Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gülelim mi? (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
h

h

beyt1.gif
hafif_bilirdik.jpg
13.jpg
13.jpg
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
bir insana sakal bu kadarmı yakışmaz
 

efşan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Ara 2007
Mesajlar
94
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
heheh çok komik olmuşlar saol paylaşım için:D
 

keltepe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ağu 2007
Mesajlar
2,305
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Konum
BuR$A
Gerçektende trajikomik.....

A.E.OLUN DUA İLE...
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
"isi ehline verin"

"isi ehline verin"

“Bir memlekette devlet başkanı kuş uçurarak seçilirmiş, bu devlet kuşu kimin başına konarsa o adam o memleketin başkanı olurmuş. Böyle bir seçim günü kuş uçurulunca gidip bir nalbantın başına konmuş, fakat halk, nalbantın çok cahil bir adam olduğunu görünce, bu olmadı, tekrar uçurulsun demişler ve uçurmuşlarsa da, yine gidip onun başına konmuş. Halk üçüncü bir defa uçurulmasını istemişler. Uçurulmuş, yine de bu devlet kuşu o nalbantın başına gidip konuvermiş.

Nihayet mecburen:

–Haydi bakalım beyefendi, geç başkanlık makamına otur, demişler. O da devlet başkanlığı makamına oturup kurulmuş, etrafına toplanmış olan devlet adamlarına sormuş:

–Beyefendiler! Devlet bütçesinde ne kadar külçe altın var?

–Şu kadar ton altın var, demişler.

Bunun üzerine:

–Hemen onları getirip sarayımın bahçesine yığın, emrini vermiş. Devlet adamları hayret ederek, hepsi birbirine manalı manalı bakıştıktan sonra:

–Sayın başkanımız! Bu altınları ne yapacaksınız? demişler. O da:

–Bu altınların hepsini at ve merkep nalı haline getireceğim ve devlete ait merkeplerin, atların ayakları altına çaktıracağım, benim tarihimde merkeplerle atların nalları bile altından olduğu cihana yayılsın ve tarihler bunu böyle yazsın, diye cevap vermiş. Berikiler her ne kadar:

–Aman efendimiz!.. Bu altınlar devletimizin bütçesidir, bunlar tükenirse, devletimiz de çöker gider demişlerse de:

–Ben başka şeyden anlamam! Ben zamanımın parlaklığını ve devletimin hayvanlarının ayakları altındaki nalların altından yapılmış olmasıyla zenginliğini ortaya koymak ve herkese bildirmek isterim, demiş. Bu ısrar karşısında birşey yapamamışlar “emir emirdir” diyerek, bütün altınları getirmişler ve sarayın bahçesine yığmışlar. Başkan nal ustalarını çağırarak, merkep ve at nalı yapmalarını emretmiş, ustalar da bütün altınları merkep ve at nalı haline getirmişler. Tamamlandığını haber verince, başkan:

–Bu nalları merkeplerin, atların ayakları altına çakın, diye emretmiş. Nalbantlar emri yerine getirmişler. İki ay sürmemiş (altın yumuşak maden olduğu için) eskimiş. Haber vermişler, yine çakın, demiş. Hülasa, eskidikçe tekrar çaktırarak altınların hepsini tüketmiş. Ondan sonra ise:

–Efendiler! Benden bu kadar, bundan sonrasını siz idare edin, diyerek makamından kalkmış, eski işinin başına yani nalbant dükkanına dönmüş.”

Fıkra hakkındaki düşüncelerime geçmeden önce Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nu içten ve heyecanla konuşmaları arasında kameraya dönüp, eliyle işaret ederek, “Ey millet” hitabı ile konuşur. Bu tenbih ve dikkat çekme cümlesiyle bende:

–Ey millet!.. diyorum.

Adamların mantığına bakın. Nalbant cahildir, devlet idare edemez diyorlar. Öbür taraftan yine ülke idaresini emanet edecekleri kişiyi “kuşların uğuru” ile, falcılıkla seçiyorlar. Sonra da ah, vah ediyorlar.

Elbette idareyi emanet edeceğimiz kişilerin, ehil kimseler olması lazımdır. Bununla birlikte cemiyeti meydana getiren fertlerin kalitesini de unutamayız.

Şeyh Edebali “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü ile ne güzel ifade etmiş.



Fikri olgunlaşmış, sorumluluk bilinci gelişmiş, işinde başarılı fertler elbette “kuş konmasına” güvenip hareket etmezler.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
kadi killigindaki hirsiz

kadi killigindaki hirsiz

Vaktiyle iki kafadar, biri kadı kıyafetine, biri de mübaşir (mahkeme memuru) görünümüne girip köy köy dolaşırlar ve rastgeldikleri köylülere ilmihalden birkaç kolay mesele sorup, cevap veremeyen zavallı cahil köylüleri falakaya yıkıp döverler ve bununla beraber paralarını alırlarmış.

Bunlar, köyün birinde bulundukları sırada asıl kadı olan zat gelir, durumdan haber alarak her ikisini de getirir:

–Beş vakit namazın toplam rekatları kaçtır diye sorar. Herifler şaşırıp cevap veremezler. Kadı bunları yatırıp:

–İşte bu sabah namazının rekatı, bu öğlenin, bu da ikindinin, şu akşamın, şu da yatsının! diye rekat başına basar sopayı tabanlarına!..

Kafadarlar artık dikiş tutturamazlar, kaçarlar. Biraz yol gittikten sonra kadı kıyafetindeki kafadar, arkadaşına:

–Aman arkadaş! Tabanlarım sızlıyor! Şurada biraz durup dinlenelim! deyince, arkadaşı:

–Tamda dinlenmenin sırasını buldun!.. Biz buradan bir ayak evvel sıvışmanın kolayına bakalım; zira kadı efendi teravih namazını unuttu. Eğer aklına gelip de yakamızı tekrar eline geçirecek olursa asıl o zaman görürsün tabanların sızısını! der.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Kuyruk kavgasi

Kuyruk kavgasi

Adamın biri yola devam ederken yolun alt tarafında dere kenarında bir yeşillik görmüş, biraz dinlenmek için orada oturmuş. Aksi istikametten gelen diğer bir yolcu da onu görünce gelmiş, yanına oturmuş. Sohbete başlamışlar. Onlar aralarında konuşurken öte yandan bir tilki gelmiş, sudan karşıya geçmiş.

Bu iki yolcudan biri diğerine:

–Dikkat ettin mi? Tilki sudan geçerken kuyruğu suya değdi, demiş. Öteki itiraz etmiş:

–Hayır, dikkat ettim kuyruğu suya değmedi, cevabını vermiş. Ötekinin canı sıkılmış:

–Yahu neye inat ediyorsun? Ben çok dikkatle baktım halbuki suya değdi deyip, sertleşmeye başlamış. Derken, öteki de buna hiddetlenmiş. Giderek işi azıtmışlar: Başlamışlar kavgaya.

Arka tarafta çift sürmekte olan bir çifçi bunların kıyasıya kavga ettiklerini görünce hemen çifti bırakıp yanlarına koşmuş.

–Biraderler ne oluyor? Aranızda ne gibi bir anlaşmazlık var? Neredeyse birbirinizi öldüreceksiniz, demiş. Onların biri çifçiye dönerek:

–Sen ne diyorsun? Ben hayatımda böyle inat adam görmedim. Ben tilkinin kuyruğu suya değdi diyorum, o ise aksini söyleyerek suya değmedi diyor.

Çifçi bunu güzelce dinledikten sonra:

–Efendiler böyle lüzumsuz bir şey için mi kavga ettiniz? Buna kavga etmeye değer mi? Efendi sen ne tarafa gidiyorsun? diye birine sormuş. O da:

–Şu tarafa, diye cevap vermiş.

–Sen nereye gidiyorsun diye öbürüne sorunca:

–O da başka yöne, diye karşılık vermiş.

–Tekrar sormuş:

–Siz evvelce birbirinizi tanır mıydınız?

–Hayır, tanımayız, demişler.

–O halde isabettir, haydi biriniz bu tarafa, diğeriniz de o tarafa yolunuza devam edin, diyerek bunları birbirinden ayırmış.

Aradan tam yedi sene geçtikten sonra bunlar, tesadüfen yine bir yerde karşılaşmışlar. Biri diğerine dikkatle bakmış:

–Arkadaş seni bir yerden tanıyacağım amma, acaba nereden? demiş. Diğeri de dikkatle ona bakıp:

–Haaa!.. Ben de seni tanıdım! Hani bir dere kenarında tilki yüzünden kavga etmiştik ya! Öteki de:

–Tamam, tamam ben de hatırladım! Halbuki o zaman ben haklıydım! Tilkinin kuyruğu suya değmişti!.

–Hayır, değmemişti!

Değmişti, değmemişti derken, tekrar gırtlak gırtlağa başlamışlar kavgaya.

Birkaç günden beri aralıklı da olsa fıkralarla gerçekleri ortaya koymak, renkli, neşeli anlatım ile derslere dikkat çekiyoruz.
 

tevhiteri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eki 2007
Mesajlar
364
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Tevhideri

Tevhideri

نعىمة;522247' Alıntı:
“Bir memlekette devlet başkanı kuş uçurarak seçilirmiş, bu devlet kuşu kimin başına konarsa o adam o memleketin başkanı olurmuş. Böyle bir seçim günü kuş uçurulunca gidip bir nalbantın başına konmuş, fakat halk, nalbantın çok cahil bir adam olduğunu görünce, bu olmadı, tekrar uçurulsun demişler ve uçurmuşlarsa da, yine gidip onun başına konmuş. Halk üçüncü bir defa uçurulmasını istemişler. Uçurulmuş, yine de bu devlet kuşu o nalbantın başına gidip konuvermiş.

Nihayet mecburen:

–Haydi bakalım beyefendi, geç başkanlık makamına otur, demişler. O da devlet başkanlığı makamına oturup kurulmuş, etrafına toplanmış olan devlet adamlarına sormuş:

–Beyefendiler! Devlet bütçesinde ne kadar külçe altın var?

–Şu kadar ton altın var, demişler.

Bunun üzerine:

–Hemen onları getirip sarayımın bahçesine yığın, emrini vermiş. Devlet adamları hayret ederek, hepsi birbirine manalı manalı bakıştıktan sonra:

–Sayın başkanımız! Bu altınları ne yapacaksınız? demişler. O da:

–Bu altınların hepsini at ve merkep nalı haline getireceğim ve devlete ait merkeplerin, atların ayakları altına çaktıracağım, benim tarihimde merkeplerle atların nalları bile altından olduğu cihana yayılsın ve tarihler bunu böyle yazsın, diye cevap vermiş. Berikiler her ne kadar:

–Aman efendimiz!.. Bu altınlar devletimizin bütçesidir, bunlar tükenirse, devletimiz de çöker gider demişlerse de:

–Ben başka şeyden anlamam! Ben zamanımın parlaklığını ve devletimin hayvanlarının ayakları altındaki nalların altından yapılmış olmasıyla zenginliğini ortaya koymak ve herkese bildirmek isterim, demiş. Bu ısrar karşısında birşey yapamamışlar “emir emirdir” diyerek, bütün altınları getirmişler ve sarayın bahçesine yığmışlar. Başkan nal ustalarını çağırarak, merkep ve at nalı yapmalarını emretmiş, ustalar da bütün altınları merkep ve at nalı haline getirmişler. Tamamlandığını haber verince, başkan:

–Bu nalları merkeplerin, atların ayakları altına çakın, diye emretmiş. Nalbantlar emri yerine getirmişler. İki ay sürmemiş (altın yumuşak maden olduğu için) eskimiş. Haber vermişler, yine çakın, demiş. Hülasa, eskidikçe tekrar çaktırarak altınların hepsini tüketmiş. Ondan sonra ise:

–Efendiler! Benden bu kadar, bundan sonrasını siz idare edin, diyerek makamından kalkmış, eski işinin başına yani nalbant dükkanına dönmüş.”

Fıkra hakkındaki düşüncelerime geçmeden önce Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nu içten ve heyecanla konuşmaları arasında kameraya dönüp, eliyle işaret ederek, “Ey millet” hitabı ile konuşur. Bu tenbih ve dikkat çekme cümlesiyle bende:

–Ey millet!.. diyorum.

Adamların mantığına bakın. Nalbant cahildir, devlet idare edemez diyorlar. Öbür taraftan yine ülke idaresini emanet edecekleri kişiyi “kuşların uğuru” ile, falcılıkla seçiyorlar. Sonra da ah, vah ediyorlar.

Elbette idareyi emanet edeceğimiz kişilerin, ehil kimseler olması lazımdır. Bununla birlikte cemiyeti meydana getiren fertlerin kalitesini de unutamayız.

Şeyh Edebali “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü ile ne güzel ifade etmiş.

Yıllar önce bu formülleşmiş hakikati Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in öncülüğünde çıkan İcmal dergisiyle görerek, anlayarak şahit olduk. İcmal; öz, toplam, birlik, bütünlük manalarına geldiği gibi, aynı harf sayısıyla insan kalitesini, özünü, önemini, ortaya koyuyordu.

Fikri olgunlaşmış, sorumluluk bilinci gelişmiş, işinde başarılı fertler elbette “kuş konmasına” güvenip hareket etmezler.
sa.cok güzel bir örnek emegine saglık.zaten haydar efendide tencere ve tava ile ugraşarak güçlendi ve yönetime talip inş gelir.a.e.o
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt