Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

büyüklerimiz...FOTOĞRAF TOPLU HALDE... (1 Kullanıcı)

''levent''

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Nis 2008
Mesajlar
637
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Sadatı Kiramı Sevmek Bir Nasip İşidir

Sadat-ı Kiram'ı bize nasip ettiğinden dolayı,
Allah.png
-u Zülcelâl'e karşı çok borçluyuz. Sadat-ı Kiram eğer hakiki olarak birbirlerinden izin almışlarsa, izinli olan Sadat'ın her biri, zincirin halkaları gibidir. Zincirin halkaları vardır ve bunlar birbirine geçmiştir. En sonda olan halkayı çektiğimiz zaman, bütün zincir bize doğru gelecektir.

İnsan Sadat'ı sevdiği zaman, hayattaki Sadat'a muhabbet beslediği zaman, direk
Allah.png
'ın muhabbetini kazanmış olur. Çünkü, hayatta olan sadat, zincirin son halkasıdır. Diğer Sadat-ı Kiram da son halkaya bağlanmış durumda olan zincirin diğer halkalarıdır. Bu zincir, Ebu Bekir Sıddık (RadıyAllahu Anh)'dan, Peygamber Efendimiz (SallAllahu Aleyhi Ve Sellem)'e ondan Cebrail (Aleyhisselam)’a, Cebrail’den de
Allah.png
-u Zülcelâl'e kadar, halkalar şeklinde uzanır.


İnsan, Sadat-ı Kirama muhabbet beslediğinde, zincirleme şeklinde, bir saniyede
Allah.png
'ın muhabbeti insana gelir. Kişinin içinde bir ferahlık, bir huzur oluşur. Sanki dünya, ahiret, cennet onun olmuştur. Nasıl son halkayı çektiğimiz zaman, bütün zincir geliyorsa, biz de hayatta olan Sadat'ı sevdiğimiz zaman, bu sevgimiz, zinciri harekete geçirerek, kişiye
Allah.png
muhabbeti getirir. Bu fırsat elimizdeyken, onu değerlendirmeli, kıymetini bilmeliyiz. Sadat'ın muhabbeti, kalbimizden biraz eksildiği zaman,
Allah.png
'a olan muhabbetimiz de eksilir. Hiç kimse buna karşı çıkmamalıdır. Çünkü bu, çok tecrübe edilmiştir.


İmam-ı Rabbani (Kuddise Sırruh) şöyle buyurur: "Herhangi bir kimsenin, bu Sadat'a muhabbeti olduğu zaman, kalbinde dağlar gibi zulmet varsa bile hiç korkmayın, ondan onun akıbeti (sonu) iyi olacaktır. O Sadat'ın muhabbeti, onun akıbetini iyi neticelendirecektir. Eğer kişide bu Sadat'ın muhabbeti yoksa, veyahut da -neuzibillah- bilakis onlara münkirse (onları inkar ediyorsa), onun kalbinde dağlar gibi nurlar olsa da ondan korkun. Onun sonu tehlikelidir” Sadat-ı Kiram, daima
Allah.png
'tan,
Allah.png
'ın dostlarından bahsederler. Bunun için üzerlerine
Allah.png
'ın rahmeti ve ihsanı yağar. Biz de onlarla beraber olursak,
Allah.png
'ın rahmeti ve ihsanı onlarla beraber, bizim üzerimize de gelir.


Lokman Hekim, oğluna şöyle demiştir: "Oğlum! Bir meclise, cemaate gittiğin zaman, hiç konuşma. Onlara bak, onları dinle. Eğer
Allah.png
'ın zikriyle meşgul oluyorlarsa, fırsatı kaçırma, onlarla beraber ol! Çünkü onların üzerine
Allah.png
'ın rahmeti gelmektedir, senin üzerine de gelecektir.


Eğer
Allah.png
'tan değil de gıybetten, koğuculuktan, dünyadan bahsedip vakitlerini gafletle geçiriyorlarsa, hemen onlardan ayrıl, başka bir yere git!” Hz. Lokman'a 'Hekim' diyorlardı. Yani o, insanın maneviyatı için bir hekimdir. Onun sözü hakikaten ne güzeldir! Çünkü insan,
Allah.png
-u Zülcelâl zikrinin yapıldığı yerde oturduğu zaman, üzerine
Allah.png
'ın rahmeti, ihsanı, feyzi ve nisbeti gelip, af olmuş olarak o cemaatten ayrılır.


İmam-ı Nevevi el-Ezkar isimli kitabında sahih bir isnadla, Ebu Hureyre (RadıyAllahu Anh)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (SallAllahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurulmuştur: "Bir kavm ki,
Allah.png
’ın zikri yapılmayan meclisten kalktıkları zaman onlar sanki eşeğin leşinden kalmış gibi olurlar. Onlar için hasret ve nedamet vardır." (Ebu Davud)



İşte gaflet yerleri böyledir. Bunun için Lokman, oğluna 'Eğer oturacağın yer zikir meclisi ya da ahiretine menfaatli olacak bir yer ise fırsatı kaçırmayıp orada otur; yok eğer, bunun tersiyse oradan ayrıl" buyurmuştur. Arkadaşlık çok mühimdir. "İnsan arkadaşının, dostunun dini üzeredir.”




Seyda Muhammed Konyevi Hz. (K.S)
 

''levent''

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Nis 2008
Mesajlar
637
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Sadatı Kiramı Sevmek Bir Nasip İşidir

Sadat-ı Kiram'ı bize nasip ettiğinden dolayı,
Allah.png
-u Zülcelâl'e karşı çok borçluyuz. Sadat-ı Kiram eğer hakiki olarak birbirlerinden izin almışlarsa, izinli olan Sadat'ın her biri, zincirin halkaları gibidir. Zincirin halkaları vardır ve bunlar birbirine geçmiştir. En sonda olan halkayı çektiğimiz zaman, bütün zincir bize doğru gelecektir.

İnsan Sadat'ı sevdiği zaman, hayattaki Sadat'a muhabbet beslediği zaman, direk
Allah.png
'ın muhabbetini kazanmış olur. Çünkü, hayatta olan sadat, zincirin son halkasıdır. Diğer Sadat-ı Kiram da son halkaya bağlanmış durumda olan zincirin diğer halkalarıdır. Bu zincir, Ebu Bekir Sıddık (RadıyAllahu Anh)'dan, Peygamber Efendimiz (SallAllahu Aleyhi Ve Sellem)'e ondan Cebrail (Aleyhisselam)’a, Cebrail’den de
Allah.png
-u Zülcelâl'e kadar, halkalar şeklinde uzanır.


İnsan, Sadat-ı Kirama muhabbet beslediğinde, zincirleme şeklinde, bir saniyede
Allah.png
'ın muhabbeti insana gelir. Kişinin içinde bir ferahlık, bir huzur oluşur. Sanki dünya, ahiret, cennet onun olmuştur. Nasıl son halkayı çektiğimiz zaman, bütün zincir geliyorsa, biz de hayatta olan Sadat'ı sevdiğimiz zaman, bu sevgimiz, zinciri harekete geçirerek, kişiye
Allah.png
muhabbeti getirir. Bu fırsat elimizdeyken, onu değerlendirmeli, kıymetini bilmeliyiz. Sadat'ın muhabbeti, kalbimizden biraz eksildiği zaman,
Allah.png
'a olan muhabbetimiz de eksilir. Hiç kimse buna karşı çıkmamalıdır. Çünkü bu, çok tecrübe edilmiştir.


İmam-ı Rabbani (Kuddise Sırruh) şöyle buyurur: "Herhangi bir kimsenin, bu Sadat'a muhabbeti olduğu zaman, kalbinde dağlar gibi zulmet varsa bile hiç korkmayın, ondan onun akıbeti (sonu) iyi olacaktır. O Sadat'ın muhabbeti, onun akıbetini iyi neticelendirecektir. Eğer kişide bu Sadat'ın muhabbeti yoksa, veyahut da -neuzibillah- bilakis onlara münkirse (onları inkar ediyorsa), onun kalbinde dağlar gibi nurlar olsa da ondan korkun. Onun sonu tehlikelidir” Sadat-ı Kiram, daima
Allah.png
'tan,
Allah.png
'ın dostlarından bahsederler. Bunun için üzerlerine
Allah.png
'ın rahmeti ve ihsanı yağar. Biz de onlarla beraber olursak,
Allah.png
'ın rahmeti ve ihsanı onlarla beraber, bizim üzerimize de gelir.


Lokman Hekim, oğluna şöyle demiştir: "Oğlum! Bir meclise, cemaate gittiğin zaman, hiç konuşma. Onlara bak, onları dinle. Eğer
Allah.png
'ın zikriyle meşgul oluyorlarsa, fırsatı kaçırma, onlarla beraber ol! Çünkü onların üzerine
Allah.png
'ın rahmeti gelmektedir, senin üzerine de gelecektir.


Eğer
Allah.png
'tan değil de gıybetten, koğuculuktan, dünyadan bahsedip vakitlerini gafletle geçiriyorlarsa, hemen onlardan ayrıl, başka bir yere git!” Hz. Lokman'a 'Hekim' diyorlardı. Yani o, insanın maneviyatı için bir hekimdir. Onun sözü hakikaten ne güzeldir! Çünkü insan,
Allah.png
-u Zülcelâl zikrinin yapıldığı yerde oturduğu zaman, üzerine
Allah.png
'ın rahmeti, ihsanı, feyzi ve nisbeti gelip, af olmuş olarak o cemaatten ayrılır.


İmam-ı Nevevi el-Ezkar isimli kitabında sahih bir isnadla, Ebu Hureyre (RadıyAllahu Anh)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (SallAllahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurulmuştur: "Bir kavm ki,
Allah.png
’ın zikri yapılmayan meclisten kalktıkları zaman onlar sanki eşeğin leşinden kalmış gibi olurlar. Onlar için hasret ve nedamet vardır." (Ebu Davud)



İşte gaflet yerleri böyledir. Bunun için Lokman, oğluna 'Eğer oturacağın yer zikir meclisi ya da ahiretine menfaatli olacak bir yer ise fırsatı kaçırmayıp orada otur; yok eğer, bunun tersiyse oradan ayrıl" buyurmuştur. Arkadaşlık çok mühimdir. "İnsan arkadaşının, dostunun dini üzeredir.”




Seyda Muhammed Konyevi Hz. (K.S)

es-selamu aleykum sadatın sofisi abimiz var haberimiz yokmuş.iyisin abi inşeallah.adım levent tanıştıma memnun oldum.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
es-selamu aleykum sadatın sofisi abimiz var haberimiz yokmuş.iyisin abi inşeallah.adım levent tanıştıma memnun oldum.

Ve Aleyküm Selam kurban...
Sofilik nere,ben nere..
Keşke...
Sadece övücüsüyüm Allah dostlarının...
Rabbimize emanetsin gönüldaş...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


HİLAFET MECBURİDİR...

Papa'yı azl edin, Papalığı kaldırın, Kilise'nin üniter hiyerarşisini yıkın dağıtın geriye ne kalır, ne olur?.. Katolik dininin belini kırmış olursunuz.


İngiltere'de Anglikan Kilisesinin başı olan Canterbury başpiskoposunu azl edin, kilise teşkilatını lağv edin, onun da belini kırmış olursunuz.

Tibet Budizminden Dalay Lamalığı kaldırınca geriye ne kalır? Bir enkaz kalır.

Başhahamı olmayan bir Yahudi cemaati düşünülebilir mi?

Bir yerde Mason teşkilatı varsa, onun mutlaka bir Üstad-ı Azam'ı da olacaktır.

Bir arı oğulunda arı beyi (kraliçesi) olmazsa oğul dağılır, yok olur gider.

Karınca veya termit kolonisinin yaşaması için mutlaka bir beyleri olması gerekir.

Müdürsüz fabrika, okul, kurum olmaz.

Kaptan pilot olmadan büyük bir yolcu uçağının uçması mümkün müdür?

Nerede bir insan topluluğu, bir cemaat, bir grup, bir din varsa onun mutlaka bir başkanı vardır. Kral olur, sultan olur, başkan veya cumhurbaşkanı olur ama ille bir reis olması gerekir.

Dünyada 1924'ten beri başı olmayan tek din İslam'dır.

Başı olmadığı halde ayakta durması onun hak din olduğunu gösteren binlerce delilden biridir.

Siyonistler... Haçlılar... Emperyalistler... Sömürgeci devletler... İnsanlığı ve dünyayı sömüren vahşi kapitalistler... Marksistler... Farmasonlar... Militan Hint Mecusileri... Sabataycılar... Dıştan Müslüman görünen Kriptolar... Münafıklar... Velhasıl bütün İslam düşmanları Müslüman dünyasının başına bir reis gelmesini, Müslümanların ona biat ve itaat etmesini ve birleşmesini istemiyorlar.

Dinden kopmuş, sekülerleşmiş sosyolojik musalla Müslümanlarının bir kısmı da bunu istemiyor.

Allah mü'minlerin birlik halinde olmasını istiyor.

Resulullah (Salat ve selam olsun ona) Ümmetinin birlik içinde olmasını, başında bir İmam-ı Kebir, bir Emirü'l-mü'minin bulunmasını ve inananların ona biat ve itaat etmesini istiyor.

1400 yıllık İslam tarihinde bütün gerçek ulema, bütün gerçek fukaha, bütün gerçek mürşidler ve din önderleri de bu kanaatte olmuşlardır.

İslam düşmanları, dinsizler Müslümanlar için bir şeyi istemiyorlarsa bilin ki, o şey Müslümanlara çok faydalıdır.

Emperyalistler, sömürgeciler, Siyonistler, Haçlılar ve bütün öteki İslam ve Ümmet düşmanları İslam Dünyasının birbiriyle çekişen ve tartışan küçük parçalara ayrılmasını istiyor. Osmanlı devleti ve Hilafeti yıkılınca Ortadoğu'da bir sürü yapay devlet kurdular.

BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) şimdiki Müslüman devletleri tekrar parçalamaya, ufalamaya yöneliktir.

Emperyalist güçler, bütün bu tedbir ve tertiplere rağmen Müslümanların bir Halife seçmelerinden ve birleşmelerinden korktukları için bazı planlar yapmışlardır. Bunlardan biri şudur:

Müslümanların başlarına gerçek ve ehliyetli bir Halife seçmelerinden önce onlar atik davranacak ve kendi istedikleri, kendi emellerine hizmet edecek fantoş (kukla) bir halifeyi paraşütle indireceklerdir.

Hatta, Müslümanların ahir zamanda bekledikleri Mehdi'nin yerine sahte bir Mehdi çıkartma planları da vardır.

İslam düşmanlarının bu gibi planlarına ve oyunlarına karşı bütün mü'minler ve muvahhidler uyanık olmalıdır.

M.Ş.Eygi.

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


O'nun Ümmetinden Ol

Beri gel, serseri yol!
O'nun Ümmetinden ol!
Sel sel kümelerle dol!
O'nun Ümmetinden ol!

Sen, hiçliğe bakan yön!
Hep sıfır, arka ve ön!
Dosdoğru Kâbe'ye dön!
O'nun Ümmetinden ol!

Gel dünya, mundar kafes!
Gel, gırtlakta son nefes!
Gel, Arşı arayan ses!
O'nun Ümmetinden ol!

Solmaz, solmaz; bu bir renk...
Ölmez, ölmez; bir ahenk...
İnsanlık; hevenk hevenk,
O'nun Ümmetinden ol!

NFK
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Aç kapıyı haber var,
Ötenin ötesinden.
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.

Biz geldik, bilen bilsin.
Gönül gönül girilsin.
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden
NFK

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
zeynep.jpg



Necip Fazıl'ı ,Salih Mirzabeyoğlu'na Sorsalar!


Yaşayan Necip Fazıl,Yürüyen Büyük Doğu'nun 61 yaşında'ki gencine Necip Fazıl Kısakürek'i sorabilselerdi,alacakları cevaplardan biri belkide o genc'in Üstad'a verdiği cevap olan aşağıda ki haykırışı olacaktı..

'Lâf değil, hakikat hâlinde, pek genç yaşımda ruhumun idrak ettiğini, seneler boyu açık hava ve güneşe hasret şartlarda kelâmla zarfladım; ve zamanın tecelli zarureti olan hadiseler serisinin vesileleri üzerinde eserimi örgüleştirdim... Demem o ki, Necip Fazıl'ın yanına gidip gelmek gövdeyi taşımaksa, gittim ve geldim... Eğer bir ruh ve keyfiyet davası ise, ne gittim ve ne de geldim; dirsek temasının ne öncesi ve ne de sonrasında, ondan hiç ayrı omadım ki!..' diyen Salih Mirzabeyoğlu'da tıpkı Üstad gibi 12 seneyi aşkın bir süredir cezaevinde..

Üstad'ın Cinnet Müstatili eserinde “Göğü kapatabilirler, bizi üstümüzden kilitleyebilirler, dişlerimiz ciğerlerimize geçecek şekilde iki büklüm oturtabilirler, fakat zamanı durdurabilir miydi? Sadece bu teselliye yapıştım; ve duvardaki “ah”lar, “of”lar, yazılar, resimler arasına, cihanın en derin sözlerinden bir tanesi bildiğim bir levha astım hayalen: Bu da geçer yahu!” diyerek haykırdığı bir dönemden bugünlere uzayan Yılanlı Kuyu'da şimdilerde Necip Fazıl'ın 'FİKİR ÇİLESİ haysiyetinin MÜSTESNA GENCİ 'dediği Salih Mirzabeyoğlu kalıyor..

İşte bu 'Müstesna Genç' şimdi 61 yaşında ve yılanlı kuyudan yazdığı eserlerle Yürüyen Büyük Doğu'nun yegane ve tek temsilcisi olarak adeta Necip Fazıl'ca bir duruş sergiliyor..Yıllar önce kaleme aldığı seslenişinde 28. ölüm yıldönümünde rahmet ile andığımız Büyük Doğu Mimarının Gençliğe Hitabe'sinde belirttiği bir genç edası ile ÜSTAD'a Anadolu Gençliğinin cevabını aşağıda okuyacağınız satırlarla veriyordu....


GENÇLİĞİN ÜSTADA CEVABI

İnsanımızın iptal edilmiş hislerini iade etmek üzere…

İnsanımızın mefluç ruhuna ve maddesine hayat nefhasını üflemek üzere…

Tepetaklak devlet ehramını yerli yerine oturtmak üzere…

İnsanımızın muhtaç olduğu ahlâkı bir şahmerdan baskısiyle dışardan içeriye doğru mühürlemek üzere…

Devlet ve mahkemede insanı bileklerden kelepçelerken, mektep ve ailede vicdanından kelepçeleyici adalet sistemini mahyalaştırmak üzere…

Bütün insanlığın, farkında olmadan beklediği devlet ve cemiyet nizamını, münadilerle meydan meydan haykırmak üzere…

İnsanımızı çiğköfte yaparcasına düşünce teknesinde pişinceye kadar yoğurmak üzere…

İlimde, fende, fikirde, sanatta, her şeyde, Peygamber ne dediyse gerçeğin ve toplamın onda olduğunu ve sayıları o yekûne uydurmak gerektiğini öğretmek üzere…

Tarihimizi lif lif ayıklamış ve sahte kahramanları gerçeklerinden ayırmış olarak…

Allah için buğz ve Allah için aşk ölçüsüne uygun şekilde, baş nefret kutbu ile baş muhabbet kutbunu tayin etmiş olarak…

Batı dünyasını bütün oluş sırları ve olamayış hikmetleriyle süzgeçten geçirmiş olarak…

Bâtıl olanı güzelleştirmeyi bilen Batıya karşılık, Hakkı çirkinleştirmeyi beceren kaba softa ve ham yobaz tipini, kökünden budayıcı idrake ulaşmış olarak…

En çarpıcı ve cezbedici estetik ölçüleriyle pırıldamak zevk ve gayesine ulaşmış olarak…

Batının baş çilesi, insanoğlunu Homongolos’a çevirici makine bilmecesini en derinden çözmüş olarak…

Bir kuzu öksürse ağlayacak kadar rikkat sahibiyken, binlerce insanı gözünü kırpmadan ipe çekmeyedek prensip iradesine ve irade prensibine malik olarak…

Gözleri kara, alınları fikir çizgili, kalbleri ceylân, iradeleri çelik, imanları volkan, irfanları tarla, idrakleri bıçak, edâları şiir, diyalektikleri ipekten örgü bir nesil istiyordun…

GELİYORUZ… BUNA MEMURUZ!.. MECBURUZ BUNA!..


Salih Mirzabeyoğlu


Anadolu Haber Günlüğü
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İsmail Çetin Hocaefendi Vefat Etti!

icetin2.jpg


İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn

Allâme Şeyh İsmail (Çetin) bin Mahfuz Hazretleri, bu sabah tedavi gördüğü Isparta Gülkent Devlet Hastanesi'nde perde arkasına geçmiştir. Hocaefendi bugün, ikindi namazını müteakib, kendi yaptırdığı Dilara Camii'nde kılınacak cenaze namazı sonrası defnedilecektir.

Furkan Dergisi olarak, Cenâb-ı Hak'dan Hocaefendi'ye rahmet, talebelerine ve sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ederiz.
 

**RaNa**

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Haz 2011
Mesajlar
3,597
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
31
Vefat edenlerin ruhları şaaaaaaad mekanları cennet olsun.Hala yaşayanlara Rabbim hayırlı uzun ömürler versin inşaallah.Allah razı olsun...
 

Horanta

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2008
Mesajlar
225
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
İsmail Çetin k.s. Allah rahmet eylesin.Alimin ölümü alemin ölümü...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Haberiniz olsun ki Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir. Onlar iman edip, takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da ahirette de onlar için müjdeler var. Allah’ın kelimelerinde asla bir değişme söz konusu değildir, işte bu, en büyük saadetin ta kendisidir." (Yunus, 62-64).

Ebu Hureyre’ den rivayet edilen şu hadis de buna işaret etmektedir: «Allah Teâlâ der ki: “Benim bir veli kuluma düşmanlık eden bir kimseye savaş ilan ederim. Kulumun kendisine farz kıldığımı yerine getirmekle bana yakınlaşması bana her şeyden daha sevimli gelir. Kulum sürekli nafile ibadetlerle bana yaklaşırsa Öyle bir dereceye gelmiş olur ki, onu severim. Onu sevdiğimde, dinleyen kulağı, gören gözü, çalışan eli ve yürüyen ayağı ben olurum
(Buharî)

İbn Abbas’tan rivayet edilen şu hadistir:

«Ey Allah’ın Resulü! Allah’ın velileri kimlerdir?» diye sorulduğunda Hz. Peygamber (s.a); «Allah’ın velileri o kimselerdir ki, görüldükleri zaman insanın hatırına Allah gelir
(İbn Mübarek, Tirmizi, «Nevadır’ul-Usûl», Ebu Şeyh, İbn Merduveyh). Yani onların güzel yüzleri, güzel ibadet ve davranışları olduğundan dolayı, görenler hemen Allah’ı hatırlarlar.

Ebu Musa el-Eş’arî’den rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:

«Kuşkusuz ki Allah’ın bazı kulları vardır ki onlar peygamber değillerdir, şehid de değillerdir. Ancak peygamberler de, şehidler de onların meclislerinden ve Allah’a yakın olmalarından dolayı onlara gıpta ederler».

Bir bedevi «Ey Allah’ın Resulü! Onların özelliklerini bize tanıt» deyince Hz. Peygamber (s.a).şöyle dedi:

«Onlar insanların, dünya mertebesi yönünden düşük kabilelerinden ayrılmış, aralarında yakın bir sıla-i rahim olmayan, sadece Allah için seven, Allah için dost olan kimselerdir. Onlar için kıyamet gününde nurdan tahtlar konulacak ve onlar da o tahtlar üzerinde oturacaklardır. O gün insanlar korku içindeyken, onlar korkmazlar. İşte onlar Allah’ın veli kullandır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.»
(İmam Ahmed, İbn Ebi Hatim, Beyhakî)

Şüphesiz kendileri için daha önceden tarafımızdan iyilik takdir edilmiş olanlar, işte onlar oradan ‘yani cehennemden’ uzaklaştırılmışlardır.. En büyük korku onları kederlendirmez.
(el-Enbiya)

Said b. Cübeyr’in rivayetine göre de Resulullah (sav)'a: Allah’ın velileri kimlerdir? diye sorulmuş, o da: “Görüldüklerinde Allah’ın hatırlandığı kimselerdir” diye cevap vermiştir.

Bu ayet-i kerime hakkında Ömer bin el-Hattab da şöyle demektedir:

Ben, Resulullah (sav)’ı şöyle buyururken dinledim: “Allah’ın kullan arasında Öyle kimseler vardır ki onlar ne peygamberdir, ne de şehiddirler. Fakat peygamberler de, şehidler de kıyamet gününde yüce Allah’ın nezdindeki üstün mevkileri dolayısıyla onlara gıpta ederler.” “Ey Allah’ın Resulü! Bize onların kim olduklarını ve amellerinin ne olduğunu bildir”, denildi. “Belki böylelikle onları severiz.”

Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Bunlar, aralarındaki akrabalık bağları ve alış veriş ettikleri mallar olmamakla birlikte Allah için bir birbirlerini seven kimselerdir. Allah’a yemin ederim, onların yüzleri bir nurdur. Ve şüphesiz onlar nurdan minberler üzerinde olacaklardır. İnsanlar korktuklarında onlar korkmayacak, insanlar kederlendiklerinde onlar kederlenmeyeceklerdir.” Daha sonra Hz. Peygamber: “Haberiniz olsun ki, Allah’ın velilerine hiç bir korku yoktur, onlar kederlenecek de değillerdir” ayetini okudu.

Ali b. Ebi Talib (r.a) da dedi ki:

Allah’ın velileri, uykusuzluktan yüzleri sararmış, ibret almaktan gözleri kamaşmış, açlıktan karınları nerdeyse sırtlarına yapışmış, susuzluktan da dudakları kırışmış kimselerdir.

Onlar İçin hiç bir korku yoktur” buyruğundan kasıt, geriye bıraktıkları zürriyetleri hususunda (korkmayacaklarıdır). Çünkü yüce Allah onlara riayet eder. “Onlar kederlenecek de değillerdir.” Yüce Allah, gerek dünyalarında, gerekse ahiretlerinde onlara dünyalıklarının karşılığını vereceğinden dolayı kederlenmezler. Çünkü onların gerçek dostları ve yardımcıları O’dur.


Onlar için dünya hayatında da... müjde vardır” buyruğu ile ilgili olarak Ebu’d-Derdâ’dan şöyle dediği nakledilmektedir:

Resulullah (sav)’a bu buyruk hakkında sordum, şöyle buyurdu: “İndirildiğinden bu yana buna dair senden başka bana soru soran olmadı. Buradaki “müjde”den kasıt, Müslümanın gördüğü yahut ona gösterilen salih (gerçek çıkan) rüyadır.” Bu hadisi Tirmizî, Câmi’i’nde rivayet edilmiştir.

ez-Zührî, Ata ve Katade de şöyle derler:

Buradaki müjdeden kasıt, meleklerin Ölüm esnasında dünyada iken Mü’mine verdikleri müjdedir.

Muhammed b. Ka’b el-Kurazî’den de şöyle dediği nakledilmektedir:

“Mü’min kulun canının çıkmasına yakın bir zamanda ölüm meleği gelir ve şöyle der: “Ey Allah’ın velisi, sana selam olsun, Allah sana selam gönderdi” der, sonra da Muhammed b. Ka’b, şu: “Onlar ki, melekler hoş ve temiz olarak ruhlarını alırken: Selam size... derler” (Nahl, 16/32) ayetini okudu. Bunu, İbnü’l-Mübarek zikretmektedir.

Katade ve ed-Dahhak da derler ki: “Bu müjdeden kasıt, ölmeden önce nereye gideceğini bilmesidir.

el-Hasen ise şöyle der: “Bu, yüce Allah’ın, Kitab-ı Keriminde kendilerine cennetine ve bol mükâfatına dair vermiş olduğu müjdedir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Rableri, onları, katından bir rahmet, hoşnutluk... ile müjdeler
(et-Tevbe, 9/21); ‘İman edip Salih amel işleyenlere de şunu müjdele; gerçekten onlar için... cennetler vardır(.el-Bakara, 2/25);Ve size vaadolunan cennet müjdesiyle sevinin...” (Fussilet, 41/30)

İşte bundan dolayı: “Allah’ın sözlerinde asla değişiklik olmaz” diye buyrulmaktadır ki “vaadinden caymaz” demektir. Çünkü O, vaadlerini sözleriyle dile getirir.

Ebu İshak es-Sa’lebî nakleder: Ben, Ebu Bekr Muhammed b. Abdullah el-Cevzakî’yi şöyle derken dinledim:

“Hafız Ebu Abdullah’ı, rüyamda üzerinde Taylasandan bir kaftan ve sarık sarınmış olduğu halde bir katıra binmiş olarak gördüm. Ona selam verip: "Hoş geldin dedim. Bizler hâlâ seni anmaya, senin güzelliklerini zikretmeye devam edip duruyoruz." O da: "Biz de hâlâ seni anmaya, senin güzelliklerini zikretmeye devam edip duruyoruz", dedi Yüce Allah: “Onlar için dünya hayatında da âhirette de müjde vardır” diye buyurmaktadır. Buradaki müjdeden kasıt, güzel şekilde övülerek kendisinden söz edilmesidir, deyip eliyle işarette bulundu: “Allah’ın sözlerinde asla değişiklik olmaz” yani, O’nun vaadinden cayma olmaz.

Haberlerinde değiştirme olmaz”, anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani, “verdiği haberleri herhangi bir şey ile nesh etmez ve O’nun haberleri ancak haber verdiği şekilde gerçekleşir.”

İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.” Yani, Allah’ın velilerinin, gerçek dostlarının vardığı sonuç, büyük kurtuluşun ta kendisidir

Hz. Ömer (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)’in: ‘‘Onlar, aralarında bir akrabalık ve alıp-verecekleri bir mal olmadığı halde, birbirlerini Allah için seven kimselerdir. Allah’a yemin olsun ki onların yüzleri nurdur ve insanlar korkup hüzünlendikleri zaman, onlar korkup hüzünlenmezler” dediğini ve bu ayeti okuduğunu rivayet etmiştir.

Yine, Hz. Peygamber (s.a.s)’in: “Onlar öyle insanlardır ki onları görenler, Allah’ı hatırlarlar” buyurduğu rivayet edilmiştir. Muhakkik âlimler şöyle derler: “Bunun sebebi şudur: Onlarda görülen, huşu ve huzû alâmetlerinden ötürü, bir de Hak Teâlâ onlar hakkında, “Secde izinden nişanlan yüzlerindedir
(Fetih, 29) buyurduğu için, onların bütün bakıp müşahede edişleri, ahireti hatırlamaya yöneliktir.

Muhakkik âlimlerin çoğu “Kıyamet meydanında, mükâfat ehli için bir korku söz konusu değildir” demişler ve görüşlerine hem “Haberiniz olsun ki Allah'ın velileri için hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir” ayetini, hem de “O en büyük korku bunları asla tasaya düşürmez..”
(Enbiya. 103) ayetini delil getirmişlerdir.

Ebu Zerr (r.a)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ya Resulullah, bir kimse Allah için amel ediyor ve insanlar da o kimseyi seviyorsa (onun hakkında) ne buyurursunuz?” dedim, Hz. Peygamber(s.a.s) de: “İşte bu, müminin büşrasının (müjdesinin) peşin olarak verilmesidir” buyurdu.”

el-Büşra (müjde), onlar ölürken tahakkuk eden müjde, iyi haber demektir. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Onların üzerlerine, “Korkmayın, tasalanmayın, vaad olunduğunuz cennetle sevinin” diye melekler inecektir
(Fussilet, 30) buyurmuştur.

İbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:

İnsanların öyleleri vardır ki Allah'ı hatırlamanın anahtarıdır. Onlar görüldükleri anda Allah hatırlanır.

(Taberâni’nin Kebir’inden)

Mersed el-Ganavî'den rivayetle:

Eğer namazınızın kabul edilmesini istiyorsanız, âlimleriniz size imam olsun. Çünkü onlar sizinle Rabbiniz arasında elçilerinizdir

(Taberâni'nin Kebirinden)

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

Allah'ın öyle kulları vardır ki ‘Şu şöyle olacak’ diye yemin etse, Allah onu yalancı çıkarmaz.

(Buhari, Sulh: 8; Cihad: 12; Müslim, Kasame: 24; Tirmizi, Cehennem: 13.
)
İnsanların öyleleri vardır ki Allah'ı hatırlamanın anahtarıdır. Onlar görüldükleri anda Allah hatırlanır.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allahın kullarından birtakım insanlar vardır ki, ne peygamberdirler ve ne de şehîddirler. Lâkin Allah katındaki mevkilerinden dolayı, onlara, hem peygamberler, hem de şehîdler gıpta edeceklerdir.
Onlar, akraba olmadıkları ve maddi yönden hiçbir çıkarları da bulunmadığı hâlde, birbirlerini yalnız Allah için sevenlerdir.
Vallahi, onların yüzleri nurdur, şüphesiz onlar nur üzere olacaklardır. insanlar korktukları zaman onlar korkmayacak, üzüldükleri zaman onlar üzülmeyeceklerdir."
Sonra şu âyeti okudu: "Haberiniz olsun. Allahın velîleri var ya, onlar için ne korku vardır ve ne de mahzun olacaklardır."
Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İsmail Çetin Rahmetullahi Aleyhi Kısa Tarihçe-i Hayat ve Vasiyet


37761317179332624592512.jpg


27 ŞUBAT 1942 - 17 HAZİRAN 2011

KISA TARİHÇE-İ HAYAT

İsmail Çetin Hoca Efendi 27 Şubat 1942 yılında bir Cuma günü Diyarbakır-
'ın Hazro kazasında doğdu. Babası molla lakablı Mahfuz'dur. İsmail ismi Molla
Mahfuz'un örfi olarak dede isimlerinden çektiği kur'a sonucu beşinci babası olan
Hace İsmail Hakkı Zûri efendinin ismidir. Dedesi Kadı Beydavî üzerine bir haşiyesi
bulunan Molla Süleyman'dır. Annesi Mesabih’i şerheden büyük alimlerden olan
Molla Reşid'in kızı Râbia hanımdır. Babasının annesi o zamanın Diyarbakır kadısı
Ahmed Efendi'nin kızı, anneannesi ise zamanın meşhur şeyhlerinden Mevlâna
Hâlid'in halîfelerinden Şeyh Salih Sîbkî'nin halifesi İbrahim Bahçevî'nin kızıdır. İlk
dini terbiyesini, Kürtçe Amentü şerhini ve vel-l-Fecri'ye kadar Kur'an'ı Kerîm-i annesinden
öğrendi. Annesi beş yaşında iken Perşembe gününe denk gelen bir kurban
bayramında vefat etti.
İlme başlamadan önce babası Molla Mahfuz'un "Oğlum, amca oğlu Molla
Haydar Hatiboğlu, Molla Nazif, Molla Muhammed, Molla İsmail Hakkı.. abilerin gibi
ol." tavsiyesine uyarak ilim tahsiline Hazro ile Lice arasında bulunan Entak köyünde
kıraat ilmine ait olan Ğâyet-ul-İhtisar adlı manzumeyi okuyarak başladı. Lice'de
dedesi Molla Süleyman'ın talebelerinde ilim tahsiline devam etti. Daha sonra Hazro'ya
dönerek Molla Derviş'te Bina, Maksud, Avamil, Cürcani ezberledi. Seyda Hacı
Fettah'ın talebesi olan Molla Halid'de, Zurûf, Terkib ve Küçük Sadullah'ın bir kısmını
bitirdi. Minhac’ı -ki Şafi mezhebine aid bir fıkıh kitabıdır- feraiz babına kadar okuyarak
ezberledi. Daha sonra Hudur = Huzur köyünde Muhammed Hace Sıddık'ta
bir sene zarfında Kur'an-ı Kerim'den itibaren öğrenmiş olduğu bütün ilimleri tekrar
etti. Daha sonra Halep ve Şam'da bulunan alimlerden kıraat okuyarak beş kıraatten
icaze aldı, senetleriyle birlikte birçok hadis ezberledi. 14 yaşında Türkiye'ye dönüşünde
Çınar ilçesine bağlı Has köyünde ki amcasının dünürü olan Molla Mahmud’
da Hal ve Sâdullah kitablarını kısa bir sürede bitirdi. Daha sonra Siirt'te bulunan
Kayser camisi imamlarından Üstad Tayyib'de Netaic-ul-Efkar'ı ve metin ezberlerini
tamamladı. Siirt'ten Tillo'ya giderek Seyda Halil'de nahiv ilminden Suyuti ve Molla
Câmi kitablarını, Üstad Bedreddin'den ise münazara ilminden Veledî ve şerhlerini
okudu. İki sene burada kaldıktan sonra, mantık, belâğat, istiâre, vadı', âdab, münazara,
bir kısım felsefe ve kelam ilimlerini Şeyh Nesim Sührevî Efendi ve Şeyh Muhammed
Arvâsî Efendi'nin talebelerinden olan Patnoslu Üstad Molla Yasin'in yanında
okuyarak tamamladı ve ilk ilim icâzesini aldı. Daha sonra Ağrı'nın Balivar
köyünde Molla Hasan'dan mantık ve tefsir dersleri aldı, talim ve tecvidde Molla Hasan'a
ders verdi. Sekiz ay Erzurum'da Sakıp Efendi'den kelam dersleri aldı. Şirvan'da
Molla Muhammed Kasım'ın yanında altı ay tahsiline devam ederek icaze
aldı. O zamanın Diyanet reisi Ömer Nasuhi Bilmen'in ziyaretinde bulunarak onun
yanında Muvazzah ilm-i kelam kitabını okudu, Üstad Molla Muhammed Zivingî'nin
yanında da bir dönem okuyarak icaze aldı. Ayrıca devrin büyük alimlerinden
Abdurrahman Buluntu Efendinin yanında altı ay kalarak tefsir kitabı Kadı
Beydâvi'den icaze aldı. Bunlardan başka Üstad Molla Ca'fer, Of'ta Abdurrahman
Efendi, İstanbul'da Gönenli Mehmet Efendi, Çelebi Mehmet Efendi, Muhammed
Arvâsî Efendi ve zamanın Sultan Ahmed Câmîsi'nin imamlarına varıncaya kadar
işittiği her ilim adamını ziyaret etti. Aynı zamanda Üstad Necib Fazıl'ı sık sık ziyaret
ederek fikir alışverişinde bulundu. Bütün bu ziyaretlerinin sebebi de Üstadı Molla

Yasin ve Molla Abdulfettah'ın işaretiyle olmuştur. Bu sayılanlar arasında üç günden
daha az görüştüğü ve hizmetinde bulunduğu zatları saymıyoruz. Sayılanlar dışında
kendisinin de kabul ettiği 60'ın üstünde ulema 100'ün üzerinde meşayıhla görüşmüştür.
Ve ayrıca talebeyken hocalarıyla yapmış olduğu bir seyahatte
Bedîuzzaman Saîd Nursî Hazretlerini iki kere Isparta'da ziyaret etti. Daha sonra ilki
Bilvanis olmak üzere çeşitli yerlerde Seyyid Abdulhakim el-Hüseynî (Ğavs) Hazretlerinin
emriyle müderrislik yaptı.
Tasavvufi olarak ilk dersini 7 yaşında Norşinli Şeyh Ma'şûk'dan aldı. Gençlik
döneminde Seyyid Abdulhakim el-Hüseynî hazretlerine intisab etti, bir dönem vekilliğini
yaptı. Onun yanında amelini tamamladı, hilafet aldı. Ğavs Hazretleri ömrünün
sonlarında hilafetini ilan için yanına çağırdı, fakat müftülükten izin alamadığı için
ancak vefatından bir müddet sonra yetişebildi. Ğavs'ın halifesi olduğunu fitneye
sebebiyet vermemek için ömrü boyunca gizledi. İsmail Çetin Hoca Efendi 1973
yılında intisab ettiği Medineli Şeyh Abdulğafûr el-Abbasi hazretlerinin oğlu Şeyh
Abdulhak hazretlerinden 1976 yılında hac mevsiminde Nakşibendî, Kâdiri, Kübrevî,
Sehreverdi ve Çiştiyye tarikatlerinden ve 2000 yılında Kadiri şeyhlerinden olan kayınbabası
Şeyh Muhammed Ma'sûm hazretlerinden hilafet aldı.
Askerliğini Sivas, Kayseri İncidere, Ağrı Kösedağ ve Erzurum Sarıkamış'ta
(1967 Nisan ayında) tamamladı. Terhis olduktan sonra Diyarbakır’a döndü, aynı
yılın Kasım ayında Şeyh Muhammed Sadaka'nın halifesi ve aynı zamanda dayısı
Şeyh Muhammed Ma'sûm'un kızı ile evlendi. Bir dönem Diyarbakır'da kitapçılık
yaparken Diyarbakır'ın Ka'bî köyünde imamlık ve müderrisliğe başladı.
Yine Ğavs Hazretlerinin emriyle 1971 senesinde Isparta'nın Göndürle
(Harmanören) köyünde ve Atabey ilçesinde bir müddet imamlık yaptıktan sonra
istifa ederek Isparta'ya yerleşti. Dilara Yayınları adı altında te’lifata başladı. Daha
sonra Dilara Yayıncılık olarak kitab ve kırtasiye dükkanı açıp eserlerini neşretmeye
başladı. 1996 yılında sağlık sorunlarından dolayı Antalya’nın Aksu ilçesine göç
ederek ilmi çalışmalarını hayatının sonuna kadar burada devam ettirdi. 1980
ihtilalinde kendi tabiriyle Medrese-i Yûsufiyye'de yakalandığı astım ve bronşit sebebiyle
zaman içerisinde Koah hastalığına yakalandı, 2000 yılından sonra hastalığı
şiddetlendi, son olarak 9 Mayıs 2011 tarihinde ani kalb durması(ventriculer
fibrilasyon) sonucu kaldırıldığı Isparta Gülkent hastanesinin yoğun bakım ünitesinde
17 Haziran 2011 (Hicri 15 Receb 1432) de yine doğduğu Cuma günü sabah
namazı vaktinde Allah Teâlâ'ya kavuştu. Isparta’da kendi temelini atıp hizmete
sunduğu cami ve külliyesinin yanındaki mezarlık da medfundur.
Bütün varlığını İslam ve gençlere vakfeden Üstad İsmail Çetin Hazretleri,
İlmin vakarını, ağırlığını, tevazu kanatlarını yere germekle, hayatını Ehli Sünnet
vel’Cemaat İ’tikadı’nı yaymaya, insanların kalblerine yerleştirmeye, yine Ehli Sünnet
İ’tikadı’nın savunucusu olarak ilim, irşad ve bunların ışığı altında gençlerin yetişmelerine,
iyi insan olmalarına ve iyi insan yetiştirmelerine adadı. Hiçbir zaman
şöhreti sevmeyen İsmail Çetin Hoca Efendi; "Şöhret başa beladır" diyerek şöhretten
hayatı boyunca sakındı. Hastalığının en şiddetli zamanlarında dahi te'lifâtı ve
tedrisâtı, Müslümanlarla hasbihal etmeyi asla bırakmadı. Hayatı boyunca insanların
ihtiyaclarını, onlara hissettirmeden tesbit ederek özellikle gençlerin evlendirilmesi,
borçluların borcunun giderilmesi, hastaların doktor, ilaç, ameliyat gibi ihtiyaçlarının

karşılanması konusunda hassas davrandı. Öğrenciden alınan ücretle ilmin bereketinin
kalmayacağını söyleyerek yanına gelen öğrenci ve talebelerinden öğrettiği
mukabilinde hiçbir surette ücret ve hediye kabul etmedi. Vefatına kadar Ehli Sünnet
vel’Cemaat dışında hiçbir zümrenin, partinin adamı olmadı. Müslümanların arasında
parti, meşreb, mezheb ayrımı gözetmeksizin her müslümanı kucakladı. Ehli
Sünnet vel’Cemaatin savunucusu olarak yanına gelen Müslümanları Ehli Sünnete
aykırı söz, fiil ve harekette bulunmadıkları müddetçe hilm ve şefkatle karşıladı. Bunun
dışında gelen soru ve itirazları, yine Ehli Sünnet İ’tikadı içerisinde cevablandırmaya
ehemmiyet gösterdi. Birçok yerde öğrenci yurdu ve cami yapılmasına vesile
oldu. Bunlardan iki cami ve bir öğrenci yurdunun çizimi, planı, projesi ve mimarisi
kendisine aiddir. Halihazırda dünyanın çeşitli yerlerinde yetiştirmiş olduğu birçok
talebesi vardır.
İsmail Çetin Hoca Efendinin matbu ve matbu olmayan eserleri, ilerleyen
günlerde, çalışmaları tamamlandıkça ayrıntılı hayatı da dahil olmak üzere yayınlanacaktır.

Müellifin matbu eserleri:
1-Ehli Sünnetin Nazarı İ'tikâdın Ölçüsüdür (Akaid hakkında)
2-Mü'minin İstikameti Velînin Kerâmetidir (Tasavvufi bakış açısıyla Ehli Sünnet
İ’tikadı)
3-Sohbet ve Tesettürde Âdab (Âdâb-ı Muaşeret kaideleri)
4-İnsan ve Vazifesi (İman, İslam, İhsan, İhlas hakkında)
5-Edeble Varış Lütufla Dönüş (Tasavvuf âdâbı ve usulleri)
6-İkinci Hutbenin Sonunda Okunan Ayetin Esrarı (Tefsir kitabı)
7-Mufassal Medenî Ahlak (Ahlak kitabı)
8-Tek Çare (Ahlak kitabı)
9-Şübheden Hakîkate (Kelam kitabı)
10-Tebliğ (Tebliğ, âdab ve usülleri)
11-Şuur (Tefsir)
12-Sevgi Bağı (Dua)
13-İttibâ' Ehli Sünnete'dir (Kelam)
14-Olgunluk Günahtan Sakınmaktır (Ahlak)
15-Cemaat (Fıkıh)
16-Özleşme Yolu (Tasavvuf)
17-İnançlı Gençliğin Şuuru (Ahlak)
18-Tevessül (Vesilenin isbatı)
19-Ölçüler (Fıkıh)
20-Ahlâkî Reçeteler (Dua)
21-Kudsî Dualar (Dua)
22-Müslime Genç Şuuru (Ahlak)
23-Milliyetçilik Şuurumuz (Fikir)
24-Azizlerle (Hadis ve Ahlak)
25-Tahkîm-i Sâdât Şerh-i Mişkât c.1,2,3 (Hadis)
26-Terbiye-i Nefs (Nefsin halleri ve tasavvuf )
27-Size Sözüm Öz İnci Armağan (Temel akaid)
28-Tasavvuf ve Tevhîdde Parlak İnciler (Tasavvuf)
29-Ta'lîm-i Asfiyâ' (Tasavvuf)
30-Cana Can (Virdler)
31-Nasıl Olmalıyım? (Ahlak)
32-Kalbin Diriltilişi (Ahlak)
33-Yuvanın Yapılışı (Ahlak)
34-Kenz-ul-A'zam (Salavat)
35-Aşk (iki cild) (Tasavvuf)
36-Bilgi Üzere İman (Ahlak)
37-Bilir misin? (Temel akaid ve fıkıh)
38-Edell-ul-Hayrât, (Hamd, Senâ, Salavât)
39-Müslümanım (Ahlak)
40-Gencim Nereye? (Temel akaid ve fıkıh)
41-Mü'minim (Ahlak)
42-Tasavvuf (Tasavvuf)
43-Âmentü (Temel itikad)
44-Bed'ul-Emâlî Şerhi (Temel itikad)
45-Evrâd-ı Bahâiyye'nin Tercüme ve Şerhi (Vird)
46-Gönlümde Hikmet Pınarının Arısı (Şiir)
MÜELLİFİN ARABCA ESERLERİ
١ -مَصاف العلماء الاتقياء الاحبار الاخيار فى التوحيد والتوكل والتوسل بالانبياء والاولياء الابرار
٢ -الدرر العوالى لشرح بدء الأمالى
٣ -أنامل مسائل التوحيد
٤ -الدر النضيد فى التصوف والتوحيد
٥ -حكمة الانبياء بتعليم الاصفياء
٦ -الأنوار القدسية لشرح الأوراد البهائية
٧ -مِنْحَةُ المُعْطِى فِى شَرْحِ مَنْظُومَتَىِ القُطْبِ الجَيْلاَنِى وَالدِّمْيَاطِى كلها عربية
dır.

Dilara Yayınları - Ahmed Mücteba Çetin tarafından hazırlanmıştır.

alıntı: facebook.com/ustadismailcetin
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İsmail Çetin Hoca Efendi'nin umum Müslümanlara vasiyeti;

scaled.php



بسم الله الرحمن الرحيم
والحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلاة والسلام على سيدنا محمد خير
البريّة وعلى آله وصحبه من افضل الصلوات واشرف التسليمات وازكى التحيات ورضوان الله
تعالى عليهم اجمعين
Bundan sonra, malum olduğu üzere her doğan ölür, yapılan her bina yıkılır.
Dünyanın akıbeti ölümdür. Ölüm Allah Teâlâ'nın hükmüdür.
Şahsen ben, fakir, işkenceli hayatla yani izzet içinde zillet, zillet içinde izzetle
bugüne kadar yaşadım; takdîrim böyle idi, ona razıyım. İlmî çalışmayı tercih ettim. Ehli
Sünnet vel'Cemaatin i’tikadı üzere, tevâtür ve senedle günümüze ulaşan yoldan başka
hiçbir zümrenin adamı olmadım. Bütün amaçlarımı uhrevi âlemine bağladım. Rızâ-i
Bârî'den başka hiçbir amacım, hasretim kalmamıştır.
Allah'ın Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, gerek sekeratten, ölüm ve kabir
azabından, haşir, neşir, sırat köprüsü, mizan ve hesabdan, mahşer, cennet ve cehennemden
ve gerekse her ne haber verdi ise cümlesi haktır. Binaenaleyh Muhammed
sallallâhu aleyhi ve sellem her ne getirdiyse, söylediyse, yaptıysa, cümlesi hak ve
gerçektir. Cümlesinin doğru olduğuna inandım.
اشهد ان لا اله الا الله واشهد ان محمدا عبده ورسوله
deyişime bütün dünyayı şahid ederim.
Madem ki ölüm vardır ve haktır, Allah Azze ve Celle'nin emr-u fermanı iledir, öyleyse
vasiyetim şudur:
Mümkün mertebede beş vakit namazınızı ta'dîl-i erkan üzere cemaatle kılarsınız.
Birbirinizi seversiniz. İnsî ve cinnî şeytanları aranıza sokmazsınız.
Gerek dua ve fâtihalardan, gerekse Kur'ân-ı Hakîm'den bana hediye gönderip
beni sevindirmelisiniz.
Bana gönül bağlayan aziz dostlarım, kardaşlarım! İcâze alan zevat, Muhammed
sallallâhu aleyhi ve sellem'in mirasçısıdır. Nitekim العلماء ورثة الأنبياء “Takvâyı iltizâm
eden ulemâ enbiyânın mirasçılarıdır.” diye buyrulmaktadır. İcâze alan âlim, İslam
dînini ve takvâyı tercih ettiyse, Allah Teâlâ'nın rızasının kapısını çalmıştır demektir.
Bundan böyle kendilerine hizmet, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e,
ashab, tâbiîn ve ardınca giden ulemâya hizmettir. Aynı zamanda takvâyı iltizam etmeleri,
amaçlarını sadece ahirete bağlamaları sebebiyle mahlukun kalblerine kendileri için
sevgi iner. Nitekim Allah Teâlâ سيجعل لهم الرحمن ودّا diye buyurmaktadır.
Bana gönül bağlayan bütün dost-ahbablarıma, bütün akrabalarıma Dua
Kitabı'ndaki duaları, Sevgi Bağı'nın dualarını, ta'dîl-i erkan üzere namaz kılmalarını,
sonrasındaki namaz tesbihlerini titizlikle devam etmelerini tavsiye ederim.
Hâsılı, tashîh-i itikad şartıyla:
1-Ta'dîl-i erkanla, mümkünse cemaatle namaz kılmayı,
2-Boş vakitlerde Kur'an tilâveti, zikir ve salavatla meşgul olmayı,
3-Usluyu da, gevezeyi de, لا اله الا الله محمد رسول الله diyen her Müslümanı,
takva sahibi âlimleri saygıyla, sairleri şefkatle kucaklamayı,
4- Mümkün mertebede doğru söz söylemeyi,
5-Muamelede de dürüstlüğü âdet edindim. Her Müslümana da bunu tavsiye ederim.
Vasiyetimi şu üç hadisle tamamlıyayım:
1-İbnu Ömer radıyallahu Teâlâ anhumâ'nın hadîsinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi
ve sellem şöyle buyurmaktadır: اِنَّ لِلّهَ تَعَالَى عِبَادًا اِخْتَصَّهُمْ بِحَوَائِجِ النَّاسِ يَ فْزَعُ النَّاسُ اِلَيْهِمْ
فِى حَوَائِجِهِمْ اُولئِكَ الآمِنُونَ مِنْ عَذَابِ اللّهِ “Gerçekte Allah Teâlâ bazı kullarını insanların
ihtiyaclarının giderilmesine hâssaten sebeb kılmıştır; ihtiyaclarının giderilmesi için
insanlar kendilerine sığınırlar. Onlar Allah Teâlâ'nın azabından emîn olanların ta kendileridir.”
Hâdis şârihleri ulemâmız rahimehumullah, يَفْزَعُ النَّاسُ اِلَيْهِمْ “ihtiyaclarının giderilmesi
için insanlar kendilerine sığınırlar” cümlesine şöyle mana verdiler: Yani onlardan
meded beklerler. Allah Azze ve Celle, onları لِلّهَ تَعَالَى عِبَادًا “bazı kullarını” diye,
dînî ve dünyevî nimetlerin ehline ulaştırılması için Zâtı'na izâfe etmiştir, belirtmiştir,
tekleştirmiştir ve Kendisi'nden halîfe ve vekil kılmıştır, yegâne Allah için muhtaclar faidelensinler
diye.
Hakîkî velînimet olan Allah Azze ve Celle'nin şükrü vâcib olduğu gibi, sebeb
kıldığı zevatlara da teşekkür vâcibdir. Aynı zamanda nimetin muhtaclara ulaşmasında
vasıta kılınan zevatlara da, nimeti ehline ulaştırmalarından ibaret şükür vâcibdir. Ehli
de, nimeti taleb edenlerdir, sığınanlardır. İş bu, değişmez bir nizam ve Sünnetullah'tır.
Bununla nimet kendisi korunur ve şükürle de ziyadeleşir.
2-İbnu Ömer radıyallahu anhumâ'nın hadîsinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmaktadır: اِنَّ لِلّهِ ضَنَائِنَ مِنْ خَلْقِهِ يُحْيِيهِمْ فِى عَافِيَةٍ وَاِذَا تَوَفَّاهُمْ اِلَى جَنَّتِهِ
اُولئِكَ الَّذِينَ يَمُرُّ عَ لَيْهِمُ الفِتَنُ كقِطَعِ اللَّيْلِ المُظْلِمِ وَهُمْ فِيهَا مِنْهَا فِى عَافِيَةٍ “Gerçekte Allah
Teâlâ'nın mahlukundan, nimetleri ulaştırmaya tahsîs ve tayin edilen kulları vardır.
Allah Teâlâ onları bütün özelliğiyle afiyette yaşatır. Onları, ruhlarını kabzettiği zamanda
da cennetine sevkeder. Onlar öyle kimselerdir ki, gecenin simsiyah karanlığı gibi
fitneler üzerlerine gelip geçer; ne bakarsın onlar o fitneye girmekten = ma'siyeti
işlemekten sapa sağlam sâlim kalmaktadırlar.”
وَ عَنْ عرباض بن سارية رضى الله تعالى عنه قَالَ صَلَّى بِنَا رَسُولُ اللّهِ ذَاتَ يَوْمٍ ثُمَّ - 3
أقْبَلَ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ فَ وَعَظَنَا مَوْعِظَةً بَلِيغَةً ذَرَفَتْ مِنْهَا العُيُونُ وَ وَجِلَتْ مِنْهَا القُلُوبُ فَقَالَ رَجُلٌ يَا
اُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللّهِ وَ السَّمْعِ وَ الطَّاعَةِ وَ إنْ » رَسُولَ اللّهِ كَأنَّ هذِهِ مَوْعِظَةُ مُوَدِّعٍ فَاُوصِنَا فَقَالَ
كَانَ عَبْدًا حَبَ شِيّاً فاِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ بَعْدِى فَسَيَرَى اخْتِلاَفًا كَثِيرًا فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِى وَسُنَّةِ الخُلَفَاءِ
الرَّاشِدِينَ المَهْدِيِّينَ تَمَسَّكُوا بِهَا وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ وَ إيَّاكُمْ وَ مُحْدَثَاتِ الاُمُورِ فَاِنَّ كُلَّ
« مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَ كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ İrbâd bin Sâriye radıyallahu Teâlâ anhu buyurur ki:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, birgün bize namaz kıldırdı. Sonra yüzüyle bize
yöneldi. Akabinde gözlerin ondan aktığı, kalblerin ondan korktuğu çok açık öğütlerle
bize öğüt verdi. Bir adam: “Ya Rasûlallah, bu korkutucu açık öğütler, vedalaşan kimsenin
öğütü gibi sanıyorum. Binaenaleyh bize tavsiyede bulun.” dedi. Bunun üzerine
şöyle buyurdu: “Size Allah'tan korkup karşısına gelmekten korunmaktan ibaret
takvâyı, işinizin başına gelen Müslüman Habeşi bir köle olsa dahi sözüne kulak verip
boyun eğmeyi tavsiye ederim. Çünkü muhakkak Ben den sonra sizden kim yaşarsa,
elbette birçok ihtilafları görecek tir. İş böyle olunca size sünnetim ve sünnetimle amel
edip nefsle rini kemâle erdiren, Allah Teâlâ'nın da onları hak ve doğruya ilettiği halîfelerin
sünneti gerek. Sımsıkı Halîfelerin sünnetini aç kimsenin ön dişleriyle ekmeği
ısırışı gibi ısırın yani tutunun. Sizi yeni çıkan modalardan sakındırırım. Çünkü yeni
çıkan modaların tümü bid'attir. Ve her bid'at dalâlettir.”
Unutmayın, ben de dün sizin gibiydim, yarın siz benim gibi olursunuz. Artık
Allah'a emanet olunuz.
والسلام عليكم ورحمة الله وبركاته
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt