El-Endulusi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 8 Nis 2012
- Mesajlar
- 376
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 13
Tasavvufda da maksat zatne sunneti yasamaktir. Kardes bu sebeple vermis. Sunnet de olan hersey zaten Tasavvufda da var onu demek istiyor.
İslâmiyet, ana hatlarıyla iman, ibadet ve ahlaktan ibarettir. Kelâm ilmi imanı, fıkıh ilmi ibadeti, tasavvuf ilmi de ahlakı ele alır. Tasavvuf, İslâmı derûnî bir şekilde yaşamaktır. Ruhî ve vicdanî bir duyuşun mahsulüdür. Şekilden mânâya geçmek, kabuktan öze ulaşmaktır. Kâlin hâl olmasıdır.
İnsanın aklı, kâinatın binler hazinelerini açan pırlanta gibi bir anahtardır. Nuranî bir cevherdir. Akl-ı selîm mertebesine ulaştığında, Rabbanî bir mürşittir. Hakikat güneşine açılan bir penceredir.
Kalb dahi, insanın manevî hayatının merkezidir. Binler âlemin manevî bir haritasıdır. Kâinatın hadsiz hakikatlerinin mazharı, medarı, çekirdeğidir.
Cenab-ı Hakka parlak bir aynadır. Gayb âlemlerine karşı bir penceredir. Rabbanî bir latifedir.
İşte, aklın işletilmesiyle pek çok ilimler ve fenler otaya çıktığı gibi, kalbin işletilmesiyle de, tasavvuf ilmi ortaya çıkmıştır.
İslâm tasavvufunun menşeini inceleyen bazı zâtlar, İslâm öncesi tasavvufî akımlarda da benzeri esasları gördüklerinden, onu ya Hint’te, ya İran’da, veya daha başka yerlerde aramışlardır. Halbuki, İslâm tasavvufunu doğrudan doğruya Kur’ânda ve Resulullah’ın (asm.) hayatında aramak lâzım gelir.
Çünkü tasavvufta yer alan “zikir, fikir, nefis terbiyesi” gibi esaslar, Kur’ânda çokça bahsedilen konulardır. “Yaşayan Kur’ân” durumunda olan Resulullah ise, tasavvufî hayatın en zirve tatbikini göstermiştir."
Kaynaklar:
1. Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, Marmara Ün. İlahiyat Fak. Yay. İst. 1994, s. 85
2. Said Nursî, Mektubat, Envar Neş. İst. 1993, s. 443
3. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat. s. 60
Tarikat, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. Tarîkatlar, hakikatlerin yollarıdır.
Tarîkatlar, şeriatın birer delili, ab-ı hayat dağıtan bir kevser kaynağıdırlar.
Asırlardır nice ehl-i iman, bu menba’dan içmiş, bu muazzam hazineden istifade etmiştir.
Tarîkat, Resulullah’ın miracının gölgesinde kalb ayağıyla ruhanî bir seyr ü sülûktur.
Tarîkat, hakîkate giden bir yol olmakla beraber, tek yol değildir. Bütün hak tarikatlar, esaslarını Kur’ândan almışlardır.
Tarîkatı kabul etmek istemeyen bazı kimselerin, “Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı?” şeklindeki soruları, bir cerbezeden ibarettir.
Zira, tarîkatın bütün esasları, zaten Resulullah’ın tatbikatına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir. Tarikatın belli bir sistem içinde ortaya çıkması , hicri 3. asra dayanır. Cüneyd-i Bağdadî, Bayezid-i Bistami gibi zatlar, tarîkatın ilk önderlerindendir. Daha sonraki dönemlerde gelen Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylanî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, İmam-ı Rabbani gibi zatlar ise, tarîkatın en meşhur kahramanlarıdırlar.
Kaynaklar:
1. Nursi, Sözler, s 464
2. Bkz. Nursi, Mektubat, s. 444-445
3. Bkz. Nursî, Mektubat, s. 443
Tarikat, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. Tarîkatlar, hakikatlerin yollarıdır.
Tarîkatlar, şeriatın birer delili, ab-ı hayat dağıtan bir kevser kaynağıdırlar.
Asırlardır nice ehl-i iman, bu menba’dan içmiş, bu muazzam hazineden istifade etmiştir.
Tarîkat, Resulullah’ın miracının gölgesinde kalb ayağıyla ruhanî bir seyr ü sülûktur.
Tarîkat, hakîkate giden bir yol olmakla beraber, tek yol değildir. Bütün hak tarikatlar, esaslarını Kur’ândan almışlardır.
Tarîkatı kabul etmek istemeyen bazı kimselerin, “Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı?” şeklindeki soruları, bir cerbezeden ibarettir.
Zira, tarîkatın bütün esasları, zaten Resulullah’ın tatbikatına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir. Tarikatın belli bir sistem içinde ortaya çıkması , hicri 3. asra dayanır. Cüneyd-i Bağdadî, Bayezid-i Bistami gibi zatlar, tarîkatın ilk önderlerindendir. Daha sonraki dönemlerde gelen Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylanî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, İmam-ı Rabbani gibi zatlar ise, tarîkatın en meşhur kahramanlarıdırlar.
Kaynaklar:
1. Nursi, Sözler, s 464
2. Bkz. Nursi, Mektubat, s. 444-445
3. Bkz. Nursî, Mektubat, s. 443
Tasavvufda da maksat zatne sunneti yasamaktir. Kardes bu sebeple vermis. Sunnet de olan hersey zaten Tasavvufda da var onu demek istiyor.
Tarikat, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. Tarîkatlar, hakikatlerin yollarıdır.
Tarîkatlar, şeriatın birer delili, ab-ı hayat dağıtan bir kevser kaynağıdırlar.
Asırlardır nice ehl-i iman, bu menba’dan içmiş, bu muazzam hazineden istifade etmiştir.
Tarîkat, Resulullah’ın miracının gölgesinde kalb ayağıyla ruhanî bir seyr ü sülûktur.
Tarîkat, hakîkate giden bir yol olmakla beraber, tek yol değildir. Bütün hak tarikatlar, esaslarını Kur’ândan almışlardır.
Tarîkatı kabul etmek istemeyen bazı kimselerin, “Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı?” şeklindeki soruları, bir cerbezeden ibarettir.
Zira, tarîkatın bütün esasları, zaten Resulullah’ın tatbikatına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir. Tarikatın belli bir sistem içinde ortaya çıkması , hicri 3. asra dayanır. Cüneyd-i Bağdadî, Bayezid-i Bistami gibi zatlar, tarîkatın ilk önderlerindendir. Daha sonraki dönemlerde gelen Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylanî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, İmam-ı Rabbani gibi zatlar ise, tarîkatın en meşhur kahramanlarıdırlar.
Kaynaklar:
1. Nursi, Sözler, s 464
2. Bkz. Nursi, Mektubat, s. 444-445
3. Bkz. Nursî, Mektubat, s. 443
Evren ile Tanrı'yı bir ve aynı şey sayan öğretilerin ve inanç sistemlerinin genel adı Panteizm'dir. Kamutanrıcılık da denilen Panteizm'in temel ilkesine göre, evrende bulunan her şey tek bir Varlık'tan oluşmuştur. Gerçekte varolan bu tek Varlık'tır ve tüm nesne ve canlılar onun çeşitli görünümleridir. Eski gizemci ve ezoterik toplulukların çoğunda Panteist ilkeler benimsenmiştir. Felsefe olarak Stoacılık ve Neoplatonizm'de panteist anlayışlar vardır. Kabalacılık tümüyle panteisttir. Vahdet-i vücut anlayışı ile Tasavvuf 'ta da panteist olgu benimsenmiştir.[/COLOR]
Günümüz Tasavvuf İnancı
1. Mürşit
• Günümüzde peygamber mesleğini icra eden kişi
• Kullarla Allah arasındaki engelleri kaldıran kişi
Allah’ın izniyle kâinatta tasarruf sahibidir. Yani evreni yönetmede yetki sahibidir
Nefsi kötülüğü emretmeyen kişi(Nefsi safiye)
• Allahın razı olduğu kişi
Allah tarafından kullarını terbiye etmesi için seçilen kişi
• Her işinde Allah’ın rızasına uygun hareket eden kişi
Müritleri terbiye eden kişi
• Nefis terbiyecisi
Allah’ın özel dostluğunu kazanmış esrarengiz vasıfları olan, insanüstü güçlere sahip, kendisinden hep hikmetli ve kerametli işlerin hâsıl olduğu kişi.
Kendisine sığınılan bir sığınak. Bir şeyler bulunması ümit edilen maden kaynağı
Asıl veren yüce Mevlâ’dır. Mürşid sadece onun takdir ve taksimine göre dağıtım yapar
Hıristiyanlıktaki Azizler, Şia mezhebinde Ayetullah ve Tasavvufta Evliya (Mürşidi Kâmil)birbirine çok benzer
Hıristiyanlıkta Azizlere büyük bir sevgi ve saygı vardır. Azizler adeta dinin yeryüzündeki sahibidirler. Gördükleri bu tazim ve itibar nedeniyle bir gün gelip Allah (c.c.) katın da kendilerine öylesine yetkiler vermişlerdir ki; İnsanlara dünyada iken cennetten arazi satmışlar onların günahlarının affı için kendilerinde büyük yetkiler tayin etmişlerdir.
Hatta bir gün geldiğinde İncil’e bile müdahale ederek tahrif etmişlerdir. Hıristiyanlar günah işledikleri zaman bu Azizleri bulup onların yanında günahlarını itiraf ederek Allah’tan af dilerler ve günahlarının çıktığına inanırlar. Çünkü onlara göre bu azizler Allah’ın katında yetki sahibidirler, Allah tarafından seçilmişlerdir.
Kendilerini İsa’ya teslim etmişler, hayatlarını O’na adamışlardır. Bu nedenle onların affına vesile olurlar.
Hıristiyanlarda azizler Allah’ın izniyle bir zamanlar cennetten yer satıyorlardı. Şia ve bazı tarikatlarda da veliler Allah’ın nurunu onun takdirine göre taksim ederler..
Şia ve tarikatlarda, İmamlar; Allah katından ( ledünni) bir ilme sahiptirler Şia’da ve tarikatlarda Kur'an’ın bir batını ve birde zahiri olduğu ve batınını herkesin bilemeyeceği, ona imamların yada diğer adıyla mürşidi kâmillerin vâkıf olabileceğine inanılır
Allah’tan ilham alırlar, ümmete gelen bütün feyiz ve maneviyat ancak onlar sayesinde olur. Onların aracılığı olmadan hiç kimseye, irşad, hidayet, nur ve feyiz gelmez
Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu konudaki şu hadisi şerifinin ne kadar da bu güne işaret ettiği görülecektir; Ebu Said el-Hudri’nin bildirdiğine göre: “Sizden öncekilerin izlerini kuşkusuz karış karış,arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar, siz arkalarından gideceksiniz. Dedik ki;Yahudi ve Hıristiyanlar mı? Ya kim olabilir? Dedi.
Mürşidin ervahı (ruhaniyeti) hiçbir zaman sofiden ayrı değildir.Her daim sofinin nefsinin neler fısıldadığını duyup bilmek zorundadır.Eğer duyamasaydı yani Allah-u Teala ona bu yetkiyi vermeseydi o da kişiyi terbiye edemezdi
Velî, fevkalâde rûhânî kudretlerle mücehhez olduğu için, artık toplumda ona karşı korku ile karışık bir saygı duygusu hâkim olmaya başlar. Velîye karşı yapılacak herhangi bir saygısızlığın, çarpılma, âniden veya feci bir şekilde ölüme yakalanma vs. şeklinde cezalandırılacağına inanılır. Buna paralel olarak, velînin sözkonusu rûhânî kudretinden, birtakım iyiliklerin cezbedilmesi ve kötülüklerin giderilmesi yolunda faydalanma arzusu doğar (feyz ve bereket kavramı).
Nihayet, dünyada bu tarzda menfaati sağlanacak olan velînin öbür dünya da Allah katında yardımcı olması için onu memnun etme çabası ortaya çıkar ve bunun sonunda bir tatmin duygusu müşâhede edilir. Bütün bu sosyal ve psikolojik faktörler kültün teşekkülünü tamamlamış olur. Ancak, burada, kültün oluşmasında âdeta bir harç vazifesi gören "kerâmet" kavramının önemine bir daha işaret etmek yerinde olacaktır. Zira kültün gelişip yayılmasını, yerine göre mahallî olmaktan çıkıp genelleşmesini sağlayacak olan da odur.
Yerine aileden biri geçer
Malka Huşuka (Karanlıklar kralı);bakışı dağları devirir,soluğu demiri eritir.(Madden dini)
Mısırda firavun tanrının yeryüzünde temsilcisidir.Her vakit tanrıyla görüşebilirdi.Yetkilerini tanrıdan alırdı.
Film san sen, senin inancına sokmuşlar bunları.. uykun geldiğiiçin rüyada sanıyorsun kendini... uyan ... hesap var... uyan... bakışlarıyla (sen nazarı de) alemi irşad etmiyor mu senin efendiler... benim gördüklerim ediyordu...bak daha gelişmişi var... sen de oraya intisab et... (sadatın nazarı dağları devirir sözünü bir araştır kim söylemişl...) neyse uyu sen... Allah yardımcımız olup bizi rızasına ulaştırsın. bizi kendimize ve din simsarlarına bırakmasın amin..selam ve dua ile ..Bu yalandir. Ama eger iskender evrenesoglundan bahsediyorsan o bizim konumuz degil. Hicbir seyh Peygamberlik meslegini icra etmez. Varisi deseydin gene bir nebzede tartisiriz senle. AMa bu soz yalandir.
Bunda kinaye varsa yalandir. Eger desenki cahil bir kisiye dinini tovbeyi namazi Allah c.c. nasil kul olacagini gosteren deseydin dogru derdik. DİYORSUNUZ.
AMA YALAN , ÇÜNKÜ peygamberlerin mesleği irşaddır, öylemi; peki size göre mürşidlerde irşad yapmıyor mu....
Evreni yonetme yetki sahipligi nedir? Eger Ricali Gayb Meclislerinden (Yani gavslar Kutuplar 3ler 7ler 40lar 300ler miclisi) bahsediyorsan onun tartisilma yeri siteler degildir kardes. DİYORSUNUZ
Kısaca anlat bir bu gayb erleri ve başı olan gavs-kutup ne iş yapar size göre ,
Sonrada dersiniz Allahın izniyle yaparlar bu işleri, Allahın iznine dair senedleriniz ise şeytani uydurmalardır.
Bundan eger gunahsizdir manasi vermissen yalandir. DİYORSUNUZ , ama yalan , çünkü ne dediğimi gayet iyi biliyorsunuz. aşağıda açıklayacağım.....
Bunda sasilacak birsey yok aslinda Allah c.c. hepimizden razi fakat biz kendi yaptiklarimizla kendimize zulm ediyoruz. Kendi nurundan ufledigi bir varlikda razi olmaz olurmu Allah c.c.Kaniti ise bunca kafir hergun O na isyan etmesine ragmen hala onlara rizk veriyor. DİYORSUNUZ VE ÇARPITIYORSUNUZ, onlardan Allah razı diyorsunuz , Allahtan haber alıyorsunuz herhaldeki biliyorsunuz Allahın razı olduğunu. Bu inanış nebevi bakışa terstir, kabala mistizmidir..
Simdi senin tarih bilgin vardir. 124000 peygamberden (Bir rivayetde daha fazla) bahsediyoruz degilmi. Eskiden Peygamberler cok gonderilirdi insanlari dogru yola iletmek icin. fakat Hz.Rasulullahdan s.a.v sonra bu kapi kapandi. Bu sebeple Peygamber s.a.v ummetimin alimi beni israilin peygamberleri gibidir buyurmustur. Her yuzyilda bir din yenileyicisi cikar. (Yani bunu yanlis anlama halki Allah a davet eden kisi diyelim. Olen sunnetleri canlandiran halka ilim irfan dagitan. ikinci 1000 yilin müceddidi Imam Rabbani kuddise sirruh veya yakin tarihden Bediuzzaman Said Nursi gibi.. ÖNCE DİNİ ÇARPITIN ,SÜNNETTEn AYRILIP BAŞKA DÜNYALARIN ADAMI OLUN SONRADA BEKLEYİNKİ MÜCEDDİD GELSİN DİNİ YENİLESİN... KİMMİŞ BU DİNİ BOZANLARDA RABBANİ VE SAİDİ NURSİ YENİLEMİŞ.... Bİ BAKIN TARİHE HALLaÇLARMI, ARABİLERMİ,FARABİLER İBNİ SİNALARMI ...
KENDİSİ MUHTAÇ HİMMETE
BİLMEMKİ KİME HİMMET EDE DEDE
Dogru bizimde dusurumuz odur.DİYORSUNUZ Her işinde Allahın rızasına göre hareket eden kişiye günahsız demiş olmuyorsunuz yani.... elbet onu diyorsunuz... az öncede günahsızdır diyorsan nyalan diyordun.. kim yalancı şimdi...
Sadece muridler degil halkida.(Cubbeli AHmet Hocamiz gibi)
Yol gostericisi diyelim. önce insan kendini bir terbiye etse iyi olmazmı, nebevi sünnete uysa....pegamber as. nasıl yaşadı..bir baksa...Yol belli iz belli , ama ne tarafı gösterdikleri malum... hinduizm...
Bu laflardan kerameti anliyorum. Fakat dikkat soz soyleyelim kerameti inkar eden kafirdir Ehli SUnnet Akaidine gore. Evet boyle zatlarin kerametleri vardir. ŞU EFENDİLER BİR KERAMET GÖSTERSELERDE MÜSLÜMANLARI BU HALDEN KURTARSALAR OLMAZ MI? Üç cahili şeytani illizyonlarla kandırmak kolay değil mi? Allah size göre bu cahillre keramet göstermeye izin verir ama iş müslümanları zelillikten kurtarmaya gelince ,durmu der sizin efendilrerinize...
Eger medrese komur ocagi mi? dersen hayir derim. Kimi gelir cevher bulur kimi gelir komur ocagi bulur. Ben cevher buldum bak sen komur ocagi bulmussun. Allah mübarek etsin...Bulduğun cevheri geçenlerde budist rahibin biride sahipleniyordu...
Orda duralim. Bu iftiradir. Hristiyanlar Rablestirdiler sianin ben bile hala ne yaptiklarini cozemedim. Bizde ise sadece Allah c.c. vardir. Ask sevgi sadece Allah c.c. a dir. Mursidimiz basimizin tacidir ama sadece insandir. Anladin degilmi?TAMAM DURALIM. Söyle hiristiyanlar nasıl rableştirdi azizlerini. Peygamberinin sünnetinde veya kitabında olmayan şeyleri çıkardıkları için değil mi? Şimdi sizin bu efendiler, çakra zikrini, aleme tasarrufu, rabıtayı, darda kalanlara yatişmeyi hangi kitaptan, hangi sünnetten aldılar
Kardes bu konuyu yanlis yere acmissin git bunu hristiyanlara soyle. DİYORSUN, senin efendilerde cübbesinin cebinde cennete götürmüyor mu. Onları razı edip cennete gitmeye çalışmıyormu tasavvuf erbabı...
Kardes tarih bilgin yok. Incile mudahale eden azizler degil roma imparatorlugu idi. iznik konsulunu arastir. Neyse bizim konumuz degil. Bu konuda hristiyanlarla ilgili. Bize anlatacagina onlara anlatsana belki hidayete vesile olursun. diyorsun... aziz diye sahip çıktıkları şarlatanlar değil mi iseviliği hiristiyanlığa çeviren, belamlar değilmi dini yörüngesinden çıkaran. Zaten cahil halkın ne işi olur dinin kelami tarfıyla imamını taklit eder, dinini yaşamaya çalışır... Diner asıl zra veren , yanlış inançları içine sokan din adamları değil mi?
Guzel hikaye. Uykum olmadigi gunlerde okur okur esnerim kardes. kusura bakmada cocukca bir mesaj. Bir sonrakine geciyorum. DİYORSUN rabbim uyandırsın... bazı hikayeler vardırki ,hayatın kendisidir....
Senle siaya baya iyi salliyorsun. benim anlamadim hemde bu sitede sii biri gelipde sahabeden onune gelene sallarken sen nerelerdeydin bende bunu merak ediyorum. Samimi degilsin kardes. Konuya gelirsek Ledun ilmini inkar eden kafir olur (ehli sunnete gore) Kuranda 2 mana oldugu asikardir. Inkar eden kafir olmaz ama Ehli Sunnetin disina cikar. (Hadislerle sabittir) Kuranin kapali manalari vardir Hz.Peygamber s.a.v bunlari arastirmamiz gerektigini ogutlemistir bizde onu yapiyoruz. Ledun ilminin ogretilmesine gelince Insallah Hizir a.s. gorur isen ona sorariz. Diyorsun ... görülen veya gördüğünü iddea edenler şeytanla karşılaşıyor haberin olsun.. hızır kılığında şeytanla hemhal oluyor, ondan sonrada dine yeni şeyler sokuyorlar.... şii konusuna gelince o sahabeye zarar veremez.. ama siz ümmetin imanını yakıyorsunuz ..size cevap ehli sünnete göre farzı kifaye dir...
Beyazid Bistami k.s. Uveys Karani k.s. Rabiatul adeviyye k.s. Hallac k.s Bisr Hafi k.s. Ibrahim Bin Ethem k.s. Abdullah Ibn Mubarek k.s. ......vs daha ben sana cok yazarim silsilesi olmadan feyz alanlari. gecelim. Diyorsun kisel safsatalardan başkasını yazacağın yok...Abdullah Ibn Mubarek konusunu bir daha araştır... kardeş kendi mezhep imamı dururken insanlar niye başka fikirlerin amellerine sarılıyor... sen bilirsin bir anlat hele... sen ki... alim,arif,fadıl,basiret-firaset ehli bir adamsın madem niye ....
Konumuzla alakasi yok. DİYORSUN... tamda konuyu anlatıyor.. uyan eeeeyyyy.. kardeş uyan ,çağıran Allah resulü as.
Feyz bereket dogru. Hadisde yuzleri sizi Allahc.c. hatirlatanlarla birlikde olun deniyor. Geri kalan carpilma aniden olume yakalanma seklinde cezalandirma hikayedir gecelim. DİYORSUN ... sen hiç tasavvuf kitabı okumuyorsun herhalde...minah, işaretler... bir oku ondan sonra konuşalımmm...
Kardes sen bunu psikoloji okuyan genclere yaz. diyorsun... aklı gençleride unutmamak lazım değil mi...
Yanlis. Sana yuzlerce ornek veririz aileden biri gecmedigine dair. En yakini Haci Ali Haydar Efendi Hz.leri k.s. Seyhimiz Mahmud Efendi k.s. akraba yada kan bagi yoktu. Sen bunu Padisahlarla karistirdin.
sayalım istersen...
şahı nakşbenden sonra damadı attar
rabbaniden sonra oğlu masum.... inan çok uzun gerisini sen biliyorsundur zaten... yerine oğlu,kardeşi veya damadı geçmediyse araştır , başka bir iş vardır... sizin efendilerin sadatlarına bak bir...
Kardes hayirdir filmi ceviricen. Yani bu kadarina da pes diyecem ya gecenin bu saatinde bunlara cevap verdim. Toplasan ilmi olarak incir kabugunu doldurmaz ya neyse artik. Eyvallah
Kardes eksiklerin ve yanlislarin var. Pantesizm ile vahdet-i Vucud birbirinden farkli tamamen baskadir. Panteizm tanimini vermissin tanimina gore tanri ve evren ic ice gecmistir. Yada halk diliyle hersey tanridir.Yani tabiatda ve evrende olan hersey bir butun halinde tanriyi olusturur.
Simdi Allah c.c. aski icin su tanima bak elinide vicdanina koy. Vahdet-i Vucud la ne alakasi var. Genelde elestirilerde (yani vahdet-i Vucuda) siz hersey Allah c.c. dir (Hasa) yada evrende olan her bir parcada Allah c.c. vardir (Hasa) derler (genelde de hariciler yani vehhabiler yani gunumuzdeki adlari ile selefler derler)
Vahdet-i Vucud da zaten salik evreni ve maddeyi kabul etmiyor ki hersey Allah c.c. desin (hasa) Onlarin gorusu madde vehimdir ve sadece Allah c.c. vardir derler. Yani maddenin varligini red ederler. Eger ki soyle elestiri yapsaniz kardesim maddeyi nasil red edersin eger maddeyi red edersen Allah c.c. in mulk aleminde sifatlarina nasil bir mana bulucaz o zaman. diye bir elestiri yapsaniz bu konuyu ilmi olarak senle tartisiriz.
Ama gozunu seveyim ilkokul cocugu gibi Vahdet-i Vucud esittir panteizm dir diye bir konu acma. Acma ki ilmi konusabilecegimiz bir ortam olsun. Yani sitelerde goruyorum bu tur konular sig konular. O zaman ne diycez ekberi tarikatina bagli muridlere kafirmi oldunuz diyecez.
Ya Naksibendler ne yapaicak ya. Vahdet-i Suhud da salik Vahdet-i Vucud mertebesine de cikar fakat farkli olarak mertebe olarak yukselen salik sonra asagi dogru iner ve irsadina devam eder. Yani basit seklinde anlatmaya calisiyorum ki herkes anlayabilsin. Biri sarhosluk halinde kalirken (Ve bunlarda benim en son geldigim nokta budur derken) Vahdet-i Suhud da salik ayIlIr ve derki bu mertebelerin sadece biridir.
Diger yazdiklarini daha okumadim okuyunca cevap yazarim.
selamun aleykum
aslında tartışmaktan hep uzak durmaya çalışırım o yüzden müdahale değil kendi düşünce iklimimi beyan etmek isterim.
bir kişi kainat gibi olabilir, bir rasul gibi aleyhisselam ve onun aleyhisselam oğlu gibi de olabilir. firavun bir rasul aleyhisselam gibi de görülebilir.
bunların gerçek sebebi ise ben dahi ALLAHU teala gibi derim ki ile başlayan kuran-ı hakim tilavetidir.
ayete iman denen şey eğer aynen de yaşamaksa bu haller olur. bir ayet de alem ibrahim aleyhisselamın oğlu ismail aleyhisselam gibi okunmaya başlar ve o alemde olan kişi kendini hem bir baba hem bir oğul gibi hisseder. bu durumdan istese de kaçamaz.
bu yüzden kişi kuran-ı hakimi beyan eden zat-ı ecelden kulluk farkıyla ayrılmaya çalışır. evet ALLAHU teala bütün bu hallere şahittir ve bu halleri yaratandır ancak ben onun teala misafiri olarak bu alem ben değilim demelidir.
zahiren kuran-ı hakimle hasımlaşır evet der ben anladım ve bildim ki ALLAHU talanın sözü gibi söz olmaz ve yaratılan her şey ancak kul olarak ona teala gelicidir der.
mesela ALLAHU derken teala der. muhammed derken aleyhisselatu vesselam der. yani kuran-ı hakim yani ALLAHU teala gibi diyemem ben kulum ve acziyetimi beyan için gerekirse başka bir ayetten yardım almaya ve o ayetlerle ayakta kalmaya o ayetlere misafir olmaya mecburum der.
tasavvuf denen şey alemin rabbin teala kulu olduğunun idraki olmalıdır.
bu açıdan kul ALLAHU tealanın sözünün kendisi değil, ALLAHU tealanın kulu olmak zorunluluğunu hissder. HZ.BEDİÜZZAMAN imanın insanı kainat kadar yapabileceğinden bahseder.
işte bu noktada kişi şahitlerden olur ve ŞAHİT tealanın ne demek istediğini anlar. ve şahit olduğu hususlar bakımından kuran-ı hakimin lafzından başka lafızlarla dua ya başlar. namazlara salavatlar ekler, subhanekeler okur. virdler yapılır ve kuran-ı hakimden başkaca ancak ona yön alan mevkilerlede emr bekler olur.
tesbihlerle ALLAHU tealaya kulluğunu beyan eder.
bu nedenle tasavvuftaki anlayış kuran-ı hakimi asla ve kata ALLAHU teala gibi terennüm etmeyin olacaktır. ben dahi onun teala gibi derim ki diyerek sizin olmayan bir mülkte şeriklik yapmayın.
yoksa alemlerin rabbinin terbiye ettiği bir alanda okunan ayetin yaratılmış mekanında kalırsınız ve asla sizi ALLAHU tealadan başkası kurtaramaz. bugün kendimi bir baba gibi hissettim bir kimseye hayır işlemesi konusunda yardım ettim veyahut bugün böyle bir his zerrece yok bir kimseye evlat gibi yardım etmek istedim denen duygular bu ayetlerin zikri sırasında oluşan ihlaslarla diğerine galip gelen duygular olmaktadır.
anlaşılan bir katta yapılan tilavetin makbul olup olmadığı dünya ahalisini seyrederek resmen mukarreblerin gözlerinin önüne serdedilmektedir.
ihlası savaşla kazanan bir ayet, ihlası bir hayrın yayaılmasında arayan başka bir ayete galip gelince çıkan savaş bile ALLAHU tealanın emriyle olur diyebiliriz.
ALLAHU teala bizlerden razı olsun.