Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuran-ı Kerim ezber dersimiz (2 Kullanıcı)

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Ümmetimin en şereflileri ve ileri gelenleri, Kur’an-ı kalbinde, hafızasında taşıyanlardır.
İbn-i Abbas(R.A) (Hazinetül Esrar )
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
yarın başlıyoruz inşallah.
 

ayşe-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
1,732
Tepki puanı
46
Puanları
48
Yaş
50
Tamam canım.bu hayırlı davetlerin için seni çok seviyorum,canım kardeşim.:)
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Tamam canım.bu hayırlı davetlerin için seni çok seviyorum,canım kardeşim.:)
ben de davete icabetleriniz için sizleri çok seviyorum. misafirlerim gitti yatsıyı kılıp yatıcam inşallah sabah grş. Allah a emanet olun.

ya misafirin kızı da sıkıldı çok zırladı sesli alfabe var üç harf öğrettim çok mutlu oldu tabi ben de. komşum gelmiyordu ya hani iki gün çalıştık o da yasini bitirdi :) erenle fazla ilgilenemedim maalesef. onla da yarın uğraşıcam inşallah.

Allahümme bismike emutu ve ahya.
 

nakrofen

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Nis 2009
Mesajlar
11
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
amin kardeşim hoşgeldiniz sizinde mi sınavınız var?


Hoşbuldum , evet benimde sınavım var birde arkadaşımın düğünü var ama az önce neleri ezberlemekle başlayacağımızı gördüm elif lam mim yani bakaranın başı vedduha ve sonraki birkaç sureyi ben zaten biliyorum size uyum sağlamada zorluk çekmem, eksiklerimide tamamlar size yetişirim hemen 6. hazirandan sonra. allah razı olsun senden ve hepinizden.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
ben de davete icabetleriniz için sizleri çok seviyorum. misafirlerim gitti yatsıyı kılıp yatıcam inşallah sabah grş. Allah a emanet olun.

ya misafirin kızı da sıkıldı çok zırladı sesli alfabe var üç harf öğrettim çok mutlu oldu tabi ben de. komşum gelmiyordu ya hani iki gün çalıştık o da yasini bitirdi :) erenle fazla ilgilenemedim maalesef. onla da yarın uğraşıcam inşallah.

Allahümme bismike emutu ve ahya.
uyucam dedim ama spor yaptım karnım aç uyuyamadım ve kalktım. tabi böreğe saldırdım. :(biraz meyve yeseydim uyumadan yapmadım işte. yarında oruca niyetlendim Allahın izniyle. yanımda sürahi su içiyorum şimdi. Allah yardımcım olsun dayanabilme gücü versin inşallah.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Hoşbuldum , evet benimde sınavım var birde arkadaşımın düğünü var ama az önce neleri ezberlemekle başlayacağımızı gördüm elif lam mim yani bakaranın başı vedduha ve sonraki birkaç sureyi ben zaten biliyorum size uyum sağlamada zorluk çekmem, eksiklerimide tamamlar size yetişirim hemen 6. hazirandan sonra. allah razı olsun senden ve hepinizden.
evet onlar var bir de arada şifa ayeti ve nazar ayeti koyucam inşallah. seçme ayetler koyucam. tamam o zaman sevindim. amin kardeşim Rabbim senden de razı olsun.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bir mü'minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, Allah da onun Kıyamet günü kederlerinden birini giderir. Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu dünya ve ahirette örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır. Kim ilim aramak düşüncesiyle bir yola düşerse, Allah onun cennete olan yolunu kolaylaştırır. Bir grup, Allah'ın kitabını okumak ve aralarında tedris etmek üzere Allah'ın evlerinden birinde toplanırsa, üzerlerine mutlaka sekine iner ve onları rahmet kaplar, melekler onları sarar. Allah da onları yanında bulunan mukarreb meleklere anar. Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz. " Müslim, Zikr 38, (2699); Ebu Davud, Edeb 68, (4946); Tirmizi, Hudud 3, (1425), Birr 19, (1931); Kıraat 3, (2946).
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
açıklama.......

Bu sûre, Kur’ân-ı kerîmdeki en uzun sûre olma vasfına sâhiptirKur’ân-ı kerîmin bu ikinci sûresi, 286 âyet-i kerîmeden meydana gelmiş en uzun sûredir Kur’ân-ı kerîmde, aşağı-yukarı iki buçuk cüz'lük bir yer işgal etmektedir Bu sûre-i celîle, içerisinde, Cenâb-ı Hakkın, Yahudilere, kesmelerini emrettiği bir sığırdan bahsedildiği için, "Bakara" ismini almıştır
Medine-i Münevvere'de nâzil olmuş olan bu sûre, Kur’ân-ı kerîmin hakîkaten son derece belîğ, fevkalâde i’câzkâr ifâdesini, üslûbunu, hârika üslûbunu aksettiren büyük sûrelerinden bir tanesidir İnşâallah bu sûre-i celîlede anlatılanları, mümkün olduğu kadar anlaşılır bir dil ile sizlere aktarmağa, îzâh etmeğe çalışacağız
Sûre-i celîlenin tefsîrine başlamadan önce belirtelim ki, “Kur'ân okuduğun (okumak istediğin, okuyacağın zaman), önce o kovulmuş şeytândan Allah'a sığın” (Nahl, 98) emri gereğince, aslında her âyetin başında bizim istiâze okumamız lâzım “Eûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm, Bismillâhir-rahmânir-rahîm” diyerek Cenâb-ı Hakka sığınmamız ve Onun rahmet-i İlâhiyyesine ilticâ ederek okumamız lâzım
Bakara sûresi, Kur’ân-ı kerîmde "Elif lâm mîm" diye başlayan sûrelerden bir tanesini teşkil eder Bu baştaki harfler, "Hurûf-ı mukattaa" ismini almaktadır Tefsîr ilminde bunlara, "Hurûf-ı mukattaa" denilmektedir Bazı âlimler, bu harflerin ifâde ettiği ma’nâ üzerinde bir takım açıklamalar ve yorumlar yapmışsa da, genellikle bu harflerin kesin olarak ma’nâsının, ancak Cenâb-ı Hak tarafından bilineceğini, müfessirler beyân etmişler, açıklamışlardır
Bize kadar intikâl eden bilgilere baktığımız zaman, bu "Elif lâm mîm" lafzının, sözünün, aslında Kur’ân-ı kerîmin isimlerinden bir isim olduğunu, sûresinin adlarından bir ad olduğunu, "İsm-i a'zam" olduğunu beyân edenler olmuş, bazı âlimler ise, bunların birer şifre mahiyetinde, remz olduğunu ifâde etmişler ve demişlerdir ki, mesela "Elif" Allah'a, "Lam" Cibrîl aleyhisselâma, "Mim" de Muhammed aleyhisselâma işârettir Yani “Allah tarafından, Cebrâîl aleyhisselâm vasıtasıyla, Muhammed aleyhisselâma gönderilen teblîğâttır, Kur'ândır” ma’nâsında îzâh etmişlerdir
Âlimlerden bir kısmı, "Allahü a'lemü" şeklinde bir açıklama da yapmışlardır "Enallahü a'lemü", yani buradaki hemze, Allah'ın "Ene": “ben”, "Allahü" lafzındaki lam harfi de, lafza-i Celâldeki lâm'a işâret ve dolayısıyla sonundaki "Mîm" de, "A'lemü"ye işâret olarak, "Ben sizin içinizde, bütün mevcûdât ve mahlûkât arasında, hakîkatleri, gerçekleri en iyi bilenim" ma’nâsında Cenâb-ı Hak tarafından beyân edilmiş, ortaya konmuş bir ifâde olarak da îzâh edilmiştir
Fakat bunların hiçbiri kesinlik ifâde etmemektedir Bunlar, tamamen birer te’vîl, yorum mâhiyetindedirler Genellikle tefsîr ilminde sahîh haberlere ve sağlam kaynaklara istinât eden âlimler, “bu sözlerle, Allah'ın ne kastettiğini, Allah daha iyi bilir” diye, sâlim bir ifâde kullanmışlardır Biz de aynı şeyi söylüyoruz ve zâten bunu bilmek zorunluluğunda da değiliz"Elfâz-ı müteşâbihe" dediğimiz, ma’nâsını kesin olarak insanların anlayamayacağı lafızlardan kabûl edilecek olursa, mes’ele halledilmiş olur Bu bakımdan bu mes’elenin teferruâtına, detaylarına fazla girmekte fayda mülâhaza edilmemiştir aslında Onun içindir ki İslâm âlimleri, bu konuyla ilgili meseleyi, böylece kısaca ifâde etmişler ve en sâlim yolu seçmişlerdir Biz de aynı şeyi takip ediyor, aynı şeyi söylüyoruz “Allah, bunun en iyisini, en doğrusunu, mutlaka en iyi bilendir En isâbetli olanı, ancak Cenâb-ı Hak bilmektedir”
Zâten Peygamber Efendimizden de, bu konu ile ilgili olarak sarîh bir bilgi, kesin bir bilgi bize intikâl etmiş değildirResûlullah (aleyhis-salâtu ves-selâm) hazretleri, bunun açıklanmasında zarûret görmüş olsaydı, mutlaka îzâh eder, açıklar ve bununla ilgili bilgileri aktarırlardı


-alinti-
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
açıklama...........

Bakara suresi, hicretten sonra Medine´de nazil olan ilk surelerdendir. Kur´an-ı Kerimin en uzun süresidir ve iki yüz seksen altı âyettir. Resulullah (s.av.) bu sureye "Kur´an´ın otağı" yanı: "Kur´an´ın çadırı" adını vermiştir.

Bu sure-i celilede "Bakara" hadisesi zikredilmektedir. Olay şöyle cereyan etmiştir; İsrailoğullanndan birisi bi r adam öldürmüş ve cinayeti işleyen kişi bu­lunamamıştı. Durum Hz. Musaya arzedilmiş o da "Bir bakara" yani "Bir sığır kesin, kestiğiniz bu hayvanın bir parçasıyla ölüye vurun, O ölü dirilip kendisini kimin öldürdüğünü haber verecektir." demişti.[1]

Âyet-i kerimede olay şöyle açıklanmaktadır: "Musa, kavmine "Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor." demiş, onlar da: "Bizimle alay mı edi­yorsun?" demişlerdi. Musad da: "Cahillerden olmaktan Allah´a sığınırım"

"Kesilen sığırın bir parçasıyla öiüyc vurun" dedik. İşte Allah, ölüleri böyle diriltir ve düşünesiniz dîye delillerini size gösterir."

İsrailoğulian, Hz. Musadan, hem katili nasıl bulabileceklerini öğrenmek istemişler, hem de katilin gerçekten ortaya çıkmasını samimi olarak istemedik­lerinden, kesecekleri sığırın evsafını sormuşlar. Hz. Musa, sığırın evsafını açık­ladıkça onlar daha geniş açıklamalar istemişler ve sonunda, vasıfları ayrıntılı olarak açıklanan sığırı güçlükle bulmuş ve çok pahalı bir bedelle satın alıp kes­mek zorunda kalmışlar ve kestikleri sığırın bir parçasıyla ölüye vurmuşlar ölü de dirilerek kendisini kimin öldürdüğünü heber vermiştir.

İşte bu olayın anlatıldığı bu sureye bakara suresi adı verilmiştir. Bu sure-i celile birçok konulan ihtiva eder.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
BAKARA Suresinin Fazileti


Bu surenin fazileti hakkında muhtelif hadis-i şerifler rivayet edilmiştir. Peygamberimiz bü hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki:

"Evlerinizi kabirlere çevrimeyin. İçinde Bakara suresi okunan bir eve şeytan girmez. [7]

"Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur´an-ı kerimin zirvesi de Bakara sü­residir. Onun içinde, Kur´anın âyetlerinin efendisi olan bir âyet bulun­maktadır ki o da âyete! Kürsidir. [8]

"Kim Bakara suresinin son iki âyetini geceleyin okursa o âyetler o kişi için kâfidir." [9]

"Bakara suresi Kur´anın zirvesi ve nişanesidir. Onun her âyetiyle birlikte gökten seksen melek inmiştir. Âyctel Kürsi, arş´ın altından alınıp Bakara suresine katılmıştır. Yasin ise, Kur´anın kalbidir. Her kini Allah rı­zasını ve âhiret yurdunu dileyerek Yasin´i okursa günahları muhakkak ba­ğışlanır. Siz, Yasini ölüleriniz üzerine okuyun." [10]

Üseyd b. Huday´nn şöyle dediği rivayet edilir:

O, bir gece bakara suresini okurken yanında bağlı bulunan atı ürkmüş, bunun üzerine Üseyd susmuş, atı da sakinleşmiş. Tekrar sureyi okumaya baş­lamış, at tekrar ürkmüş yine susmuş ve at sakinleşmiş, tekrar okumaya başlamış at yine ürkmüş hatta atın, yakınında bulunan oğlu Yahya´ya zarar vermesinden korkarak kalkıp oğlunu beri çekmiş ve göğe doğru baktığında ilaha önce gördü­ğü şeyi göremez olmuş. Sabah olunca olayı Peygamber efendimize anlatmış, Rcsulullah ona "Ey Hudayr oğlu oku, Hudayr oğlu oku, devam et," demiş­tir, üsyed "Ey Allah´ın Resulü, atın yakınında bulunan oğlum Yahya´yı çiğneye­ceğinden korkmuştum. Bunun için okumayı kesip başımı kaldırdım. Oğluma doğru gittim. Göğe doğru baktım. Bir de ne göreyim, içinde lamba gibi şeyler bulunan bir gölgelik. Sonra oradan ayrıldım ve bir daha göremez oldum." Resu-lullah: "Onun ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Üseyd: "Hayır." de­di. Resulullah: "Onlar meleklerdi. Senin okuma sesine gelmişlerdi. Şayet okumaya devam edecek olsaydın, insanlar onları görecekler ve onların göz­lerinden de kaybolmayacaklardı." dedi. [11]

Ebu Ümameel-Bâhili diyor ki;

"Resulullah´m şöyle buyurduğunu işittim: "Kur´anı okuyun. Çünkü o kıyamet gününde okuyana şefaatçi olacaktır. Özellikle, iki çiçek olan Baka­ra ve Al-i Imran suresini okuyun. Çünkü onlar kıyamet gününde âdeta iki bulut veya iki gölgelik yahut havada gurup halinde uçan iki bölük kuş gibi gelecekler ve kendilerini okuyanları müdafaa edeceklerdir. (Yani, cehen­nem ateşine karşı engel meydana getireceklerdir.) Bakara suresini okuyun. Onu almak bereket, bırakmak ise hüsrandır. Onu okumaya, bâtıl ile meş­gul olanların (Yani sihirbazların) gücü [12]
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
TEFSİR
(elif lam mim 2.ayet)

2- İşte o kitap, kendisinde hiç şüphe olmayan ve takva sahiplerine doğru yolu gösteren bir kitaptır.

Ey Muhammed, sana anlatıp açıkladığım bu Kur´anın, Allah katından geldiği hususunda hiçbir şüphe yoktur. Bu Kur´an, rablerinin, kendilerine emret­tiği şeylerde ona tiaat ederek ve yasakladığı günahlardan da kaçınarak, Allah´tan korkan insanlar için, doğru yolu gösteren bir rehberdir.

Burada Kur´an-ı Kerimin rehberliğinin, sadece ALLAHtan korkanlara yani takva sahiplerine ait olduğu zikredilmektedir. Çünkü Kur´an, müminlerin kalb-leri için bir şifa, inkarcılar için de, onların gözlerini kör eden bir perdedir.

Nitekim diğer âyet-i kerimelerde de Allah teala şöyle buyurmaktadır: "... Ey Mııhammcd, sen onlara şöyle de: "Kur´an, iman edenlere bir hidayet rehberi ve şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bîr ağırlık vardır. Onların gözleri Kur´ana karşı kördür. [18] "Biz, Kur´anı iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olarak indiriyoruz. Kur´an, zalimlerin ise ancak zararını artırır." [19]

Evet bu Kur´an, Allanın, kâfirlere karşı en mükemmel bir delilidir. Mü­min bu Kur´ania doğru yolu bulur. Bu Kur´an kâfirin ise aleyhine bir delildir.

Ayet-i kerimede geçen "İşte o kitap" ifadesinden maksat, Mücahid, İkri-me, Suddî, İbr.-i Cüreyc ve İbn-i Abbas´a göre "Bu kitap" demektir.

Taberi diyor ki: "Nasıl olur da görünmeyen bir şeyi işaret eden ve "O" aniamına gelen Zalike zamirinin, görünene işaret eden ve "Bu" anlamı­na gelen Hazâ yerine kullanıldığı söylenir?" diye sorulacak olursa ona cevaben denir ki: "Geçmiş olan ve geçmesi yakın olan bütün şeyler, görünür gibi kabul edilir ve ona göre cümleler kullanılır. Mesela bir adam diğer bir kimse­ye hitabettiğinde, dinleyen kimse ona: "Vallahi o şey söylediğin gibidir. Vallahi bu şey söylediğin gibidir." diye cevap verir. Böylece geçmiş şeyler hakkında bazan Zalike, yani "O" bazan da Hazâ, yani "Bu" zamiri kulla­nılır. Durum bu âyet-i kerimede de böyledir. Buradaki "O" zamiri mukatta´a harflere işaret etmektedir. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: "Ey Muhammetl, şimdi sana zikrettiğim ve açıkladığım bu harflerin kapsadığı mânâlar, kendisin­de şüphe olmayan bir kitaptır."

Burada, harfler biraz önce zikredildiğinden bunlara, görünmeyene işaret eden zalike, ile işaret edilmesi caiz olmuştur. Zira zalike, yeni geçen haberler için işaret olarak kullanılmaktadır. Bu haberlere, gözönünde bu­lunan haberler gibi muamele yapılır.

Bazı müfessirlere göre buradaki "O" zamiri. Bakara suresinden önce Mekke ve Medinede inen surelere işaret etmektedir. Buna göre mânâ şöyledir: "Ey Muhammet), sana indirmiş olduğum surelerin kapsadığı âyetler, kendisinde şüphe olmayan bir kitaptır." Buna göre, her ne kadar âyette "O sureler" derime-mişse de, sureler de Kur´anın birer parçası olduklarından "O" zamirini "Bu" za­miri diye izah etmek uygun olmuş zalikel kitabü, ifadesinden maksadın hazel kitab, olduğu söylenmiştir.

Bazı âlimlere göre, buradaki "O" zamirinden maksat, Tevrat ve İncite işa­rettir. Bu izaha göre zalike´nin hazâ, mânâsına olduğunu söy­lemeye ihtiyaç yoktur. Zira zalike, tam kendi mânâsında, göz ile görün­meyene işaret etmiş olur.

Ayette geçen ve "Kendisinde hiç şüphe olmayan" diye tercüme edilen "La reybe fıh" ifadesi, Mücahid, Atâ, Süddî, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes´ud ve Rebi b. Enes tarafından "kendisinde şek olmayan." diye izah edilmiştir.

Yine âyette geçen ve "Doğru yolu gösteren." diye tercüme edilen huden, kelimesi, Şa´bî tarafından "Sapıklıktan kurtaran" şeklinde. Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes´ud tarafından "Nur olan" şeklinde izah edilmiştir. Bi­rinci izaha göre âyetin mânâsı "Takva sahiplerini sapıklıktan kurtaran" ikinci görüşe göre ise "Takva sahipleri için bir nur ve bir aydınlık olan" demektir.

Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki "Allah tealanın kitabı, sadece takva sahipleri için mi bir nurdur ve sadece müminlere mi doğru yoiu gösterir?" Ona cevaben denilir ki: "Evet, Allah tealanın kitabı, onun vasıflandırdığı gibi­dir. Şayet o, takva sahibi olmayanlar için de bir nur olsa ve mümin olmayanlara da doğru yolu gösterecek olsaydı, Allah teala onu, "Takva sahiplerine doğru yo­lu göstermeye tahsis etmiş olmazdı. Tüm uyarılanlar için böyle olduğunu beyan ederdi. Doğrusu Kur´an, takva sahiplerine doğru yolu gösteren, müminlerin kalblerinde olan hastalıkları tedavi eden bir kitaptır. Kendisini yalanlayanların kulaklarında bir ağırlık, inkâr edenlerin gözlerini örten bir körlük, kâfirlere karşı Allanın kesin delilidir. Mümin, onunla doğru yolu bulur. Kâfir de onunla sustu­rulur.

Âyette zikredilen ve "Takva sahipleri" diye tercüme edilen ( lil müttakin, ifadesi, Hasan-ı Basri tarafından "Kendilerine haram kılınanlardan kaçman ve kendilerine farz kılananları eda edenler." diye izah edilmiştir. Abdul­lah b. Abbas tarafından da "Bildikleri hidayeti terketmeleri halinde, Allahın, kendilerini cezalandırmasından korkanlar ve Allahın gönderdiklerini tasdik et­tikleri takdirde, onun merhametini umanlar." şeklinde izah edilmiştir. Ebu Mâlik, Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes´uddan nakledilen başka bir izaha göre de onlar bu ifadeyi "Müminler" diye izah eünişlerdir. Kelbî tarafından ise, "Büyük günahlardan kaçınanlar." şeklinde izah edilmiş, Dehhak´ın Abdullah b. Abbastan rivayetine göre o da bu ifadeyi: "Allaha ortak koşmaktan kaçınan ve ona itaat eden müminler." şeklinde izah etmiştir. Katade ise "Müttakiler"den maksadın, daha sonra gelen âyetlerde, "Gayba iman etme, namazı kılma, kendi­lerine verilen nzıklan intak etme,, sıfatları zikredilen kişiler." olduğunu söyle­miştir.

Taberi, bu izahlardan, en tercihe şayan olanın, "Takva sahiplerinden maksat. Allanın yasakladığı şeylerden kaçınan ve Allanın emrettiği şeyleri yeri­ne getirerek ona itaat eden kimselerdir." diyen görüş olduğunu söylemiş, âyetin genel ifadesinin bunu gerektirdiğini, âyeti takvanın herhangi bir dalına tahsis et­meye dair herhangi bir delil bulunmadığını beyan etmiş ve buradaki "Tak-va"dan maksadın, "Allaha ortak koşmaktan kaçınmak ve nifaktan beri olmak" diyenlerin görüşlerinin doğru olmadığını söylemiştir. Bu görüşte olanların "ni­fakı" "Allanın haram kıldığı şeyleri işleme ve farz kıldığı şeyleri yapmama." mânâsına aldıkları takdirde, takvayı izahlarının doğru olabileceğini beyan et­miştir. [20]


 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
TEFSİR
(elif lam mim 3.ayet)


3- O takva sahipleri ki gayba iman ederler, namazı dosdorğu kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan, Allah yolunda harcarlar.

Onlar, gayba iman ederler. Yani, gözleriyle görmedikleri, cennete, ce­henneme, sevaba, günaha, cezaya, mükâfaata içten inanırlar. Ve Allaha melek­lere, kitaplara ve Peygamberlere de iman ederler/Namazı dosdoğru kılarlar. Ya­ni, İbn-i Abbas´in da dediği gibi, o namazı, rükuunu, secdesini, kıraatini ve hu-şuunu tam yaparak, kendilerine farz kılındığı şekilde hakkıyla eda ederler.

İçinde haram bulunmayan helal malların zekâtlarını vermeleri ve övgüye layık, olan diğer harcamalarda bulunmaları gibi, kendilerine RIzık olarak verilen şeyle­rin temiz ve helal olanlarından Allah yolunda harcarlar.

Âyet-i kerimede geçen "İman ederler" ifadesinden maksat, Abdullah h. Abbas´a göre "Tasdik ederler" demek, Rebi´ b. Enes´e göre ise "Korkanlar" Züh-riye göre de "Amel İşleyenler" demektir.

Taberi diyor ki: "Araplara göre "İman etme"nin mânâsı "ikrar etmek ve doğrulamak" demektir. Bir şeyi sözüyle ikrar edene de "Mümin" denir. Bir sözü ameliyle doğrulayana da "Mümin" denir. Allah için herhangi bir şeyden kork­mak ta, sözle ve amelle tasdik eüne anlamına gelen "İman" kavramının içine gi­rer. "İman" kelimesi, Aİlahı, kitaplarını ve Peygamberlerini dil ile ikrar ve bu ikrarı amel ile doğrulamayı birlikte kapsamaktadır. Bu itibarla âyet-i kerimeyi, "Gayba iman ettiklerini kalbleriyle tasdik ve dilleriyle ikrar eden ve amelleriyle doğrulayanlar." şeklinde izah etmek daha evladır. Zira Allah teala. burada "İman" kelimesini özel bir kavramla sınırlamayıp genel bir şekilde zikretmiştir.

Âyet-i kerimede geçen Gayb, kelimesinden maksat, Said b. Cü-beyr´in, Abdullah b. Abbastan rivayet ettiğine göre "Allah kaTından gelenler" demektir.

Ebu Salih´in, İbn-i Abbastan, Süddinin Ebu Mâlikten, Mürre´nin İbn-i Mes´uddan rivayet ettiklerine göre "Gayb" kelimesinden maksat, "Cennet ve ce­hennem gibi, kulların gözleriyle göremedikleri şeyler." demektir. Katade de bu görüştedir. Âsım´ın, Zir b. Hubeyş´ten naklettiğine göre "Ğayb"den maksat, Kur´an demektir. Rebi´ b. Enes´e göre ise "Gaybe iman etme" Allaha, melekleri­ne. Peygamberlerine, âhiret gününe, cennete, cehenneme, Allahın huzuruna çık­maya ve Öldükten sonra dirilmeye iman etme" demektir.

Müfessirler, bu ve bundan önceki âyetlerin, sıfatlarını zikrettiği kişilerden kimleri kastettiği hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir.

Süddinin Ebu Mâlikten, Ebu Salibin İbn-i Abbastan, Mürrenin İbn-i Me-suddan rivayet ettiklerine göre bu âyetlerde sıfatlan zikredilen müminlerden maksat, ehl-i kitap olmayan müminlerdir. Bundan sonra gelen "Onlar, sana indi­rilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Âhirete de kesinlikle onlar ina­nırlar." âyeti ise eh!-i kitabın iman edenlerini vasıflandırmaktadır. Zira. Allah teala. Hz. Muhammedi Peygamber olarak göndermeden önce ehl-i kitap olma­yan Araplara kitap göndermemiştir. Onların dışındaki Yahudilere ve Hıristiyan-lara kitap göndermiştir. Bu sebeple Allah teala müminleri iki kısım olarak zik­retmiştir. Birinci kısımda olanlar daha önce kendilerine kitap gelmeyen ve ima-ni meselelerden haberdar olmayan müminlerdir ki onları "Gayba iman edenler" şeklinde vasiflandırmıştır. İkinci kısmı ise, daha önce kendilerine kitap verilen ehl-i kitaptır ki onlan da "Sana ve senden önce indirilenlere iman edenler." şek­linde vasıflandırmıştır. Diğer bir kısım âlimlere göre bu surede zikredilen dört âyette sıfatlan anlatılan "Mümin"lerden maksat, sadece ehl-i kitaptır. Zira bun­lar, kendilerinin gözledikleri gaybla ilgili meseleleri, Kur´anın zikretmesi üzeri­ne, Kur´ana da iman etmişler bu sebeple "Gayba iman edenler" diye vasıflandı­rılmışlardır. Daha Önce indirilen İncil ve Tevrat´a iman ettiklerinden dolayı da "Senden önce indirilenlere iman edenler." diye vasıflandırılmışlardır.

Başka bir kısım âlimler ise bu surenin baş tarafındaki Dört âyette zikredi­len "Müminler" ifadesine ehl-i kitap olsun veya olmasın bütün müminlerin gir­diğini söylemişlerdir. Bunlar, cennet, cehennem, öldükten sonra dirilme gibi "Gaybi hususlara iman etme" ifadesine, Resulullaha bütün indirilenler ve ondan öncekilere indirilenler" girmediğinden dolayı bunları beyan eden âyetin ayrıca zikredilmesine ihtiyaç olduğunu, bu nedenle zikredildiğini, yoksa müminleri iki sınıfa ayırma maksadıyla zikredilrnediğini söylemişlerdir. Müminler rablerİni razı edecekleri bütün ful ve davranışları bilmelidirler ki onların hepsini yaparak rablerini razı etsinler. Bu nedenle "Gayba iman etme" yanında Resulullaha İndi­rilenlere ve ondan öncekilere indirilenlere iman etme ve diğer sıfatların hepsi zikredilmiştir. Bu görüş, Mücahid ve Rebi´ b. Enes´ten rivayet edilmektedir. Mücahidin şöyle dediği nakledilmektedir: "Bakara suresinin başındaki dört âyet müminlerin sıfatlan hakkında, iki âyet kâfirlerin sıfatları hakkında, on üç âyet ise münafıkların sıfatlan hakkındadır." Rebi´ b. Enes´ten de buna benzer bir ri­vayet nakledilmektedir.

Taberi, bu görüşlerden, dört âyetin iki sınıf mümini beyan ettiğini söyle­yen Görüşün daha doğru olduğunu söylemiştir. Zira bu görüşte olanların beyan ettikleri deliller kuvvetlidir. Ayrıca bunlardan sonra gelen âyetlerde kâfirlerin de, kalbleri mühürlenen açıkça kâfir olanlar, iman ettiklerini söyledikleri halde iman etmeyen münafıklar." şeklinde iki kısma ayrılmaları, müminlerin de iki kı­sım olduklarını gösteren bir delildir." demiştir.

Ayette zikredilen ve "Dosdoğru kılarlar" tliye tercüme edilen yukîmûne, ifadesinden maksat, "Namazı, bütün erkânıyla, mükemmel bir şekil­de kılanlar." demektir. Abdullah b. Abbas "Bu ifadeden maksat, rükuu, secdesi, kıraati ve huşuu tam olarak yerine getinnek ve namazda kişinin kendisini tama­men namaza venniş olması" demektir." dye izah etmiştir.

Burada zikredilen "Namaz"dan maksat, farz namazlardır. Bu kelimenin lügat mânâsı ise "Dua etmek" demektir. Taberi diyor ki: "Kanaatimce namazın, "dua" anlamına gelen salat. kelimesiyle ifade edilmesinin sebebi, dua edenin, duasıyla rabbînden, dileklerinin karşılanmasını istediği gibi, namaz kıla­nın da ibadetiyle rabbinden dilediklerini kabul etmesini istemesidir.

Âyette geçen: "Kendilerine verdiğimiz rıziktan Allah yolunda harcarlar." ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas´a göre, Allanın kendilerine farz kıldığı zekâtı vermeleri ve bunun sevabını Allahtan beklemeleridir. Ebu Mâlik, Abdul­lah b. Mes´ud ve Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifa­deden maksat, zekât âyeti inmeden önce, kişinin aile fertlerine harcadığı nafaka­lardır.

Taberi, âyeti umumi mânâda anlamanın ve buradaki "Harcama"dan mak­sadın, insanların, mallarında gerekli olan bütün harcamalar olduğunu söyleme­nin daha doğru olacağım, bu ifadeye, zekât ve nafaka gibi bütün mâli yükümlü­lüklerin de gireceğini söylemiştir. [21]


 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
TEFSİR
(elif lam mim 4.ayet)



4- Onlar, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Âhirette de kesinlikle onlar inanırlar.

Onlar, senin, Allahtan getirdiğini ve senden önceki Peygamberlerin Al­lahtan getirdiklerini tasdik ederler. O Peygamberler arasında fark gözetmezler. Ve Allahtan getirdiklerini tasdik ederler. Onları inkâr etmezler. Onlar, bu dünya hayatından sonra gelen âhirete ve âhirette gerçekleşecek olan tekrar dirilme ve ortaya çıkmaya, sevaba ve cezaya, hesaba çekilmeye, amellerin Ölçülüp tartıl­masına kesin olarak iman ederler. Bunları inkâr eden müşrikler gibi olmazlar.

Allah teala bu âyeti kerime ile, dolaylı yolla, ehl-i kitabın, Resulullaha ve Kur´ana iman etmeyen kâfirlerini kınamaktadır. Çünkü onlar Resulullaha ve Kur´ana iman etmedikleri halde Resulullahtan önce indirilen kitaplara iman et­mekle kurtulmuş olabileceklerini, kendilerinin hidayette olduklarını ve cennete ancak Yahudi ve Hıristiyan olanların girebileceklerini iddia etmişlerdir. Allah teala. Bakara suresinin başında, onların iddialarını yalanlamış ve kullarına bil­dirmiştir ki, bu Kur´an, hem Muhammede ve onun getirdiklerine hem de ondan önce gelen Peygamberlerin getirdiklerine iman edenlere rehberdir. Sadece, geç­miş dinlere iman edenlere rehber değildir.

Kıyamet gününe "Âhiret günü" denmesinin sebebi, onun, dünya hayatın­dan sonra gelmesidir. Veya âhiretin,.varlıklar yaratıldıktan sonra gerçekleşecek olmasıdır. [22]
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
TEFSİR
(elif lam mim 5.ayet)



5- İşte rablerinin doğru yolunda olanlar bunlardır. Kurtuluşa eren­ler de bunlardır.

Gayba iman edenler ve Muhammede indirilene ve ondan önceki Peygam­berlere indirilenlere iman edenler, işte onlar, rablerinden verilen bir nur, bir isti­kamet ve açık bir delil üzeredirler. Kurtuluşa erenler de bunlardandır. Bunlar, yaptıkları ameller karşılığında, diledikleri kurtuluşun ve cennette ebedi olarak kalışın şuuru içinde olanlardır.

Âyette zikredilen "Rablerinin gösterdiği doğru yolda olanlar"dan mak­sat, Ebu Mâlik, İbn-i Abbas ve İbn-i Mes´ud´a göre gayba iman eden takva sahi­bi müminler ve Resulullaha ve ondan Önceki Peygamberlere iman eden mümin­lerdir. Bunların hepsi hidayet üzere olmakla ve kurtuluşa erecek olmakla sıfat-landınlmışlardır.

Diğer bir kısım müfessirlere göre "Doğru yolda olanlar"dan maksat, "Gayba iman etmek, Resulullaha ve ondan önceki Peygamberlere indirilenlere iman etmekle sıfatlandırılan takva sahipleridir."

Başka bir kısım âlimlere göre ise "Doğru yolda olanlar"den maksat, hem Resulullaha bildirilenlere hem de ondan önceki Peygamberlere indirilenlere iman eden ehl-i kitaptır. Bunlar, hidayet üzere olmakla ve kurtuluşa ermekle sı-fatlandırılmışlardır.

Taberi, bu görüşlerden birinci görüşün daha tercihe şayan olduğunu, zira âyet-i kerimede, hidayet üzere olma sıfatının, müminlerden ehl-i kitap olan veya olmayan herhangi birine tahsis edildiğine dair bir işaret bulunmadığını, ayrıca amelleriyle elde edecekleri mükâfatlarda eşit olan müminlerden bir sınıfın özel bir mükâfatla Ödüllendirilmelerinin, Allanın adaletine ters düşeceğini söylemiş­tir.

Âyette zikredilen "Kurtuluşa erenler de bunlardır." ifadesi Abdullah b. Abbas tarafından şöyle izah edilmiştir: "İşte istediklerine kavuşanlar ve şerrin­den korkarak kaçtıkları şeylerden kurtulanlar bunlardır." Yani, işledikleri amel­leriyle ve iman etmeleriyle Allahtan istedikleri sevaplara ve cennetlerde ebedi kalmaya ulaşanlar bunlardır. Ve Allahın, düşmanları için hazırladığı cezalardan kurtulanlar da bunlardır. [23]


 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
kaynak
[7] Tirmizi, K. el-Fa&ıil ei-Kur´an hnh: 2 Hadis No: 2S7?/Müs1im, k. cl-Miisafirin rCıh: 212, Hadis No: 780/Ahmed b. Hanhel, MUsncd c. 2, s. 284

[8] Timizi K. Foılail el-Kur´an hah: 2 Hadis No: zÜ78/Darimi K. Fadnil el-Kur´an hah: 13

[9] Ruhari, K. Fadaj] û´-Kur´an hah: 10

[10] Ai´nned b. Ilanhcl, Miisnod, <;. fi, s. 26

[11] Ruhari, K. Faıİail el-Kur´an hah: I VMiislim, K. e]-Müsafiriıı hak 242, Hadis No: 7%/Atı-med b. Ilanhcl, Miisncd c.3, s. 81.

[12] Müslim, K. el-Müsafirîn, bah: 252, Hadis No: 804

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/99-102.

[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/103-104.

[14] Fissilet suresi, 41/26

[15] Âl-i İmran suresi, 3/7

[16] Şuara suresi, 26/193-195

[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/104-109.

[18] Fussilet suresi, 41/44

[19] îsra suresi, 17/82

[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/109-111.

[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/111-114.

[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/114.

[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/114-115.

TABERİ TEFSİRİ ALINTIDIR

TABERİ TEFSİRİ : Bakara Suresi 1.Bölüm
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Kur’an’ın fazileti ve esrarı anlamına gelen “Havassu’l-Kur’an” konusunu işleyen önemli kaynaklardan biri, Nesaî ve İbn Kesir’in “Fedailu’l-Kur’an” adlı eserleridir. Bir bölüm olarak konuyu işleyen kaynaklardan biri de Suyutî’nin el-Itkan adlı eseridir.

Konuyla ilgili olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin şu uyarısını -özetle- hatırlatmakta fayda mülahaza etmekteyiz: “Kulluk ve ibadetin sebebi Allah’ın emrini yerine getirmek, maksadı ise, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Faydaları ve sonuçları ise, ahirette görülecektir. Bununla beraber, dünyaya ait -istenmeden, asıl maksat yapılmadan- kendi kendine hasıl olan bazı faydaların kulluğa zararı olmaz. Bu gibi güzellikler, özellikle kullukta zayıf olanları güçlendiren, onların ibadete olan şevklerini artıran şekerleme türünden- ilahî bir lütuftur.

Eğer dünyaya ait faydalar ve menfaatler, bir virdin, bir zikrin gerçek bir amacı/bir gayesi, bir illeti/bir sebebi haline getirilirse, söz konusu virdin veya zikrin sevabının en az bir kısmını iptal eder, onları, etkisiz bırakır.

İşte bu sırrı anlamayanlar, mesela yüz hasiyeti ve faydası olan Şah-ı Nakşi Bend’in kutsi evradını veya bin hasiyeti bulunan Cevşenü’l-kebir münacatını, dünyaya ait bazı faydaları gözeterek okuyorlar, fakat geçmişteki Salih kimselerin, velilerin ve kutupların gördükleri faydaları göremiyorlar, sonra konuyla ilgili olarak onlardan gelen haberlere şüphe ile bakmaya başlarlar. Halbuki, o zatlar, okuduklarını sırf Allah’ın rızasını kazanmak için okumuşlar, onlar kasıtlı olarak gözetmedikleri halde, Allah’ın kendilerine ikram ettiği bazı lütuflarını –okumaya teşvik olsun diye- başkasına da aktarmışlardır.

Gerçek şudur ki, dünyanın bir menfaatini ve bir faydasını düşünerek bir virdi veya bir zikri okuyanlar, Salih kimselerden rivayet edilen faydaları göremezler, göremeyecekler ve görmeye hakları da yoktur” (Bkz. Lemalar/17. Lema, s.131-132).

 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Bakara Suresi hadisi şerifler

Bakara suresinin fazileti hakkında birçok hadîs-i şerif vârid olmuştur: "Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'an'ın zirvesi de Bakara suresidir. Her kim onu evinde geceleyin okursa üç gün o eve şeytan girmez. Kim de onu evinde gündüzün okursa o eve üç gün, şeytan girmez." (Suyûtî, Câmiu's-Sağîr; Ebu Yâ'lâ, İbn Hibbân, Taberânî, Beyhakî).


"Kur'an'ın en faziletli suresi Bakara suresidir. Onun da en büyük ayeti Âyetü'l-Kürsî'dir. Bir evde Bakara suresi okunursa şeytan onu dinlemeye tahammül edemeyerek oradan dışarı fırlar. " (Suyûtî, Camiu's-Sağîr).


"İki parlak sureyi, Bakara ile Âli İmrân surelerini okuyun. Çünkü bunlar kıyamet gününde iki gölgelik yahut iki kus bölüğü gibi gelir, okuyucularını mahşerin sıcağından korurlar, onları müdafaa ederler. Bakara suresini okuyun. Ona sahip olmak bereket, onu terk etmek pişmanlıktır. Sihirbazlar onu elde etmeğe güç yetiremezler. " (Suyutî, Camiu's-Sagîr; Müslim, 1/553, hadis no: 804).


"Her kim Bakara suresini okursa başına Cennet tacı geçirilir." (Dârimî 2/447, 10572).


"Bakara suresini ögretmek bereket, terk etmek ise pişmanlıktır. Sihirbazlar onu elde etmeğe güç yetiremezler. O Kur'an'ın çadırıdır. " (Dârimî, 2/446, 10570). Bakara suresinin 255. ayeti olan Âyetü'l-Kürsî ayri bir özellik taşımaktadır. Bu konuda da iki hadis zikretmekle yetineceğiz.


"Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'an'ın zirvesi de Bakara suresidir. Onda öyle bir ayet vardır ki o ayet Kur' an ayetlerinin efendisidir. O da Âyetü'l-Kürsî'dir. " (Tirmizî, V,157, hadis no: 2878).


Bakara suresinin Âmene'r-Resûlû olarak meşhur olan son iki ayetinin de çok büyük faziletleri vardır.


"İbn Abbas'ın rivayetine göre, bir gün Cebrail (a.s.) Peygamber (s.a.s.)'in yanında otururken yukarıdan kapı sesi gibi bir ses duydu. Başını kaldırdı: "İşte bugün gökten bir kapı açıldı. şimdiye kadar bu kapı açılmamıştı. Gökten bir melek indi. O da bugüne kadar inmemişti. Melek selâm verdi ve: "Müjde, sana iki nur verildi ki senden önce hiçbir peygambere verilmemiştir. Bunlar: Fatiha suresi ile Bakara suresinin son ayetleridir. Kim bunlardan bir harf okursa muhakkak sevabını görür." (Müslim, I, 554, hadis no: 806) buyurdu.


Ebu Mes'ud'un rivayet ettiği hadîs ise şöyledir: "Her kim Bakara suresinin son iki ayetini okursa onu her türlü kötülükten korurlar." (Müslim, I, 555, hadis no: 807).


Numan b. Beşir'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır: "Cenâb-ı Allah gökleri ve yeri yaratmadan iki bin sene evvel bir kitap yazdı. Ondan iki ayet indirerek Bakara suresini tamamladı. Bunlar bir evde üç gece okunursa o eve ,şeytan yaklaşmaz. " (Tirmizî, V, 160, hadis no: 2882)

sorularla islamiyetten alıntıdır
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=show_qna&id=25737
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
arkadaşlar uzun olmuş yazılar diyebilirsiniz belki. neden hepsini arka arkaya verdim? aslında günde bir yazı verecektim ama bazı arkadaşlarımız günlük takip edemeyecekler sınavlarından dolayı o yüzden sayfalar uzadıkça aralarda dağınık olacaktı yazılar. toplam bir saatte okudum hepsini. isterseniz günde bir parça da okuyabilirsiniz. haftaya kadar ezberleyelim inşallah elif lam mimi.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt