Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

«»«» Çocukları Yoğurmak «»«» (3 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Çocukların muhakemesini geliştirmek de görevdir

Çocukların muhakemesini geliştirmek de görevdir

Çocukların muhakemesini geliştirmek de görevdir

Aile içinde çocuklara din bilgisi vermek nasıl ana-babanın görevi ise çocukların mantık ve muhakemelerinin gelişmesini sağlamak da o kadar ana-babanın görevidir. Çünkü mantık ve muhakeme gelişmesi de çocuğu istikbalde kurtaracak vasıflardandır.

Bu konuda verilen misaller hem dinlendirici hem de düşündürücüdür. Birini, hem dinleyip hem de düşündürmek niyetiyle arz ediyorum bugün sizlere...

Bu misalde denmek isteniyor ki, nasıl din bilgisi çocuğu kurtarırsa mantık ve muhakemesini geliştirmek de aynı şekilde çocuğu kurtarıcı olabilir.

***

Hükümdarın biri şehrin ortasından geçerken oynayan çocuklardan birine yaklaşarak sormuş :

- İslam'ın şartı kaçtır evladım?

Çocuk beklemeden cevap vermiş :

- İslam'ın şartı beştir, efendim.

Hemen yanındaki çocuğa da sormuş aynı soruyu :

- Sen nasıl cevap veriyorsun bu soruya?

Çocuk omuzlarını silkerek karşılık vermiş :

- Ben bilmiyorum efendim!.

Hükümdar yanındakilere dönerek emrini şöyle vermiş :

- Bilen çocuğun babasına beş altın verin, bilmeyen çocuğun babasına da beş sopa vurun! Bilen çocuk, bu emre ses çıkarmazken; bilmeyen çocuk itiraz ederek demiş ki :

- Hükümdarım, arkadaşımın babasına babası öğretmiş ki, o da çocuğuna öğretmiş, size doğru cevap verdi. Benim babama da babası ögretmiş olsaydı o da bana ögretir, ben de size doğru cevap verebilirdim. Bu yüzden babamı cezalandırma yerine, babamı öğretmeyen babasını cezalandırmayı düşünmeniz daha adil olur!
Çocuk bundan sonra da sözlerine şunu eklemiş :

- Ancak, demiş, babamın da babası olan dedem şimdi Rabbimizin adaletindedir. Onu bulup cezalandırmanız hem mümkün olmaz, hem de bir suçtan iki defa ceza vermek adil olmaz. Şu anda dedem çocuklarını ihmal etmenin ne demek olduğunu çektiği kabir azabıyla çok iyi anlamış, ama kabirdeki bu anlamanın hiç de faydası olmamıştır. Onun için dedemin bilgisiz bıraktığı babamı bağışlamanızı diliyorum.

Bu mantık ve muhakeme mahsulü cevaptan memnun olan hükümdar, bu defa kararını değiştirerek emrini şöyle vermiş :

-Bilen çocuğun babasına çocuğuna din bilgisi öğrettiği için, bilmeyen çocuğun babasına da, çocuğuna böyle muhakeme kazandırdığı için mükafat verin, cezalandırmayı düşünmeyin. Çünkü demiş, çocuğuna böyle muhakeme kazandırmak da bir eğitimdir. Baba, bildiğini öğreterek çocuğunu geliştirmiştir.

******

Sadece ilmin verilmesi yetmez.. Muhakemeli bir ilim aşılanmalıdır.. Örnekte görüldüğü üzere soruyu bilemeyen çocukta bir istidat var ve muhakeme gücü gelişmiş; dini bilgileri öğrenme potansiyeli var.. Sadece ''ilmen yoğurulmamış.''
Küçük yaşlarda muhakemesi gelişen ve kendisine bu bilincin aşılandığı çocukta vicdan, adalet, basiret ve feraset gibi hasletler de yer alacaktır..

 

ayşe-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
1,732
Tepki puanı
46
Puanları
48
Yaş
51
Çocukların muhakemesini geliştirmek de görevdir

Aile içinde çocuklara din bilgisi vermek nasıl ana-babanın görevi ise çocukların mantık ve muhakemelerinin gelişmesini sağlamak da o kadar ana-babanın görevidir. Çünkü mantık ve muhakeme gelişmesi de çocuğu istikbalde kurtaracak vasıflardandır.

Bu konuda verilen misaller hem dinlendirici hem de düşündürücüdür. Birini, hem dinleyip hem de düşündürmek niyetiyle arz ediyorum bugün sizlere...

Bu misalde denmek isteniyor ki, nasıl din bilgisi çocuğu kurtarırsa mantık ve muhakemesini geliştirmek de aynı şekilde çocuğu kurtarıcı olabilir.

***

Hükümdarın biri şehrin ortasından geçerken oynayan çocuklardan birine yaklaşarak sormuş :

- İslam'ın şartı kaçtır evladım?

Çocuk beklemeden cevap vermiş :

- İslam'ın şartı beştir, efendim.

Hemen yanındaki çocuğa da sormuş aynı soruyu :

- Sen nasıl cevap veriyorsun bu soruya?

Çocuk omuzlarını silkerek karşılık vermiş :

- Ben bilmiyorum efendim!.

Hükümdar yanındakilere dönerek emrini şöyle vermiş :

- Bilen çocuğun babasına beş altın verin, bilmeyen çocuğun babasına da beş sopa vurun! Bilen çocuk, bu emre ses çıkarmazken; bilmeyen çocuk itiraz ederek demiş ki :

- Hükümdarım, arkadaşımın babasına babası öğretmiş ki, o da çocuğuna öğretmiş, size doğru cevap verdi. Benim babama da babası ögretmiş olsaydı o da bana ögretir, ben de size doğru cevap verebilirdim. Bu yüzden babamı cezalandırma yerine, babamı öğretmeyen babasını cezalandırmayı düşünmeniz daha adil olur!
Çocuk bundan sonra da sözlerine şunu eklemiş :

- Ancak, demiş, babamın da babası olan dedem şimdi Rabbimizin adaletindedir. Onu bulup cezalandırmanız hem mümkün olmaz, hem de bir suçtan iki defa ceza vermek adil olmaz. Şu anda dedem çocuklarını ihmal etmenin ne demek olduğunu çektiği kabir azabıyla çok iyi anlamış, ama kabirdeki bu anlamanın hiç de faydası olmamıştır. Onun için dedemin bilgisiz bıraktığı babamı bağışlamanızı diliyorum.

Bu mantık ve muhakeme mahsulü cevaptan memnun olan hükümdar, bu defa kararını değiştirerek emrini şöyle vermiş :

-Bilen çocuğun babasına çocuğuna din bilgisi öğrettiği için, bilmeyen çocuğun babasına da, çocuğuna böyle muhakeme kazandırdığı için mükafat verin, cezalandırmayı düşünmeyin. Çünkü demiş, çocuğuna böyle muhakeme kazandırmak da bir eğitimdir. Baba, bildiğini öğreterek çocuğunu geliştirmiştir.

******

Sadece ilmin verilmesi yetmez.. Muhakemeli bir ilim aşılanmalıdır.. Örnekte görüldüğü üzere soruyu bilemeyen çocukta bir istidat var ve muhakeme gücü gelişmiş; dini bilgileri öğrenme potansiyeli var.. Sadece ''ilmen yoğurulmamış.''
Küçük yaşlarda muhakemesi gelişen ve kendisine bu bilincin aşılandığı çocukta vicdan, adalet, basiret ve feraset gibi hasletler de yer alacaktır..


selamün aleyküm Aliye kardeşim,ne kadar güzel ve maalesef yeteri kadar önemseyip üzerinde durmadığımız bir konuda yol gösterici olmuşsunuz.

ben de acizane kendi uygulamalarımdan bir kaç dip not eklemek istiyorum.
-çocukların birer şahsiyet olduklarını kabullenmek.
-bizim nazarımızda duyguları,tercihleri çok çok ömenli görülmese de iç dünyalarında çok derin hadiseler yaşdıklarını kabullenmek.
-aile içindeki meselelerde onun da fikrini almak.
-yasaklarda ya da tavsiyelerde asıl faydanın ya da sakıncanın belirtilmesi ve anlayabileceği şekilde izah edilmesi.
-çocuklar ciddiye alınmak,muhatap olarak görülmek ister.
-onların dünyalarında mutlu olmalarını sağlayacak aktivite ya da özel bir hadise oluştrmak.

şu an aklıma gelenler bu şekilde.inşALLAH faydalı olbiliriz.hayırlı cumalar
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Unutmayalım ki, çocuklarımızı iyi birer müslüman olarak yetiştirmek, geleceğin neslini yoğurmak demektir. Müslüman olmadıktan sonra nesiller, nerde nasıl yetişirlerse yetişsinler, ne farkeder? Hepsi yanlış, bütün emekler heder... Rabbim, bize dinine hizmet edecek nesiller ver!..

amin allah razı olsun güzel paylaşım için....:a12::a12::a12:


Allah cümlemizden razı olsun Ayşegül kardeşim..
Teşekkür ederim.. Selam ve Dua ile kalın.B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
selamün aleyküm Aliye kardeşim,ne kadar güzel ve maalesef yeteri kadar önemseyip üzerinde durmadığımız bir konuda yol gösterici olmuşsunuz.

ben de acizane kendi uygulamalarımdan bir kaç dip not eklemek istiyorum.
-çocukların birer şahsiyet olduklarını kabullenmek.
-bizim nazarımızda duyguları,tercihleri çok çok ömenli görülmese de iç dünyalarında çok derin hadiseler yaşdıklarını kabullenmek.
-aile içindeki meselelerde onun da fikrini almak.
-yasaklarda ya da tavsiyelerde asıl faydanın ya da sakıncanın belirtilmesi ve anlayabileceği şekilde izah edilmesi.
-çocuklar ciddiye alınmak,muhatap olarak görülmek ister.
-onların dünyalarında mutlu olmalarını sağlayacak aktivite ya da özel bir hadise oluştrmak.

şu an aklıma gelenler bu şekilde.inşALLAH faydalı olbiliriz.hayırlı cumalar

Ve Aleyküm Selam Ayşe Rana ablam.. Size de hayırlı, bereketli Cuma'lar dilerim.. Çok teşekkür ederim, katkılarınız ve paylaştığınız metotlarınız için.. Her biri de çok değerli nasihatlerdi..Güzel, mühim noktalara değinmişsiniz.. Allah razı olsun, sevabınızı yazsın inşallah..
Onların şahsiyetlerini çözebilmenin en güzel yollarından biri de, çocuk olabilmenin verdiği ruhu, duygu yoğunluğunu, safiyyetini anlayabilmek.. Ebeveynler, konuşmayla olan iletişim kadar, ''duygu iletişimi-alışverişi''ne de önem vermeliler.. Aynı dili konuştuğumuz ama aynı duygu seviyesinde olamadığımız bir çocukla iletişim, hep eksik kalacaktır, tıkanıklıklar meydana getirecektir.. Bu sebeple özellikle ''baştan savıcı ve yüzeysel'' olmak yerine, duygularını gerçekten anlamak / anlamaya çabalamak, her zaman en sağlıklı yoldur.. Mevla muvaffak eylesin uygulamada inşallah..
Selam ve Dua ile, Rabbimize emanetsiniz..
B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Çocuk..
Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;
Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...

Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;
Karıncaya göz atsa "niçin, nasıl?" ve hayret...

Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür;
Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür.


Allah diyor ki:"Geçti gazabımı rahmetim!"
Bir merhamet heykeli mahzun bakışlı yetim...

Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın!
Şimdi anladığını, sonra anlayamazsın!

İnsanlık zincirinin ebediyet halkası;
Çocukların kalbinde işler zaman rakkası..


Necip Fazıl Kısakürek

__________________
Paylaşımlar için gönüldaşlarıma teşekkür ederim...BESMELE...SELAM...DUA...


Teşekkür ederim değerli abimiz, Rabbimiz razı olsun katkınız için.
Selam ve Dua ile, Rabbimize emanet olunuz.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
46
Selamün aleyküm allah razı olsun arkadaşlar emeğinize sağlık.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Engelli Çocuk, Allah'ın Özel Emaneti

Engelli Çocuk, Allah'ın Özel Emaneti

Engelli Çocuk, ALLAH'ın Özel Emaneti...

umut.jpg


ALLAHım ben ne günah işledim? Bu bize bir ceza mı? Bu çocuk benim olamaz, görmek istemiyorum…” Bu isyan dolu ifadeler dinin sınırları dışına çıkmaya kadar götürür insanı. Ancak kimi zaman dokuz aylık zorlu hamilelik sürecinden sonra engelli bir çocuk dünyaya getiren bir annenin ağzından dökülür bu cümleler. Kalbi böyle demese de o an yaşadığı üzüntüyle dili söyler. ölünceye kadar bebek kalacak, bakıma muhtaç bir çocuğa sahip olma gerçeğiyle yüzleşen her kadın başlarda bu durumu kabullenmek istemiyor. O kadar ki, bazı anneler çocuğunun bu özel durumundan kendisini sorumlu tutuyor. Yaptığı bir hata sonucunda ya da hamilelik dönemindeki ihmaller yüzünden engelli bir çocuk dünyaya getirdiğini düşünüyor. Yaşanan ilk şoku atlattıktan sonra evladını kucağına alan, onun sıcaklığını yüreğinde hisseden her anne zamanla yavrusunu kabulleniyor, hatta bütün hayatını çocuğuna adıyor.

Engelli çocukla ilgilenmek, bakımından yetiştirilmesine kadar her şeyini üstlenmek diğer çocuklardan daha zor şüphesiz. Annelerin yaşadıkları zorluklar da ortada. Bağışıklık sistemi oldukça zayıf olan bu çocuklar daha sık hastalanıyor. Ayrıca, sağlıklı büyüyen çocuklar birçok şeyi belli bir yaştan sonra annelerinden bağımsız olarak yapar hale gelmelerine rağmen engelli bir çocuk ömür boyu annenin kontrolü altında ve ona bağımlı yaşamak zorunda kalıyor. Bazen babalar çocuğu kabullenmiyor, yemek yemesinden bakımına, temizliğine kadar bütün sorumluluğu anneye yüklüyor. Ayrıca, evdeki diğer çocuk, anne babasının engelli kardeşine olan ilgisini kıskandığında psikolojisi olumsuz etkileniyor. Burada dengeyi kurmak yine anneye düşüyor.

Engelli çocuk ailelerinin sosyal hayatla ilişkisi azalıyor

Engelli çocuğu olan annelerin birçoğu mutsuz ve kendi halinde yaşıyor, hatta çevresiyle ilişkisini koparıyor. Kimi ebeveynler çocuğunun iyileşmeyeceğini düşünürken, inancını muhafaza eden aileler evladının durumu ne kadar ağır olursa olsun ileride normal bir çocuk olacağı umudunu taşıyor. Ailelerin en büyük korkuları ise onlar öldükten sonra çocuklarının akıbetinin ne olacağı. Uzmanlar, hayatın bir imtihan, her derdin bir sabrı ve mükafatı olduğu inancını taşıyan anne babaların bu durumu daha çabuk kabullendiklerini söylüyorlar.

Sebahat İnan ve Havva Işık Tepe engelli çocuk sahibi birer anne. Ev hanımı Sebahat İnan, 15 ve 8 yaşlarında iki erkek çocuk annesi. Her iki oğlu da sağlıklı dünyaya gelmiş. Lisede okuyan büyük oğlunun sağlık problemi yok. Küçük oğlu Mücahit Furkan ise altı aylıkken yakalandığı Hipoplazi (Beyin dopları arasında açıklık) hastalığıyla savaşmaya devam ediyor. Sebahat Hanım, aynı zamanda ailesinin tek evladı. Bir yandan annelik, diğer yandan da evlatlık vazifelerini yerine getirmeye çalışıyor. Biri sağlıklı, diğeri engelli iki çocuğuna sevgi ve şefkatini eksiksiz verirken, 35 yıldır şeker hastası olan, gözleri görmeyen annesinin bütün hizmetini üstlenmiş.

Mücahit Furkan, sekiz yıl önce gözlerini dünyaya sağlıklı bir bebek olarak açar. Altı aylık oluncaya kadar çok nadir hastalanır. 17 Ağustos depremi, İnan ailesinin ve minik Mücahit Furkan’ın yıllarca sürecek hastalığının başlangıcı olur adeta. Depremden üç gün sonra, henüz altı aylık olan Mücahit Furkan’da aşırı mide bulantısı başlar. İnan ailesi, midesine giden her damla sütü geri çıkaran minik yavrularını hemen hastaneye kaldırırlar. Doktorlar bebeğin midesini üşüttüğünü, korkulacak bir durum olmadığını belirterek, hafif ilaçlarla aileyi eve gönderir.

Ancak, ilerleyen günlerde Furkan’ın durumu daha da kötüleşir. Artık, ne anne sütünü kabul eder ne de mamasını yer. Evlatlarının hastalığı karşısında iyice çaresiz kalan anne baba tekrar hastaneye koşar. Tahliller yeniden yapılır ancak sonuçlar gene normal değerlerde çıkar. Bulantısı devam eden minik yavru, uzun araştırmalar sonrasında teşhis konulamadan yeniden evine gönderilir. Doktorların yapacak bir şey olmadığını söyledikleri Mücahit Furkan’ın beslenmesi tamamen durur. Verilen ilaçlar ise mideye inmeden geri gelmektedir.

Bu durum bir yaşına kadar devam eder. Evlatları elleri arasında günden güne eriyen İnan ailesi mücadeleye devam eder, her hastaneye gider, her doktorun kapısını çalar. Furkan bir yaşına geldiğinde özel bir hastanede tedavi altına alınır ve verilen ilaç sayesinde mide bulantısı durur ancak, artık yeme alışkanlığını kaybetmiştir. Sebahat Hanım, bir yaşındaki oğlunu, bebek maması ve bitki çaylarıyla beslemeye başlar. Oğlu, artık ne konuşabiliyor ne de emekleyebiliyordur. Büyümesi de durur.

İnan ailesi evlatlarının hastalığının ne olduğunu öğrenmek için mücadeleyi bırakmaz. Furkan iki yaşına geldiğinde çekilen beyin MR’ıyla hastalığın adı konur: Beyin dopları arasında açıklık vardır. Aile bir kez daha yıkılır. Doktorlar yapılacak fazla bir şey olmadığını söylese de, onlar “ALLAH’tan ümit kesilmez” diyerek tedaviye devam ederler. Furkan, altı ay boyunca İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde fizyoterapi ve özel eğitim alır. Tedaviye cevap veren Furkan 2,5 yaşına geldiğinde emeklemeye başlar. Mücahit Furkan, şu an sekiz yaşında. Üç yaşından beri Üsküdar Belediyesi özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde fizyoterapi ve özel eğitim görüyor. Annesinin desteğiyle yürüyebiliyor, etrafındakileri algılayabiliyor, kısmen de olsa şikayetini dile getirebiliyor.

“Oğlum bu dünyada yürüyemiyor ama inşALLAH cennet-i alada koşacak”

Sebahat Hanım, hiçbir zaman umudunu yitirmeyen annelerden. Oğlunun sağlığına kavuşması için bir yandan dua ediyor, diğer yandan sebeplere sarılarak şifayı ALLAH’tan bekliyor. 35 yıldır şeker hastası olan annesinin hizmetini de eksiksiz yapmaya gayret eden vefakar kadın, dört yıl önce alzheimer hastalığına yakalanan babasına da evlatlık vazifesini yerine getirmiş. “Bir evde üç hasta vardı” diyen Sebahat Hanım, o günleri şöyle anlatıyor: “Mücahit Furkan üç yaşındayken, babam alzheimer hastalığına yakalandı. Şeker hastası olan ve gözleri görmeyen annem dolaşım bozukluğu nedeniyle ameliyat oldu. Hastanede annemin yanında kalıyor, bir yandan da babamın hizmetini yapıyordum. Bu arada Furkan’la da ilgileniyordum. Babam üç yıl yaşadı. Üç yıl üç hasta bezledim. Çok zor günlerdi ama ALLAH’a sığınarak atlattım. Annem benim yanımda ve bakıma muhtaç. Ben annelik ve evlatlık vazifeleriyle imtihan edildiğimi bilerek inancımla görevlerimi yerine getirmeye çalışıyorum. Hayır ve şer ALLAH’tan gelir. Oğlum bu dünyada yürüyemiyor ama insaşALLAH cennet-i alada koşacak.”

Engelli çocuk annelerinin her duyguyu daha yoğun yaşadığını belirten Sebahat Hanım, zorlukların kendisini daha sabırlı ve şükür sahibi bir insan yaptığını söylüyor. “İnancım beni huzurlu kılıyor” diyen Sebahat Hanım, “Eskiden olumsuz baktığım her şeye artık olumlu bakıyorum. Şefkatim ve merhametim daha da arttı. Furkan’ın ve annemin rahatsızlığı nedeniyle sosyal hayatım tamamen durdu. Beş yıldır kimseyle görüşemiyorum. Yalnız, oğlumun tedavisi ve alışveriş için dışarı çıkabiliyorum ama her zorlukta ebedi alemi gözümün önüne getiriyorum. Çünkü bu dünyada çekilen her derdin sabrı ve mükafatı olduğuna inanıyorum” şeklinde konuşuyor.

Doktorlar beş yıl ömür biçti, ancak Acar şu an yedi yaşında

“Ben ve oğlum Acar, Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail gibiyiz…” Havva Işık Tepe, doğuştan engelli oğlu Acar’ı hayata bağlayabilmek için verdiği mücadeleyi bu sözlerle anlatıyor. Doktorların, “Yalnız karaciğeri sağlam, yürüyemez, dört yaşında gözlerini kaybeder, beş yaşında bu dünyadan ayrılır” dediği Acar şimdi yedi yaşında. Havva Hanım, doktorlar kadar çabuk pes etmemiş ve yedi yıl boyunca İnşirah suresini dilinden ve kalbinden düşürmeden, ALLAH’a sığınarak, oğluna bir damla hayat suyu bulmaya çalışmış. Eşinin akrabası Yeliz altı yıldır Havva Hanım’ın yanında olan tek insan. Hayatta yapabileceği en güzel hizmetin Acar’ın yanında bulunmak olduğunu düşünerek ailesini ve eğitimini bırakıp, Tepe ailesinin evine taşınan genç kız tek destekçileri. “Yeliz, bedenimin ve ruhumun diğer yarısı” diyor Havva Hanım.

Şimdiler de Üsküdar Belediyesi özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde haftada üç gün fizyoterapi ve özel eğitim gören minik Acar 2000 yılında dünyaya gelir. Hamilelik döneminde sık sık yapılan kontrollerde doktorlar bazı problemlerden bahseder, ancak bunların önemsiz olduğunu söylerler Tepe çiftine. Dokuz ay süren heyecanlı bekleyişin sonunda doğum gerçekleşir. ALLAH’ın bir hediyesi olan evladını kucağına almayı hayal eden ve sabırsızlanan anne, doktorların “Bir oğlunuz oldu ancak yalnız karaciğeri sağlam, kalbinde ciddi problem var. Kontrollerde fark edemedik” sözleriyle yıkılır. Evladı bir kuvözde hayata tutunmaya çalışmaktadır. Her şeyin ALLAH’ın takdiri olduğunu bilen acılı anne o zor günlerde Lokman suresi 34. ayetinden güç alır. “Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca ALLAH katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz ALLAH hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır” ayet-i kerimesi karanlık günlerinde yolunu aydınlatır. Günler sonra hastaneden çıktıklarında minik Acar’ın emme-yutma yeteneği yoktur.

Havva Hanım pes etmez; doktorlardan bebeğin beslenmesi ile ilgili bilgi alır, hastane hastane dolaşır, oğlunun yaşaması için elinden gelen bütün çabayı harcar. İstanbul’daki bütün üniversite hastanelerinde yapılan araştırmalar sonucunda Acar’a beyin felci tanısı konur. Oğlu hiç iyileşmeyecek, bir ömür boyu kendisine bağlı yaşayacaktır. Havva Hanım kendini oğlunun yerine koyarak onun her yaptığı hareketi yapmaya çalışır, onu daha iyi anlayabilmek ve dünyasına girebilmek için onun gibi yaşamaya başlar. Acar’ın içinde bulunduğu durumu çözebilmek için oğlu gibi bakar, onun gibi oturur, onun gibi hareket eder. Oğlunun adeta kulağı, gözü ve dili olur. Beş yıl ömür biçilen minik Acar 5,5 yaşından beri annesinin desteğiyle yürüyebiliyor, yemeğini yiyebiliyor. Acar’ın bir de dört yaşında erkek kardeşi var. Oldukça sağlıklı bir çocuk olan Efe, ağabeyi Acar’ı adeta küçük kardeşi gibi koruyor, onunla oyunlar oynuyor.

“Oğlumu en iyi şekilde yaşatmak anne olarak benim görevim”

Halkla İlişkiler Uzmanı olan Havva Işık Tepe, Acar’ın doğumundan sonra iki yıl engelli çocukların annelerine danışmanlık yapar. İkinci oğlu dünyaya geldikten sonra mesleğini bırakarak, hayatını, biri sağlıklı diğeri engelli iki oğluna adar. Yoğun tedavi sürecinde maddi sıkıntılar içine düşünce, iki yıl önce, takı tasarımcısı olan komşusundan takı yapmayı öğrenir. Havva Hanım iki yıldır bir yandan çocuklarına bakıyor diğer yandan takı tasarımcılığı yaparak eşine maddi destek olmaya çalışıyor. İnancını hiç kaybetmediğini, yaşadığı zorlukların kendisini ALLAH’a daha da yaklaştırdığını belirten Havva Hanım, “Her zorlukta bir kolaylık vardır. İnsan hayata nasıl bakarsa hayat ona o şekilde dönüyor. Bakmasını bilmek lazım” diyor. Çocuğunu kendisinin olduğu için sevmekten öte ALLAH’ın emaneti olarak gördüğünü anlatan cefakar anne şöyle devam ediyor: “Acar bana ALLAH’ın özel bir emaneti. Ben o emanete sahip çıkmalıyım. Onun sorumluğu bana verildi. Hz. Hacer gibi evladıma su bulmalıyım. ALLAH’ın verdiği ömrü ona en iyi şekilde yaşatmak anne olarak benim görevim. Biraz içgüdüsel biraz bilgiyle hareket ediyorum. Acar sayesinde sabretmeyi öğrendim. ALLAH’a olan inancımı asla kaybetmedim. Ona dayanarak yola devam ediyorum.”


ALINTI


 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
İslam'da Çocuğun Hakları

İslam'da Çocuğun Hakları

İslam Dinine göre Çocuğun bazı hakları vardır. Bu hakların başlıcaları şunlardır:

1-Himaye, Bakım ve beslenme: Yaşamak her insanın en tabii hakkıdır. Dünyaya gelen bir çocuğun bu haktan yararlanabilmesi gerekir. Hadis-i Şerif’de Peygamber Ef. (S.A.V) Şöyle buyuruyor:

« كُلُّكُمْ راعٍ ، وكُلُّكُمْ مسئولٌ عنْ رعِيَّتِهِ ، والأِمَامُ رَاعٍ ، ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، والرَّجُلُ رَاعٍ في أَهْلِهِ ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، والمرْأَةُ راعِيةٌ في بيْتِ زَوْجِهَا ومسئولة عنْ رعِيَّتِهَا ، والخَادِمُ رَاعٍ في مالِ سيِّدِهِ ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، فكُلُّكُمْ راعٍ ومسئولٌ عنْ رعِيتِهِ».

“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlunuz.”[3]

Maddi yada sosyal endişelerle çocukların hayatlarına kıyılması, cahiliye döneminde özellikle kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi adetine karşı İslam’ın getirdiği tedbîr ve uygulamalar, kız çocuğunun bakım ve himayesine daha fazla önem verilmesi sonucunu doğurmuştur. Hz.Peygamber’in bazı hadisleri, kız çocuğu yetiştirmenin büyük ecir ve sevabını dile getirir. Çocuğun maddi-manevi ihtiyaçlarının mümkün olan en iyi şekilde karşılanmasından ve yetiştirilmesinden birinci derecede baba sorumludur. Çocuğun bakımı, beslenmesi ve eğitimi ise ana vasıtasıyla gerçekleşir.


2-Güzel İsim: Çocuğa, büyüdüğü zaman kendisinin de beğenebileceği hem lafızca hem de anlamca güzel bir isim verilmelidir.

3-Güzel terbiye: Çocuğun sağlam kişilikli, bilgili, faziletli, sanat ve hüner sahibi, iyi bir insan, iyi bir Müslüman olarak yetişmesi için her türlü gayretin gösterilmesi gerekir.

4-Eşit Muâmele:Yakup Peygamber’in çocuklarına, özellikle. Hz.Yusuf’a olan sevgisi buna en güzel örnektir. Yani her şeyde (özellikle sevgide de) eşit olmamız gerektiğinin açık bir kanıtıdır.[4]

Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.



Çocuklar arasında herhangi bir şekilde ayırım yapmak son derece yanlış hem de sünnete aykırıdır. Özellikle cahiliye dönemi kalıntısı olan, kız çocuklarını aşağı ve değersiz görme ve onları bazı haklardan mahrum bırakma, İslam’da son derece çirkin kabul edilen ve yasaklanan bir davranıştır. Tam aksine, kız çocuklarının haklarına öncelik vermek hususunda Hz. Peygamber’in ısrarlı tavsiyeleri ve vardır. اتَّقُوا اللَّه وَاعْدِلُوا في أَوْلادِكُمْ "Allah'tan korkunuz; çocuklarınız arasında adaletli davranınız"

5— Evlendirme: Bülûğ çağına ulaşan ve evliliğin gereklerini yerine getirebilecek durumdaki çocukların evlendirilmesi gerekir. Mazeretsiz olarak bunun geciktirilmesinin doğurabileceği olumsuz sonuçlardan Ana-Baba dini bakımdan sorumlu sayılır.Haklar ve görevler karşılıklıdır. Çocuğun Ana-Babası üzerinde hakları olduğu gibi; kendisini dünyaya getiren, besleyip büyüten ve sayısız fedakarlıklarla yetiştirip, eğiten Ana ve-Babasına karşı görevleri de vardır. Kur’ân-ı Kerîm’in Nisa süresi 36. âyetinde Allah Teâla şöyle buyuruyor:

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراً

“Allah'a kulluk edin, O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana-Babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip övünenleri elbette sevmez”[5]

Çocuklarımız geleceğimizdir. Onun için çocukların iyi eğitilmeleri, manevi değerlerle donatılmalarının sağlanması, sosyal kişilik kazanmalarının yanısıra; olumlu bir kişiliğe sahip olup anne babasına, akraba ve komşularına, ülkesine ve milletine, el-hasıl insanlığa yararlı birer birey olması için elden gelen gayret gösterilmelidir. Rasûlüllah (s.a.s.) herkesi çocuklarını öpmeye teşvik ederdi: "Çocuklarınızı öpün, zira her öpücük için size, Cennet'te bir derece verilir. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve bunu sizin için yazarlar."Torunlarını öpen Rasûlüllah (s.a.s.)'ı Akra b. el-Hâbis yadırgayıp Rasûlüllah'a şöyle demişti: "Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim." Rasûlüllah (s.a.s.) "Merhameti olmayana merhamet edilmez." cevabını vermişlerdir.[6]

Çocuklarımıza güzel muâmele yapmalı, onları güzelce eğitmeli, geleceğe güzel hazırlamalıdır. Hz. Ali (k.v.) : “Sizler; çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların bulunacağı zamana göre yetiştiriniz.” buyurmuştur. Çocuklarla ilgilenip onları geleceğe hazırlamak her ana-babanın arzusudur. Onların inancı, ahlakı, eğitimi gelecek için yapılan en güzel yatırımdır. Çocukların, hayatı ana-babaları ile birlikte, aktif bir şekilde yaşayarak tanımaya ihtiyaçları vardır. Ana-baba güzel örnek olup onları hayata hazırlamalıdır.

Ne mutlu O kimselere ki ; arkalarında sâlih ameller işleyen, ana-babalarının derecelerini yükseltecek hayırlı evlatlar bırakanlardır...


İlhami TEMEL


[3] Riyazü’s-Salihin, Prof.Dr.Y.Kandemir,İ.L.Çakan,R.Küçük,

[4] İslam ve Çocuk, Prof.Dr.B.Bilgin

[5] Nisa, 4/36

[6] Buhari, Edep, 18
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün aleyküm..
ne kadar da uzaklaşmaya çalışsakta günümüzün kanayan en büyük yarası
geleceğimiz diye nitelendirdiğimiz çocukları nasıl yetiştireceğiz nasıl topluma kazandıracağız..
aslında benim en büyük korkularımdan birisidir bu inşalllah Rabbim herşeyin en güzelini nasib eder faideli nesilleri nasip eder bizlere..

çok güzel faydalanılacak bir paylaşım ellerinize saqğlık..
Rabbim rızasına nail etsin sizleri
selam ve dua ile


Ve Aleyküm Selam değerli abimiz.
Amin inşallah. Rabbimiz, cümlemizi rızasına nail eylesin; ömrümüzün sonuna dek hayırlı amellerle meşgul kılsın.. Güzel yorumunuz ve dualarınız için Rahman razı olsun, teşekkür ederim..
Allah, kamil insan olma ve yetiştirme yolunda cümle kullarının yar ve yardımcısı olsun daimen.
Selam ve Dua ile, Rabbimize emanet olunuz..
 

ayşe-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
1,732
Tepki puanı
46
Puanları
48
Yaş
51
YARDIMSEVER ÇOCUKLAR YETİŞTİRMENİN YOLLARI:



Çok küçük yaştaki çocuklar, hatta iki yaşından küçükler özellikle annelerine ve diğerlerine de, yardımsever, cömert ve nazik bir tavır takınırlar. Bazı çocukların diğerlerine göre daha nazik ve şefkatli olduğu da doğrudur. Bir çoğumuz çocuklarımızın bu şekilde yardımsever olmalarını isteriz. Böyle bir çocuğa sahip olmak için aile ortamında aşağıda belirtilen değerlerin bulunması gerekebilir.
Sevgi dolu bir aile havası yaratma:
Çocuklarını sevme, besleme, ve onlara destek olma gerekliliğine inanan ebeveynler, diğerlerine karşı daha düşünceli, daha anlayışlı, yardımsever çocuklara sahiptirler. Bu durum belki de çocuğun ailesine güvenle bağlılığından ve ebeveynin iyi huyundan dolayıdır. Ayrıca çocuğun sizin davranışınızı model olarak aldığından kaynaklanabilir. Çocuğunuz böyle iyi huya sahipse, başkalarına yardımda daha istekli olacaktır. Onun bu yönünü desteklemek gerekir.
Kurallar koymak ve nedenini açıklamak:
Disiplinsiz çocuğun terbiyesi iyi olmaz, hafif otoriter aile tarzıyla çocuklar daha iyi yetişir ve gelişirler. Çocuklar kurallar ve standartlar hakkında kendilerine rehberlik edilirken açık olunmasını isterler. Bu da onların kendi güvenlerini kazanmalarına yol açar.
Eğer çocuk arkadaşına vurmak istiyorsa veya böyle girişimde bulunuyorsa, "arkadaşına vurursan onun canını acıtırsın" gibi uyarmanın yanı sıra, diğerlerine vurmamalısın diye belirgin bir şekilde kuralı da açıklamalıdır. Böyle davranan annelerin çocukları diğerlerine karşı daha sempatik ve yardımsever olurlar. Çocuğa niçin cömert ve yardımsever olmasının gerektiği duygusal olarak da açıklandığında, pek çok araştırmaya göre, çocuk daha düşünceli ve nazik olmaktadır:
Bütün aileler çocuğun neyi yapmaması gerektiğini söylemek için çok zaman harcarlar. Aslında önemli olan, niçin yapmaması gerektiğini söylemektir. Ayrıca, bazı olumlu kuralları da yinelemekte yarar vardır. Örneğin, sıkıntıları olan, işleri ters gitmiş bazı insanlara olunmalıdır gibi kesin kuralların sık sık yinelenmesi de çocukları yardımseverliğe götüren davranışlardır!
Yararlı görevler vermek:
Ebeveyn çocuğunu, evcil hayvanlara bakmak, yoksul çocuklara vermek üzere oyuncaklar yapmak, veya kardeşine bir oyunun nasıl oynanacağını öğretmek gibi etkinliklerine; evde veya okul çevresinde karşılaşılan yardım gerektiren olaylara katılmalarına destek vermelidir. Bu tip davranışlara doğal olarak kalkışmayan çocuklarda özendirilmelidir. Bezende zorlanmaları gerekebilir. Fakat bu zorlama da ılımlı olmalıdır. Aksi halde ters tepki verebilir. Yardımsever çocuklar yetiştirmenin en belirgin yolu, onlarda görmeyi istediğiniz, cömert düşünceli, yardımsever davranışı, sizinde uygulamanızdır. Söylediğinizle yaptığınız arasında bir zıtlık olduğu zaman, sizin söylediğinizi değil, yaptığınızı taklit edeceklerdir. Eğer davranışınız söylediğinizi yansıtmıyorsa, sonuç yeterince iyi olmayacaktır.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
1169633634simonehertel4bt1.jpg


image002ru9.jpg


Allah C. razı olsun Aliye kardeşim...
Elinize, emeğinize sağlık...

Çocukları çok seviyorum...
Çünkü onlar günahsız...
Çünkü onlar samimi..
Çünkü onlar riyasız...
Çünkü onlar CENNET ÇİÇEKLERİ...

Allaha emanet olun kardeşim...

Ve Aleyküm Selam değerli abimiz.
Emeğinize sağlık.. Çok teşekkür ederim bu güzel katkılarınız için.. Allah razı olsun.. Yorumunuz çok güzeldi.. Meleklerin arkadaşlığına mazhar olmaları da bu safiyyet, naifiyet ve temizliktendir şüphesiz.. Onlardan alınacak çok ibretler var inşallah.. İlk resmi kaydettim, hakkınızı helal ediniz mavci abimiz.
Bir yanda minicik bedenleriyle şehadete yürüyen, acı diyarın bebekleri de farklı şartlarda, farklı imtihanlarla ''yoğruluyorlar..''

Onlardan sağ kalabilen çocukların edindiği hayat dersini ise şüphesiz hiçbir eğitimci veremez.Rabbimiz, cennetinde güzellikler nasip etsin her birine..Onlar, cennetin çocukları hamd olsun..

Rabbimize emanet olunuz inşallah. Selam ve Dua ile, Hayırlı günler..
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,120
Tepki puanı
8,195
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Selamünaleykum...

Selamünaleykum...

Ve Aleyküm Selam değerli abimiz.
Emeğinize sağlık.. Çok teşekkür ederim bu güzel katkılarınız için.. Allah razı olsun.. Yorumunuz çok güzeldi.. Meleklerin arkadaşlığına mazhar olmaları da bu safiyyet, naifiyet ve temizliktendir şüphesiz.. Onlardan alınacak çok ibretler var inşallah.. İlk resmi kaydettim, hakkınızı helal ediniz mavci abimiz.
Bir yanda minicik bedenleriyle şehadete yürüyen, acı diyarın bebekleri de farklı şartlarda, farklı imtihanlarla ''yoğruluyorlar..''

Onlardan sağ kalabilen çocukların edindiği hayat dersini ise şüphesiz hiçbir eğitimci veremez.Rabbimiz, cennetinde güzellikler nasip etsin her birine..Onlar, cennetin çocukları hamd olsun..

Rabbimize emanet olunuz inşallah. Selam ve Dua ile, Hayırlı günler..

Allah C.C. cümlemizden razı olsun inşallah Aliye kardeşim...
Bu forumunuzu takip ediyorum vaktim olduğunca...
Çok yararlı bir paylaşım...
Çok emek edilerek bir araya toplanan meseleler ihtiva ediyor...
Katkısı olan tüm kardeşlerimize teşekkür ederim...
Bizden yana herşey helal olsun...
Dualarınıza gönülden amin kardeşim...
Bizlere de şefaatçi yapsın Yüce Rabbimiz Cennet çocuklarını...
Allaha emanet olunuz...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Allah C.C. cümlemizden razı olsun inşallah Aliye kardeşim...
Bu forumunuzu takip ediyorum vaktim olduğunca...
Çok yararlı bir paylaşım...
Çok emek edilerek bir araya toplanan meseleler ihtiva ediyor...
Katkısı olan tüm kardeşlerimize teşekkür ederim...
Bizden yana herşey helal olsun...
Dualarınıza gönülden amin kardeşim...
Bizlere de şefaatçi yapsın Yüce Rabbimiz Cennet çocuklarını...
Allaha emanet olunuz...

Ve Aleyküm Selam değerli Abimiz.
Ben teşekkür ederim, ilginiz için. Faydalı bir şeyler sunabilmişsek ne güzel.. Zaman ayırıp okuduğunuz için Rabbimiz sizden de razı olsun..
Duanıza amin diyorum, Rahman bizlere cennet yüreklilerin şefaatlerini nasip etsin; dünyadaki acı dolu diyarlarını da selamet ve zaferle müjdelesin inşallah..
Rabbimize emanet olunuz. Selam ve Dua ile, hayırlı günler..
 

ayşe-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
1,732
Tepki puanı
46
Puanları
48
Yaş
51
ÇOCUĞA KONULAN YASAĞIN ZAMANI BİLİNMELİ



Her ne kadar çocuğunuza örneklerle bir şeyler gösterip onu olumlu bir şekilde yetiştirseniz de hayır demek zorunda olduğunuz anlarda olacaktır.Çocuğunuz siz hayır dediğinizde o sırada ne yapıyorsa onun yasak olduğunu anlamalıdır.

Kesinlikle hayır denilmesi gereken 3 önemli durum örnek olarak verilebilir.
Çocuk kendine zarar verecek her hangi bir şey yapacağı zaman (fırın üzerindeki sıcak tencereye erişmek istemesi)

Çocuğun hareketleri başkalarına zarar verecekse (uyuyan bir bebeğin yanında yüksek sesle oynanması oyuncaklarını gürültüyle birbirine çarpması.
Çocuğun hareketi gerçek bir hasarla sonuçlanacaksa (mum boyalarını oturma odasının duvarlarına ve kanepelere sürmesi.)

Böyle durumlarda,hayır diyerek zıtlaşmaya gitmektense severek yapacağı başka bir etkinliğe dikkatini çekmek en idealidir.

Hayır demeye karar vermeden önce çocuğun niyeti iyice anlanmalı, gereksiz yere suçlayıcı olunmamalıdır.Çocuğa niçin hayır dediğinizi ve demediyseniz neler olabileceğini açıklamak gerekir.Sözünüzün hemen dinlenmesi ve yerine getirilmesi tutarlı bir disiplin sağlamak

Çocuğunuzu disipline ederken önce doğru şeyi yaptırmak olanaksızdır.Çünkü onun doğru ve yanlışı birbirinden ayırt etme gibi henüz mantıksal gücü olmadığı gibi dilediğini yapma isteği de çok kuvvetlidir.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Çocuklara ORUÇ Nasıl Sevdirilir?

Çocuklara ORUÇ Nasıl Sevdirilir?

Çocuklara ORUÇ Nasıl Sevdirilir?

Ramazan'da bir heyecan fırtınasına kapılan çocuklarımıza orucu, birçok ilginç etkinlikle sevdirebiliriz. Bu nasıl olacak diyorsanız, işte size 12 öneri :
Ramazan'da yeme içme, yatma kalkma düzeninin değişmesi, misafirliklerin ve misafirlerin yoğunlaşması, camilerin daha sık ve uzun süreli ziyaret edilmesi çocuklarda merakla karışık bir heyecanı beraberinde getirmektedir. İşte bu merakla karışık heyecan çocuklara ahlaki değerler kazandırmak, içinde yaşadığı toplumun kültürünü anlatmak ve benimsetmek, din ve dinî yaşayış hakkındaki algısını derinleştirmek anlamında anne-babalar için bulunmaz bir fırsat olmalı ve mutlaka bu kıymetli zaman dilimi değerlendirilmelidir. Peki bu konuda neler yapabiliriz?
1- İyi hazırlanalım: Ramazan bize bir mesajla gelmektedir ve bu mesaj yeme içmenin ötesinde ruhi bir gelişim ve olgunlaşma mesajıdır.
2- Evimizi süsleyelim: Evimizi süsleyebilir, Ramazan'ın kaçıncı gününde olduğumuzu gösteren bir takvim hazırlayabiliriz.
3- Yaşayarak anlatalım: Çocuklar duyduklarından çok gördüklerini taklit ederler; yani kötü alışkanlıklarından mümkün olduğunca arınmış ve farklılaşmış bir birey olarak çocuklarımıza örneklik oluşturmalıyız.
4- Orucu teşvik edelim: Yaşlarına göre oruç tutmalarını güzel sözlerle ya da küçük hediyelerle teşvik edelim. Küçük yaştakiler birkaç saat da olsa oruç tutabilirler.
5- Huzuru hissetsinler: Oruçlu iken anne-babalarının daha anlayışlı ve kimseyi incitmeme konusunda hassas olduğunu gören çocuklar, terbiye eğitimini aktif olarak alacaklardır.
6- Ziyaretleri unutmayalım: Çocuklarımızla beraber akrabalarımızı, hasta ve muhtaçları ziyaret ederek sosyal yardımlaşmanın ve sıla-i rahimin sadece sözde kalmaması gerektiğini göstermiş oluruz.
7- İftar ve sahurları ailece yapalım: Oruç tutmasalar da iftar ve sahurlarda ailece sofraya oturmaya çalışalım. Sesli olarak dua etmeyi düzenli hale getirebilirsiniz.
8- Camilere götürelim: Bakın edebiyatçı Halit Fahri Ozansoy, babasının kendisini çocukluğunda Sultanahmet Camii'ne götürdüğü bir Kadir Gecesi'ni anlatıyor: "Çocuklukta böyle geceler, din duygusunun, Allah ve Peygamber duygusunun ruha derinlemesine işlediği gecelerdir. Babalar bunu bugün de düşünüyorlar mı? Ben, Kur'an'ın nâzil olduğu her Kadir Gecesi'nde o küçük yaşımın, o hayranlık ve iman dolu gecesini hatırlarım. Babam, bana bıraktığı bu kutsal hatıra ile mezarında daha rahat uyuyabilir."
9- Çocuk iftarları düzenleyelim ve çocuklarımızı ev sahibi yapalım: Oruçlulara iftar vermenin önemini ve sevabını çocuğumuza anlatarak, kendi akranlarını çağıracakları çocuk iftarları düzenleyelim ve çocuklarımızın daveti sahiplenerek misafirleri çağırmasını, sofrayı ve ikramları organize etmede sorumluluk almasını sağlayalım.
10- Yardım kutusu hazırlayalım: Bir yardım kutusunu çocuklarımızla beraberce hazırlayalım ve çocuklarımızdan birine yardım kutusunun sorumluluğunu vererek Ramazan boyu hem aile fertlerinin hem de misafirlerin yardım kutusuna katkıda bulunmasını sağlayalım.
11- Pano hazırlayalım: Evimizin güzel bir köşesine Ramazan'la ilgili bilgilerin, hatıraların, güzel söz ve yazıların yer alabileceği günlük yenilenen bir Ramazan panosu hazırlayalım ve sorumluluğunu çocuklarımız arasında paylaştıralım.
12- Albüm hazırlayalım: Ramazan boyunca yaşadığımız hatıralarımızın, resimlerimizin, okuduklarımızın vs. yer alacağı bir Ramazan albümü hazırlayalım.
Alıntı
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
ÇOCUK KALBİ ve KUR’AN

ÇOCUK KALBİ ve KUR’AN


ÇOCUKLARI KUR'AN'A TEŞVİK EDELİM!



Çocuğun en fazla ihtiyaç duyduğu şey, sevgidir. Çocuk, sevmek ve sevilmek ihtiyacındadır. Hz. Peygamberin mübarek ifadesiyle tertemiz bir yaratılışla dünyaya gelen çocuğun kalbinde nifaktan eser yoktur. Bu sebeple çocuğun kalbi son derece saf, berrak ve doğaldır. Tıpkı Kur’an’ın berraklığı, saflığı ve doğallığı gibi. Bu sebeple Kur’an’la çocuk kalbi arasında inanılmaz bir etkileşim vardır. Fıtratı bulandırılmadığı ve kalbi kirletilmediği sürece çocuk, Kur’an’ı sever. İşte bu sevgi ve doğallık kirletilmeden ve bulandırılmadan, çocuğun Kur’an’la buluşturulması son derece önemlidir. Allah’ın kalplerine yerleştirdiği fıtrî bir sevgi ile çocuklarını çok seven ve onlar için her şeyi yapabilecek bir yapıda yaratılan anne ve babaların, çocukları için yapabilecekleri en büyük hayır, hiç şüphesiz çocuklarını Kur’an’la buluşturmak olacaktır.


Kur’an öğrenen çocuğun en büyük kazanımı ruhunun en çok ihtiyaç duyduğu sevgidir. Çünkü o, Kur’an’ı öğrenmekle sevginin kaynağına ulaşmıştır. O kaynaktan tertemiz yüreğine doyasıya sevgi transfer edebilmenin hazzına erişecektir.

Çocuklar da hayatın gerçekleriyle iç içe yaşarlar. Kur’an okuyabilen çocuk, hayatın getirdiği çeşitli sıkıntılarda ve özellikle yakınlarının ölümü gibi durumlarda hemen sarsılmaz ve daha çabuk toparlanabilir. Dedesi veya ninesi hastalanan veya ölüm döşeğinde olan bir çocuğun, onların başında Kur’an okumasının çocukta meydana getireceği olumlu psikolojiyi tahmin etmek bile çok güçtür. Çocuk, çok sevdiği kişilere karşı böyle manevi bir azık verebilmenin mutluluğunu yaşar. Çocuğun Kur’an öğrenmesi ona, Allah’ın daima kendisi ile beraber olduğu şuuru kazandırır ve böylece çocuk kendisini, Allah’ın yardımına nâil olmuş hisseder ve Allah’ın kendisini koruduğu inancına sahip olur.



cocuk.jpg




Kur’an okumak, çocuğun fıtratında var olan iman ihtiyacının sağlıklı bir şekilde karşılanmasının temelini oluşturacağı için, artık onun ruhunda boşluk meydana gelmeyecektir. İç huzuruna kavuşacak, imanı benliğine sindirecek, dünya ve ahiret saadetine ulaşabilecektir.

Fıtratı tertemiz olduğu için, Kur’an’la buluşan kalbi, imanın yerleşimine ve kök salmasına son derece elverişlidir. Bu bakımdan severek ve sevdirilerek Kur’an öğrenen ve okuyan çocuğun tertemiz kalbi, artık bir daha -Allah’ın izniyle- kolay kolay imandan kopmayacaktır. Çünkü henüz imana aykırı unsurların işgaline uğramadan imanın karargâhı hâline gelmiş, takva üzere kurulan bir temele sahip olmuştur. İlk baştan takva üzere kurulan temel gibi sağlam temel bulunabilir mi hiç?

"Bir şem’a ki, Mevlâ yaka üflemekle sönmez" artık. "Allah, şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da alçaltır." (Müslim, Müsafirun, 269) hadis-i şerifi gereğince, artık o uçabileceği kanatlarına kavuşmuş, Kur’an’la yükselmeye başlamış demektir. Onun kalbi artık, "Kalbinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan kimse bir bina yıkıntısı gibidir." (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 18) hadis-i şerifi gereğince viraneye ve harabeye dönüşmeyecektir, mamur olacaktır.

Kur’an okuyan çocuk, kalbini kirletebilecek işgalci unsurlara karşı âdete sağlam bir kaleye sığınmış olmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in okumasını öğrenmekle kalmayıp, bunun yanında mümkün mertebe anlamını ve tefsirini de öğrenmeye çalışmak elbette çok önemlidir. Fakat göz ardı edilmemesi gereken bir husus daha vardır: Mânâsı anlaşılmadan öğrenilip okunsa da Kur’an’ın saf ve temiz kalpler üzerinde inanılmaz bir etkisi vardır. Bu durum, Kur’an’ın mucizeliği ile ilgilidir. Bu anlamda Kur’an’la buluşan çocuk kalbi için Kur’an, çocuğun geleceği açısından, onun inanç ve gönül dünyasında âdeta mânen koruyucu bir işlev görmektedir.

Hasılı çocuk kalbi saf ve temizdir. Kur’an, en belirgin etkiyi, saf ve temiz kalplerde icra eder. Kur’ân’ın berraklığı ile çocuk kalbinin safiyet ve berraklığının buluşması bir başkadır.

Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi 2004 Haziran sayısında yayınlanmıştır.
Dr. Ekrem Keleş
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
''MAHREMİYET'' Nedir? Çocuklara Nasıl Öğretilmelidir?

''MAHREMİYET'' Nedir? Çocuklara Nasıl Öğretilmelidir?

Dışarıda nasıl ki mahremiyetimizin sınırları varsa evimizde de mahremiyetin
bazı sınırları olmalıdır. Odalara girerken kapı vurmak ve sesli olarak izin
istemek, ev içinde de kılık kıyafetlere dikkat etmek gibi aile içinde
mahremiyet sınırlarına özen göstermek hem tarafların birbirine hem de Yüce
Mevlâ’ya saygının bir gereğidir. Ebeveynler bu mahremiyet anlayışını, başka
bir ifade ile utanma (haya) duygusunu, küçük yaşlardan itibaren çocuklarına
kazandırmakla yükümlüdürler. Çünkü sağlıklı bir mahremiyet duygusu
geliştiren çocukların taciz riski daha azdır ve sağlıklı bir cinsel kimlik
gelişimi için temel oluşturur.


Sağlıklı bir mahremiyet gelişimi için neler yapabiliriz?

Çocuğa ayrılmış olan odaya büyüklerin girerken kapıyı çalarak sesli olarak izin istemeleri çok önemlidir. Böylece çocuk, hem kendisine değer verildiğinin farkına varacak, hem de özel odalara girerken izin istenmesi gerektiğini büyüklerinden görerek öğrenmiş olacaktır.

Çocuğunuza 4 yaşından itibaren giyinirken bazı hususlara dikkat etmesini sağlayın. Özellikle misafirlerin yanında giyinilmemesi gerektiğini öğretin.
Odasında giyinen çocuğunuza kapısını ve penceresini kapalı tutmasını isteyin.Çocuğunuzun tuvaletteyken kapısını kapalı tutması gerektiğini, banyo veya tuvalete girmek istediğinde kapıyı mutlaka çalması gerektiğini öğretin.
Böylece banyo ve tuvaletin özel bir alan olduğu fikri kafasına
yerleşecektir. Eğer çocuğunuz lazımlığa tuvaletini yapıyorsa dikkat
edeceğiniz nokta, lazımlığı herkesin görebileceği bir yere koymamanızdır.


Çocuğunuza siz yatak odasındayken kapının vurulmadan girilmeyeceğini öğretin. “Ben giyiniyor olabilirim. Ve giyinirken yalnız kalmalıyım.” gibi açıklamalar yapabilirsiniz. Ancak, zaman zaman çeşitli nedenlerle geceleri yatak odanıza gelebileceğini düşünerek dikkatli olmanız gerekir.

Ev içi kıyafetlerinizde de dikkatli olmalısınız. Sizin kıyafetlerinize
dikkat etmeniz çocuk için en iyi eğitimdir.


Mahremiyet anlayışını kazandırmaya çalışırken, zorlayarak, korkutarak katı bir disiplinle yaklaşmamaya dikkat etmelisiniz. Aksi takdirde ya söylenenin zıddını yapan ya da konuşmayan, özgüveni eksik bireyler karşımıza çıkabilir.

12. ayından sonra eğer çocuğunuzla beraber yıkanıyorsanız bunda mutlaka dikkat edeceğiniz hususlar olmalı. Çocuk kendi bedeniyle anne ve babasının bedeni arasında sınırlar olduğunu bilmelidir.


Abdullah Purtaş
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Her Çocuğun Gönlüne Bir Siluet Düşürmek

Her Çocuğun Gönlüne Bir Siluet Düşürmek

Her Çocuğun Gönlüne Bir Siluet Düşürmek











Mürşide YAKARYILMAZ



Zamanın sınırsız aralıklarından bir siluet düşüveriyor zihinlerimize. Karanlık zihin dünyamızın yol haritalarına ışık tutuyor sonra. Rotasız kalınan bütün güzergâhlardan ve çıkmaz sandığımız her sokaktan hikmetli sözleriyle alıp çıkarıyor bizleri. Bir siluet beliriyor düşüncelerimizde ansızın, bir çocuğun başını okşarken… Ve binlerce söylenecek söz arasında onun sözleri dökülüveriyor dudaklarımızdan: “Her ağacın bir meyvesi vardır, gönlün meyvesi da çocuktur.(H.Ş)”

Ve çocuk olmak alabildiğine doğal, insanca… Bir tebessümün uğruna masallar dinlemek saatlerce. Saf, olabildiğine pervasız, ön yargısız bakmak kurallar bütününden oluşan dünyaya. Sonra sıkışmak yüzyılın gelgitleri arasına. Farkında olmadan sunulan yaşamı solumak bir nefeste. Dip dibe binalar arasında aramak düşleri. Sonsuz hayalleri sanal ortamlarda kurmak. Binlerce acabanın arasında temiz ve pembe rüyalar görebilmek. Ve yirmi birinci yüzyılda çocuk olmak...

Dimağları taptaze, yürekleri alabildiğince geniş, sınırların dar geldiği bir dönem çocukluk. Bir ömür boyu ayak izlerini taşıyacakları bir süreç. Evet ve hayırların belirginleşeceği bir yaşamın ilk tohumları burada atılacak. İşte tam bu noktaya güzel, erdemli, örnek bir siluet düşürmek lazım, inşa olunan körpe hayatlara. Doğru, emin, Muhammedî, mütebessim bir siluet…

Aydınlık bir ışık sunsun diye karar noktalarına. Yüzyıllarca öteden birini sevmeyi, örnek almayı öğrenirse bu yürekler, en yakınlarını, arkadaşlarını daha rahat ağırlarlar sevgi pınarının başında. Güzel şeylerle doldurulmuş testi misali, güzel şeyler sunarlar etraflarına. Sanal kahramanların her gün televizyon aracılığıyla pompalandığı çocukça yaşamlara, gerçek bir örnek, güzel bir yaşam ve imanla geçmiş bir ömrün parıltılarını sunmaktır asıl olan.

Güzel insan Peygamberimizi tertemiz yüreklerle buluşturup, can sularını onun öğretileriyle verebilmek sonra. Ahiret yurdunun basamaklarına her geçen gün yaklaşırken, O’nun sözlerinin ışığında bir yer tutabilmek ebedi âlemin sınırlarında. ''Cennette ferahlık ve sevinç evi denilen öyle gösterişli bir yer vardır ki, oraya yalnız çocukları sevindirenler girebilir."(H.Ş)

Nebi’nin sözleri akarken hayatımıza Hasan ve Hüseyin’e olan muhabbet ve sabrı ısıtır içimizi. Çocuklarına olan yakınlığı şekillendirir ailenin sıcaklığını. Yeryüzünün çocukları ağlarken şu günlerde, uzaklardan bir söz gelir yakalar yüreğimizdeki sızıyı. "Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, Cenâb-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir."(H.Ş) Ve nimet bahçelerinin anahtarını sunar bize sessizce…

Bir siluet düşer davranışlarımızın her noktasına. Terbiye etmek, şekil vermek için bir çocuğun kişilik tablosunu; hayırla süslemek, sevgiyle yapılandırmak ve sabırla karmak gerek kişilik hamurunu. Resulün hayatını önce kendimize, sonra çocuklarımıza düstur ediniyoruz. Ne zor iştir benlik denizinin gel-git lerini uyumlu ve hayırlı hale dönüştürmek. Zaaflarımızın üstünü hayırlı şeylerle örtebilmek. İlahi bir terbiyecinin elçisinden sınırlarımızı ve haddimizi öğrenmek. Ve bizden sonra açık kalacak olan hayır kapısı çocuklarımızı onun terbiyesiyle yetiştirmek. Öperken bile çocuklarımızı farkında olabilmek sevap deryasının yamacında dolaştığımızı. "Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her öpücük için size Cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beş yüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar."(H.Ş) Çocuklarımız ve hayırlı ameller arasında bir köprü olabilmek, için.


 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt