Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA (1 Kullanıcı)

enes-bin_nadr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

selam aleyküm ben yeni üyyeyim konun çok güzell bende bir gencim gençlik konusunda yazman çok iii vesselamün aleküm..
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

mabet_bekcisi yazdı:
s.a kardeşim eline meğine sağlık.allah razı olsun canım kardeşim çok anlamlı bir paylaşım.gündem sorunu malesef.evet malsef aynen o yazdıkların gibi.%90 gençlik.yanlış yönlendirmeler malsef model alma yöntemi kullanan gençliğimizi çok kötü bir şekilde şekillendiriyor.çok fazla asiler ve onların bildikleri herşeyin üstünde malesef.çok fazla öernekleri gözümün önünde dolaşıyo hatta evin içinde hatta.ama bizmki asi gençlik,asabi,dediğim dedik olandan.gençleri yönlendirmek.biz bir üst gençlerin görevi yaşlandık gerçi ama.şaka bir yana ailelere ve bize çok fazla görevler düşüyo.iletişim araçlarını tvleri.pcleri... doğru amaçlarlakullanmak gerek.ailelerin çocuklarıyla hergün konuşması bişeyleri paylaşması doğruy yanluışı anlatması gerek.yani çok fazla sorumluluğumuz var
allah yar ve yardımcımız olsun
selametleB)


ve aleyküm selam canım arkadaşım.. çok haklısın. burada bilmeyenleri değil, anlatıp yönlendirmeyenleri eleştirmek lazım.. amin inşallah mevla yardımcımız olsun.. teşekkürler yorumun için canım;) Allah razı olsun inş.Allaha emanet ol. selametle kalB)B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

m_muaz yazdı:
selamun aleykum...

Allah c.c. razı olsun güzel konu elinize saglık...Rabbim bizlere yardım etsin elimizden imanımızı almasın inş...

EFENDİMİZ DÖNEMİNDE MÜSLÜMAN GENÇLİĞİN ROLÜ
Yrd. Doç.Seyfullah Kara


Gençlik, kişinin enerji dolu ve hareketli olduğu en dinamik çağdır. Genç insan sahip olduğu enerjiyi harcayabilmek için daha çok harekete ihtiyaç duyar. Bu itibarla o, birçok meseleyi çözebilecek heyecan, dinamizm ve fiziksel beceriye de sahiptir; kendisine fırsat verildiğinde çok önemli başarılara imza atabilecek yeteneğe sahip bulunmaktadır. Ciddi görevleri yerine getirebilecek kabiliyet, genç insanda daima mevcuttur. Esas olan, gençteki bu kabiliyeti keşfedip, onu geliştirmek, bunun için de ona görevler vererek sorumluluk bilincini kazandırmaktır.

Asr-ı Saadet’te Efendimiz’in, gençliğin bu tür özelliklerini azami ölçüde dikkate alarak değerlendirdiği, açık bir biçimde görülmektedir. Çünkü O (s.a.s.), gençleri, tebliğ ve irşat faaliyetleri dahil, devlet teşkilatının en üst kademelerine kadar hemen her alanda görevlendirmiştir. Gençler ise, Allah’ın Resulü’nü hiçbir zaman mahcup etmemişler, O’nun güvenini boşa çıkarmamışlar ve kendilerine verilen çok ciddi dini ve idari görevleri, hakkıyla yerine getirmişlerdir. Bu görevler arasında müsteşarlık, valilik, sekreterlik, hâkimlik, komutanlık, sancaktarlık, istihbaratçılık, güvenlik görevliliği, maliyecilik, öğretmenlik gibi çok önemli devlet görevleri bulunmaktadır 1.

Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) “Ümmetimin en hayırlıları benim zamanımda yaşayanlardır”2 buyurmak suretiyle, genelde bütün ashabı taltif ederek övmüştür. Bununla beraber, onun, gençliğe ayrı bir önem verdiğini söylememiz gerekir. Bunun sebebini de, Hz. Peygamber’in, “Bana gençliğin yardımı lütfedildi”3 sözünde aramak gerekmektedir. Zira onların sahip olduğu enerji ve dinamizm, bir hareketi yükseklere götürebilecek ölçüdedir. İslâmiyet büyük ölçüde de gençlerin omuzlarında yükselmiştir.

Hz. Peygamber dönemini dikkatlice incelediğimizde, genç jenerasyonun İslâm’ın mesajını yaşlılardan daha önce ve daha büyük bir arzu ve iştiyakla kabul ettiğini görmekteyiz. Bu nedenle ilk Müslümanların büyük çoğunluğunu gençlik kesimi oluşturmuştur. Gençlerin İslâm dinine rağbeti o kadar fazla olmuştur ki, hicret sırasında Ubeyde b. Haris gibi oldukça yaşlı bir-iki kişi dışında, İslâm mensuplarının büyük ekseriyeti Müslüman oldukları zaman otuz yaşın altında idi ve ancak bir veya iki kişi otuz beşin üzerinde bulunuyordu. En nüfuzlu ailelerin, en nüfuzlu soyların gençleri İslâm’a koşup, kutlu davasında Allah’ın Elçisi’ne destek ve yardımcı olmuşlar, O’nu en olumsuz şartlar altında bile yalnız bırakmamışlardır.

Bu gençler arasında sayabileceğimiz Ali b. Ebî Talib Hz. Peygamber’in amcasının oğluydu. Hz. Ali İslâm’dan önce Allah’ın Resulü’nün evinde kalıyordu. Babası Ebû Talib, Hz. Peygamberi müşriklere karşı bütün imkânlarıyla korumasına rağmen, Müslüman olmamıştı. Ama Hz. Ali, daha İslâm’ın ilk gününden itibaren Müslüman olmuş, Hz. Hatice’den sonra İslâm’ın ilk mensubu olma şerefini kazanmıştır; Müslüman olduğunda ise henüz on yaşlarındaydı. Böylece o, daha İslâm’ın başlangıcından itibaren hep İslâmiyet’in içinde olmuştur. Onun ağabeyi Ca’fer b. Ebî Talib de ilk Müslüman olanlardandır4 ve Hz. Ali’den on yaş büyük olduğuna göre5, Müslüman olduğunda 20 yaşlarında bir delikanlıdır. Hz. Ca’fer’in hanımı Umeys’in kızı Esma’nın da ilk Müslüman olan6 genç hanımlardan olduğu anlaşılmaktadır.

İlk Müslümanlardan bir diğeri de, henüz daha delikanlılık çağında İslâm’ı tercih etmiş olan ve Efendimiz’in, kendisine “havarim” diye iltifat ettiği Zübeyr b. Avvam’ dır7. Zübeyr Müslüman olduğunda daha on iki yaşındaydı8. Mekke döneminin ilk ve aynı zamanda çilekeş Müslümanlarından Habbab b. el-Eret’i de zikretmemiz gerekir. O, altıncı Müslüman olarak on altı yaşlarında10 bir delikanlıydı. Osman b. Maz’ûn on dördüncü Müslüman olduğunda genç grup içinde bulunuyordu. Kardeşi Kudame b. Maz’ûn da ilk Müslümanlardan olup, Müslüman olduğunda yirmi yaşının biraz üstünde idi11.

İlk Müslümanlar arasında gençlik kervanında kimler yoktu ki; Allah Resulü (s.a.s.) kutsal mesajına gönlünü açtığında on dokuz yaşında olan Sa’d b. Ebî Vakkas; Uhud savaşında kendi bedenini Allah’ın Resûlü’ne siper eden, ilahi daveti kabulde ilk sıraları alan ve İslâm’la şereflendiğinde on dört veya on sekiz yaşlarında olan Talha b. Ubeydullah; Müslüman olur olmaz Kur’ân’ı müşriklerin arasında okuyacak kadar medeni cesarete sahip olan, cılız fiziğine karşın küfrün elebaşlarına meydan okuyan, on altıncı Müslüman olduğunda on altı yaşları civarında olduğu anlaşılan Abdullah b. Mesûd; Mekke döneminde tebliğ ve irşat faaliyetleri için evini Peygamberimize tahsis eden ve İslâmiyete girdiğinde on yedi, on sekiz yaşlarında olduğu anlaşılan Erkam b. Ebî’l-Erkam; hicret sırasında yirmi iki yaşlarında olan Saîd b. Zeyd ve en fazla onunla aynı yaşlarda bulunan hanımı Hattab’ın kızı Fâtıma; Yeni Müslüman olduğunda daha on yedi yaşlarında bulunan ve Hz. Ebû Bekr’in kızı olan Esmâ12; annesinin bütün servetini elinin tersiyle bir kenara iten ve hayatına yönelik bütün tehdit ve işkenceleri göze alarak kendisini Hz. Peygamber’in getirdiği ilahi mesaja vakfeden, sonuçta Uhud savaşında şehit olduğunda, Allah Resûlü’nün, şehadetine göz yaşı döktüğü Mus’ab b. ‘Umeyr13 ve burada adını zikredemeyeceğimiz daha pek çok genç…

Burada şunu da hemen ifade etmemiz gerekir: Allah Resûlü’nün kutsal davetini öncelikle kabul edenler sadece Mekkeli gençler değildir; aynı zamanda Medineli gençler de onun bu ulvî mesajını Medineli yaşlılardan önce kabul etmişlerdir. Bilindiği gibi Allah Resulü (s.a.s.)’e en zor anlarında Medineliler kucak açmış ve ona beyatta bulunmuşlardır. O, Ensar’ı ancak mümin olanların seveceğini, münafıkların sevmeyeceğini, her kim onları severse, Allah’ın onu seveceğini, kim de sevmezse Allah’ın da onu sevmeyeceğini söylemiştir14. Yine Allah’ın Elçisi, “Eğer Ensar bir yol tutsa, ben de Ensar’ın yolunu tutardım. Şayet hicret olmasaydı, Ensar’dan biri olmak isterdim”15 demiştir.

İşte Allah’ın Elçisi’nin böylesine büyük değer verdiği Medineli Müslümanlar arasında İslâm dini ile müşerref olanların ilklerini de gençler teşkil ediyordu. Tıpkı Mekke’de olduğu gibi, Medine’de de, İslâm dinine karşı duran yaşlılarla, Müslüman olup İslâmiyet’i destekleyen oğullarından oluşan gençler vardı. Bunun en tipik örnekleri, Medine’nin ileri gelen saygın kişilerinden olup kıskançlığından ötürü Hz. Peygamber’den yüz çeviren Ebû Amir ile Uhud savaşında şehitlik mertebesine ulaşacak ve cansız bedeni melekler tarafından yıkanacak kadar Allah’ın Resûlü’ne bağlı olan oğlu Hanzala16; Münafıkların reisi olan Abdullah b. Ubeyy ile İslâm toplumunu ifsat etmek ve Allah’ın Elçisi’ni alaya almak için her fırsatı değerlendiren babasını öldürmek isteyecek kadar samimi ve güçlü bir Müslüman olan oğlu Abdullah’tır17.

Medineli gençler kuşkusuz bu ikisiyle sınırlı değildir. Onlar arasında, daha hicretten üç yıl önce Mekke’ye gelen ve Akabe’de bulunduğunda oradaki reislerin en küçüğü olan Es’ad b. Zürâre18; yine ikinci Akabe beyatında beyat ettiği sırada on üç-on dört yaşlarında olup oradakilerin en genci bulunan Ukbe b. Amr19; on beş yaşlarında iken ikinci akabe beyatında hazır bulunan Cabir b. Abdillah20; Akabe’de Allah’ın Elçisi’ne beyat ettiği sırada yirmi dört yaşında olduğu anlaşılan Mesleme b. Selâme21; babasından çok önce Akabe’de Hz. Peygamberi koruma sözü veren Muaz b. Amr22…ve daha birçokları.

Görülüyor ki, yaşlı Medinelilerin çoğu Medine’de şirk üzerinde bulunurlarken, onların ya çocukları ya da yeğenleri, Allah Resûlü’ne her ne pahasına olursa olsun itaat edeceklerine ve onu koruyacaklarına dair söz veriyorlardı.

Bütün bunlar bize şunu apaçık göstermektedir ki, Hz. Peygamber’in yardımcısı olan ve İslâm dinini omuzlayanların büyük çoğunluğunu gençler oluşturmuştur. Başka bir ifadeyle, İslâm dini büyük ölçüde gençlerin omuzlarında yükselmiş, layık olduğu yere ve zaferlere onlarla koşmuştur. Şurası gerçek ki, günümüzde de İslâmiyet, usulüne uygun bir şekilde insanlara takdim edilirse, ona ilk önce koşacak olanların gençlik kitlesi olacağı bilinmelidir. Çünkü İslâm dini verdiği evrensel ve insani mesajlarla gençliği cezp etmeye müsait bir dindir.

Bilinmesi gereken önemli bir husus şudur ki; bu gençler sadece verdiği sözlerle kalmamışlar, bu sözlerin gereğini yerine getirerek, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) inanılmaz bir bağlılık göstermek suretiyle, Peygambere nasıl sadakatte bulunulacağına dair de eşsiz örnekler sergilemişlerdir. Gerçekten gençlik, İslâmî davete ilk önce koşan kitle olduğu gibi, Allah Resulü’nü koruma konusunda da en fazla özen gösteren kesim olmuştur. Allah’ın Resûlü, daha ilk tebliğini yapıp müşrikler tarafından sataşmalara ve tehditlere maruz kaldığı andan itibaren, gençlik tarafından büyük bir titizlikle korumaya alınmıştır.

Bir keresinde Hz. Peygamber aşikâre davete başlamak üzere akrabalarına yemek vermişti. Bu yemekte Allah’ın Resûlü onları Allah’a iman etmeye davet etti; oradakiler bu daveti hoş karşılamadılar; tehditler savurup tam dağılıp gideceklerken, Hz. Ali ortaya atılarak, “Gerçi benim görüşüm kısa, kollarım zayıf, yaşım buradakilerin hepsinden küçüktür; fakat bütün bunlara rağmen, ben seni bu işte korur, arka çıkarım ey Allah’ın Resûlü” demişti. Orada bulunanlar ise buna sadece gülmüşlerdi. Bu sırada Hz. Ali on üç yaşında henüz gençliğin başlangıç noktasında bulunan bir delikanlıydı23. Aynı Hz. Ali yirmi yaşlarında bir genç iken, hicret esnasında Hz. Peygamberin yatağına ölümü göze alarak yatmış, Allah’ ın Elçisi’nin habersizce hicret etmesini sağlayarak, onu ölümden kurtarmıştı24.

Eğer Hz. Ali için, Resûlüllah’ın akrabası olduğu ve onu korumasının normal görülmesi gerektiği söylenirse, Ebû Leheb’in de Hz. Peygamber’in amcası olduğunu, ancak ona en fazla düşmanlık edenler arasına girdiğini hatırlatırız. Öyleyse Hz. Ali’nin bu fedakarlığı bir akrabalık fedakarlığı değil, ancak bir iman fedakarlığı olarak kendisini apaçık göstermektedir.

Talha b. Ubeydullah’ın bir genç olarak Uhud savaşında Hz. Peygamberi korumak için gösterdiği yoğun çaba gerçekten her türlü takdirin üzerindedir. O, Hz. Peygambere inen kılıç darbelerine karşı elini uzatarak kendisini kalkan yapması nedeniyle eli kesilmiş ve çolak kalmıştır. Onun bu korumasına rağmen Hz. Peygamber çok zor duruma düşünce, hatta yaralanınca, onu savaş hengâmesinden kurtarmak için sırtına yüklemiş ve büyük bir kaya parçası üzerine çıkararak kurtulmasını sağlamıştır. Bundan sonra Allah’ın Resûlü, hayatı pahasına kendisini koruyan ve kurtaran bu genç için Hz. Ebû Bekir’e “Ey Ebû Bekir! Bugün cennet Talha’ya vacip oldu” demiştir25.

Abdullah b. Zeyd, meşhur kadın sahabi Ümmü Umâre’nin iki oğlundan biridir. Uhud savaşında Hz. Peygamberi çok yakından koruyarak onun takdirini kazanmıştır. Abdullah ve ailesinin gösterdiği sadakat ve kahramanlık, Allah’ın Elçisi tarafından, bu ailenin cennette kendisine komşu kılınması niyazı ile mükafatlandırılmıştır26.

Adı geçen Ümmü Umâre’nin diğer oğlu Habib b. Zeyd’in Allah’ın Resûlü’ne bağlılığı ise kelimenin tam anlamıyla destansı bir bağlılıktır. Bu bağlılık onu şehitlik makamına yükseltmiştir. Hz. Peygamber onu, peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetü’l-Kezzâb’a elçi olarak göndermişti. Ancak Müseylime, Habib’i tutukladı; ona Muhammed’in peygamber olduğuna inanıp inanmadığını sordu. Habib, Hz. Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehadet ettiğini söyledi. Bunun üzerine Müseylime kendisinin de peygamber olduğuna inanıp inanmadığını sordu. Habib bu soruya “Ben sağırım, seni duymuyorum” diye cevap verdi. Bu soru ve aynı cevap defalarca tekrarlandı; her cevapta Müseylime, Habib’ in bir uzvunu kesti; Habib bu şekilde uzuvları tek tek kesilerek şehit edildi27. O, Allah’ın Elçisine olan inanç, sevgi ve bağlılığı nedeniyle, parçalanarak şehit edilmeyi göze aldı, takiyye yapmaya bile gerek duymadı. Ruhsatla değil, azimetle amel etmeyi tercih etmişti.

Mekke müşrikleri, Resûlüllah’ı Mekke’ye sokmadıkları bir dönemde münafıkların reisi Abdullah b. Ubeyy’e haber göndererek, istediği takdirde kendisinin Mekke’ye gelebileceğini ve Kabe’yi tavaf edebileceğini söylemişlerdi. Bunu duyan Abdullah b. Ubeyy’in oğlu Abdullah, babasına “Allah her yerde nifakını açığa çıkararak seni rezil edecektir. Allah’ın Elçisi tavaf etmediği halde sen gidip tavaf edeceksin, öyle mi?!” dedi. İbn-i Ubeyy samimi Müslüman olan ve Allah’ın Resûlü’ne tam bir sadakatle bağlı olan oğlu Abdullah’dan yüz çevirdi. Oğlu ise babasına, “Resûlüllah tavaf etmedikçe ben de etmeyeceğim” diyerek rest çekti. Abdullah’ın babasına bu resti Hz. Peygamberi son derece sevindirdi. Abdullah, Hz. Peygambere olan engin sevgisi nedeniyle münafık babasını bir kalemde silip atmış ve Peygambere olan bağlılığını ortaya koymuştur.

Asrı Saadet dönemi Müslüman gençliği, Allah’ın Elçisi’ne canlarını feda etmek üzere bağlanmışlardı. Nitekim Hudeybiye antlaşmasının imzalanmasından az önce sahabe, canlarını feda etmek üzere Hz. Peygambere beyat ettiklerinde, ilk beyat eden kişi, yirmi yaşlarında bir genç olan Ebû Sinan el-Esedî olmuştur28. Bundan başka yine Hudeybiye antlaşması sırasında yirmi yaşlarında bir delikanlı olduğu anlaşılan Abdullah b. Ebî Evfâ29, on yedi yaşlarında olan Abdullah b. Yezid el-Hatmî30, on altısında Abdullah b. Ömer b. Hattab31 gibi daha birçok genç insan, meşhur “Bey’atu’r-Rıdvan”da Allah için canlarını feda edeceklerine dair Resûlüllah’a büyük bir iman ve sadakatle söz vermişlerdir.

Bütün bunlar bize gösteriyor ki, genç nesil sadece iman etmekle kalmamış, aynı zamanda imanları uğruna canlarını da feda etmekten çekinmemişlerdir. Genç nesil duygularının saflığı, haksızlıklara tahammülsüz oluşları ve evrensel fikirleri kabule müsait olmaları dolayısıyla, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği ilahi mesaja rağbet etmiştir. İlk Müslümanların büyük çoğunluğunun gençlerden oluşmasının nedeni budur.

Gençlerin bu teslimiyetine karşılık yaşlı nesil, büyük çoğunluk itibariyle eski inançlarından vazgeçmemiş, bunun da ötesinde Hz. Peygambere yürekten bağlı olan bu gençlere karşı her türlü zulüm ve işkencelerde bulunmuştur. Onlar bu yeni inanca ve evrensel mesaja kulaklarını tıkamışlar, geçmişin şartlanmışlığından kendilerini kurtaramamışlardır. Dar kalıpların içine gömülmüş olan bu ihtiyar nesil, içinde bulunduğu şablonun dışına çıkmaya cesaret edememiş veya çıkmak istememiştir. Çünkü onlar, içinde yaşadıkları toplumda belli bir kariyer ve makama sahiptiler. Belki bunları yeni inanç ve düzende kaybetmekten korkuyorlardı. İslâmiyeti kabul eden bu gençler arasında babası toplumda önde gelen insanlar da vardı. Ancak bu gençler, özellikleri itibariyle ilahi mesajı kavramaya ve kabule müsait olduklarından, İslâm dinine ve onun yüce peygamberine kucak açmakta gecikmediler. Onlar için önemli olan, makam, mevki ve menfaat değildi; asıl önemli olan evrensel ilahi mesajın haklılığıydı. İslâm’ın getirdiği insanî mesajlar ve ortaya koyduğu ilahi hedefler, gençlerin tertemiz fıtratlarıyla buluşunca, İslâmiyete doğru bir gençlik akını oluşmuştur. Gençler cahiliye döneminin savunulamaz inanç ve haksızlıklarını bir kenara iterek, ilahi mesaj ve hedefleri kendilerine şiar edinmişlerdir. Böylece Allah’ın Resûlü büyük bir başarıyla gençleri kendi safına çekmeyi bilmiştir. Bütün bunlar ışığında denilebilir ki, İslâmiyet, temelde genç insanlar hareketi şeklinde yayılma imkanı bulmuştur.

İslâm’ın çok kısa zamanda tüm Arabistan’a ve oradan da kıtalar ötesi ülkelere yayılışının altında, gençlikteki dinamizmin imanla buluşmasından kaynaklanan olağanüstü manevi güç yatmaktadır. Öyleyse öncelikle yapılması gereken şey, imanlı nesillerin yetişmesini sağlamak ve onlara iman bilinci yanında, inandığı değerler için fedakarlık yapabilme şuur ve idrakini kazandırmaktır. Böylesi gençlerin yetişmesi sadece ümmet için değil, tüm insanlık alemi için hayatî derecede gereklidir. Çünkü, İslâm’ın evrensel mesajının iman bilincine ulaşmış gençlerin eliyle insanlığın önüne sunulması sayesinde, bugün her bir tarafı kan ve gözyaşıyla sulanmış yeryüzü toprakları acı verici çehresinden kurtulacaktır. Hiç kuşku yok ki, tüm insanlık hasret kaldığı huzur dolu, saadet dolu çağlara bu gençlerin eliyle taşınacaktır.

*Atatürk Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi skara@yeniumit.com.tr




DİPNOTLAR

1. Bu konu ile ilgili geniş bilgi için bkz. Kara, Seyfullah, Peygamber Döneminde Gençlik, İstanbul, 2003.
3. El-Buhârî, Muhammed b. İsmail, Sahîhu’l-Buhârî, Mutâbıu’ş-Şuûb, b.y.y., 1378, V, 2.
4. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, edit. Hakkı Dursun Yıldız, İstanbul, 1992, I, 386.
5. İbnu Hişam, a.g.e., I, 275; ez-Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. ‘Usmân, es-Sîretu’n- Nebeviyye, nşr. Hüsameddin Kuddûsi, Beyrut, 1988, s. 78.
6. İbnu Abdilberr, Ebû ‘Umer Ahmed b. Muhammed, el-İstîâb fî Esmâi’l-Ashâb, (İbnu Hacer, el-İsâbe kenarında), Beyrut, ts., I, 210.
7. İbnu Hişam, a.g.e., I, 275; ez-Zehebî, a.g.e., s. 78.
8. İbnu Hişam, a.g.e., I, 266; Ebû’l-Fidâ, a.g.e., I, 116; ez-Zehebî, a.g.e., s. 78.
9. İbnu Hacer, Şihâbuddin Ahmed b. Ali el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Beyrut, ts., I, 545.
10. a.g.e., I, 416.
11. İbnu Abdilberr, a.g.e., III, 262.
12. İbnu Hişam, a.g.e., I, 271.
13. İbnu Abdilberr, a.g.e., III, 471; İbnu Hacer, a.g.e., III, 460.
14. A.k., V, 40.
15. A.k., V, 38.
16. Avn eş-Şerîf, Kasım, Neş’etü’d-Devleti’l-İslamiyye alâ Ahdi Resûlillah, Beyrut, 1991, s. 20.
17. El-Heysemî, Nûreddîn Ali b. Ebî Bekr, Mecmeu’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, Beyrut, 1967, IX, 318.
18. İbnu Hacer, a.g.e., I, 34.
19. İbnu Abdilberr, a.g.e., III, 105; Uğur, Mücteba, “Ebû Mesûd el-Bedrî”, DİA, İstanbul, 1994, X, 187.
20. İbnu Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî, el-Maarif, çev. Hasan Ege, İstanbul, ts., s. 211; Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Ankara, 1988, II, 89.
21. Ahmed Cevdet, Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, Sadeleştiren: Mahir İz, Ankara, 1985, III, 190.
22. İbnu Kesîr, Ebû’l-Fidâ, İsmail, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Riyad, 1988, III, 163-164.
23. Et-Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, Beyrut, ts., II, 320-321; Berki, Ali Himmet-Keskioğlu, Osman, Hatemü’l-Enbiyâ Hz. Muhammed ve Hayatı, Ankara, 1981, s. 69.
24. İbnu Kesîr, a.g.e., III, 174.
25. El-Buhârî, a.g.e., V, 27; İbnu Abdilberr, a.g.e., II, 220.
26. Çakan, İsmail Lütfi, “Abdullah b. Zeyd”, DİA, İstanbul, 1988, I, 143.
27. İbnu Abdilberr, a.g.e., I, 328.
28. İbnu Hişam, a.g.e., III, 330; İbnu Abdilberr, a.g.e., IV, 83.
29. A.k., II, 265.
30. Çakan, İsmail Lütfi, “Abdullah b. Yezid el-Hatmî”, DİA, İstanbul, 1988, I, 143.
31. Kandemir, M. Yaşar, “Abdullah b. Ömer b. Hattab”, DİA, İstanbul, 1988, I, 126.


ve aleyküm selam.. yine çok güzel bir bölüm eklemişsiniz. okudum. çok teşekkür ederim. okuyunca fark ettim ki, o dönemin gençliğiyle bu zamanının gençliği arasında gerçekten ''uçurumlar'' var... çok değerli katkınız ve yorumunuz için çok teşekkür ederim. emeğinize, elinize sağlık. inş. faydalı olur kardeşlerimiz için.. Rabbim razı olsun ve sevabınızı yazsın inş. selametle kalın.
 

beynelmilel

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 May 2007
Mesajlar
411
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

B)B)B)çok güzel anlatmışsınız keşke bu yazıları o bahsi geçen kişiler de okusa ve biraz kendilerine gelmeleri mümkün olsa.Allah'ıma çok şükür ben çok şanslı bir liseliyim.Kişiler bu yaşlarda kendi ellerinde olsada arkadaşlarına kanıp yanlış yollara sapabiliyor.Benim gibi şanslı olanlar da farkında olmadan dinine düşkün bir arkadaş edinip özüne dönüveriyor.Allah'ın sevdiği kuluymuşum ki bana bir yardımcı ve yol gösteren yollamış.Şimdi bu konuda dünyanın en mutlu insanı benim.Allah yardımcımız olsun.B)B)B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

Allah_affetsin yazdı:
aliye_aliye yazdı:
Allah_affetsin yazdı:
a.s kardeşim..ben lise 2 öğrencisiyim..fakat erzurumda bir ilçede anadolu lisesinde okuyorum..benim lisemde bu gibi şeyler yok...hatta biz sınıfın kızlarıyla ablalara gideriz namazlarımızı kılarız ve tebihat getirir sohbetler yaparız..ama merkezdeki okullarda durum üstteki yazıda geçen durumdan hiç farklı değil..bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum çünkü okuduğum ilçe hem çok ahlaklı hemde insanları çok iyi.yani yinede islamdan bişiler kapmışlar diyebileceğim insanlar...gerçektende liselerde vaziyet çok kötüye gidiyor...artık türlü ahlaksızlıklar çok doğal bir hale gelmiş ve yapmıyanlarda dışlanıyor...bunu görebiliyorum..evet öğretmenler öğrenciler hep aynı ama ailelerin yetiştirme tarzımı desem yada ne bileyim artık bi yobazlaşma yolunamı girdik desem..hangisi doğru olur bilemem...tek bildiğim artık aileler çok serbest bırakmışlar çocuklarını doğurup sokağa atıyorlar sanki...Allah doğru yola iletsin AMİN...

ve aleyküm selam kardeşim. bu çağa göre çok şanslısınız siz o zaman.. erzurumda da böyle şeylere rastlanabilmesi beni şaşırttı.. sanırım ben meseleyi sadece büyük şehirlere aitmiş gibi düşündüm belki de... ya da en azından doğu bölgelerimizin buradan bir nebze de olsa iyi olacağını düşünmüştüm.. rabbim ıslah eylesin, islamdan ayırmasın inşallah. selametle . Allah razı olsun katılımınız için..

artık doğu batı diye bişi kalmadı inançsızlık imansızlık tüm dünyayı çepeçevre sardı...yani erzurumda bazı değerler halen daha korunsada okuldaki kız erkek ilişkilerine pek karışılmıyor galiba...ben lise 1i merkezde okudum sonra sırf etkilenmemek için ilçeye geçtim iyikide geçmişim ilçeye...şimdi geldiğim merkez okulunun iyice zıvanadan çıktığını duydum çok üzüldüm...Allah razı olsun bu yazıyı yazıcıdan çıkarttım pazartesi sınıfın panosuna asıcam..bakalım sınıfımdakiler ne düşünecek..büyüdükçe bazı şeyleri aşılamayı dahada çok istiyorum...Allah razı olsun...

haklısınız kardeşim, anlattıklarınıza katılıyorum.. benim söylemek istediğim şuydu.. ben izmirde yaşıyorum.. burada lise çağındaki öğrenciler, doğu illerinin buralara göre çok daha iyi olduğunu söyleyerek sırf bu yüzden doğu bölgelerinde okumayı tercih ettiler, buradaki okullarına devam edemediler... burada lise ve üniversite ortamları kötüleşiyor gitgide... çevremdeki bu göçlerden olsa gerek oraların daha iyi olacağını düşünmüştüm. Allah yardımcımız olsun inşallah kardeşim. Rabbim ıslah eylesin. selametle kalın.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

aliye_aliye yazdı:
m_muaz yazdı:
selamun aleykum...

Allah c.c. razı olsun güzel konu elinize saglık...Rabbim bizlere yardım etsin elimizden imanımızı almasın inş...

EFENDİMİZ DÖNEMİNDE MÜSLÜMAN GENÇLİĞİN ROLÜ
Yrd. Doç.Seyfullah Kara


Gençlik, kişinin enerji dolu ve hareketli olduğu en dinamik çağdır. Genç insan sahip olduğu enerjiyi harcayabilmek için daha çok harekete ihtiyaç duyar. Bu itibarla o, birçok meseleyi çözebilecek heyecan, dinamizm ve fiziksel beceriye de sahiptir; kendisine fırsat verildiğinde çok önemli başarılara imza atabilecek yeteneğe sahip bulunmaktadır. Ciddi görevleri yerine getirebilecek kabiliyet, genç insanda daima mevcuttur. Esas olan, gençteki bu kabiliyeti keşfedip, onu geliştirmek, bunun için de ona görevler vererek sorumluluk bilincini kazandırmaktır.

Asr-ı Saadet’te Efendimiz’in, gençliğin bu tür özelliklerini azami ölçüde dikkate alarak değerlendirdiği, açık bir biçimde görülmektedir. Çünkü O (s.a.s.), gençleri, tebliğ ve irşat faaliyetleri dahil, devlet teşkilatının en üst kademelerine kadar hemen her alanda görevlendirmiştir. Gençler ise, Allah’ın Resulü’nü hiçbir zaman mahcup etmemişler, O’nun güvenini boşa çıkarmamışlar ve kendilerine verilen çok ciddi dini ve idari görevleri, hakkıyla yerine getirmişlerdir. Bu görevler arasında müsteşarlık, valilik, sekreterlik, hâkimlik, komutanlık, sancaktarlık, istihbaratçılık, güvenlik görevliliği, maliyecilik, öğretmenlik gibi çok önemli devlet görevleri bulunmaktadır 1.

Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) “Ümmetimin en hayırlıları benim zamanımda yaşayanlardır”2 buyurmak suretiyle, genelde bütün ashabı taltif ederek övmüştür. Bununla beraber, onun, gençliğe ayrı bir önem verdiğini söylememiz gerekir. Bunun sebebini de, Hz. Peygamber’in, “Bana gençliğin yardımı lütfedildi”3 sözünde aramak gerekmektedir. Zira onların sahip olduğu enerji ve dinamizm, bir hareketi yükseklere götürebilecek ölçüdedir. İslâmiyet büyük ölçüde de gençlerin omuzlarında yükselmiştir.

Hz. Peygamber dönemini dikkatlice incelediğimizde, genç jenerasyonun İslâm’ın mesajını yaşlılardan daha önce ve daha büyük bir arzu ve iştiyakla kabul ettiğini görmekteyiz. Bu nedenle ilk Müslümanların büyük çoğunluğunu gençlik kesimi oluşturmuştur. Gençlerin İslâm dinine rağbeti o kadar fazla olmuştur ki, hicret sırasında Ubeyde b. Haris gibi oldukça yaşlı bir-iki kişi dışında, İslâm mensuplarının büyük ekseriyeti Müslüman oldukları zaman otuz yaşın altında idi ve ancak bir veya iki kişi otuz beşin üzerinde bulunuyordu. En nüfuzlu ailelerin, en nüfuzlu soyların gençleri İslâm’a koşup, kutlu davasında Allah’ın Elçisi’ne destek ve yardımcı olmuşlar, O’nu en olumsuz şartlar altında bile yalnız bırakmamışlardır.

Bu gençler arasında sayabileceğimiz Ali b. Ebî Talib Hz. Peygamber’in amcasının oğluydu. Hz. Ali İslâm’dan önce Allah’ın Resulü’nün evinde kalıyordu. Babası Ebû Talib, Hz. Peygamberi müşriklere karşı bütün imkânlarıyla korumasına rağmen, Müslüman olmamıştı. Ama Hz. Ali, daha İslâm’ın ilk gününden itibaren Müslüman olmuş, Hz. Hatice’den sonra İslâm’ın ilk mensubu olma şerefini kazanmıştır; Müslüman olduğunda ise henüz on yaşlarındaydı. Böylece o, daha İslâm’ın başlangıcından itibaren hep İslâmiyet’in içinde olmuştur. Onun ağabeyi Ca’fer b. Ebî Talib de ilk Müslüman olanlardandır4 ve Hz. Ali’den on yaş büyük olduğuna göre5, Müslüman olduğunda 20 yaşlarında bir delikanlıdır. Hz. Ca’fer’in hanımı Umeys’in kızı Esma’nın da ilk Müslüman olan6 genç hanımlardan olduğu anlaşılmaktadır.

İlk Müslümanlardan bir diğeri de, henüz daha delikanlılık çağında İslâm’ı tercih etmiş olan ve Efendimiz’in, kendisine “havarim” diye iltifat ettiği Zübeyr b. Avvam’ dır7. Zübeyr Müslüman olduğunda daha on iki yaşındaydı8. Mekke döneminin ilk ve aynı zamanda çilekeş Müslümanlarından Habbab b. el-Eret’i de zikretmemiz gerekir. O, altıncı Müslüman olarak on altı yaşlarında10 bir delikanlıydı. Osman b. Maz’ûn on dördüncü Müslüman olduğunda genç grup içinde bulunuyordu. Kardeşi Kudame b. Maz’ûn da ilk Müslümanlardan olup, Müslüman olduğunda yirmi yaşının biraz üstünde idi11.

İlk Müslümanlar arasında gençlik kervanında kimler yoktu ki; Allah Resulü (s.a.s.) kutsal mesajına gönlünü açtığında on dokuz yaşında olan Sa’d b. Ebî Vakkas; Uhud savaşında kendi bedenini Allah’ın Resûlü’ne siper eden, ilahi daveti kabulde ilk sıraları alan ve İslâm’la şereflendiğinde on dört veya on sekiz yaşlarında olan Talha b. Ubeydullah; Müslüman olur olmaz Kur’ân’ı müşriklerin arasında okuyacak kadar medeni cesarete sahip olan, cılız fiziğine karşın küfrün elebaşlarına meydan okuyan, on altıncı Müslüman olduğunda on altı yaşları civarında olduğu anlaşılan Abdullah b. Mesûd; Mekke döneminde tebliğ ve irşat faaliyetleri için evini Peygamberimize tahsis eden ve İslâmiyete girdiğinde on yedi, on sekiz yaşlarında olduğu anlaşılan Erkam b. Ebî’l-Erkam; hicret sırasında yirmi iki yaşlarında olan Saîd b. Zeyd ve en fazla onunla aynı yaşlarda bulunan hanımı Hattab’ın kızı Fâtıma; Yeni Müslüman olduğunda daha on yedi yaşlarında bulunan ve Hz. Ebû Bekr’in kızı olan Esmâ12; annesinin bütün servetini elinin tersiyle bir kenara iten ve hayatına yönelik bütün tehdit ve işkenceleri göze alarak kendisini Hz. Peygamber’in getirdiği ilahi mesaja vakfeden, sonuçta Uhud savaşında şehit olduğunda, Allah Resûlü’nün, şehadetine göz yaşı döktüğü Mus’ab b. ‘Umeyr13 ve burada adını zikredemeyeceğimiz daha pek çok genç…

Burada şunu da hemen ifade etmemiz gerekir: Allah Resûlü’nün kutsal davetini öncelikle kabul edenler sadece Mekkeli gençler değildir; aynı zamanda Medineli gençler de onun bu ulvî mesajını Medineli yaşlılardan önce kabul etmişlerdir. Bilindiği gibi Allah Resulü (s.a.s.)’e en zor anlarında Medineliler kucak açmış ve ona beyatta bulunmuşlardır. O, Ensar’ı ancak mümin olanların seveceğini, münafıkların sevmeyeceğini, her kim onları severse, Allah’ın onu seveceğini, kim de sevmezse Allah’ın da onu sevmeyeceğini söylemiştir14. Yine Allah’ın Elçisi, “Eğer Ensar bir yol tutsa, ben de Ensar’ın yolunu tutardım. Şayet hicret olmasaydı, Ensar’dan biri olmak isterdim”15 demiştir.

İşte Allah’ın Elçisi’nin böylesine büyük değer verdiği Medineli Müslümanlar arasında İslâm dini ile müşerref olanların ilklerini de gençler teşkil ediyordu. Tıpkı Mekke’de olduğu gibi, Medine’de de, İslâm dinine karşı duran yaşlılarla, Müslüman olup İslâmiyet’i destekleyen oğullarından oluşan gençler vardı. Bunun en tipik örnekleri, Medine’nin ileri gelen saygın kişilerinden olup kıskançlığından ötürü Hz. Peygamber’den yüz çeviren Ebû Amir ile Uhud savaşında şehitlik mertebesine ulaşacak ve cansız bedeni melekler tarafından yıkanacak kadar Allah’ın Resûlü’ne bağlı olan oğlu Hanzala16; Münafıkların reisi olan Abdullah b. Ubeyy ile İslâm toplumunu ifsat etmek ve Allah’ın Elçisi’ni alaya almak için her fırsatı değerlendiren babasını öldürmek isteyecek kadar samimi ve güçlü bir Müslüman olan oğlu Abdullah’tır17.

Medineli gençler kuşkusuz bu ikisiyle sınırlı değildir. Onlar arasında, daha hicretten üç yıl önce Mekke’ye gelen ve Akabe’de bulunduğunda oradaki reislerin en küçüğü olan Es’ad b. Zürâre18; yine ikinci Akabe beyatında beyat ettiği sırada on üç-on dört yaşlarında olup oradakilerin en genci bulunan Ukbe b. Amr19; on beş yaşlarında iken ikinci akabe beyatında hazır bulunan Cabir b. Abdillah20; Akabe’de Allah’ın Elçisi’ne beyat ettiği sırada yirmi dört yaşında olduğu anlaşılan Mesleme b. Selâme21; babasından çok önce Akabe’de Hz. Peygamberi koruma sözü veren Muaz b. Amr22…ve daha birçokları.

Görülüyor ki, yaşlı Medinelilerin çoğu Medine’de şirk üzerinde bulunurlarken, onların ya çocukları ya da yeğenleri, Allah Resûlü’ne her ne pahasına olursa olsun itaat edeceklerine ve onu koruyacaklarına dair söz veriyorlardı.

Bütün bunlar bize şunu apaçık göstermektedir ki, Hz. Peygamber’in yardımcısı olan ve İslâm dinini omuzlayanların büyük çoğunluğunu gençler oluşturmuştur. Başka bir ifadeyle, İslâm dini büyük ölçüde gençlerin omuzlarında yükselmiş, layık olduğu yere ve zaferlere onlarla koşmuştur. Şurası gerçek ki, günümüzde de İslâmiyet, usulüne uygun bir şekilde insanlara takdim edilirse, ona ilk önce koşacak olanların gençlik kitlesi olacağı bilinmelidir. Çünkü İslâm dini verdiği evrensel ve insani mesajlarla gençliği cezp etmeye müsait bir dindir.

Bilinmesi gereken önemli bir husus şudur ki; bu gençler sadece verdiği sözlerle kalmamışlar, bu sözlerin gereğini yerine getirerek, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) inanılmaz bir bağlılık göstermek suretiyle, Peygambere nasıl sadakatte bulunulacağına dair de eşsiz örnekler sergilemişlerdir. Gerçekten gençlik, İslâmî davete ilk önce koşan kitle olduğu gibi, Allah Resulü’nü koruma konusunda da en fazla özen gösteren kesim olmuştur. Allah’ın Resûlü, daha ilk tebliğini yapıp müşrikler tarafından sataşmalara ve tehditlere maruz kaldığı andan itibaren, gençlik tarafından büyük bir titizlikle korumaya alınmıştır.

Bir keresinde Hz. Peygamber aşikâre davete başlamak üzere akrabalarına yemek vermişti. Bu yemekte Allah’ın Resûlü onları Allah’a iman etmeye davet etti; oradakiler bu daveti hoş karşılamadılar; tehditler savurup tam dağılıp gideceklerken, Hz. Ali ortaya atılarak, “Gerçi benim görüşüm kısa, kollarım zayıf, yaşım buradakilerin hepsinden küçüktür; fakat bütün bunlara rağmen, ben seni bu işte korur, arka çıkarım ey Allah’ın Resûlü” demişti. Orada bulunanlar ise buna sadece gülmüşlerdi. Bu sırada Hz. Ali on üç yaşında henüz gençliğin başlangıç noktasında bulunan bir delikanlıydı23. Aynı Hz. Ali yirmi yaşlarında bir genç iken, hicret esnasında Hz. Peygamberin yatağına ölümü göze alarak yatmış, Allah’ ın Elçisi’nin habersizce hicret etmesini sağlayarak, onu ölümden kurtarmıştı24.

Eğer Hz. Ali için, Resûlüllah’ın akrabası olduğu ve onu korumasının normal görülmesi gerektiği söylenirse, Ebû Leheb’in de Hz. Peygamber’in amcası olduğunu, ancak ona en fazla düşmanlık edenler arasına girdiğini hatırlatırız. Öyleyse Hz. Ali’nin bu fedakarlığı bir akrabalık fedakarlığı değil, ancak bir iman fedakarlığı olarak kendisini apaçık göstermektedir.

Talha b. Ubeydullah’ın bir genç olarak Uhud savaşında Hz. Peygamberi korumak için gösterdiği yoğun çaba gerçekten her türlü takdirin üzerindedir. O, Hz. Peygambere inen kılıç darbelerine karşı elini uzatarak kendisini kalkan yapması nedeniyle eli kesilmiş ve çolak kalmıştır. Onun bu korumasına rağmen Hz. Peygamber çok zor duruma düşünce, hatta yaralanınca, onu savaş hengâmesinden kurtarmak için sırtına yüklemiş ve büyük bir kaya parçası üzerine çıkararak kurtulmasını sağlamıştır. Bundan sonra Allah’ın Resûlü, hayatı pahasına kendisini koruyan ve kurtaran bu genç için Hz. Ebû Bekir’e “Ey Ebû Bekir! Bugün cennet Talha’ya vacip oldu” demiştir25.

Abdullah b. Zeyd, meşhur kadın sahabi Ümmü Umâre’nin iki oğlundan biridir. Uhud savaşında Hz. Peygamberi çok yakından koruyarak onun takdirini kazanmıştır. Abdullah ve ailesinin gösterdiği sadakat ve kahramanlık, Allah’ın Elçisi tarafından, bu ailenin cennette kendisine komşu kılınması niyazı ile mükafatlandırılmıştır26.

Adı geçen Ümmü Umâre’nin diğer oğlu Habib b. Zeyd’in Allah’ın Resûlü’ne bağlılığı ise kelimenin tam anlamıyla destansı bir bağlılıktır. Bu bağlılık onu şehitlik makamına yükseltmiştir. Hz. Peygamber onu, peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetü’l-Kezzâb’a elçi olarak göndermişti. Ancak Müseylime, Habib’i tutukladı; ona Muhammed’in peygamber olduğuna inanıp inanmadığını sordu. Habib, Hz. Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehadet ettiğini söyledi. Bunun üzerine Müseylime kendisinin de peygamber olduğuna inanıp inanmadığını sordu. Habib bu soruya “Ben sağırım, seni duymuyorum” diye cevap verdi. Bu soru ve aynı cevap defalarca tekrarlandı; her cevapta Müseylime, Habib’ in bir uzvunu kesti; Habib bu şekilde uzuvları tek tek kesilerek şehit edildi27. O, Allah’ın Elçisine olan inanç, sevgi ve bağlılığı nedeniyle, parçalanarak şehit edilmeyi göze aldı, takiyye yapmaya bile gerek duymadı. Ruhsatla değil, azimetle amel etmeyi tercih etmişti.

Mekke müşrikleri, Resûlüllah’ı Mekke’ye sokmadıkları bir dönemde münafıkların reisi Abdullah b. Ubeyy’e haber göndererek, istediği takdirde kendisinin Mekke’ye gelebileceğini ve Kabe’yi tavaf edebileceğini söylemişlerdi. Bunu duyan Abdullah b. Ubeyy’in oğlu Abdullah, babasına “Allah her yerde nifakını açığa çıkararak seni rezil edecektir. Allah’ın Elçisi tavaf etmediği halde sen gidip tavaf edeceksin, öyle mi?!” dedi. İbn-i Ubeyy samimi Müslüman olan ve Allah’ın Resûlü’ne tam bir sadakatle bağlı olan oğlu Abdullah’dan yüz çevirdi. Oğlu ise babasına, “Resûlüllah tavaf etmedikçe ben de etmeyeceğim” diyerek rest çekti. Abdullah’ın babasına bu resti Hz. Peygamberi son derece sevindirdi. Abdullah, Hz. Peygambere olan engin sevgisi nedeniyle münafık babasını bir kalemde silip atmış ve Peygambere olan bağlılığını ortaya koymuştur.

Asrı Saadet dönemi Müslüman gençliği, Allah’ın Elçisi’ne canlarını feda etmek üzere bağlanmışlardı. Nitekim Hudeybiye antlaşmasının imzalanmasından az önce sahabe, canlarını feda etmek üzere Hz. Peygambere beyat ettiklerinde, ilk beyat eden kişi, yirmi yaşlarında bir genç olan Ebû Sinan el-Esedî olmuştur28. Bundan başka yine Hudeybiye antlaşması sırasında yirmi yaşlarında bir delikanlı olduğu anlaşılan Abdullah b. Ebî Evfâ29, on yedi yaşlarında olan Abdullah b. Yezid el-Hatmî30, on altısında Abdullah b. Ömer b. Hattab31 gibi daha birçok genç insan, meşhur “Bey’atu’r-Rıdvan”da Allah için canlarını feda edeceklerine dair Resûlüllah’a büyük bir iman ve sadakatle söz vermişlerdir.

Bütün bunlar bize gösteriyor ki, genç nesil sadece iman etmekle kalmamış, aynı zamanda imanları uğruna canlarını da feda etmekten çekinmemişlerdir. Genç nesil duygularının saflığı, haksızlıklara tahammülsüz oluşları ve evrensel fikirleri kabule müsait olmaları dolayısıyla, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği ilahi mesaja rağbet etmiştir. İlk Müslümanların büyük çoğunluğunun gençlerden oluşmasının nedeni budur.

Gençlerin bu teslimiyetine karşılık yaşlı nesil, büyük çoğunluk itibariyle eski inançlarından vazgeçmemiş, bunun da ötesinde Hz. Peygambere yürekten bağlı olan bu gençlere karşı her türlü zulüm ve işkencelerde bulunmuştur. Onlar bu yeni inanca ve evrensel mesaja kulaklarını tıkamışlar, geçmişin şartlanmışlığından kendilerini kurtaramamışlardır. Dar kalıpların içine gömülmüş olan bu ihtiyar nesil, içinde bulunduğu şablonun dışına çıkmaya cesaret edememiş veya çıkmak istememiştir. Çünkü onlar, içinde yaşadıkları toplumda belli bir kariyer ve makama sahiptiler. Belki bunları yeni inanç ve düzende kaybetmekten korkuyorlardı. İslâmiyeti kabul eden bu gençler arasında babası toplumda önde gelen insanlar da vardı. Ancak bu gençler, özellikleri itibariyle ilahi mesajı kavramaya ve kabule müsait olduklarından, İslâm dinine ve onun yüce peygamberine kucak açmakta gecikmediler. Onlar için önemli olan, makam, mevki ve menfaat değildi; asıl önemli olan evrensel ilahi mesajın haklılığıydı. İslâm’ın getirdiği insanî mesajlar ve ortaya koyduğu ilahi hedefler, gençlerin tertemiz fıtratlarıyla buluşunca, İslâmiyete doğru bir gençlik akını oluşmuştur. Gençler cahiliye döneminin savunulamaz inanç ve haksızlıklarını bir kenara iterek, ilahi mesaj ve hedefleri kendilerine şiar edinmişlerdir. Böylece Allah’ın Resûlü büyük bir başarıyla gençleri kendi safına çekmeyi bilmiştir. Bütün bunlar ışığında denilebilir ki, İslâmiyet, temelde genç insanlar hareketi şeklinde yayılma imkanı bulmuştur.

İslâm’ın çok kısa zamanda tüm Arabistan’a ve oradan da kıtalar ötesi ülkelere yayılışının altında, gençlikteki dinamizmin imanla buluşmasından kaynaklanan olağanüstü manevi güç yatmaktadır. Öyleyse öncelikle yapılması gereken şey, imanlı nesillerin yetişmesini sağlamak ve onlara iman bilinci yanında, inandığı değerler için fedakarlık yapabilme şuur ve idrakini kazandırmaktır. Böylesi gençlerin yetişmesi sadece ümmet için değil, tüm insanlık alemi için hayatî derecede gereklidir. Çünkü, İslâm’ın evrensel mesajının iman bilincine ulaşmış gençlerin eliyle insanlığın önüne sunulması sayesinde, bugün her bir tarafı kan ve gözyaşıyla sulanmış yeryüzü toprakları acı verici çehresinden kurtulacaktır. Hiç kuşku yok ki, tüm insanlık hasret kaldığı huzur dolu, saadet dolu çağlara bu gençlerin eliyle taşınacaktır.

*Atatürk Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi skara@yeniumit.com.tr




DİPNOTLAR

1. Bu konu ile ilgili geniş bilgi için bkz. Kara, Seyfullah, Peygamber Döneminde Gençlik, İstanbul, 2003.
3. El-Buhârî, Muhammed b. İsmail, Sahîhu’l-Buhârî, Mutâbıu’ş-Şuûb, b.y.y., 1378, V, 2.
4. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, edit. Hakkı Dursun Yıldız, İstanbul, 1992, I, 386.
5. İbnu Hişam, a.g.e., I, 275; ez-Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. ‘Usmân, es-Sîretu’n- Nebeviyye, nşr. Hüsameddin Kuddûsi, Beyrut, 1988, s. 78.
6. İbnu Abdilberr, Ebû ‘Umer Ahmed b. Muhammed, el-İstîâb fî Esmâi’l-Ashâb, (İbnu Hacer, el-İsâbe kenarında), Beyrut, ts., I, 210.
7. İbnu Hişam, a.g.e., I, 275; ez-Zehebî, a.g.e., s. 78.
8. İbnu Hişam, a.g.e., I, 266; Ebû’l-Fidâ, a.g.e., I, 116; ez-Zehebî, a.g.e., s. 78.
9. İbnu Hacer, Şihâbuddin Ahmed b. Ali el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Beyrut, ts., I, 545.
10. a.g.e., I, 416.
11. İbnu Abdilberr, a.g.e., III, 262.
12. İbnu Hişam, a.g.e., I, 271.
13. İbnu Abdilberr, a.g.e., III, 471; İbnu Hacer, a.g.e., III, 460.
14. A.k., V, 40.
15. A.k., V, 38.
16. Avn eş-Şerîf, Kasım, Neş’etü’d-Devleti’l-İslamiyye alâ Ahdi Resûlillah, Beyrut, 1991, s. 20.
17. El-Heysemî, Nûreddîn Ali b. Ebî Bekr, Mecmeu’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, Beyrut, 1967, IX, 318.
18. İbnu Hacer, a.g.e., I, 34.
19. İbnu Abdilberr, a.g.e., III, 105; Uğur, Mücteba, “Ebû Mesûd el-Bedrî”, DİA, İstanbul, 1994, X, 187.
20. İbnu Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî, el-Maarif, çev. Hasan Ege, İstanbul, ts., s. 211; Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Ankara, 1988, II, 89.
21. Ahmed Cevdet, Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, Sadeleştiren: Mahir İz, Ankara, 1985, III, 190.
22. İbnu Kesîr, Ebû’l-Fidâ, İsmail, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Riyad, 1988, III, 163-164.
23. Et-Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, Beyrut, ts., II, 320-321; Berki, Ali Himmet-Keskioğlu, Osman, Hatemü’l-Enbiyâ Hz. Muhammed ve Hayatı, Ankara, 1981, s. 69.
24. İbnu Kesîr, a.g.e., III, 174.
25. El-Buhârî, a.g.e., V, 27; İbnu Abdilberr, a.g.e., II, 220.
26. Çakan, İsmail Lütfi, “Abdullah b. Zeyd”, DİA, İstanbul, 1988, I, 143.
27. İbnu Abdilberr, a.g.e., I, 328.
28. İbnu Hişam, a.g.e., III, 330; İbnu Abdilberr, a.g.e., IV, 83.
29. A.k., II, 265.
30. Çakan, İsmail Lütfi, “Abdullah b. Yezid el-Hatmî”, DİA, İstanbul, 1988, I, 143.
31. Kandemir, M. Yaşar, “Abdullah b. Ömer b. Hattab”, DİA, İstanbul, 1988, I, 126.


ve aleyküm selam.. yine çok güzel bir bölüm eklemişsiniz. okudum. çok teşekkür ederim. okuyunca fark ettim ki, o dönemin gençliğiyle bu zamanının gençliği arasında gerçekten ''uçurumlar'' var... çok değerli katkınız ve yorumunuz için çok teşekkür ederim. emeğinize, elinize sağlık. inş. faydalı olur kardeşlerimiz için.. Rabbim razı olsun ve sevabınızı yazsın inş. selametle kalın.

RABBİM CÜMLEMİZDEN RAZI OLUR İNŞ..EVET O DÖNEMLE BU DÖNEM COK FARKLI...RABBİM ONLAR GİBİ OLABİLMEYİ NASİP ETSİN BİZLERE İNŞ..SİZİNDE SEVABINIZI YAZSIN İNŞ..SELAMETLE..
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

desertrose yazdı:
S.A. ÇOK ACI BİR DURUM YORUM YAPAMIYORUM..:( "RABBİM OKUYAN KARDEŞLERİMİZE DOĞRU YOLU GÖSTERSİN, BU BATAĞA SAPLANANLARI KURTARSIN" (AMİN)
BU DURUMA SEBEP OLANLAR, BİRGÜN ŞERİATI ÇOK ARAYACAK..

SELAM VE DUA İLE KAL KARDEŞİM.. ALLAH RAZI OLSUN PAYLAŞIMINDAN DOLAYI.. SELAMETLE..

ve aleyküm selam güzel kardeşim, gerçekten ne denebilir ki bu duruma??? ama şu ifadeni çok beğendim ''bir gün şeriatı çok arayacak..'' çok haklısın, inşallah o günler gelecek kardeşim.. sistemlerinin nasıl bir bataklık ve çıkmaz sokak olduğunu kendileri de görüyor aslında.. rabbim bizleri islamın yolundan ayırmasın inş. güzel yorumun için çok teşekkür ederim..Allaha emanet ol.. selametle kalB)B)​
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

m_muaz yazdı:
aliye_aliye yazdı:

ve aleyküm selam.. yine çok güzel bir bölüm eklemişsiniz. okudum. çok teşekkür ederim. okuyunca fark ettim ki, o dönemin gençliğiyle bu zamanının gençliği arasında gerçekten ''uçurumlar'' var... çok değerli katkınız ve yorumunuz için çok teşekkür ederim. emeğinize, elinize sağlık. inş. faydalı olur kardeşlerimiz için.. Rabbim razı olsun ve sevabınızı yazsın inş. selametle kalın.

RABBİM CÜMLEMİZDEN RAZI OLUR İNŞ..EVET O DÖNEMLE BU DÖNEM COK FARKLI...RABBİM ONLAR GİBİ OLABİLMEYİ NASİP ETSİN BİZLERE İNŞ..SİZİNDE SEVABINIZI YAZSIN İNŞ..SELAMETLE..


haklısınız çok farklı gerçekten.. rabbim bu zorlu çağda bizleri her türlü kötülüğe karşı muzaffer eylesin inşallah. sağolasınız. Amin herkese sevabını yazsın..Allaha emanet olun. selametle kalın inş.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

beynelmilel yazdı:
B)B)B)çok güzel anlatmışsınız keşke bu yazıları o bahsi geçen kişiler de okusa ve biraz kendilerine gelmeleri mümkün olsa.Allah'ıma çok şükür ben çok şanslı bir liseliyim.Kişiler bu yaşlarda kendi ellerinde olsada arkadaşlarına kanıp yanlış yollara sapabiliyor.Benim gibi şanslı olanlar da farkında olmadan dinine düşkün bir arkadaş edinip özüne dönüveriyor.Allah'ın sevdiği kuluymuşum ki bana bir yardımcı ve yol gösteren yollamış.Şimdi bu konuda dünyanın en mutlu insanı benim.Allah yardımcımız olsun.B)B)B)


inşallah kardeşim.. rabbim hidayet etsin.. Allah her daim yardımcımız olsun inş. Allah razı olsun selametle kalın..
 

eyhayat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Mar 2007
Mesajlar
102
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

gerçekten okulların durumu çok kötü ama ALLAHa şükür ben böyle şeylere rastlamadım çünkü imam hatip lisesine yakışmaz böyle davranışlar hiç bir okula yakışmaz ama şimdi dersane ortamı aynı değil insan gerçekten insan çok şaşırıyo
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

eyhayat yazdı:
gerçekten okulların durumu çok kötü ama ALLAHa şükür ben böyle şeylere rastlamadım çünkü imam hatip lisesine yakışmaz böyle davranışlar hiç bir okula yakışmaz ama şimdi dersane ortamı aynı değil insan gerçekten insan çok şaşırıyo

haklısınız kardeşim, rabbim yardımcımız olsun inşallah.. Allah razı olsun. selametle kalın.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

Lisede korkutan rapor

Türk Eğitim Sen'den şiddet araştırması 3 bin 483 lise öğrencisi ile yüz yüze görüşüldü. Her 100 öğrenciden 26’sının şiddete karışıyor ve 22’si ise kesici alet taşıyor..TACİZ İLK SIRADA Öğrenciler arasındaki taciz oranının, yüzde 92 olarak belirlendiği ifade edilen açıklamada, kızların “sarkıntılık” erkeklerin ise kızların kendileriyle fazla “yüz göz olması”ndan rahatsızlık duydukları bildirildi. Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği’nden Doç. Dr. Kültegin Ögel, uzman psikolog Ceyda Yılmazçetin Eke ve uzman psikolojik danışman Itır Tarı, ‘Okullarda Suç ve Şiddeti Önleme Kılavuzu’ hazırladı. Kılavuzda gençlerin neden şiddete başvurdukları anlatılırken, Milli Eğitim Bakanlığı’na, okullara ve anne-babalara düşen görevlere de yer verildi.

LİSELERDE POLAT'I OLMAYAN SINIF YOK 28-06-2005

Vatan Gazetesinin Liselerde Yaptığı Bir Araştırma;
Çete halinde geziyorlar
Beyoğlu'nda 3'üncü sınıf öğrencisi bir liseli kızı dinliyoruz. O.A., oğlanların sürekli çete halinde dolaştığını söylüyor: "Ancak bir tek çete yok, bir kaç ayrı grup var aslında. Okula sık sık gelmiyorlar zaten. Arada bir uğruyorlar ve geldiklerinde de mutlaka olay çıkartıyorlar. Derse girdiklerinde de ders falan kalmıyor. Öğretmenler sınıftan atmak istediklerinde olay çıkartıyorlar. Öğretmenleri korkutuyorlar, tehdit ediyorlar."
Kavgaların nedeni kız meselesi
Ümraniye Endüstri Meslek Lisesi'nin son sınıf öğrencisi 19 yaşındaki C.B. ise "Okulda sürekli 'en büyük' kavgası oluyor. Herkes en güçlü olduğunu karşısındakilere ispat etmek ister burada. Ve bu yüzden sürekli kavgalar çıkar. Gruplaşmalar oluşur. Bu gruptakiler hep beraberdirler. En az üç kişiyle dolaşılır. Çünkü ne zaman ne olacağı belli olmaz. Her an tetikte durman gerekir. Mesela yürürken biri sana omuz attı. Hemen karşılık verirsin. Ya da yan baktı, kız arkadaşına laf attı. Sen hemen girişirsin. Allah ne verdiyse. Gözün birşey görmez. Ya en büyüksün, ya en büyük. Başka yolu yok bunun. Burada böyle" diyor.
Esrar sigaradan yaygın
Taksim'deki liselerden birinde okuyan Ş.N.'nin sözleri ise şok etkisi yaratıyor: "Esrar en çok kullanılan uyuşturucu. O kadar yaygın ki, kantinde bile bazen esrar içiyoruz. Öğretmenler denetleme yaptığında saklıyoruz. Ama bulsalar bile öğretmenleri tehdit edip korkutuyoruz, çıkışta indiriyoruz. Kız öğrenciler, erkek arkadaşlarıyla boş geçen derslerde sınıfta cinsel ilişkiye bile giriyor. Öpüşmek zaten çok sıradan. Kantinde erkek arkadaşlarının kucaklarına oturup öpüşüyorlar."
Bir fişekten 2 cigara çıkıyor
Esenlerdeki bir lisede okuyan T.E. ve A.K. okullarındaki uyuşturucu ve hap trafiğini anlatıyor... Karşımızda sanki 15 yaşında lise öğrencileri değil de Dolapdere'nin torbacıları var. Raconu da fiyatları da o kadar iyi biliyorlar ki: "Okullarda bira da cigaralık da içiliyor. Bir fişekten iki cigara çıkıyor ve 5 YTL'ye satılıyor. Hapın da fiyatı 5 ile 10 arasında değişiyor. 8x4, Armani, Peugeot ve Süpermen en çok alıcısı olan haplar. İşin merkeziyse Bağcılar'daki Karabayır Mahallesi... Hacı Hüsrev artık tarih oldu."
Buraların ağası biziz!
Bir grup Gözcübaba Lisesi son sınıf öğrencisi, "Buralar bizden sorulur. Okulda kuş uçsa haberimiz olur. Kimse bizden habersiz birşey yapamaz. Yapmaya cesaret edemez" diye caka satıyor. İçlerinden A.Ş. de çoğu liseli gibi Kurtlar Vadisi fanı: "Benim idolüm Polat Alemdar'dır. Tam beni anlatıyor. Okulda ve okul dışında da onun gibi olmaya, davranmaya çalışıyorum. Daha önce Miroğlu vardı. Ama Polat başka. Okul önünde sürekli kavgalar olur. Biz de dahiliz tabii ki bunlara. Bazıları kendilerini ispatlamak isterler. Bizler de buradayız misali. İsimleri duyulsun da dayak yesek de önemi yoktur onlar için. Yeter ki isimleri duyulsun. İnternet cafe veya evden MSN'e sık sık takılıyoruz. Oralarda sohbet ediyor neler yapacağımızı konuşuruz."
Uzman görüşü
Şiddet kültürünün kurbanı onlar
Prof. Adnan Gümüş (Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevlisi): Bir grup liseli gençle dün beraber olduk ve grup tartışması yaptık. Bu görüşmeden çıkarılabilecek birinci sonuç şiddetin her yerde ve her durum için geçerli olduğu. Şiddetin gençlikte, bir yandan 'delikanlılık' anlamında kişiliğin gelişimi için 'horozlanmalar' halinde kabul edilebilir bazı yönleri bulunabilir. Ancak diğer yandan tüm bunlar bir başka 'delikanlının' veya 'genç kızımızın' korkulu rüyası haline gelmişse, üzerine ciddi bir şekilde düşünülmesi gerekiyor. Eğer şiddet öğrenilmiş ve süreklilik kazanmış bir hal alıyorsa, bu sorunun çok daha kalıcılaştığını gösteriyor. Kaldı ki, gördüğümüz şiddet olayları, böyle bir 'gençlik çağı' olayı olarak değerlendirilebilecek bir çapı çoktan aşmış bulunuyor. Gerek gençlerin kendi arasındaki, gerekse idarecilerin, öğretmenlerin, ailelerin uyguladıkları şiddet her halde gençlik çağına bağlanamaz. Geleceği tüketilen bir gençliğin, şiddet kültürünün bir aracı ve kurbanı durumuna gelmeye başladıkları söylenebilir.
VATAN ekibi liselilerle buluştu..
MEF Dershaneleri Bakırköy Şubesi'nde gençlerle bir araya geldik. Yazarımız Mustafa Mutlu, Haber Merkezi Müdürü Barlas Yurtsever ve Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Adnan Gümüş'ün de katıldığı buluşmada, öğrencilere 'Liselerde neler oluyor' diye sorduk. Çoğu devlet lisesinde okuyan gençler okullardaki gruplaşma ve çetelerin hep var olduğunu, son zamanlarda şiddetin sürekli hale geldiğini söylüyor. Ataköy Cumhuriyet Lisesi'nden Şeyda Yenigün'ün sözleri ise Kurtlar Vadisi'nin vahim etkisini gözler önüne seriyor:

Kendini Polat sanıyor


"Her sınıfta bir Polat var. Arkadaşım geçen yıl değişmeye başladı. Polat gibi giyinip konuşuyor, saçlarını onun gibi kestiriyor, gerçek adını kullanmıyor, herkes Polat diye sesleniyor. Okula gri pantolon, lacivert ceketle gelinmesi gerekiyor ama o hep siyah ceket pantolon giyiniyor." İşin ilginç yanı Polat'a özenenleri diğer öğrenciler yadırgamıyor. Ona karşı davranışları değişiyor, onu gördüklerinde saygı gösteriyorlar. Bir gencin de en çok istediği adam yerine koyulup, saygı duyulması değil mi?

Liseler teksas gibi: 22.02.2006

Liselerde şiddet giderek artıyor. Adana'da kız kardeşine cep telefonundan mesaj attığı iddiasıyla lise öğrencisini, okul arkadaşları da ağabey ve arkadaşını bıçakla yaralarken, Samsun'da da 15 yaşındaki O.S. sustalı bıçakla arkadaşını yaraladı. Adana'da, bir kişi, kız kardeşine cep telefonundan mesaj attığı iddiasıyla lise öğrencisini, okul arkadaşları da ağabey ve arkadaşını bıçakla yaraladı.Lise öğrencisi U.U. (17), okul arkadaşı Ö.K'nin (16), cep telefonuna sevgisini ifade eden mesajlar gönderdi. Mesajları gören ağabey Emre K. (21), arkadaşı Emrah A. (21) ile okul önüne gelerek U.U. ile tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesiyle Emre K. ve Emrah A, yanlarında taşıdıkları bıçakla U.U'yu yaraladı. Bu sırada kavgayı gören U.U'nun arkadaşı olduğu belirtilen 4 öğrenci de bıçakla Emre K. ve Emrah A'yı yaraladı.Olayın ardından Emre K. ve Emrah A. Adana Numune Hastanesi'nde, U.U. ise Çukurova Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı.

SAMSUN'DA DA BIÇAKLI KAVGA

Samsun Endüstri Meslek Lisesi 1'inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki O.S.,'de tartıştığı sınıf arkadaşı aynı yaştaki A.B.'yi sustalı bıçaklı bıçakla bacağından yaraladı. A.B. Devlet Hastanesi'ne kaldırılırken, O.S. gözaltına alındı.Olay bugün saat 13.00 sıralarında Samsun Endüstri Meslek Lisesi'nin koridorunda meydana geldi. Lise 1'inci sınıf öğrencisi A.B., tenefüste sınıf arkadaşı O.S.'ye şaka olsun diye tekme attı. Arkadaşının şakasını ağır bulan O.S. sinirlenip, A.B.'nin üzerine saldırdı. İki öğrenci birbirlerine tekme tokat saldırdıkları sırada O.S. yanında taşıdığı sustalı bıçağı çıkarıp, A.B.'nin bacağına sapladı. Yere yığılıp acı içinde kıvranan A.B., öğretmenleri tarafından Gazi Devlet Hastanesi'ne götürülürken, O.S. ihbar üzerine okula gelen Samsun Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube ekiplerince gözaltına alındı. Oğlunun bıçaklandığını öğrenen emekli polis memuru Mehmet B. de hastaneye koştu. Mehmet B., “Çocuklar okula sustalı bıçaklarla geliyor. Böyle şeyler eskiden hiç olmazdı. Nasıl bir dönem başladı anlamış değilim. Oğlum arkadaşına şaka yapmış. O da oğlumu bıçaklamış. Bu işler bu kadar basit mi?” diye konuştu. Doktorlar, tedavi altındaki A.B.'nin hayati tehlikesinin bulunmadığını açıkladı. Olayla ilgili olarak savcılık soruşturmasının yanı sıra İl Milli Eğitim Müdürlüğü de inceleme başlattı.

KAMPANYA BAŞLATILMIŞTI

Samsun Emniyet Müdürü Mustafa İlhan, dün kentteki bıçaklama olaylarının artması nedeniyle ‘Bıçağı bırak, kalemi al’ kampanyası başlatmıştı. Kampanyanın başladığı ilk günde 15 kişi karakolallara gidip hazırlanan kutulara bıçaklarını atıp yerine, verilen tükenmez kalemleri almıştı. Ancak daha kampanyanın ikinci gününde bir öğrenci üzerinde taşıdığı sustalı bıçakla, başka bir öğrenciyi yaraladı.

ALINTIDIR
 

cemil cemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
304
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: GENÇLERE SAHİP ÇIKMAK

RE: GENÇLERE SAHİP ÇIKMAK

GENÇLERE SAHİP ÇIKMAK

Gençler, ana, baba ve milletin elinde bir emânettir. Ana-baba olarak, millet olarak bu gençliğe sahip çıkmazsak emânete hıyânet etmiş oluruz. Bu hıyânetin cezâsını dünyada da, âhırette de çekeriz.

Bir babanın, evlâdını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden, dünyalık sıkıntılardan korumasından daha önemlidir. Cehennem ateşinden korumak da, îmânı, farzları ve harâmları öğretmekle ve ibâdete alıştırmakla ve dinsiz, ahlâksız arkadaşlardan korumakla olur. İslâm ahlâkı üzere yetiştirmekle olur.

Bütün kötülüklerin başı, kötü arkadaştır. İnsanın üç büyük düşmanı olan, nefs, şeytan ve kötü arkadaştan en tehlikelisi, kötü arkadaştır. Bunun için her ana-baba, çocuğunu takip etmelidir. Kimlerle arkadaşlık kuruyor, nerelere gidip geliyor, hâl ve hareketleri nasıldır, bunları adım adım takip etmelidir.

Başı boş bırakılan çocuğu sokak yetiştirir. Eskiden gence evde verilen bir islâm terbiyesine karşı, sokak ya'nî cemiyet, toplum dokuz veriyordu. Şimdi tersi oldu. Çocuk, evde verilen on terbiyenin dokuzunu sokağa, cemiyete çıktığı zaman kaybediyor.

Her âlimin, evliyânın çocuğu her zaman iyi bir müslüman olur, denemez. Çünkü, hidâyet Allahtandır. Az sayıda da olsa, âlimin oğlu zâlim, zâlimin oğlu âlim olabilir. Ancak herkes sebeplere yapışmak zorundadır.

Namazında, abdestinde bir müslümanın, âkıl bâliğ yaşına gelmiş evlâdı, Kur'ân-ı kerîm okumasını, namaz sûrelerini ve namazın nasıl kılınacağını bilmiyorsa, bu gösterir ki, babası bunları ona öğretmemiş. Babası elinden geleni yapmış, fakat çocuğu namaz kılmıyorsa, baba sebeplere yapıştığı için vebâle girmez. Emânete hıyânet etmiş olmaz. Kısacası, bizler önce üzerimize düşeni yapıyor muyuz, yapmıyor muyuz, buna bakmamız lâzımdır.

Ba'zı ana-baba çocuklarına kıyamıyor. Meselâ, onları sabah namazına kaldırmıyor. Bu, ana-babanın çocuğuna yapmış olduğu en büyük kötülüktür. Çocuğunu kendi eli ile ateşe, Cehenneme atmasıdır. Ağaç yaş iken eğilir atasözü meşhurdur. Çocuk küçükken buna alışırsa, büyüyünce kalkması kolay olur. Alışmamış ise, daha sonra zor gelir ve böyle devam eder.

Peygamber efendimiz, (Bütün çocuklar müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyaya gelir. Bunları, sonra anaları, babaları hıristiyan, yahûdî ve dinsiz yapar) sözü ile müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en önemli işin, gençlikte olduğunu bildiriyor. Eğer çocuğa âkıl bâliğ olduğu hâlde, bilmesi gereken îmân bilgileri öğretilmemiş ise, bu çocuk mürted olur. Çocuklarına îmânı, islâmı öğretmeyen analar babalar, çocuklarını müslüman olmaktan mahrûm etmiş, kâfir olmalarına sebep olmuş olurlar. Çocukları ile birlikte, kendileri de Cehennemde bunun cezâsını, azâbını çekerler. Namazları, oruçları ve hacca gitmeleri, kendilerini bu azâbdan kurtaramaz.

O hâlde, her müslümanın birinci vazîfesi, evlâdına islâmiyeti ve Kur'ân-ı kerîmi öğretmektir. Evlâd, büyük ni'mettir. Ni'metin kıymeti bilinmezse, elden gider.

İslâm düşmanları da, bu mühim noktayı anladıkları içindir ki, asrımızın en tehlikeli dinsizlik ocakları, (Gençliğin ele alınması birinci hedefimizdir. Çocukları dinsiz olarak yetiştirmeliyiz) diyorlar. Bunlar, islâmiyeti yok etmek ve Allahü teâlânın emirlerinin öğretilmesini ve yaptırılmasını engellemek için de, (Gençlerin kafalarını yormamalıdır. Din bilgilerini büyüyünce kendileri öğrenirler.) diyorlar. Maksatları o yaşa kadar bu bahane ile öğrenmelerine mâni olmaktır: Daha sonra zaten çocuğun bunları öğrenmesi zordur.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: ''LİSE GENÇLİĞİ'' UÇURUMUN KIYISINDA

cemil cemil yazdı:
GENÇLERE SAHİP ÇIKMAK

Gençler, ana, baba ve milletin elinde bir emânettir. Ana-baba olarak, millet olarak bu gençliğe sahip çıkmazsak emânete hıyânet etmiş oluruz. Bu hıyânetin cezâsını dünyada da, âhırette de çekeriz.

Bir babanın, evlâdını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden, dünyalık sıkıntılardan korumasından daha önemlidir. Cehennem ateşinden korumak da, îmânı, farzları ve harâmları öğretmekle ve ibâdete alıştırmakla ve dinsiz, ahlâksız arkadaşlardan korumakla olur. İslâm ahlâkı üzere yetiştirmekle olur.

Bütün kötülüklerin başı, kötü arkadaştır. İnsanın üç büyük düşmanı olan, nefs, şeytan ve kötü arkadaştan en tehlikelisi, kötü arkadaştır. Bunun için her ana-baba, çocuğunu takip etmelidir. Kimlerle arkadaşlık kuruyor, nerelere gidip geliyor, hâl ve hareketleri nasıldır, bunları adım adım takip etmelidir.

Başı boş bırakılan çocuğu sokak yetiştirir. Eskiden gence evde verilen bir islâm terbiyesine karşı, sokak ya'nî cemiyet, toplum dokuz veriyordu. Şimdi tersi oldu. Çocuk, evde verilen on terbiyenin dokuzunu sokağa, cemiyete çıktığı zaman kaybediyor.

Her âlimin, evliyânın çocuğu her zaman iyi bir müslüman olur, denemez. Çünkü, hidâyet Allahtandır. Az sayıda da olsa, âlimin oğlu zâlim, zâlimin oğlu âlim olabilir. Ancak herkes sebeplere yapışmak zorundadır.

Namazında, abdestinde bir müslümanın, âkıl bâliğ yaşına gelmiş evlâdı, Kur'ân-ı kerîm okumasını, namaz sûrelerini ve namazın nasıl kılınacağını bilmiyorsa, bu gösterir ki, babası bunları ona öğretmemiş. Babası elinden geleni yapmış, fakat çocuğu namaz kılmıyorsa, baba sebeplere yapıştığı için vebâle girmez. Emânete hıyânet etmiş olmaz. Kısacası, bizler önce üzerimize düşeni yapıyor muyuz, yapmıyor muyuz, buna bakmamız lâzımdır.

Ba'zı ana-baba çocuklarına kıyamıyor. Meselâ, onları sabah namazına kaldırmıyor. Bu, ana-babanın çocuğuna yapmış olduğu en büyük kötülüktür. Çocuğunu kendi eli ile ateşe, Cehenneme atmasıdır. Ağaç yaş iken eğilir atasözü meşhurdur. Çocuk küçükken buna alışırsa, büyüyünce kalkması kolay olur. Alışmamış ise, daha sonra zor gelir ve böyle devam eder.

Peygamber efendimiz, (Bütün çocuklar müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyaya gelir. Bunları, sonra anaları, babaları hıristiyan, yahûdî ve dinsiz yapar) sözü ile müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en önemli işin, gençlikte olduğunu bildiriyor. Eğer çocuğa âkıl bâliğ olduğu hâlde, bilmesi gereken îmân bilgileri öğretilmemiş ise, bu çocuk mürted olur. Çocuklarına îmânı, islâmı öğretmeyen analar babalar, çocuklarını müslüman olmaktan mahrûm etmiş, kâfir olmalarına sebep olmuş olurlar. Çocukları ile birlikte, kendileri de Cehennemde bunun cezâsını, azâbını çekerler. Namazları, oruçları ve hacca gitmeleri, kendilerini bu azâbdan kurtaramaz.

O hâlde, her müslümanın birinci vazîfesi, evlâdına islâmiyeti ve Kur'ân-ı kerîmi öğretmektir. Evlâd, büyük ni'mettir. Ni'metin kıymeti bilinmezse, elden gider.

İslâm düşmanları da, bu mühim noktayı anladıkları içindir ki, asrımızın en tehlikeli dinsizlik ocakları, (Gençliğin ele alınması birinci hedefimizdir. Çocukları dinsiz olarak yetiştirmeliyiz) diyorlar. Bunlar, islâmiyeti yok etmek ve Allahü teâlânın emirlerinin öğretilmesini ve yaptırılmasını engellemek için de, (Gençlerin kafalarını yormamalıdır. Din bilgilerini büyüyünce kendileri öğrenirler.) diyorlar. Maksatları o yaşa kadar bu bahane ile öğrenmelerine mâni olmaktır: Daha sonra zaten çocuğun bunları öğrenmesi zordur.


Allah razı olsun inşallah. yine çok faydalı bir katkınız olmuş. sağolasınız. faydalı olması duasıyla inş. selametle kalın..
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Lise gençliği boşluk içinde
Liselilerle anket yapıldı: Yüzde 20.9'u sinemaya gitmiyor, yüzde 32'si spor yapmıyor, yüzde 33.7'si internete giremiyor, yüzde 16.1'i depresyonda...

İSTANBUL - Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği desteğiyle Doç. Dr. Kültegin Ögel, Ceyda Eke ve Sevil Taner tarfından 2004 yılında İstanbul'daki 15 ilçede 15-17 yaş grubu 3 bin 500 liseli öğrenci arasında yapılan araştırmada liselilerin profili ortaya konuldu. Gençlerin okul dışı aktivitelerinin, çevre sorunlarının incelendiği araştırmanın sonuçları çarpıcı.
Araştırmayı yapan Doç. Dr. Ögel, sonuçların gençlerin kentleşmeye büyük oranda ayak uydurmaya başladıklarını gösterdiğini söyledi. Araştırma sonuçlarında internet kullanımının az çıkmasının internetin gençler arasında yaygınlaşmadığının bir ifadesi olduğunu belirten Doç. Dr. Ögel, "Liseli gençlerin okul dışı arkadaşlarıyla buluşma oranları yüksek. Sinemaya gitmiyorlar, internete girmiyorlar. Peki gençler ne yapıyor? Yarıya yakını bar ve diskolara gidiyor. Boş boş dolaşıyorlar. Demekki onlara yeterli olanak sunamıyoruz" dedi.
'Yönlendirme şart'
Gençlerin her türlü riske açık bir durumda olduğuna dikkat çeken Kültegin Ögel, "Okuma oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz. Gençliğin yönlendirilmeye ihtiyacı var. Belirsiz bir eğlence anlayışları var. Gençleri yönlendirebilmemiz için daha çok çalışıp onların trendlerine yetişebilmeliyiz" diye konuştu.
Liseli gençlerin kendilerini anlattığı araştırmanın sonuçları şöyle:

Liselilerin yüzde 20.9'u hiç yüzde 38'i yılda bir-iki kez sinemaya giderken, yüzde 0.9'u her gün bir film seyrediyor.

Öğrencilerin yüzde 68.3'ü haftada bir kez ya da her gün spor yaparken, yüzde 10.8'i hiç yapmıyor. Erkeklerin kızlara oranla spor yapma olasılığı dört kat daha fazla.

Gençlerin yüzde 47'si her gün, yüzde 38.7'si haftada bir-iki kez gazete okuyor. Yüzde 13.3'ü hiç ders dışı kitap okumazken, her gün okuyanların oranı yüzde 17.6. Kızlar, erkeklere oranla 2.5 kat daha çok kitap okuyor.

Liselilerin aktiviteleri arasında arkadaşlarıyla buluşmak ise önemli bir yer kaplıyor. Yüzde 36.7'si her gün, yüzde 40.2'si ise haftada birkaç kez okul dışında arkadaşlarıyla buluşuyor. Okul dışında arkadaşlarıyla hiç buluşmayanlan öğrencilerin orası ise yüzde 4.1.

18'ini doldurmamış liselilerin yüzde 6.7'si her gün arabayla dolaşıyor. Yüzde 47.8'i eğlenmek için bar ve diskolara giderken buralara her gün gidenlerin yüzdesi 3.1.

Kahvehaneye gitme alışkanlığı liselilerde yok. Gençlerin yüzde 74.4'ü kahvehaneye hiç gitmiyor. Araştırma erkeklerin kızlara oranla üç kat daha fazla kahveye gittiğini gösteriyor.

Liselilerin internet kullanma alışkanlığı sanıldığı kadar çok değil. Liselilerin yüzde 33.7'si hiç internet kullanmazken, yılda bir-iki kez ya da ayda bir-iki kez kullananların yüzdesi 25.8. İnternete her gün ya da haftada bir-iki kez girenlerin oranı yüzde 40.5. Yüzde 44'ü internet cafelere hiç gitmezken, yüzde 15.8'i her gün gidiyor. Erkekler kızlara göre sekiz kat daha fazla internet cafeye gidiyor.

Bilgisayar oyunları epey yaygın. Yüzde 54'ü her gün ya da haftada bir-iki kez bilgisayarda oyun oynarken, yüzde 22.1'i hiç oynamıyor. Bilgisayar oyununda da erkekler kızlara göre dört kat daha çok ilgi gösteriyor.

Depresyon-anksiyete sorularının yanıtlarının dağılımına göre gençlerin yüzde 16.1'inde depresyon belirtileri var.

Liselilerin yüzde 55.2'si yaşadıkları mahallenin hiç güvenli olmadığını veya ortalama düzeyde güvenliği olduğunu söylüyor. Öğrencilerin yüzde 2.9'unun yaşadıkları mahallede hemen hemen her gün suç işleniyor.

Ulaş Yıldız / Radikal
 

Mekarim-i Ahlak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ocak 2008
Mesajlar
515
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
selamünaleyküm kardeşim.

gençler kendilerine bir lider yada klavuz seçmiş boşluktalar.bu ya çok medyatik bir sanatcı,futbolcu yada aktris (giyim.kuşam,saç,baş vs.) yada çok reyting yapan bir dizinin baş rol oyuncusu (ha,hareket,tavır ve manasız büyük edilen laflar.)

yukarıda geçen bir yazıda günümüzde bildiğim kadarı ile çok seyredilen bir dizinin baş rol oyuncusu ve ekibinden esinlenen kardeşlerimiz bir anda mafya,çete,güç noktası olarak karşımıza,sokaklar ve en önemlisi problem olarak önümüze çıkıyor.

tek bir gerçek var.dini bilgi ve eğitim eksikliği.bu aşılama aileden yapılmayınca böyle genç kardeşlerimiz arayış içersinde ve boşlukta oluyorlar.

selam ve saygılarımla.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
selamünaleyküm kardeşim.

gençler kendilerine bir lider yada klavuz seçmiş boşluktalar.bu ya çok medyatik bir sanatcı,futbolcu yada aktris (giyim.kuşam,saç,baş vs.) yada çok reyting yapan bir dizinin baş rol oyuncusu (ha,hareket,tavır ve manasız büyük edilen laflar.)

yukarıda geçen bir yazıda günümüzde bildiğim kadarı ile çok seyredilen bir dizinin baş rol oyuncusu ve ekibinden esinlenen kardeşlerimiz bir anda mafya,çete,güç noktası olarak karşımıza,sokaklar ve en önemlisi problem olarak önümüze çıkıyor.

tek bir gerçek var.dini bilgi ve eğitim eksikliği.bu aşılama aileden yapılmayınca böyle genç kardeşlerimiz arayış içersinde ve boşlukta oluyorlar.

selam ve saygılarımla.


Ve aleyküm selam kardeşim. Değerli tespit ve yorumlarınız için teşekkür ederim. Allah c.c razı olsun. Selam ve dua ile.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt