RE: TARİHİN GÖZ YAŞLARI
RE: TARİHİN GÖZ YAŞLARI
Cebbâr b. Sülmâ anlatıyor. “Bi'rimaûne gününde müslümanlardan biri beni İslâm'a davet etti. Ben o adamın iki omzu arasına mızrağımı sapladım! Mızrağımın o adamın göğsünden çıktığını gördüm. Onun ağzından şu sözler döküldü:
“ Vallahi kazandım!”
Kendi kendime şu soruyu sordum: Adamı öldürdüm, acaba ne kazandı? Kazanan ben, kaybedense o…”
Cebbâr b. Sülmâ anlatmaya devam ediyor: “Mızrağımı çıkardım. Dahhâk b. Süyfân el-Kilâbî'nin yanına gittim. Öldürdüğüm adamın “vallahi kazandım” dediğini anlattım ve bu sözüyle ne demek istediğini sordum.
Dahhâk: “O öldürdüğün adam, “cenneti kazandım” demek istiyordu.”
Dahhâk ile birlikte adamın yanına gittik, gördüğümüz manzara karşısında dehşete düştük. “Vallahi ben kazandım” diyen şehit sahabînin cesedi gökyüzüne doğru yükselmekte idi. Bu durumu gören Dahhak, bana müslüman olmamı tavsiye etti ve ben de müslüman oldum.
Bu durumu katillerin elebaşı Âmir b. Tufeyl de bizzat görmüş ve yanındakilere:
“Müslümanlardan öldürülünce göğe yükselen kimdi?” demiştir. O güzide sahabîyi tanıyanlardan biri:
“O Âmir b. Füheyre idi.” dedi.
Bi'rimaûn'e katliamından iki sahabî kurtulmuştu. Bunlar da kurtulduklarına pişman vaziyette idiler. Arkadaşları, makamların en güzelini kazanmışken, kendileri bu nimetten geri kalmak niyetinde değillerdi. Onlar da son nefeslerini verinceye kadar savaştılar. Bu son iki kişiden biri Münzir b. Amr'dı. Müşriklerin onun üzerine öyle bir saldırdılar ki, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz onun için: “Ölüme koşan kişi” buyurdu.
Amr b. Ümeyye esir düştü. Katliamın reisi Âmir b. Tufeyl, mü'minlerden birinin göğe kaldırılışını tasdik etmek için Amr b. Ümeyye'yi şehitler arasında dolaştırdı. Tufeyl:
“Sen beraber geldiğin bütün arkadaşlarını tanır mısın?” dedi. Amr:
“Evet tanırım.” dedi.
Âmir b. Tufeyl, Amr'ı yanına alarak, şehitleri tek tek dolaştı. Her birinin ismini ve nesebini sordu:
“Arkadaşların arasında cesedini göremediğin, eksik biri var mı?”
“Ebû Bekir'in azatlısını göremedim.”
“Onun aranızdaki mevkisi nasıldı?”
“O, bizim üstün ve hayırlı olanlarımızdan ve Peygamberin ilk ashabındandır.”
“Ben sana onun durumu hakkında haber vereyim mi?”
Âmir, ileride duran Cebbâr b. Sülmâ'yı işaret edip, göstererek:
“Şu adam ona mızrağını sapladı ve çekip çıkarttıktan sonra o adam göklere yükseldi ve kaybolup gitti. Onu bir daha göremedik.” dedi. Amr da:
“İşte o bahsettiğiniz, Amr b. Füheyre'dir.” dedi.
NETİCE:
T eslimiyetin en zirve noktalarından bir nokta. Öyle bir iman, öyle bir ihlâs ki, canını veriyor; can derdi yok. Onun tek derdi var: Rabbini razı etmek. “Vallahi kazandım” diyecek kadar hem kalp gözü açık, hem de ihlâsı ve imanı büyük.
İhlâs ve imanın zirve noktasına çıkıldığında sebepler birer birer ortadan kalkıyor. Mevlâ'mızın güzel sıfatları ortaya çıkıyor. İşte, biraz sonra son nefesini verecek olan bir güzide insan nereleri görebiliyor. Daha henüz ruhunu teslim etmeden, Rabbinin ona ikram ettiği makamı dünya bakışı ile görüyor. Gördüğü manzara karşısında kendini tutamayıp, haykırıyor: “Vallahi kazandım!” O iman, ihlâs ve samimiyete her kim ererse, ona da kimsenin görmediği, göremeyeceği kapılar açılır, Mevlâ'nın sıfatlarının sûretleri dünya gözü ile temâşa edilir. Kimler etmedi ki… Kundakta konuşan bebek de, “Anneciğim o gördüğün ateş değil; cennet bahçelerinden bir bahçedir, durma atla!” diyen bebek de günahsızlığından dolayı kimsenin göremediği hakikatleri görmüş ve annesini uyarmıştı.
RE: TARİHİN GÖZ YAŞLARI
Cebbâr b. Sülmâ anlatıyor. “Bi'rimaûne gününde müslümanlardan biri beni İslâm'a davet etti. Ben o adamın iki omzu arasına mızrağımı sapladım! Mızrağımın o adamın göğsünden çıktığını gördüm. Onun ağzından şu sözler döküldü:
“ Vallahi kazandım!”
Kendi kendime şu soruyu sordum: Adamı öldürdüm, acaba ne kazandı? Kazanan ben, kaybedense o…”
Cebbâr b. Sülmâ anlatmaya devam ediyor: “Mızrağımı çıkardım. Dahhâk b. Süyfân el-Kilâbî'nin yanına gittim. Öldürdüğüm adamın “vallahi kazandım” dediğini anlattım ve bu sözüyle ne demek istediğini sordum.
Dahhâk: “O öldürdüğün adam, “cenneti kazandım” demek istiyordu.”
Dahhâk ile birlikte adamın yanına gittik, gördüğümüz manzara karşısında dehşete düştük. “Vallahi ben kazandım” diyen şehit sahabînin cesedi gökyüzüne doğru yükselmekte idi. Bu durumu gören Dahhak, bana müslüman olmamı tavsiye etti ve ben de müslüman oldum.
Bu durumu katillerin elebaşı Âmir b. Tufeyl de bizzat görmüş ve yanındakilere:
“Müslümanlardan öldürülünce göğe yükselen kimdi?” demiştir. O güzide sahabîyi tanıyanlardan biri:
“O Âmir b. Füheyre idi.” dedi.
Bi'rimaûn'e katliamından iki sahabî kurtulmuştu. Bunlar da kurtulduklarına pişman vaziyette idiler. Arkadaşları, makamların en güzelini kazanmışken, kendileri bu nimetten geri kalmak niyetinde değillerdi. Onlar da son nefeslerini verinceye kadar savaştılar. Bu son iki kişiden biri Münzir b. Amr'dı. Müşriklerin onun üzerine öyle bir saldırdılar ki, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz onun için: “Ölüme koşan kişi” buyurdu.
Amr b. Ümeyye esir düştü. Katliamın reisi Âmir b. Tufeyl, mü'minlerden birinin göğe kaldırılışını tasdik etmek için Amr b. Ümeyye'yi şehitler arasında dolaştırdı. Tufeyl:
“Sen beraber geldiğin bütün arkadaşlarını tanır mısın?” dedi. Amr:
“Evet tanırım.” dedi.
Âmir b. Tufeyl, Amr'ı yanına alarak, şehitleri tek tek dolaştı. Her birinin ismini ve nesebini sordu:
“Arkadaşların arasında cesedini göremediğin, eksik biri var mı?”
“Ebû Bekir'in azatlısını göremedim.”
“Onun aranızdaki mevkisi nasıldı?”
“O, bizim üstün ve hayırlı olanlarımızdan ve Peygamberin ilk ashabındandır.”
“Ben sana onun durumu hakkında haber vereyim mi?”
Âmir, ileride duran Cebbâr b. Sülmâ'yı işaret edip, göstererek:
“Şu adam ona mızrağını sapladı ve çekip çıkarttıktan sonra o adam göklere yükseldi ve kaybolup gitti. Onu bir daha göremedik.” dedi. Amr da:
“İşte o bahsettiğiniz, Amr b. Füheyre'dir.” dedi.
NETİCE:
T eslimiyetin en zirve noktalarından bir nokta. Öyle bir iman, öyle bir ihlâs ki, canını veriyor; can derdi yok. Onun tek derdi var: Rabbini razı etmek. “Vallahi kazandım” diyecek kadar hem kalp gözü açık, hem de ihlâsı ve imanı büyük.
İhlâs ve imanın zirve noktasına çıkıldığında sebepler birer birer ortadan kalkıyor. Mevlâ'mızın güzel sıfatları ortaya çıkıyor. İşte, biraz sonra son nefesini verecek olan bir güzide insan nereleri görebiliyor. Daha henüz ruhunu teslim etmeden, Rabbinin ona ikram ettiği makamı dünya bakışı ile görüyor. Gördüğü manzara karşısında kendini tutamayıp, haykırıyor: “Vallahi kazandım!” O iman, ihlâs ve samimiyete her kim ererse, ona da kimsenin görmediği, göremeyeceği kapılar açılır, Mevlâ'nın sıfatlarının sûretleri dünya gözü ile temâşa edilir. Kimler etmedi ki… Kundakta konuşan bebek de, “Anneciğim o gördüğün ateş değil; cennet bahçelerinden bir bahçedir, durma atla!” diyen bebek de günahsızlığından dolayı kimsenin göremediği hakikatleri görmüş ve annesini uyarmıştı.