Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ResulALLAH (3 Kullanıcı)

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Hey Dost, hele bir anlatıver kimler aldandı?

Hele bir anlatıver Güzel Dost! Kimler aldandı?


- Cehennemi hesaba katmayan dindar aldandı!

Çünkü Kur'an şöyle anlattı: 'Allah tarafından hiç hesaba katmadıkları karşılarına çıkıverdi...' Zümer Sûresi, 47.
**
Bir daha söyleyiver başka kimler aldandı?

- Ölüm yokmuş gibi yaşayan dünya-perest aldandı!
Zira Kur'an turrayı şöyle bastı: 'Her nerede olursanız olunuz ölüm size yetişir! Velev eflake ser çekmiş surlarda bulunun!' Nisa Suresi, 78.
***
Güzel Dost! Anlat bana daha kimler aldandı?

- Ameline güvenen abid aldandı!
Çünkü Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam şöyle ferman buyurdu:
Zinhar aldanmayın! Hiç kimse ameli ile kurtulamaz!

Soruldu: Sen de mi Ya Rasulallah?

Cevap verdi: Evet ben de!
***
Göster bana Can Sevgili! Daha kimler aldandı?

- Kendini hak yolunda sanıp, kılını dahi kıpırdatmayanlar aldandı!
'Allah gayret gösterip cihad edenlere, olduğu yere mıhlanıp kalanların çok üzerinde bir ecr-i azim ihsan etmiştir.' Nisa Sûresi, 95.

***
Avaz et Hatip avaz, ta ki herkes duysun! Hele hele kimler aldandı?

- Nasıl desem bilmem ki namazsız aldandı!
Hele bir baksan ya Kur'an nasılanlattı: 'Ashabı yemin Cennetten seslenip mücrimlere soruyorlar, sizinbu sekar cehennemine girmenize ne sebep oldu? diye.

Onlar da diyorlar: Biz namaz kılanlardan değildik...' Müddessir Sûresi, 39-43.
***
Kim öz-canını yaktı, kimler aldandı?

- 'Ben bundan sonra kurtulmam.' diyen me'yus aldandı!
'De ki; Günah işlemek suretiyle öz-nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! Allahın rahmetinden ümidi kesmeyin, çünkü Allahbütün günahları mağfiret buyurur. Şüphesiz o öyle gafur, öyle rahim.Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden evvel tevbe ile Rabb'inize dehalet edin ve ona halis Müslümanlık yapın, sonra kurtulamazsınız!' Zümer Sûresi, 53-54.
***
Anlat anlat daha kimler aldandı?

- 'Bakma! Benim kalbim temiz.' diyen amelsiz aldandı!
'Yemin olsun ki zamana! İnsan mutlak hüsranda. Ancak şunlar müstesna: Onlar iman edip salih amel işlediler!..' Asr Sûresi, 1-3.

***
Deyiver bana başka kim aldandı?

- 'Göreceksin biz nice hacı-hocadan önce gireriz cennete!' diyen nâdan aldandı!
'Şüphesiz korunan müttekıler içindir Rabblerinin katındana'im cennetleri. Artık müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız? Nenizvar? Nasıl hükmediyorsunuz? Yoksa size mahsus bir kitap var da onda şudersi mi okuyorsunuz?' Kalem Sûresi, 34-37.

***
Bahsediver Hatip! Daha kim aldandı?

- 'Bu da bir şey mi canım, millet neler işliyor.' diyen günahkar aldandı!
'Ona kendi kazandığı, size de kendi kazandığınız. Siz onların amellerinden sorulacak değilsiniz.' Bakara Sûresi, 134.
Lakin 'Şüphe yok bütün yaptıklarınızdan mesul tutulacaksınız!' Nahl Sûresi, 93.
***

Anlatıver Dostum! Daha kim aldandı?

- 'Benim babam da hacı.' diyen evlat aldandı!
Çünkü baksana dalgalar arasındaki inkarcı oğlu için yalvaran Nuh peygambere ne denildi: 'Ey Nuh!..O senin ailenden değil; çünkü o, dürüst iş yapan temiz bir insan değildi. O halde hakkında kesin bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme.Onun kurtulması için dua ederek cahil bir iş yapmandan senisakındırırım.' Hud Sûresi,
46.
***
Haber et Hatip haber! Başka kim aldandı?

- 'Ben gıybet etmiyorum ki, olanı söylüyorum.' diyen aldandı!
Zira Efendimiz bir gün soruverdi: 'Bilir misiniz gıybet nedir?' diye.
Ashab, Allah ve Rasulû daha iyi bilir, dediler.
Efendimiz, kardeşini beğenmiyeceği şekilde anmandır, buyurdular.

Soruldu: Ya söylediğimiz şey onda varsa?

Cevap verdi Efendimiz: Eğer varsa onu gıybet ettin demektir. Şayet söylediğin onda yoksa, bu zaman da ona iftira ettin demektir.
***
Daha kim yandı, kimler aldandı?

- 'İşlediysek biz işledik; azabını çeker diyetini öderiz.' diyen bedbaht aldandı!
'Yemin olsun! Rabbinizin azabından onlara velev bir nefha, bir kıvılcım dokunuverse VAY BİZLERE derler!' İsra Sûresi, 21.
***

Vah Nâsih vah! Demek bunca insan aldandı! - Güzel dost! Bir bilsen daha kimler aldandı!



alıntı
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Sen dünyaya günahkar olarak gelmedin

net1ob5mc6.jpg

salavaaaatde6vg0kb3.gif

Ey insanoğlu!
Bir düşün... Sen dünyaya günahkâr olarak gelmedin. O halde Allâh’tan kork ve günahsız olarak öl!
Yani günahlarına tevbe et! Bir günahı işledikten sonta tevbeyi geciktirmek ise ayrı bir günahtır. Tevbenin şartları ise şunlardir:
İşlenen günahı anında terk etmek
O günah için kalpten pişmanlık duymak
Ve o günahı tekrar işlememeye niyet etmek
Eğer işlenen günah kul hakkı ile alakalıysa veya orucu namazı terk etmek gibi kazası olan bir günah ise, o halde tevbenin 4. bir şartı daha olur.
Kul hakkına girmisse o kişiden helallik alir, örneğin bir kişinin malını çaldıysa onu ona iade eder ve helallik alir, ve bir kişinin klabini kırdiysa ondan özür diler.
Eğer namazı terk etmişse namazın kazasını kılar, veya farz olan orucu terk etmişse orucunu kaza eder.
Ne mutlu o kişiyeki ölmeden önce bütün günahlarından tevbe etmişse.

Çünkü Rasulullâh sallallahu aleyhi vesellem mealen şöyle buyurdu: “Günah’tan tevbe eden, günahı olmayan kimse gibidir.”
O halde akıllı davranalım ve bütün günahlarımıza bir an önce tevbe edelimki, sıkıntıları çok şiddetli olan hesap gününe günahsız olarak varalım... Ey din kardeşim... unutmaki seninle ölüm arasında sadece bir an vardır. Şu anda toprağın üzerindesin, öyle bir an gelecekki üzerine yürüdüğün toprağın altına gireceksin, ve amelinle başbaşa kalacasın.


vecizet8ge4.gif
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Eller var.
Düzenleyici ve düzelticidir. Çapak gördüğü göze yumruk olmaz. Kimseye hissettirmeden, bir ana şefkatiyle o çapağı alır. Yüzün ve gözün güzelliğini çapağa feda etmez. Değdiğini bozmaz, düzeltir. Düzelteceğim diye "düz" hatta "dümdüz" etmez. Çünkü bu eller, amuda kalkıp da dünyayı düzeltme iddiasına soyunan "ters"lerin elleri değildir.


Eller var.
Hiçbir taşın altına girmeye yanaşmaz. Nice taşlar, kayalar, dağlar kaldırılır. O pamuk eller arazi olmuş, ortalardan tüymüştür. Ara ki bulasın. Israrla o elleri arar gözleriniz, ama yok. Sıkıntıya gelemez pamuk eller. Fakat dağlar gibi taşları taşımaktan yorgun ve bitap düştüğü için ayağı sürçenleri, tökezleyenleri görmeye görsün bu eller. Hemen ovuşturma vaziyetine girerler. Utanmadan yakasına sarılır, tokatlamaya yeltenirler. Utanmaz eller. Taşın altına sokmaya gelince toz olan bu eller, yakaya sarılmaya gelince aslanpençesi kesilir. Kırılası eller o eller.

Eller var.
Pamuk değil, nasır tutmuştur. Neden olacak? Elbet, her yarım kalmış yükün altına girdiği için. Her hayırlı teşebbüsün ucundan tuttuğu için. Her yükü ağıra el atığı için. Her yolda kalmışın kolundan tutup kaldırdığı için. Her dermanı tükenmişe derman kattığı için. Öpülesi eller o eller.

Eller var.
Vuracağı yeri bilmez, duracağı yeri bilmez. Kabarmış bir koltuğun elleridir bunlar. Sürekli tokat halinde gezer. Hiçbir şey bulamazsa, havayı tokatlar, suya yumruk atar. El ele vermişler zincirine girip, diğer ellerle birleşmez bu eller. Aksine birleşmiş elleri çözüp ayırır, kırıp koparır. Kırıp koparacağı başkalarının eli tükenirse, bu kez kendi ikizine yönelir, onu kırar, ona vurur.

Eller var.
Vuracağı yeri de bilir, duracağı yeri de. Dostu da tanır, düşmanı da. Yalnız dosta değil, düşmana bile rahmettir o eller. Yara sarar, ayıp örter. Bir ananın elleri gibi, okşayacak yetim, yaşını silecek öksüz, sıvazlayacak kırık yürek arar. Yıkılmışları yapar, dağılmışları toplar, yarımı tamamlar, tamamı kucaklar, ayrılanı birleştirir, birleşeni sıklaştırır.

Eller var.
Her önüne gelenden bir şeyler ister. Hiç işe girişmez, hep beleşe girişir. Sürekli istemek için açılır. Almaya bayılır, vermekten nefret eder. Bu ellerin bildiği tek dua "Rabbena hep bana"dır. Böyle elleri bin kez de doldursanız, bin birinciyi ister. Hapsini de kendi cebine boşaltır. Başka elleri de görmek gibi bir derdi yoktur. Bencil eller bu eller.

Eller var.
Hep almaz, ama hep verir. İddialı değildir, fakat kararlıdır. O elleri herkes ortalarda görmez. Muhatabının gözüne sokulmaz. Alkışı hak edeni alkışlamaktan çekinmez, fakat kendisi alkış istemez. Verirken görünmemek için köşe bucak saklanır. O eller, bir Allah'tan ister, başkasından istemektense taş kesilmeyi tercih eder. Fedakâr eller o eller.

Eller var.
Sürekli bedduaya durur. Bedduaya duran, suizanna ayarlı, kara yüreklere bağlı eller bunlar. Armudun sapı der, beddua eder. Üzümün çöpü der, beddua eder. Kusursuz kadı kızı arar, fakat kendisi pür-taksirdir. Herkese beddua için açılan bu uğursuz eller, herkesin ellerinin kendisi için duaya kalkmasını bekler. Bunu bulamadığında da yumruk olur, sağa sola saldırır. Haddini bilmez, kadir bilmez eller.

Eller var.
Sürekli duaya durur. Peygamberlerin ellerinden bir hisse kapmıştır. Dostlarına değil sade, düşmanlarına bile duaya durur. Sevdiği güllerin dikenleri tarafından kanatılınca, gülü kökünden sökmeye kalkışmak gibi bir cinayet işlemez bu eller. Aksine, gülünü sevdiği için, kendini kanatsa da, dikenini de sever. İçinde hayır olan bir yüreğe bağlı eller bunlar. İçinde umut ve sevgi olan bir yüreğe bağlı eller…
Ellerinize bakın, kendinizi tanıyın! Zira onlar, sizin aynanızdır.

Allah'ım! Ellerimizi bırakmaAMİN
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
mezar_taslar1.jpg

Kendi üzerinde dönen degirmen taslari misali dönüyorum odalarda;
Seccadeler nerde?..
Kible hangi yöne dogruydu bu evde?
seccade nerde?, cekmek icin tesbih var mi?

Bugün bitti. Gece de gidiyor…
Bir günüm daha bitti; ben nereye gidiyorum?..
Gün gün, saat saat, dakika dakika ölüyorum!.. Gidiyorum!.. Tükeniyorum;
Haberim var mi?..

Herseyi sevmek… Çok güzel.
Kendini sevmek… Cok güzel. Peki, bu nasil kendini sevmek?
cigliklariyla yak kendini hadi!..
Erit kendini, tüket, bitir!..

Sen… Ey sen, aynadaki!..
Kalanin farkinda misin?
Peki talanin?
Sen… Ey sen, aynadaki!..


Dün de bakmistin aynaya. Farkinda misin; bugün daha yaslisin!.. Bugün daha
cökük, bugün daha cirkin, bugün daha tedirgin!..
Cünkü biraz daha dökülmüs saclarin, biraz daha burusmus suratin!
Biraz daha; bir saniye, bir dakika, bir saat, bir gün daha yaklasmissin
düsecegin cukura!..

Nerde, Nerde seccadeleeer?..
Kible hangi yöndeydi bu evde?..

Ninem son gelisinde ne tarafa dogru namaz
kilmisti?..
Katlanir rahlenin nasil acildigini unuttum.

Ve onun icinde acilan Kitabin
yüzümü ve icimi nasil aydinlattigini…
Icim…
ALLAH’ım, icim yaniyor.

Bugün bitti, gece de gidiyor…
Bir günüm daha bitti; ben, ben nereye gidiyorum?..
Gün gün, saat saat, dakika dakika ölüyorum… Gidiyorum…
Tükeniyorum;
Haberim var mi?..

Son tuttugum orucu hangi iklimde biraktim?.. Son kildigim namaz hangi
seccadeyle katlandi?..


Merak ediyorum;
Kabe hala bekliyor mu beni?..
Bilmiyorum… Bilemiyorum.
Ama sundan eminim:
Mezarim beni bekliyor….

alıntı
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Şu anda cehennemin kenarında olsanız ve oradaki zebanilerin cehennem ehline yaptıkları dayanılmaz işkenceleri gözünüzle görseniz, cayır cayır yanan ateşin uğultusunu, cehennem ehlinin çığlıklarını, kemiklerini çatırdatan inlemelerini, kahırla nefes alıp vermelerini, bir kez daha dünyaya geri dönmek isteyen pişmanlık dolu yalvarışlarını duysanız ve sonra tekrar dünyadaki yaşamınıza geri döndürülseniz acaba hayatınızda neler değişirdi? Hiç kuşku yok ki içinizi tarifsiz bir korku kaplar, bambaşka bir insan olurdunuz. Hayatınızı bütünüyle farklı düzenlerdiniz. Etrafınızdaki insanların bu gerçeği göz ardı ettikleri için büyük bir gaflet içinde olduğunu düşünür, olanca gücünüzle ahiret için çabalardınız. Allah'a karşı günah olabilecek herşeyden şiddetle sakınırdınız. Ahiret hayatınızı riske sokabilecek en ufak bir söz ya da davranış korkudan içinizi titretir, hemen Allah'a yalvara yalvara, ürpertiyle dua eder, bağışlanma dilerdiniz. Gördükleriniz, duyduklarınız bir an olsun aklınızdan çıkmazdı, kendi sonunuz için aynı ihtimali düşünmekten Allah'a sığınırdınız.
Allah'ın sevgisini kazanmak, O'nun azabından kurtulmak için malınızı, canınızı, tüm enerjinizi kullanırdınız. Üstelik bunların hepsinde ölene dek sabırlı ve kararlı olur, karşınıza bir zorluk çıksa bile bu size zorluk gibi görünmezdi. Kimse sizi yolunuzdan çeviremez, Allah'ın rızasından taviz verdiremezdi. Her şart ve koşulda, her durumda ahiretiniz için yapabileceğinizin en fazlasını yapardınız. İnsanların, toplumların ne yaptıkları, nasıl bir hayat tarzını benimsedikleri, hangi ideolojilerin peşinden koştukları sizi hiç mi hiç ilgilendirmezdi. Her halinizle ve her tavrınızla sadece Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdınız. Allah'ın emir ve yasakları konusunda son derece titiz olduğunuz gibi insanlara da bunu anlatır, her gördüğünüz kimseyi bu gerçekle uyarırdınız. En büyük hedefiniz, tek amacınız Allah'ın dostluğunu kazanmak olurdu ve kendinizi tamamen O'na teslim ederdiniz. "... taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır..." (Bakara Suresi, 74) ayetindeki benzetmeyle vurgulanan korkunun şiddeti sizin de üzerinizde tecelli ederdi.
Peki şu an cehennemi görmemiş olmanız mı sizi gereği gibi korkup sakınmaktan ve buna göre yaşamaktan alıkoyan? Oysa Allah cehennemin varlığını pek çok ayetinde haber vermekte, cehennemi insanlara tüm detaylarıyla tanıtıp, ondan sakındırmaktadır. Kaldı ki vakti geldiğinde cehennemi görmeyen insan kalmayacaktır. Allah bunu kesin olarak haber vermiştir. Ancak ondan yalnızca Allah'tan korkup sakınanlar kurtarılacak, diğerleri diz üstü çökmüş bir biçimde bırakılacaktır:
Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz." (Meryem Suresi, 71-72)
Ama unutmayın ki, orada diz üstü çökmüş olarak kaldıktan sonra cehennemi görmenin insana bir faydası olmaz. Çünkü orası artık geri dönüşü olmayan bir yerdir…
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29

Ey Sevgili! En Sevgili! Aşkımın tahtına oturan, naz makamının efendisi... Dünya insanın sana muhtaç anları, Nisan sabahlarıydı. Senin olmadığın iklimlerin yağmurları bulanıktı. Ötelerden bir rahmet düşmüyor, gönül yamaçları baharı bilmiyordu. Kâinata teşrifinle gönüller cennet yamaçlarının rengini aldı. Ve hayat çeşmesinin ufukları damla damla görünmeye başladı...
Ne büyük şerefti seni bilmek... Seni bize bildiren Rabbe şükürler olsun! Adını konuşmaya başladığımız zaman öğrendik. İlk ezberlediğimiz belki senin ismindi. Doğduğun yer, hicretin ve Rabbimin izniyle Seni himaye eden mesti büyüklerin. Sonra mübarek annelerimiz olan zevcetül-kübraların ve sana evlat olma şerefine erişen çocuklarının isimleriydi öğrendiklerimiz. Daha ufacık bir çocukken, oturmuştun yüreğimizin en güzel yerine... Ya biz, Sana layık bir ümmet olabilmiş miydik acaba? Şimdi bu ızdırabı yaşıyorum. Gönül heybemde gözyaşlarım, yürek tezgâhımda işlenen sancılarım ve senden dilendiğim şefaatin var dilimde. İçim en derin yerinden sızlıyor. Öyle bir sızı ki sese versem kim bilir deli divane derler. Varsın kimse duymasın haykırışımı... Bu hicranımı sana ulaştırmak istiyorum ben...
Ey! Kendisine yollanan selamları işiten vefalı dost. Sana ümmet olmak için seni sevmek yeterse eğer işte ben seviyorum... Elbette seviyorum… Mutlaka seveceğim. Nasıl sevmem? Kalbimin bütün zincirleriyle nasıl bağlanmam Sana?
Kimler seni ölesiye sevmedi ki, Ya Resullah! Hz. Bilal'e kızgın kumlar üzerine dayanma gücü veren, sana olan bağlılığı ve sevgisi değil miydi? Hz. Ebu Bekir’e” anam, babam sana feda olsun Ya Resullah” dedirten bu sevgi değil miydi? Ay sana olan muhabbeti yüzünden ikiye bölünmemiş miydi? Güneş Ya Resullah! Gözlerinin içine sevgiyle kilitlenmemiş miydi kendisine birşey emretmen için? Hurma kütüğü hıçkırıklara boğulmamış mıydı kendisini bıraktığını düşünüp? Ya Hz. Musab, sana olan sevgisi yüzünden Cenabı Hak tarafından şahadet mertebesiyle ödüllendirilmemiş miydi?
Nasıl sevmem? Elbette seviyorum, mutlaka seviyorum ve seveceğim bir ömür boyu... Daha niceleri efendim. Daha nice kalp Seninle, sevginle dolmamış mıydı? Sevginle dolup mübarek olmamış mıydı? Mübarek sevgin daha nice kalbe ışık olup hayat vermemiş miydi? Bir güvercin seni korumak adına türlü oyunlar oynamamış mıydı sevginsiz kalanlara… Ve ispatlamamış mıydı, sevginsiz kalan yüreklerin boş, gözlerin kör olduğunu. Ve hepsinden önemlisi Cenabı Hak sana olan sevgisini' Seni yaratmasaydım, bu âlemleri yaratmazdım' diye ifade etmemiş miydi?
Sevginle doluyum Ya Resullallah! Yüreğime hayat, gözlerime ışık olur musun? Bir hurma kütüğü kadar olmayan muhabbetimi kabul eder misin? Sen özümsün, tutkun oldum sana, Ya Resulallah! Beni de yoluna kurban olanların içine alır mısın? Şemsiyende gölgelendirir misin; Aşkınla hasretinle kavrulmuş yüreğimi? Duy lütfen feryadımı, tut elimden, ümmetin olmak istiyorum.
Ey özümüz kor düşüren ateşli yürek! Biliyor musun göz pınarlarımda kuru çorak çöller gibi, kupkuru. Gözlerime rahmet damlaları yağması için yağmuruna ihtiyacım var. Ne olur yağ yağmur gibi çorak gözlerime çisil çisil...
Ya Resulallah tut elimden. Kurtar beni hiçlik çöllerinden. Hâlbuki ne kadar çok istemişimdir sana sırılsıklam bir bakış olmayı, seni bahar ikliminde yaşayıp, aşk kokan güllerin içinde bir dikende ben olmayı…
Bulutların kendisine rehberlik ettiği nazlı Sultanım! Senin gül devrine yetişemedim, oturamadım dizlerinin dibine oysa elest meclisindedir sana tutkunluğumuz, sevgimiz vurgunluğumuz...
Hüzünlüyüm ama bir o kadar da umutluyum. Senin devrinde yaşayan, O gül nefesinle hayat bulan kutlu insanlara arkadaşım diyordun. Oysa biz ahir zamanın garip insanlarına biz çağın yetimlerine” kardeşlerim” diye hitap ediyorsun. Beni de beni de onların içine kabul ediyor musun?
Yarım kalmış yanımı tamamlayan sevgili! Zamanımız çok çetin, sana çıkan yollar sarp. Yolu görüyoruz ama öncümüz yok. Biz gurbette mahsun, yaşlı gözlerimiz ışığa muhtaç. Senden ayrı gözlerimiz dolu, buğulu...
Biz senin için ağıt yakanlarla, ateşe atılmak isteyen İbrahimlerle, gökte yankılanacak “taleal bedrularla” imdadımıza yetişeceğin günün hasretini çekmekteyiz.
Ey sevgili, En sevgili, Ey gönüller Fatihi! Elimizde bir demet gül seni beklemekteyiz…
m6lm7.jpg
[FONT=Verdana, Geneva, Arial, Sans-serif]Ey nebiler nebisi ümmet peygamberi
hayalin,yüce sevdan yaktı yürekleri
bilirdik,bizi düşünür uyumazdın geceleri
alnın secdede RABBE dua ederdin


bir çocuk yetim mi kalmış kimsesizdin
dinsize bile affolunur diye dua ederdin
seni sevdiğimizden çok sen bizi sevdin
alnın secdede RABBE dua ederdin


ey kalplerin sevgilisi rahmet peygamberi
döşeğin hasırdı,yastığın belki taş
sevebilsek senin bizi sevdiğin gibi
sana aşık olmayan bizler olsun taş


çok konforlu yaşıyoruz çok rahat
yaylı döşeklerde kuştüyü yastıklarda
yünlü battaniye ve senin hayalinden uzak
bir hasır bir taş sen yaşamadın rahat


biliriz dünya nimetinde yoktu gözün
bizleri gördüğünde içini kaplıyordur hüzün
ümmetin artık dünya nimetine düşkün
senin hayalinden uzak rahat yatak

eğer ki izin verseydi yüce RAB
biliriz bizim yerimize çekerdin azap
kurtuluş için refah için din getirdin
alnın secdede RABBE dua ederdin

gul.gif
gul.gif
[/FONT]
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
ŞEYTANIN AŞK DOSYASI
***Ya MUHAMMED, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim.Kim yalan söylerse o benim dostumdur.

***Kim yalan yere yemin ederse o benim sevgilimdir..

***Yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

***Gıybet ve koğuculuk, benim meyvelerim ve şenliğimdir.

***Ya MUHAMMED, bir kimse ki, paralarını severse o, ALLAH için bir ihlasa sahip değildir.

***malını seven kimse bana en çok itaat eden kimsedir.Çünkü mal sevgisi büyük günahlardandır.

şeytanın itiraflarından alınmıştır..

***Ne dersiniz arkadaşlar..Allah-u Teala'nın dostu olmak varken
niye şeytana dost oluyoruz?


ŞEYTANIN SİNSİ OYUNLARI
* Büyüklük Telkini Vermeye Çalışır:

Şeytan, kendisi gibi tüm insanların da Allah'a karşı itaatsiz ve kibirli olmasını ister (Allah’ı tenzih ederiz). İnsana sürekli olarak kötü ahlak göstermesini, Allah'ın hoşnut olmayacağı her türlü tavrı uygulamasını emreder; O'nun gücünün ve büyüklüğünün gereği gibi takdir edilmesini engellemeye çalışır. Allah Kuran'da bu tehlikeyi şöyle haber vermiştir:

“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır. O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara Suresi, 168-169)

Şeytanın uyguladığı en sinsi oyun, insanları Allah’ın adını kullanarak kandırmasıdır. Bu yöntemle, Allah'ın razı olmadığı hareketlerin din adına yapılmasını telkin eder. Konu ile ilgili bir Kuran ayeti şöyledir:

”Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 5-6)

* Allah Affeder Diye Aldatmaya Çalışır:

Şeytanın insanı Allah'ın adıyla aldatmasının bir başka yolu da, Allah'ın affediciliğini öne sürerek insanı günah işlemeye teşvik etmesidir. Bir insan, "nasıl olsa Allah affeder" diyerek bile bile günah işlemeye başlarsa, Allah korkusunu yitirebilir. Kuran'da, "yakında bağışlanacağız" diyerek bile bile günah işleyen insanlar (Araf Suresi, 169) bildirilirken, şeytanın insanı Allah adıyla aldatışının bir örneği haber verilir.

* İnsanların Arasına Kin ve Düşmanlık Sokar:

Dünya var olduğundan beri süregelen tüm savaşlardan, kavgalardan en sıradan gibi görünen tartışmalara kadar her türlü düşmanlığın arkasında "şeytanın kışkırtmaları" vardır. Kuran ahlakının getirdiği merhamet, adalet, barış ve hoşgörü gibi yüksek değerlerden uzak yaşayan inkarcıların, birbirlerine karşı kin ve düşmanlık beslemeleri son derece doğaldır. Ancak şeytan başka taktikler uygulayarak müminlerin arasına da kin ve nefret sokmaya çalışır. Bu şekilde onları zayıflatabileceğini ve bozulmaya uğratabileceğini zanneder. Allah bu tehlikeye karşı müminleri uyarmış ve çözüm yollarını göstermiştir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

”Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53)

Şeytan başka bir yöntem olarak, insanlara uzun vadeli planlar yaptırıp, bunlarla kafalarını meşgul ettirmeye çalışır. Veya insanları günlük işlere boğarak ve çeşitli bahaneler öne sürdürterek Allah'ı anmalarına engel olur. Ancak tabi ki, Allah'a teslim olmuş, sabah akşam O'nu zikreden, yeryüzündeki her olayın Yüce Rabbimiz’in kontrolünde olduğunu bilen ve ihlasla Rabbimiz’e yönelen müminlerin karşısında şeytanın bu zayıf hilelerinin bir etkisi olmaz. Bu durum Kuran’da şöyle bildirilir:

“(Şeytan) Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."” (Hicr Suresi, 39-40)


 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
GENÇLERE “HAYA” YAKIŞIR



Allah Resulu (sav) Ensar’dan bir kişinin yanından geçerken, onun kardeşini utanmaktan vazgeçirmeye çalıştığını gördü. “Onu kendi haline bırak; çünkü haya imandandır!” buyurdu.
Haya mümin ahlâkıdır. Edep, kulluk ve tüm güzellikler haya ile gelir. Şimdilerde anne-babasının, öğretmeninin yanında bacak bacak üstüne atabilen, uzanabilen, kendinden büyüklerin huzurunda hiç çekinmeden sigara içebilen gençlik, haya duygusundan yoksun olduğu için bu halde.
Eskiden bir şarkıyı güftesindeki bazı uygunsuz cümlelerden ötürü reddederken şimdi güftesi bir uçtan bir uca ahlâksız, klibi tamamıyla müstehcen şarkıları çocuğumuzun dilinde duyduğumuzda "Ne güzel de sesi varmış benim yavrumun!" demekle yetiniyoruz.
Genç kızımız ve oğlumuzla beraber izlediğimiz dizilerde hoşumuza gitmeyen bir bölüm olursa zaplayıp, bir müddet sonra aynı kanala dönerek eğlencemizden ödün vermiyoruz. Eğlence, espri, popüler kültür derken çoğalan eksilerimizin arasında çocuklarımıza “haya”dan bahsetmek aklımıza çoğu kez gelmeyebiliyor.
“Rasulullah, perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi”
Gençlere haya duygusunu aşılayabilmenin en güzel yolu yaşayarak göstermektir. Onlara bu konuda öncelikle büyükler örnek olmaya çalışmalı. Eğer kendimiz örnek olmada yetersiz kalıyorsak, onları örnek alabilecekleri şahsiyetlerle tanıştırmayı ihmal etmemeliyiz. Bu şahsiyetlerin ilki Efendimiz (sav) olmalı. Gençleri, alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz'deki (sav) zirve ahlâkın izlerini sürmeye teşvik etmeliyiz. Ebu Said el-Hudri'nin (r.a) ifade ettiğine göre Allah Resulu (sav), perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi. O'nun gençlik çağında, Arap yarımadası hayasızlıklarla dolu bir görüntü arzetse de Efendimiz (sav) cahiliye âdetlerinden uzak kalmış ve ömrünü, hususiyetle gençlik dönemini, eşine az rastlanır haya örnekleriyle süslemiştir. O’nun gençliğinde halk Kâbe'yi çıplak bir şekilde tavaf etmeyi âdet edinmişken Efendimiz (sav), gerek tavafta gerek sair vakitlerde hiçbir zaman böyle bir tutuma yeltenmedi. Kötülüklerin yer aldığı meclislere gitmekten haya etmiş, çirkinliklerden bahsetmemeye özen göstermişti. Efendimiz (sav), haya hakkında en güzel öğüdü ashabına şöyle ifade buyurmuştur: "Haya insan için zinettir…"
Haya duygusu, yanlıştan uzaklaştırır
Gençlere haya duygusunu anlatırken Allah’tan (c.c) utanmanın önemine değinmeyi ihmal etmemeliyiz. Çünkü Allah'tan utanmak, hayanın hem kökü ve hem de meyvesi mesabesindedir. Allah'tan utanan bir kul, o utancı sayesinde insanlardan da haya eder. Allah’a karşı duyduğu haya hissiyle dini müeyyidelere tâbi olur.
Bir gün İbn-i Ömer koyun otlatmakta olan bir çocuğun yanına giderek koyunlardan birini kendisine satmasını ister. Çocuk, satamayacağını çünkü koyunların kendisine ait olmadığını söyler. İbn-i Ömer, “Sahibine, ‘Koyunu kurt yedi!’ dersin. Böylece para da cebinde kalır” der. Çocuğun cevabı kendisindeki güzel ahlakı yansıtır: “Sahibime ‘kurt yedi!’ diyeceğim. Peki söyle bana, Allah (c.c) bunu görmeyecek mi!...”
Haya duygusu kişiyi yanlış işlerden alıkoyar. Efendimiz (sav), "Utanmıyorsan dilediğini yap!" buyururken, insanın fıtratında bulunan haya hissinin nasıl kuvvetli bir otokontrol sistemi olduğuna dikkat çeker. Hayanın sembolleştiği Peygamberlerden biri olan Yusuf Aleyhisselam, ona yaklaşmayı arzu ettiğinde odadaki putun üzerini örten Züleyha’ya neden böyle yaptığını sormuştu. “Puttan utandığım için” demişti Züleyha. Yusuf Peygamber’in sözleri manidardı: “Sen sahte olan ilahından haya ediyorsun, ya ben Rabbim’den nasıl utanmam!”
Utanma duygusuna sahip gençlerimize her zamankinden daha çok muhtaç durumdayız. Çünkü haya eden bir genç, ne ebeveyninin ne de kanunların ikazına ihtiyaç duyar. Hayası onu kötülüklerden uzak durmaya sevk eder.
GÖNÜL ÖRTÜSÜ HAYA
Gönlün titremesidir hayâ. Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir.
İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü. Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde. Gün gelir, daha bir incelir de, görmek bir yana, işlemek bir yana, bir günahı düşünmek titretir, O'nu hakkıyla bilmemek titretir o nazenin gönlü.
Rabbi'ni düşünür de titrer. Taşta-toprakta, insanda, kendinde Rabbi'ni görür de, taştan-topraktan, insandan, kendinden hayâ eder
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Bir gece yüreğime misafir ol... Yüreğimin kapılarını açacağım sonuna kadar. Yeter ki gel derken sana, utancımdan göz yaşlarımı saklamayayım. Davet edenle edilen arasındaki uçurum, peri kızının değneğiyle dahi kapatılamaz! Ama yine de seni davet ediyorum. Seni Efendim... Ayağının tozunu gözüme sürme diye çekeceğim, geldiğin gün yerdeki tozları toplayarak.

Biçareyim, nâçarım ve Senden uzağım Efendim... Gözlerim gözlerine hasret gözleri arıyor sokaktaki gözlerde!.. Yüreğim, Sana sevdalı yüreklerle dost olmak için çırpınıyor!.. Nereye baksam, neye uzansam feryatlar geliyor çevremden. Bütün serzenişleri sineme çekiyorum. Senin şu sözünle “Sabır, musibetin ilk şokunu yediğin zamandır.” Sevgin için sükut ediyorum. Nurun için, rızan için...

Ve bunlara rağmen yüreğime konuk olmanı bekliyorum bir gece... Kararmış bir yüreğin, ölmüş bir ruhun son arzususun Sen. Donmuş ve buğulu gözlerimin umudusun Sen... Sen her şeyimsin… Geçmişim, geleceğim ve istikbale ait hülyalarımın GÜLÜSÜN...

Gül koklamaya utanır, Gül lafzını söylemeye çekinir oldum. Hangi gülü Senin sevginle kokladım.
Ey Güllerin Sultanı! Kanayan yüreklerin merhemi. Donuk bakışlarımın rengi. Gönlümün tesellisi.Ve kararmış bir yüreğin son arzusu... SEN! Bir gece yüreğime misafir ol Efendim... Yüreğimin kapılarını açacağım sonuna kadar !!!..



Selam sana ey yetimler padişahı
Selam sana Ahmedi nefesli yar
Eyyupça selam sana
Göz nurun Fatıma-tü Zehra'ca selam sana
Üveys'ce selam
Selam sana ya HabibALLAH
Selam sana ya NebiALLAH
Selam sana ya ResulALLAH.
GEL EY SEVGİLİ!!!!

Ay’ı böldüğün gibi yüreğimi de aşkınla ikiye böl!
Bir tarafında EN BÜYÜK SEVGİLİ taht kursun en zirveye,bir tarafında sen kur saltanatını Ey Nazlı Sultan!
Gel ve gülle donat kalbimi! Gel ve nurunla doldur,gel ve sevginle kandır, gel ve aşkınla yandır yüreğimi
Ey Nebi!’’Sevdiğinize sevginizi söyleyin’’buyuruyorsun. İşte söylüyorum,işte haykırıyorum sana;SENİ SEVİYORUM EY NEBİ.......................

Haydi! Yüreğime gel ey Nebi! Bir Gece Aniden! Cebrail’le,Burak’la gel!
Ne Olur Gel!!!!!
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Ramazancı değiliz!

Git gide yaygınlaşan ‘dini ramazana, takvayı kadir gecesine sıkıştırma’ uygulamasına karşı, ‘hayatı ramazanlaştırma’ teklifi…


Ramazanda hapis değildik!

İrademizle Rabbimizin davetine icabet ettik. İrademizle uykumuzu bölüp kalktık, aç kaldık. Malımızı bölüp fakire pay verdik. Soframıza ortaklar getirdik. Mescitlere koştuk. Tabi tutulduğumuz sabır imtihanını kazanmak için gayret ettik. Kazanacağımızdan umutlu olduk… Zorla değildi.
Bir ay süren ramazandan sonra hem bedenimizin hem irademizin mükemmel bir kulluk için uygun olduğu görülmüş oldu. Mazeretlerimizi kendi elimizle imha ettik. Bir ay yapabildiğimizi en az bir ay daha sürdüremeyişimizin elle tutulabilir bir engeli yoktur. Ramazanın ayını bitirebiliriz ama aşkını ve heyecanını bitirmemeliyiz.



Kulluğun mevsimi olmaz!

Ramazan ve şubat ayının yaratıcısı aynıdır. Ramazanda cehennemden korktuysak o cehennem şubatta da kaynamaktadır. Ramazanda cenneti özlediysek martta da cennet özlemi devam etmelidir. Ramazanda takvamız öne çıktıysa diğer aylarda da takvaya muhatabız. Belki de diğer zamanlarda takvamız bize yetsin diye ramazan eğitimi gördük. İmtihan bir mevsim için değil, bir ömür içindir. Nimetler bir mevsim değil yaşam boyu bize ulaşıyor. Şükrümüz ve amelimiz kesintisiz ve istikrarlı olmalıdır. Amellerin mevsimlik olanı değil devamlı olanı hayırlıdır.
Neden ramazan gündüzü gibi bir gündüzü yıl boyu yaşamayalım?
Neden en azından kimi gecelerimiz ramazan geceleri gibi olmasın?
Neden Kur’an’a alakamız ramazandaki gibi sürüp gitmesin?
Neden ramazandaki dua ve zikir samimiyetimiz devam etmesin?
Neden ramazandaki gibi bir sadaka geleneği oluşturmayalım?
Ramazan bitti; ama Rabbimizin murakabesi bitmedi ki! O görüp gözetiyor. Amelimizi bizim için yazıyor.


İbadet bayrama kadar değil mezara kadardır

Ölüm gelinceye kadar ibadet etmek zorundayız. İmanla ölmek, ibadetlerle o imanı canlı tutmaya bağlı olduğuna göre, ölüm gelinceye kadar ibadete mecburuz. Bayramdan bayrama namaz kılanı küçümsediği halde kendisi ramazandan ramazana takvalaşan, sonra da hayatın akışına uyup giden bir insanı nasıl tarif edebiliriz?
Ramazandan sonra ibadet heyecanımızın sürmesi ramazanda yaptıklarımızın kabul gördüğüne delildir.


Sadece ibadet değil, insani ilişkilerimiz de önemlidir

Ramazanda sadaka veren, ramazandan sonra kul hakkı yememelidir. Ramazanda iftar ettirip yemek yediren, şevval ayında ölçüleri çiğnememelidir. Midemiz eğitildiği gibi dilimiz de Allah’ın haramlarına karşı eğitilmiş olmalıdır.
Müslümanların ihtiyaç duyduğu insani hizmetlere diğer zamanlarda da fiilen iştirak etmeliyiz. Bir görev almak için depremi veya bir afeti beklemek meziyet değildir.


Bayram, oruçtan kurtulduğumuza değil mağfirete erdiğimizedir

Mağfirete ermişken tekrar eskiye dönmemiz, ramazanda elleri kelepçeli İblis’i sevindirir. Bu nedenle:
- Kullukta muvaffak olabilmemiz için Allah’tan yardımını dileyelim. Ayağımızı kaydırmaması için yalvaralım.
- Ramazancılarla değil, salih kullarla bir arada olmaya çalışalım. Ramazandaki şevkimizi kırabilecek yer ve kişilerden uzak duralım. Ümmetin geçmiş büyüklerinin örnek hayatlarını öğrenelim, değerlendirelim.
- Bilhassa farz ibadetlerde küçük bir gedik bile açılmamasına özen gösterelim. Az da olsa, sürekli olan nafile ameller yapalım. Sürekli olan amel Allah’a daha sevimlidir.
- Kitabımız Kur’an’a olan alakamız artan bir hızla devam etmelidir. Her ramazandan sonra düz okuyuşumuzu, ezber miktarımızı artırarak devam ettirmeliyiz.
- Zikir virdimizi aksatmadan sürdürmeliyiz.
- Günahlarımızın yolumuzu tıkayan engeller olmaması için sık sık samimi tövbe etmeliyiz.


Korku ile umut arasında gidip geliyoruz

Bu ümmetin geçmiş büyükleri bir ibadeti yapmak kadar o ibadetin kabul edilmesine karşı hassas olurlardı. Büyük bir korku ile ama coşkulu bir umutla Rabbimizin kapısında beklemeliyiz. Her halükarda tek kapımız O’nun kapısıdır. Bir yandan bizim eksikliğimizin altında ezilirken öte yandan da Rabbimizin rahmetine, o rahmetin genişliğine göz dikeceğiz.



BENİ SENSİZ KOYMA ALLAHIM, BENİ SEVGİNSİZ KOYMA !!!

SEN’SİN her zaman yanımda olan,dar zamanlarımda yüreğimin
yankılarını duyan…

SEN’SİN karanlıklar ortasında dolunaylar gibi kalbime doğan..
SEN benden cansın,SEN hayatıma anlamsın..
geceleri buram -buram tüten hıçkırıklarımdan,bütün
arayışlarımda,dalgalı bir denizin ortasında çırpınan ruhumda ,


SENSİN gök kubbemin rengarenk gökkuşağı…
özüm SEN’SİN,TEBESSÜM ETTİĞİMDE SEN BENİM GÜLÜMSEMEMSİN..
SEN benim yüreğimsin,beni hakiki seven SENSİN..
ellerimin,gözlerimin,yüreğimin mimarı!
Her bir zerrenin nakışlarında,sanatından bir emareyim..
Gözlerime NURUNDAN ışıklar vermeseydin,şu kainat tablosunu
göremeyecekti gözlerim.
Sevgiyi kalbime ilham etmeseydin,SENİ SEVMENİN güzelliğini,sonsuz
acizliğimle bilemeyecekti yüreğim..
Gözlerime ağlamak nimetini vermeseydin,gözyaşının kalbimle olan
dostluğundan bi-haber kalacaktı gözlerim..
Her gün güneş olup aydınlattın semaları,karanlıkta bırakmadın
umutlarım..
EY CÖMERTLERİN EN CÖMERTİ!
REZZAK İSMİNLE donattın afakımı,SETTAR İSMİNLE örttün
ayıplarımı,
TEVVAB İSMİNLE her defasında kabul ettin tevbelerimi…
“YİNE GEL!'' dedin... tekrar geldim ,

SANA GELDİM ALLAH’IM!
VEDÜD OLAN SENSİN SEVEN SENSİN,SENDEN başka kimim var ki,kapısına
gideyim?
Aşkınla kuşat,aşkından mahrum kalmış naçar yüreğimi..
Baharım SEN OL SEVGİLİ!.. HAZANDA BIRAKMA,yapraklarım dökülüyor..
GÜLİSTANIM SEN OL EY SEVGİLİ!
EY ELLERİMDEN TUTANIM! SANA kavuşmak için çıktığım bu sevdalı
yolculukta sarp yokuşları çıkarma karşıma...
Ey fukara yüreğimin RAHMETİ SONSUZ SEVGİLİSİ! Beni SANA
sürünerek değil,koşarak getir..
Uzattım ellerimi,bırakma beni:(( toprağımda NURUN OL,CENNETİMDE
GÜLÜM OL!
ELİM SEN OL ALLAH’IM!KOLUM KANADIM,DİLİM DAMAĞIM,TEK GÜVENİM
DAYANAĞIM,SAHİBİM SEN OL...
AYIM GÜNEŞİM,GÖZYAŞIM TEBESSÜMÜM, SEN OL...
GELDİM İŞTE KAPINA,AŞKININ FUKARASIYIM...
AŞKIM SEN OL ALLAH’IM, AŞKIM SEN OL!



GÖZÜMÜN NURU YA RESULALLAH!!!


y1pde-DKJHmH4C4dEUyAwBCzEIunibHQRBEfFTAOge6KqXidBpYvhVITKEiKdS9oJT6

Peygamber efendimiz ruhu almak için gelen ölüm meleğine; "Ey
Azaril! Cebrail'i nerede bıraktın?" buyurdu. Cebrail'i dünya
semasında bıraktım. Melekler, onu senin vefatın sebebiyle taziye
ediyorlar" dedi.
Böyle konuşurlarken Cebrail aleyhisselam geldi. Resulullah efendimiz;
"Ey kardeşim Cebrail! Artık dünyadan göç vakti geldi. Allahü
teâlânın katında benim için ne var? Bana onu müjdele de gönül
rahatlığı ile emaneti sahibine teslim edeyim" buyurdu.

Cebrail aleyhisselam; "Ey Allahü teâlânın sevgilisi! Ben semanın
kapısını açık bıraktım. Melekler saf saf olmuşlar, senin ruhunu
sevgiyle beklerler" dedi.

Peygamber efendimiz; "Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Sen bana
müjde ver! Rabbimin nezdinde benim için ne var?" buyurdu.
Cebrail aleyhisselam; "Ya Resulallah! Senin teşrifinden dolayı,
Cennet kapıları açılmış, Cennet'in nehirleri akmış, Cennet'in
ağaçları sarkmış, huriler süslenmiştir" dedi.

Peygamber efendimiz yine; "Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Sen bana
başka müjde ver ya Cebrail!" buyurdu. Cebrail aleyhisselam; "Ya
Resulallah! Sen kıyamet günü ilk şefaat eden ve ilk şefaatı kabul
olunansın" dedi.


Sevgili Peygamberimiz tekrar; "Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Ya
Cebrail! Bana başka müjde ver" buyurunca, Cebrail aleyhisselam; "Ya
Resulullah! Neyi soruyorsunuz!" dedi.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz; "Benim bütün endişem, üzüntüm
ve kederim, benden sonra geride bıraktığım ümmetimdir" buyurdu.

Hazret-i Cebrail; "Ey Allahü teâlânın Habibi! Allahü teâlâ
kıyamet günü, sen razı oluncaya kadar ümmetini bağışlar.

Bütün peygambelerden önce seni, bütün ümmetlerden önce senin
ümmetini Cennet'e koyacaktır" dedi.

Sevgili Peygamberimiz, Cebrail aleyhisselama; "Allahü teâlâ katında
üç muradım vardır:
Biri; ümmetimin günahkarlarına beni
şefaatçı etmesi,

ikincisi; dünyada yaptıkları günahlardan
dolayı onlara azab etmemesi,

üçüncüsü; Perşembe ve Pazartesi
günleri ümmetimin amellerinin bana arzedilmesidir. (Eğer amelleri
iyi ise dua ederim, Allahü teâlâ kabul eder. Kötü ise şefaat
edip, amel defterinden silinmesini isterim)" buyurdu.

Cebrail aleyhisselam, Allahü teâlâdan, bu üç arzusunun da kabul
edildiği haberini verdi. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz
rahatladılar.




1122.gif


Resulullah (asm.) birgün sahabelerine:

"Ah keşke bana doğru, havuza gelen kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kaselerle onları karşılasam. Cennet´e girmeden önce, onlara (Kevser) havuzumdan içirsem."

Bu sözleri üzerine ona denildi ki:
"Ey Allah´ın Resulü biz senin kardeşlerin değil miyiz?"

O şöyle cevap verdi:
"Sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni görmedikleri halde bana inananlardır. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim" (1).

Bir başka benzer hadis-i şerifte de şöyle buyurur:
"Mutlaka kardeşlerime kavuşmamı arzuladım." (Bunun üzerine kendisini dinleyenler) şöyle dediler:
"Biz senin kardeşlerin değil miyiz?"

O şöyle cevap verdi:
"Sizler benim ashabım ve kardeşlerimsiniz. Benden sonra da beni görmedikleri halde bana inanan bir topluluk gelecektir."

Bir zaman geçtikten sonra da şöyle buyurdu:
"Ey Ebû Bekir, senin beni sevdiğini duyduklarından dolayı seni seven bir kavmi sevmek istemez misin? Sen de Allah´ın kendilerini sevdiği kimseleri sev." buyurdu.



((Rabbim Her Mümin'e Bir Aişe, Her Mümineye de Bir Muhhammed Nasip Etsin))


 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Dinin yarısını öğreten kadın
Peygamberimiz (s.a.v.) sevgili Aişe’sinin ellerinden tutar “Konuş ya Aişe! Gönlümüz açılsın.” derdi. Aişe şüphesiz pek çok yönleri olan bir kadındı. Onun İslam hukukundaki öğreticiliği, üstünlüğü, İslam’a hizmetleri Peygamberimizin, “Dininizin yarısını bu Hümeyra kadından öğreniniz.” iltifatına mazhar edecek denli büyüktü.
Hz. Aişe genelde bu yönleri ile tanındı. Peygamberimiz ile evliliği değerlendirilirken de İslam’a böyle genç ve zeki bir beyinin hizmetine ihtiyaç için bu evlilik olmuş gibi yorumlandı. Fakat Hz. Aişe’nin konuşmasıyla bile eşinin gönlünü açan, onu mutlu kılan eş olma yanı göz ardı edildi.
Hz. Aişe’nin önemli hususiyetlerinden birincisi de eş olarak, eşinin sevgisini kazanmış olmasıdır. Eşiyle mutlu olmayı başarmış, hem kendisini, hem de eşini mutlu etmiştir. Evliliklerde mutluluk formülleri arayışının çoğaldığı günümüzde Hz. Aişe’nin evliliğinin mercek altına alınmasına her zamankinden daha da çok ihtiyaç vardır. Hz. Aişe’nin evliliğinde mutlu olmayı sağlayan yönleri ciddi şekilde araştırılmaya muhtaç görülmektedir. Günümüz hanımlarının pek çoğunun çaresiz kalıp, acziyeti yaşadığı evliliklerindeki problemleri aşma konusunda, Hz. Aişe’nin bu yönlerinin belirlenmesine büyük bir gereksinim vardır. Evliliği süresince Hz. Aişe’yi ciddi şekilde okumak gerekir.
Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Aişe’ye “gözbebeğim” derdi. Gözbebeği olacak denli pek çok eşin içerisinde göze girmeyi başaran bir kadının, elbette evlilikteki mutluluk yöntemlerini inceden inceye tespit etmek gerekir.



Kendisiyle barışık ve özgüvenli
Bu nazenin ve nazlı kadın, babasının nazlı şefkat çiçeği, babasından son derece şefkat ve sevgi görmüştür. Hz. Aişe’yi evliliğinde mutlu eden iki temel nokta vardır: Kendisiyle barışık olması ve özgüveni. Hz. Aişe kendisindeki bu iki vasıf ile eşiyle çok rahat iletişim kurabilmiştir. Evliliğindeki mutluluğunun temelini oluşturan bu iki noktayı, babasından gördüğü sevgi ve şefkat sağlamıştır.
Hz. Aişe, babasıyla sorun yaşamayan bir kızdır. Çünkü babasıyla sorun yaşayan kız, eşiyle de sorun yaşar. Babasından sevgi ve şefkat konusunda emin olmayan kız, evlendiğinde eşine karşı da hep bir kuşku içerisinde olur.
Hz. Aişe bu konuda çok şanslıdır. Hz. Ebu Bekir gibi bir babanın sevgi ve şefkatine doymuş, ruhunda asi bir yan kalmamıştır. Bu yönüyle de eşine kolaylıkla itaat etmiştir.
Hz. Aişe’nin evliliğinde mutluluğunu sağlayan yanlarından birisi de zekâsıdır. Son derece zarif ve nazik bir kadın olan Hz. Aişe, kıvrak bir zekâya sahiptir. Eşine espriler yapar, fakat nerede durması gerektiğini bilir. Eşinin kızgın olup olmadığı anları iyi tespit eder. Onu evliliğinde mutlu eden özelliklerinden birisi de eşini anlaması ve anlamaya çalışmasıdır.
Hz. Aişe hakkında “genç ve güzel olduğu için eşi tarafından şımartılmış, eşine istediği gibi davranmış” gibi bir yaklaşım yanlıştır. Hz. Aişe, Hz. Hafsa ile yaptığı bir planın bedeli olarak tüm eşlerle birlikte bir ay uzak kalma gibi bir cezaya da uğratılmıştır. Hasret dolu bir bekleyiş ile bu ayrılık günlerini bir bir saymıştır.



Saygıda kusur etmeyen kadın
Hz. Aişe’nin eşine karşı önemli hususiyetlerinden birisi de duruş noktasıdır. Cesur ve nazlı duruşlarının arka tarafında korkuyla çekilebilen bir Aişe vardır. “Eşinden korkan” ve “saygıda kusur etmeyen” bir Aişe vardır. O nazlı tavırlarının altında eşine karşı gizemini artıran, korku ve saygı karışımı bir adım geri duran halidir.
Hz. Aişe kuşkusuz ki kıskançtır. Ondaki kıskançlık evliliği çekilmez hale getiren bir kaprise dönüşmez. Bu kıskançlık eşi ile arasında gizli bir sevgi akımını ve iletişimi oluşturur. Onun kıskançlıklarından Peygamberimiz (s.a.v.) de zevk alır.
Hz. Aişe “romantik ruhlu” bir hanımdır. Geniş bir edebiyat kültürüne sahiptir. Peygamberimize şiirler okur. Peygamberimiz (s.a.v.) bu romantik eşin şiirlerinden her defasında memnun olur ve ona iltifat eder. Aişe bazı zamanlar soramadığı konuları şiirle eşine duyurur.
Hz. Aişe, Peygamberimize (s.av.) bir gün uzun bir şiir okur. Bu şiirde beş altı hanım toplanmış, eşlerinin kendilerine neler yaptıklarını şiir yoluyla anlatmaktadırlar. Hepsi eşinden şikâyet eder ve eşlerinden gördükleri sıkıntıları anlatırlar. Sonuncu kadın ise eşinin kendisine yaptığı iyiliklerden söz eder. Nasıl kendisini memnun ettiğini, ikramlarda bulunduğunu, fakat sonunda kendisini terk ederek başka bir hanımla evlendiğini anlatır. Şiir bu şekilde tamamlanır.
Peygamberimiz (s.av.) Aişesi’nin okuduğu bu şiirde eşlerinden dertli hanımların yakarışlarını tebessümle dinler ve Aişesi’ne der ki:
“Ey Aişe! Benim son eşle benzerliğim nasıldır bilir misin? O eşini terk etmiş, ben ise seni asla terk etmeyeceğim.”
“Peygamberimizin zarif sevgi çiçeği” zeki Aişe, eşinin kendisine bağlılığı konusunda duymak istediği, ama açıktan soramadığı sorusunun cevabını almıştır.



Eşinin sevgilisi kadın
Hz. Aişe’nin evlilikte uyguladığı mutlu olma esası, “sevilmez, sevdirilir” prensibi olmuştur. Bu anlayış ile de evlilikte mutlu olmayı ve eşine kendini sevdirmeyi başarmıştır. O, her vesile ile eşine kendini sevdirecek davranış ve tarzlarda bulunmuştur. Neticede bu gayretinin karşılığını eşinden tam bir sevgi olarak almıştır. Peygamberimize (s.a.v.) en çok kimi seviyorsun sorusunun cevabında “Aişe” dedirten, o büyük gönül dünyasında sevgi gülleri açtıracak kadar hoş olan Aişe’yi bu yönleri ile kuşkusuz ki iyi izlemek gerekir.
Hz. Aişe, günümüz evliliklerinde ideal olarak gösterilen “Eşlerinizin sevgilisi olun!” tavsiyesini başarmış bir hanımdır. Hz. Aişe, eşinin sevgilisi olurken, bunu bir imtiyaz olarak da ömür boyu kullanmasını bilir. O, eşinin sevgisini imza olarak kullanan, sevilmeyi başarmış olmanın ve eşinin sevgilisi olmanın mutluluğunu kimliğine yansıtan tek kadındır. Bu öz güvenle kullanır imzasını: “Allah’ın sevgilisinin sevgilisi”
Hz. Aişe iyi bir kuldur. Gecelerini ibadet, gündüzlerini oruçla geçirdiği ömrünü Rabbine kul olmakta

nakış nakış işler.
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Yanında olmak,herseyden cok isterdim
annem babam sana feda olsun
ya Resulullah senin devrinde yaşamak,
Gül devrinde, yanında olmak isterdim.
Ne çölde bir kum tanesi, ne kabzada gümüş,
Ne devrinde bir taş,
Ne baktığı hâlde seni göremeyen bir baş.
Hayır... Hayır Ya ResûlALLAH,
Ayağında toz değil,
Yanında davanda olmak isterdim.


Miraçtan döndüğünde sana inanan Sıddık.!
Heybetiyle Şehadete gelen, Ömer,
Uhut'ta Hamza olmak isterdim.
Ali olmak isterdim Hicret'te.
Ölümü göze alıp yerine uzanan
Göz yaşlarını sildiğin Fâtıma,
Açlıktan taş bağladığında vücuduna,
Sana sofra açan kardeş olmak isterdim.
Seni seviyorum dediğin,Muaz olmak isterdim.


'Sana inanıyor seni seviyoruz,
ALLAH'ın izniyle emret bize,
Emret'te bizler, denizlere yürüyelim.'
Diyen, Saad b. Muaz olmak isterdim.
Seni gören bir kul değil,
Yüreğinde coşkusuyla imanın,
Davanda ben de varım diyen,
Akabe'ye ilk gelen Ashab olmak isterdim.
Hayır... Hayır, toz değil Ey Nebi
Taif'te bir dev olmak isterdim.


Değmesin diye sana taşlar.
Dağlar devrilmeyi beklediğinde
'Affeyle ALLAH'ım' diyen duanı duymak isterdim.
Hoş görebilmeyi,Tebessümü senden öğrenmeyi,
Mescitte seni özlemeyi,


'Anam-Babam Sana Feda olsun'
Vazgeçeriz senin için her şeyden
Diyenler gibi, huzurunda öğrenci olmayı,
Dinlemeyi, eğitmeyi, öğretebilmeyi,
Öğretmeliği senden öğrenmek isterdim.


Hamd olsun, çağların ve zamanın sahibine
Yine; Uhut'ta, Hendek'te, yine Bedirlerdeyiz.
Evlerimize girdi Müşrikler;
Kara kutulardan vuruyor sinsice
Muhammed'ül-Emin diyorlardı,
Müşrikler de biliyorlardı, görmüşlerdi seni.
Gururları, şirk girdabına düşürmüştü bir kere
Tutamadılar ellerinden, ey sevgili.


Seni bilmek değil sadece, yolunda yürüyen olmak isterdim.
Güllere dokunan değil sadece, kokusuyla yanmak isterdim.
Yine aynı gurura yenik düşüyor nefisler
Güllerin dikenlerine bakıyor,
Hayatın hep dikenlerine takılıyoruz.
Putlarımız öylesine çoğaldı ki şimdi
Çağdaşlık gururuyla yaşıyoruz sanki cehalet devri.


Hırs- Öfke- Nefret ve Zulüm
Bir mirasyedi gibi tüketti insanlığı ve dünyayı.
Hep söylemlerde insan hakları, hoşgörü ve anlayış
Çözemedi çağdaşlık, hiçbir problemi sensiz.
Güldeki koku, Lütuf, Rahmet,Rahman ve Rahim ne demek
İman ne demek.


İnsanlık; Erdemi, Sevgiyi, Sevginin Kaynağını arıyor.
Fikirler arayış içinde, akıllar şaşkın.
Ey alemlere rahmet gelen sevgili,
Sana muhtaç insanlık.
Ruhlarımız seni arıyor, özlerken seni derinden.
Nefislerimiz girdaba döndü, ateşler çekiyor.
Dağlar utanıyor yaptıklarımızdan
Devriliverecek üzerlerimize.


Ya ResûlALLAH...
Taif'teki duanı bir daha, bir daha söyle
Hürmetine yağsın, hidayet nurları gönüllerimize
Öğrenecek bir gün, öğrenmeye muhtaç cihan.
Erdemine muhtaç Ey Nebî...


Biliriz ırmağa katılmadan deryaya ulaşılmaz.
Düşmeden enâniyete, 'damlayım ben de' diye,
Vadilerde kuruyan dereler gibi değil,
Sevgi ırmağına katılıp, deryaya erişmek.
Görünen her karanlığa, seninle ışık olmak isterdim.



Şimdi Akabelere hazır gençlerimiz var
Değil artık öyle. Gel Ey Nebi demek nafile
Yöneldik hakkın yoluna, yolundur hedefimiz.
Kayboluruz sensizlikte
Nazar eyle, Nur ol gönüllerimize
Bir haber gönder nesebin seyyidlerle,
Akabelerde buluşmak isteriz.


Ey Alemlere Rahmet olan Sevgili
Al yine ellerimizi ellerine,
Bedir'de eylediğin duayı, bir de bizim için söyle...
Seni model olmayı, sünnetine sarılmayı, imanı yaşamayı
ALLAH'a kul olmayı...


Ya Rab nasib eyle, secdelerde gör bizi, gençlerimizle
Ashab olamayız, zaman geri dönmez ki,
Misafiriz burada, rüyalarda görüşmek,
Asıl vatan ora, orada buluşmak
Ölüm dedikleri, dosta kavuşmak
Korkmadan severek ölebilmek derim.


Buyurmuşsun,
'Yıllar sonra beni görmediği halde
Beni çok seven gençler olacak,
Onları görmeyi ne çok isterdim.'
Keşkeşan'da bir yıldız da ben
O gençlerden biri de ben olmak isterdim
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resulallah
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resulallah
Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resulallah
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah!

Yanar kalbe devâsın sen bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen dilersen rûnümâsın sen
Habîb-i Kibriyâsın sen Muhammed Mustafâsın sen
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah!

Gül açmaz çağlayan akmaz İlâhî nûrun olmazsa
Söner âlem nefes kalmaz felek manzûrun olmazsa
Firâk ağlar visâl ağlar ezel mesrûrun olmazsa
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah!
Yaman Dede'den
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere
Ayağım takılıyor yerdeki gölgelere
Necip Fazıl
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt