Devamı...
Dipnot
1 İmam-ı Buhari, Câmiu's-Sahih, İman 1, c. 1, s. 30.
2 Konur, Himmet, "Şeriat ve Tasavvuf", İslâmiyat Dergisi, Sayı: 4, Ankara 1998, s. 119.
3 Doğrul, Ömer Rıza, Tasavvuf, İstanbul 1948, s. 68.
4 Ensari, Abdülhak, Şeriat ve Tasavvuf, çev.:Yusuf Yazar, Ankara 1991, ss. 50-51.
5 İbn Haldun, Abdurrahman, Mukaddime, çev.: Zakir Kadiri Ugan, İstanbul 1989, c. 2, s. 545.
6 Doğrul, Tasavvuf, s. 69.
7 Dağcı, Şamil, İslâm Ceza Hukukunda Şahıslara Karşı Müessir Fiiller, Ankara 1996; Şafak, Ali, Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 136.
8 Şafak, a.g.e., s. 223; Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-ı İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu, İstanbul, c. I, ss. 13-14.
9 Atar, Fahrettin, Fıkıh Usulü, İstanbul trz., s. 2.
10 Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara 1997, s. 689-696.
11 Büyük ihtimalle nefsi terbiyede zühd ve mütevazi bir hayat yaşamak için yün ve benzeri kaba elbise giydikleri için bu isim onlara verilmiştir. Bkz.: İbn Haldun, Mukaddime, c. 2 s. 541; Doğrul, Tasavvuf, ss. 60-61; Eraydın, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1990, ss. 24-27; Aynî, Mehmet Ali, İslâm Tasavvuf Tarihi, İstanbul 1985, ss.36-37.
12 Hz. Peygamber (s)'in "Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." (İmam Mâlik, Muvatta, Hüsn-i Huluk, 8, s. 904) hadis-i şerifleri de bunu gösterir. Bkz.: Sunar, Cavit, Tasavvuf Tarihi, Ankara 1975, s. 164; Aynî, İslâm Tasavvuf Tarihi, ss. 41-42,49 vd.
13 Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname, sadeleştiren: Turgut Ulusoy, c. 2, s. 35; İbn Haldun, Mukaddime, c. 2 s. 540-1; Burckhardt, Titus, İslâm Tasavvuf Doktrinine Giriş, çev.: Fahrettin Arslan, İstanbul 1982, s. 15 vd.; Afifi, Ebu'l-Ala, Tasavvuf, çev.: Ekrem Demirci-Abdullah Kartal, İstanbul 1997, s. 39; Kotku, M. Zahit, Tasavvufî Ahlâk, İstanbul 1975, c. 2, s. 25; Küçük, Hasan, Tarikatlar, İstanbul 1976, s. 43; Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 43.
14 Temren, Belkıs, Tasavvuf Düşüncesinde Demokrasi, Ankara 1995, s. 17.
15 Altıntaş, Hayrani, Tasavvuf Tarihi, Ankara 1986, s. 2.
16 Öztürk, Yaşar Nuri, Kur'ân-ı Kerim ve Sünnete Göre Tasavvuf, İstanbul 1979, ss. 13-14.
17 İbn Haldun, Abdurrahman, Şifaü's-Sail, hazırlayan: Süleyman Uludağ, İstanbul 1977, s. 237; Cürcani, Ali b. Muhammed, et-Ta'rifat, ss. 59-60.
18 Necatioğlu, Halil, "Tasavvufun Aslı", İslâm Dergisi, Aralık 1983, ss. 2-3.
19 Bakara/216.
20 Ustaosmanoğlu, Mahmut, Ruhu'l-Furkan, İstanbul 1991, c. 2, s. 529.
21 Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 275.
22 Bu sebepten Bediüzzaman Said Nursi 5. Mektup'ta Nakşî tarikatının üç perdesini anlatırken, ikinci perde olarak; "Feraiz-i diniyyeye ve sünnet-i seniyyeye, tarikat perdesi altında hizmettir." diyor. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, İstanbul 1994, s. 20.
23 Tabakoğlu, Ahmet, "Tasavvuf ve İktisat", Vefatının 10. Yılı Sebebiyle M. Zahit Kotku ve Tasavvuf Sempozyumu, İstanbul 1991, s. 184.
24 Casiye/18.
25 Necatioğlu, Halil, "Şeriat ve Tarikat Üzerine", İslâm Dergisi, Eylül 1983, Sayı 1, s. 31.
Bu sözü İmam Malik'e nisbet edenler de vardır. Bkz.: Ebu Medyen, Tasavvufun İncisi, şerh: İbn Atâullah el-İskenderânî, çev.: Halit Sevimli, Konya 1974, s. 65; İnce, Ahmet, Tasavvufun Hakikatları, Bursa 1405/1984, s. 33.
26 Havva, Said, Terbiyetüne'r-Ruhîyye, Beyrut/Dimeşk 1399/1979, s. 68.
27 Aynı eser, ss. 67-70.
28 İbn Haldun, Şifaü's-Sail, s. 292.
29 Aynı eser, s. 293.
30 İbn Haldun, Şifaü's-Sail, ss. 293-294.
31 Aynı yer.
32 Aynı eser, ss. 294-295.
33 Aynı eser, ss. 295-296.
34 Kılıç, Cevdet, Muhammet İkbal (Hayatı-şahsiyeti-fikirleri), Ankara 1994, ss. 196-197.
35 İmam-ı Rabbani, Mektubat, İstanbul trz., 22. Mektup, c. 2, s. 34.
36 A.g.e., 92. Mektup, c. 2, s. 138.
37 Sühreverdî, Abdü'l-Kahir b. Abdullah, Avarifü'l-Ma'ârif, Beyrut 1403/1983, s. 57.
38 İbn Haldun, Şifaü's-Sail, ss. 241-242.
39 Ebu İshak İbrahim b. Musa b. Muhammed el-Haymi el-Ğarnati, el-Muvafakat fi-Usuli'ş-Şeria, şerh ve tahriç: Abdullah Draz, Beyrut trsz., c. 3, ss. 179-180.
40 Ustaosmanoğlu, Ruhu'l-Furkan, c. 1, ss. 94-95.
41 "Ona (Allah'a) ulaştıracak vesile arayın." (Maide/35); "Bilmiyorsanız ehl-i zikre (âlimlere) sorunuz." (Nahl/43, Enbiya/8); "Rahman'ı bilene sor." (Furkan/59); "Bana yönelen insanın yoluna uy." (Lokman/15) âyetleri de şeriatı iyi bilen bir manevî öndere (şeyh) bağlanmaya şer'i delildir. Zeki İbrahim, Muhammed, Ebcediyyetü't-Tasavvufi'l-İslâmi, s. 34; Ustaosmanoğlu, a.g.e., c. 2, s. 63.
42 Lokman/20.
43 Tûsî, Ebu Nasr Serrac, el-Lüm'a, Hazırlayan: H. Kamil Yılmaz, İstanbul 1417/1996, s. 549-550.
44 İmam-ı Rabbani, Mektubat, 15. Mektup, c. 1, s. 21; Yılmaz, Hasan Kamil, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1994, s. 66.
45 İmam-ı Rabbani, a.g.e., 23. Mektup, c. 2, s. 234.
Azimetin faziletine dair âyetler vardır. Bu konuda üç örnek verebiliriz:
1- Mükrehin Allah'ı inkarına Kur'ân, takıyye yollu cevaz verirken, sabredip ölümü tercih edenlere ecr-i azim var, der.
2- Borçlunun, borcunu geciktirmesine izin vermek iyidir. Ama aynı 'deyn' âyetine göre tamamını bağışlamak daha hayırlıdır.
3- Kaza orucu için fidye verip borçtan kurtulunabilir. Ama Bakara sûresi 157. âyete göre oruç olarak kazası daha hayırlıdır.
Bu sebepten Şeyban er-Râî "Size göre beş devenin zekatı bir koyundur. Bize göre ise develerinin hepsini fukaraya vermek gerekir." der. Yine Abdülkadir Geylani ve İbn Arabi gibi tasavvuf erbabı visal orucu tutmuş, bu konudaki yasaklayıcı hadisleri de, "Biz de Rasulüllah gibi Allah katından rızıklanıyoruz." diyerek açıklamışlardır. Böylece hadisteki derin hikmeti yansıtmışlardır.
46 Konur, Şeriat ve Tasavvuf, s. 120.
47 Afifi, Tasavvuf, ss. 108-109.
48 Mutasavvıflar zühd, takva ve ihlas gibi bâtınî ahkâmı halka sunmakla, fukahanın boş bıraktığı alanı doldurmaya çalışmışlardır. Yılmaz, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 65.
49 Şatıbi, el-Muvafakat fi-Usuli'ş-Şeria, c.3, ss. 179-180.
50 İmam-ı Rabbani, Mektubat, 17. Mektup, c. 3, ss. 25-26; en-Nedevî, Abdülbari, Tasavvuf ve Hayat, çev.: Mustafa Ateş, İstanbul 1967, ss. 28-30.
51 Râzî, şeriatın zâhir ve bâtını olduğunu kabul eder ve Âl-i İmran suresi 164. âyeti delil gösterir. Bu âyette geçen "kitap" kelimesi şeriatın zâhirine, "hikmet" kelimesi de şeriatın bâtınına işaret eder, der. Yüce, Abdülhakim, Razi'nin Tefsirinde Tasavvuf, İzmir 1996, s. 128.
52 İbn Haldun, Şifaü's-Sail, s. 254; aynı müellif, Mukaddime, c. 2, s. 558; Doğrul, Tasavvuf, ss. 79-80; Cebecioğlu, Ethem, "Alandışı/Laymanlerin Tasavvufu Anlayamamalarının Nedenleri", İslâm, Mayıs 1997, ss. 12-16.
Ebu's-suud Efendi (982/1574) Yunus'un;
Cennet dedikleri bir ev ile birkaç huri,
İsteyene vergil anı, bana seni gerek seni.
beyti sebebiyle küfre girdiğini söylemiş ve böyle diyenlerin sarih küfürleri sebebiyle öldürülmelerini mübah görmüştür. Fakat bu, Yunus'a göre gerçek dindarlığın ifadesiydi. Konur, Tasavvuf ve Şeriat, s. 120.
53 Küçük, Tarikatlar, s. 218; Çiçek, Yakup, "Peygamberimiz Devrinde Tasavvuf", Mavera Dergisi Tasavvuf Özel Sayısı, 1984, s. 15.
54 Bu anlayışa göre; dinin zâhirî yönü, Hz. Peygamber (s)'in nübüvvet göreviyle, bâtınî yönü de velâyet göreviyle alâkalıdır. İkinci yön, dar-ı bekaya irtihallerinden sonra velilere kalmış ve tebliğ edilmeyi beklemektedir. Bu derûni yön, yazıya geçirilmemiştir, geçirilememiştir ve geçirilemez de. İbn Arabi bu velâyet yönünü, "Nebilerin teşrî dışındaki sözleri", olarak tanımlar. Konur, Şeriat ve Tasavvuf, ss. 123-125.
55 Bu noktada mutasavvıflar sürekli düz ahkâmdan bahseden fıkıhçıları beğenmese sezadır. Çünkü insanı kemalata yükseltmek bir esastır. Bu şekliyle Erol Güngör'ün mutasavvıfların fıkıhçıları beğenmediğine dair sözü, haklılık kazanır. Bkz.: Güngör, Erol,İslâm Tasavvufunun Meseleleri, İstanbul 1982, s. 74.
56 Doğrul, Tasavvuf, s. 70.
57 Nedevi, Tasavvuf ve Hayat, s. 41; Yılmaz, Tasavvuf, ss. 66-67.
58 Kehf/28.
59 Tûsî, El-Lüm'a, ss. 19-20.
60 Afifi, Tasavvuf, ss. 113-114.
61 Aynı eser, s. 105; Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 671.
62 Rağıb el-Isfehani, el-Müfredat, tahkik: Safvan Adnan Davudi, Dimeşk/Beyrut 1412/1992, s. 450.
63 Cürcanî, Ta'rifat, s.141; Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, mektup no: 28, s. 426; Küçük, Tarikatlar, s. 62; Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, ss. 359-360.
64 İbn Haldun, Şifaü's-Sail, s. 344.
Tasavvuf tarihinde akıl ile keşf arasında uzlaşma arayışlarının tezahürlerine de rastlanmaktadır. Nakle göre, aklı ön plânda tutan İbn Sina ile sûfî Ebu Said bir odaya çekilerek üç gün üst üste çeşitli konuları görüşür ve tartışırlar. Toplantıdan çıkan Ebu Said'e, İbn Sina'yı nasıl bulduğu sorulunca, "Benim gördüğümü o biliyor." der. İbn Sina'ya, Ebu Said sorulunca, "Benim bildiğimi o görüyor." diye cevap verir. Konur, Şeriat ve Tasavvuf, s. 126.
65 Konur, a.g.e., s. 123.
66 İbn Haldun, Şifaü's-Sail, s. 338.
67 Afifi, Tasavvuf, s. 105.
68 En-Nedevi, Tasavvuf ve Hayat, ss. 215-216.
69 Kara, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul 1985, s. 305.
70 Ayni, İslâm Tasavvuf Tarihi, s. 168.
71 Sezgin, Abdülkadir, Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik, İstanbul 1998, ss. 70, 144-145; Oğuz, Muhammed İhsan, Kastamonu 1976, ss. 188-193.
72 Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, ss. 486-487.
73 İmam-ı Rabbani, Mektubat, c. 1, s. 58; yine bkz.: Ensari, Abdü'l-Hak, Şeriat ve Tasavvuf, çev.: Yusuf Yazar, Ankara 1991, s. 122.
74 İmam-ı Rabbani, a.g.e., c. 1, ss. 20-21.
75 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1979, c. 5, s. 3271.
76 el-Kuşeyri, Ebu'l-Kasım Abdü'l-Kerim, er-Risâle, thk.: Abdü'l-Halim Mahmud-Mahmud b.eş-Şerif, Kahire 1972, c. 1, s. 261. Bu noktada Razi biraz farklı düşünür. "Ve iyyake nesteîn" in tarikatı ifade ettiğini, zira gayb âlemine giren salikin her şeyi Allah'ın kudretinde görüp O'ndan medet isteyeceğini, söyler. Ki, bu noktada hakikate intikal ederek "İhdine's-Sırata'l-Müstekim" diyeceği kanaatindedir. Yüce, Razi'nin Tefsirinde Tasavvuf, s. 127; Arvasi, Abdülhakim, Tasavvuf Bahçesi, sad.: Necip Fazıl, İstanbul 1996, ss. 63-64.
77 İmam-ı Rabbânî, Mektubat, c. 1, s. 50.
78 Bu söz "Yer ve göklerin mirası Allah'ındır." âyet-i kerimesindeki vahdeti anlatmak için kullanılır. Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 671.
79 Aynı eser, ss. 687-688.
80 Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, (29), ss. 434-435.
Bu sebepten Cenab-ı Allah Taha suresinde namazı kendine ulaştırıcı bir sebep olarak görüyor ve "Beni anmak için namaz kıl" buyuruyor. Bu gerçeğe sûfîler "Allah'ı anmak her şeyden büyüktür" âyetini de eklemiş, gece murakabe ve zikrine çok önem vermişlerdir. Ve "Zikir namazda, namaz zikirde" gibi bir kolerasyon oluşmuştur.
81 El-Muhasibi, Ebu Abdillah el-Haris b. Esed, er-Riaye, çev.: Abdülhakim Yüce, İzmir 1997, s. 449 vd.
82 Fatır/28.
83 Buhari, Sahih, İlim 10, c. 1, s. 25.
84 Tevbe/122.
85 Tusi, el-Lüm'a, s. 19.
86-Muhasibi, er-Riaye, ss. 451-452.
87 Muhasibi, er-Riâye, ss. 449-453.
88 Güngör, İslâm Tasavvufunun Meseleleri, s. 79.
89 İnce, Ahmet, Tasavvufun Hakikatleri, s. 32.
90 Aynı eser, s. 34.
91 Gazzâli, İhya, c. 1, ss. 28 vd.
92 İnce, a.g.e., ss. 34-35.