meltem
Kayıtlı Kullanıcı
Farklı renkler, farklı diller, farklı ülkeler... Âdeta bir renk cümbüşü... Herkeste tatlı bir telâş. Kimi genç, kimi daha on ikisine yeni basmış. Simalar pırıl
pırıl... Saç ve sakalı beyazlamış nice insan, bu muhteşem hâdise karşısında kendini rüyada zannediyor. İnsanlar sevinç gözyaşlarını dökmek için birilerinin
bamtellerine dokunmasını bekliyorlar âdeta.
Sahi kısa bir zaman öncesine kadar kimin akılına gelirdi dünyanın değişik ülkelerinden hiç tanımadığımız çocukların birbirleriyle anlaşmak için Türkçe
konuşacakları? Rengi, kültürü ve coğrafyası birbirinden oldukça farklı çocukların bir gün bir araya gelip aynı duygu ve düşünce etrafında hâlleşeceklerini
kim hayal edebilirdi? Yapılan çalışmalara karşılık ALLAH'ın bahşettikleri hayallerin de ötesinde.
Bu muhteşem manzaraya vesile olan kahramanlar var; lâkin adı bilinmez onların. Zaten onlar da isim duyurma sevdasında değildirler. Bu karasevdalıları tanımayanlar,
onların kendilerine gelenleri bir gün içinde bağırlarına bastıklarını, birkaç yıl içinde de onlara Türkçe öğreterek buralara getirdiklerini zanneder. Hâlbuki
bu destansı hâdisenin zengin bir arka plânı var. Bu zenginliklere mânâ kazandıran bir de gurbet elleri mesken edinmiş çilekeş babayiğitlerin eş ve çocuklarının
ruh dünyaları var.
Çile çeken, gurbeti hisseden sadece oralara giden yiğitler değil. En az onlar kadar gurbet soluyan ve sıkıntılara ortak olan bir nesil daha var. Bunlar
oralarda güzel işlere vesile olan yiğitlerin çocukları... Yılda birkaç ay ülkelerinde, akrabalarının yanında kalsalar bile, onların dünyalarında akraba
anlayışı çok farklı. Herkesin dedesinin elinden tutup gezdiği dönemlerde onlar, cd ve kasetlerde gördükleri 'Ağlayan Bir Dertli'yi dede olarak biliyorlar.
Amca denince akıllarına, dilinden anladıkları, okulda öğretmen veya belletmen olarak çalışanlar geliyor. Teyze de, o amcaların hanımları... Anavatana gidince
başka teyzeleri, dedeleri ve amcaları oluyor bu küçük kahramanların. Şaşırıyor çocuklar. Ürkek bakışlarla süzüyorlar yeni akrabalarını. Gözü yaşlıların
hasretle kucaklayıp başlarını okşamalarına bir mânâ veremiyorlar. Anne babalarının da kardeş ve anne-baba sahibi olduğunu görüyorlar. Şaşkın şaşkın bakıp
duruyorlar. Meseleyi kavrayıncaya kadar zaten tatil bitiyor, onlar gurbet ellere tekrar geri dönüyorlar.
pırıl... Saç ve sakalı beyazlamış nice insan, bu muhteşem hâdise karşısında kendini rüyada zannediyor. İnsanlar sevinç gözyaşlarını dökmek için birilerinin
bamtellerine dokunmasını bekliyorlar âdeta.
Sahi kısa bir zaman öncesine kadar kimin akılına gelirdi dünyanın değişik ülkelerinden hiç tanımadığımız çocukların birbirleriyle anlaşmak için Türkçe
konuşacakları? Rengi, kültürü ve coğrafyası birbirinden oldukça farklı çocukların bir gün bir araya gelip aynı duygu ve düşünce etrafında hâlleşeceklerini
kim hayal edebilirdi? Yapılan çalışmalara karşılık ALLAH'ın bahşettikleri hayallerin de ötesinde.
Bu muhteşem manzaraya vesile olan kahramanlar var; lâkin adı bilinmez onların. Zaten onlar da isim duyurma sevdasında değildirler. Bu karasevdalıları tanımayanlar,
onların kendilerine gelenleri bir gün içinde bağırlarına bastıklarını, birkaç yıl içinde de onlara Türkçe öğreterek buralara getirdiklerini zanneder. Hâlbuki
bu destansı hâdisenin zengin bir arka plânı var. Bu zenginliklere mânâ kazandıran bir de gurbet elleri mesken edinmiş çilekeş babayiğitlerin eş ve çocuklarının
ruh dünyaları var.
Çile çeken, gurbeti hisseden sadece oralara giden yiğitler değil. En az onlar kadar gurbet soluyan ve sıkıntılara ortak olan bir nesil daha var. Bunlar
oralarda güzel işlere vesile olan yiğitlerin çocukları... Yılda birkaç ay ülkelerinde, akrabalarının yanında kalsalar bile, onların dünyalarında akraba
anlayışı çok farklı. Herkesin dedesinin elinden tutup gezdiği dönemlerde onlar, cd ve kasetlerde gördükleri 'Ağlayan Bir Dertli'yi dede olarak biliyorlar.
Amca denince akıllarına, dilinden anladıkları, okulda öğretmen veya belletmen olarak çalışanlar geliyor. Teyze de, o amcaların hanımları... Anavatana gidince
başka teyzeleri, dedeleri ve amcaları oluyor bu küçük kahramanların. Şaşırıyor çocuklar. Ürkek bakışlarla süzüyorlar yeni akrabalarını. Gözü yaşlıların
hasretle kucaklayıp başlarını okşamalarına bir mânâ veremiyorlar. Anne babalarının da kardeş ve anne-baba sahibi olduğunu görüyorlar. Şaşkın şaşkın bakıp
duruyorlar. Meseleyi kavrayıncaya kadar zaten tatil bitiyor, onlar gurbet ellere tekrar geri dönüyorlar.