İslam Dini, Allah’ın (c.c) son Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) vasıtasıyla bütün insanlara gönderdiği en son ve en mükemmel dindir. İslam’ın gelmesiyle birlikte önceki dinlerin hükmü sona ermiş; bu dini kabul edenlere “Müslüman” etmeyenlere de “Kâfir” denmiştir. İslam’ın en son ve Allah katında yegâne din olduğu Kuran’da şöyle ifade edilmiştir:
“Bugün sizin dininizi sizin için kemale erdirdim. Sizin üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim. Yalnız İslam’dan razı ve ondan hoşnut oldum” (El-Maide/3)
“Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara yalnızca müjdeci ve korkutucu olarak gönderdik” (Sebe/158)
Kuran ayetleri apaçık ortada iken; öteden beri İslam’a karşı çok çirkin karalama kampanyaları düzenleyerek Kuran’a “Çöl Yasası” damgasını vuran gafiller olmuştur. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; İslam Dini akıl dinidir. İlim ve fenni emretmiştir. Bu özelliklerinin yanı sıra insan merkezli bir dindir. Tüm çağlara hükmedecek formda tasarlanıp, insanların faydasına sunulmuştur. Kuran’ı şöyle bir incelediğimiz de; insan fıtratına ve aklına ters düşen hiçbir ayet göremeyiz ve gösteremeyiz. İnsanlar ancak kötülüklerden sakınarak ve iyilikte yarışarak Allah’ın (c.c) rızasını kazanabilir. Allah’ın emirlerine uyulduğunda toplumda huzurun, barışın, güvenin ve bir ahengin oluşup, geliştiğini görürüz.
İslam Dini sadece ibadetler dini değildir. İslam’ın en öne çıkan özelliklerinden biri de uygulanabilir olmasıdır. İslam Dini, toplum düzenini ve ahengini bozan her türlü gayri insani fiillere karış bir takım cezalar getirerek toplumunda dengeleri korumayı ve bozulan dengeleri de yerli yerine oturtmayı amaçlamıştır. Ayrıca Yüce Allah (c.c) kulları ile arasına hiç kimsenin giremeyeceğini belirterek ruhbanlığı men etmiştir. İslam, bunun yerine tövbe kapısını açarak kullarının samimiyetle tövbe etmesini ve tövbesine sadık kaldığında geçmişte yaptığı günahların tamamını sevaba çevireceğini müjdelemiştir. Yine dinimiz, ırkların hiçbir şekilde birbirinden üstün olmadığını belirterek ırkçılığı şiddetle men etmiş; üstünlüğün ancak takvada olduğunu belirtmiştir.
İslam Dini, bir devlet yapısından veya tanımından bahsetmemiş; devlet başkanlarının hangi usullerle işbaşına geleceklerini belirtmemiştir. Ancak Asr-ı Saadet dönemine baktığımızda kişilerin kendi iradeleriyle başkanlarını seçtiklerini görüyoruz. Örneğin: Peygamberimizin ahrete irtihalinden sonra ilk halife unvanı ile tanıdığımız Hz. Ebu Bekir, halkın oyu ile halife seçilmiştir. İkinci Halife Hz. Ömer ise; sağlığında Hz. Ebu Bekir’in tavsiyesiyle halife seçilmiştir. Üçüncü Halife Hz. Osman ise; tavsiyeler sonucunda değil, kurulan şuranın verdiği oylarla halife seçilmiştir. Dördüncü Halife Hz. Ali ise; herhangi bir tavsiye sonucunda değil, Medine Halkının oy çoğunluğu ile halife seçilmiştir.
Yüce Allah (c.c) Kuran’ı kendi yasası olarak indirmiştir. Mutlak surette O’na uyulmasını emretmiştir. Bu konu ile ilgili bazı din adamları Kuran ile Devlet işlerinin ayrı düşünülemeyeceğini; çünkü Dünyevi işlerin Yüce Allah’ın rızası alınarak yapıldığında dini bir hüviyet kazanacağını ileri sürmüşlerdir. Zaten İslam Dini, işlerin ehil ellere teslim edilmesini ve yöneticilerin de halkına hak ve adalet ile muamele etmesini emretmiştir.
İslam’ın özüne bakıldığında, İslam’ın kolaylıklar dini olduğunu; her asra ve her insana hitap ettiğini görürüz. İslam’ın getirdiği tüm esaslar insanlığın tüm ihtiyaçlarına cevap verecek niteliktedir. İslam’ın bu yönü Kuran’da şu şekilde ifade edilmektedir:
“Ey Muhammed! De ki; Ey insanlar, ben Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim” (El-A’raf/158)
“Allah, insanı ancak gücünün yeteceği işle mükellef tutar…” (Bakara/285)
“Allah sizin için kolaylık göstermek diler, zorluk çıkarmak istemez” (Bakara/185)
Yüce Resul; İslam’ın kolaylıklar dini olduğunu şu şekilde açıklamıştır. “Ben ancak âlemlere rahmet olarak gönderildim. Azab için, zorluk vermek için gönderilmedim…” “Allah Teâlâ, beni sıkıntı ve zahmet verici ve bunu arzu edici olarak göndermedi. Fakat Allah beni, muallim (öğretici, bildirici) ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi…” “Dinimizin en hayırlısı, en kolay olanıdır. Muhakkak ki din bir kolaylıktır…”
“Ben size neyi yasak ettiysem ondan çekinin; size neyi emretti isem ondan gücünüzün yettiği kadarını yapın. Sizden evvelki ümmetleri ancak meselelerinin ve Peygamberlerine karşı ihtilaflarının çokluğu helak etmiştir.”
“Amelden gücünüzün yettiği kadarını yapın. Siz ibadetten bezmedikçe, Allah da sevap vermekten bıkmaz.”
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz”
Hz. Ayşe validemiz, Yüce Resul’ün bu hususla ilgili tatbikatını şu şekilde beyan etmiştir: “Resulullah (s.a.v) iki şey arasında dilediği tercihte serbest bırakıldı mı, günah olmadığı müddetçe muhakkak onlardan en kolayını alırdı. Eğer iş günahsa ondan halkın en uzak bulunanı Resulullah olurdu.
Dinimizde namaz kılmak için mutlaka su kullanılır. Ancak su bulunmadığı veya çok soğuk olup hastalanma ihtimali olduğu hallerde toprakla teyemmüm yapılır. Bu durumda toprak su yerine geçmektedir. Dinimiz yolculara; yorgunluk, zaman darlığı gibi hikmetlere binaen dört rekâtlı farz namazları iki rekât olarak kılma kolaylığını getirmiştir. Namazda ayakta durmak farzdır; ancak ayakta duracak gücü olmayanlar oturarak namazlarını kılabilirler.
Oruç, namaz gibi farz bir ibarettir. Sağlığı yerinde olmayan Müslümanların oruç tutmaları emredilmemiştir. Hasta Müslüman, Ramazan Ayı boyunca bir fakiri doyurmakla mükellef olur. Görüldüğü gibi; İslam, ibadet etmeyi emrederken, insan sağlığına da büyük önem vermiştir ve dini olabildiğince kolaylaştırmıştır.
Utbe Bin Amir anlatıyor: “ Kız kardeşim Ümmü Hıbban, Beytullah’ı yaya olarak ziyaret etmeyi adamış; fakat sonradan buna gücünün yetmeyeceğini anlayınca bu durumun Rusulullah’a (s.a.v.) sorulmasını bana emretmişti. Ben Hz. Rusulullah’a sorduğumda buyurdular ki; “Yaya yürüsün; sonra bineğinin sırtına binip, gitsin”
Cabir Bin Abdullah Anlatıyor: “Resulullah bir seferde idi. Derken üzeri gölgelenmiş olduğu halde yanında insanlar toplanmış bir adam gördü ve ‘Onun nesi var’ diye sordu. ‘Oruçlu bir adam’ dediler. Resulullah bunun üzerine; “Seferde oruç tutmak halis bir iyilik ve fazilet değildir. Allah’ın sizin lehinize yapmış olduğu ruhsatlardan ayrılmayın” buyurdu… (devamı: gelecek