Ganimet Mallarının Dağıtılması
Muharebenin bitmesinden üç gün sonra Bedir’den ayrılan Resûli Kibriya Efendimiz, Medine’ye doğru gelirken, Safra Boğazını geçtikten sonra, Seyer denilen kum tepesindeki bir ağacın altına indi. Orada ganîmet mallarını müsâvî bir şekilde Müslümanlar arasında taksim etti.
Peygamber Efendimiz, ganîmet malları arasından, Ebû Cehil’in devesini "kumandanlık hakkı" olarak aldı. Süvarilere ikişer hisse, piyadelere birer hisse verdi. İzinli olup veya vazifeli bulunup Medine’de kalan sekiz kişi ile Bedir’de şehid düşenlere de hisse ayrıldı.
Münebbih b. Haccac’ın kılıcı "Zûlfikâr" da Peygamber Efendimizin hissesine düştü. Resûli Ekrem Efendimiz, Zûlfikâr’ ı bilâhare Hz. Ali’ye hediye etmiştir.16
Esirler Hakkında Meşveret
Esirler hakkında ne türlü muamele yapılacağına dair henüz İlâhî vahiy gelmiş değildi. Bu sebeple onlar hakkında reyle karar vermek gerekiyordu.
Reyle, yâni görüş beyan etmek suretiyle karara bağlanacak meselelerde ashabıyla meşveret etmesi, Resûli Ekrem Efendimizin mübarek âdetlerindendi. Meşveret meclisinde herkes fikrini serbestçe ve açıkça beyan ederdi.
Esirler hakkında ne yapmak gerektiğine dair, Peygamber Efendimiz, sahabîlerle istişare buyurdu.
Hz. Ebû Bekir, "Yâ Resûlallah!.. Bunlar bizim akrabamızdırlar. Benim reyim, onlardan fidyei necat alarak affedip serbest bırakmandır. Onlardan alacağımız fıdyei necatlar, kâfirlere karşı bizim için bir kuvvet olur. Allah’ın onları hidâyete erdirip, bize yardımcı yapmaları da umulur." diye fikir beyan etti.
Resûli Ekrem Efendimiz, Hz. Ömer’e, "Ey Hattab’ın oğlu!.. Senin fikrin nedir?" diye sordu.
Hz. Ömer, "Yâ Resûlallah!.. Onlar, seni yalanladılar, seni memleketinden çıkardılar. Hepsinin boynunu vurdur!" cevabını vererek görüşünü açıkladı.
Resûli Kibriya Efendimiz, şefkat ve merhameti bu şekil bir muameleye rıza göstermediğinden, sualini tekrarladı. Ancak, Hz. Ömer, aynı fikrinde ısrar etti ve, "Onlar, müşriklerin reislerindendir. Hepsinin boynunu vurmalı!"
Peygamber Efendimiz, hiçbirine cevap vermeden sustu, sonra da kalkıp çadırına girip bir müddet orada durdu.
Sahabîlerin bir kısmı Hz. Ebû Bekir’in görüşüne, diğer bir kısmı ise Hz. Ömer’in fikrine iştirak ediyordu.
Bir müddet sonra Resûli Ekrem Efendimiz çadırından çıktı ve Hz. Ebû Bekir’e hitaben, "Yâ Ebâ Bekir!" dedi, "Senin hâlin, Hz. İbrahim’in hâline benzer: O, Allah’a, ‘Kim bana uyarsa, işte o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki, Sen istediğin kimseyi mağfiret edersin. Zîra, Sen, Gafur ve Rahîm’sin.’ demişti. Ey Ebû Bekir! Senin hâlin, Hz. İsa’nın hâline de benzer: Hz. İsa, Allah’a, ‘Eğer, onları azaba uğratırsan, onlar Senin kullarındır. Eğer onları affedersen, şüphe yok ki, kudretiyle her şeye üstün gelen, hikmetiyle her yaptığını yerli yerinde yapan Sensin.’ demişti." Sonra Hz. Ömer’e dönerek, "Ey Ömer!.." dedi, "Senin hâlin de, Hz. Nuh’un hâline benzer: O, Allah’a, ‘Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiçbir kimse bırakma!’ demişti. Senin hâlin, ey Ömer, Hz. Musa’nın hâline de benzer: ‘Yüreklerini şiddetle sık; ki,onlar, inletici azabı görünceye kadar îman etmeyeceklerdir!’ demişti."
Bu konuşmalardan sonra Resûli Kibriya Efendimiz, Hz. Ebû Bekir’in görüşünü kabul etti. Esirlerden dörder bin dirhem bedel alınarak salıverilmelerini emretti. Bu arada, durumlarına göre, kendilerinden bedel olarak üç bin, iki bin ve bin dirhem alınması kararlaştırılanlar da oldu.
En mühimmi de şu idi:
Fidyei necat vermeye gücü yetmeyip de okuma yazma bilen esirlerin, Ensâr’dan 10′ar çocuğa yazı öğretmek şartıyla serbest bırakılacakları, Resûli Kibriya Efendimiz tarafından kararlaştırıldı.37 Zeyd b. Sabit Hazretleri, bu suretle okuma yazma öğrenen çocuklar arasında idi. Bu sayede Medine’de de okuma yazma bilenlerin sayısı çoğaldı.