Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

NuRDaN BİR ŞeLALE:GARİPLER (2 Kullanıcı)

meltem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 May 2006
Mesajlar
1,782
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
43
Web Sitesi
sonsuznurr.blogcu.com
ve ,...diğer yandan , ...bir başka grup "nurlu" garibler var ki tıpkı bu hadislerde haber verildiği gibi hak din İslamdan çıkıp Ehli kitaba iltihak ettiler ve kelimeyi şehadeti parçalayıp İslamın temeline dinamit koydular :NAİME...




Ayıp naime bu yazdıkların ayıp yazdıklarına tepki vermiyim diyorum ama..
sen çok fazla ileri gidiyorsun..yazdıklarını tekrar gözden geçir..
haddini de aşma istersen...
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
naime bacım sizden rica edecem lütfen bu şekilde benim konularıma mesaj yazmayım .. defalarca konuştum sizinle ... inanın kırmak istemiyorum ama ..
ALLAH RIZASI İÇİN

ALLAH RIZASI İÇİN


BAŞKA NE DİYEYİM YA ..
sürekli zanda bulunnuyorsun kardeşim
size hakkımı helal etmem .. lütfen söylediklerimi dikkate alın..
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
نعىمة;745542' Alıntı:
merhaba garib dininden taviz vermeyen gariblere...( bu din garib başlamıştır ve garib olarak Allaha dönecektir)...

ve ,...diğer yandan , ...bir başka grup "nurlu" garibler var ki tıpkı bu hadislerde haber verildiği gibi hak din İslamdan çıkıp Ehli kitaba iltihak ettiler ve kelimeyi şehadeti parçalayıp İslamın temeline dinamit koydular :

“Hiç şüphesiz siz, kendinizden önceki milletlerin yoluna adım adım, karış karış, tıpatıp uyacaksınız. Öyle ki onlar keler deliğine girseler, siz de girmeye kalkışacaksınız.” Bunun üzerine sahabe Rasulullah’a Hıristiyan veya Yahudileri ima edip etmediğini sorunca, Rasulullah (s) da sesini yükselterek ya kim olacaktı? diye cevap vermiştir.( Buhari.Tecrid 9/1410)

http://forum.islamiyet.gen.tr/islam...-ummetim-adina-korktugum-en-onemli-fitne.html

Bu fitnenin “teknik adı” nin fitnesidir. Hakkı örttüğü, Hz. Muhammed’in nübüvvetini setrettiği, hakkı silip süpürmeye kalkıştığı için “Mesih” adı da verilmektedir ki, işte bu deccal ve çömezleri kıyamete yakın zamanda türeyecektir. Bunların sayısı 30 (ilâ 70) civarında olacaktır. Bunların tamamı, son peygamber Hz. Muhammed’i devredışı bırakarak kimisi kendisini peygamber, (kimi de Mesih) olarak öne çıkartacaktır (Ebu Davud, Sünen, Fiten, 1; İbn Mace, Sünen, Fiten, 9).

Bu deccaller ve çömezleri, başka topluluklardan değil, maalesef Müslümanlar arasından türeyecektir. Hz. Peygamberin haber verdiği, ahir zamandaki bu küçüklü–büyüklü tüm deccalerin ortak vasfı, Müslümanları yegane Hak din olan İslam’dan ve son peygamber Hz. Muhammed’den soğutup uzaklaştırarak Ehl–i Kitab’ın (Hristiyan ve Yahudilerin) “muharref akaidleri”ne doğru sürüklemektir.

-Bu en büyük fitnenin temsilcileri, ehl–i kitap ile “amentüde ittifak”larının olduğunu açıkça ilan edeceklerdir.

-Bunlar, Kur’an–ı Kerim’in “yasaklayıcı açık hükümleri”ne rağmen Müslüman kadınları Hristiyan ve Yahudilerle evlendirip nikâhlama çığırı açacaklardır.

-Bunlar, Kelime–i Şehadet’teki “Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanma ve ikrar etme”nin “cennetlik olmak için şart olmadığı”nı yayacaklardır...

Kısaca, hadis–i şeriflerde haber verildiği üzere Hıristiyan ve Yahudilere iltihak edeceklerdir
(Ebu Davud, Sünen, Fiten, 1; İbn Mace, Sünen, Fiten, 9).


Bu nebevi ikazlar çerçevesinde, irili ufaklı deccallerin ve çömezlerinin tamamının ortak vasfının “Müslüman kılıklı gizli Hristiyan veya Müslüman kılıklı gizli Yahudi” olacakları görülür. En büyük fitne de, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın (ra) beyan ettiği üzere, işte bu deccallar eliyle ümmet–i Muhammed’in, onların gireceği keler deliğine girmeye varıncaya kadar “Haçlı akaidi”ne sürüklenmesidir
(Buhari, Sahih, Kitab’ül Fiten, 92/6094–6095).

Bu büyük fitnenin, “itikadî tehditleri” kadar, Hicaz bölgesinin ve İstanbul’un yeniden işgali ve insanlık dışı cefaların pervasızca sergilenmesi gibi “siyasi boyutları” da olacağı, bizzat Hz. Peygamber tarafından haber verilmektedir
(Ebu Davud, Sünen, Melahim 3/4294).

Bütün peygamberlerin ümmetlerini ikaz ettikleri en büyük fitne, işte bu Deccal fitnesidir.
Deccal de, basiret ehli Müslümanların fark edecekleri biçimde simasında “kâfir” yazan tam bir küresel yalancıdır, iki yüzlü, Müslüman kılıklı Haçlıdır
(Buhari, Sahih, Fiten, 92/6094–6095 –7131–7179; Ebu Davud, Sünen, Fiten, 1; İbn Mace, Sünen, Fiten, 9).

Elindeki ateşi soğuk su, suyu ise ateştir; yani ateşi su, suyu da ateş gösterecek kadar, Hakkı batıl batılı da Hak gösterecek kadar maharetli bir Mesih’üd Deccaldir.
(Buhari, Sahih, Fiten, 92/7130).

Ahir zamanda sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için; Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist ve Hinduist tüm insanlık için en büyük bela, Hz. Peygamberin haber verdiği işte bu "Müslüman kılıklı gizli Haçlılar”dır. Teknik ifadesiyle “irili–ufaklı deccaller”; sayısı 30 ila 70 arasında değişeceği haber verilen büyük–küçük Deccal takımıdır (Ebu Davud, Sünen, Fiten, 1; İbn Mace, Sünen, Fiten, 9).

Bu büyük fitnenin karşısında, ümmet–i Muhammed’den kıyamete dek dimdik ayakta duracak, Hz. Muhammed’in getirdiği imanı temsil edecek Sırat–ı Müstakim üzere Hak üzere bir grup sürekli olarak olacaktır. Onlar Allah’ın yardımını göreceklerdir. Allah’ın emri (olan kıyamet) gelinceye kadar, bu kendilerine ters düşerek Hak’tan ayrılanlar onlara asla zarar veremeyecektir”
(Ebu Davud, Sünen, Fiten, 1; İbn Mace, Sünen, Fiten, 9)

Hz. Peygamberin Yüce Allah’a sığındığı üzere, Allah nefsimizi, neslimizi ve insanlığı bu büyük Deccal fitnesinden muhafaza etsin
(Buhari, Sahih, Fiten, 92/7129).



http://forum.islamiyet.gen.tr/fikih...sunnet-akaidine-gore-dinlerarasi-diyalog.html


Ve iman edenlere Kurani ikaz : "Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir. "

(Maide ,54)

kafirlere karşı hoşgörülü değiller, tersine şiddetlidirler, müminlere karşı hoşgörüldürler :)

"Ey iman edenler! Yahudileri ve
Hıristiyanları dost edinmeyin
. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizder
kim onları dost edinirse, o da onlardandır
. Şüphesiz Allah, zalimler
topluluğuna yol göstermez."
"Kalblerinde hastalık bulunanların: "Başımıza (küresel) bir felâketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasına koşuştuktan

görürsün. Umulur ki Allah bir fütuhat, yahut katından bir emir getirecek de onlar , içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır “

( Maide Suresi 51-52-53-54-55-56 ) demekki Allahın apaçık emrine karşı gelip ne gibi bahaneler uydursalar uydursunlar aslında küresel felaketten korktukları için Ehli kitaba iltihak ediyorlar ....

selam değerli dostlar, lütfen mesajımdan alıntı yapacaksanız tam yapın ( sadece işinize gelen kısmını kırpmayın ) çünkü bu mesajda neden öle yazdığım açıklanıyor güzel ve anlaşılır bir şekilde

Kuran ayetleriyle Peygamberimizin (sav) sözleriyle....

Benim hadlerim Kuran ve Sünnettir, bundan başka had tanımıyorum bir Müslüman olarak...

Aminenurcum sende bir zamanlar konuma yazdın, rica ettim ama nafile...

sevgilerimle iyi akşamlar :)
 

susuzyaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Kas 2007
Mesajlar
140
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Unutmayalım ki İslam dini de gariptir. Peygamber efendimizde gariptir. Babası peygamber (s.a.v.) efendimiz doğmadan önce vefat etmiştir. Annesi henüz çocukken vefat etmiştir. İlk müslümanlar garipler, kimsesizlerdir ve dinleri uğruna nice çileler çekmişlerdir. Böyle oluncada İslam dini garip bir din oluyor.

İsteseydi Allah herkesi kamil imanlı olarak yaratır, onları imanları üzerine öldürür ve cennetine koyardı. İsteseydi Allah herkesin TAM manası ile dinini yaşamasını sağlardı.

Dinimiz garip bir din olduğu için ona itaat etmeye çalışanlar elbette zorluk çekeceklerdir. İşin en güzel tarafıda budur. Alın teri dökülerek kazanılan ekmek, çalışmadan yorulmadan kazanılan ekmekten daha tatlıdır.

Bizlerde öyle. Eğer dinimizi kolayca yaşayabilsek değeri kalmaz. Bizde kızgın güneşin alnında, kızgın kumların üzerine bağlanıp işkenceler yapılan sahabeyi kiram gibi, açlığından karnına 2 taş birden bağlayan Peygamber (s.a.v.) Efendimiz gibi, Kur'an öğretebilmek için para verip çiftlik köşelerinde, tren vagonlarında uğraş veren hoca efendiler gibi acılar çekerek dinimizi yaşayacaz ki gerçek müslümanlar olalım (şimdi de kızgın kuma yatırsınlar, karnımıza taş bağlayalım demiyorum. Varsın her türlü haksızlığı yapsınlar, varsın kapalı bacılarımızı üniversitelere almasınlar, varsın örümcek kafalı diye dalga geçsinler)

O devirde o kadar işkence altında dinini değiştirmeyen, Allah'a peygamberine bağlı kalan kimseler gibi bizde; günümüzün MODERNLEŞME, MODA dedikleri şeylerden kaçarak, İslam 1500 sene önce ne ise şimdide o şekilde, hatta daha fazla gayretle, daha fazla emekle uğraş verecez ki. Garip dinimizi garip yaşayanlar olarak büyük mükafat sahibi olalım...

Umarım çok çabucak dinden vazgeçen, islam şuurunu kaybeden, islama laf getiren kullardan olmayız.
Allah herkese Gerçek islam şuuru versin.
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Unutmayalım ki İslam dini de gariptir. Peygamber efendimizde gariptir. Babası peygamber (s.a.v.) efendimiz doğmadan önce vefat etmiştir. Annesi henüz çocukken vefat etmiştir. İlk müslümanlar garipler, kimsesizlerdir ve dinleri uğruna nice çileler çekmişlerdir. Böyle oluncada İslam dini garip bir din oluyor.

İsteseydi Allah herkesi kamil imanlı olarak yaratır, onları imanları üzerine öldürür ve cennetine koyardı. İsteseydi Allah herkesin TAM manası ile dinini yaşamasını sağlardı.

Dinimiz garip bir din olduğu için ona itaat etmeye çalışanlar elbette zorluk çekeceklerdir. İşin en güzel tarafıda budur. Alın teri dökülerek kazanılan ekmek, çalışmadan yorulmadan kazanılan ekmekten daha tatlıdır.

Bizlerde öyle. Eğer dinimizi kolayca yaşayabilsek değeri kalmaz. Bizde kızgın güneşin alnında, kızgın kumların üzerine bağlanıp işkenceler yapılan sahabeyi kiram gibi, açlığından karnına 2 taş birden bağlayan Peygamber (s.a.v.) Efendimiz gibi, Kur'an öğretebilmek için para verip çiftlik köşelerinde, tren vagonlarında uğraş veren hoca efendiler gibi acılar çekerek dinimizi yaşayacaz ki gerçek müslümanlar olalım (şimdi de kızgın kuma yatırsınlar, karnımıza taş bağlayalım demiyorum. Varsın her türlü haksızlığı yapsınlar, varsın kapalı bacılarımızı üniversitelere almasınlar, varsın örümcek kafalı diye dalga geçsinler)

O devirde o kadar işkence altında dinini değiştirmeyen, Allah'a peygamberine bağlı kalan kimseler gibi bizde; günümüzün MODERNLEŞME, MODA dedikleri şeylerden kaçarak, İslam 1500 sene önce ne ise şimdide o şekilde, hatta daha fazla gayretle, daha fazla emekle uğraş verecez ki. Garip dinimizi garip yaşayanlar olarak büyük mükafat sahibi olalım...

Umarım çok çabucak dinden vazgeçen, islam şuurunu kaybeden, islama laf getiren kullardan olmayız.
Allah herkese Gerçek islam şuuru versin.


amin inşaALLAH kardeşim yorumunuz için teşekkür ederim
baki selamlar
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Bid'aların ve dalaletlerin istilası zamanında Sünnet-i Seniyeye ve hakikat-ı Kur'aniyeye temessük edip (tutunup, uyup) hizmet eden, yüz şehit sevabını kazanabilir
 

susuzyaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Kas 2007
Mesajlar
140
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Günümüzde cennete girmek hem çok kolay hemde çok zor...
İnsanların cehennme oluk oluk aktığı bir dönemdeyiz. Hani bir sınıfta herkesin düşük not aldığı sınavdan yüksek not almak vardır ya işte günümüzde dinimizde öyle. Hayat sınavında insanlar teker teker dökülürken yüksek not alabilenler olmak gerekir. O sınavdan kalmak önemli değildir ve hiç bir değeri yoktur Çünkü zaten herkes kalmıştır, mühim olan kazanmaktır. Öne çıkmaktır.

Allahü Teala öne çıkanlardan eylesin...
Allahü Teâla herkesin ters yöne giderken sağlam bir şekilde dinimizin yolunda yürümek nasip etsin...
Küfür batağının içinden geçen ve kirlenmeyen, üstüne yanından geçtiği pislikleri de temizleyen bir ŞELALE olmayı nasip etsin.

Allah razı olsun.
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Günümüzde cennete girmek hem çok kolay hemde çok zor...
İnsanların cehennme oluk oluk aktığı bir dönemdeyiz. Hani bir sınıfta herkesin düşük not aldığı sınavdan yüksek not almak vardır ya işte günümüzde dinimizde öyle. Hayat sınavında insanlar teker teker dökülürken yüksek not alabilenler olmak gerekir. O sınavdan kalmak önemli değildir ve hiç bir değeri yoktur Çünkü zaten herkes kalmıştır, mühim olan kazanmaktır. Öne çıkmaktır.

Allahü Teala öne çıkanlardan eylesin...
Allahü Teâla herkesin ters yöne giderken sağlam bir şekilde dinimizin yolunda yürümek nasip etsin...
Küfür batağının içinden geçen ve kirlenmeyen, üstüne yanından geçtiği pislikleri de temizleyen bir ŞELALE olmayı nasip etsin.

Allah razı olsun.



selamun aleykum susuzyaz yorum için teşekkürler güzeldi kardeşim katılıyorum.. duanıza kalbi aminler inşaALLAH ...
rabbim dogru yola sevk etsin bu yolda ayaklarımızı sabit kılsın hemhal olmayı nasip etsin .inşaALLAH
selam ve dua ile hayırlı cumalar kardeşim
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Meraklı ve küçümseyici bakışlar altında kalsa da, örtüsüne bürünüp övülmeyi Rabbinden bekleyenler
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Muhakkak ki sizin arkanızda karanlık gece parçaları gibi fitneler vardır. O fitneler içerisinde, sizin üzerinde bulunduğunuz inancın benzerine sımsıkı yapışan bir kimse için, sizden elli kişinin sevabı kadar sevap vardır.”
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Şu karanlık kalabalıklar içerisinde, nurdan birer şelale gibi akıp duran ‘gariplere’ merhaba!..


Dinini, namusunu, iffetini korumak için türlü sıkıntılara, mahrumiyetlere katlananlara merhaba!..


Herkesin cehennemi bir çılgınlığa kapılıp günah ateşlerine atıldığı bir zamanda, takva ipine sımsıkı sarılıp, Yüce ALLAH’a doğru gitmeye çalışanlara merhaba!..


Enes bin Mâlik -radıyALLAHu anh-den rivâyet edildiğine göre, Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:


“Müslümanlık garip olarak başladı, başladığı gibi garip olarak avdet edecektir. Ne mutlu o gariplere!” (Müslim)


Garipler kimdir?” diye sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır:


“Garipler o kimselerdir ki, halk tarafından bozulmuş olan sünnetimi ıslah ederler, öldürülmüş olan sünnetimi de ihyâ ederler.” (Tirmizî)


Evet, ne mutlu Sünnet-i Seniyye bürhanına sımsıkı sarılıp, onu ihya eden gariplere… Ve onlar gibi olamasalar da o garipleri taklit etmeye çalışanlara!..


“Garipler sayıları pek az olan sâlih kişilerdir. Bu kişiler sâlih olmayan bir topluluk içinde yaşarlar. Yaşadıkları bu topluluk içinde kendilerini seven az, buğz eden ise çoktur.” (Ahmed bin Hanbel)


Alimlerin ittifakla, ‘o zaman bu zamandır’ dedikleri, ‘karanlık gece parçaları gibi fitneler’in dört bir yanı tuttuğu, şu ahir zamanı delip geçercesine yaşayanlar… Şu hadis-i Nebeviyi, gözlerine sürme yapsınlar;


“Muhakkak ki sizin arkanızda karanlık gece parçaları gibi fitneler vardır. O fitneler içerisinde, sizin üzerinde bulunduğunuz inancın benzerine sımsıkı yapışan bir kimse için, sizden elli kişinin sevabı kadar sevap vardır.”


Ashâb-ı kiram: “Yâ Resulellah! Onlardan elli kişinin sevabı kadar sevabı vardır değil mi? (Yani sizden kelimesi yanlışlıkla mı kullanıldı?)” diye sorduklarında buyurdu ki:


“Hayır! Sizden elli kişinin sevabı kadar sevap alır. Çünkü siz iyiliklerde yardımcı bulursunuz, fakat onlar bulamazlar.” (Ebu Dâvud - Tirmizî - İbn-i Mâce)


Ne büyük bir müjde! Bir tanesine bile asla ulaşılması mümkün değilken, ‘elli Sahabenin sevabı kadar’ sevap kazanmak!..


Evliyaya göre garip; ya hâl itibariyle veya örf itibariyle olan gariplerdir. “Hâlen garip olan kimseler, fâsid olan ve günahların bolca işlendiği bir zamanda sâlih olan kimselerdir. İlmen garip olan kimseler, cehaletin diz boyu olduğu zamanda, âlim olan kimselerdir. Veya münafık bir kavim içerisinde, dosdoğru olan kimselerdir. İşte kendilerine ‘müjdeler olsun’ ifadesinin ve müjdesinin sunulduğu kimseler bunlardır.”


Cahiliye misali bir topluluk içerisinde yaşarken, dinin izzetini muhafaza edenler..
Kınayanın kınamasına aldırış etmeyenler…
Meraklı ve küçümseyici bakışlar altında kalsa da, örtüsüne bürünüp övülmeyi Rabbinden bekleyenler…


Ne mutlu!.. İki cihanda da saadeti arzulayanlara…
Ne mutlu!..
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
selamünaleyküm kardeşim
Allah razı olsun elinize emeğinize sağlık çok güzel ve faydalı bir paylaşım...

Rabbim doğru yoldan ayırmasın, salih kullarından olmayı nasip etsin inşaAllah...Amin...

selam ve dua ile kalın...

 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
selamünaleyküm kardeşim
Allah razı olsun elinize emeğinize sağlık çok güzel ve faydalı bir paylaşım...

Rabbim doğru yoldan ayırmasın, salih kullarından olmayı nasip etsin inşaAllah...Amin...

selam ve dua ile kalın...


__________aleykum selam güzel kardeşim teşekkür ederim
amin inşaALLAH
SELAM VE DUA İLE__________
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
“Garipler sayıları pek az olan sâlih kişilerdir. Bu kişiler sâlih olmayan bir topluluk içinde yaşarlar. Yaşadıkları bu topluluk içinde kendilerini seven az, buğz eden ise çoktur.” (Ahmed bin Hanbel)
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,120
Tepki puanı
8,195
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Selamünaleykum...

Selamünaleykum...

“Müslümanlık garip olarak başladı, başladığı gibi garip olarak avdet edecektir. Ne mutlu o gariplere!” (Müslim)


“Garipler kimdir?” diye sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır:


“Garipler o kimselerdir ki, halk tarafından bozulmuş olan sünnetimi ıslah ederler, öldürülmüş olan sünnetimi de ihyâ ederler.” (Tirmizî)


Evet, ne mutlu Sünnet-i Seniyye bürhanına sımsıkı sarılıp, onu ihya eden gariplere… Ve onlar gibi olamasalar da o garipleri taklit etmeye çalışanlara!..

Allah CC. razı olsun Aminenur Kardeşim...
Garip aslında KÂRİB'e çok yakın...
Paylaşmak istedim sizlerle...

GARİP”LİĞİMLE BANA “KARÎB” OLAN

Fecir vaktiydi. Pencerenin rüzgârdan dolayı çıkardığı gürültüyle uyandım. Birkaç dakika sonra içi alemimi garip bir hüzün sardı. Bir haftalık okuma programı dün bitmişti. O yüzdendi galiba ayrılıktan gelen bu gariplik hâli. Ama geçici firaklar ebedî vuslâtlara gebeydi. O sırada kendimi mânen “firaklı ve gurbetli bir esarette, fecir vaktinde ağlayan bir kalbin ağlatan ağlamalarıyla başbaşa buldum. Bu “garip”lik içinde O’na “karîb” olmak istedim.

Pencereye yaklaşıp semâya baktım. Kamerin nurlu yüzünü tıpkı benim baş örtüm gibi griimsi bir bulut gizliyordu. Bulutun çekilmesini beklemek, hem de biraz hava almak için balkona çıktım. Burada beslediğimiz evcil bir güvercinimiz vardı. Onu, biraz dolaşması için serbest bıraktım. Güvercin, akşama kadar göklerde dolaşsa da, kalbi buraya bağlı olduğu için sonunda tekrar eve dönüyordu. Güvercin havalanınca, semadaki kamere çarptı nazarım. Bir süre o nûrânî simadan yüzümü çeviremedim. Nasıl da durduruluyordu feza boşluğunda. Evet. Kamer arza bağlı bir semalıydı. Feza boşluğunda gezer, ama dünyadan ayrılamazdı. İnsan da aynı kamer gibiydi. Cismi dünyadan ayrılamıyor ama, ruhuyla, kalbiyle, semavâtın en yükseklerini bile gezebiliyordu özgürce. Tam bu düşünceler içerisindeydim ki; okunmaya başlayan ezan ile irkildim. O anda aklıma getirildi ki mi’râç da sınırlı bir mekanda sınırsız alemlere semâvî bir yolculuğun ne ulvîsiydi.

Ezan biter bitmez abdest alıp namaza durdum. O Hâkim-i Ezelî’nin huzurunda önce kalbimi sonra ellerimi bağladım. Namazla birlikte onunla konuşmaya başlayıp, garipliğimi arz etmeye çalıştım. Tam insanın gökyüzüne en uzak ama, semavâta en yakın olduğu an olan secde ânındaydım, bir bâd-ı sabâ esti pencereden içeri doğru. Ol Resûlün kudsî sedâsını işittim kalbimin derinliklerinde. “namaz mü’minin mi’râcıdır.”

Namazı bitirip tesbihâtı yaptıktan sonra “garip”liğimle bana “Karîb” olanı tanımak için tekrar balkona çıkıp Otuzuncu Lem’ânın altıncı nüktesini açtım. Kendimce yaratılışımın gereğini yerine getirip, biraz “esma tâlimi” yapmak duası içerisindeydim. Gerçi İsm-i Kayyum gayet derin olduğundan her meselesini her cihette anlayamazdım. Fakat her meseleden bir derece hissemi alabilirdim. “’bir şey bütün bütün elde edilmezse, bütün bütün elden kaçırılmaz’ kaidesiyle ‘bu manevî bahçenin bütün meyvelerini koparamıyorum’ diye vazgeçmek kâr-ı aklı değildi. İnsan ne kadar koparsa o kadar kâr”dı.

Said Nursî ; “ İsm-i Azâmın iki ‘ziya’sından ikinci ziyâsı veyahut ism-i azâmın altı nurundan altıncı ‘nûr’u olan Kayyum isminin bir cilve-i âzâmı” diyordu. Bu esnâda ufuk çizgisinden gözüme bir ışık hûzmesi ulaştı. Belli ki güneş “ziya”sını yaymaya başlamıştı âleme. Böylece kamerin göz alıcı “nur”u kaybolmaya, kendini gizlemeye yüz tuttu. Anladım ki; kamerin “nur”u şemsin “ziya”sının yansımasıydı, cilvesiydi, gölgesiydi.

Said Nursî; İsm-i Kayyum’a hem “nur” hem “ziyâ” diyordu. Evet, İsm-i Kayyum melekût âleminde “ziya”, mülk âleminde ise “nûr”du. Çünkü mülk de melekûtun bir yansımasıydı.

Her zaman “nûr”u daha güçlü bilirdim. Ama fark ettim ki ziyâ daha kuvvetli bir ışıktı. Ziyâ masdar, nûr ise mazhardı. Said Nursî bir çok yerde “Kur’ân’ın ziyâsı” diyordu. Çünkü Kelâm-ı Ezelî hakikat güneşiydi. Bu yüzden mânâ âleminde yaptığı elli bin müşâhedâtından biri olan Risaleler de “nur”du. Yani Kur’ân’ın bir gölgesiydi. Zira ondan almıştı feyzini. İşte bu sebeptendir ki; Risale “ziya” değil, Risale “nur”du.

Kamer her zaman bizi şemse müştak eylerdi . nurdan ziyâya yönelirdi gönüller. Bunun gibi Risale-i nur da bizi Kur’ânı-ı Hakîm’e yönlendirmeliydi. Eğer Risale okurken Kur’ân’a muhabbetimiz ziyadeleşmiyorsa bunda bir terslik var demekti.

Nasıl ki; namaza durmak Sultan-ı Zîşan’la konuşmaktı, Kur’ân okumak da Rabb-i Rahîm’in bizimle konuşmasıydı.
İşte, Said Nursî bizim için O’nun konuşma dili olan Kelâm-ı Ezelî’yi bir nebze deşifre ediyor, Risale ırmağından Kur’an okyanusuna açılımlar yapıyordu böylece.
Bundan dolayı Kur’ân-ı Hakîm’i okumak elzemdi.
Çünkü “garip”liğimle bana “Karîb” olanı ancak böyle tanıyabilirdim. Gâyrısı eksik olurdu.

Alıntı: Canan Karataş
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
aleykum selam abi hak teala razı olsun ..
ne kıymetli bir katkıydı okurken etkilendim ..
yüreğinize sağlık ...

selam ve dua ile
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt