ALLAH’IN ZÂTI SIFATI BAŞ GÖZÜYLE
GÖRÜLMEZ.
Bu türlü tertibi tanzimi ilâhileri “çözeceğim” diye akıl ve mantık binitinin rahmet bahçesine girmesine rıza gösterme. ALLAH’ın zati sıfatlarını tefekkür dahi etmeyesin. Haramdır. Nefsinin kurduğu kurgu ile hiçbir yere varamazsın. “Baki ALLAH, fani evsaf ile düşünülemez. Fani malzeme ile ALLAH bilinmez” Musa (kelimullah) (aleyhisselâm)'ın konuştuğu ALLAH’ını baş gözü ile görmek istediğini, cümle ademde aynı istek ve arzunun zuhurunu görmek zor değil. Zuhuruna ademin mütehammil yaratılmadığını, Adem'in maddesinin “anasır-ı erbaa”dan (4 unsur: Toprak, hava, su, ateşin karışımından) müteşekkil olan Beniâdem’in yapısının ALLAH’ın zati sıfatlarının tecellisine tahammüllü olmadığını, örneğin dağa tecelli edince dağın ne hale geldiğini elçisi Musa aleyhisselâmın seyrine dahi tahammül edecek güçte yaratılmadığını teferruatı ile lutfediyor. Sonsuz hamdolsun. Hayat ve yaşantıları ile Rabbımızı bizlere her halükarda anlatmak vazifesi ile yükümlü cümle peygamberimiz efendilerimize ve Rusul-i kiram hazeratına, vârisleri bilcümle evliyaullaha, veli, şüheda ve mü’min kullarına selâm olsun.
Musa tayin ettiğimiz vakitte gelip de, Rabbı onunla konuşunca: "Rabbim! Bana göster, seni göreyim" dedi. "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse sende beni göreceksin" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti. Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Sana tövbe ettim ve ben inananların ilkiyim." (A’raf Sûresi, 143)
Bildiğimiz bilemediğimiz, na-mütenahi yaratıkların efdali hazret-i insandır.
Hazret-i insanın kemalâlatına eşdeğer başka bir mahluk yaratmamıştır.
Şerefli mahluk, efdal-i mahluk, Hz. ALLAH’ın indinde, gerekse madde aleminde olsun ademlikten hazret-i insandır.
"Yer yüzünde halifemi yaratacağım." Hitabının zuhur mercii olarak yarattığı kamil hazret-i insandır.
"Yer yüzünde halifemi yaratacağım" müjdesinden nasibli olabilmen için, Hz. ALLAH’ın elçileri vasıtası ile gönderdiği mekarim-i ahlak üzere yaşamaya dikkat et.
Rahmet-i ilâhiye, sa’y-i gayretini sarfederek, elde edilen ademlikten sıyrılıp, insan olan, hatta kemalata ermiş, hazret-i insanda müşahede edilir.
Yaşadığı zamanın değerini müdrik, Hz. ALLAH tarafından ihsan edilen emr-i ilâhiyeye uyumlu güzelliklerden istifadeyi bilen bahtiyar insan.
İmanında amentünün şerhi, mekarim-i ahlak-ı hamide görülen kamil insan.
Sen yaratılışın sırrısın, iyi bilesin ve bildiğin zaman da sakın şımarmayasın.
Bilesin ki yerli yersiz, affolmayan şımaranları ararsan, meskenleri küfür bataklıklarıdır.
Buna rağmen merhamet-i ilâhi olan tövbe kapusu kıyamete kadar açıktır.
Geç kalma. Hemen mana yönünü rahmet kapısına yönelt. Kişinin günahından nedamet duyup, af dilemesini bekliyor affu mağfiret kapusu.
Hz ALLAH’ın zatına mahsus olan sıfatları, aciz ve naçiz şahsına maletmeye kalkışma, şirke düşersin.
Benî âdem için hasseten yaratılan ibadet ve taat güzelliklerini, ittika sahibi, müttaki, mü’min olmadan bu rahmet-i ilâhiyelerin lutuf ve ihsan olan zevkine nail olman mümkün değil.
Peygamber efendilerimizin de hayatları basma kalıp olmayıp, ALLÂH’ın elçileri rahmet-i ilâhî, kâffesi nûr-u Muhammedî’dir. Hepsinden mûcize yani metafizik olaylar zuhur etmiştir!
Ezel-i ervahda peygamber olarak, istisnâî, günah işlemeyecek kâbiliyette yaratılmışlar, dünyâya gelişleri dahi mûcizedir.
ALLAH tarafından gönderilen kitaplar ve suhuflar da mûcizedir. İnkârı küfürdür!.
“Veresetü’l-enbiyâ ” olan evliyâullahtan zuhur eden tabiîat üstü, hârikulâde haller olan kerâmeti inkar da küfürdür.
ALLÂH’a ve Resûlü’nün getirdiği şerîata inanmış, yaşamaya çalışan bahtiyar insanın hayâtında tecellî eden rahmet-i ilâhînin ismi “kerâmet”tir.
Aynı kerâmetin değişik sîmâlarda zuhûru “burhan”dır.
ALLÂH’a inanmayan bâzı kişilerde zuhûru görülen hârikulâde haller “istidraç” dır.
Bunları yapan Hazret-i ALLAH’tır.
Bu türlü halleri insan yapmaya muktedir değildir.
Muktedirmiş gibi göstermek cehâlettir, varlıktır; varlıksa ALLAH’a mahsustur, beşere maletmek zındıklıktır, küfürdür!
Yol kardeşlerimle sohbetimde, vazîfem îtibâriyle üzerinde hassâsiyetle durduğum esasın, “mutasarrıfı Hazret-i ALLAH”dır. İnsan âcizdir. Verilen cüz’î irâdenin dışında tasarrufâta muktedir değildir. Böyle biline!