mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
Osmanlıya Mersiye
Sen gittin ey Sultânım, âlemde elem kaldı
Altın kubbelerinden geride alem kaldı
Söğüd'ün yaylasını uzattın Viyana'ya
Çizdiğin haritadan elimde kalem kaldı
Atların nal sesini işiten o yıldızlar
Döküldü birer birer göklerde dîdem kaldı
Tuna'nın sularına zehr attı nice küffâr
Yeşerttiğin diyârda, bir damla şebnem kaldı
Baş eğdi minâreler bütgede karşısında
Camîlerin yerinde secdeden bûsem kaldı
Resûlün tûrabundan uzaklaştı dudağım
Orada senin aşkından ağlayan Kâ'be'm kaldı
Revaklarla süsledin Kâ'be'nin etrafını
Kubbelerin altında bir mahzûn harem kaldı
Arzı dilhûn eyledin hasretinle dembedem
Ziyâsını kaybeden gözlerimde dem kaldı
Adl ile muâmelen mes'ûd kıldı beşeri
Bize o saâdetten sâdece sitem kaldı
Kalbindeki zikirle aştın nice suları
Surların altında tek viran kitabem kaldı
Kılıncın gölgesinde dinlenirdi bu cihân
Kılınçlar girdi kına âteşten gölgem kaldı
Asırlar hasretinden kıyâmete koşuyor
Hatıran gönlümüzde mağrur, muhteşem kaldı
***
Sen gittin ey Sultânım kağıtta fermân kaldı
Levendlerinden yetim binlerce umman kaldı
Barbaros gemilerle selâmlar Akdeniz'den
Topkapı Sarayı'nda bitmeyen hazân kaldı
Âlemdeki her gülün özlediği bahçendi
Şimdi gül ve bülbülde bir sonsuz hicrân kaldı
Kuş görmeyen saraylar duvarda mahpus hâlâ
Rüzgârlar saraylarda kaç asır mihmân kaldı
Cem edip nice aklı emrine râm eyledin
Ukalâ'dan her akla bir başka dermân kaldı
Her ânın Bezm-i Aşk'ta şuarâya ilhâmdı
Şiirlerin övdüğü yaşanan cinân kaldı
Kucak açtı Stanbul sevgilisi Fâtih'e
Güller atan kızlardan bir tutam reyhân kaldı
Yedi Tepe cevd ile yüklendi kubbeleri
Yedi kat Arş'tan inen İlâhî ezân kaldı
Mührünü vurdu arza aşk ile kubbe kubbe
Tarihlerin tahtında bir Mîmar Sinân kaldı
Gam dağıttın çeşmeler dest-i Muhammed idi
Bağrında bin yarayla, davet-i iz'an kaldı
Bâki ile Nef'î'den gururla aktı şiir
Söz bilmeyen Nedîm'den derin bir irfân kaldı
Genç yaşında dünyaya sırt çevirdi Şeyh Gâlib
Ak düşmeyen bir sakal ve inci sühân kaldı
Stanbul'un ufkunda yükselen türbelerde
Peygamberin sevdiği kaç kutlu Hâkan kaldı
***
Sen gittin ey Sultânım yolunda esrâr kaldı
Terkettiğin mülklerde zehir yüklü nâr kaldı
Göğsünü siper edip durdurdu Selimiye
Evlâd-ı Fatihân'dan kaç acı firâr kaldı
Acz içinde seyrettik nice muhâcereti
Istırâbla titreyen gönlümüzde âr kaldı
Orduların kurduğu otağların yerinde
Çadır kurduk mazlûma, içinde bîzâr kaldı
Düşmanların ardından bin bayram icâd etti
Sevinçle oynamayan toprakta mezâr kaldı
Aşkın mürekkebiyle yazılmış nice hatlar
Silindi adâvetle duvarlar bîmâr kaldı
Kılıncın hakkı idi nihâyet Ayasofya
Kapısına "Yâ Fettâh" yazdığın dîdâr kaldı
Gözlerinden bilinen ma'şûkalar gittiler
Uğrunda can verilen ne âşık, ne yâr kaldı
Leb-i deryâ yalılar kucaklardı fakiri
Yâdımda o günlerden mehtâbla, bahâr kaldı
Boğaz'ın sularıydı öpüşen saraylarla
Bu sevdâyı arayan melûl bir nazâr kaldı
Âb-ı hayât akan o Sa'dâbâd'ın yerinde
Mâzisine ağlayan mülevves cûy-bâr kaldı
Kadrini bilmek için ne yazayım Sultânım
Aczini idrâkinde bu küçük eş'âr kaldı
Mâhzun olma Hilmî Hân, Sultân'ın döner geri
Saltanât-ı Osmân'a kaç leyl ü nehâr kaldı
EKREM KAFTAN