Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

§ Dil SUSAR, İnsan KURTULUR § (2 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
aaaac444b8sj3.gif


İnsan, yerine ve zamanına göre konuşmasını ve susmasını bilmeli, konuşmasında da susmasında da aşırılıklardan kaçınmalıdır.

Ecdadımız, “Çok söz yalansız, çok para da haramsız olmaz.” demiştir. Ayrıca, “Bilirsen güzel kelâm söyle ibret alsınlar, bilmezsen sükût eyle adam sansınlar.” ve “ALLAH, insanoğluna bir ağız, iki kulak vermiştir. Bunun manası: ‘Bir konuş iki dinle’ demektir.” gibi sözlerle bizlere yol göstermişlerdir.


Konuşma, insanın kişiliğini, seviyesini ve seciyesini (kişiliğini, karakterini) sergiler. Zaruret miktarı kadar konuşmalı, şayet konuşmayı gerektiren bir durum yoksa sükût etmeli, susmalıdır. Dile hakim olmak, dil sahibini yüceltir. Dili gelişi güzel ve uluorta kullanmak ise sahibini toplum içinde şahsiyetsiz ve seviyesiz kılar.

Susarak sessiz kalmak, sükûtu tercih etmek dil için en güzel ve en uygun terbiye metodudur. Fahr-i Alem s.a.v.’in Ebu Zer r.a.’a yapmış olduğu bir nasihatinde şöyle buyurmuşlardır: “Sen çoğu zaman susmayı tercih et. Bu sana, dininde yardımcı olup şeytanı kovar.”

Başka bir mübarek sözlerinde de buyuruyorlar ki: “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen hususları terk etmesi, olgun imanın gereğidir.”

Boş lakırdı ve gereksiz sözlerden daima uzak kalınmalıdır. Diline böylesine sahip olan kimseler Cenab-ı Hak katında yüksek makam ve mevki sahibi olurlar. Mana Erleri, “Dilim, senden çektiğim zulüm!” demişlerdir.

Nerede olursak olalım, şartlar neyi gerektirirse gerektirsin, dilimizi kötü, çirkin ve kaba sözlere alıştırmaktan uzak kalmaya özen göstermeliyiz. Dili yüzünden başına gelen türlü felaket karşısında, “Dilim, seni dilim dilim dilmeli!” diyen büyüklerimizin feryatları asla kulak ardı edilmemelidir.

Yine Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

“O çok esirgeyen ALLAH’ın has kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Kendini bilmez kimseler onlara laf attığında ‘Selametle!’ deyip geçerler.” (Furkan, 63)
“Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve ‘Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size... Size selam olsun! Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz.’ derler.” (Kasas, 55)

Bazı insanların işi gücü boş konuşma, yani gevezeliktir. Çeneleri kuvvetli olan bu insanlar herkesle münakaşaya ve münazaraya girerler. Boşboğazlık sanatı olan kimseler, yerini, zamanını ve mekanını dahi hesap etmeden hep konuşurlar, daima konuşurlar. Oysa bu konuşmalarının çoğu boş şeylerdir, hiç kimseye en ufak yarar sağlamaz. Ancak kişinin günah hanesinin kabarmasına, vebalinin büyümesine sebep olur. Fahr-i Cihan s.a.v. bir hadis-i şeriflerinde buyurur ki: “Hidayet üzere olan bir topluluk, tartışmaya girmeden dalâlete (batıla yönelmeye) düşmez.” (İbn Mace)

Başkalarını güldürmek için acayip kılıklara girmek, insanları taklit etmek hem dinî kurallara, hem de adab-ı muaşeret ve görgü kurallarına ters düşer. Onun için her müslüman böylesine yasaklanmış çirkin fiillerden son derece sakınmalı, dilini ve diğer göz kulak gibi organlarını yerli yerinde kullanmasını bilmelidir. İnanan insanlardan beklenen budur.

Fuzuli konuşmalar ve gereksiz tartışmalar insanı günah yükü haline getirir. Onun için her insan Şeyh Sadi Şirazî’nin dediği gibi: “Konuşulacak yerde susmayı; susulacak yerde de konuşmayı” iyi ayarlamak lazımdır.

Diline gereği gibi sahip olmasını bilen insanların dünya ve ahiret hayatı mamur olur. İnsanların birçoğu günümüzde tartışma hastalığına yakalanmıştır. Halbuki hiçbir dinî mesele tartışmayla çözülmez. Bunun için inceleme ve araştırma esas olmalıdır.


Diline sahip olan kendini selamette bulur. Yalnız insanlara verilmiş olan konuşma, bir tanışma, bir anlaşma aracıdır. Bu çok önemli özelliği gayesi dışında kullanmak sahibini hem geçici olan dünyada, hem de ebedi olan ahiret hayatında zelil ve rezil eder. Böyle bir akıbete düşmemek için dil denilen o küçük et parçasına ve ağzımızdan çıkan her söze, her kelimeye, her cümleye dikkat etmemiz ve kontrol altında bulundurmamız lazımdır.

Ecdadımız ne güzel söylemiştir: “Sükût-u lisan, selamet-i insan!”

Rabbimizin tevfik ve inayeti ile...

aaaac444b8sj3.gif







VEALEYNA ALEYKÜMSELAM MÜCAHİDE KARDEŞİM

EMEĞİNE YÜREĞİNE SAĞLIK. ALLAH RAZI OLSUN
ALLAH'A EMANET, EMANETE SAHİP OLUNUZ
BAKİ SELAM VE DUA İLE
CUM'ANIZ MÜBAREK OLSUN
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
VEALEYNA ALEYKÜMSELAM MÜCAHİDE KARDEŞİM

EMEĞİNE YÜREĞİNE SAĞLIK. ALLAH RAZI OLSUN
ALLAH'A EMANET, EMANETE SAHİP OLUNUZ
BAKİ SELAM VE DUA İLE
CUM'ANIZ MÜBAREK OLSUN


Selamün Aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü değerli Resul Abimiz.
Sizin de ellerinize sağlık. Rabbimiz c.c sizden de ebeden razı ve memnun olsun inşallah.. Teşekkür ederim. Cumanız mübarek ve hayırlara vesile olsun inşallah..Rabbimize emanet olunuz..Selam ve baki dua ile, hayırlı ve bereketli günler inşallah.

 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
~*~ DİLİN BÜYÜK TEHLİKESİ VE SUSMANIN FAZİLETİ ~*~


Dilin tehlikesi büyüktür. Onun tehlikesinden kurtuluş ancak susmakla mümkündür. Bunun için Allah'ın dini susmayı övmüş ve müntesiblerini susmaya teşvik etmiştir.

Hadîsler

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Susan kurtulmuştur!1 Susmak, hikmettir. Susan ise pek az!..2

Abdullah b. Süfyan, babasından şöyle rivayet eder: "Ben Hz. Peygamber'e 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bana İslâm'dan öyle birşey öğret ki bundan sonra artık hiç kimseden İslâm hakkında birşey sormaya muhtaç olmayayım!5 diye sorduğumda, Hz. Peygamber cevap olarak şöyle dedi:

'Allah'a iman ettim de, sonra dosdoğru ol!' Hz. Peygamber'e sormaya devam ettim:

'Hangi şeyden sakınayım ya Rasûlallah?' O da eliyle dilini işaret etti".3

Ukbe b. Âmir der ki: Ey Allahın Rasûlü! Kurtuluş nedir?' dedim, Hz. Peygamber cevap olarak şöyle dedi: 'Dilini koru! Evinden çıkma! Günahın için ağla!' 4

Sehl b. Sa'd es-Sa'dî, Hz. Peygamberin şöyle dediğini rivayet eder: 'Kim diline kefîl olur, haramda kullanmayacağına dair Allah'a söz verirse, ben de onun için cennete kefîl olurum'.5



1)Tirmizî
2)Deylemî
3)Tirmizî, Nesâî
4)Tirmizî
5)Buhârî
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Susmanın Sevabı

Dilin âfetleri çok ve kendini bunlardan korumak zor olduğu için, elden geldiği kadar susmak en iyi çaredir. O hâlde insan, zaruret mikdarından fazla konuşmamalıdır. Dediler ki abdallar, yani yüksek derecedeki veliler, konuşması, yemesi ve uyuması zaruret mikdarında olan kimselerdir.

Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri buyurmuşdur:

- “Doğru söylemek, hayırla buyurmak ve insanların arasını bulmak hariç konuşmada hayır yokdur.” (Nisa 114)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

- “Karın, ferç ve dilini koruyan kimsenin her şeyi korunmuşdur”

Ömer radıyallahü anh buyurdu ki:

- Ebubekir’i gördüm, dilini parmağıyla tutmuş çekiyordu.

- Ey Resûlullahın halifesi! bunu ne için yapıyorsun, deye sordum.

- Bu beni ne işlere düşürmüşdür, dedi.

Haberde geldi ki: Uhud harbi günü bir genç şehid oldu. Onu buldukları zaman açlıkdan karnına taş bağlamış olduğunu gördüler. Annesi yüzündeki toz ve toprakları silip; “Cennet sana mübarek olsun” dedi.

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki:

- Nereden biliyorsun? Belki işine yaramayan bir işe bahillik etmişdi. Yahud kendisine faydası olmayan bir söz söylemişdi. Demek istiyorum ki hesabı ondan sorulur. Sizin sözünüzün manâsı ise elem ve hesâb görmez demekdir.

Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:

- Fazla sözü sonraya bırakana, fazla malı verene, yani kesenin bağını çözüp, dilinin ucuna bağlayana saadetler olsun.

Yine buyurdular:

- İnsan için uzun dilli olmaktan daha kötü bir şey yokdur.” Yine buyurdular:

- Konuşurken muhalefet etmeyen ve hasımlık yapmayan ve bâtıl söz söylemeyen kimse için Cennetde bir saray yaparlar. Haklı iken susarsa Cennet-i âlâda ona bir saray yaparlar.

Mâlik ibni Enes radıyallahu anh’den:

- Cedel, dinden değildir ve din büyüklerinin hepsi bunu yasaklamışlardır. Fakat konuşdukları bid’at sahibi bir kimse ise inat, husûmet ve uzatma olmaksızın, Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler ile ona anlatmışlardır. Fayda vermeyince kendi hâline bırakmışlardır. (Kimyâ-yı saâdetden.)

Muaz ibni Cebel radıyallahu anh’dan;

- Ya Resûlallah! Bana nasihat et. Peygamberimiz -sallallahü aleyhi ve sellem-;

- Diline sahib ol!

Muaz radiyallahu anh tekrar sordu.

- Ya Resûlallah! Bana nasihat et. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem;

- Anan seni kaybetsin ya Muaz! İnsanların yüz üstü Cehenneme düşmelerine sebeb dillerinden başkası değildir.

Denir ki:

Sükût âlimin süsü, câhilin örtüşüdür.

Yunus Emre hazretlerinin şu sözleri meşhurdur.

Az söz erin yüküdür, çok söz hayvanın yüküdür. Bilene bu söz yeter sende cevher var ise.

Abdullah bin Selâm’ın cennetlik olduğunu, Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, tebşir edince ashabı kiram radıyallahu anhüm, kendisine sebebini sorduklarında Abdullah bin Selâm radıyallahu anh:

- Boş söz konuşmam ve kimseye karşı kötülük düşünmem buyurmuşlardır.

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:

- İbâdetlerin en kolayını size bildireyim mi:

Susmak ve iyi huylu olmak.

Yeri gelince de konuşmasını bilmeli, zaruri olan mes’eleleri açıklamalı, gizli kapaklı hiçbir şey kalmamalı. Lüzumlu, söylenilmesi icâb eden, hususlar ketm edilirse, bu birçok fitnelere sebeb olur, bundan da en ziyâde, dini zayıf, münafık ruhlu insanlar istifade eder, yalan haberlerle müslümanları, birbirlerine düşürürler.

Bilhassa münafıklar lüzûmlu konuları daima gizlerler, gâyeleri fesâd çıkarıb, kötü emellerine nail olmakdır. Çünkü “dilsiz şeytan” ahlâkından nasiblidirler.

Bazı din kardeşlerimiz nezâket icâbı her söyleneni sükûtle karşılamaktadır. Halbuki hilâf-ı hakikat hâlinde, dinin yasakladığı hususlarda, kat’iyyen baş sallanmaz, hakikat söylenmelidir.

Sâdık Dânâ
(alıntı)

Selamünaleyküm...kalbi güzel kardeşim B)ALLAH c.c razı olsun...ayrı bir forum açmaktansa sizin forumuzla paylaşmak istedim...ALLAH c.c. razı olsun...selam ve dua ile...selametle İNŞALLAH...B)

Ve aleyküm Selam gönlü güzel ablam. Sizden de Rahman c.c razı olsun, çok güzeldi katkınız. Ellerinize sağlık olsun inşallah..Değerli ablam, katkılarınız beni gerçekten mutlu ediyor, her zaman istediğiniz kadar ekleyebilirsiniz inşallah.. Bundan yana müsterih olun inşallah..B) Çok teşekkür ediyorum tekrar tekrar..Rabbimiz c.c sevabınızı yazsın inşallah Nihal ablam..Selam ve baki dua ile Rabbimize emanetimsiniz..B)
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Tartişmak

Tartişmak

SELAMEUN ALEYKÜM ALİYECİĞİM DİL İLE YAZILAR OLDUMU KENDİMİ ELEŞTİRMEDEN EDEMİYORUM.HATTA MSNME BİLE YAZIYORUM BAZI YAZILAR DİLLE İLGİLİ HATALARIM AKLIMA GELSİN DİYE.BEN ÇOK DOĞRUCU İNSANIM,HAKLIZLIĞA HİÇ GELEMİYORUM BAŞKASINADA OLSA O YÜZDEN ÇABUK PARLAYABİLİYRORUM.AMA BOŞ KONUŞMALARA KATILMAMAK DİNLEMEMEK BENCEDE ÇOK GÜZEL TARTIŞMA KONUSUNA GELİNCE AŞAGIDAKİ YAZI HERŞEYİ YALIN BİR ŞEKİLDE ANLATIYOR.SAYGILARIMLA ARZEDERİM:)

Modern hayatta Müslümanlar olarak en çok yaptığımız şeyin “tartışmak” olduğunu söylersem abartı yapmış olur muyum? Abartı yaptığımı düşünenler de, hak verenler de olacaktır. Bu hüküm cümlesinin de yeni bir tartışmaya vesile olmaması için araya bir “belki de” eklemek en iyisi. Ama bu bizi, meseleyi hafife alma hatasına düşürmemeli!

Problem birkaç noktada kendini gösteriyor:

Birincisi: Her şeyi, birkaç aşama sonra tartışmaya dönüşeceği açık olan bir konuşma tarzıyla halletmeyi tercih ediyoruz. İbn Teymiyye’nin tabiriyle “münasaha münazarası” değil, “muhasama münazarası” yapıyoruz. Hepimizin doğruları var ve hepimiz kendimizi o doğruları “batıldaki karşı taraf”a tebliğ etmekle mükellef sayıyoruz. Ama “karşı taraf”ın da tebliğ edilmeyi hak eden doğruları var? İşte bu gerçekle yüzleştiğimizde “konuşma” yerini “tartışma”ya bırakıyor.

İkincisi: Neleri tartışabileceğimizi ve neleri tartışmamamız gerektiğini kestiremiyoruz. Yani haddimizi, hududumuzu, sınırımızı, kapasitemizi, selahiyetimizi… göz önünde bulundurmadan dalıyoruz tartışma ortamlarına. İnternette, çayhanelerde, sokakta, okulda… Zaman zaman boyumuzu aşan meselelere daldığımızı fark ediyoruz belki, ama “yenilmiş” görüntüsü vermektense “direnme”yi sürdürmeyi tercih ediyoruz…

Hanefî mezhebinin ileri gelen imamlarından el-Hasen b. Ziyâd diyor ki: “Züfer ile münazara eden kimi gördüysem kendisine acıdım.” Bunun sebebi, münazara esnasında kişinin ilzam edilmiş olmayı nefsine yediremeyerek beyhude direnmeyi tercih etmesidir. Zikri geçen İmam Züfer’in şöyle dediği nakledilir: “Ben muhatabıma “hata etmişim” dedirtene kadar değil, muhatabım cinnet geçirene kadar münazaraya devam ederim.” Kendisine bunun nasıl olduğu sorulunca da şu cevabı vermiş: “Öyle bir noktaya gelir ki, hiç kimsenin söylemediği şeyleri söylemeye (yani saçmalamaya) başlar.”

Diyeceksiniz ki, “bu nakiller geçmiş ulemamızın da tartıştığını gösteriyor.” Doğru. Ama onlar, varlıklarına kasdetmiş küresel meydan okumalarla karşı karşıya değildiler. İslamî karakterini sürdüren, topluma, ilim anlayışına, varlık telakkisine, kalkış noktasına ve hedefe ilişkin temel kodların belirlendiği bir sistem içinde yaşıyorlardı. Onların “öteki”ni hem içeriden hem dışarıdan kuşatan küresel bir sisteme karşı varlık-yokluk mücadelesi vermek gibi bir mecburiyetle muhatap değildiler.

Tam tersine, İslam medeniyetinin kuruluş safhalarında, yani devletten medeniyete geçiş aşamasında yaptıkları bütün o tartışmaların devleti, ilmî hayatı, medeniyet ufkunu tahkim etmek gibi bir fonksiyonu da oluyordu. Bizimkiyle kıyası gayri kabil olan ilmî derinlikleri, dindarlıkları ve müktesebatları da ayrı bir bahis.

Biz ise daha kendi Müslümanlığımızın adamakıllı bir tanımını yapabilmiş değiliz. Genelleme yapmayalım, ama pek çoğumuz için durum maalesef böyle. Modern dünyanın görünür-görünmez propaganda mekanizmalarının etkisi altında bilincimizin ne ölçüde kirlenmeye/bulanmaya maruz kaldığını bilmiyoruz. Kanaatlerimizin, malumatımızın, değer yargılarımızın gerçek anlamda ne kadar “İslamî” olduğunu da bu çerçevede net olarak söyleyemiyoruz.

Bu gerçek ortadayken Din’in kaynaklarını dahi sınırsız bir “özgürlük” anlayışı içinde konuşmayı/tartışmayı normal, hatta “gerekli” görenlerimiz az değil. Hangi zeminde, hangi birikimle neyi tartışıyoruz?

Üstelik, üzerinde konuştuğumuz/tartıştığımız husus “din”! Allah Teala, kelamını bize tartışalım diye mi göndermiştir, yoksa tabi olup hidayeti bulalım, kurtuluşa erelim diye mi? B)B)
Dr. Ebubekir SİFİL
 

yalniz_yolcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2008
Mesajlar
634
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
rabbim binlerce kez razı olsun bitanecik ablam benim..... böyle güzel ve anlamlı konulara değinmene bayılıyorum sayende bazı şeyleri tekrar hatırlıyorum ve öğreniyorum bu yüzden sana çok teşekkür ederim rabbime emanet ol ablam...
 

keber

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2007
Mesajlar
26
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Canım kardeşim benim, Rabbimiz c.c senden de iki cihanda da razı ve hoşnut olsun inşallah..Ben keberimi de, keberimin keberliğini de çok seviyorum elhamdülillah.;)... Her daim dualarımdasın canım kardeşim.. Rabbimiz c.c yar ve yardımcın olsun, tarif edemeyeceğim güzelliklerin yuvası olan gönlüne göre versin inşallah..Rızası için Sevdiğime Emanetimsin inşallah..B)

Rabbimiz cc. cennet dostların eylesin bizi can ablam B)
Seni yaratana ben kurbanım B)
Beni dahi böyle güzelliklerde gören güzel gönlünü Rabbim kendi sevgisiyle doldursun taşırsın
Biliyorsun benimde dularım var sana çoğda cümlesiz...
 

keber

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2007
Mesajlar
26
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Susmanın Sevabı

Dilin âfetleri çok ve kendini bunlardan korumak zor olduğu için, elden geldiği kadar susmak en iyi çaredir. O hâlde insan, zaruret mikdarından fazla konuşmamalıdır. Dediler ki abdallar, yani yüksek derecedeki veliler, konuşması, yemesi ve uyuması zaruret mikdarında olan kimselerdir.

Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri buyurmuşdur:

- “Doğru söylemek, hayırla buyurmak ve insanların arasını bulmak hariç konuşmada hayır yokdur.” (Nisa 114)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

- “Karın, ferç ve dilini koruyan kimsenin her şeyi korunmuşdur”

Ömer radıyallahü anh buyurdu ki:

- Ebubekir’i gördüm, dilini parmağıyla tutmuş çekiyordu.

- Ey Resûlullahın halifesi! bunu ne için yapıyorsun, deye sordum.

- Bu beni ne işlere düşürmüşdür, dedi.

Haberde geldi ki: Uhud harbi günü bir genç şehid oldu. Onu buldukları zaman açlıkdan karnına taş bağlamış olduğunu gördüler. Annesi yüzündeki toz ve toprakları silip; “Cennet sana mübarek olsun” dedi.

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki:

- Nereden biliyorsun? Belki işine yaramayan bir işe bahillik etmişdi. Yahud kendisine faydası olmayan bir söz söylemişdi. Demek istiyorum ki hesabı ondan sorulur. Sizin sözünüzün manâsı ise elem ve hesâb görmez demekdir.

Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:

- Fazla sözü sonraya bırakana, fazla malı verene, yani kesenin bağını çözüp, dilinin ucuna bağlayana saadetler olsun.

Yine buyurdular:

- İnsan için uzun dilli olmaktan daha kötü bir şey yokdur.” Yine buyurdular:

- Konuşurken muhalefet etmeyen ve hasımlık yapmayan ve bâtıl söz söylemeyen kimse için Cennetde bir saray yaparlar. Haklı iken susarsa Cennet-i âlâda ona bir saray yaparlar.

Mâlik ibni Enes radıyallahu anh’den:

- Cedel, dinden değildir ve din büyüklerinin hepsi bunu yasaklamışlardır. Fakat konuşdukları bid’at sahibi bir kimse ise inat, husûmet ve uzatma olmaksızın, Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler ile ona anlatmışlardır. Fayda vermeyince kendi hâline bırakmışlardır. (Kimyâ-yı saâdetden.)

Muaz ibni Cebel radıyallahu anh’dan;

- Ya Resûlallah! Bana nasihat et. Peygamberimiz -sallallahü aleyhi ve sellem-;

- Diline sahib ol!

Muaz radiyallahu anh tekrar sordu.

- Ya Resûlallah! Bana nasihat et. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem;

- Anan seni kaybetsin ya Muaz! İnsanların yüz üstü Cehenneme düşmelerine sebeb dillerinden başkası değildir.

Denir ki:

Sükût âlimin süsü, câhilin örtüşüdür.

Yunus Emre hazretlerinin şu sözleri meşhurdur.

Az söz erin yüküdür, çok söz hayvanın yüküdür. Bilene bu söz yeter sende cevher var ise.

Abdullah bin Selâm’ın cennetlik olduğunu, Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, tebşir edince ashabı kiram radıyallahu anhüm, kendisine sebebini sorduklarında Abdullah bin Selâm radıyallahu anh:

- Boş söz konuşmam ve kimseye karşı kötülük düşünmem buyurmuşlardır.

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:

- İbâdetlerin en kolayını size bildireyim mi:

Susmak ve iyi huylu olmak.

Yeri gelince de konuşmasını bilmeli, zaruri olan mes’eleleri açıklamalı, gizli kapaklı hiçbir şey kalmamalı. Lüzumlu, söylenilmesi icâb eden, hususlar ketm edilirse, bu birçok fitnelere sebeb olur, bundan da en ziyâde, dini zayıf, münafık ruhlu insanlar istifade eder, yalan haberlerle müslümanları, birbirlerine düşürürler.

Bilhassa münafıklar lüzûmlu konuları daima gizlerler, gâyeleri fesâd çıkarıb, kötü emellerine nail olmakdır. Çünkü “dilsiz şeytan” ahlâkından nasiblidirler.

Bazı din kardeşlerimiz nezâket icâbı her söyleneni sükûtle karşılamaktadır. Halbuki hilâf-ı hakikat hâlinde, dinin yasakladığı hususlarda, kat’iyyen baş sallanmaz, hakikat söylenmelidir.

Sâdık Dânâ

Allah cc razı olsun:G
okuduk faydalandık insAllah​
 

keber

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2007
Mesajlar
26
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Modern hayatta Müslümanlar olarak en çok yaptığımız şeyin “tartışmak” olduğunu söylersem abartı yapmış olur muyum? Abartı yaptığımı düşünenler de, hak verenler de olacaktır. Bu hüküm cümlesinin de yeni bir tartışmaya vesile olmaması için araya bir “belki de” eklemek en iyisi. Ama bu bizi, meseleyi hafife alma hatasına düşürmemeli!

Problem birkaç noktada kendini gösteriyor:

Birincisi: Her şeyi, birkaç aşama sonra tartışmaya dönüşeceği açık olan bir konuşma tarzıyla halletmeyi tercih ediyoruz. İbn Teymiyye’nin tabiriyle “münasaha münazarası” değil, “muhasama münazarası” yapıyoruz. Hepimizin doğruları var ve hepimiz kendimizi o doğruları “batıldaki karşı taraf”a tebliğ etmekle mükellef sayıyoruz. Ama “karşı taraf”ın da tebliğ edilmeyi hak eden doğruları var? İşte bu gerçekle yüzleştiğimizde “konuşma” yerini “tartışma”ya bırakıyor.

İkincisi: Neleri tartışabileceğimizi ve neleri tartışmamamız gerektiğini kestiremiyoruz. Yani haddimizi, hududumuzu, sınırımızı, kapasitemizi, selahiyetimizi… göz önünde bulundurmadan dalıyoruz tartışma ortamlarına. İnternette, çayhanelerde, sokakta, okulda… Zaman zaman boyumuzu aşan meselelere daldığımızı fark ediyoruz belki, ama “yenilmiş” görüntüsü vermektense “direnme”yi sürdürmeyi tercih ediyoruz…

Hanefî mezhebinin ileri gelen imamlarından el-Hasen b. Ziyâd diyor ki: “Züfer ile münazara eden kimi gördüysem kendisine acıdım.” Bunun sebebi, münazara esnasında kişinin ilzam edilmiş olmayı nefsine yediremeyerek beyhude direnmeyi tercih etmesidir. Zikri geçen İmam Züfer’in şöyle dediği nakledilir: “Ben muhatabıma “hata etmişim” dedirtene kadar değil, muhatabım cinnet geçirene kadar münazaraya devam ederim.” Kendisine bunun nasıl olduğu sorulunca da şu cevabı vermiş: “Öyle bir noktaya gelir ki, hiç kimsenin söylemediği şeyleri söylemeye (yani saçmalamaya) başlar.”

Diyeceksiniz ki, “bu nakiller geçmiş ulemamızın da tartıştığını gösteriyor.” Doğru. Ama onlar, varlıklarına kasdetmiş küresel meydan okumalarla karşı karşıya değildiler. İslamî karakterini sürdüren, topluma, ilim anlayışına, varlık telakkisine, kalkış noktasına ve hedefe ilişkin temel kodların belirlendiği bir sistem içinde yaşıyorlardı. Onların “öteki”ni hem içeriden hem dışarıdan kuşatan küresel bir sisteme karşı varlık-yokluk mücadelesi vermek gibi bir mecburiyetle muhatap değildiler.

Tam tersine, İslam medeniyetinin kuruluş safhalarında, yani devletten medeniyete geçiş aşamasında yaptıkları bütün o tartışmaların devleti, ilmî hayatı, medeniyet ufkunu tahkim etmek gibi bir fonksiyonu da oluyordu. Bizimkiyle kıyası gayri kabil olan ilmî derinlikleri, dindarlıkları ve müktesebatları da ayrı bir bahis.

Biz ise daha kendi Müslümanlığımızın adamakıllı bir tanımını yapabilmiş değiliz. Genelleme yapmayalım, ama pek çoğumuz için durum maalesef böyle. Modern dünyanın görünür-görünmez propaganda mekanizmalarının etkisi altında bilincimizin ne ölçüde kirlenmeye/bulanmaya maruz kaldığını bilmiyoruz. Kanaatlerimizin, malumatımızın, değer yargılarımızın gerçek anlamda ne kadar “İslamî” olduğunu da bu çerçevede net olarak söyleyemiyoruz.

Bu gerçek ortadayken Din’in kaynaklarını dahi sınırsız bir “özgürlük” anlayışı içinde konuşmayı/tartışmayı normal, hatta “gerekli” görenlerimiz az değil. Hangi zeminde, hangi birikimle neyi tartışıyoruz?

Üstelik, üzerinde konuştuğumuz/tartıştığımız husus “din”! Allah Teala, kelamını bize tartışalım diye mi göndermiştir, yoksa tabi olup hidayeti bulalım, kurtuluşa erelim diye mi? B)B)
Dr. Ebubekir SİFİL

Allah c.c razı olsun konuda kendimde dahil içinde bazen kendimizi buluverdiğimiz "tartışma"mevzuuna çok güzel değinilmiş maşAllah.Allah rızası için giriştiğimiz bir işte bazen öyle bir hal oluyor ki kalp susuyor dil konuşmaya başlıyor hatta oda susuyor konuşan katıksız nefis oluyor:(Rabbim bizi kendini bilenlerden eylesin.
selametle...​
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Allah c.c razı olsun konuda kendimde dahil içinde bazen kendimizi buluverdiğimiz "tartışma"mevzuuna çok güzel değinilmiş maşAllah.Allah rızası için giriştiğimiz bir işte bazen öyle bir hal oluyor ki kalp susuyor dil konuşmaya başlıyor hatta oda susuyor konuşan katıksız nefis oluyor:(Rabbim bizi kendini bilenlerden eylesin.​


selametle...

EVET BENDE KENDİMDEN BİŞEYLER BULUYORUM BU YAZIDA ÖNEMLİ DEĞİL.SİZDENDE RAZI OLSUN.SİZDE SELAMETLE KALIN
 

erdal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Nis 2006
Mesajlar
3,212
Tepki puanı
1
Puanları
38
SELAMIN ALEYKÜM HACI KARDEŞİM ...

KOSKOCA ORMANI BİR ÇEKİRDEĞE SIĞDIRAN RABBİMİZDEN , KALBİMİZE

CENNETİNİN LEZZETİNİ SIĞDIRMASINI TEMENNİ EDEREK SİZLERE ALLAH

(c.c.) RAZI OLSUN DİYORUM. ELLERİNİZE SAĞLIK VEDE GÖNLÜNÜZE...

SUSTUĞUMUZDA DA , KONUŞTUĞUMUZDA DA SAHİBİMİZ OLAN

RABBİMİZ SEBEBSİZ İLTİFATLAR EDEREK BİZLERİ SEVİNDİRSİN

İNŞAALLAH.


SUSKUNLUĞUMUZ EN İNCE YAKARIŞ ...

SESSİZLİĞİMİZ EN GÜZEL DUADIR ...

SÖZE GEREK YOK , SUSUŞUMUZ RABBİMİZE KELAMDIR .....

SELAM VE DUA İLE..........
 

Rabia-Adeviye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
319
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Çok güzel bir konuya değinmişşin;konun güzel,emeğin güzel,yüreğin güzel...
Rabbim hepimizi hakkı hak için söyleyen kullardan eylesin.Yada hak için susan.


***********************************************************

Bir zamanlar İran'da bilginler ve şairler, "suskunlar meclisi" adıyla bir topluluk olusturmuslardi. Üye sayısı otuz kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şarti çok düşünmek, az yazmak ve çok az konuşmaktı. O zamanlar meshur sair ve bilgin Molla Cami, bu meclisin aşkındaydı.



Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldügünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köske geldi. Kendisini karsilayan kapiciya bir sey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler.

Molla Cami, oraya layık bir bilgindi ama ölen üyenin yerine baska birini almışlardı. Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Cami'ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramisti. Bir damla daha olsa bardak tasacakti. Bunun üzerine o da hemen oraciktaki bir gül dalindan küçük bir yaprak koparip, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardaktaki su tasmamisti. Bunu içeri gönderdi.



Meclistekiler bu kibar cevabin manasini anlamışlardı. Zarif insanların yeri baskaydi. Üyeler, bu degerli bilgini de aralarina almaya karar verdiler. Başkan listeye Molla Cami'nin adini ekledi. Otuz sayisinin sonuna bir sifir koyarak, 300 yazdi. Bununla Molla Cami sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Cami'ye gelince, meseleyi anladi. Ancak sayinin büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek,otuz sayisinin soluna koydu. Yani 030 yazdı. Alçak gönüllü, mütevazi bilgin Molla Cami,böylece kendisini solda sıfr sayiyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapisini da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu. Diğer üyeler bunu görünce, saygi ve hayranliklari bir kat daha artmis olarak suskunlar meclisinin yeni üyesini selamladilar.


***************************************************
 

Peçeli-Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Şub 2008
Mesajlar
2,111
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
Konum
Malatya
Çok güzel bir konuya değinmişşin;konun güzel,emeğin güzel,yüreğin güzel...
Rabbim hepimizi hakkı hak için söyleyen kullardan eylesin.Yada hak için susan.


***********************************************************

Bir zamanlar İran'da bilginler ve şairler, "suskunlar meclisi" adıyla bir topluluk olusturmuslardi. Üye sayısı otuz kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şarti çok düşünmek, az yazmak ve çok az konuşmaktı. O zamanlar meshur sair ve bilgin Molla Cami, bu meclisin aşkındaydı.



Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldügünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köske geldi. Kendisini karsilayan kapiciya bir sey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler.

Molla Cami, oraya layık bir bilgindi ama ölen üyenin yerine baska birini almışlardı. Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Cami'ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramisti. Bir damla daha olsa bardak tasacakti. Bunun üzerine o da hemen oraciktaki bir gül dalindan küçük bir yaprak koparip, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardaktaki su tasmamisti. Bunu içeri gönderdi.



Meclistekiler bu kibar cevabin manasini anlamışlardı. Zarif insanların yeri baskaydi. Üyeler, bu degerli bilgini de aralarina almaya karar verdiler. Başkan listeye Molla Cami'nin adini ekledi. Otuz sayisinin sonuna bir sifir koyarak, 300 yazdi. Bununla Molla Cami sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Cami'ye gelince, meseleyi anladi. Ancak sayinin büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek,otuz sayisinin soluna koydu. Yani 030 yazdı. Alçak gönüllü, mütevazi bilgin Molla Cami,böylece kendisini solda sıfr sayiyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapisini da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu. Diğer üyeler bunu görünce, saygi ve hayranliklari bir kat daha artmis olarak suskunlar meclisinin yeni üyesini selamladilar.


***************************************************

Ablacığım çok güzel bir paylaşım olmuş...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Rabbimiz cc. cennet dostların eylesin bizi can ablam
Seni yaratana ben kurbanım
Beni dahi böyle güzelliklerde gören güzel gönlünü Rabbim kendi sevgisiyle doldursun taşırsın
Biliyorsun benimde dularım var sana çoğda cümlesiz...


Selamün Aleyküm can ablasının biricik keberi:D... Ne de güzel yazmışsın, nur gönlüne sağlık olsun inşallah..Çoğu cümlesiz olan dualarını biliyorum nur gönüllüm.. Emin ol hepsini hissediyorum inşallah.. Ben de seni Yaratan'a ve benden bir parçaymış gibi kılana her daim hamd ediyor, senin adına iki cihan selametin için de dualar ediyorum..O güzel dualarına tüm kalbimle amin diyorum canlar canım...Rahman c.c, Firdevslerde buluştursun bizi inşallah... Bakıyorum da bu arada gümüşü unuttun gibi, altına razısın herhalde can keberim:B.. Ben bu yazılardan öyle anlıyorum, pek itiraz gelmemiş gibi..(Malum yeşil, burda devreye girsin, sen anladın onu:)) O güzel dualarına can-ı gönülden aminler inşallah canım kardeşim..Rızası için Sevdiğim'e emanetimsin inşallah..Hayırlı ve nurlu geceler..B)
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Selamünaleyküm...kalbi güzel kardeşim B) ALLAH c.c. razı olsun...cevabınızı okudum mutlu oldum...izni aldık :) nasıl olsa...ALLAH c.c. emanet olun...selam ve dua ile...selametle İNŞALLAH...B)

Susmak güzeldir.
Usulca sokulur derviş, gülün dibine Susmak güzeldir.
Uzanır yalnız elleri pınara Susmak güzeldir.
Dokunur bakışları sıdk ile -ezelî- bakışlarına Susmak güzeldir.
Kirpiklerinde süzülür gün ışığı rengârenk Susmak güzeldir.
Gözyaşı yükselir, pırıl pırıl aydınlanır gözleri acının Susmak güzeldir.
Öfkeyle kıvrılan dudaklarına bir bûse kondurur rüzgâr Susmak güzeldir.
Kervânlar, arabalar, trenler, uçaklar, bir şeyler alır götürür sevgiliyi; elleri asil, başı dimdik, ama yürek alev alev, bir kibrit çöpü gibi kıvrılır Susmak güzeldir.

Nurlar iner her bereketli toprağa Vahiy nasıl sularsa gönlü, ilhamlar öylece yeşertir insanın bilge yanını. Artık az önceki, bir önceki insan değildir, ama idrak edemez bunu Mal bulmuş mağribi Anlaşılmamak bir şeydir yine de; yanlış anlaşılmak ise iyi bir cezâdır emâneti heder edene Susmak güzeldir.

Gayb bahçelerinden kokular getirir bazen nesîm-i seher, bâd-ı sabâ Rüyalara girer altın taçlı sultanlar. Bazen kapı açılır, Hızır girer içeri Her aşk paylaşılmak için sabırsızlanır. Paylaşılınca tükenir bereketi Ucub ve kibir, riyâ ve varlık hissi sızar pencerelerden Susmak güzeldir.
Yahya Kemal bir prototip çizer Şarkın velî çehresi diye anlatıp durduğu zâtı, câmi kürsüsünde görür bir gün Hevesle kulak kabartır. Bozulur büyü Susmak güzeldir.
Nice câzip duruşların, konuşma başlayınca dökülüverir yaldızları İmaj ve asıl arasındaki dev aynasıdır mükâleme Susmak güzeldir.
Öfkeyle üzerimize salınan kelimelere karşılık, hangi kelimeyi cepheye sürersen sür yenilecektir iz'an, kabaracaktır öfke Susmak güzeldir.

Tesellî, birinin acısına söz ile ortak olmakmış Arapçada; bir anlamı yokmuş acıyla kavrulan bir yürek için Müvâsât imiş, o anda acısını dindirecek olan her neyse onu sunabilmek, onunla çare olabilmek, devâ bulmak Bunun için, Yâ Vâsi Yâ Müvâsî kıymetli yakarışlardır mavinin koyuya çaldığı anlarda İnsanlar çok ilginç; acı çektiğinizi görürlerse anlamlı-anlamsız pek çok sözle teselliye kalkışırlar, acınızı içine gömüp Allah için susarsanız, canınızı acıtmak, illâ ki bir feryat duymak için kanırtırlar bağrınızdaki hançeri Susmak güzeldir.


Susmak güzel. Susmak hayırlı. Susmak dostluk alâmeti, yakınlık ve tanıdıklık işâreti Yabancıya hâl anlatma sıkleti yok dostların yanında, dost hâlden anlar, dostların yanında rahatça susulur. Sâmi Efendi Hazretleri benim dünyama susmak sohbetleri ile girmiştir. Hani o, hâl lisânıyla bazı dostlarına:

-Haydi bir saat susmak sohbeti yapalım. dermiş de başlarını kalplerine eğip bir saat sükût ederlermiş. Susmak güzeldir.
Yanında susabildiğim dostlara şükür!
Yanımda susan dostlara şükür!..
Rahmânın sözü sözüne değmiş, Kelîmullah olmuş, Mûsâ -Aleyhisselâm- Deniz ikiye ayrılmış işaret edince O müthiş mûcizenin vecdi içinde konuşunca karşı yakada, biri:
-Ne güzel konuştun!.. deyivermiş. Susmak güzeldir.
Sözden açılmış ilm-i ledün yolculuğunun kapısı:
-Güzel konuştun ya, güzel susmayı da öğren Kelîmim!
Gemiye binerler, gemi delinir. Çocuk öldürülür. Duvar tamir edilir. Üç tuhaf hadise üç hırçın soru
-Sen benimle olmaya sabredemezsin mîrim!

Susmak güzeldir
Derler ki, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Hazretleri, Hızır makamında, sormamayı başardığı için hâlâ sürmekteymiş yolculuklarıZaman ve mekânın ötesinde, Allâh'ın ilminde Susmak güzeldir

Zekeriyyâ peygambere -aleyhisselâm-, bir evlâdın anne-baba için en makbul iki sıfatı ile,cebbâr ve anîd olmamakla muttasıf; Yahya -aleyhisselâm-ın müjdesi verildiğinde, üç gün susmak orucu emredilmişti. Cebr ve inada karşı susmak Susmak güzeldir.

Îsâ -aleyhisselâm- Allâhın kelimesi idi. Doğduğunda Meryem vâlidemize de üç gün susmak orucu emredilmişti. Ağır ithamlara karşı kundaktaki bebeği işaret ediyordu. Anne susuyordu, İsâ'sı konuşuyordu. Susmak güzeldir

Peygamber Efendimiz -Sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile Hazret-i Ebûbekir -Radıyallâhu anh- birlikte iken bir adamın hakâretlerine mâruz kalırlar. Peygamber Efendimiz susar. Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- bir susar, iki susar, üçüncüde dayanamaz cevap verir adama!.. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yüzü değişmiş bir hâlde oradan uzaklaşır. Sıddîk-ı Ekber koşar peşinden, bin telaş!

-Biz susarken bir melek o adama aynen cevap veriyordu. Ama sen konuşunca melek sustu. Susmak güzeldir

Kur'ân okunurken susun ki merhamet olunasınız!..buyuruyor Cenâb-ı Hak. Kelime ensitû susmanın en uysal, en kaliteli hâli

Susmakla merhamet arasındaki en güzel köprü Kur'ân sesi. Susmak güzeldir.

Su gibi dingin ve usulca Su gibi lâtif ve azîz Susmak güzeldir.

Sessizce gelip oturur derviş, eşiğe. Yüzü tâzîmle yönelir göğe Sükût kıvrım kıvrım yükselir dergâh-ı hâcâta
Sevda söze dökülünce perişan
Muhabbet arz olununca yalın
Aşk ilan edilince arsız
Susmak güzel
Yunus Emre başı eşikte Üveys, Karende bir vahada Hz. Ebûbekir bi'sette, Miraç dönüşünde Hz. Îsâ, son akşam yemeğinde Hz. Zekeriyyâ, ağacın içinde Hz. Ömer b. Hattab diriliş seferinde Leyla çadırda Hz. Âişe bekleyişte
Ve bütün susmak güzellikleri şükür size!..

Uysal bir denize dönük yüzümüz, kapattığımız gözlerimizle Fonda Itrî'nin segâh yürük semâisi Susmak güzeldir.
alıntı
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamünaleyküm...kalbi güzel kardeşim ALLAH c.c. razı olsun...cevabınızı okudum mutlu oldum...izni aldık nasıl olsa...ALLAH c.c. emanet olun...selam ve dua ile...selametle İNŞALLAH...

Susmak güzeldir.
Usulca sokulur derviş, gülün dibine Susmak güzeldir.
Uzanır yalnız elleri pınara Susmak güzeldir.
Dokunur bakışları sıdk ile -ezelî- bakışlarına Susmak güzeldir.
Kirpiklerinde süzülür gün ışığı rengârenk Susmak güzeldir.
Gözyaşı yükselir, pırıl pırıl aydınlanır gözleri acının Susmak güzeldir.
Öfkeyle kıvrılan dudaklarına bir bûse kondurur rüzgâr Susmak güzeldir.
Kervânlar, arabalar, trenler, uçaklar, bir şeyler alır götürür sevgiliyi; elleri asil, başı dimdik, ama yürek alev alev, bir kibrit çöpü gibi kıvrılır Susmak güzeldir.

Nurlar iner her bereketli toprağa Vahiy nasıl sularsa gönlü, ilhamlar öylece yeşertir insanın bilge yanını. Artık az önceki, bir önceki insan değildir, ama idrak edemez bunu Mal bulmuş mağribi Anlaşılmamak bir şeydir yine de; yanlış anlaşılmak ise iyi bir cezâdır emâneti heder edene Susmak güzeldir.

Gayb bahçelerinden kokular getirir bazen nesîm-i seher, bâd-ı sabâ Rüyalara girer altın taçlı sultanlar. Bazen kapı açılır, Hızır girer içeri Her aşk paylaşılmak için sabırsızlanır. Paylaşılınca tükenir bereketi Ucub ve kibir, riyâ ve varlık hissi sızar pencerelerden Susmak güzeldir.
Yahya Kemal bir prototip çizer Şarkın velî çehresi diye anlatıp durduğu zâtı, câmi kürsüsünde görür bir gün Hevesle kulak kabartır. Bozulur büyü Susmak güzeldir.
Nice câzip duruşların, konuşma başlayınca dökülüverir yaldızları İmaj ve asıl arasındaki dev aynasıdır mükâleme Susmak güzeldir.
Öfkeyle üzerimize salınan kelimelere karşılık, hangi kelimeyi cepheye sürersen sür yenilecektir iz'an, kabaracaktır öfke Susmak güzeldir.

Tesellî, birinin acısına söz ile ortak olmakmış Arapçada; bir anlamı yokmuş acıyla kavrulan bir yürek için Müvâsât imiş, o anda acısını dindirecek olan her neyse onu sunabilmek, onunla çare olabilmek, devâ bulmak Bunun için, Yâ Vâsi Yâ Müvâsî kıymetli yakarışlardır mavinin koyuya çaldığı anlarda İnsanlar çok ilginç; acı çektiğinizi görürlerse anlamlı-anlamsız pek çok sözle teselliye kalkışırlar, acınızı içine gömüp Allah için susarsanız, canınızı acıtmak, illâ ki bir feryat duymak için kanırtırlar bağrınızdaki hançeri Susmak güzeldir.


Susmak güzel. Susmak hayırlı. Susmak dostluk alâmeti, yakınlık ve tanıdıklık işâreti Yabancıya hâl anlatma sıkleti yok dostların yanında, dost hâlden anlar, dostların yanında rahatça susulur. Sâmi Efendi Hazretleri benim dünyama susmak sohbetleri ile girmiştir. Hani o, hâl lisânıyla bazı dostlarına:

-Haydi bir saat susmak sohbeti yapalım. dermiş de başlarını kalplerine eğip bir saat sükût ederlermiş. Susmak güzeldir.
Yanında susabildiğim dostlara şükür!
Yanımda susan dostlara şükür!..
Rahmânın sözü sözüne değmiş, Kelîmullah olmuş, Mûsâ -Aleyhisselâm- Deniz ikiye ayrılmış işaret edince O müthiş mûcizenin vecdi içinde konuşunca karşı yakada, biri:
-Ne güzel konuştun!.. deyivermiş. Susmak güzeldir.
Sözden açılmış ilm-i ledün yolculuğunun kapısı:
-Güzel konuştun ya, güzel susmayı da öğren Kelîmim!
Gemiye binerler, gemi delinir. Çocuk öldürülür. Duvar tamir edilir. Üç tuhaf hadise üç hırçın soru
-Sen benimle olmaya sabredemezsin mîrim!

Susmak güzeldir
Derler ki, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Hazretleri, Hızır makamında, sormamayı başardığı için hâlâ sürmekteymiş yolculuklarıZaman ve mekânın ötesinde, Allâh'ın ilminde Susmak güzeldir

Zekeriyyâ peygambere -aleyhisselâm-, bir evlâdın anne-baba için en makbul iki sıfatı ile,cebbâr ve anîd olmamakla muttasıf; Yahya -aleyhisselâm-ın müjdesi verildiğinde, üç gün susmak orucu emredilmişti. Cebr ve inada karşı susmak Susmak güzeldir.

Îsâ -aleyhisselâm- Allâhın kelimesi idi. Doğduğunda Meryem vâlidemize de üç gün susmak orucu emredilmişti. Ağır ithamlara karşı kundaktaki bebeği işaret ediyordu. Anne susuyordu, İsâ'sı konuşuyordu. Susmak güzeldir

Peygamber Efendimiz -Sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile Hazret-i Ebûbekir -Radıyallâhu anh- birlikte iken bir adamın hakâretlerine mâruz kalırlar. Peygamber Efendimiz susar. Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- bir susar, iki susar, üçüncüde dayanamaz cevap verir adama!.. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yüzü değişmiş bir hâlde oradan uzaklaşır. Sıddîk-ı Ekber koşar peşinden, bin telaş!

-Biz susarken bir melek o adama aynen cevap veriyordu. Ama sen konuşunca melek sustu. Susmak güzeldir

Kur'ân okunurken susun ki merhamet olunasınız!..buyuruyor Cenâb-ı Hak. Kelime ensitû susmanın en uysal, en kaliteli hâli

Susmakla merhamet arasındaki en güzel köprü Kur'ân sesi. Susmak güzeldir.

Su gibi dingin ve usulca Su gibi lâtif ve azîz Susmak güzeldir.

Sessizce gelip oturur derviş, eşiğe. Yüzü tâzîmle yönelir göğe Sükût kıvrım kıvrım yükselir dergâh-ı hâcâta
Sevda söze dökülünce perişan
Muhabbet arz olununca yalın
Aşk ilan edilince arsız
Susmak güzel
Yunus Emre başı eşikte Üveys, Karende bir vahada Hz. Ebûbekir bi'sette, Miraç dönüşünde Hz. Îsâ, son akşam yemeğinde Hz. Zekeriyyâ, ağacın içinde Hz. Ömer b. Hattab diriliş seferinde Leyla çadırda Hz. Âişe bekleyişte
Ve bütün susmak güzellikleri şükür size!..

Uysal bir denize dönük yüzümüz, kapattığımız gözlerimizle Fonda Itrî'nin segâh yürük semâisi Susmak güzeldir.
alıntı


Ve aleyküm Selam ve rahmetullahi ve berekatühü gönlü güzel, değerli Nihal Ablam Ben sizin katkılarınızı ve konularınızı gerçekten çok beğeniyorum, ziyadesiyle de istifadeleniyorum elhamdülillah ablacım..Bu güzel yazınızı da kopyaladım inşallah..Asıl ben size çok çok teşekkür ederim, güzel gönlünüze sağlık olsun inşallah. Bu arada bir kez daha yazayım inşallah.. İSTEDİĞİNİZ KADAR KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ..Burada aynı zamanda bilgi alışverişinde de bulunmuş olur, konuyu da zenginleştirmiş oluruz biiznillah.. Susmak üzerine olan tüm şeyleri okumaktan keyif alıyorum, her zaman eklerseniz memnun olurum ablacım..Tüm konularım için bu geçerlidir..Est. izin kelimesini duymamış oldum inşallah;).. Allah c.c razı olsun..Rabbimize emanetimsiniz ablam..Selam ve baki dualar ile..Hayırlı ve nurlu geceler inşallah..B)
 

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Fuzuli konuşmalar ve gereksiz tartışmalar insanı günah yükü haline getirir. Onun için her insan Şeyh Sadi Şirazî’nin dediği gibi: “Konuşulacak yerde susmayı; susulacak yerde de konuşmayı” iyi ayarlamak lazımdır.


Esselamun aleyküm canım kardeşim
Paylaşımınız için teşekkür ederim kardeşim güzel emeklerinize sağlık olsun inşaallah.
Rabbim Efendimizin metodundan gitmeyi nasip etsin.Bizleri dilimizin esiri etmesin inşaallah.
Rabbim ecrinizi artırsın.Baki muhabetle selam ve dua ile...
Hayırlı geceler Aliyeciğim.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt