HAK DOSTLARININ ÖRNEK AHLAKINDAN-66
(HZ.PEYGAMBERE MUHABBETLE İTAAT)
Yine Hazret-i Ebû Bekir’in şu sözleri, Peygamber Efendimiz J ile kalbî beraberlik ufkunu ne güzel aksettirir:
“Rasûlullah J Efendimiz’i sevmek, riyâzat ve mücâhededen, Allah yolunda kılıç sallamaktan daha üstündür.” (Bağdadî, Târihu Bağdâd, VII, 161)
Nitekim bunun sayısız misâli, Bedir, Uhud ve Hendek’te görülmüştür.
CANDAN AZİZ MUHABBET…
Ashâb-ı kirâm, Rasûl-i Ekrem J Efendimiz’e muhabbette öyle zirveleşti ki, bütün varlığını O’nun yolunda fedâ etmeyi canına minnet bildi. Bunun en müşahhas misallerinden birkaçı, Uhud günü İslâm ordusunda meydana gelen kısa süreli çözülme esnâsında yaşanmıştı. Meydana gelen kargaşayı fırsat bilen bir grup bedbaht müşrik, sırf Allah Rasûlü’nü hedef alarak şiddetli bir saldırıya geçti. Muhâcir ve Ensar’dan bir kısım sahâbîler, Allah Rasûlü’nü korumak için etrâfını sardılar; bu uğurda gerekirse şehîd olmak üzere sözleştiler ve Efendimiz’e:
“–Yüzüm, yüzünün önünde siper; vücûdum, Sen’in vücûduna fedâdır! Allâh’ın selâmı her dâim Sen’in üzerine olsun! Hiçbir zaman yanından ayrılmayız.” diyerek akitte bulundular. Var güçleriyle son nefeslerine kadar savaştılar.
(İbn-i Sa’d, II, 46; Vâkıdî, I, 240)
Ebû Talha d yayını çok sert çeken bir okçu idi. Uhud günü îman heyecanı içinde harb ederken elinde iki-üç yay kırılmıştı. Allah Rasûlü J yanından ok torbası ile geçen herkese:
“–Ok torbanı Ebû Talha’nın yanına boşalt!” emrini veriyordu. Efendimiz J onun arkasından müşriklere bakmak için başını kaldırdıkça Ebû Talha:
“–Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah! Başını kaldırma! Belki müşrik oklarından biri isâbet eder. Benim göğsüm Sen’in göğsüne siper olsun. Sana dokunacak olan, bana dokunsun!” derdi. (Buhârî, Meğâzî, 18)
Sa’d bin Ebî Vakkas d da, Fahr-i Kâinât J Efendimiz’in yanında müşriklere durmadan ok yağdırıyor, Varlık Nûru Efendimiz de Sa’d’ın bu candan fedakârlığı karşısında:
“–At yâ Sa’d! Babam ve anam sana fedâ olsun!” buyuruyordu. Bu büyük iltifâta şâhid olan Hazret-i Ali d gıpta içinde şöyle demiştir:
“Ben, Nebî J Efendimiz’in Sa’d hâricinde hiç kimseye; «Babam ve anam sana fedâ olsun!» dediğini duymadım.” (Tirmizî, Edeb 61, Menâkıb 26; Ahmed, I, 92)
Peygamber Efendimiz J Uhud Gazvesi’nin sonunda, çok sevdiği sahâbîlerinden Sa’d bin Rebî’nin durumunu özellikle merak etmişti. Ashâbından birini harp meydanına gönderip onu aramasını emretti. Sahâbî, Hazret-i Sa’d’ı ne kadar aradıysa da bulamadı. Artık geri dönecekti ki son bir ümitle:
“–Ey Sa’d! Beni Rasûlullah J gönderdi. O, senin sağ mı, yoksa şehîd mi olduğunu haber vermemi emretti!” diye seslendi.
O sırada son anlarını yaşayan ve cevap verecek mecâli kalmamış olan Sa’d d kendisini Allah Rasûlü’nün merak ettiğini duyunca bütün gücünü topladı ve:
“–Ben, artık ölüler arasındayım!” diyebildi. Derhal Hazret-i Sa’d’ın yanına koşan sahâbî, onu, vücûdu kılıç darbeleriyle delik-deşik olmuş bir vaziyette buldu. Ve ondan ancak fısıltı hâlinde şu son sözlerini dinledi:
“–Vallâhi gözleriniz kımıldadığı müddetçe, Rasûlullah J Efendimiz’i düşmanlarından korumaz da başına bir musîbet gelmesine mahal verirseniz, sizin için Allah katında ileri sürülebilecek hiçbir mâzeret yoktur!” (Muvatta, Cihâd, 41; Hâkim, III, 221/4906; İbn-i Hişâm, III, 47)