Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Eyne ihvânî?" (Kardeşlerim Nerede) (3 Kullanıcı)

berat05

Yönetici
Katılım
26 Eki 2007
Mesajlar
7,764
Tepki puanı
1,036
Puanları
163
Yaş
49
Konum
Gönlün olduğu yerde
Unuttuk seni ey filistin
hatırımızdan çıktın ey gazze,
arada bir görürsek haberlerde
tanık olursak resimlere içler açısı fotoğraflara
sizlerin zor durumuna
kendimiz korkaraktan belki iç sızlatırız
unuttuk seni filistin
hiç hatırlamadıkkı
yapmadık bir kardeşlik
unuttuk seni ey gazze.

 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
worldissleepingbyeenisedk0.jpg
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Tanklara karşı sapan taşları
Özgürlüğe feda kutsal canları
Gözü yaşlı çilekeş anaları
Sende gördük ey Filistin

Eşi görülmemiş bir işkence
Özgürlük dilde üç hece
Çözülmeyen mason bilmece
Sende çözüldü ey Filistin

Başlar yüksek başlar gökteydi
Bu dik başlar ne orduları yendi
Şeref izzet hep sendeydi
Sende gördük ey Filistin

Dillerde iki kelime
Filistinlilere özgürlük
Özgürlük için ölüme
Gideni sende gördük

(ALINTI)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Paylaşımlar için teşekkürler..ya Kahhar..YA MUNTAKİM-İNTİKAM ALICI ALLAHCC...
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Kudüssüz Bir Aşk Yarım Kalmıştır




Gönlümüzün miracı ve kalbimizin kıblegahı ey kutlu şehir, seni Ammarların Muhammedlerin sapan taşlarıyla tanıdık Uçak savarlara atılan bir çocuk çaresizliğiydi onlar özgürlüğün kutlu beldesi, sen bir aşkın sembolüsün, Müslümanların kalbi sende ve İstanbul da atar

Kudüs süz bir aşk tamamlanmamıştır Sen aşk zincirinin en sağlam halkasısın ey kutlu şehir Bir hikayenin virgülüsün, şimşekler ortasında kalan o ceylan gözlerinle bakıyorsun bize, uzat elini Kudüs, bitsin artık bu dünyanın ızdırapları ve vurdumduymazlıkları


Kavuş sevgiline Kudüs, bineğine atlayarak tekrar çık miraca özlemini çektiğin arşı alaya Sen bir zemzemsin Kudüs içenlere şifa bakanlara ise ferahlık verirsin Seni anamın muskası gibi kalbimin üzerinde taşıyorum

Bir ceylan kalbi gibi hassas yüreğinin çarpıntılarıyla kendimize geliyoruz ey nebiler şehri Süleyman mabedinin üstünde Hz İsa nın doğduğu evi bağrında taşıyorsun Dünyanın gözü senin üzerindeyken bir nazar boncuğu edasıyla yaklaşıyoruz sana Ey abitler tapınağı,sen damarlarımızda dolaşan kansın, hepimizin kalbindeki kutsal mabetsin,sen gönlümüzün kıblegahısın
 

misbah_ı_nevvar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Kas 2008
Mesajlar
204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
"Eyne ihvânî?"
"Kardeşlerim nerede
Rabbm onların yar ve yardımcısı olll...!!
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com


Müslüman müslümanın kardeşidir. Kim Müslüman kardeşini bir sıkıntıdan kurtarırsa,
bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır."
(Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.)



Yer Felluce…
Vakit gece yarısı, zifiri karanlık…
Toprak evlerden herhangi bir ev. Biri orta yaşlarda, diğeri seksenine merdiven dayamış iki kadın ve bir erkek çocuk, on iki-on üçünde; toplam üç kişi.

Gecenin karanlığını; ay ışığı ve şimşek çakarcasına bir yanıp bir sönen alevlerin ışığı aydınlatıyor. İnsanlığın kararışı, gecenin yanışı ve medeniyetin yanlışı bu patlayan alevler. Üç yürek toprak odada, hepsi endişe içinde. Biri tecrübeli, teslimiyet içinde, duâ hâlinde; diğeri kararlı tedbirli ve tevekkül ile duâ hâlinde; üçüncüsü ise sadece korkuyor ve duâ hâlinde ama üç yürekte de endişe…

Şehir kuşatma altında. Toprak evler toplarla yerle bir ediliyor. Bu gece yapılabilecek tek bir şey kalıyor geriye; duâ!.. Top sesleri dışında odada duyulan tek ses, küçük radyonun cızırtılı sesi. Felâket tellalı gibi radyo. Şu kadar sivil, şu kadar mücâhid şehid. Dünyada protestolar, savaş karşıtı gösteriler, müslümanların tepkileri. Ve bunlara göz yumuş, savaşa devam! Spiker "Allah bizimle, zafer bizim olacaktır." sözleriyle bitiriyor yayını. Çocuk gözlerini diktiği radyodan kaldırıp kadına bakıyor:

"-Anne babam geri gelebilecek mi sence?"
"-Bilemeyiz ki Hüseyin'im. Duâ et, dönsün sağsâlim."
"-Peki dünyada bizden başka bir çok müslüman var, protestolar oluyor, savaş lânetleniyor ama niye hâlâ bir şey olmuyor?

Bu insanlar ne yapıyor? Bizim ne hâlde olduğumuzu bilmiyorlar mı?"
"-Biliyorlar oğlum. Televizyondan izliyorlardır. Muhakkak bu zâlimlerin yaptıklarını yanlarına bırakmaz kardeşlerimiz. Bugün itiraz ederler, yarın boykot ederler. Ama ne yapar eder bizi yalnız bırakmazlar. Şimdi bize duâ eden milyonlarca kardeşimiz vardır. Sen de duâ et."

Yaşlı kadın titreyen sesiyle:
"-Esmâ kızım sen ne diyorsun? Bir iki yıl öncesine kadar biz de onlar gibi değil miydik? Şuracıkta Filistin'de Çeçenistan'da kardeşlerimizin kanı nehir edildi. Biz ne yaptık ki, ne bekliyoruz.

Duyup hatırladıkça düşmanlarına lânet okuduk; kardeşlerimize de duâ ettik. Başka bir şey yaptık mı? Ne yahudileri, ne de Rusları boykot etmedik. İşte bu gün Ramazan'ın birinci gecesi. İnsan aç kalacak ki, açın hâlinden anlayacak değil mi? Tokken kim açın hâlini anlar.

Biz rahat yaşarken toktuk. Ne zaman ki; savaş bizi buldu, açın hâlinden anlamaya başladık. Filistin'i bizden iyi kim anlar şimdi? Anlamasına anladık da şimdi de kendi derdimize düştük. Aç aça ne ikram etsin?"

* * *

Gün aydınlanıyordu. Uykusuz gözler, aydınlanan yeni bir Irak gününe, yani yeni ölümlere tanık olacaktı yine. O gün tanklar yine ölüm dağıttı rastgele. Umutlar iyice tükenmişti toprak evlere sığınan yüreklerde. Günler geçtikçe beklenen zafer daha da uzaklaşıyordu.

Böylelikle Ramazan'ın üçte ikisi bitti. Iraklılar her geceyi Kadir gecesi kabul edip duâya durmuşlardı. Zulüm her geçen gün artıyordu. Askerler her eve girip direnişçi arıyordu köşe bucak. Kadın, çocuk, genç, ihtiyar zorla çıkarılıyordu evlerden. Direnenlerse… Vahşetin sınırı yok.

Bu insanlar insanlıktan çıkmış, hayvanları da aşmışlardı vahşilikte. Akla hayale gelmedik iğrenç işkenceler yapıyorlardı, kurulacak olan sözde düzeni(!) bozanlara… Ne insanlık örneğidir dünyanın bir ucundan diğer ucuna düzen götürmek(!)... Bu kutsal görevleri(!) uğruna genç yaşlı önlerine çıkan her engeli ezip geçiyorlardı.
Ramazan'ın son günü, arefe.

Tanklar sokak aralarında tek tek bombalıyor muhtemel direnişçi barınaklarını ibret-i âlem için. Ve evler didik didik aranıyor, yağmalanıyor. Ümit kalmamış kimsede. Tek dert hayatta kalabilmek.

"-Anne! Nerde hani babamlar; bizi kurtarmaya gelmeyecekler mi?"
"-Nasıl gelsinler oğlum, her taraf tank ne yapabilirler ki, koca tanklara..."

* * *
Ramazan Bayramı'nın birinci günü. Girilmemiş ev neredeyse kalmamış. Endişeli bekleyiş sürüyor üç kişilik toprak evde…
İkinci günün sabahında bir gürültüyle uyanıyor Esma'nın evi. Sokak kapıları kırılıyor ve içeriye giriyor askerler. Ev halkı zaten her ân basılma korkusuyla hazırlıklı, en son odaya, köşeye, ellerine beyaz bayraklar alıp siniyorlar.

Askerler oda oda dağıtarak ilerliyorlar son odaya doğru. Tam son odaya geldiklerinde bir silah sesi geliyor sokaktan ve sanki son odada silahlı insanlar varmış gibi kurşun yağmuruna tutuyorlar odayı. Zalimler korkak olurmuş.

Yine amerikan askerlerinin uyarı için havaya açtıkları ateşten korkan ve tetiğe yüklenen amerikan askerleri barut kokan odanın dumanı dağıldığında, iki kadın cesedi ve kadınların arkasına sığınmış yaralı bir çocuk buluyorlar sadece. Çocuk "ümmî ümmî!"(Anneciğim, anneciğim) diye ağlıyor, gözyaşları kan içinde kalmış, yüzünden aşağıya kan kırmızısı sızıyor.

Askerlerden biri subayına bakıyor, "ne yapalım çocuğu" dercesine. Ve üst rütbeli, vatanseverlik örneği gösterip bir amerikan düşmanının daha ölüm emrini veriyor.
Hüseyin namluyu kafasında hissettiğinde annesinin cesedine bakıp kanlı gözyaşlarıyla soruyor bu soruyu:

"Eyne ihvânî?"
"Kardeşlerim nerede


alıntı...
Güncelleme...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
“De ki, eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler size Allah’tan, O’nun Rasûlünden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevgili ise artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleye durun. Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirmez” (9/24)
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40

Müslüman müslümanın kardeşidir. Kim Müslüman kardeşini bir sıkıntıdan kurtarırsa,
bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır."
(Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.)



Yer Felluce…
Vakit gece yarısı, zifiri karanlık…
Toprak evlerden herhangi bir ev. Biri orta yaşlarda, diğeri seksenine merdiven dayamış iki kadın ve bir erkek çocuk, on iki-on üçünde; toplam üç kişi.

Gecenin karanlığını; ay ışığı ve şimşek çakarcasına bir yanıp bir sönen alevlerin ışığı aydınlatıyor. İnsanlığın kararışı, gecenin yanışı ve medeniyetin yanlışı bu patlayan alevler. Üç yürek toprak odada, hepsi endişe içinde. Biri tecrübeli, teslimiyet içinde, duâ hâlinde; diğeri kararlı tedbirli ve tevekkül ile duâ hâlinde; üçüncüsü ise sadece korkuyor ve duâ hâlinde ama üç yürekte de endişe…

Şehir kuşatma altında. Toprak evler toplarla yerle bir ediliyor. Bu gece yapılabilecek tek bir şey kalıyor geriye; duâ!.. Top sesleri dışında odada duyulan tek ses, küçük radyonun cızırtılı sesi. Felâket tellalı gibi radyo. Şu kadar sivil, şu kadar mücâhid şehid. Dünyada protestolar, savaş karşıtı gösteriler, müslümanların tepkileri. Ve bunlara göz yumuş, savaşa devam! Spiker "Allah bizimle, zafer bizim olacaktır." sözleriyle bitiriyor yayını. Çocuk gözlerini diktiği radyodan kaldırıp kadına bakıyor:

"-Anne babam geri gelebilecek mi sence?"
"-Bilemeyiz ki Hüseyin'im. Duâ et, dönsün sağsâlim."
"-Peki dünyada bizden başka bir çok müslüman var, protestolar oluyor, savaş lânetleniyor ama niye hâlâ bir şey olmuyor?

Bu insanlar ne yapıyor? Bizim ne hâlde olduğumuzu bilmiyorlar mı?"
"-Biliyorlar oğlum. Televizyondan izliyorlardır. Muhakkak bu zâlimlerin yaptıklarını yanlarına bırakmaz kardeşlerimiz. Bugün itiraz ederler, yarın boykot ederler. Ama ne yapar eder bizi yalnız bırakmazlar. Şimdi bize duâ eden milyonlarca kardeşimiz vardır. Sen de duâ et."

Yaşlı kadın titreyen sesiyle:
"-Esmâ kızım sen ne diyorsun? Bir iki yıl öncesine kadar biz de onlar gibi değil miydik? Şuracıkta Filistin'de Çeçenistan'da kardeşlerimizin kanı nehir edildi. Biz ne yaptık ki, ne bekliyoruz.

Duyup hatırladıkça düşmanlarına lânet okuduk; kardeşlerimize de duâ ettik. Başka bir şey yaptık mı? Ne yahudileri, ne de Rusları boykot etmedik. İşte bu gün Ramazan'ın birinci gecesi. İnsan aç kalacak ki, açın hâlinden anlayacak değil mi? Tokken kim açın hâlini anlar.

Biz rahat yaşarken toktuk. Ne zaman ki; savaş bizi buldu, açın hâlinden anlamaya başladık. Filistin'i bizden iyi kim anlar şimdi? Anlamasına anladık da şimdi de kendi derdimize düştük. Aç aça ne ikram etsin?"

* * *

Gün aydınlanıyordu. Uykusuz gözler, aydınlanan yeni bir Irak gününe, yani yeni ölümlere tanık olacaktı yine. O gün tanklar yine ölüm dağıttı rastgele. Umutlar iyice tükenmişti toprak evlere sığınan yüreklerde. Günler geçtikçe beklenen zafer daha da uzaklaşıyordu.

Böylelikle Ramazan'ın üçte ikisi bitti. Iraklılar her geceyi Kadir gecesi kabul edip duâya durmuşlardı. Zulüm her geçen gün artıyordu. Askerler her eve girip direnişçi arıyordu köşe bucak. Kadın, çocuk, genç, ihtiyar zorla çıkarılıyordu evlerden. Direnenlerse… Vahşetin sınırı yok.

Bu insanlar insanlıktan çıkmış, hayvanları da aşmışlardı vahşilikte. Akla hayale gelmedik iğrenç işkenceler yapıyorlardı, kurulacak olan sözde düzeni(!) bozanlara… Ne insanlık örneğidir dünyanın bir ucundan diğer ucuna düzen götürmek(!)... Bu kutsal görevleri(!) uğruna genç yaşlı önlerine çıkan her engeli ezip geçiyorlardı.
Ramazan'ın son günü, arefe.

Tanklar sokak aralarında tek tek bombalıyor muhtemel direnişçi barınaklarını ibret-i âlem için. Ve evler didik didik aranıyor, yağmalanıyor. Ümit kalmamış kimsede. Tek dert hayatta kalabilmek.

"-Anne! Nerde hani babamlar; bizi kurtarmaya gelmeyecekler mi?"
"-Nasıl gelsinler oğlum, her taraf tank ne yapabilirler ki, koca tanklara..."

* * *
Ramazan Bayramı'nın birinci günü. Girilmemiş ev neredeyse kalmamış. Endişeli bekleyiş sürüyor üç kişilik toprak evde…
İkinci günün sabahında bir gürültüyle uyanıyor Esma'nın evi. Sokak kapıları kırılıyor ve içeriye giriyor askerler. Ev halkı zaten her ân basılma korkusuyla hazırlıklı, en son odaya, köşeye, ellerine beyaz bayraklar alıp siniyorlar.

Askerler oda oda dağıtarak ilerliyorlar son odaya doğru. Tam son odaya geldiklerinde bir silah sesi geliyor sokaktan ve sanki son odada silahlı insanlar varmış gibi kurşun yağmuruna tutuyorlar odayı. Zalimler korkak olurmuş.

Yine amerikan askerlerinin uyarı için havaya açtıkları ateşten korkan ve tetiğe yüklenen amerikan askerleri barut kokan odanın dumanı dağıldığında, iki kadın cesedi ve kadınların arkasına sığınmış yaralı bir çocuk buluyorlar sadece. Çocuk "ümmî ümmî!"(Anneciğim, anneciğim) diye ağlıyor, gözyaşları kan içinde kalmış, yüzünden aşağıya kan kırmızısı sızıyor.

Askerlerden biri subayına bakıyor, "ne yapalım çocuğu" dercesine. Ve üst rütbeli, vatanseverlik örneği gösterip bir amerikan düşmanının daha ölüm emrini veriyor.
Hüseyin namluyu kafasında hissettiğinde annesinin cesedine bakıp kanlı gözyaşlarıyla soruyor bu soruyu:

"Eyne ihvânî?"
"Kardeşlerim nerede

alıntı...

Güncel-leme..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt