Hz. İbrahim’in Duası
Hz. İbrahim’in Duası
İbrâhim -aleyhisselâm-’ın Zürriyeti İçin Duâsı:
“Zikret Habîbim şol zamanı ki, o zamanda ceddin İbrâhim -aleyhisselâm-: “Yâ Rabbî! Şu Mekke beldesini âfâttan ve düşmandan emin, beni ve benim evlâdımı putlara ibâdetten uzak kıl!” demekle tazarrû ve niyaz etti. “Yâ Rabbî! O putlar nâsdan çoklarını idlâl etti. Nâsın hali böyle olunca bana tâbî olan kimse benim milletimdendir ve bana isyan eden kimseyi sen mağfiret edersin. Zîra sen Gafûr ve Rahîmsin, dilediğin veçhile muâmele edersin!” (İbrahim suresi 35/36) dedi.
Nisâbûrî ve Fahr-i Râzî’nin beyânları veçhile “Belde” ile murâd Mekke’dir. İbrâhim -aleyhisselâm- Mekke’yi binâ ettikten sonra münâcâtta bulunmuş ve Kâbe’nin mahalli evvelden beri korkulu bir mahal olduğu halde İbrâhim -aleyhisselâm-’ın duâsı kabul buyurularak “Emin” bir mahal olmuştur. Hatta “Harem” dâhilinde insanlardan başka hayvanât-ı sâire bile emindir. Zaman-ı câhiliyede Araplar bu hususa çok riâyet ederler ve iki düşman Mekke arzında tesâdüf etseler yekdiğerinden emin olurlar ve silaha sarılmazlardı.
“Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden bazılarını Sen’in beyt-i muharremin yanında ekinsiz ve otsuz bir vâdide iskân ettim. Ey bizim Rabbimiz, zürriyetimi bu otsuz ve susuz vâdide iskandan maksadım, beytin huzurunda onların sana ibâdet ve ikame-i salât etmeleridir. Yâ Rabbî, maksadım onların sana ibâdet etmeleri olunca sen nâstan bazılarının kalblerini meyleder kıl ki onlar, kasdetsinler de yanlarına gelsinler, zürriyetim bu ekinsiz ve otsuz vâdide yalnız kalmasınlar. Ve sonra Hacc için herkes o vâdide Kâbe’yi ziyârete gelsinler. Ve onları meyvelerinden merzuk et, me’mul ki onlar nîmetine şükrederler.” (İbrahim suresi, 37)
Fahr-i Râzî, Kâdî ve Hâzin’in beyânlarına nazaran, Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm- bu duâyı oğlu İsmâil ile validesini Mekke vâdisinde Cenâb-ı Allah’a emânet ettiği zaman îrâd etmiştir. Çünkü Hâcer, Sâre’nin cariyesi iken zevci Hazret-i İbrâhim’e hîbe edip, Hacer’den oğlu İsmâil -aleyhisselâm- dünyâya gelince Sâre’nin gayrete gelerek oğlunu ve validesini alıp başka mahalle götürmesini ısrar etmesi üzerine Mekke’ye götürmesini mübeyyin emr-i ilâhî gelince İbrâhim -aleyhisselâm-, oğlu İsmâil ve Hacer’i Mekke’ye götürdü.
Bir kırba su ve bir torba hurma ile Allah teâlâya emânet edip geri döndüğünde Hâcer:
– Bizi kime bırakıyorsun, dedi. Hazret-i İbrâhim de:
– Allah’a emânet ederim, deyip bu âyette beyan olunan duâ ile Cenâb-ı Hakk’a istirhamda bulundu.
Hâcer -radıyallahu anhâ- yanındaki suyu içti, oğlunu emzirdi. Su tükenince Safâ ile Merve arasında bir kimse görebilmek ümidiyle sa’y eyledi. Lâkin hiç kimseyi göremedi. Çünkü o zamanda Mekke arzında bir kimse yoktu.
İbrâhim -aleyhisselâm-’ın o mahallin emin bir mahal olması için duâsının bir sebebi de ıssız ve korkunç bir mahal olması idi. Hazret-i Hâcer oğlunun yanına avdet ettiği zaman gördü ki, şimdiki Zemzem kuyusunun olduğu mahalden bir su zuhûr etmiş. Hemen etrafını toprakla çevirdi ve havuza benzer bir şey yaptı. Su ihtiyacı fazla olup onu da yanında bulunca suyu halk u ihsan eden Cenab-ı Hallâk’a şükürle kalbi müsterih oldu.
Fakat muktezây-ı beşeriyet ünsiyet edecek insana muhtaç olduğundan Cenâb-ı Hak inâyet etti de Arab’ın Cürhüm kabîlesinden bir tâife gönderdi.
Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm-’ın • lafzıyla duâsının eseri derhal zuhûr etti. Cürhümîler gelip suyu görünce Hacer’e komşu olmak istediler. Ve dediler ki:
– Sen suya bizi müşterek kıl, biz de hayvanlarımızın sütüne seni müşterek kılalım.
Tarafeyn yekdiğerine ihtiyacını düşünerek mukavele ettiler. İsmail -aleyhisselâm- onların içinde neş’et etti. Ve lisân-ı Arap üzre tekellüme başladı? Onlardan bir kadın ile tezevvüc etti. Sonra İbrâhim -aleyhisselam- geldi, emr-i ilâhî üzerine Beyt-i Şerif’i binâ etti.