Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mezhepsizlerin fikirlerinden bazıları (1 Kullanıcı)

burak_55

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Mar 2009
Mesajlar
352
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
29
Allah razı olsun kardeşim.emeğine sağlık.Selam ve Dua ile....
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Mezhepsizleri tanımak için fikirlerini, inançlarını bilmek gerekir. Fikirlerinden bazıları şöyledir:

Mezhep taassubu tabirini çok kullanırlar. İctihad kapısı açık derler, sapık görüşlerini ictihad gibi gösterirler.

Telfîkı savunurlar. Mezhepleri birleştirmeye kalkarlar. Hangi mezhepteki hüküm akıllarına yatarsa onunla amel etmeye çalışırlar. Abduh gibi masonları mezhepler üstü müctehid kabul ederler.

Mezhepler bid’attir, Sahabenin mezhebi mi vardı derler.

İmam-ı a’zama, imam-ı a’zam demezler, Ebu Hanife derler.

Eshab-ı kiramdan çoğunu kötülerler. [Halbuki hepsi Cennetliktir. (Hadid 10)]

Bir kısmı, cin ve miracı inkâr eder. Bir kısmı mucizeleri, bir kısmı da kerameti inkâr eder.

Cennette de Allahü teâlâ görülmez derler. Halbuki Kıyamet suresinin (Kıyamet günü ışıl ışıl parlayan yüzler, Rablerine bakacaklardır) mealindeki 22 ve 23. âyetlerini açıklayan Peygamber efendimiz, dolunaya bakıp buyurdu ki:
(Rabbinizi de, [ahirette] böyle göreceksiniz.) [Buhari]

Günah işleyen namaz kılmayan kâfirdir, amel imandan parçadır derler.

Peygamberden, evliyadan yardım istemek şirktir, çünkü ölü işitmez derler. Halbuki Kur’anda (Onlar ölü değildir) buyuruluyor. Hadis-i şerifte de, (Kâfir ölüsü de işitir) buyuruluyor. (Buhari)

Kabir sualini, kabir azabını inkâr ederler.

Ölüye, dua fayda etmez derler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dirilerin duaları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet iner.) [Deylemi]

Sıratı, mizanı, şefaati inkâr ederler. Halbuki bunların hak olduğu âyet ve hadisle sabittir.

İskata, telkine ve kabir azabına inanmazlar. Halbuki bu konularda da sahih hadis-i şerifler vardır.

Yalnız Kur’an derler, bazıları da Kitap, Sünnet derler, dindeki dört delili inkâr ederler.
Bir çok hadis-i şerife uydurma damgasını basarlar, İsrailiyat derler. Halbuki hiçbir İslam âliminin kitabında uydurma hadis olmaz.

İyi iş yapan Hıristiyan ve Yahudiler de Cennete girecek derler. Halbuki Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Bana iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan Cehenneme girecektir.) [Hakim]

Kur’an değişmiştir derler. Halbuki (Onu biz indirdik, biz koruruz) buyuruluyor. (Hicr 9)

Namaz üç vakittir derler. Hadis-i şerifte, (Namaz beş vakittir) buyuruluyor. (Buhari)


MEKTUBAT Gönüldaştan Allahcc razı olsun..BESMELE...SELAM...DUA...
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Mezhepsizleri tanımak için fikirlerini, inançlarını bilmek gerekir. Fikirlerinden bazıları şöyledir:

Mezhep taassubu tabirini çok kullanırlar. İctihad kapısı açık derler, sapık görüşlerini ictihad gibi gösterirler.

Telfîkı savunurlar. Mezhepleri birleştirmeye kalkarlar. Hangi mezhepteki hüküm akıllarına yatarsa onunla amel etmeye çalışırlar. Abduh gibi masonları mezhepler üstü müctehid kabul ederler.

Mezhepler bid’attir, Sahabenin mezhebi mi vardı derler.

İmam-ı a’zama, imam-ı a’zam demezler, Ebu Hanife derler.

Eshab-ı kiramdan çoğunu kötülerler. [Halbuki hepsi Cennetliktir. (Hadid 10)]

Bir kısmı, cin ve miracı inkâr eder. Bir kısmı mucizeleri, bir kısmı da kerameti inkâr eder.

Cennette de Allahü teâlâ görülmez derler. Halbuki Kıyamet suresinin (Kıyamet günü ışıl ışıl parlayan yüzler, Rablerine bakacaklardır) mealindeki 22 ve 23. âyetlerini açıklayan Peygamber efendimiz, dolunaya bakıp buyurdu ki:
(Rabbinizi de, [ahirette] böyle göreceksiniz.) [Buhari]

Günah işleyen namaz kılmayan kâfirdir, amel imandan parçadır derler.

Peygamberden, evliyadan yardım istemek şirktir, çünkü ölü işitmez derler. Halbuki Kur’anda (Onlar ölü değildir) buyuruluyor. Hadis-i şerifte de, (Kâfir ölüsü de işitir) buyuruluyor. (Buhari)

Kabir sualini, kabir azabını inkâr ederler.

Ölüye, dua fayda etmez derler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dirilerin duaları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet iner.) [Deylemi]

Sıratı, mizanı, şefaati inkâr ederler. Halbuki bunların hak olduğu âyet ve hadisle sabittir.

İskata, telkine ve kabir azabına inanmazlar. Halbuki bu konularda da sahih hadis-i şerifler vardır.

Yalnız Kur’an derler, bazıları da Kitap, Sünnet derler, dindeki dört delili inkâr ederler.
Bir çok hadis-i şerife uydurma damgasını basarlar, İsrailiyat derler. Halbuki hiçbir İslam âliminin kitabında uydurma hadis olmaz.

İyi iş yapan Hıristiyan ve Yahudiler de Cennete girecek derler. Halbuki Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Bana iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan Cehenneme girecektir.) [Hakim]

Kur’an değişmiştir derler. Halbuki (Onu biz indirdik, biz koruruz) buyuruluyor. (Hicr 9)

Namaz üç vakittir derler. Hadis-i şerifte, (Namaz beş vakittir) buyuruluyor. (Buhari)


MEKTUBAT Gönüldaştan Allahcc razı olsun..BESMELE...SELAM...DUA...

Amin kimkimdir kardeşim.Cenab-ı Mevla cümlemizden razı olsun İnşallahü teala...
Fârisî beyt tercemesi:

Din adamı görünüp, dünyâ toplıyan kimse,
kendi sapıtmış yolu, gayra nasıl göstere?
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53

Niçin Ehli Sünnet?



Mehmet Şevket Eygi

Dün bu sütunlarda eski İstanbul Müftüsü, eski Diyanet İşleri Başkanı dersiâmdan merhum Ömer Nasuhi Bilmen'in "Büyük İslâm İlmihali"nin "Mukaddime" bölümünü okudunuz. Köşeme taşıdığım bu metin biz Ehl-i Sünnet Müslümanları için metod bakımından son derece önemlidir. Önce niçin Ehl-i Sünnet Müslümanları dedim, onu arz edeyim:
Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) mucizevî bir şekilde, Ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını haber vermiştir. İslâm dünyasının en büyük kısmı Ehl-i Sünnet ve Cemaat adı verilen topluluktur. Bendeniz, diğer Müslüman kardeşlerimi üzmemek şartı ile, mensubu bulunduğum bu topluluğa hitap ediyorum. Şia, Haricî, Fazlurrahmanî, Vehhabî ve daha nice grupla aramızda maalesef usûl, anlayış, metod bakımından derin ihtilaflar vardır. Bu ihtilafları bendeniz çıkartmadım. Önümde acı bir gerçek duruyor... Bunu kabul etmek, gerçekçi olmak zorundayım.
Bir Şiî, Şiîliğin hak, Ehl-i Sünnet'in bozuk olduğuna inanır...
Bir Vehhabî, İbn Teymiye'yi ve Muhammed İbn Abdilvehhab'ı imamân (iki imam) olarak kabul eder, yolunun hak olduğuna inanır, Ehl-i Sünnet'in bir kısmını müşrik kabul eder.
Fazlurrahmancılık mezhebine veya fırkasına bağlı olanlar, klasik ve geleneksel Müslümanları hatâlı görür, Kur'ân'daki ve Sünnet'teki nice farzın, haramın, emir, yasak ve tavsiyenin tarihsel olduğunu, bunların bu devirde geçerli olmadığını iddia eder.
Haricîler, dünyada doğru Müslüman kalmadı, bir biz kaldık diye hayıflanır.
Velhasıl, Ehl-i Sünnet'in dışındaki her mezhep, her fırka kendi yolunun doğru olduğunu, kendi anladığı ve anlattığı İslâm'ın hak olduğunu iddia ile Ehl-i Sünnet'in yanlış olduğunu iddia eder.
Bendeniz ise bir Sünnî Müslüman olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolunun anlayışının doğru ve hak olduğunu, ötekilerde ise az veya çok bid'atler bulunduğunu iddia ederim.
İhtilaflı ve tartışmalı bir konu olan, Cemalüddin Afganî konusunu ele alalım. Bu zat Afganistanlı değildir, İran'ın Esedâbad şehrine mensuptur... Sünnî değil, Şiîdir... Taqiyye yaparak kendisini Afgan ve Sünnî gibi göstermiştir... Kendisi öyle sıradan bir Mason değil, çok azılı bir masondur... Son derece şüphe verici karışık, bulanık, bulaşık işler yapmıştır... Kahire'de ikamet ettiği zaman niçin Yahudi mahallesinde oturmuştur?.. İngiliz ajanı Blunt ile Sultan Abdülhamid'i tahtından indirmek için niçin işbirliği yapmıştır?.. Onun müridlerinden biri niçin İran şahını öldürmüştür... Babîlik ve Bahaîlik ile olan alakaları nelerdir?.. Afganî'nin içyüzünü anlamak isteyenler, "Ehl-i Sünnet'i MÜDAFAA ve Bid'atleri TENKİD - Makaleler incelemeler" adındaki kitabın "On maddede özetle Cemaleddin Efganî gerçeği" (s. 339-348) başlıklı bölümünü okumalıdır. (Bedir yayınevi, tel: 0 212/519 36 18)
Kendi anlayışına göre, bir Kur'ân tefsiri yazmış bir zat, Afganî'yi tenkit edenler için "Onun taharet bezi olamazlar" şeklinde talihsiz bir cümle sarf etmiştir. Böyle bir cümle bir ilim adamına yakışır mı? Afganî gerçekten bir İslâm büyüğü, bir İslâm önderi ise ilmî, dinî, tarihî delil ve gerekçelerini ortaya dökerek meseleyi aydınlığa çıkartsın. Onu tenkit edenlere "Taharet bezi olamazlar" demekle neyi isbat edebilir?
Muhterem Müslümanlara, haddim olmayarak, ilmî tartışmalarda ciddî ve seviyeli olmalarını tavsiye ediyorum.
Şimdi bazıları soracaklar: Afganî'nin Şiî olması, İranlı olması suç mudur? Değildir ve zaten bendeniz böyle bir şey söylememişimdir. Suç olan nedir biliyor musunuz? Bu zatın kendisini İranlı olduğu halde Afgan, Şiî olduğu halde Sünnî tanıtmasıdır. Taqiyye yapıyormuş... Buna hakkı var mıdır. Sünnîler Müslüman değil mi? Onun, Müslüman kardeşlerini aldatmaya, kandırmaya, onlara yalan söylemeye hakkı var mı?
19'uncu asırda Afganî ve iki müridi, ictihad konusunda birtakım fikirler, görüşler, tezler ortaya attılar. Onlara göre Müslümanlar Kur'ân'dan ve Sünnet'ten kendi kafalarına ve re'ylerine göre hüküm çıkarabilirdi. Ehl-i Sünnet, bu hususta ilim, ehliyet, icazet şartını getirir. Evet, alim ve fakih olanlar Kur'ân'dan ve Sünnet'ten hüküm çıkartabilir ama bunu yapabilmek için yeterli ehliyetleri olması lazımdır. Cahil olanlar, yetersiz olanlar bunu yapamaz. Yaparlarsa Ümmet için kaos ve anarşi çıkar. Zamanımızda olduğu gibi...
Ehliyeti olmayanların ictihada yeltenmesi büyük bir kendini bilmezlik, büyük bir küstahlıktır. Merhum Mehmed Akif'in Safahat'ında müctehid taslaklarını hicv eden harika bir manzume bulunmaktadır.
İşte son devrin büyük din alimi, büyük ve gerçek müftüsü, gerçek fakihi, başta büyük Kur'ân tefsiri ve Hukuk-i İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye adlı derin ve mufassal eseri ve diğer faydalı kitapları ile İslâm'a ve Ümmet'e büyük hizmetler etmiş olan Ömer Nasuhî Bilmen hazretleri, metnini dün köşeme nakl ettiğim "Mukaddime"sinde Müslümanları metod bakımından uyarıyor:
Dört hak fıkıh mezhebi vardır diyor.
Bundan başka hak mezhep yoktur diyor.
Her Müslüman bunlardan birine bağlı olarak İslâm'ı hayata uygulamalı, ibadetlerini bunların ahkam-ı fıkhiyesine göre yapmalıdır diyor.
Ehliyeti, ilmi, salahiyeti olmadığı halde kendi heva, re'y ve hevesleri ile Kur'ân'dan ve Sünnet'ten hüküm çıkarmaya yeltenenler yanlış yoldadır diyor.
Bazı reformcu, yenilikçi, değişimci İlahiyatçılar Afganî'yi, müridi Abduh'u, onun müridi Reşid Rıza'yı Ehl-i Sünnet Müslümanları için kurtarıcı ve örnek önderler olarak gösteriyor, mezhepsizliği, telfik-i mezahibi teşvik ediyor. Bendeniz de Sünnî bir Müslüman olarak onları tenkit ediyorum.
Müslümanlar Muhammed İbn Abdilvehhab'ın, Afganî'nin, Abduh'un, Reşid Rıza'nın, Fazlurrahman'ın ve benzerlerinin peşinden giderek değil; Şeyhülislâm Mustafa Sabri'nin, Muhammed Zahid el-Kevserî'nin, Yusuf İsmail en Nebhanî'nin, Ahmed zeynî Dahlan'ın ve benzeri Sünnî ulemanın ve fukahanın peşinden giderek, dini onlar gibi anlayıp algılayarak, onların metodlarını benimseyerek kurtulabilirler.
Bu konular tartışılacaksa, "Taharet bezi" edebiyatı yapılmamalı, seviye düşürülmemelidir.
Ehl-i Sünnet, cadde-i kübrâdır.
Ehl-i Sünnet, sevâd-ı a'zamdır.
Ehl-i Sünnet, İslâm'ın doğru ve hak yorumudur.
Ehl-i Sünnetin metodu doğrudur.
"İşlerin hayırlısı orta olandır" buyurulmuştur. Ehl-i Sünnet İslâm'ın orta, mutedil şeklidir.
Ehl-i Sünnet, Kur'ân'a ve Sünnet'e uygundur.
Ehl-i Sünnette aşırılık yoktur.
Ehl-i Sünnette kopukluk yoktur.
Ehl-i Sünnet Ehl-i Beyt'in, Ashab-ı kiramın, Tâbîin'in, Selef-i Sâlihin'in, her asırda gelip geçmiş ulemanın, sulehânın, evliyaullahın yoludur.
Atalarımız Osmanlılar yüz yıllar boyunca Ehl-i Sünnet bayrağını dalgalandırmış, üç kıt'ada i'lâ-i kelimetullah yapmıştır.
Ehl-i Sünnete saldıranlar hatâ etmektedir.
Ehl-i Sünnete göre tabakat-ı fukaha vardır, ilmî ehliyeti olmayanlar Kitab'tan ve Sünnet'ten hüküm çıkartamaz.
Ehl-i Sünnet İslâmî birlik, hiyerarşi, disiplin demektir.
Bu gerçekleri Müslüman kardeşlerime saygı ile arz ederim. Bana saldıran din kardeşlerim için bile Allah'tan rahmet dilerim.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53

Gerçek Din Âlimi Ömer Nasuhi Bilmen Diyor ki

Mehmet Şevket Eygi

Son 60 yıl içinde ülkemizde en fazla basılan, satılan, yayılan din kitabı, merhum Ömer Nasuhi Bilmen'in "BÜYÜK İSLÂM İLMİHALİ" adlı eseridir. Bu ilmihal Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanları için son derece değerli, faydalı ve önemlidir. Şimdiye kadar milyonlarca adet basılmıştır.
Bu feyizli kitap basıldığı ve satıldığı kadar okunuyor mu? Bu soruya evet demek zordur. Maalesef zamanımızda iyi niyetli Müslümanlar faydalı ve değerli kitapları alıyorlar ama doğru dürüst okumuyorlar, bunların içindeki kurtarıcı İslâmî ve ahlâkî bilgileri iyice öğrenip belleyip hayatlarına uygulamıyorlar.
Bu yazımda Büyük İslâm İlmihali'nin "Mukaddime"sindeki bilgileri, bir kısmını özetleyerek, bir kısmını aynen alarak okuyucularımın dikkatlerine sunmak istiyorum. (Kullandığım nüsha, 1957 tarihinde İst.Ahmed Said matbaasında basılmıştır. Bazı kelimelerin yanına köşeli parantez içinde sade Türkçe mânâlarını yazdım.)
"MUKADDİME: Dünyanın her tarafına yayılmış olan milyonlarca Müslüman, İslâm tarihinin ilk asırlarından zamanımıza kadar ibadetler hususunda ve muamelât ile ukubat gibi İslâm hukukunu teşkil eden mes'eleler hususunda dört büyük müçtehidden birinin mezhebine tâbi olagelmişlerdir.Bu dört müctehid şu zatlardır:"
(Bu girişten sonra Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendi İmamı A'zam Ebu Hanife, İmamMalik ibn Enes, İmam Muhammed ibn İdris el-Şafiî ve İmam Ahmed ibn Hanbel hazretlerini kısaca anlatmakta, her birini saygı ile anmaktadır. Sonra satırlarına şöyle devam etmektedir...)
"Bu dört kudretli mübarek imamın mezhepleri Kitab, Sünnet, icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukaha üzerine kurulmuştur.
Kitaptan maksat, Kur'ân-ı mübindir. Sünnet'ten maksat, Peygamberimizin mübarek sözleri, işleri ve görüp de men' etmeksizin sükût buyurmuş oldukları şeylerdir. Peygamber Efendimizin, evvelce men' etmemiş olduğu bir şeyi görüp de ona karşı sükût buyurmaları o şeyin meşru olduğunu gösterir.
İcmâ-i ümmetten maksat, bir asırda bulunan bütün müctehidlerin, bir hâdisenin şer'î hükmü hakkında ittifak etmeleridir. Resûl-i Ekrem Efendimiz: 'Ümmetim dalâlet üzerine toplanmaz' buyurmuştur. Bir hadîs-i şerifte de 'Müslümanların güzel gördüğü bir şey Allah indinde de güzeldir' buyrulmuştur. Binaenaleyh Müslümanların dinî varlıklarını temsil eden bütün müctehidlerin bir mesele hakkında aynı re'y ve kanaatta bulunmaları o mesele hakkında şer'an muteber bir delildir, bir hüccettir.
Kıyas-ı fukahaya gelince, bundan maksat da: Bir hâdisenin Kitab ve Sünnet ile veya icmâ-i ümmet ile sâbit olan hükmünü aynı illete, aynı sebebe, aynı hikmete mebnî o hadisenin tam benzerinde de izhar etmekten ibarettir. Bu ikinci hadise hakkındaki hüküm de, güzelce düşünüldüğünde anlaşılır ki, yine Kitab ile veya Sünnet ile veya icmâ' ile sâbit bulunmuştur. Müctehid ise, yaptığı kıyas ile bu hükmü yeniden izhar etmiş, meydana çıkarmış oluyor.
Kıyas-ı fukaha, bir ictihad meselesidir. Bunun meşruiyeti, memduhiyeti (övülen bir şey olması) ise şer'an sâbittir. 'Fa'tebirû yâ üli'l-ebsar' emr-i Kur'ânîsi buna delildir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, ümmetinin fukahası için böyle bir ictihadı câiz görmüş, tahsin buyurmuştur.
Nitekim Sahabe-i kiramdan Muaz ibn Cebel radiyallahu anh Yemen'e kadı tâyin olunmuştu. Peygamber Efendimizin: 'Yâ Muaz! Ne ile hükm edersin?' sualine 'Kitab ile hükm edeceğim, onda bulamazsam Sünnet ile hükm edeceğim, onda da bulamazsam ictihadımla hükm edeceğim' diye cevap vermesiyle Resul-i Ekrem hazretleri: 'Allah Teâlâ'ya hamd olsun ki, Resûlünün elçisini, Resûlünün râzı olduğu şeye muvaffak buyurmuş' diye memnuniyetini izhar etmiştir.
Binaenaleyh salâhiyetli zatların kıyas yolu ile ictihadda bulunmaları da şer'ân pek memduh (övülmüş) bulunmaktadır.
Kitab, Sünnet, icmâ-i ümmet ile kıyas-ı fukahaya 'Edille-i erbaa', 'Usûl-i erbaa' (dört delil, dört asıl)denir. Bütün müctehidlerin cumhuru bu dört delili kabul etmiş, bütün yüksek müctehidler, şer'î hükümleri bu dört delilden birine veya birkaçına istinad ettirmiştir (dayandırmıştır). Artık bu delillerin hepsini de kabul etmek bir vecibedir. Bu deliller insanların haklarını, vazifelerini bildiren İslâm hukukun inkişafını temine mahsus birer ulvî feyz ve hikmet menbaıdır (kaynağıdır). Müslümanların dinî hayatı bu dört feyizli hikmet ve maslahat kaynağından asla müstağni olamaz.
Yukarıda mübarek adlarını yazdığımız dört büyük imam, Müslümanlar hakkında bir rahmet-i ilahiyedir. Bunlar edille-i erbaadan dinî hükümleri çıkartmış, Müslümanlara takip edecekleri yolu açıkça göstermişlerdir. Artık bunlardan her hangisinin mezhebine uyan bir Müslüman, hak bir mezhebe intisab etmiş (bağlanıp uymuş), Peygamberimizin yolunda bulunmuş olur.
Bu pek muhterem müctehidlerin hepsi de dinî meselelerin esasında (temelde) müttefiktirler, aralarında bir ayrılık yoktur. Ancak ikinci derecede bulunan bir kısım fer'î meselelerde (uygulamaya ait ayrıntılarda) ihtilâf etmişlerdir. Fakat güzelce incelenirse görülür ki, bunların bir çoğu da zâhirî bir ihtilâftan başka değildir. Çünkü bu meselelerin bir çoğunda bu mübarek zatlardan biri bir azimet ve takva yolunu, diğeri de bir ruhsat ve müsaade yolunu ihtiyar etmiş (seçmiş), bu suretle Ümmet-i merhumenin (Allah'ın rahmetine nail olmuş Ümmetin) önünde geniş bir rahmet sahası açık bulunmuştur. İşte (ihtilafu ümmetî rahmeh=Ümmetimin ihtilâfı (çeşitliliği) bir rahmettir) hadîs-i şerifi ile buna işaret buyrulmuştur.
Evet... Düşünmeli ki, Müslümanlıkta ibadetlere, muamelelere ve saireye ait ne kadar çok meseleler vardır. Bunların hükümlerini, Kur'ân-ı mübin ile ahâdis-i nebeviyeden ve ümmetin icmâından bulup meydana çıkartmak, öyle her Müslüman için kolay bir şey değildir. Bu, pek büyük bir ihtisas (uzmanlık) işidir.
İşte bu yüksek müctehidler, bu vazifeyi mücerred (sadece)Hak Teâlâ'nın rızası için yapmış, Müslümanlara lazım olan bütün meseleleri açıkça bildirmiş, her asırda milyonlarca ehl-i İslâm'a rehber olmuşlardır.Artık, bu muhterem zatlarınİslâm milleti için ne büyük hizmetlerde bulunmuş olduğunda, bunların her türlü şükrana (teşekküre)layık bulunduğunda kim şüphe edebilir?
Bu kıymetli âlimler, büyük bir salâbet ve seciye ile, pek güzel bir niyet ile ictihad sahasında çalıştıkları içindir ki, isabet ettikleri (doğru hüküm verdikleri) meselelerden dolayı ikişer kat, isabet edemedikleri meselelerden dolayı da birer kat sevaba nâil olmuşlardır.
Şunu da ilâve edelim ki, bu dört müctehid-i izama ait dört mezhepten her birinin müntesipleri (onu kabul edip ona bağlanmış olanlar), kendi mezheplerinin daha doğru, daha isabetli, Sünnet'e, maslahata daha muvafık (uygun) ve daha elverişli olduğuna kail bulunurlar.Aksi takdirde o mezhebi ihtiyar etmelerinin hikmeti kalmaz.
Fakat bundan dolayı diğer mezheplerin kadrini azaltmak da akıllarından geçmez; bu dört mezhebin dördüne de hürmet ederler. Bu hürmet, Ehl-i Sünnetin şiarıdır.
Mâlumdur ki, İslâm hukukunu ihtiva eden ilme, fıkıh denir. Fıkıh, lûgatta bir şeyi hakkıyla, künhi ile bilmek mânâsınadır: İbadetlere, muamelelere, cezalara dair dinî hükümleri bildiren ilme, söylediğimiz gibi ilm-i fıkıh adı verilmiştir ki, yazdığımız İlmihal bu ilm-i fıkhın bir şubesi demektir.
Dinî hükümleri mufassal delillerden, yâni yukarıda yazdığımız edile-i erbaadan anlayıp çıkartmaya muktedir olan İslâm âlimlerinden her birine fakih, cemine (çoğuluna) fukaha denir. Müctehidler ise fukahanın en yüksek tabakasını teşkil ederler.
Dinî hükümleri tâyin ve beyan etmek salâhiyeti (yetkisi) bu kudretli fukahaya aittir. Hâfızalarında binlerce hadîs-i şerif, binlerce ilmî mesele bulunmuş olan bir nice munsif (insaflı) âlimler, dinî hükümleri tâyin hususunda sözü fukahaya bırakmış, bu pek ince, müşkül vazifeyi ifa (yerine getirmek, yapmak) için kendilerinde salahiyet görmemişlerdir.
Filhakika (gerçekten) mübarek isimleriyle sahifelerimizi tezyin etmiş (süslemiş, değerlendirmiş) olduğumuz dört büyük imamdan, muhterem müctehidden her birine tâbi olan zatlar arasında öyle ihatalı, mütefennin, kudretli âlimler vardır ki, her biri ilim ve irfan harikası iken ictihada cür'et göstermemiş, bu eimme-i erbaadan (dört din önderinden) birine intisabı (bağlanmayı, itaat etmeyi)kendisi için bir şeref bilmiştir.
Artık mahdut (sınırlı) bilgili kimselerin kendilerinde böyle bir salahiyet görmeye nasıl hakları olabilir?
Evet... İtiraf etmeliyiz ki, biz şer'î meselelerin, hâdiselerin, hükümlerini öteden beri âmmenin kabulüne mazhar olmuş olan o büyük müctehidlerden öğrenmek mecburiyetindeyiz. İctihad iktidarını hâiz olmayan (ictihad yapma gücüne sahip olmayan) kimselerin dinî meseleler hakkında -müctehidlerin mezheplerine aykırı olarak- kendi anlayışlarına göre hükm etmeleri, kendi düşüncelerine göre cevap vermeleri 'indillah (Allah katında) pek büyük mes'uliyete (sorumluluğa) sebep olacaktır. Böyle bir kimse, vereceği cevapta isabet etse bile, bilmeksizin cevap vermiş olacağı cihetle, yine mes'uliyetten kurtulamaz. Nitekim bir hadîs-i şerifte: "Sizin ateşe atılmaya en cü'retkârınız, fetvâya, yâni şer'î meselelere dair cevap vermeye en ziyade cü'ret gösterenenizdir" meâlindedir.
Bir kere düşünelim, bir kimse meselâ tıbba, riyaziyeye (matematiğe) veya hey'et ilmine (astronomiye) dair bilgisi olmadığı takdirde bunlara ait söz söylemeye, yazı yazmaya cesaret edemez. Cesaret edecek olursa büyük hatâlara düşmüş, kendini teşhir etmiş olur. Artık bu ilimlerden daha geniş ve ehemmiyeti (en önemli oluşu), mes'uliyeti (sorumluluğu) daha büyük olan dinî ilimlere dair kâfî (yeterli) derecede mâlumatı (bilgisi, birikimi) olmayan kimselerin söz söylemeye, cevap vermeye cür'et göstermeleri nasıl doğru olabilir? Böyle bir cür'et büyük mes'uliyetleri celb etmez mi?
Yine bunun gibi, insanların yapmış oldukları kanun maddelerini bilmeyen kimselerin bu maddeler hakkında gelişi güzel söz söylemeleri, bunların nelerden ibaret olduğunu ve nasıl tatbik edileceğini (uygulanacağını) tâyine kalkışmaları asla doğru görülemez. O halde bir Kanun-i İlâhî olan dinin (İslâm'ın) yüksek hükümleri hakkında lâyıkı ile bilgileri bulunmayan kimselerin söz söylemeye, cevap vermeye kalkışmaları nasıl doğru olabilir? İnsan bunun mânevî mes'uliyetini düşünerek titremelidir. Maddî menfaatler, yüz gösterecek olan mes'uliyetlere asla tekabül edemez.
Eğer dinî hususlarda herkes, âmmenin kabulüne mazhar olmuş bulunan muhterem bir müctehide tâbi olmaz da, kendi düşüncesine göre söz söyleyecek olursa, halk dinin ulvî mahiyetini gaib etmiş, büyük bir dalâlet (sapıklık) içinde kalmış olur. Nitekim böyle zulmetli bir hal geçmiş ümmetlerden bir çoğunun başına gelmiştir.
İşte bunun içindir ki, İslâm milleti, böyle bir dalâlete düşmemek için öteden beri dört muazzam müctehidden birine tâbi olmuş, onu rehber ittihaz etmiş (kılavuz olarak tanımış ve kabul etmiş), o sâyede mânevî mes'uliyetten kurtulmak çaresini elde edebilmiştir.
Velhâsıl: Bu dört müctehidin büyüklüğünde, onlara mensup dört mezhebin hakkıyetinde cumhur-i müslimînin ittifakı vardır.
Bu dört mezhebten başkasına uyulmaması hakkında da yine âmme-i Müslimînin âdeta bir ittifakı mün'akid olmuştur.
Çünkü bu dört mezhebi te'sis eden dört müctehidden her biri, Asr-ı Saadet'e yakın bir zamanda yetişmiş, büyük bir ilim ile, güzel ameller ile, fevkalâde bir zekâ ile muttasıf bulunmuş, eserleri zamanımıza kadar mahfuz kalmış (korunarak gelmiş), asırlardan beri bütün Müslümanların teveccühlerine nâil olmuşlardır. Artık bu sâyede Müslümanların arasında fazla ihtilâf kapısı kapanmış, tam salâhiyet sahibi olmayanların ictihada kalkışmalarına meydan kalmamıştır.
Ara sıra yüz gösterecek bazı hadiselerin, mes'elelerin hükümlerini tâyin hususunda ise bu dört müctehidden birinin takib etmiş olduğu esasa, va'z ü iltizam etmiş olduğu usûle müracaat kâfidir. Bunlara tevfikan dinî ilimlerde iktidarları, faziletleri müsellem olan zatlar tarafından bu gibi hadiselerin, mes'elelerin hükümleri hal ve tâyin edilebilir.
Bu dört muhterem müctehide "Eimme-i Erbaa', İmam-ı A'zam'dan başka üçüne de "Eimme-i selâse" denir. Allah Teâlâ hazretleri hepsinden razı olsun. Âmin..." (Ömer Nasuhi Bilmen'in Mukaddime'si burada tamamlandı.)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İyi iş yapan Hıristiyan ve Yahudiler de Cennete girecek derler. Halbuki Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Bana iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan Cehenneme girecektir.) [Hakim]
 

mübin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Şub 2008
Mesajlar
219
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Mezhepsizleri tanımak için fikirlerini, inançlarını bilmek gerekir. Fikirlerinden bazıları şöyledir:

Mezhep taassubu tabirini çok kullanırlar. İctihad kapısı açık derler, sapık görüşlerini ictihad gibi gösterirler.

Telfîkı savunurlar. Mezhepleri birleştirmeye kalkarlar. Hangi mezhepteki hüküm akıllarına yatarsa onunla amel etmeye çalışırlar. Abduh gibi masonları mezhepler üstü müctehid kabul ederler.

Mezhepler bid’attir, Sahabenin mezhebi mi vardı derler.

İmam-ı a’zama, imam-ı a’zam demezler, Ebu Hanife derler.

Eshab-ı kiramdan çoğunu kötülerler. [Halbuki hepsi Cennetliktir. (Hadid 10)]

Bir kısmı, cin ve miracı inkâr eder. Bir kısmı mucizeleri, bir kısmı da kerameti inkâr eder.

Cennette de Allahü teâlâ görülmez derler. Halbuki Kıyamet suresinin (Kıyamet günü ışıl ışıl parlayan yüzler, Rablerine bakacaklardır) mealindeki 22 ve 23. âyetlerini açıklayan Peygamber efendimiz, dolunaya bakıp buyurdu ki:
(Rabbinizi de, [ahirette] böyle göreceksiniz.) [Buhari]

Günah işleyen namaz kılmayan kâfirdir, amel imandan parçadır derler.

Peygamberden, evliyadan yardım istemek şirktir, çünkü ölü işitmez derler. Halbuki Kur’anda (Onlar ölü değildir) buyuruluyor. Hadis-i şerifte de, (Kâfir ölüsü de işitir) buyuruluyor. (Buhari)

Kabir sualini, kabir azabını inkâr ederler.

Ölüye, dua fayda etmez derler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dirilerin duaları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet iner.) [Deylemi]

Sıratı, mizanı, şefaati inkâr ederler. Halbuki bunların hak olduğu âyet ve hadisle sabittir.

İskata, telkine ve kabir azabına inanmazlar. Halbuki bu konularda da sahih hadis-i şerifler vardır.

Yalnız Kur’an derler, bazıları da Kitap, Sünnet derler, dindeki dört delili inkâr ederler.
Bir çok hadis-i şerife uydurma damgasını basarlar, İsrailiyat derler. Halbuki hiçbir İslam âliminin kitabında uydurma hadis olmaz.

İyi iş yapan Hıristiyan ve Yahudiler de Cennete girecek derler. Halbuki Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Bana iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan Cehenneme girecektir.) [Hakim]

Kur’an değişmiştir derler. Halbuki (Onu biz indirdik, biz koruruz) buyuruluyor. (Hicr 9)

Namaz üç vakittir derler. Hadis-i şerifte, (Namaz beş vakittir) buyuruluyor. (Buhari)


MEKTUBAT Gönüldaştan Allahcc razı olsun..BESMELE...SELAM...DUA...
Sevgili kimkimdir kardeşim
Eğer yazdıklarını bana hitaben yazdıysan ben kendimi herhangi bir mezhep adı altında sıfatlandıramıyorum
Kendime ehli sünnet biri diyebilirim
Kuranda var olan hiç bir şeyi yok deme gibi bir lüksüm yoktur
Yere zamana ve durumuma uygun olan ve dinen geçerli olan hangi yol işime gelirse onu yaparım GÜNAHMI?
Mezheplere bidat falan demem ama bidat olanları yok diyen yalancıdır
İmamı azam veya ebu hanife demek benim için hiç farketmez ona Allah rahmet etsin zaten ediyordur diye düşünüyorum
Eshabı kiramı kötülemeyle vakit geçirmem
Cin ve miracı yok farzeden zaten kendinin hangi dinden olduğunu sorgulaması gerekir
Dolunaya bakıldığında görüleni iyi düşünüp Allah'ın nasıl görüleceğini anlamaya çalışmak daha doğru olur
Peygamberden ve evliyadan yardım isterken asıl yardıma kadir olanı unutupda onlardan istersek tabiki şirk olur ama unutmazda vesile diye düşünürsek şirk olmaz
Kabir sualinin ölü bedene değil ruha sorulduğunu kabul ederim kabir azabınında kabir diye tabir ettiğimiz gömülü olduğumuz yerle sınırlı olmadığını söylüyorum
Sıratı mizanı şefaatı inkar edenler yanlış içindeler ama ben onlardan değilim
Ölüye yapılan duanın elbette mükafat bulacağını düşünüyorum
Toplanan hadislerde istemeden olsa bile yanlışlıklar yapılmıştır yanlış yoktur diyen yalan söyler
İskat namaz dışında hac ve oruç olarak yapılabilir buna kim karşı çıkarsa yanlış yapıyordur
Bakara 62 .ayet neyin doğru olduğunu bize gayet iyi açıklıyor
Kuranın değişmiştir diyen hem yalancı hem kafirdir
Namaz Kabede kaç vakit uygulanıyorsa en doğrusu odur ama bazı durumlarda birleştirilme yapılarak 3 e indirilebilir
 

Ravzadakinurunkölesi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,770
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Selamun Aleyküm
Paylaşım için çok teşekkür ederim...

<hatırlatma>
Fatiha suresinin anlamını bilmeyen kalmasın!!!!


Her gün 5 vakit namazımızın her rekatında ALLAH c.c. huzurunda okuduğumuz,Kuran-ı kerimin anahtarı olan şu mübarek surenin ne anlama geldiğini de bilmiyorsak,kıldığımız namazların değeri sizce ne kadar?

Bu surenin anlamını bilmeyen kalmasın,yeni üyelerimizden de bilmeyenler var ise ilk işimiz bu 7 ayetten oluşan kısa fakat çok önemli bu surenin anlamını öğretmek için mücadeleye davet ediyorum sizleri...

Hayırda yarışanları bekliyorum...
 

mübin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Şub 2008
Mesajlar
219
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Ravzadakinurunkölesi kardeşim
Aleyküm selam ve rahmetullahu ve berekatuhu
Evet sevgili kardeşim Fatiha süresini herkesin iyi öğrenmesi gerekir
SELAMÜN ALEYKÜM
 

adnan43

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 May 2009
Mesajlar
8
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
s.a mektubat kardeş.bütün o saydığınız ismlerin mezhebsizliğini nereden çıkardınız bilmiyorum ama,o söylediklerinizin hesabını Allah(cc)a vereceğinizi veye veremeyeceğinizi hiç düşündünüzmü?şeyten aleyhillanenin oyununa gelip mümin insanları mezhebsizlikle suçlamak,herhalde büyük bir mesuliyettir,özellikle imanlarının bedellerini canlarıyla ödemiş o insanların elleri huzuru mahşerde yakanızda olmasından hiç korkmuyormusunuz.Bütün müslümanları,(sizde dahil)vahdete (birliğe) davet ediyorum.selam ve du ile.........
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Evliyadan...Onlar Ehli Sünnet alimlerinden...Onlar tabiinden almışlar dini..Onlarda sahabeden...Onlarda PEYGAMBERİMİZ HZ M....... SAV DAN....Din ALLAH tarafından Cebrail as vasıtasıyla peygamberimize..asrı saadet sahabeler...onlardan tabiin...Bidat ehli ortaya çıkmaya başlayınca Ehli Sünnet alımleri hükümleri araştırmış ve toplamışlar...ve onların yolu ehli sünnet ....SAPIKLIĞIN...MESHEPSİZLİĞİN...İTİKATSIZLIĞIN.. .RAFİZİLİĞİN-ŞİANIN...VAHABİLİĞİN ...DİNSİZLİĞİN ÖNÜ BU 4 HAK MEZHEP VASITASIYLA KESİLMİŞ...VE BU SAPIKLIKLARIN CİĞERİNE OT BÖYLECE TIKANMIŞ...ALLAHCC ONLARDAN RAZI OLSUN...YOLLARI YOLUMUZ ...İMAM AZAM...İMAM ŞAFİ...İMAM MALİK...İMAM HANBEL..AMELDE.......İMAM EŞARİ...İMAM MATURİDİ İTİKATTA...VE TASAVVUF BÜYÜKLERİMİZ..İMAM NAKŞIBEND..İMAM RABBANİ..ABDÜLKADİR GEYLANİ..HZ MEVLANA...ALLAH CÜMLESİNDEN RAZI OLSUN...
Besmele...Selam...Dua...
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
s.a mektubat kardeş.bütün o saydığınız ismlerin mezhebsizliğini nereden çıkardınız bilmiyorum ama,o söylediklerinizin hesabını Allah(cc)a vereceğinizi veye veremeyeceğinizi hiç düşündünüzmü?şeyten aleyhillanenin oyununa gelip mümin insanları mezhebsizlikle suçlamak,herhalde büyük bir mesuliyettir,özellikle imanlarının bedellerini canlarıyla ödemiş o insanların elleri huzuru mahşerde yakanızda olmasından hiç korkmuyormusunuz.Bütün müslümanları,(sizde dahil)vahdete (birliğe) davet ediyorum.selam ve du ile.........

Aleyküm selam adnan efendi kardeşim.
Doğru söylüyorsunuz hesabını vericez ağzımızdan her çıkan sözün attığımız her adımın.Ama unutmayın hesabını verecek olan biziz.Siz de bu yazıya dikkat edin, bu sayılan insanların yollarını şaşırmış olduğu söylenmekte.
Resulullah(Aleyhisselam)efendimizin bildirdiği ümmetim 73 fırkaya ayrılacak bunlardan 72'si yollarını şaşıracak yanlız 1 tanesi doğru yolda kalacak onlarda benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir.Hadis-i şerifini hatırlamalıyız.
İnsan batıla hak diye sarılır hakka batıl diye saldırırsa helak olur.Umarız insafla yaklaşarak HAKİKİ VAHDET OLAN EHL-İ SÜNNET'İN IŞIKLI YOLUNA kavuşurlar.Bunun için size alttaki linki önce okumanızı
http://forum.islamiyet.gen.tr/dini-...iraflari-kitabikesinlikle-tavsiye-ederiz.html

bunu okuyup iyi anladıktan sonra da asıl ihtiyacınız olan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.Amaç polemik olmasın lütfen selametle kalın.
http://forum.islamiyet.gen.tr/dini-sohbet/79623-faideli-bilgiler-kitabimutlaka-okuyun.html
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
Selamun Aleyküm,

Mektubat adı ile yazan arkadaşın alıntı yaptığı yazı, bu yazıda verilen bazı isimler ve verdiği linkte yer alan itham ve ifadeler maalesef IŞIKÇI'lara ait bir cemaat tassubu ile yazılmış içi boş iddialardan ibaret olup dikkate almaya değmez. Uzun uzun düşündüm ne yazayım buna diye ama baktım ki değmeyecek. Mesajların devamında zaten iş çığırından çıkmış. Yazık, gerçekten üzülüyorum düştüğümüz duruma ve düzeltme şansımızın maalesef olmadığına.

Allah selamet versin ne diyeyim...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt