Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Farzet ki öldün... (2 Kullanıcı)

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Bismiselam..
selamun aleykum abla.. Kitabin bir bolumu boyle dehsete ve umuda dusuyorsa, tamami ne yapar bilmiyorum.
Allah raziolsun, alacagim insallah, tesekkurmer paylastigin icin..


Ve aleykum selam kardeşim.. Rabbim cümlemizden razı ve hoşnut olsun inşaallah..
Kitap gercekten mükemmel.. Hadis ve ayetler ele alınarak anlatılıyor. Öyle bir anlatım ki, okuduklarımızı gözler önüne seriyor.. Okumuyor, sanki yaşıyoruz.. Cehennem bölümü kadar cennet bölümü de çok etkileyici.. Gözyaşlarını tutamıyor insan.. Korku ve mutluluk birarada. Çevremdekilere, tanıdıklarıma hediye etmeye çalıştığım bir kitaptır.. Okunmasını tavsiye ediyorum tüm kardeşlerime..
Hayırlı geceler olsun..
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Gece gece düşündüm ölum burnumuzun dibinde bugun varız belkı yarın yokuz ve hala bunun farkına tam varmadık

Allah razı olsun...!


Amiin kardeşim.. Rabbim cümlemizi razı olacağı, hayırlı kullarından eylesin..

Ölümü bizlere unutturmasın inşaallah..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
"Kıyametin kopma zamanına ait bilgi şüphesiz Allah nezdindedir.
Yağmuru o indirir, Rahimlerde olanı o bilir, hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilmez hiç bir kimse hangi yerde öleceğini bilmez.
Şüphesiz Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır"
(Lokmân, 31/34).
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
ÖLÜMLE GELEN

NE ZAMANDIR uyuduğunu bilmiyordu. Uzun süredir uykuda olmalıydı. Gözlerini açmamıştı daha. Dışarıdan gelen sesleri dinlemeye başladı. Araba sesleri geliyordu daha çok, bir de martı sesleri... Martıları seviyordu, özellikle bembeyaz tüyleri olanları. Onların gökyüzünde süzülüşünü seyretmek ve seslerini dinlemek ruhuna huzur veriyordu. Sabah olunca gözlerini açmadan dışarıda olup biteni dinlemek ve anlamaya çalışmak da hoşuna gidiyordu. Gözlerini açtı. Tüm duyularıyla hissetmek istiyordu bu yaz sabahını. Güneş aydınlatmıştı her yeri. Pencereyi açtı bu aydınlık, ruhunu da aydınlatsın diye. İstanbul, sabahları daha da güzel oluyordu. Gökyüzü parlaktı, kirlenmemişti daha. Bu temiz havayı tüm zerrelerine hissettirmek istercesine içine çekti. Nefes alıp veriyordu. Kendisiyle birlikte tüm kâinatın nefes aldığını düşündü. Ve ah! Evet! Hâlâ yaşıyordu, kâinat ile birlikte. Nefes alıp vermek yaşamanın en büyük belirtisi değil miydi ya zaten! Bu güzel yaz sabahında yaşıyor olmak güzel bir duyguydu. Kendisine bu güzelikleri veren ve hissettiren merhametli bir varlık olmalıydı. Tüm insanlığı çok seviyordu ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar yaratmıştı. Bunları düşününce ruhu huzurla doldu. Ama sonra, yüzünde bir hüzün belirdi. Geçen hafta dergide okuduğu cümle geldi aklına: ‘Oksijenin, kötü bir yönü var. Oksijen enerji üretmek için besinle birleşir ama aynı zamanda fazladan bir elektronu olan ve vücuda zararlı atomlar da üretir. Sürekli oksitleniyoruz. Nefes almanın biyokimyasal bedeli, yaşlanmak. Yani paslanıyoruz...’ Bu cümleleri unutamıyordu. Demek, yaşamak için aldığı her nefes sürekli etkisinde olduğu ölüme biraz daha yaklaştırıyordu onu. Bu nasıl bir çelişkiydi böyle. Bu durum ruhuna çok ağır geliyordu. Martılar da nefes alıyordu, bembeyaz tüyleri olan martılar... Onlar da yaklaşıyordu ölüme yavaş yavaş. Ya sevdiği insanlar ve yakınları... Bütün kâinat nefes alıyordu... Tüm bu güzelliklerin, bu yaz sabahının, emek verdiği hayatının bir gün bitecek olması kendisini hüzne boğdu... Ama ölüm tüm gerçekliğiyle karşısında duruyordu. Ölüm değişmiyor, ölmüyordu. Kabir kapısı kapanmıyordu. Hayatın tam içindendi. Ölüm de hayat kadar mahlûktu. Yaratılmış ve yoktan var edilmişti. Çiçekler soluyor, hayvanlar ölüyordu, güneş batıyor, dünya yaşlanıyordu... Büyük bir insan olan âlem dahi ölümün pençesinden kurtulamıyordu. Ölüm daima göz önündeydi. HER AN GELEBİLİRDİ...
Kâinatın zeval ve ölümü kendisini ağlatıyordu. Bir gün öleceği düşüncesi kalbini sıkıştırıyordu. Ölümle birlikte insanlığın ve dahi kendisinin acizliği ve fakirliği değişmiyor, aksine ziyadeleşiyordu...

Ölüm kaçınılmaz ise ve hayat kadar mahlûk ise onunla yüzleşmeliydi. Onunla yüzleşmenin bir yolu olmalıydı.

Hayatın önemli bir parçası olan bu şeyi göz ardı edemezdi. Ölümü anlamlandırmalı ve iyi bir neticeye vardırmalıydı. Yaratılan her şeyin bir hikmeti ve amacı var olduğuna göre ve ölüm de yaratılmış ve yoktan var edilmiş ise, onun da bir amacı, bir hikmeti olmalıydı.

Dinlemeye başladı ölümü, ne talep eder diye... Ve bakmaya başladı ölümün yüzüne, ne ister diye.

Ölümü düşünmenin verdiği o ilk panik hissinden sıyrılıp, düşünmeye başladı:

Ölümü düşünmesiyle birlikte hayata biraz daha odaklanmaya başlıyordu. Hayattaki saptırıcı şeyler—hırsları, anlamsız arzuları, kızgınlıkları, kini, benliği—ölüm düşüncesiyle daha da sönük bir hâl alıyordu. Öfke duyduğu insanları affetmek, onların güzelliklerini gözlemlemek kolaylaşıyordu. Benlik çatışmaları anlamsız geliyordu artık çünkü ölüm her şeyi müsavi kılıyordu.

Gerçekten önemli olan şeylere evet ve sonsuz hayatı için pek de önemi olmayan şeylere hayır demek daha da kolay bir hal alıyordu ta ki sonsuz hayatını kaçırmasın. Ölüm sonsuz hayatını düşündürüyordu ona.

Duygularına daha yakın bir hâle geliyordu. Kendini ve Yaratıcı’nın üzerinde tecelli eden esmasını özenle gözlemliyordu. Nasıl ki insanlar çok sevdikleri bir kitabın ilk sayfalarını hızlıca okur ta ki az bir sayfa kalana kadar... Sonra birden hızlarını azaltmak, geriye kalan sayfaları daha bir dikkatle ve zevkle okumak isterler. Aynen onun gibi her an ölümle burun buruna olduğunu düşünmek, zamana daha fazla değer vermesine sebep oluyordu. Hayatın hiçbir anını kaçırmak istemiyordu. Mevsimlerin değişiminin tadını çıkartıyordu. Kâinatın halden hâle sokulmasını seyretmek gittikçe daha da zevkli bir hâl alıyordu.

Bunları düşününce anladı ki, ölüm düşüncesi onu hayat yolunda yükseklere doğru ilerletiyordu. Ölümle birlikte kendini gerçekleştirdiğini ve daha güçlü olduğunu farketti. Güçlü olması Yatatıcı’nın sonsuz kudretini daha iyi anlamasından ileri geliyordu elbet. Ölüm daha az endişelendiriyordu onu artık. Rabbine daha çok güven duymaya başladı. O sonsuz merhameti olan bir varlıktı. Hikmetsizce ve anlamsızca şeyler yaratmazdı insanoğlu için. Ölümü de ondan dehşet duyalım diye yaratmamıştı... Bunu bir kez daha anlamak huzur verdi ona.

Yaratıcı istiyordu ki:

Kendi ölümümüzle birlikte O’nun ehadiyetine ve samedaniyetine şehadet edelim...

Ölümüm de senin için olsun ey Allahım.....
Nurdan Özdemir
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
sessizce ölüme teslim olmak...
Sessizce...


Hiç kalbin ağrıdı mı sebepsizce,
Hiç için titredi mi sıcak yaz geceleri,
Dolunaya baktığında hissettin mi hiç
Yapayalnız derin bir karanlıkta olduğunu,
Ve acı bir şekilde farkına vardın mı,
Kalabalık içinde sessizce dolaştığını.

Düşündüğün şeyi bilmeden uzaklara takılır gözlerin;
Ellerin bilmediğin elleri tutar sanki,
Tuttuğun el sana huzur verir de;
Sen o huzurla bir türlü rahatlayamazsın.

Boğazında kelimeler düğümlenir, yutkunursun;
Bakışların buğulanır, gözlerini kısarsın,
Tek damla düşmesin diye çabalarsın;
Bilirsin ilk düşen damla habercisidir; sağanakların,
Bilirsin sağanakların ardından körelir; duyguların,
Bilirsin ki içindeki yangınlar büyür sağanaklarda.

Sen bilirsin ama kalbin bilmez bunları,
Yaşadıkça yaşar sevdalar kalbinde,
Büyüdükçe büyür kalbin, her sevdayı saklar içinde,
Gün gelir sığmaz olur kalbin göğsüne,
Taşıyamaz olur bedenini, artık yorulur.

Duyguların ağır gelir; ezilirsin
Bir gün açıklanmamış duygularınla köşende,
Teslim olursun ölüme,
Sessizce.

Mustafa Hebip
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Soru 1:
1) Sizce ölüm 'kötü' bir olay mıdır?
Cevap:
Ölüm acı bir olaydır, imanlı imansız her insanı üzer, ağlatır, mutsuz eder. Ama kötü bir olay denemez. Ölüm tabîî, kaçınılmaz, arkasından gelecek hayat, dünyadaki yaşantıya bağlı olarak iyi veya kötü olacak olan bir sondur.
Hz. Mevlânâ'nın vefat gecesine "şeb-i arûs" denir ki, manası "aşıkın maşukuna kavuştuğu gece, vuslat gecesi" demektir. Bir aşık da "Her gün takvîm-i ömrümden bir siyah yaprak düşüyor- Hala belli olmadı îdi rûz-i visalin" diyor "Yani kavuşma gününün bayramı" belli olmadı diye üzülüyor. Merhum Aliya İzzet'i ziyaret eden birisi uzun ömür dileğinde bulunmuş, Bilge Kral'ın cevabı şöyle olmuş: "Artık yeter, oraları özledim!".

Soru 2:
Son haftalarda haberlere ve köşe yazılarına konu olan Zincirlikuyu Mezarlığı kapısındaki "Her canlı ölümü tadacaktır" yazısı (ayet-i kerime meali) hakkında sizin görüşünüz nedir? O ayet mealinin mezarlık kapısına yazılmış olması yanlış mıdır?
Cevap:
Bu âyet meali, hiçbir kimsenin itiraz edemeyeceği ve aksini ispat mümkün olmayan bir gerçeğin ifadesidir, mezarlık kapısında olması da çok uygundur; aslında herkesin her gün göreceği bir yerde olmasında da büyük faydalar vardır.

Soru 3:
Ölümü hatırlatan bu tür uyarılar insanlar üzerinde nasıl etki yapar?
Cevap:
Ahirete inanan insanlar üzerinde müspet tesir yapar, unutulması zararlı olan bir gerçeği hatırlatır, müminin dünyaya dalarak ahiret hazırlığını ihmal etmesini engeller. Ahirete iman etmeyen insanlar üzerinde iyi ve kötü iki tesirinden söz edebiliriz:
a) İyi tesir, insanın hırsını frenlemesi, fani dünya için yapılacak şeylerin dengesini sağlamasıdır.
b) Kötü tesir, karanlık bir geleceğin hatırlanması sebebiyle kişinin mutsuz ve huzursuz olmasıdır.

Soru 4:
Ölüm korkusunu yenmek için neler yapılmalı? Bir ilahiyatçı olarak sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Cevap:
Ölüm korkusunun tek ilacı ahirete iman ve elden geldiğince ona hazırlıklı olmaktır.

Soru 5:
Ölümü unutmanın insanlara bir faydası var mı?
Cevap:
Ölümü unutmanın, ahirete iman etmeyenler için bir faydasından söz edilebilir, ama bu fayda, sarhoşun derdini unutmasına benzer, ayılınca gerçek bütün ağırlığı ile kişinin omuzlarına çöker.

Soru 6:
Ölümle yüzleşmeden hayatla barışık olmak, gerçekten mutlu olmak mümkün müdür?
Cevap:
Bana göre mümkün değildir, ama ölümle yüzleşmenin, inanan ve inanmayanlara ait çeşitli şekilleri vardır.

Soru 7:
Mezarlıklarla içiçe yaşamak mı, ölümü hatırlatan her şeyden insanları uzaklaştırmak mı 'çare'dir, doğrudur?
Cevap:
Ahirete iman edenlerin ölümü sık sık hatırlatan fırsatlardan yararlanmaları gerekir. Ölümü unutmak manevi (uhrevi) olarak büyük kayıplara sebep olabilir. Postmodern felsefede "gerçek" ve "iman" diye bir şey olmadığı, eldeki hayat fırsatının "en iyi, en mutlu" bir şekilde geçirilmesi hedef olduğu için ölümü unutmak "iyi" hatırlamak "kötü" oluyor; çünkü hatırlamak hayatın ve mutluluğun geçici olduğunu, geleceğin de karanlık/meçhul olduğunu hatırlamak manasına geliyor. Bu yüzden (o felsefenin etkisiyle) ölüye yapılan işlemler ve merasimler gittikçe profesyonel hale geliyor, ölünün ilgilenen çevresi gittikçe daralıyor.
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
20632d1237315616-olum...jpg
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm!

Diyecektim ki; gülüm, mevsim hazan mevsimi, mevsim gözyaşı mevsimi...
Mevsim ayrılık mevsimi. Tarifsiz bir hüznün sarmalındayız.
Anlatılması zor, ifadesi güç.
Fikirler tel tel, şehra şehra düşünceler, duygular buruk buruk....
Bir yanı bahardır kıyılarımızın bir yanı cehennem.
Durmadan gözyaşı dökülüyor yüreğimizin üstüne.
Acıdan, ayrılıktan haritalar ekleniyor alnımızın çizgilerine...
Sararan yapraklar tutunamıyor artık dallarda gülüm, rüzgar estikçe savrulup gidiyor her biri bir yana.
Katar katar turnalar göçüp gidiyor üstümüzden...
Diyecektim ki; gülüm, mevsim hazan mevsimi, mevsim hüzün mevsimi, har düşmüş bağlara, bahçelere.
Yapraklar üşüyor, yapraklar düşüyor dalından.
Turna göçü gibi yapraklarında göçü başladı gülüm...
Diyecektim ki; gülüm, mevsim hazan mevsimi, mevsim kıran mevsimi.
Her taraf ölümlerle acılarla dolu.
Kan gölüne döndü dünya.
Dört bir tarafta barut kokuları geliyor.
Her tarafta savaş, kan gözyaşı var.
Her tarafta bir kaos sürüyor...
Bu yüzden karalar giydik gülüm.
Utandık insanlığımızdan.
Bacakları kopan çocukların feryatları doluyor yüreklerimize.
Çığlıkları, çocukları ölen anaların.
Hiç bu kadar sahipsiz, hiç bu kadar umutsuz, bu kadar çaresiz kalmamıştı yüreğimiz.
Kan ve barut kokan ağır bir hava hüküm sürüyor gecelerde Havaya karışan iniltiler feryatlar ağıtlar.
Gerçeklerle hayallerin karıştığı, rüyalar şehri İstanbul da bombalar patlıyor durmadan. Özlemler, hayaller ıstırap veriyor artık...
Her ah çekişte içimiz titriyor...
Derin bir ah gibi sızlıyor yüreğimiz...
Yüreğimiz parça.parça..
Güvercinlerin öldürüldüğü, defnelerin sessizce ağladığı günlerdeyiz gülüm...
Diyecektim ki; gülüm,
Çiçektir çocuklar:
Bakım ister, özen, özveri, güven ve sabır ister, açmak için çiçeklerini bahara...
Hepsinden önemlisi şefkat, sabır ve sevgi ister...
Sulanmak ister sevgi pınarlarıyla ...
Tomurcuk tomurcuk açmak için dünyaya çiçeklerini ...
Sevgisizlikle solmamak için yaprak yaprak ...
Diyecektim ki; gülüm,
Bahçedir çocuklar:. Tohumdur ekilir, sürer filiz filiz..
Umudu besler bağrında.
Emek ister, bakım ister...
Büyür, olgunlaşır , sevgi meyvesi verir, karşılık beklenmez...
Verdiğini alırsın...
Diyecektim ki; gülüm,
Yüreklerimizi yıllardır sıcak ve hillesiz bir sevgiye kilitleyip, umutla ,özlemle geleceğe dair apak düşler kurduk.
Güneşli, aydınlık, güzel günlerin özlemini çektik.
Belki biraz yorgun, belki durgun, ama yine de umutlu, yine de mutlu, sevgiyi işleyip mavilere, bütün yollara, dallara, dağlara gül yazdık.
Sevgiyi, umudu, güveni, dostluğu, barışı, özgürlüğü, mutluluğu ve bunların getireceği güzellikleri bekledik ölümüne...
Diyecektim ki; gülüm,
Geleceksin diye bütün yollara gül döktük. Güvercinler uçurduk mavilere.
Sevgiyi,dostluğu, barışı, baharı, sevinci getireceksin diye dağlara, ovalara, denizlere .
Bunca çirkinliklerin içinde güzelliği, saflığı, temizliği getireceksin diye kirlenmiş hayatımıza, yıldızlara haber saldık...
Diyecektim ki; gülüm,
Yaşamak güzel...
Yaşamak bir çiçek gibi, dört mevsim güzel kokular saçıyor üzerimize...
Sevgiyle bakıyor herkes biribirine, sevgiyle sarılıyor...
Kinler, düşmanlıklar, kötülükler kafdağının ötesine sürülmüş...
Diyecektim ki; gülüm, gel.
Yorulduk yollarına gül döküp beklemekten.
Ey ömrümüzün taze gülü, ey gözleri öksüzümüz, her hazan bir gül getirip yüreğimize bırak ki, sevdamızın ateşiyle yakalım saçlarını yeryüzünün...
Diyecektim ki; gülüm,
Herşeye rağmen yüreğinde bin umut taşıyor çocuklar gelecek baharlara...
Dünyanın dört bir tarafında barış ve umut şarkıları söylüyor...
Özgürlük ve mutluluk şarkıları söylüyor çocuklar, diyecektim...
Ama diyemedim, diyemedik gülüm...
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm...
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm!

Diyecektim ki; gülüm, mevsim hazan mevsimi, mevsim gözyaşı mevsimi...
Mevsim ayrılık mevsimi. Tarifsiz bir hüznün sarmalındayız.
Anlatılması zor, ifadesi güç.
Fikirler tel tel, şehra şehra düşünceler, duygular buruk buruk....
Bir yanı bahardır kıyılarımızın bir yanı cehennem.
Durmadan gözyaşı dökülüyor yüreğimizin üstüne.
Acıdan, ayrılıktan haritalar ekleniyor alnımızın çizgilerine...
Sararan yapraklar tutunamıyor artık dallarda gülüm, rüzgar estikçe savrulup gidiyor her biri bir yana.
Katar katar turnalar göçüp gidiyor üstümüzden...
Diyecektim ki; gülüm, mevsim hazan mevsimi, mevsim hüzün mevsimi, har düşmüş bağlara, bahçelere.
Yapraklar üşüyor, yapraklar düşüyor dalından.
Turna göçü gibi yapraklarında göçü başladı gülüm...
Diyecektim ki; gülüm, mevsim hazan mevsimi, mevsim kıran mevsimi.
Her taraf ölümlerle acılarla dolu.
Kan gölüne döndü dünya.
Dört bir tarafta barut kokuları geliyor.
Her tarafta savaş, kan gözyaşı var.
Her tarafta bir kaos sürüyor...
Bu yüzden karalar giydik gülüm.
Utandık insanlığımızdan.
Bacakları kopan çocukların feryatları doluyor yüreklerimize.
Çığlıkları, çocukları ölen anaların.
Hiç bu kadar sahipsiz, hiç bu kadar umutsuz, bu kadar çaresiz kalmamıştı yüreğimiz.
Kan ve barut kokan ağır bir hava hüküm sürüyor gecelerde Havaya karışan iniltiler feryatlar ağıtlar.
Gerçeklerle hayallerin karıştığı, rüyalar şehri İstanbul da bombalar patlıyor durmadan. Özlemler, hayaller ıstırap veriyor artık...
Her ah çekişte içimiz titriyor...
Derin bir ah gibi sızlıyor yüreğimiz...
Yüreğimiz parça.parça..
Güvercinlerin öldürüldüğü, defnelerin sessizce ağladığı günlerdeyiz gülüm...
Diyecektim ki; gülüm,
Çiçektir çocuklar:
Bakım ister, özen, özveri, güven ve sabır ister, açmak için çiçeklerini bahara...
Hepsinden önemlisi şefkat, sabır ve sevgi ister...
Sulanmak ister sevgi pınarlarıyla ...
Tomurcuk tomurcuk açmak için dünyaya çiçeklerini ...
Sevgisizlikle solmamak için yaprak yaprak ...
Diyecektim ki; gülüm,
Bahçedir çocuklar:. Tohumdur ekilir, sürer filiz filiz..
Umudu besler bağrında.
Emek ister, bakım ister...
Büyür, olgunlaşır , sevgi meyvesi verir, karşılık beklenmez...
Verdiğini alırsın...
Diyecektim ki; gülüm,
Yüreklerimizi yıllardır sıcak ve hillesiz bir sevgiye kilitleyip, umutla ,özlemle geleceğe dair apak düşler kurduk.
Güneşli, aydınlık, güzel günlerin özlemini çektik.
Belki biraz yorgun, belki durgun, ama yine de umutlu, yine de mutlu, sevgiyi işleyip mavilere, bütün yollara, dallara, dağlara gül yazdık.
Sevgiyi, umudu, güveni, dostluğu, barışı, özgürlüğü, mutluluğu ve bunların getireceği güzellikleri bekledik ölümüne...
Diyecektim ki; gülüm,
Geleceksin diye bütün yollara gül döktük. Güvercinler uçurduk mavilere.
Sevgiyi,dostluğu, barışı, baharı, sevinci getireceksin diye dağlara, ovalara, denizlere .
Bunca çirkinliklerin içinde güzelliği, saflığı, temizliği getireceksin diye kirlenmiş hayatımıza, yıldızlara haber saldık...
Diyecektim ki; gülüm,
Yaşamak güzel...
Yaşamak bir çiçek gibi, dört mevsim güzel kokular saçıyor üzerimize...
Sevgiyle bakıyor herkes biribirine, sevgiyle sarılıyor...
Kinler, düşmanlıklar, kötülükler kafdağının ötesine sürülmüş...
Diyecektim ki; gülüm, gel.
Yorulduk yollarına gül döküp beklemekten.
Ey ömrümüzün taze gülü, ey gözleri öksüzümüz, her hazan bir gül getirip yüreğimize bırak ki, sevdamızın ateşiyle yakalım saçlarını yeryüzünün...
Diyecektim ki; gülüm,
Herşeye rağmen yüreğinde bin umut taşıyor çocuklar gelecek baharlara...
Dünyanın dört bir tarafında barış ve umut şarkıları söylüyor...
Özgürlük ve mutluluk şarkıları söylüyor çocuklar, diyecektim...
Ama diyemedim, diyemedik gülüm...
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm...

Allah celle celaluhu razı olsun kardeşim katkılarınız için..
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Ya Mevlaya kavuşmaya can atan bir kalbimiz olacak,

ya da o mezara girmeye korkan bir nefsimiz...


K A R A R S İ Z İ N ?
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
farzetkioldun.jpg
getimageV3.asp


..​

Şiddetle tavsiye ediyorum!!!

Haris el-Muhasibi, bu kitabında ayet ve hadisler ışığında okuyucunun elinden tutarak, ölüm sonrasında başına gelecekleri adım adım yaşatmaya çalışıyor.

Yazar, korkuyla ümit dengesini çok iyi kurmuş.

Bu kitabı okuduğunuzda, cennetin nimetlerini tatmış,
cehennemin yakıcı sıcaklığını ensenizde hissetmiş olacaksınız..

HeR NeFiS ÖlÜMü TadAcaKtır..

BiZ siZi, şErLe de, hAyıRLa da DenEyeRek iMtiHan eDiYorUz

ve Siz BiZe DöNdüRüLeceKsiNiZ.


ENBİYA 35
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
insan okuyunca bile bi faklı olurken yaşarken nasıl dayanacak bilemiyorum.
ölümü de yaşamı da hayırlı olanlardan oluruz inşaAllah
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
insan okuyunca bile bi faklı olurken yaşarken nasıl dayanacak bilemiyorum.
ölümü de yaşamı da hayırlı olanlardan oluruz inşaAllah

Evet kardeşim, haklısın.. Amiin inşaAllah...
Öyle gercekten.. Bu kitap öyle dehşetli anlatıyor ki..
Cehennemin dehşetini yaşatıp, gözler önüne seriyorken; cennetin güzelliğini, nimetlerini ve Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmanın mutluluğunu, Rabbimizin nidalarını, kullarıyla arasında geçenleri öyle güzel anlatıyor ki..
Cehennem kadar cennetin anlatılması da o kadar etkili.. Kelimelerle anlatamıyorum..
Elimde olsa tüm site kardeşlerime hediye edeceğim tek kitap diyebilirim..
Çevremdekilere hediye ediyorum sürekli..
Rabbim ölümü unutturmasın. Geçici dünya hayatı.. Aldanıyoruz. Rabbim idrakimizi açsın..
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
Evet kardeşim, haklısın.. Amiin inşaAllah...
Öyle gercekten.. Bu kitap öyle dehşetli anlatıyor ki..
Cehennemin dehşetini yaşatıp, gözler önüne seriyorken; cennetin güzelliğini, nimetlerini ve Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmanın mutluluğunu, Rabbimizin nidalarını, kullarıyla arasında geçenleri öyle güzel anlatıyor ki..
Cehennem kadar cennetin anlatılması da o kadar etkili.. Kelimelerle anlatamıyorum..
Elimde olsa tüm site kardeşlerime hediye edeceğim tek kitap diyebilirim..
Çevremdekilere hediye ediyorum sürekli..
Rabbim ölümü unutturmasın. Geçici dünya hayatı.. Aldanıyoruz. Rabbim idrakimizi açsın..
inşaAllah en kısa zamanda alıyorum o zaman:)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt