Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şems-i Tebrizi (1 Kullanıcı)

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
"Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca ,şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil..."
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
SEMS%201-10_jpg.jpg

Şems-i Tebrizi'nin 40 Kuralı
( Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezginlerin Kırk Kuralı )

- Birinci Kural:
Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna
tutar.
Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla...Yok eğer Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

- İkinci Kural:
Hak Yol' unda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.
Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil.
Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil!

- Üçüncü Kural:
Kuran dört seviyede okunabilir.
İlk seviye zahiri manadır.
Sonraki batıni mana.
Üçüncü batıninin batınisidir.
Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

- Dördüncü Kural:
Kainattaki her zerrede Allah' ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescidde, kilisede, havrada değil, her yerdedir.
Allah' ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O' nu görüp ölen de yoktur. Kim O' nu bulursa sonsuza dek O' nda kalır.

- Beşinci Kural:
Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır.
Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını.
"Aman sakın kendini" diye tembihler.
Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: " Bırak kendini, ko gitsin! "
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.
Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

- Altıncı Kural:
Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır.
Sen sen ol, kelimelere fazla takılma.
Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşk dilsiz olur.

- Yedinci Kural:
Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat' i keşfedemezsin..
Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

- Sekizinci Kural:
Başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile, O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar.
Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.
Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.
Dileğin gerçekleşmediğinde de şükret.

- Dokuzuncu Kural:
Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir.
Sabır nedir?
Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder.
Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

- Onuncu Kural:
Ne yöne gidersen git, -doğu, batı, kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün!
Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

- Onbirinci Kural:
Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz.
Senden yepyeni taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

- Onikinci Kural:
Aşk bir seferdir.
Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

- Onüçüncü Kural:
Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var.
Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir.
Tutup da ona hayran olmaya değil.

- Ondördüncü Kural:
Hakk' ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol.
Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

- Onbeşinci Kural:
Allah içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür.
Tek tek herbirimiz tamamlanmış bir sanat eseriyiz.
Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır.
Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

- Onaltıncı Kural:
Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır.
Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir.
Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir.
Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne de layıkıyla sevebilirsin.

- Onyedinci Kural:
Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur.
Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır.
Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

- Onsekizinci Kural:
Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir.
Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir.
Şeytanı kendinde ara ; dışında başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.
Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan'ı tanır.

- Ondokuzuncu Kural:
Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir.
Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin.
Yakında gül yollayacak demektir.

- Yirminci Kural:
Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

- Yirmibirinci Kural:
Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık.
Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı.
Farklılıklara saygı göstermemek kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk' ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

- Yirmiikinci Kural:
Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur.
Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur.
Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

- Yirmiüçüncü Kural:
Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret.
Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar perişan olur onun için.
Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar.
Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıktan uzak dur.

- Yirmidördüncü Kural:
Mademki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi,
atttığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir.
İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

- Yirmibeşinci Kural:
Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama.
İkisi de şu an burada mevcut.
Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında.
Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak, nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

- Yirmialtıncı Kural:
Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes gözünmez iplerle birbirine bağlıdır.
Sakın kimsenin ahını alma, bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma.
Unutma ki dünyanın öteki ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.
Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

- Yirmiyedinci Kural:
Şu dünya bir dağ gibidir. Ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir.
Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır.
Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et.
Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak.
Senin gönlün değişirse dünya değişir.

- Yirmisekizinci Kural:
Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret..
Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi.
Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz.

- Yirmidokuzuncu Kural:
Kader hayatmızın önceden çizilmiş olması demek değildir.
Bu sebepten "ne yapalım kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.
Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.
Öyleyse ne hayatına hakimsin, ne de hayat karşısında çaresizsin.


- Otuzuncu Kural:
Başkaları tarafından kınansan, ayıplansan, dedikodun yapılsa hatta iftiraya uğrasan bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kötü laf etme. Kusur görme. Kusur ört.

- Otuzbirinci Kural:
Hakk'a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı.
Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir.
Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp...
Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız.
Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar, kimimiz ise ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

- Otuzikinci Kural:
Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin.
Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma.
Bilhassa putlardan uzak dur dost.
Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma!
İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!

- Otuzüçüncü Kural:
Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun.
İnsanın çömlekten farkı olmamalı.
Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiçlik bilincidir.

- Otuzdördüncü Kural:
Hakk'a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir.
Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır, emin bir beldede yaşar.

- Otuzbeşinci Kural:
Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz.
Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki in******.
İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım sıdım ilerler kişi.
Ve ancak tezatları kucaklayabildiğ i ölçüde olgunlaşır.

- Otuz atıncı Kural:
Hileden, desiseden endişe etme.
Eğer birileri sana tuzak kuruyor zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur.
Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sisitem karşılıklar esasına göre işler.
Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
O'nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz, Sen sadece buna inan!

- Otuzyedinci Kural:
Tanrı kılı kırk yararak titizlilke çalışan bir saat ustasıdır.
O kadar dakiktir ki, sayesinde her şey zamanında olur.
Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç.
Her insan için biz aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.

- Otuzsekizinci Kural:
"Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazırmıyım?" diye sormak için hiç bir zaman geç değil.
Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık.
Her an her nefeste yenilenmeli.
Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

- Otuzdokuzuncu Kural:
Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar.
Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır.
Hem bütün hiç bir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır merkezinde.. .
Hem de bir günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz.

- Kırkıncı Kural:
Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır.
Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma!
Ayrımlar ayrımları doğurur.
AŞK'ın ise hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk.
Ya tam ortasındasındır merkezinde, ya da dışındasındır
mevlana103zq.jpg


Şems-i Tebrizi/ Mevlana'nın Gözünü Kamaştıran Güneş



 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Allah razı olsun Muhtazaf abi...
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
"Her şey insanoğluna feda iken, insanoğlu ise kendine cefa olmuştur..."
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Giderken kendimi sende bırakmayı diliyordum
virgul.gif
gördüm ki sana hiç gelmemişim
nokta.gif
nokta.gif
nokta.gif

Şems-i Tebrizi
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
şeyh nasuridin şemsi niçin öldürttü? bilen var mı?
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Kendimizi değerlendireyim dedim de...

Sanki zevkten dört köşe olmuş zil çalıyor gibi birileri...
İnsan işte ne anlasın İLİM Hazinesinden...

Cehennem odunu olmuş ,kimsenin haberi yok kendi halinden...
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
şeyh nasuridin şemsi niçin öldürttü? bilen var mı?

Bilsek, anlatsak anlayacakmısın ki???
Bir muammadır aşk haberin varmı?
Aşık vardır amma maşuk da vardır
Aslında ne aşık vardır, ne maşuk vardır
Var olan sadece Yârdır
Kardeş zorlama, sevdiğime laf edersin bedduamı alma (hiç istemem) inanmam de , yolundan gitmem de, git nereye gidersende
Sevdiklerime ilişme... yüreğimde kor bile az gelir Şemsi sevmeye öyle tutuldum ki , hemde görmeden, onsuz alem bana ne???
O sevdiğimdir, Rabbimin CELAL, CEMAL isimlerine aynadır
O bildiğin dervişlere benzemez, hayranım ona gönlüm ondan ne desen vazgecmez
Hakkın sevdiğidir, bildiğin beşere benzemez,
Melekler selama durdu, alemde hakikat buydu, ondaki cevher tabiki Resula uydu
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
- Dördüncü Kural:
Kainattaki her zerrede Allah' ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescidde, kilisede, havrada değil, her yerdedir.
Allah' ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O' nu görüp ölen de yoktur. Kim O' nu bulursa sonsuza dek O' nda kalır.

Kainattaki her zerrede Allah' ın sıfatlarını bulabilirsin ...sıfatlarını bulabilirsin...
O camide, mescidde, kilisede, havrada değil, her yerdedir...her yerdedir
Allah' ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O' nu görüp ölen de yoktur.
Kim O' nu bulursa sonsuza dek O' nda kalır...O' nda kalır
Kim O' nu bulursa sonsuza dek O' nda kalır
O' nda kalır
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
- Onüçüncü Kural:
Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var.
Hakiki mürşit ''Yaşayan İnsan dır kastedilen...''seni ;kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir.
Tutup da ona ''Hakiki mürşit ,Yaşayan İnsan 'a değil...'' hayran olmaya değil.
''Kendi''Kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
- Onsekizinci Kural:
Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir.
Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir.
Şeytanı kendinde ara ; dışında başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.
Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan'ı tanır.

Aman yanlış değerlendirmeyin olur mu ? en büyük düşman ''Şeytan Lain'dir...
Etkisi altında kalmamak için , EZAN 'a sarıl ...Ezan sesi seni şeytan lain'den koruyacaktır...
İnsan Şeytan Lain ile bir değildir...
Ancak aman dikkat ;o sana etki ederse ,seninle hareket eder ,senin sesinmiş gibi seslenir ...
Senden...senmişsin gibi...;
Nefis de Şeytan Lain değildir...
Şeytan Lain'in etki etmek istediği İNSAN 'ın hassas noktasıdır...
Kendini koruyan...Tedbirlerini alan ve Nefsini kontrol altında tutan İNSAN ol...
Şeytan Lain in Sana etki kapılarını kapat...Kilitle ki sana ulaşamasın ...
Ve...Sadece Allah C.C. ile baş başa kalasın...
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
semsm.gif
arzumgul.jpg
arzumgul.gif
Celaleddin’den Mevlânâ Çıkaran Adam;
Ş E M S - İ T E B R İ Z İ
İlk Tanışma:
Ne zaman Konya’ya yolum düşse, çok kimsenin bilmediği, tenhaca, ufak bir parkın içinde bulunan Şems’i ziyarete giderim.Şems-i Tebrizi Hazretlerini bir ramazan ayında, televizyonda Evliyaları anlatan kısa metrajlı bir filmden tanımıştım.Daha sonraki yıllarda, hayatını elimden geldiğince öğrenmeye çalıştım.Her bilgiyi aldığımda, hayranlığım biraz daha arttı. O’nu herkes gibi anlatmak istemiyorum.Bir sürü bilgi ile O’nu anlatmaktan ziyade, işin içine gönlü koymak ve Allah’tan kalbimi açmasını beklemekten başka bir ümidim yok.
O kadar farklı ki Şems; hiç alışık olduğumuz evliya tiplemesine benzemiyor.Türbesi de öyle uzak ve sessiz!.. Sadece birkaç metre ilerisindeki Mevlana Türbesi insan kaynarken o hep yalnız ve suskun.
Şems; bence bir heykeltıraş!..Vazifesi ise mermer bloğundan heykel yontarcasına insanlara Allah İçin Sevmeyi anlatmak.Tıpkı diğerleri gibi...
Baruta Düşen Ateş:
Mükemmel bir insanla karşılaşınca ruhunda ve düşüncelerinde köklü değişimler yaşayan nice büyükler vardır. Ünlü Mevlana da bu büyük insanlardan biri. Şems’teki Allah aşkı, Mevlana’yı beslemiş,coşturmuş,çağlara hitap eden eserler çıkmasına sebep olmuştur.
Bilindiği gibi Mevlana, önceleri sevgi ve aşkla dolu birisi değildi. Bilge ve âlim bir zattı, ama yaşadığı şehrin medresesinde kendi dünyasına çekilmişti, ders vermekten başka bir şey yaptığı yoktu, soğuktu, ruhsuzdu, heyecansızdı. Dengini, gönüldeşini bulamamıştı. Herkes O’ndan yararlanıyordu, ama onca kalabalığın içinde Allah sevdasını paylaşacağı kapasitede bir dostu bulamamıştı. Şems-i Tebrizi ile tanışınca O’nun sevgisi bütün varlığını sarıp kuşatınca dünyası değişti, iç dünyasında büyük inkılaplar oldu. Şems hazretlerinin sevgisi barut dolu fıçıya düşen bir kıvılcım gibiydi, Mevlana tutuşmuştu artık, yıldızlar misali ışık saçmadaydı. Muhtemelen Eş'ari olduğu halde, O’nun Mesnevi'si dünyanın en seçkin eserleri arasındadır bugün. Mevlana'nın bütün şiirleri heyecan, hareket ve aksiyondur. Şems'i çok sevdiği ve onu kutup kabul ederek kendisine bağlandığı için kitabına "Divan-ı Şems" adı vermiştir. Mesnevi'sinde de Şems'ten sık sık söz eder.
Bülbül gülden öğrendi tatlı konuşmasını
Yoksa gagasında ne gezerdi bunca söz, bunca gazel?
Kapasite ve Sevgi:
Burada çok ilginç bir nokta var: Hareket yoksa, bereket de yoktur. Sevenin gayret ve fedakârlığı olmadıkça, sevilenin cazibesi hiçbir işe yaramayacağı gibi; sevilenin cazibesi olmadıkça sevenin bütün telaşı da boşuna gidecektir. Sevgiyle kapasite orantılıdır, kapasite arttıkça sevgi artar, sevilenin cazibesi arttıkça sevenin de sevgisi artar.
Kim Bu Şems?
Bir deli mi..? Bir aşık mı..? Kendini anlatamamış bir garip mi..?Ya da bugün bile bazı kendini bilmezlerin pervasızca iddia ettiği gibi Moğol Ajanı mı..?
O’nu anlatan tarihi kaynaklar, en başından beri farklı olduğunu yazar.Gençliği de alıştığımız genç tiplemesinden uzaktır.Hep kaynayan,hep coşan bir şeyler vardır O’nda. Tahammül edemez patlar bazen,kendini evliya sanan, etrafında mürid toplayan bir sürü kişiyi kendine mürid eder.Cevaplayamayacağı hiçbir soru yoktur.O’nu bazen bir çocukla taş oynarken, bazen inşaatta kum taşırken, bazen de Yahudi mahallesinden şarap getirtirken görürüz.Tanıştığı insanları imtihana tabii tutar.”Evliyayım” diyenlere “bana biraz şarap getir” der.O kişi bundan çekinince de “tüm evliyalığını bir kadeh şaraba satmalısın” der.” Kim ne derse desin mantığını anlamadıkça, o mahalleye gidip şarap almaktan acaba ne derler korkusuyla çekindikçe, sen bana şeyh olmazsın” der.Bu imtihanlar Mevlana ile tanıştığında da sürer.Zaten Şems’i tek başına anlatmak mümkün değil. Her cümlemin sonunda ya da bir yerlerinde Mevlana olacaktır mutlaka.O kadar girmişler ki birbirlerine ağaç ile meyve,gökyüzü ile bulut gibiler sanki.Birbirlerine anlam ve değer katıyorlar.İşte gerçek sevgi ve dostluk da bu değil midir?Size anlam katan,değer katan sevgileri kazanmak değil midir amaç?
Teşbihler:
Daha çocukluğunda farklıydı O.Babası da âlim bir zattı ama.Zikir halinde kalıp günlerce yemeden içemeden kesilen oğluna korkarak bakardı ve sorardı O’na “Oğlum ne olacak senin bu halin? “dediğinde cevabı; “Babacığım seninle benim halim neye benzer biliyor musun?Ben tıpkı bir tavuğun altına konulmuş ördek yumurtası gibiyim.Gün gelip de tüm yavrular yumurtadan çıktıklarında,tavuk civcivlerini peşine takar ve kırlara çıkar ilk su birikintisinde ise ördek yavrusu kendini suya atar.O zaman anne tavuk telaşa düşer “yavrum boğulacak diye”oysa ördeğin tüm arzusu yüzmektir.”der.
Bir keresinde bu gençlik çağındaki hallerini anlatırken şöyle demiştir.” Henüz ergenlik çağına girmemiştim. Aşk deryasına daldım mı otuz kırk gün hiçbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim. Günlerce açlığa susuzluğa katlanırdım”
Diğer gençlerden o kadar farklıdır ki,kendi yaşıtları henüz ergenlik çağındayken O yaşının çok üzerinde davranışlar sergiler. O’nun her sözü ve davranışı insanın beynini alt üst eden, kişinin kendini tartmasına sebep olan fiillerdir.
O kadar gelişmişti ki ilimde O’nu kimse tatmin edemez.Arayışı başlar.Kendini anlayabilecek Birbirlerini şarj edecekleri bir arkadaş arar.Bu halini anlayan babası ona bir dua eder der ki” Allah ü Teala, sana günlük bir arkadaş versin ki, evvellerin ahirlerin bilgilerini hakikâtlerini senin adına izhar etsin. Hikmet, ırmakları O’nun kalbinden diline aksın, harf ve ses kıyafetine girsin, o kıyafetin rütbesi de senin adına olsun” der.Zamanı gelmedi mi bir yaprak dahi dalından düşmez. Hükümler sebepleri doğurur.Ve zamanı gelince Şems ve Mevlana bir sahnede , karşılaşırlar.Şems O’na meşhur sorusunu sorar.”Muhammed mi büyük,Beyazı- ı Bestami mi?..”
Her zamanki gibidir soruları.Dar kafaları parçalamaya müsait. O’nu hemen damgalamaya,itmeye,”işte kâfir” deyip uzaklaştırmaya hazır sorular. Ancak muhatabını bulduğunda içindeki şevk ve aşkı anlar.Başkası ne bilsin.”Deli bu adam” der geçer,”saçmalama” der,işte Şems’i Şems yapan, O’na bizi bu kadar hayran bırakan da bu zekâsı ve kişiliğidir. Hiç sıradan değil. hiç donmayan,hiç lafını esirgemeyen ve karşısındakine de sorgulamayı öğreten.
Doğru Adres:
Ama Mevlana anlamıştır soruyu... Şimdi asırlar öncesine gidelim ve iki âşığın konuşmalarına kulak verelim:.
“Ey Müslümanların imamı! Bir müşkülüm var. Hz. Muhammed mi büyük, Bayezid-i Bistami mi?
Sorunun heybetinden kendinden geçen Mevlana, kendini toplayınca;
“Bu nasıl sual böyle? Tabi ki, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed bütün yaratıkların en büyüğüdür.”
O zaman Şems:
O halde neden Peygamber bu kadar büyüklüğü ile Ya Rabbi seni tenzih ederim, biz seni layık olduğun vechile bilemedik” buyururken, Bayezid, “Ben kendimi tenzih ederim! Benim şanım çok yücedir. Zira cesedimin her zerresinde Allah’tan başka varlık yok!..” demekte?
Mevlana:
Hz. Muhammed, müthiş bir manevi susuzluk hastalığına tutulmuştu,’biz senin göğsünü açmadık mı?’ şerhiyle kalbi genişledi. Bunun için de susuzluktan dem vurdu. O Her gün sayısız makamlar geçiyor, her makamı geçtikçe evvelki bilgi ve makamına istiğfar ediyor, daha çok yakınlık istiyordu. Bayezid ise, bir yudum suyla susuzluğu dindi ve suya kandığından dem vurdu. Vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapılarak kendinden geçti ve o makamda kalarak bu sözü söyledi.”deyince doğru adreste olduğunu anlar Şems.
O adresi bulmak için başını vermeyi göze almıştır O...
Dosta Kavuşmanın Bedeli:
Bu tanışmanın öncesinde çok fazla ilahi tecelliler gelir başına, bunları anlayacak arkadaş arayışı o kadar fazlalaşır ki bir işaret almak ister.O sırada rüyasında, aradığı velinin Rum Ülkesinde (Anadolu’da) olduğunu görür; ama henüz tanışmaya vakit vardır..
Bir gün beklediği işaret ilham şeklinde kendine verilir.”Madem ki bu kadar ısrarla istiyorsun bu dostu o halde şükür olarak ne vereceksin”diye sorulduğunda cevabı net ve kesindir:”BAŞIMI!...” Müthiş bir cevap bu.Nasıl bir manevi hal yaşıyordur ki o dost için teşekkürü başı olsun.
Yoktur Şems’e benzer bir eş
Şems’i gördü kaçtı gökten güneş
Der Mevlana... Buluşurlar iki dost. Günlerce süren vecd hali sırasında Mevlana öğrencilerinden ve halktan uzaklaşır.Bunu halk, Şems’ten bilir. Hepimizin bildiği ve burada ayrıntısına girmek istemediğim olaylar yaşanır.Ve Şems gider.Ama ayrılık sonrasında Mevlana daha da kötüleşir.O ayrılığı sırasında Zerkubi’nin demirci dükkanının önünden geçerken semaya başlar,o ayrılık sırasında Divan-ı Şems’i yazar. Haberler yollar dostuna geri dönmesi için, aylar sürer ayrılık.
Mevlana’nın Şems’e aşkını anlatan,bugün bestelenmiş haliyle dinlediğimiz dizeleri yinelemeden geçemeyeceğim:
O Geliyor O!
Yollara sular dökün,
bahçelere müjdeler edin, bahar kokuları geliyor
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Yol verin, açılın, savulun beri durun beri,
yüzü apaydınlık ak pak,bastığı yeri ardında gündüzler gibi bırakarak
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Gökler yeryüzünü kapladı örttü bir anda
Bir anda dört yanım misk gibi bir koku sardı
Bir anda bir velvele bir kıyamet koptu cihanda
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Bir anda can geldi bağlara , bağlar ışıdı
Bir anda açıldı baktı bağlarda gözler
Bir anda bizde ne dert kaldı ne gam ne keder
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yârimiz geliyor.
Yayından fırladı ok, hedefe ha vardı ha varacak
Bahçeler selama durdu, selviler ayağa kalktı
Çayır çimen yollara düştü.
İşte gonca ata binmiş geliyor, biz ne duruyoruz.
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yârimiz geliyor.
Sen bizim çevremize gelirsen göreceksin ey Şems!
Huyumuz sadece susmak olmuş bizim, susmak,
Senin güzel gözlerin için işte canım pusuda
Rahatım kaçtı benim, geceleri uykum kalmadı gitti ama
Bak işte o güzel gözler yola çıkmış geliyor
Ecele Dönüş:
Şems ikinci defa döner Konya’ya. Bu dönüş sonrasında başına daha büyük sıkıntılar gelir.Bu dönüşü O’nun aynı zamanda eceline de dönüşüdür.
Mevlana hazretleri evlatlık olarak yetiştirdiği Kimya Hatun’u Şems’e eş olarak teklif eder.Kimya Hatun hem manevi hem de maddi güzelliklerle donatılmış bir hanımdır.Hz. Mevlana ise Şems’ten başkasına layık görmez bu tertemiz goncayı.
Evlenirler. Kimya hatun ve Şems’in evlilik törenlerinde Mevlana ikisine yaklaşır , ellerinden tutar şöyle der: ”ikiniz de birbirinize o kadar layıksınız ki. Sizi sizden başkası için düşünemem.Siz öyle bir bütün olun ki, gül ile gül kokusu gibi,süt ile şeker gibi olun.Birbirinize anlam ve değer katın.O kadar içi içe ve uyumlu olsun ki bu evlilik, sizi birbiriniz olmadan düşünemesin hiç kimse” der. Bu muhteşem sözler aslında bizlere arkadaşlıklarımızı,evliliklerimizi, ya da toplumda bulunduğumuz statüyü değerlendirme imkânı da verir. Dahil olduğunuz topluluk,bu iş yeriniz de olabilir,aileniz,öğrencileriniz, ya da arkadaşlığınız, eşiniz sizinle anlam kazanıyorsa, siz oraya bir şeyler katıyorsanız,o kişiyi tamamlıyorsanız ya da o sizi tamamlıyorsa güzeldir. Birilerine tâbi olup ezberci zihniyetle ne verirse alan, o şeye değer katmayan, hiçbir birlikteliğe, adı ne olursa olsun izin vermek, kendini törpülemek demektir.
Sessiz Veda:
Şems ve Kimya mutludur.Fakat Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in de Kimya’da gözü vardır. O’nunla evlenme hayalleri kurmuştur bir zamanlar. Kimya’yı kendine değil de Şems’e layık gören babasına ve Şems’e kin güder.Eğer Şems ortadan kalkarsa Kimya da O’na kalacaktır.Şems sıra dışı biridir.Ne evliyaya benzer,ne Allah dostuna. Zaten halk da O’nu pek sevmemektedir. Mevlana eskisi gibi ders vermiyor diye.Eğer O ortadan kalkarsa, Konya halkı da Mevlana’sına kavuşacak bu ne idüğü belirsiz adamdan kurtulacaktır. Alaaddin, işi o kadar abartmıştır ki, babasını ziyarete geldiği zamanlar, özellikle Kimya Hatun’un ikamet ettiği sofanın önünden geçip içeri bakardı.Bu durumu birkaç kez gören Şems, O’nu uyarmıştır. Bu uyarma, fesatçılar tarafından Alaaddin’i çileden çıkarmak için kullanılmıştı.Öyle ya Şems, hem sevdiği kızı elinden almış hem de O’nu kendi evine sığdırmamıştır. Sanki o ev, kendi babasının malıymış gibi davranmıştır. Bu ne cüretsizliktir. Kısa bir süre sonra Kimya Hatun rahatsızlanır ve vefat eder. Bu, kini iyice arttırır. Bazı kişilerin kışkırtmaları da dahil olunca, Şems bir gece hazırlanan komplo ile öldürülür. Ortada sadece bir damla kan ve gece duyulan “ALLAH” sesi vardır. Mevlana O’nun yine Şam’a döndüğünü düşünür. İnanmak istemez öldüğüne Şam’da aratır O’nu. Ama halk arasında komplo ile öldürüldüğü söylentileri yaygınlaşıp da Mevlana’nın kulağına kadar gelince, anlar artık dostundan ayrı düştüğünü. “Ey Şems Yusuf gibi kuyuya gittin. Ey Ab-u hayat! İpten bile gizli kaldın” şeklinde sözler söyler.
Şems’in öldürülüşünde bir numaralı rolü oynadığından emin olduğu kişi içindir ki, oğlu Alaaddin öldüğünde onun cenaze namazını kılmaz Mevlana!...
Kişilik Okyanusu:
Hiç anlaşılamadı Şems. Bugün bile pek çok iftiraya düçar oldu. Çünkü insanlar bir şeyi anlamadıkları, ya da alışmadıkları fikirlerle karşılaştıkları zaman, yargılamayı ve kaçmayı daha kolay sayarlar. Sorun belki de kapasite sorunuydu.Körler içinde görmek gibi olsa gerek.Eğilmeyen,bükülmeyen,bildiği doğruları söylemekten çekinmeyen biriydi O.”Şeyhim” deyip de elini ayağını öptüren çok şeyhi kendine mürid yapmış, onlara gerekli cevabı vermekten hiç çekinmemiştir.Beyinleri donduran sorular sorar imtihan eder karşısındakini.Alıştığımız veli tiplemesiyle hiç örtüşmez.Biz sessiz.sakin,elinde tesbih,postlara oturmuş hep Allah diyen kişilere dedik veli diye. Ama O hangi işi yaparsak yapalım,hep aksiyon halinde olmayı,donmamayı öğretti bize.” Böyle de Allah dostu olabilirsiniz” dedi. Hayatın içinde,sıkıntı ve güçlüklere rağmen hem de. Bazen inşaatta kum taşıyan, bir çocukla oturup taş oynayan,şarap içen Yahudilere gülümseyerek yanlarından gecen,bambaşka bir Allah dostuydu O.Böyle bir madeni ancak bir sarraf anlardı.Öyle bir sarraf ki, uğruna şükrane olarak baş verilecek Mevlana idi.
Karakter zafiyeti içinde, aktıkları dereyi her şey zannedenlerin; kişiliği okyanus kadar derin ve engin birini kavramaları zaten düşünülemezdi.
Allah Aşkının Güneşi:
Bazı insanların isimleri Onların kaderleri olur sanki.Şems, güneş demek.Mevlana’nın güneşi, gönüllerin güneşi O...İsmi kaderine yansımış bir güneş. Güneşi kimse söndüremez, saklayamaz, ne kadar kuytu köşelerde de olsa kabri,ne kadar gölgede kalsa da yaşamı… O bir ışık.Perdeyi araladığınızda içeri giren ve tüm yüreğinizi aydınlatan... İsmi kaderi oldu O’nun. Şu an belki bunları yazarken bir sürü hata yapıyorum. Eleştirecek arkadaşlar olacaktır; “Keşke şunu demeseydin pek uygun değil” filan gibi, ama çekinmiyorum bunlardan. Çünkü birini anlatırken, kelimeler tükenirse, siz tüm perdeleri kaldırır,tüm camları açar ve O’nu çağırırsınız... Sizde yansıması nasılsa öyle anlatırsınız. Umarsınız ki, anlattığınız kimseler de kendilerinden bir şeyler katar ve Şems çoğalarak akar tüm gönüllere.
Tevhit Pınarının billur çeşmesi Şems’ten işte birkaç dize:
Bu tevhitten murat ancak
Cemali zat’a ermektir.
Görünen kendi zatıdır
Değil sanma ki gayrullah.
Şems-i Tebriz bunu bilir
Ahad kalmaz fena bulur
Bu alem külli mahvolur
Hem baki kalır Allah
Konya’ya gittiğinizde Şems’i garip koymayın. Eğer aklınıza gelirsem, bu Şems âşığına da bir Fatihayı esirgemeyin olur mu...?
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
semsm.gif
arzumgul.jpg
arzumgul.gif
Celaleddin’den Mevlânâ Çıkaran Adam;
Ş E M S - İ T E B R İ Z İ
İlk Tanışma:
Ne zaman Konya’ya yolum düşse, çok kimsenin bilmediği, tenhaca, ufak bir parkın içinde bulunan Şems’i ziyarete giderim.Şems-i Tebrizi Hazretlerini bir ramazan ayında, televizyonda Evliyaları anlatan kısa metrajlı bir filmden tanımıştım.Daha sonraki yıllarda, hayatını elimden geldiğince öğrenmeye çalıştım.Her bilgiyi aldığımda, hayranlığım biraz daha arttı. O’nu herkes gibi anlatmak istemiyorum.Bir sürü bilgi ile O’nu anlatmaktan ziyade, işin içine gönlü koymak ve Allah’tan kalbimi açmasını beklemekten başka bir ümidim yok.
O kadar farklı ki Şems; hiç alışık olduğumuz evliya tiplemesine benzemiyor.Türbesi de öyle uzak ve sessiz!.. Sadece birkaç metre ilerisindeki Mevlana Türbesi insan kaynarken o hep yalnız ve suskun.
Şems; bence bir heykeltıraş!..Vazifesi ise mermer bloğundan heykel yontarcasına insanlara Allah İçin Sevmeyi anlatmak.Tıpkı diğerleri gibi...
Baruta Düşen Ateş:
Mükemmel bir insanla karşılaşınca ruhunda ve düşüncelerinde köklü değişimler yaşayan nice büyükler vardır. Ünlü Mevlana da bu büyük insanlardan biri. Şems’teki Allah aşkı, Mevlana’yı beslemiş,coşturmuş,çağlara hitap eden eserler çıkmasına sebep olmuştur.
Bilindiği gibi Mevlana, önceleri sevgi ve aşkla dolu birisi değildi. Bilge ve âlim bir zattı, ama yaşadığı şehrin medresesinde kendi dünyasına çekilmişti, ders vermekten başka bir şey yaptığı yoktu, soğuktu, ruhsuzdu, heyecansızdı. Dengini, gönüldeşini bulamamıştı. Herkes O’ndan yararlanıyordu, ama onca kalabalığın içinde Allah sevdasını paylaşacağı kapasitede bir dostu bulamamıştı. Şems-i Tebrizi ile tanışınca O’nun sevgisi bütün varlığını sarıp kuşatınca dünyası değişti, iç dünyasında büyük inkılaplar oldu. Şems hazretlerinin sevgisi barut dolu fıçıya düşen bir kıvılcım gibiydi, Mevlana tutuşmuştu artık, yıldızlar misali ışık saçmadaydı. Muhtemelen Eş'ari olduğu halde, O’nun Mesnevi'si dünyanın en seçkin eserleri arasındadır bugün. Mevlana'nın bütün şiirleri heyecan, hareket ve aksiyondur. Şems'i çok sevdiği ve onu kutup kabul ederek kendisine bağlandığı için kitabına "Divan-ı Şems" adı vermiştir. Mesnevi'sinde de Şems'ten sık sık söz eder.
Bülbül gülden öğrendi tatlı konuşmasını
Yoksa gagasında ne gezerdi bunca söz, bunca gazel?
Kapasite ve Sevgi:
Burada çok ilginç bir nokta var: Hareket yoksa, bereket de yoktur. Sevenin gayret ve fedakârlığı olmadıkça, sevilenin cazibesi hiçbir işe yaramayacağı gibi; sevilenin cazibesi olmadıkça sevenin bütün telaşı da boşuna gidecektir. Sevgiyle kapasite orantılıdır, kapasite arttıkça sevgi artar, sevilenin cazibesi arttıkça sevenin de sevgisi artar.
Kim Bu Şems?
Bir deli mi..? Bir aşık mı..? Kendini anlatamamış bir garip mi..?Ya da bugün bile bazı kendini bilmezlerin pervasızca iddia ettiği gibi Moğol Ajanı mı..?
O’nu anlatan tarihi kaynaklar, en başından beri farklı olduğunu yazar.Gençliği de alıştığımız genç tiplemesinden uzaktır.Hep kaynayan,hep coşan bir şeyler vardır O’nda. Tahammül edemez patlar bazen,kendini evliya sanan, etrafında mürid toplayan bir sürü kişiyi kendine mürid eder.Cevaplayamayacağı hiçbir soru yoktur.O’nu bazen bir çocukla taş oynarken, bazen inşaatta kum taşırken, bazen de Yahudi mahallesinden şarap getirtirken görürüz.Tanıştığı insanları imtihana tabii tutar.”Evliyayım” diyenlere “bana biraz şarap getir” der.O kişi bundan çekinince de “tüm evliyalığını bir kadeh şaraba satmalısın” der.” Kim ne derse desin mantığını anlamadıkça, o mahalleye gidip şarap almaktan acaba ne derler korkusuyla çekindikçe, sen bana şeyh olmazsın” der.Bu imtihanlar Mevlana ile tanıştığında da sürer.Zaten Şems’i tek başına anlatmak mümkün değil. Her cümlemin sonunda ya da bir yerlerinde Mevlana olacaktır mutlaka.O kadar girmişler ki birbirlerine ağaç ile meyve,gökyüzü ile bulut gibiler sanki.Birbirlerine anlam ve değer katıyorlar.İşte gerçek sevgi ve dostluk da bu değil midir?Size anlam katan,değer katan sevgileri kazanmak değil midir amaç?
Teşbihler:
Daha çocukluğunda farklıydı O.Babası da âlim bir zattı ama.Zikir halinde kalıp günlerce yemeden içemeden kesilen oğluna korkarak bakardı ve sorardı O’na “Oğlum ne olacak senin bu halin? “dediğinde cevabı; “Babacığım seninle benim halim neye benzer biliyor musun?Ben tıpkı bir tavuğun altına konulmuş ördek yumurtası gibiyim.Gün gelip de tüm yavrular yumurtadan çıktıklarında,tavuk civcivlerini peşine takar ve kırlara çıkar ilk su birikintisinde ise ördek yavrusu kendini suya atar.O zaman anne tavuk telaşa düşer “yavrum boğulacak diye”oysa ördeğin tüm arzusu yüzmektir.”der.
Bir keresinde bu gençlik çağındaki hallerini anlatırken şöyle demiştir.” Henüz ergenlik çağına girmemiştim. Aşk deryasına daldım mı otuz kırk gün hiçbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim. Günlerce açlığa susuzluğa katlanırdım”
Diğer gençlerden o kadar farklıdır ki,kendi yaşıtları henüz ergenlik çağındayken O yaşının çok üzerinde davranışlar sergiler. O’nun her sözü ve davranışı insanın beynini alt üst eden, kişinin kendini tartmasına sebep olan fiillerdir.
O kadar gelişmişti ki ilimde O’nu kimse tatmin edemez.Arayışı başlar.Kendini anlayabilecek Birbirlerini şarj edecekleri bir arkadaş arar.Bu halini anlayan babası ona bir dua eder der ki” Allah ü Teala, sana günlük bir arkadaş versin ki, evvellerin ahirlerin bilgilerini hakikâtlerini senin adına izhar etsin. Hikmet, ırmakları O’nun kalbinden diline aksın, harf ve ses kıyafetine girsin, o kıyafetin rütbesi de senin adına olsun” der.Zamanı gelmedi mi bir yaprak dahi dalından düşmez. Hükümler sebepleri doğurur.Ve zamanı gelince Şems ve Mevlana bir sahnede , karşılaşırlar.Şems O’na meşhur sorusunu sorar.”Muhammed mi büyük,Beyazı- ı Bestami mi?..”
Her zamanki gibidir soruları.Dar kafaları parçalamaya müsait. O’nu hemen damgalamaya,itmeye,”işte kâfir” deyip uzaklaştırmaya hazır sorular. Ancak muhatabını bulduğunda içindeki şevk ve aşkı anlar.Başkası ne bilsin.”Deli bu adam” der geçer,”saçmalama” der,işte Şems’i Şems yapan, O’na bizi bu kadar hayran bırakan da bu zekâsı ve kişiliğidir. Hiç sıradan değil. hiç donmayan,hiç lafını esirgemeyen ve karşısındakine de sorgulamayı öğreten.
Doğru Adres:
Ama Mevlana anlamıştır soruyu... Şimdi asırlar öncesine gidelim ve iki âşığın konuşmalarına kulak verelim:.
“Ey Müslümanların imamı! Bir müşkülüm var. Hz. Muhammed mi büyük, Bayezid-i Bistami mi?
Sorunun heybetinden kendinden geçen Mevlana, kendini toplayınca;
“Bu nasıl sual böyle? Tabi ki, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed bütün yaratıkların en büyüğüdür.”
O zaman Şems:
O halde neden Peygamber bu kadar büyüklüğü ile Ya Rabbi seni tenzih ederim, biz seni layık olduğun vechile bilemedik” buyururken, Bayezid, “Ben kendimi tenzih ederim! Benim şanım çok yücedir. Zira cesedimin her zerresinde Allah’tan başka varlık yok!..” demekte?
Mevlana:
Hz. Muhammed, müthiş bir manevi susuzluk hastalığına tutulmuştu,’biz senin göğsünü açmadık mı?’ şerhiyle kalbi genişledi. Bunun için de susuzluktan dem vurdu. O Her gün sayısız makamlar geçiyor, her makamı geçtikçe evvelki bilgi ve makamına istiğfar ediyor, daha çok yakınlık istiyordu. Bayezid ise, bir yudum suyla susuzluğu dindi ve suya kandığından dem vurdu. Vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapılarak kendinden geçti ve o makamda kalarak bu sözü söyledi.”deyince doğru adreste olduğunu anlar Şems.
O adresi bulmak için başını vermeyi göze almıştır O...
Dosta Kavuşmanın Bedeli:
Bu tanışmanın öncesinde çok fazla ilahi tecelliler gelir başına, bunları anlayacak arkadaş arayışı o kadar fazlalaşır ki bir işaret almak ister.O sırada rüyasında, aradığı velinin Rum Ülkesinde (Anadolu’da) olduğunu görür; ama henüz tanışmaya vakit vardır..
Bir gün beklediği işaret ilham şeklinde kendine verilir.”Madem ki bu kadar ısrarla istiyorsun bu dostu o halde şükür olarak ne vereceksin”diye sorulduğunda cevabı net ve kesindir:”BAŞIMI!...” Müthiş bir cevap bu.Nasıl bir manevi hal yaşıyordur ki o dost için teşekkürü başı olsun.
Yoktur Şems’e benzer bir eş
Şems’i gördü kaçtı gökten güneş
Der Mevlana... Buluşurlar iki dost. Günlerce süren vecd hali sırasında Mevlana öğrencilerinden ve halktan uzaklaşır.Bunu halk, Şems’ten bilir. Hepimizin bildiği ve burada ayrıntısına girmek istemediğim olaylar yaşanır.Ve Şems gider.Ama ayrılık sonrasında Mevlana daha da kötüleşir.O ayrılığı sırasında Zerkubi’nin demirci dükkanının önünden geçerken semaya başlar,o ayrılık sırasında Divan-ı Şems’i yazar. Haberler yollar dostuna geri dönmesi için, aylar sürer ayrılık.
Mevlana’nın Şems’e aşkını anlatan,bugün bestelenmiş haliyle dinlediğimiz dizeleri yinelemeden geçemeyeceğim:
O Geliyor O!
Yollara sular dökün,
bahçelere müjdeler edin, bahar kokuları geliyor
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Yol verin, açılın, savulun beri durun beri,
yüzü apaydınlık ak pak,bastığı yeri ardında gündüzler gibi bırakarak
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Gökler yeryüzünü kapladı örttü bir anda
Bir anda dört yanım misk gibi bir koku sardı
Bir anda bir velvele bir kıyamet koptu cihanda
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Bir anda can geldi bağlara , bağlar ışıdı
Bir anda açıldı baktı bağlarda gözler
Bir anda bizde ne dert kaldı ne gam ne keder
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yârimiz geliyor.
Yayından fırladı ok, hedefe ha vardı ha varacak
Bahçeler selama durdu, selviler ayağa kalktı
Çayır çimen yollara düştü.
İşte gonca ata binmiş geliyor, biz ne duruyoruz.
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yârimiz geliyor.
Sen bizim çevremize gelirsen göreceksin ey Şems!
Huyumuz sadece susmak olmuş bizim, susmak,
Senin güzel gözlerin için işte canım pusuda
Rahatım kaçtı benim, geceleri uykum kalmadı gitti ama
Bak işte o güzel gözler yola çıkmış geliyor
Ecele Dönüş:
Şems ikinci defa döner Konya’ya. Bu dönüş sonrasında başına daha büyük sıkıntılar gelir.Bu dönüşü O’nun aynı zamanda eceline de dönüşüdür.
Mevlana hazretleri evlatlık olarak yetiştirdiği Kimya Hatun’u Şems’e eş olarak teklif eder.Kimya Hatun hem manevi hem de maddi güzelliklerle donatılmış bir hanımdır.Hz. Mevlana ise Şems’ten başkasına layık görmez bu tertemiz goncayı.
Evlenirler. Kimya hatun ve Şems’in evlilik törenlerinde Mevlana ikisine yaklaşır , ellerinden tutar şöyle der: ”ikiniz de birbirinize o kadar layıksınız ki. Sizi sizden başkası için düşünemem.Siz öyle bir bütün olun ki, gül ile gül kokusu gibi,süt ile şeker gibi olun.Birbirinize anlam ve değer katın.O kadar içi içe ve uyumlu olsun ki bu evlilik, sizi birbiriniz olmadan düşünemesin hiç kimse” der. Bu muhteşem sözler aslında bizlere arkadaşlıklarımızı,evliliklerimizi, ya da toplumda bulunduğumuz statüyü değerlendirme imkânı da verir. Dahil olduğunuz topluluk,bu iş yeriniz de olabilir,aileniz,öğrencileriniz, ya da arkadaşlığınız, eşiniz sizinle anlam kazanıyorsa, siz oraya bir şeyler katıyorsanız,o kişiyi tamamlıyorsanız ya da o sizi tamamlıyorsa güzeldir. Birilerine tâbi olup ezberci zihniyetle ne verirse alan, o şeye değer katmayan, hiçbir birlikteliğe, adı ne olursa olsun izin vermek, kendini törpülemek demektir.
Sessiz Veda:
Şems ve Kimya mutludur.Fakat Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in de Kimya’da gözü vardır. O’nunla evlenme hayalleri kurmuştur bir zamanlar. Kimya’yı kendine değil de Şems’e layık gören babasına ve Şems’e kin güder.Eğer Şems ortadan kalkarsa Kimya da O’na kalacaktır.Şems sıra dışı biridir.Ne evliyaya benzer,ne Allah dostuna. Zaten halk da O’nu pek sevmemektedir. Mevlana eskisi gibi ders vermiyor diye.Eğer O ortadan kalkarsa, Konya halkı da Mevlana’sına kavuşacak bu ne idüğü belirsiz adamdan kurtulacaktır. Alaaddin, işi o kadar abartmıştır ki, babasını ziyarete geldiği zamanlar, özellikle Kimya Hatun’un ikamet ettiği sofanın önünden geçip içeri bakardı.Bu durumu birkaç kez gören Şems, O’nu uyarmıştır. Bu uyarma, fesatçılar tarafından Alaaddin’i çileden çıkarmak için kullanılmıştı.Öyle ya Şems, hem sevdiği kızı elinden almış hem de O’nu kendi evine sığdırmamıştır. Sanki o ev, kendi babasının malıymış gibi davranmıştır. Bu ne cüretsizliktir. Kısa bir süre sonra Kimya Hatun rahatsızlanır ve vefat eder. Bu, kini iyice arttırır. Bazı kişilerin kışkırtmaları da dahil olunca, Şems bir gece hazırlanan komplo ile öldürülür. Ortada sadece bir damla kan ve gece duyulan “ALLAH” sesi vardır. Mevlana O’nun yine Şam’a döndüğünü düşünür. İnanmak istemez öldüğüne Şam’da aratır O’nu. Ama halk arasında komplo ile öldürüldüğü söylentileri yaygınlaşıp da Mevlana’nın kulağına kadar gelince, anlar artık dostundan ayrı düştüğünü. “Ey Şems Yusuf gibi kuyuya gittin. Ey Ab-u hayat! İpten bile gizli kaldın” şeklinde sözler söyler.
Şems’in öldürülüşünde bir numaralı rolü oynadığından emin olduğu kişi içindir ki, oğlu Alaaddin öldüğünde onun cenaze namazını kılmaz Mevlana!...
Kişilik Okyanusu:
Hiç anlaşılamadı Şems. Bugün bile pek çok iftiraya düçar oldu. Çünkü insanlar bir şeyi anlamadıkları, ya da alışmadıkları fikirlerle karşılaştıkları zaman, yargılamayı ve kaçmayı daha kolay sayarlar. Sorun belki de kapasite sorunuydu.Körler içinde görmek gibi olsa gerek.Eğilmeyen,bükülmeyen,bildiği doğruları söylemekten çekinmeyen biriydi O.”Şeyhim” deyip de elini ayağını öptüren çok şeyhi kendine mürid yapmış, onlara gerekli cevabı vermekten hiç çekinmemiştir.Beyinleri donduran sorular sorar imtihan eder karşısındakini.Alıştığımız veli tiplemesiyle hiç örtüşmez.Biz sessiz.sakin,elinde tesbih,postlara oturmuş hep Allah diyen kişilere dedik veli diye. Ama O hangi işi yaparsak yapalım,hep aksiyon halinde olmayı,donmamayı öğretti bize.” Böyle de Allah dostu olabilirsiniz” dedi. Hayatın içinde,sıkıntı ve güçlüklere rağmen hem de. Bazen inşaatta kum taşıyan, bir çocukla oturup taş oynayan,şarap içen Yahudilere gülümseyerek yanlarından gecen,bambaşka bir Allah dostuydu O.Böyle bir madeni ancak bir sarraf anlardı.Öyle bir sarraf ki, uğruna şükrane olarak baş verilecek Mevlana idi.
Karakter zafiyeti içinde, aktıkları dereyi her şey zannedenlerin; kişiliği okyanus kadar derin ve engin birini kavramaları zaten düşünülemezdi.
Allah Aşkının Güneşi:
Bazı insanların isimleri Onların kaderleri olur sanki.Şems, güneş demek.Mevlana’nın güneşi, gönüllerin güneşi O...İsmi kaderine yansımış bir güneş. Güneşi kimse söndüremez, saklayamaz, ne kadar kuytu köşelerde de olsa kabri,ne kadar gölgede kalsa da yaşamı… O bir ışık.Perdeyi araladığınızda içeri giren ve tüm yüreğinizi aydınlatan... İsmi kaderi oldu O’nun. Şu an belki bunları yazarken bir sürü hata yapıyorum. Eleştirecek arkadaşlar olacaktır; “Keşke şunu demeseydin pek uygun değil” filan gibi, ama çekinmiyorum bunlardan. Çünkü birini anlatırken, kelimeler tükenirse, siz tüm perdeleri kaldırır,tüm camları açar ve O’nu çağırırsınız... Sizde yansıması nasılsa öyle anlatırsınız. Umarsınız ki, anlattığınız kimseler de kendilerinden bir şeyler katar ve Şems çoğalarak akar tüm gönüllere.
Tevhit Pınarının billur çeşmesi Şems’ten işte birkaç dize:
Bu tevhitten murat ancak
Cemali zat’a ermektir.
Görünen kendi zatıdır
Değil sanma ki gayrullah.
Şems-i Tebriz bunu bilir
Ahad kalmaz fena bulur
Bu alem külli mahvolur
Hem baki kalır Allah
Konya’ya gittiğinizde Şems’i garip koymayın. Eğer aklınıza gelirsem, bu Şems âşığına da bir Fatihayı esirgemeyin olur mu...?

Allah razı olsun Muhtazaf abim, çok güzel bir yazı paylaşmışsınız, gonlunuze sağlık..
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
"İnsanlar maşuk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. Köle buluyor ama aşkı bulamıyor..."
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Hazret-i Şems’i, konuşup nasihat etmesi için bir meclise davet etmişler.
Meclise girer girmez köşe bir yere oturunca kendisini baş köşeye davet edenlere de şu cevabı vermiş:
Adam adamsa oturduğu her yer köşe olur ona!
Adam adam değilse, köşe bile eşik olur ona!
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
"Sanmayasın ki; aşk akıl işidir.. Gül ki her gönlün mürşididir. Kimini kokusuyla şad eder. Kimini de dikeniyle irşad eder..."
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
”Yaşarken anlayamadıkları değerleri, öldükten sonra anlamanın kimseye faydası yok. Sevdiğinizi dirileştirmenin yolu, hayatın tazeliğinde itiraf ve ifade etmektir.”
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
"Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü; her insan ölecek yaşta… "Geç kalmayasın!""
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Giderken kendimi sende bırakmayı diliyordum, gördüm ki sana hiç gelmemişim...
Anladım ki iyi niyetlerle dolu temenniler yalana sıvanmış teşekkürlerde, boğuluyormuş....
Merhabanın boynunu bükene elveda demek zulümmüş.
Zülüflerinden zûl akan yare, sancıyan yaram kadar bile değer görmem...
Ondandır ki yarim ile değil yaram ile hoşum...
Şems-i Tebrizi
 

_Tuva

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Mar 2012
Mesajlar
248
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
"Hüzün ki en çok yakışandır aşıklara.Yandık,yakıldık;ama hüzünden yana asla yakınmadık.Ne de olsa biz mahzun bir Peygamberin ümmeti değil miyiz?Hüzün taze tutar aşk yarasını.Yaramdan da hoşum, yârimden de." Şems-i Tebrizi
(Selam olsun sana...)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt