Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

** OSMANLI'dan SÖZLER /OSMANLI'ya SÖZLER ** (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
file.php
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
file.php


O KADAR KARALAMAYA RAĞMEN,
OSMANLI YENİDEN GÖNÜLLERDE.
images

'Türkler artık Osmanlı'ya farklı gözle bakıyor'

17 Ağustos 2010
Dünyanın en önde gelen haber ajanslarından Associated Press, Türkiye'nin son dönemde Osmanlı geçmişine yaklaşımının değişimiyle ilgili ilginç bir analiz yayımladı. İşte o analizden satır başları:

Bu ay 100 müzisyen, dansçı, akrobat ve kostümlü aktör, biz zamanlar sultanların evi olan Topkapı Sarayı yakınlarında Osmanlı tarzı bir gösteri yapıyor. İstanbul’un uluslararası havaalanında Osmanlı şiiriyle ilgili bir sergi düzenleniyor. İmparatorluğun dört köşesinden gelen lezzetlerin mükemmel bir karışımı olan Osmanlı mutfağı da çok moda.

Bu ciddi bir geri dönüş. Son yüzyılın büyük bir kısmında Türklere Osmanlı İmparatorluğu’na yan gözle bakmaları söyleniyordu. İstanbul’un fethi ve diğer erken dönem zaferlere duyulan nostalji duygusu iyiydi ama sultanların aşırılıkları bir bozulma olarak görülüyor ve modern Türkiye için bir model olmadığı düşünülüyordu.

Bugün Osmanlıların mirası bir dönüşümden geçiyor.

"OSMANLI'NIN TÜRKİYE İÇİN YERİ NEDİR?"

Türkiye artık kendisini Batı’nın küçük ortağı olarak gören bir ülke değil bölgesel bir güç. Diplomatları ve girişimcileri Irak’ta, İran’da, Suriye’de ve bir zamanlar imparatorluğun parçası olan diğer topraklarda iş yapıyor. Bu kendine güvenli tavrın kökleri imparatorluk geçmişinin protokolünde, çoğulculuğunda ve İslami dindarlığında yatıyor.

Bu değişik görüşler Türkiye’nin kimliğinde yaşanan çatışmayı da yansıtıyor. “The Ottoman Empire: 1700-1922” isimli eserin yazarı tarihçi Donald Quataert, “Bu gerçek bir tartışma konusu: Osmanlı İmparatorluğu Türkiye için nedir?” dedi. Osmanlı’da köylü ve işçi sınıfları üzerine yoğun çalışmalar yapan Quataert, “Bu meselede 100 yıldır tartışmalar sürüyor. Karşılıklı olarak iddialar ortaya atılıyor” dedi.

Osmanlı’nın mirasıyla ilgili tartışmalara Mustafa Kemal Atatürk de dahil edilmek zorunda. Bugün Atatürk’ün fotoğrafları devlet dairelerini, dükkanları ve evlerin duvarlarını süslüyor. Adına yollar ve spor stadyumlar var. Ankara’ya gelen yabancı liderlerin Anıtkabir’i ziyaret etmesi çok yaygın bir durum. Atatürk’ün anısına hakaret etmek de bir suç.

Türklerin büyük bir çoğunluğu Atatürk’ün kriz zamanında Türkiye’yi kurtardığına inanıyor. Ancak en güçlü Atatürkçüler bile sorgusuz sualsiz bir bağlılığın demokrasiyle uyumsuz olduğunu kabul ediyor.

OSMANLI'NIN DİNİ MÜSAMAHASI

Osmanlı taraftarları sultanların genel olarak Hıristiyanlara ve diğer azınlıklara müsamahalı davrandığını, bunun da imparatorluğun ömrünü uzattığını belirtiyor. İsrail’i en sert dille eleştiren isimlerden biri olan Başbakan Tayyip Erdoğan, daha önce yaptığı açıklamalarda Osmanlı İmparatorluğu’nun Türklerin Yahudi karşıtı olmadığının kanıtı olduğu söylemişti.

Türkiye’nin Yahudilerinin büyük bir kısmının kökleri 15’inci yüzyılda İspanya’dan kaçıp Osmanlı’ya sığınan Yahudilere dayanıyor.

TBMM Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Suat Kınıklıoğlu, “Cumhuriyetçi tarih Osmanlı dönemini çok gerici ve karanlık bir dönem olarak tanıttı. Şimdi bizler tarihsel algımızdaki dengesizliği düzeltiyoruz” dedi.

YENİ OSMANLI DEĞİLİZ

Ancak hükümet, bazı yorumcuların Türkiye’nin yeni dış politika yaklaşımı için kullandığı “yeni Osmanlı” terimine karşı çıkıyor. Yetkililer Türkiye bu politikalarının hegemonya kurmak gibi bir niyeti olmadığını belirtiyor.

Osmanlıların yeniden popüler olması bazı olumsuzlukların üzerinin örtülmesi riskini de beraber getiriyor. Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk halkının temel kimliği olduğunu söyledi. Türklerin bu dönemi ciddiyetle araştırdıklarını belirten Ortaylı Osmanlı’nın tam olarak anlaşılabilmesi için uzun bir yol olduğunu belirtti.

Ortaylı, “Tam olarak öğrenemedik, bilgilerimizde hatalar ve kara delikler var” dedi.

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
"Kaptan-ı Derya"









Kaptan-ı Derya, Osmanlı İmparatorluğu'nda donanma komutanlarına verilen addı.









16. yüzyıl'ın ortalarına kadar "Beylerbeyi" rütbesi, o tarihlerden sonra vezir kaptan-ı deryaların (kaptanpaşa da denir) önemi, Osmanlı İmparatorluğu'nun deniz aşırı topraklarının genişlemesiyle ve Akdeniz kıyılarındaki fetihler çoğaldıkça arttı.



Divan-ı Hümayun'a üye olarak katılır, Osmanlı İmparatorluğu'nun "deniz eyaletleri" diye adlandırılan eyaletlerini (Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Akdeniz adaları) doğrudan ya da denizci paşalar aracılığıyla denetimleri altında tutarlardı. Başlangıçta Gelibolu'da daha sonraları İstanbul'da Kasımpaşa'da oturan ve semt ile tersanenin güvenliğindende sorumlu olan kaptan-ı deryaların ünvanı Tanzimat döneminde kaldırıldı.


.















Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa'nın Sancağı:


Barbaros Hayreddin Paşa’nın, Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nde bulunan mübarek sancağının en üstünde "Saff Suresi 13. ayet-i kerimesi" bulunmaktadır. Ortasında bulunan kılıç ise Zülfikar'dır. Zülfikar, Resulullah (S.A.V)'in damadı ve evliyaların pîri olan Hz. Ali'nin çatal şeklindeki meşhur kılıcının adıdır. Hayreddin Paşa'nın sancağında, Zülfikar'ın yanındaki "beyaz el" ise "Pençe-i Âl-i Aba"yı yani Resulullah (S.A.V.), kızı Hz. Fatma (r.a.), damadı Hz. Ali (r.a.) ile torunları Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.) olmak üzere 5 kişiyi temsil eder. Sancağın dört köşesinde, 4 Büyük Halifenin ; Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin(radiallahu anhum ecmain) mübarek isimleri bulunmaktadır.



Sancağın alt ortasındaki iç içe iki üçgenden oluşan yıldız şeklindeki Hz. Süleyman (A.S.)'ın mührü ise geçmişte müslümanlar tarafından yaygın olarak kullanılan ve "Mühr-ü Süleyman" olarak bilinen Rahmani bir simgedir. İstanbul'daki yüzlerce yıllık tarihe sahip pek çok caminin tavan, duvar ve cam süslemelerinde de "Mühr-ü Süleyman" deseni bulunmaktadır. Mühr-ü Süleyman, İslam tezyini sanatlarının metal, ahşap, mimari, dokuma gibi pek çok dalında da nakış amaçlı kullanılmıştır. Taş, ağaç, cam, kağıt vb. satıhlarda merkezî motif niyetine kullanılmıştır. Tekke vb. mekanların kubbe veya tavan nakışlarında yahut medhal sövelerinde "Mühr-ü Süleyman" desenleri bulunur. Anadolu Selçukluları, Artukoğulları ve İlhanlılar'ın eserlerinde bilhassa kubbelerin kilit taşlarında sık rastlanır. Osmanlılar'da ise başta hamam kubbe delikleri olmak üzere mezar taşları, cami tezyinatları, padişah gömlekleri, sancaklar, anıtlar ve kemer kilit taşlarıyla çini, seramik gibi mimariyi ilgilendiren hususlarda, mutfak eşyalarında, çeşmelerde, sebillerde, giyim eşyaları ve takılarda kullanılmıştır. Nitekim Barbaros Hayreddin Paşa’nın, "rüzgara hükmedebilmek maksadıyla" sancağına Mühr-ü Süleyman motifi nakşettirmesi de bu geleneğin bir neticesidir.

Hz. Süleyman Kuran-ı Kerim'de övülerek bahsedilen ve Allah tarafından kendisine muhteşem bir medeniyet bahşedilmiş "Hükümdar" bir peygamberdir. Allah da rüzgarı, şeytanları, cinleri ve hayvanları onun emrine vermişti. Kur'an'da belirtildiği üzere "Rüzgâr" onun emriyle dilediği yere eserdi. İşte her denizci gibi kaderi denizde esen rüzgarlarla doğrudan bağlantısı bulunan Barbaros Hayreddin Paşa da dünyanın en büyük deniz savaşı olan Preveze'de ters esen rüzgara karşı Allah'a yalvarışını hatıralarında şöyle dile getiriyor: "Muharebe başlarken güney rüzgarı çok sert esiyor, kadırgalarımıza muhalif geliyordu. Kur’an-ı Kerim’den ayet-i kerimeler yazılı varakları derya yüzüne serptirip Cenab-ı Hakk’ın ben aciz kulundan bugüne kadar esirgemediği lütuf, merhamet ve inayetini niyaz ettim. Duam kabul buyuruldu. Rüzgar önce hafifledi, sonra cihet değiştirdi."İslam, Türk ve Barbaros düşmanı amiral Jurien de la Graviere iftira ve haçlı bağnazlığıyla dolu olan "Doria ve Barbaros" adlı kitabında bu olayı mertçe şöyle itiraf ediyor: "Gözlerini göğe kaldırıp, kızıl sakalları arasında kimsenin bilemeyeceği bazı sözler mırıldandıktan sonra Hayreddin sonunda tevekkül etmişti. Kaptan Paşa'nın dindarlığı cesaretine eşitti. Hayreddin asla bir savaşa oruç tutmadan ve namaz kılmadan girmemiştir. İki uzun şerit flamalara yazılmış Kuran'dan ayetler amiral gemisinin iki yanına asılmıştı ve muhteşem olan da rüzgarın aniden durmasıydı. Allah'ın ve Peygamber'in istediği buydu herhalde!"

Türk-İslam tarihinde sıkça kullanılan bu "altı köşeli yıldız" deseni zaman içinde "Seal of David" adıyla Yahudi ve Masonlar tarafından da kullanılmaya başlandı. Yahudiler sonraki dönemlerde bu şekli kutsal kabul edip sancak, flama ve muskalara işleyerek büyücülük tılsımı yaptılar. Bu şeklin Yahudiler tarafından bir sembol olarak sıklıkla kullanılmaya başlanmasıyla birlikte müslümanlar tarafından kullanımı da o oranda azalmış ve günümüzde ise hemen hemen terkedilmiştir
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com


Yıl 1912, İngilizler Hindistan'ı işgal eder, Hindistan Kralı Osmanlı'dan yardım ister. Yıllardır savaş içinde olan Osmanlı bu yardımı karşılıksız bırakmamakla birlikte 350 kişilik bir askeri birliği gemiyle Hindistan'a gönderir. 350 kişilik birlikten 20 kadarı hastalıktan yolda şehit olur, kalan 330 Osmanlı askeri Hindistan'a çıkarlar ve İngilizlerle savaşmaya başlarlar.
Mühimmat açısından kısıtlı olan Osmanlı askerleri birkaç günlük mücadeleden sonra teknolojik donanıma sahip İngiliz askerleri karşısında yenik düşerler ve 40 kadarı esir alınır, diğerleri de savaşta şehit olurlar. Savaş bittikten sonra bu 40 Osmanlı esir askerini, İngilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir İngiliz gemisi Avustralya'ya geldiğinde, esir iki Osmanlı askeri gemiden bir yolunu bulup kaçarlar.
Bir sure sonra, adı Karadeniz diyarından Mentesoğlu Abdullah olan, baba mesleği dondurmacılığa, Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet de baba mesleği kasaplığa başlar.
1918'de Avustralya Çanakkale'ye asker çıkarır ve bizim iki Osmanlı askeri olayı duyarlar ve hemen buluşur, durum değerlendirmesi yaparlar.
Biz Osmanlı askeriyiz ve Avustralya'da yaşıyoruz. Avustralya devleti Osmanlıya savaş açmış ve bizim ülkemizi işgale gitmiş, bundan dolayı biz de Avustralya devletine savaş açalım derler.
Alırlar kağıdı, kalemi ve yazarlar:
Sayın Avustralya Başkanı, Ekselans Hazretleri,
Biz iki Osmanlı askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki, devletimiz Osmanlıya Avustralya devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale'ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki Osmanlı askeri olarak biz de Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız. Bu bir "Osmanlı Savaş Fermanı "dır. Ekselanslarının bilgilerine duyurulur.
Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet,
Karadeniz diyarından Mentesoğlu Abdullah
İki Osmanlı askeri, Sidney' in 250 km uzağında Karlıdağlar denilen bölgede önce virajlarda tren raylarını sökerek 3 tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Aynı bölgede 8 karakol basar ve karakollardaki askerlerin tamamını vururlar.
Ne olduğunu bir turlu çözemeyen Avustralya devletının sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektup akıllarına gelir ve bölgeye 250 kadar asker gönderirler ve iki Osmanlı askeri araştırılmaya başlanır. Birkaç günlük araştırmadan sonra sıcak çatışma olur ve iki Osmanlı askeri bu karlı dağlarda şehit edilir.
İki askerin şu an mezarı Sidney'e 250 km uzakta Karlıdaglar'da ve mezarlarında fotoğraf çekmek yasak. Avustralyalılar iki Osmanlı askeriyle savaştık demek zorlarına gittiği için bu askerlerimize Hindistan asıllı diyorlar. Oysa Hindistan'da ne Karahisar diyarı, ne de Karadeniz diyarı diye bir bölge yok.

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
"Pattani"





...Halife Abdulhamid İngilizlere karşı Patanililere yardım etmeleri için bir çok mücahidi Patani’ye göndermiş. Bu mücahidler İstanbul’dan gelmişler ve bir çoğu Patani’de şehit düşmüşler...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
file.php


Osman Gazi atını Domaniç’te eğerlemiş, istişare için Edebalı dergahına girmiş, Söğüt’ü merkez seçmiş; Frenk ülkesine, “Bekle beni Rumeli!” fermanını yollamış!

400 çadırla başarmış, 70 milyonla neden olmasın?


images










.



















Osman Gazi atını Domaniç’te eğerlemiş, istişare için Edebalı dergahına girmiş, Söğüt’ü merkez seçmiş; Frenk ülkesine, “Bekle beni Rumeli!” fermanını yollamış!

400 çadırla başarmış, 70 milyonla neden olmasın?
 

Horanta

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2008
Mesajlar
225
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Mürmüdük gönüldaş,

Eklediğin bilgi ve resimlerle ecdadımıza hasret gönüllerimizi hislendirdiniz.

Allahu Teala razı olsun.:a25:
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
resim192978_1.jpg



Dünya'ya nam salmış Müslüman Türkler

Tarihte bilim ve ilimin ilk temelleri atılırken bizden olanlar vardı, atalarımızın emeği gerçekten büyüktü. Yaptıklarıyla günümüze kadar geldiler ve sonsuza kadar isimlerini yaşatmayı başaracaklar diyebiliriz.

Abdüsselam ( 1926 - ...) Fizik bilgini, ilk nobel ödülü alan müslüman bilim adamı.

Ahmed Bin Musa ( 10. yüzyıl ) Sistem mühendisliğinin öncüsü. Astronom ve Mekanikçi.

Ahiz ( 776 - 869 ) Zooloji İlminin öncülerindendir. Hayvan gübresinden amonyak elde etmiştir.

Akşemseddin ( 1389 - 1459 ) Pasteur'dan önce mikrobu bulan ilk bilim adamı, İstanbul'un fethinin manevi babasıdır. Fatih sultan Mehmet' in hocasıdır.

Ali Bin Abbas ( ? - 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamı. Kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan Hipokrates'in (Hipokrat) doğum olayı görüşünü kökünden yıktı.

Ali Bin İsa ( 11 yüzyıl ) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren müslüman bilim adamı.

Ali Bin Rıdvan ( ? - 1067 ) Batıya tedavi metodlarını öğreten islam alimi.

Ali Kuşçu ( ? - 1474 ) Ünlü bir türk astronomi ve matematik bilginidir.

Ammar ( 11 yüzyıl ) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan müslüman bilim adamı.

Battani ( 858 - 929 ) Dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biridir. Trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin.

Beyruni ( 973 - 1051 ) Dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamı ümit burnu, amerika ve japonyanın varlığından bahseden ilk bilim adamı. Beyruni Amerika kıtasının varlığını Cristof Colomb'un keşfinden 500 sene önce bildirmiştir. Matematik, Jeoloji, Coğrafya, Tıp, Felsefe, Fizik, Astronomi gibi dallarda eserler yazmıştır. Çağın en büyük alimidir.

Bitruci ( 13 yüzyıl ) Kopernik'e yol açan öncülük eden astronom bilim adamı.

Cabir Bin Eflah ( 12 yüzyıl ) Ortaçağın büyük matematik ve astronom bilginidir . Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamıdır.

Cabir Bin Hayyam ( 721 - 805 ) Atom bombası fikrinin ilk mucidi ve kimyanın babası sayılır. Maddenin en küçük parçası atomun parçalanabileciği fikrini bundan 1200 sene önce ortaya atmıştır.

Cezeri ( 1136 - 1206 ) İlk sistem mühendisi ve ilk sibernetikçi ve elektronikçidir. Bilgisayarın babası; oysa bilgisayarın babası yanlış olarak ingiliz matematikçisi Charles Babbage olarak bilinir..

Demiri ( 1349 - 1405 ) Avrupalılardan 400 yıl önce ilk zooloji ansiklopedisini yazan alimdir ... "Hayatül Hayavan" isimli kitabı yazmıştır.

Dinaveri ( 815 - 895 ) Botanikçi ve astronom bir alim olarak bilinir.

Ebu Kamil Şuca ( ? - 951 ) Avrupaya matematiği öğreten islam bilgini.

Ebu'l Fida ( 1271 - 1331 ) Büyük bir bilgin tarihçi ve coğrafyacıdır.

Ebu'l Vefa ( 940 - 998 ) Matematik ve Astronomi bilginidir trigonometriye tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı kazandıran matematik bilginidir.

Ebu Maşer ( 785 - 886 ) Med-Cezir olayını (gel-git) ilk keşfeden bilgindir.

Evliya Çelebi ( 1611 - 1682 ) "Büyük Türk Seyyahı" ve meşhur "Seyahatname"nin yazarıdır.

Farabi ( 870 - 950 ) Ses olayını ilk defa fiziki yönden ele alıp açıklayıp izah getiren ilk bilgindir.

Fatih Sultan Mehmet ( 1432 - 1481 ) İstanbulu feth eden ve havan topunu icad eden yivli topları döktüren padişahtır. Fatih'in kendi icadı olan ve adı "Şahi" olan topların ağırlığı 17 ton ve bakırdan dökülmüş olup 1.5 ton ağırlığındaki mermileri 1 km ileriye atabiliyordu bu topları 100 öküz ve 700 asker ancak çekebiliyordu..

Fergani ( 9 yüzyıl ) Ekliptik meyli ilk defa tesbit eden astronomi alimi.

Gıyasüddin Cemşid ( ? - 1429 ) Matematik alimi. Ondalık kesir sistemini bulan Cemşid cebir ve astronomi alimidir.

Harizmi ( 780 - 850 ) İlk cebir kitabını yazan ve batıya cebiri öğreten bilgin. Adı algoritmaya isim oldu rakamları Avrupa' ya öğreten bilgin. Cebiri sistemleştiren Bilgin.

Hasan Bin Musa ( ? - ? ) Dünyanın çevresini ölçen, üç kardeşler olarak bilinen üç kardeşten biri..

Hazini ( 6 - 7 yüzyıl ) Yerçekimi ve terazilerle ilgili izahlarda bulunan bilgin.

Hazerfen Ahmed Çelebi ( 17 yüzyıl ) Havada uçan ilk Türk. Planörcülüğün öncüsü.

Huneyn Bin İshak ( 809 - 873 ) Göz doktorlarına öncülük yapan bilgin.

İbni Avvam ( 8 yüzyıl ) Tarım alanında ortaçağ boyunca kendini kabul ettiren bilgin.

İbni Battuta ( 1304 - 1369 ) Ülke ülke , kıta kıta dolaşan büyük bir seyyah.

İbni Baytar ( 1190 - 1248 ) Ortaçağın en büyük botanikçisi ve eczacısıdır.

İbni Cessar ( ? - 1009 ) Cüzzam hastalığının sebeb ve tedavilerini 1000 sene önce açıklayan müslüman doktor.

İbni Ebi Useybia ( 1203 - 1270 ) Tıp Tarihi hakkında eşsiz bir eser veren
doktor.

İbni Fazıl ( 739 - 805 ) 12 asır önce ilk kağıt fabrikasını kuran vezir.

İbni Firnas ( ? - 888 ) Wright kardeşlerden 1000 sene önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren alim.

İbni Haldun ( 1332 - 1406 ) Tarihi ilim haline getiren sosyolojiyi kuran mütefekkir. Psikolojiyi tarihe uygulamış, ilk defa tarih felsefesi yapan büyük bir islam tarihçisidir. Sosyolog ve şehircilik uzmanı.

İbni Hatip ( 1313 - 1374 ) Vebanın bulaşıcı hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklayan doktor.

İbni Havkal ( 10 yüzyıl ) 10 asır önce ilmi değeri yüksek bir coğrafya kitabı yazan alim.

İbni Heysem ( 965 - 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim.

İbni Karaka ( ? - 1100 ) 900 yıl önce torna tezgahı yapan bilgin.

İbni Macit ( 15 yüzyıl ) Ünlü bir denizci ve coğrafyacı. Vasco Da Gama onun bilgilerinden ve rehberliğinden istifade ederek hindistana ulaştı.

İbni Rüşd ( 1126 - 1198 ) Büyük bir doktor, astronom ve matematikçidir.

İbni Sina ( 980 - 1037 ) Doktorların sultanı. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor. Hastalık yayan küçük organizmalar, civa ile tedavi, Pasteur'e ışık tutması, ilaç bilim ustası, dış belirtilere dayanarak teşhis koyma, botanik ve zooloji ile ilgilendi, fizikle ilgilendi, jeoloji ilminin babası.

İbni Turk ( 9 yüzyıl ) Cebirin temelini atan islam bilgini.

İbni Yunus ( ? - 1009 ) Galile'den önce sarkacı bulan astronom.

İbni Zuhr ( 1091 - 1162 ) Endülüsün en büyük müslüman doktorlarından asırlarca Avrupa'da eserleri ders kitabı olarak okutuldu.

İbnünnefis ( 1210 - 1288 ) Küçük kan dolaşımını bulan ünlü islam alimi.

İbrahim Efendi ( 18 yüzyıl ) Osmanlılarda ilk denizaltıyı gerçekleştiren mühendis.

İbrahim Hakkı ( 1703 - 1780 ) Büyük bir sosyolog, psikolog, astronom ve fen adamı. En ünlü eseri "Marifetnme" ile burçlardan, insan fizyoloji ve anatomisinden bahsetmiştir.

İdrisi ( 1100 - 1166 ) Yedi asır önce bügünküne çok benzeyen dünya haritasını çizen coğrafyacı.

İhvanü-s Safa ( 10 yüzyıl ) Çeşitli ilim dallarını içine alan 52 kitaptan meydana gelen bir ansiklopedi yazan ilim adamı. Astronomi , Coğrafya, Musiki, Ahlk, Felfese kitapları yazmıştır.

İsmail Gelenbevi ( 1730 - 1791 ) 18 yüzyılda Osmanlıların en güçlü matematikçilerindendi.

İstahri ( 10 yüzyıl ) Minyatürlü coğrafya kitabı yazan bilgin.

Kadızade Rumi ( 1337 - 1430 ) Çağını aşan büyük bir matematikçi ve astronomi bilgini. Osmanlının ve Türklerin ilk astronomudur.

Kambur Vesim ( ? - 1761 ) Verem mikrobunu Robert Koch'dan 150 sene önce keşfeden ünlü doktor.

Katip Çelebi ( 1609 - 1657 ) Osmalılarda rönesansın müjdecisi, coğrafyacı ve fikir adamı.

Kazvini ( 1203 - 1283 ) Ortaçağın Herodot'u müslümanların Plinius'u , astronom ve coğrafyacı bilgin.

Kemaleddin Farisi ( ? - 1320 ) İbni Heysem ayarında büyük islam matematikçisi, fizikçi ve astronom.

Kerhi ( ? - 1029 ) İslam dünyası Matematikçilerinden.

Kindi ( 803 - 872 ) İbni Heysem'e kadar optikle ilgili eserleri kaynak olan bilgin. Fizik, felsefe ve matematik alanında yaptığı hizmetleri ile tanınmıştır.

Kurşunoğlu Behram ( 1922 - ... ) Genelleştirilmiş izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Halen Prof. Behram Kurşunoğlu Amerika da Florida Üniversitesinde teorik fizik merkezinde başkanlık yapmaktadır.
Lagar Hasan Çelebi ( 17 yüzyıl ) Füzeciliğin atası, osmanlılarda ilk defa füze ile uçan bilgin.

Macriti ( ? - 1007 ) Matematikte başkan kabul edilen Endülüslü Matematikçi ve astronom.

Mağribi ( 16 yüzyıl ) Çağının en büyük matematikçilerinden . Mağribinin eseri olan Tuhfetü'l Ada isimli kitabında üçgen, dörtgen, daire ve diğer geometrik şekillerinin yüzölçümlerini bulmak için metodlar gösterilmiştir.

Maaşallah ( 72? - 815 ) Meşhur islam astronomlarındandır. Usturlabla ilgili ilk eseri veren bilgindir.

Mes'di ( ? - 956 ) Kıymeti ancak 18. 19. Yüzyıllarda anlaşılan büyük tarihçi ve coğrafyacı. Mesudi günümüzden 1050 sene önce depremlerin oluş sebebini açıklamıştır. Mesdinin eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu anlaşılmıştır.

Mimar Sinan
( 1489 - 1588 ) Seviyesine bugün dahi ulaşılamayan dahi mimar. Mimar Sinan tam manası ile bir sanat dahisidir.

Mürsiyeli İbrahim ( 15 yüzyıl ) Piri reisten 52 sene önce bugünkü uygun Akdeniz haritasını çizen haritacı. Günümüzden 500 sene önce kadar önce yaşamıştır.

Nasirüddin Tusi ( 1201 - 1274 ) Trigonometri alanında ilk defa eser veren, Merağa rasathanesini kuran, matematikçi ve astronom.

Necmeddinü-l Mısri ( 13 yüzyıl ) Çağının ünlü astronomlarından.

Ömer Hayyam ( ? - 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün keşfi Ömer Hayyama aittir.

Piri Reis ( 1465 - 1554 ) 400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını Cristof Colomb'dan önce bilen ünlü denizci.

Razi ( 864 - 925 ) Keşifleri ile ün salan asırlar boyunca Avrupa'ya ders veren kimyager doktor ünlü klinikçi.

Sabit Bin Kurra ( ? - 901 ) Newton' dan çok önce diferansiyel hesabını keşfeden bilgin. Dünyanın çapını doğru olarak hesaplayan ilk islam bilgini. Matemetik ve astronomi alimi.

Sabuncu Oğlu Şerefeddin ( 1386 - 1470 ) Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarındandır. Deneysel fizyolojinin öncülerindendir.

Seydi Ali Reis ( ?-1562 ) Ünlü bir denizci, matematik ve astronomi alimidir.

Şemsettin Halili ( ?-1397 ) Büyük bir astronomi bilginidir.

Şihabettin Karafi ( ? - 1285 ) Orta çağın en büyük fizikçi ve hukukçularından.

Takiyyüddin Er Rasit ( 1521 - 1585 ) İstanbul rasathanesi ilk kuran çağından çok ileride asrın önde gelen astronomi alimidir.

Uluğ Bey ( 1394 -1449 ) Çağının en büyük astronomu ve trigonometride yeni çığır açan ünlü bir alim ve hükümdar.

Zehravi ( 936 -1013 ) 1000 sene önce ilk çağdaş ameliyatı yapan böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ve ilk böbrek ameliyatını gerçekleştiren bilim adamı..

Zerkali ( 1029 - 1087 ) Keşif ve hizmetleri ile ün salmış astronomi alimidir.





http://www.habervaktim.com/haber/192...n_turkler.html
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Akıncılar'dan O Kadar Korkuyorlardı ki...

1314610073_28_karacahisar.jpg


Osman Bey tarafından 1289'da Bizanslılardan fethedilen, 1299'da Osman Bey adına ilk hutbe okunarak Osmanlı Beyliği'nin kurulduğu Karacahisar Kalesi'ndeki kazı çalışmalarında Bizanslıların, Türk akınlarından korunmak için ikinci suru ördükleri tespit edildi.

Kazı Başkanı ve Anadolu Üniversitesi (AÜ) Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erol Altınsapan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Karacahisar Kalesi’nin ve yerleşiminin araştırılması düşüncesinin 1999’da Prof.

Dr. Halil İnalcık tarafından ortaya konulduğunu belirterek, kaledeki kazı çalışmalarının 2002-2004’te Prof. Dr. İnalcık ve dönemin AÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebru Parman tarafından yapıldığını kaydetti.

Önceki yıl da kendisinin bilimsel danışmanlığında, Eskişehir Arkeoloji Müzesi Müdürü Dursun Çağlar’ın başkanlığında kazı yapıldığını hatırlatan Prof.

Dr. Altınsapan, "2010’da Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yaptığımız yazışmalar sonrasında 2011’de Bakanlık ve AÜ adına kazılara başladık. Kazılar benim başkanlığımda Sanat Tarihi, Arkeoloji ve Mimarlık Bölümü öğrencileri tarafından sürülüyor. Kazılar eylül ayının sonuna kadar devam edecek" dedi.

"İÇ SURUN DUVAR KALINLIĞI 3 METRE"

Prof. Dr. Altınsapan, Selçuklular tarafından İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeyine yerleştirilen Ertuğrul Gazi’nin yönettiği Kayı Boyunun zamanla kendi adına Bizanslılara karşı akınlara başladığını belirterek, geç Bizans döneminde inşa edilen Karacahisar Kalesi’nin Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Gazi tarafından Bizanslıların elinden fethedildiğini ifade etti.

Osman bey tarafından 1289’da fethedilen, 1299’da da ilk hutbenin okunduğu kalenin, Osmanlı Beyliğinin ilk kurulduğu yer olduğunu anlatan Prof. Dr.

Altınsapan, şöyle devam etti: "Kalede yaptığımız kazılarda ön cephe daha önce kazılmıştı. Bu kazılarda içeride güvenlik kademesi olan bir surun varlığını ortaya çıkarttık. Daha sonra ortaya zaviye olduğunu düşündüren bir yapı ortaya çıktı. Bu yıl ki kazıda iç suru ve zaviyeyi ortaya çıkartacağız. Öncelikli hedefimiz kale içindeki yerleşim dokusunu ortaya çıkartmak. İkinci surun varlığı bilinmiyordu. Bizim kazımızın ardından ortaya çıktı. İkinci surun kuleleri de gün yüzüne çıktı. Bizanslılar, ikinci suru Türk akınlarından korunmak için inşa etmiş. İlk sur Türkler tarafından aşıldığı takdirde ikinci surla karşılaşılsın diye yapılmış. İç surun duvar kalınlığı yaklaşık 3 metreden oluşuyor. İç surun giriş kapısında bir kontrol noktası daha var. Fethedildiği günden bugüne kadar kale içinde bir yapılaşma bulunuyor. Kalenin iç suruna dayalı iş atölyelerini de gün yüzüne çıkarttık. Kale Türklerin fethinin ardından yerleşime devam etmiş. Kalenin doğusunda askeri alan var. Onun oturduğu arazide de bir yerleşim var. Buradaki yerleşim Fatih Sultan Mehmet döneminde kadar devam etti." Prof. Dr. Altınsapan, kazı çalışmasında çıkan malzemeyi değerlendirip, yapıyı restore edeceklerini belirterek, Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli merkezlerinden olan kaleyi eski görünümüne dönüştürmek istediklerini sözlerine ekledi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Osmanlı Olmadan Aslâ!

Osmanlı tecrübesi pek çok bakımdan aşılamamıştır. Sadece aşılamamış değil, anlaşılamamıştır da. Anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamıştır.


Dahası, dünya tarihinin yapılmasında belirleyici roller oynadığı hâlde kendi elitleri, entelijansiyası, medyası tarafından aşağılanan tek cihanşümûl insanlık tecrübesi Osmanlı tecrübesidir. Ne kadar traji-komik, değil mi?

İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar, İspanyollar, kendi tarihî tecrübelerini kıyasıya eleştirirler, tartışırlar ama hiçbir zaman yok saymazlar; çoklukla "sömürgecilik ve emperyalizm" tarihinden ibaret olan tarihleriyle övünürler, bizim gibi yoksaymazlar, aşağılamazlar!

O yüzden İngilizlerin, Fransızların, Almanların 25 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık gelecek tasarımları, iddiaları, planları vardır. Ama bizim yoktur! Tarihini yok sayan, tarih bilinci olmayan, tarihle ilişkisi ya büsbütün hamasî, ya da büsbütün aşağılayıcı bir görünüm arzeden, aşağılık kompleksleriyle malul bir ülkenin gelecek tasavvurları, iddiaları, dolayısıyla geleceği olabilir mi?

Burada körkütük bir tarih kutsaması yapıyor değilim: Tarihi kutsayan insanların, bugünle de, kendileriyle de sorunları olduğunu düşünürüm. Ama tarihi yok sayan insanların, kendilerini, geleceklerini yoksaymış olduklarını söylemem gerekiyor. Büyük tarihçi Braudel, "bugünü anlayabilmek için, geçmişi seferber etmek zorundayız" diyor çünkü.
* * *
Osmanlı tarihi konusundaki otorite isimlerden biri Peter Mansell, 1939 yılında yayımlanan Byzantium adlı derginin kapağında aynen şu başlığın yer aldığını hatırlatır: "Unutturulan Osmanlı."

Ama Osmanlı'nın ne olduğu, ne yaptığı, zaafları ve bugün bize ne söyleyebileceği gibi sorular hâlâ cevaplandırılmayı bekliyor.

Her şeyden önce, Osmanlı, insanlık tarihinin yapılmasında kilit roller oynayan bütün medeniyetlerin üzerine oturmuş tek dünya tecrübesinin adıdır. Bu medeniyetlere hâkim olmasından sözetmiyorum Osmanlı'nın: Hem karşılaştığı medeniyetlere hayat ve varoluş hakkı tanıyan, hem de bunlardan kendi paradigmatik ilkeleri doğrultusunda yararlanmasını bilen tek çok-kültürlü insanlık tecrübesi olmasından sözediyorum. Avrupa'da böylesi bir tecrübe yaşanmamıştır.

İkincisi, eski Roma ve yeni-Roma tecrübeleri ile Osmanlı tecrübesi karşılaştırılabilir pek çok ortak özelliklere sahiptir. Ama eski ve yeni Roma tecrübeleri, önce asimilasyon, sonra eliminasyon ilkeleriyle gerçekleştirilen -yine Braudel'in deyişiyle- "askerî zorbalık düzeni"ne dayanırken, Osmanlı tecrübesi öncelikli olarak adalet, ahlâk ve "estetik" sütunları üzerinde yükselmiştir.

Üçüncüsü, Osmanlı medeniyet tecrübesi, Tanrı, kâinât ve insan'dan oluşan ontolojik hiyerarşik denge üzerinden yükseldiği için, üç kıtaya yayılmasına rağmen Batılıların bütün dünyayı sömürgeleştirdikleri bir zaman diliminde Osmanlı böyle bir şeye kalkışmamıştır.
* * *
Bugün sadece bölgemizin değil dünyanın temel sorunları, Osmanlının bitirilememesinden kaynaklanan sorunlardır: Bölgemizin temel sorunları, hâlâ sömürgecilerin icat ettikleri sorunlar, sınırları da sömürgecilerin çizdikleri sınırlardır.

Seküler-kapitalist Batı uygarlığının insanlığa ve bize söylediği iki şey var: Ya "bize itiraz etmeyeceksiniz, (sekülerleşerek asimile olacaksınız)" ya da "itiraz ederseniz, elimine / yok edilirsiniz"dir.

Bizim Osmanlı medeniyet tecrübesi üzerinden insanlığa söyleyeceğimiz şeyse şudur: Yeniden adaletin, hakkaniyetin, farklılıkların, Tanrı-Tabiat-İnsan dengesinin, insanlık kardeşliğinin tesis edilmesini sağlayacak kurucu kodlar, formüller, anahtarlar bizdedir. Sömürgecilerin çizdiği sınırlar, yapaydır ve kaldırılmalıdır; Batılılar, bölgemizden defolup gitmeli; uzaktan-kumandalı diktatör, otokrat rejimleri sona ermelidir.

Bölgenin en temel sorunu, entelektüel, kültürel, siyasî ve askerî bağımsızlık sorunudur.
Bu bölge gerçek bağımsızlığına kavuşması ancak müşterek bir medeniyet fikri etrafında bütün kaynaklarını ve imkânlarını harekete geçirebilmesiyle mümkündür.

Bunu ancak Osmanlı misyonunu yeniden hayata geçirecek Türkiye'nin başını çekeceği bölgenin başaktörleri kafa kafa vererek gerçekleştirebilirler. Yemen'den Saraybosna'ya, Kırım'dan Hindistan'a ve İran'a, (evet İran'a) kadar her yerde hem elitlerden, hem de halktan aynen şu cümleyi duydum defalarca: "Osmanlı olmadan aslâ!"Son söz büyük tarihçi Toynbee'nin olsun: "Osmanlı çökünce, dünyanın dengesi bozuldu. Geleceğin dünyasının modeli, Osmanlı modelidir."


Yusuf Kaplan
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Osmanlı arşivinden çıktı

2Nrqj4tx.jpg


İrlanda, Osmanlının kıtlık sebebiyle yaptığı yardımı yalanlasa da bakın gerçek nasıl ortaya çıktı

Abdülmecid'in İrlanda halkına yaptığı yardım 'efsane' değilmiş


Tarihçi Harun Tuncer, İrlanda'nın ileri gelenleri tarafından 1847'de Sultan Abdülmecid'e yazılan teşekkür mektubunun yardımın göstergesi olduğunu söylüyor.

Osmanlı padişahlarından 31'incisi Abdülmecid Han'ın kıtlık sebebiyle İrlanda halkına yaptığı maddî ve manevî yardımlar, İrlanda Cumhurbaşkanı Mary McAleese tarafından 'efsane' olarak nitelendirilmişti. Ancak Osmanlı arşivlerinde yer alan belgeye göre İrlanda'nın ileri gelenleri, 1847 yılında Abdülmecid'e teşekkür mektubu yazmış. Mektupla alakalı araştırma yapan Yedi Kıta Dergisi yazarlarından tarihçi Harun Tuncer, İrlanda basınının söz konusu yardımı kabul etmemelerinin anlaşılabilir olduğunu belirtiyor. 20. yüzyılın başında İrlanda Millî Kütüphanesi'nin yandığını hatırlatan Tuncer, belgenin İrlandalılarda olmadığını kaydediyor. Mektubun aydınlatıcı bilgiler verdiğini ifade eden Tuncer, "Mektubun bizdeki kopyası Sultan Abdülmecid Han'ın kıtlık mağduru İrlanda ahalisine aynî ve nakdî yardımda bulunduğunu gösteriyor." diyor.

Sultan Abdülmecid'in kıtlık sırasında gönderdiği yardım tartışma konusu olmuştu. Bazı tarihçiler "
Osmanlı'nın nehirden yardım gönderdiği söyleniyor ama o dönemde nehir kurumuştu" iddiasında bulunurken, bazıları da Abdülmecid'in emriyle Osmanlıdonanmasının Boyne Nehri'nden hareket ederek Drogheda'ya yardım ulaştırdığını kabul ediyor. Hatta bu tarihten sonra Drogheda kentinin resmi sembol olarak ay yıldızı kullandığı belirtiliyor, şehrin takım logosunda da ay-yıldız yer alıyor. Fakat geçtiğimiz günlerde Irish Daily Mail gazetesi de Osmanlı'nın İrlanda'ya yardım göndermediğini öne sürdü. Makalede, ay-yıldızın Osmanlı'nın yardımı nedeniyle benimsenmediği, Ay-yıldız simgesinin geçmişinin ilk haçlı seferine kadar dayandığı belirtildi. Gazete, nehirden gemilerle yardım gönderildiği iddialarını ise "O dönemde Boyne Nehri'ne köprü yapılması gündemdeydi. Halk köprüyü düzgün yapmak için su akışını durdurdu ve nehri 1855'e kadar kuruttu." diyerek yalanladı.

İşte mektuptan bazı kısımlar

Zat-ı Şahaneleri Osmanlı Mülkünün Sultanı Abdülmecid Han'a,

Aşağıda imzası bulunan biz İrlanda eşrafı, siz zat-ı devletlerinin mağdur ve perişan İrlandalılara karşı gösterdiğiniz alaka ve geniş kereminiz dolayısıyla minnet ve en derin şükranlarımızı arz için müsaade istirham ediyoruz. Yine ahalimiz adına ihtiyaçlarımızın görülmesi için siz zat-ı şahaneleri tarafından yapılan bin sterlinlik nakdî yardım sebebiyle teşekküre cesaret eyliyoruz. Hikmet-i ilahî memleketimizi başlıca gıda maddesinden mahrum etti; ahalimizi hiçbir medenî millete isabet etmeyen kıtlığa düçar eyledi. Bu çetin zamanda felaketzede İrlandalıların kendilerini ve ailelerini açlıktan kurtarmak için kendilerinden daha az belaya uğrayan diğer ülkelerin kerem ve ihsanına el açmaktan başka çaresi kalmadı. Siz zat-ı alileri yapılan bu çağrıya cevap verdiniz. Onlarca ırkdaşımızı yok olmaktan kurtaran bu vakitlice ve cömert yardımınız için İrlanda ahalisi adına zat-ı şahanelerine minnet ve şükranlarımızı arza müsaade rica ediyoruz."
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt