getirir. Tatarhaniye kitabında şöyle denilmektedir ; " Keşif ve kalb ilmi, öğretmek ve öğrenmek ile elde edilmez; Yaşanarak, çalışarak elde edilir. Bu kalb ilmi değil, hal ilmidir. Kur'an-ı Kerim'de Yüce ALLAH (c.c.) şöyle buyurmaktadır

" Bizim için çalışanlara, hiç şüphesiz yolumuzu gösteririz. "

İmam-ı Taftazani Şarhul-Makasit adlı kitabında şöyle demektedir ;

" Kul bütün makamları aşıp İlahi tecellilere ulaşınca zati Ahadiyyetin sırlarına mazhar olur. Bu dereceye erişen bir kul, kendi sıfatını ve varlığını, Yüce ALLAH'ın (c.c.) varlığında unutur, kaybeder. Varlık dünyasında Yüce ALLAH'ın (c.c.) varlığından başka hiç bir şey görmez. Gördüğü, duyduğu ve bildiği sadece O'dur (c.c.). Hadis-i Kutsi'de ; " Kul nafilelerle Bana yaklaşmaya devam eder. Takiben ; onun tutan eli, yürüyen ayağı ve konuşan dili olurum" diye işaret edilen mana budur. Bu tarikat bilgileri ile elde edilir, kalb ve ruhun sırlarına mazhar olmak için nefsin kötülüklerinden arınmak gerekir.



Tarikatın Temeli
Eğer tarikatın temeli kaçtır diye soracak olursan bende altıdır diye sana cevap veririm;

Tövbe,

Uzlet,

Züht,

Takva;

Kanaat,

Telimiyet'tir.

Tarikatın rükünleri nedir diye soracak olursan bende sana altıdır diye cevap vereceğim;

İlim,

Hilm,

Sabr,

Rıza,

İhlas,

Ahlak,

Eğer tarikatın vacipleri kaçtır diye soracaksan olursan bende sana altıdır diye cevap vereceğim;

Yüce ALLAH'ı (c.c.) anmak,

Arzuları bırakmak dünyayı terk etmek,

Dinin emirlerine uymak,

ALLAH'ın (c.c.) bütün yarattıklarına karşı iyilik yapmak,

Hayır işlerine koşmaktır.

Eğer tarikatın hükümleri nelerdir diye soracak olursan bende sana altıdır diye cevap vereceğim.

Yakin,

Marifet,

El açıklığı,

Doğruluk,

Şükür ve düşüncedir.





Tarikatın Mahiyeti

Tarikatın mahiyeti; ibadete devam etmek, belli saat ve zamanlarda zikir yapmaktır. Tarikat, hakikat ve şeriat hükümlerine göre davranışlarda bulunmaktır. Allah (c.c.) 'tan başka hiçbir gaye ve hedef edinmemektir. İç ve dış dünyasını her türlü kusurlardan arındırmak ve yüce gayeler peşinde koşmaktır. Kalbini bütün yalancı sevgilerden temizlemek ve İlahi tecellilere ermekten engel olan her türlü bağlardan kurtulmaktır. Her zaman Allah (c.c.) 'la beraber olarak hırs, kin ve düşmanlıktan uzaklaşmaktır. Bunun içinde kendini ve nefsini daima kontrol altında bulundurmaktır. Resulullah Aleyhisselatuvesselam 'ın yolunda bulunmak ve Sünnet'ine dört elle sarılmaktır.

Resulullah Aleyhisselatuvesselam efendimiz bir Hadis-i Şerifi'nde ;

" Benim için bir saat vardır ki , o saatte hiç melek-i mürekkeb ve Nebiyyi mürsel aramıza giremez " buyurmuşlardır.

Nakşıbendi Tarikatının Asr-ı Saadet'ten bu yana aldığı isimler
Hace Muhammed Bahauddin Hz.'nin Piri olduğu Tarikat-ı Aliyye Asr-ı Saadet'ten bu yana değişik isimler almıştır.

Hazreti Ebu Bekir-i Sıddık (r.a.) 'dan Beyazıd-ı Bestami'ye kadar " Sıddıkiyye ", Ondan Abdulhalık-il Gücdevani'ye kadar Beyazıd-ı Bestami'nin ismine riayeten " Tayfuriyye ", Şah-ı Nakşibend 'in zamanına kadar " Haceganiyye " O'ndan sonra da " Nakşıbendiyye " denmiş ve bu isim günümüze kadar gelmekle beraber yanında zamanının büyük mürşitlerin lakapları da eklenmiştir.Şöyle ki ; Ahmed Faruk Hz. zamanında "Nakşıbendiyye Ahrariye " , M.Dehlevi Hz. Hz. Halidi Bğadadi Hz. kadar " Nakşıbendiyyi Müceddiye " ve sonra " Nakşıbendiyye Halidiyye " isimlerini almıştır.

Nakşıbendiliğin İncelikleri
Allah dostlarının seçkinlerinden ve bu yolun en büyüklerinden, öncülerinden Hace Muhammed Bahauddin Nakşıbend ve O'nun şerefli halefleri şöyle dediler ;

" Peygamberlerin en üstünü kainatın efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v.)'in , Velilerin en faziletlisi, Ebubekr Sıddık (r.a.) Hazretlerine gizlice talim ettikleri en şerefli ilim olan huzur ve irfan ilmi, avam insanlardan gizlenmiştir. O gizli hazineye eriştirici yolun usulü ve çeşitli kazançları vardır ki ; Bu kısımda genişçe yazılmıştır.

Bu yolun erkanı üç husustur ki ;

Az yemek, az uyumak ve az konuşmaktır. Azyemek, az uyumaya; Az uyumak az konuşmaya; Az konuşmakta kalb zikri ile tam bir teveccühe yardımcı ve güç vericidir. Bunlardan murad , ancak gönül ve ruhla yüksek bi,r huzura varmaktır. Böyle olunca ; yemekte , uykuda ve konuşmada orta bir yolu takip etmek gerekli olur.

Nakşıbendi Tarikatının Gayesi
Bu yüce tarikatın amacı, amelde (ibadetlerimizde) ihlas (samimiyet) kazanmak için Allah (c.c.) sevgisini elde etmeye çalışmaktır. İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah (c.c.) 'ın rızası (Allah Teala'nın Zatı) için yapılmasıdır. Bu gayeye sadece Sünnet'e uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir.

1-Ruhsat ve bid'at'lardan kaçınarak Şeriat-ı Muhammediye'ye uymak.

2-Gafleti tamamen gidermek.

İşte Nakşıbendi tarikatı bu iki esastan ibarettir. Mürid gafleti kovarak ve Şeriat'e uyarak başarılı olabilir.

Bu yolun isteklisi, açlık tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda, uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken, veya topluluk içerisindeyken kalbindeki düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler, böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar. bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgarları etkileyemez. Aksine felaket, bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürid Sünnet'e uyarak bütün mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (Hilaf-i Evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz; dininin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya yapmadığı dinin emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır.

Mürid gafleti gidermek için çaba sarfederek huzur alışkanlığını kazanmaya çalışır. Buna Vukuf-i kalbi (kalbin Allah (c..c)'tan uyanık olması) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut her ikisi ile şiddetle kalbe yönelme ile kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur ki, gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz.

Yararlanılan Kaynaklar


Adab-ı Fethullah -- Seyh Fethullah Verkanisi (ALLAH (c.c.) Sırrını A'li kılsın)

Yüce Nakşıbendi Tarikatı -- S.Abrurrakib EROL (ALLAH (c.c.) Kendisinden razı olsun)
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

'Bağirmayiniz! yavaş söyleyiniz'' Gavsı Sani Hazretleri (k.s) istanbuldaki bir tevebenin tam ortasında


Kapımıza gelen her kim ki nefsini şeytandan ve firavundan aşağı bilmezse bizden birşey alamaz" Şah-ı Nakşibend Hz.leri (K.S.A)

"Bir mürşid sofisinin gece yatağında sağdan sola kaç defa döndüğünü bilmiyorsa gitsin dağda eşkiyalık yapsın" S.Muhammed Raşid Hz.leri (K.S.A)

"Bir mürşidin dört ayrı yönde dört ayrı müridi aynı anda can verse ve mürşid bunların imanını kurtaramasa gitsin eşkiya olsun" S.Muhammed Raşid Hz.leri (K.S.A)

Cahil kalmayin;cahil olan hic bir sey
bilmez,bilgisizlik de insanin sonu olur.Nasil ki
araba kullanmasini bilmeyen arabayi devirirse
ayni sekilde dini bilmeyenler de ibadetlerinde
cesitli sikintilara ducar olurlar.


Gavs Abdülhakim Bilvanisi (k s )
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

B)B)B)
 

ararat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
292
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

selamun aleyküm..hayırlı geçeler muaz kardeşim ...RABBİM senden razı olsun çok güzel şeyler yazmışsın ..çoğundan haberim bile yok varsa bile yarım yamalamak inşallah bu sitedeki kardeşlerim sayesinde ben bir şeyler öğrenicem yanlız zikir nasıl yapılır ..Allah rıızası için bunu banada öğretin ...birde bir şey daha dikkatimi çekti anlamını bilmiyorum rabıta ne demek bu konudada yardımcı olurmusunuz bana ..şimdiden hakkınızı hella edin .Allaha emanet olun ..ve selamun aleyküm
 

CEVDET-71

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
60
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
62
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

ELLERİNİZE SAĞLIK KARDEŞLERİM S.A. B)B)B)
 

CEVDET-71

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
60
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
62
RE: Seyyid Abdülhakim bilvanisi'den...

ELLERİNİZE SAĞLIK KARDEŞLERİM S.A. B)B)B)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt