Kâfir - Siz beni hiç konuşturmuyorsunuz ki!.. Nerede kaldı adalet?..
Mümin - Buyurun, konuşun, son kelimenize kadar dinleyeceğim.
Kâfir - Cevaplarınız evvelden malûm... Namaz ve Oruçtan sonra Hacc ve Zekâtın da sonsuz nimetlerinden ve sayısız faziletlerinden bahsedeceksiniz...
Mümin - Dikkât ederseniz bu ulvî vazife bahsinde bana bir fırsat düşmeden siz aksini yapıyorsunuz; ben de sadece size cevap yetiştirmekle kalıyorum. Yani, Hacc ile Zekât aleyhinde de söyleyecekleriniz mi var?
Kâfir - İşte bilemediniz! Bilâkis, Müslümanlar arasında uzak ve yabancı toplulukları bir araya getirmek ve her türlü ruh ihtilâflarına meydan vermek bakımından Haccın pek büyük faydaları olduğunu kabul edebilirim. Zekâta gelince, onu, bugünkü kapitalizma ve liberalizma rejiminin en zalim tarafını ve dahhameleşmiş sermaye saltanatını tedavi edecek kıymette görüyorum. Sadece Zekât sayesindedir ki, kapitalizmanin kötü tarafı gider ve iyi tarafı kalır, sosyalizmanın da iyi tarafı kalır ve kötü tarafı gider kanaatindeyim. Zaten İslâmiyet düşmanlarından hiç kimse, Hacc ve Zekâtı methetmekten başka bir şey yapmamış ki...
Mümin - Bitti mi sözünüz?
Kâfir - Evet...
Mümin - Sizin Hacc ile Zekâttan anladığınız da, onun kışrına ait ve artık göz kamaştıracak kadar belli bir iki kıymetin, görülür gibi olması kadar bir şey... Yani bunların da asılda ne olduğunun farkında değilsiniz!
Kâfir - Size yaranmak da kabil olmuyor!
Mümin - Gaye, şahıslara değil, hakikate yaranmaktır. Siz mücerret ruhları şunun için anlamıyorsunuz ki, Hacc ile Zekâtı değerlendirmeye çalışırken, hâlâ ve daima, kapitalizmanın kötü tarafını atıp sosyalizmanın iyi tarafını alacak bir vasıta düşünüyorsunuz.
Kâfir - Yani, eşya ve hadiseler arasında kıyas ve münasebet âlemi de mi yasak?
Mümin - Dâvaları öyle bir yakınlık noktasından mütalaaya alışmalısınız ki, orada bütün hak ve hakikat tecelli edebilsin; ve aslî hiçbir şey başka bir şeyin vasıtası ve peçesi olmak vaziyetinde kalmasın...
Kâfir - İslâmın dünya çapında bir muhasebesi olamaz mı?
Mümin - Olur ... O da şudur: Kapitalizma ve sosyalizma, nazizma ve liberalizma, materyalizma ve idealizma, âlemde dâva ve aks-i dâva halinde kaç mezhep, cereyan ve istikamet varsa, hepsinin talip olup da vasıl olamadığı hakikat İslâmlıktadır. Bunu böyle söyleyebilir misiniz?
Kâfir - Asla! Siz benim bazı İslâmi esaslar üzerindeki takdir hissimi de baltalıyorsunuz.
Mümin - İslâmlıkta ya olmak, ya olmamak vardır. Yarımın bizce sıfırdan farkı yoktur. Ya hep, ya hiç...
Kâfir - Hacc, İslâmın, üzerinde münakaşa ve mücadeleye girişmemiz imkânı olmayan bir buluştur.
Mümin - Devam, devam!..
Kâfir - Bir kere, o yeri elinde tutan, yollarına ve yol vasıtalarına hâkim olanlar için büyük iktisadî faide...
Mümin - Sonra, sonra?..
Kâfir - Sonra, İslâm âlemine mensup binbir milletin birbiri içinde kaynaşması ve büyük kütleler doğurması bakımından içtimaî faide...
Mümin - Daha sonra, daha sonra?..
Kâfir - Daha sonra, bir araya gelen bu kütlelerin, birbirinin ruh ve meşrep, tecrübe, usûl, âdet ve an'anesini tetkike imkân vermesi bakımından harsî faide...
Mümin - Dahası var mı?
Kâfir - Bu kadar ama, ararsam daha da bulabilirim. Seyahat, yol, müşahede ve binbir yenilikle temas bakımından da fikrî ve ruhî faide...
Mümin - Bu son madde, harsî faideye girer. Başka söyleyecekleriniz?
Kâfir - Siz İslâmın methedilişine de zemmi kadar kızıyorsunuz! Daha ne istiyorsunuz ki?
Mümin - Sadece gerçek imanı istiyorum! Haccı, evvelâ, buluş tabiriyle değil, emir tabiriyle ifade etmeli... Evvelâ ibadet, sonra ferdî ve içtimaî faide fikri... Hacc bütün bu saydığınız madde kıymetlerini maiyetine almış olarak, fâni dünyanın tükenip ebedî âlemin başladığı sınır noktası üzerinde ve etrafında, uzak mesafeler aşarak gelmeyi ve halkalanmayı emredici büyük iştir ve zaten lügat mânası da mudur: "Büyük iş"...- Bu büyük işte, maddî hareketiyle manevî hareketi meczeden ve en büyük mânayı madde ve harekete döken bir sır vardır ve bütün kıymet bu sırdadır. Gerisi, maiyet kelimesiyle ifade edilebilecek tâbi kıymetler... Anladınız mı?
__________________