Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir kız başını açıp okuyabilir mi? (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

mervenur16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Ara 2008
Mesajlar
1,098
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
s.a. Hocam diyorum sizlere çünki bu sitede ki ağırlığınız tartışılmaz ve böyle bir eseri bizlere sunmak mutlaka birikim gerektirir.sizlere saygı duyuyorum.ama müslüman bir kardeşimizin sırf kendi kimliğini ele veren giyim ve kuşamından dolayı hastane ,mahkeme vs. Resmi dairelerde veya diğer kurumlarda sıradan bir işini dahi binbir zahmet içinde horlanarak oradan oraya gönderilerek yapmaya çalışması sizlerin gücüne gitmiyormu.bakın said-i nursiden ''sürgün bulunduğu yörelrde bir dağ başında oraya imar getirebilmek için yol yapımı için çalışan memurlar görür.ve onlara oturup dinin gereklerinden bahsettikten sonra sizler millete halka faydalı bir iş yapıyorsunuz.bunun yanında gerekli ibadetlerinizide yaparsnız rabbim sizlerin burada çalıştığınız her an için sevap nasip eyler inşaalah'' şeklinde beyanı var.ben devlet memuruyum.şu an tayinle muhafazakar insanların yoğun olduğu ama hoş görünün hakim olduğu bir beldeye geldim.daha önceki çalıştığım yerde (istanbulda bir hastane)allahın selamını vererek içeri girdiğimde karşımda somurtan insanlar bulurdum.ve o insanların oraya gelen müminleri horlamalarına şahit olurdum.ve hasta ile birebir diyaloğa girilen birime sırf bu yüzden kendimi aldırttım.sadece o insanların küçük düşürülmemeleri için.ben bir erkeğim.fakat bayan hasta veya hasta yakınlarına ne derece hizmet edebilirimki.annemin şu an sağlık problemleri var.özel bir çekim yaptırması gerekirken sırf gideceği branşta erkek doktor olduğu için bu çekimini ertelemeside benim bu yorumlara katılmamama sebep oluyor.
Kanatımca müslüman sadece kendi kimliğinden insanların olduğu bir beldede yaşamıyor bizler gibi her dinden mezhepten insanların oluşturduğu bir topluluk içerisinde yaşıyorsa kendisi ve kendisi gibi düşünen yaşayan insanlar için topşlumhayatına dahil olmalıdır.
Tabii dini inanç ve vazifelerini bilerek.dediğiniz gibi özel okullar açılabilir.ve burada benim gibi devlet memuru çocuklarının değilde varlıklı ailelerin çocuklarını okutabilirsiniz.buda demekki benim kız veya erkek çocuğum ileride memur olmayı bile hayal edemeyecek.herkes sağlam bir dini eğitim almalı evet .sadece bu kadarmı başkalarının bizim yerine birşeyler yapmasını beklemek ne kadar doğru.emin olunki bizler çocuklarımızı o durumda okutmaz ve hep başkalarından birşeyler bekleriz.tıpkı zamanında gayri müslim ve dinini yaşamaktan uzak insanların bir iki çocuk yapıp onları destekleyerek toplum hayatında resmi makamlarda üst seviyelere taşımaları ve bizim büyüklerimizin ise beşer onar çocuk yapıp tarlaya afedersiniz davar gütmeye saldıkları gibi.
Lütfen sayın büyüklerim ben camiye girdiğim zaman tertemiz elbiseli resmi üniformalı veya takım elbiseli insanların çoğaldığını görmek istiyorum.
Birbirimizi destekleyelim elbette o bacılarımıza kızlarımıza uygun yerlerde vardır.onları oralarda değerlendirebiliriz.
Bunlar sadece benim şahsi fikirlerimdir.ve sadece beni bağlar
saygılarımla
not: Benim eşimde ,mam hatip mezunu fakat başörtüsü ısrarı yüzünden kendi hocaları tarafından uzaklaştırma almış birisi.öyleki imam hatip lisesinde bile bizleri kollayacak öğretmen yetiştirememişiz.
Ve benim eşim üniversite kazanıp kayıt yaptırmak için başını açarak sıraya girmesi ısrarla ikaz olununca gözyaşlarını sel gibi akıtıp dua ve beddua sı birbirine karışarak kayıt yaptırdı.şimdi iş hayatında bir hastanede inandığı gibi yaşayan ve yaşayanlara saygı gösteren bir insan.ve soruyorum onun o anda döktüğü gözyaşlarını sizin hangi teselliniz dindirir.sizin hangi hal ve hareketiniz onun kadar ulvi olabilir.
Mücadele edenin yanında olun böyle yaparak onlara köstek olmayın.
Sonuna kadar mücadele edelim.
Ve lütfen bu sayfayı kilitlemeyin göreceksinizki benim gibi düşünen birçok kişşi bu yazının ardından görüşlerini bildirme cesaretini gösterecek
ben bu konuda çok hassasım.sizlere karşı bir kusurum olduysa hakkınızı helal edin
allaha emanet

haklısın kardeşim sana katılıyorum.
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
44
Konum
Gebze
selamün aleyküm... efendi kardeşim aşka mecnun..

emine şenlikoğlu hanımefendi çok güzel yazmış tebrik ve takdir ederiz..
lakin tabiri caiz ise şimdi bu yazıyı onun gözüne sokmak isterdim..

hanımefendi.. kızlar erkek öğretmenlerden ders alamaz diyen sen değilmiydin.. şimdi he halt etmeye hiç gereği yokken sinan çetinden yönetmenlik dersi alıyorsun.. hiç yüz yüze gelmeden karşılıklı konuşmadan ders almıyorsun ya.. caiz mi şimdi senin namahrem bir adamdan yönetmenlik dersi alman...

ayrıca müslümandan bozma haham yada her ne haltsa tüncay güney zırtosuyla nasıl konuşuyordun.. ne kadar samimiydiniz ki evladım gibiydi diyorsun... onunla görüştüğünüzde eşiniz yanınızda oluyormuydu.. namahrem değilmiydi tüncay güney... nasıl dertleşiyordunuz..

neyse... ALLAH emine şenlikoğluna hidayet nasib etsin.. diyelim...
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Öğrencileri sırf kız olan
okulda okuyamaz mı denilirse, okuyamaz. Çünkü, erkek öğretmenler vardır. Erkek
öğretmenlerin okutması caiz değildir

Selamun aleykum.Sayın şenlikoğlu ilk önce din eğitiminin önceliğinden bahsetmiş.Kendi dini eğitimini tamamlamış olacakki müsbet ilimlere yeltenmiş.Oyunculuk dersi almak gibi...Haa gerçi sinan çetinden alıyormuş ama...Bide sitkom yazacakmış içinde dini terimlerin olduğu.Tolga çeviği düşünüyormuş oyuncu olarak...(hürreyete verdiği ropörtajda yazıyordu hani o kaplanlı terlikleriyle verdiği meşhurr röportaj...)Ergenokan davasının baş rol oyucularından biri olan tuncay güneyi çocuğu gibi görmesi dediklerine inanaması ısrarla olamaz çok iyi bir çocuk demesi ayrı bir dava_konu...selam ve dua ile
 

ecthelion

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2008
Mesajlar
531
Tepki puanı
0
Puanları
0
başını açmadan da okuyabilmenin , eğitimini tamamlamanın bir sürü alternatifi var..... örn: fatih üniv. gibi okullarda bu yasak sadece gostermelık uygulanıyor :) bunun dışında başörtüsünün kesinlekle engel olmadığı yurt dışı eğitim bursları var british counsel gibi...
başka bir çözüm extern eğitim... bir çok hukuk fakultesınde extern eğitim almak mumkun...
 

CArSi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2006
Mesajlar
12
Tepki puanı
0
Puanları
0
Katilmiyorum

Katilmiyorum

Bir otobüs dolusu yolcu arasında bir kişi okuyorsa, tamam demektir.
Yetmiş küsur milyonluk nüfusa karşılık, kitaplar biner biner basılıyorsa, gazete tirajları otuz yıldır hiç artış göstermiyorsa, başka türlü bir izah mümkün mü?

Her mükellefin, içinde bulunduğu hal ile ilgili ilimleri öğrenmesi üzerine farzdır. Meselâ: Fakir durumda olan bir mü'mine zekât veya hacc ibadeti ile ilgili ilimler farz değildir. Ancak aynı mü'min; nisab miktarından fazla mala sahip olursa, zekât ile ilgili ilimler "Farz-ı Ayn" hale gelir.
"Hangi durumda olursa olsun, bulunduğu halde meydana gelen işlerle, ilgili bilgileri edinmek her müslümana farzdır. Çünkü müslüman için namaz kılmak zaruridir. Bu sebeble namazın farzlarını, eda edecek kadar şart ve erkânına ait bilgileri edinmek onun için farz olur. Yine vacibi edâ etmek için gerekli bilgileri edinmek vacib olur. Zira farzı yerine getirmeye vesile olan şey farz, vacibi yerine getirmeye sebeb olan bilgi de vacib olur"(4) diyerek, önemli bir inceliği ifade etmiştir.
 

CArSi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2006
Mesajlar
12
Tepki puanı
0
Puanları
0
Aslında söylediklerimin hiçbiri Alah'ın emri neyse onu değiştirmez söylediklerimin hatalı olduğunu düşünüyorum
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Burda yazı yazanların çoğuna şeytanın telkin ettiği ap açık belli oluyor..Allah onlara hidayet versin.Nasibinde hidayet yoksa onu kahretsin ki daha fazla küfrünü kusmasınlar.
 

CArSi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2006
Mesajlar
12
Tepki puanı
0
Puanları
0
İSLÂM'IN İLİM HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ
Geçen konuşmada İslâm'ın dünya, hayat ve tabiat nimetleri hakkındaki görüşünü incelemiştik. Bugünkü konuşmamın konusu ise "İslâm ve ilim"dir. Yani bugün,
İslâm'ın ilim hakkındaki görüşünü açıklayacağım. Din ve ilmin birbiriyle uyumlu olup olmadığı, dinin ilme bakışı, ilmin dine bakışı gibi konuların çok uzun bir
geçmişi vardır. Bu alanda dünyada ve İslâm âleminde çok değerli kitaplar yazılmıştır.
İki kesim, din ve ilmin birbirine karşı olduğunu göstermeye çalışmıştır. Bunlardan biri dindarlık kisvesine bürünen kesimdir. Bunlar, halkın sırtından geçinen
ve onların bilgisizliğinden yararlanan cahillerdir. Bunlar halkı cahil olarak tutmak, aynı zamanda din adıyla kendi kusurlarını örtmek, din silahıyla bilginleri ezip rekabet
alanının dışına atmak için halkı "İlim dine karşıdır ve dinle çelişir." diyerek korkutmuşlardır.
Diğeri ise tahsilli ve bilgili, ancak insanî ve ahlâkî sorumluluklara sırt çeviren kesimdir. Bu kesim de, kendi kayıtsızlıklarını ve sorumsuzluklarını örtmek için
ilim asasına dayanmış ve onun dine yakınlaşmaya engel olduğu bahanesine sığınmışlardır.
İlim ve dindarlık nimetinden yararlanan üçüncü bir kesim de her zaman var olmuş ve ilim ile din arasında hiçbir çelişki ve tezat hissetmemişlerdir. Bu kesim,
sözünü ettiğim iki kesimden kaynaklanan karanlıkları aydınlatmaya çalışmışlardır.
İslâm ve ilim hakkındaki konu iki boyutta ele alınabilir: Sosyal boyut ve dinî boyut. Sosyal boyuttan, pratik olarak İslâm ile ilmin birbiriyle uyumlu olup
olmadığı şeklinde konuya yaklaşılmalıdır. İnsanlar gerçek anlamıyla Müslüman olmakla (İslâmî ilkelere iman edip dinin buyruklarını uygulamakla) birlikte bilgili
de olabilirler mi, yoksa amelen bu ikisinden birini mi seçmelidirler? Bu şekilde konuya girilecek olsa artık konunun görüntüsü, "İslâm'ın ilim ve ilmin İslâm hakkındaki
görüşü nedir ve İslâm nasıl bir dindir?" şeklinde olmayacaktır. Bu durumda konu toplum üzerinde yoğunlaşacaktır. Yani acaba toplum, bunların her ikisine birden
sahip olabilir mi, yoksa bunların birini gözden çıkarmalı mıdır?
Konunun diğer boyutu ise, İslâm'ın ilim hakkındaki ve ilmin İslâm hakkındaki görüşünün ne olduğudur. Bu da iki kısımdır:
Bunlardan biri şudur: İslâm'ın ilim hakkındaki buyruk ve tavsiyesi nedir? Mümkün olduğu kadar ilimden kaçınılması gerektiğini mi buyurmuştur? İslâm
açısından ilim tehlikeli bir şey midir? İslâm, kendi varlığı için ilmi rakip olarak mı görmüştür? Yoksa İslâm olanca samimiyet, cesaret ve öz güvenle insanları
ilme yönlendirmiş ve teşvik mi etmiştir?
Konunun ikinci kısmı ise şudur: İlmin İslâm hakkındaki görüşü nedir? İslâm'ın doğuşundan ve Kur'ân'ın inişinden on dört asır geçmiştir. Bu zaman
içerisinde sürekli olarak ilim gelişmiş ve ilerleme kaydetmiştir. Özellikle ilmin son üç-dört asır içindeki ilerleyişi büyük bir ivme ve hız kazanmıştır. Sağladı
ğı gelişimler ve kazandığı ilerlemelerle birlikte ilmin İslâm öğretileri, inançları, ahlâkî ve sosyal buyrukları... hakkındaki görüşü nedir? İlim, bunları resmiyete
tanıyor mu, tanımıyor mu? Bunların itibarını artırmış mıdır, yoksa eksiltmiş midir?
Her ne kadar bu üç alanın her biri araştırmaya değer nitelik ve özelliğe sahip ise de, bizim konuşmamızın konusu sadece bunlardan biridir. Bugün İ
slâm'ın ilme bakışı konusu hakkında konuşacağım.


İslâm'ın İlmi Tavsiyesi

İslâm dini, belki de hiçbir konuyu önemsemediği kadar ilmi önemsemiş ve tavsiye etmiştir.
İlim, İslâmî kitapların tedvin edildiği çok eski zamanlardan bu yana namaz, oruç, hac, cihat, iyiliği buyurma, kötülükten alıkoyma gibi
İslâmî buyrukların yanında yer almış, "ilim öğrenmenin farz oluşu" adı altında bir bölüm açılmış ve farzlardan biri olarak tanınmıştır.
Kur'ân-ı Kerim'in dışında, yüce Allah Resulü'nün (s.a.a) en açık ve en vurgulu buyrukları ilim hakkında olmuştur. Bütün Müslümanlar arasında kesin
olarak bilinen ve kabul edilen Nebevî (s.a.a) buyruklardan biri şudur:
İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.
Bu buyruk hiçbir kesim veya cinse özgü değildir. Müslüman olan herkes ilim öğrenmelidir.
Allah Resulü'nün (s.a.a) bir diğer buyruğu şöyledir:
İlim öğrenin, Çin'de olsa bile.
İlim öğrenmek, Çin'e yolculuk etmeyi gerektirse bile oraya gidilmeli ve ilim öğrenilmelidir. İlmin belli bir yeri yoktur, dünyanın hangi noktasında olursa
olsun gidilmeli ve öğrenilmelidir.
Yüce Allah Resulü (s.a.a) yine şöyle buyurmuştur:
İlme dayalı/hikmetli söz müminin yitiğidir; onu nerede bulsa kendi malı olarak görür ve alır.
İmanlı insan, ilmi almak istediği kimsenin kim olduğuna ve Müslüman mı, kâfir mi olduğuna önem vermemelidir. Bir insan kaybettiği malını kimin elinde
görse alır. Mümin insan da ilim bağlamında böyle olmalı ve ona sahip olan herkesten ilim almalıdır.
Müminler Emiri Ali (a.s) bu buyruğu şöyle açıklamıştır:
Hikmet müminin yitiğidir, müşrikin yanında bile bulsanız onu öğrenin; siz buna daha layık ve daha hak sahibisiniz.
İlim bir farizadır ki ne öğrenenle, ne öğretenle, ne zamanla ve ne de yerle sınırlı değildir. İslâm dini en yüce ve en güzel şekilde ilmi tavsiye etmiştir.


Hangi İlim?

Bu bağlamda konuşulması gereken şudur: İslâm dini hangi ilmi önemsemiş ve yüceltmiştir?
Belki bazıları şöyle diyecektir: İslâm'ın bunca önem verdiği ve yücelttiği ilim, din ilminin kendisidir. Yani din, insanların din ilmini öğrenmeleri için ilim
hakkında bu tekit ve tavsiyelerde bulunmuştur.
Bu da demektir ki İslâm'ın ilim dediği şey, din ilmidir ve İslâm gerçekte kendini tavsiye etmiştir; evrenin gerçeklerini bilmekten ve tanımaktan ibaret olan
bilgi hakkında bir şey dememiştir. Bu durumda, sorun olduğu gibi yerinde ve eleştiri geçerlidir. Çünkü ilme karşı olan ve insanların bilgisinin artmasına ve düşünce
düzeyinin yükselmesine muhalif olan her ekol, sadece kendisinin tanınmasını ve başka bir ekolle ilgilenilmemesini ister.
Buna binaen, İslâm sadece din ilminin öğrenilmesini istemişse başka ilimlere değer vermemiş ve hatta onlara olumsuz yaklaşmış olur.
İslâm'ı ve İslâm mantığını doğru olarak tanıyan kimse, İslâm'ın ilim hakkındaki görüşünün sadece din ilimleriyle sınırlı olmadığını kesinlikle anlayacaktır.
Aslında İslâm'ın ilimden kastettiği şeyin sadece din ilimleri olduğu ihtimali, son birkaç asırdaki -kendi bilgilerinin dairesini küçülten ve sınırlandıran- Müslümanların
davranış biçiminden ortaya çıkmıştır. Aksi takdirde "Hikmet mümin insanın yitiğidir, müşriklerin elinde bile olsa onu öğrenmelidir." demesinin ne anlamı olur?
Müşriklerin din ilmiyle ne alakası var ki? "İlim Çin'de bile olsa öğrenin." buyuran hadiste Çin, en uzak nokta olması veya o dönemin ilim ve sanat merkezlerinden
biri olması bakımından örnek gösterilmiştir. Ancak şu kadarı kesindir ki Çin, ne o zaman ve ne de sonraki zamanlarda din ilimlerinin merkezi olmamıştır.
Ayrıca, yüce Allah Resulü'nün (s.a.a) kendisi buyruklarında ilme kayıt, sınır ve yorum getirmiştir. Bu kayıt, sınır ve yorum, falanca veya falanca ilim şeklinde
değildir; "faydalı ilim" kaydıyla açıklanmıştır. Faydalı ilim ise, bilinmesinin insana yararlı ve bilinmemesinin ise zararlı olduğu ilimdir. Faydalı ve yararlı olan, fayda ve
yararı İslâm tarafından onaylanan, yani faydasının iyi yönde olduğu kabul edilen ilim, İslâm açısından iyidir ve buna teşvik edilmiştir.
Açıktır ki bu doğrultuda yapılması gerekli olan şey, İslâm'ın neyi faydalı ve neyi zararlı kabul ettiğini bilmektir. Bunu şöyle detaylandırabiliriz:
Bilinmesi durumunda, İslâm'ın bireysel veya sosyal amaçlarından her hangi birine yardım eden ve bilinmemesi durumunda ise bu amaçlardan her hangi birinin
ayak altında kalmasına neden olan her ilim İslâm'ın tavsiye ettiği ilimdir.
İslâm, kendi amaç ve öğretileri üzerinde kötü etkisi olan ilme ise karşıdır.



Ehlibeyt İmamları'nın (a.s) Yöntemi

Biz Şiîyiz ve bizim inancımızda masum imamlar (Allah'ın salat ve selâmı onlara olsun), yüce Allah Resulü'nün (s.a.a) vasileridir. Onların sözleri ve yöntemleri
bizim için belgedir. Müslümanlar, hicrî birinci asrın sonlarında ve ikinci asrın başlarında dünya ilimleriyle tanıştı. Bildiğimiz gibi farklı alanlardaki Yunan, Hint ve İ
ran bilimleri tercüme edilmek suretiyle Müslümanlara kazandırıldı. Şunu da biliyoruz ki Masum Ehlibeyt İmamları, halifelerin yanlışlarını her zaman dile getirmiş ve
eleştirmişlerdir. Kitaplarımız bu eleştirilerle doludur. İslâm'ın bilim hakkındaki görüşü olumsuz ise, İslâm ilme karşı ise, İslâm açısından ilim dini bozan ve yıkan bir
etken ise Masum Ehlibeyt İmamları, çok geniş bir tercüme heyeti kurup astronomi, mantık, felsefe, tıp, zooloji, edebiyat, tarih alanında kitaplar tercüme ettiren
halifeleri niye eleştirmediler? Oysaki Ehlibeyt İmamları, halifelerin bazı işlerini çok şiddetli bir şekilde eleştirmişlerdir. Ortada eleştirilecek bir şey olsaydı bu iş,
halk arasında her şeyden daha çok eleştirilmeli ve "Allah'ın kitabı bize yeter" denmeliydi. Sözü edilen bilim dallarına ait kitapların tercüme edilmesinin üzerinden yüz
altmış yıl geçmiş olmasına rağmen hiçbir eleştiri görülmemişti.


Kur'ân'ın Mantığı

Bunların tümü bir yana, Kur'ân'ın ilim hakkındaki mantığı, kayıt ve sınır kabul etmez bir niteliktedir. Kur'ân açısından ilim nurdur ve cahillik karanlık; mutlaka nur
karanlıktan üstündür.
Kur'ân-ı Kerim bazı konuları, araştırılması ve düşünülmesi gereken konular olarak bizzat önermiştir. Bunlar, bugün dünyada görmekte olduğumuz fen,
matematik, biyoloji, tarih... bilimleriyle sonuçlanacak konulardır. Kur'ân-ı Kerim şöyle buyurmuştur:
Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda vermek üzere denizde yürüyüp giden gemide, Allah'ın,
gökten yağmur yağdırarak yeryüzünü, ölümünden sonra diriltmesinde, sonra da yeryüzüne, yürüyen hayvanları yaymasında, yelleri dilediği gibi estirip
değiştirmesinde, gökle yer arasında emrine münkad olan bulutta, şüphe yok ki aklı erenler için varlığına, birliğine deliller var.
Kur'ân-ı Kerim, çok açık olarak insanları bu konular etrafında araştırma yapmaya çağırmıştır. Bu alanlarda yapılan araştırmaların astronomi, jeoloji,
oşinografi, kozmoloji, zooloji... gibi bilimleri ortaya çıkardığını da pekala bilmekteyiz. Casiye Suresi'nin 2. ayeti, Fatır Suresi'nin 27. ayeti ve daha nice ayetler,
bu gibi konular üzerinde düşünülmesini ve araştırma yapılmasını önermiştir.
Kur'ân, inişini okumakla, bilmekle ve yazmakla başlatan bir kitaptır. Kur'ân vahyin ilk inişinde bu gerçekleri hatırlatmış ve şöyle buyurmuştur:
Oku Rabbinin adıyla ki bütün mahlûkatı yarattı. İnsanı da bir parça kan pıhtısından var etti. Oku ve Rabbin, pek büyük bir kerem sahibidir. Öyle bir Rab
ki kalemle öğretmiştir. İnsana bilmediğini belletmiştir.


Tevhit ve İlim
İslâm, tevhitle başlayan bir dindir. Tevhit ise akılla ve akletmekle ilgili bir konudur; bu hususta taklit ve sırf itaat caiz değildir. Müslüman kimse
mutlaka bu hususta düşünmeli, aklını kullanmalı, delile dayandırmalı ve felsefesini bilmelidir. İslâm ikicilikle veya üçleme ile başlamış olsaydı bu alanlara girmeyi
serbest bırakmaz ve bu hususlarda araştırmayı yasaklamaktan başka çaresi olmazdı. İslâm dini tevhitle başlamış ve onu girilmesi gerekli bir alan olarak tanıtmıştır.
Kur'ân açısından bu bölgenin girişi bütün evrendir, giriş kartı ilim ve bilim öğrenmektir, bu alanda hareket ve seyir aracı ise düşünce gücü ve mantıkî istidlaldir.
Bunlar, Kur'ân-ı Kerim'in araştırma yapılması için teklif ettiği konulardandır. Müslümanların bu konular üzerinde daha az araştırma yapmalarının ve
Kur'ân'ın tavsiye etmediği konulara daha çok eğilmelerinin özel bir takım nedenleri vardır. Şimdi bu nedenlere değinmeyeceğiz.
Bütün bunlar, İslâm'ın sadece dinî ilimleri kastetmediğini göstermektedir. Ötelerden beri sorula gelen sorulardan biri şudur: İslâm'ın farz ve vacip
olarak nitelediği ilim hangi ilimdir? Her grup, yüce Peygamber'in (s.a.a) "ilim öğrenmeyi farz olarak nitelediği" buyruğunu kendi ilim dallarına uyarlamaya
çalışmıştır. İslâm kelamcıları, kastedilen ilmin sadece kelam ilmi olduğunu söylemişlerdir. Tefsir bilginleri, kastedilen ilmin tefsir ilmi olduğunu ileri sürmüştür.
Hadis âlimleri, sözü edilen ilmin hadis ilmi olduğunu savunmuşlardır. Fıkıh âlimleri, farz olan ilmin fıkıh ilmi olduğunu belirtmiş ve herkesin ya müçtehit veya
mukallit olması gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Ahlâk âlimleri, bahis mevzuu olan ilmin ahlâk ilmi olduğunu savunmuşlardır. Mutasavvıflar, öğrenilmesi farz
olan ilmin seyr-u sülûk ve amelî tevhit olduğunu iddia etmişlerdir. Gazali, bu hususta yirmi görüş nakletmiştir. Araştırmacıların bildirdiğine göre farz olarak nitelenen
ilim, sadece belli bir ilim değildir. Buyruğun sahibi yüce Peygamber (s.a.a) belli bir ilmi kastetmiş olsaydı, kastettiği ilmi açıkça bildirirdi. Buna belli bir kayıt
getirmediğine göre kastedilen ilim, faydalı olan ve işe yarayan her ilimdir.


İlim Araç Mıdır, Yoksa Amaç Mı?

Bir noktaya dikkat etmek sorunu çözecektir ve böylece İslâm'ın kastettiği ilmin hangisi olduğunu anlayabileceğiz. Öncelikle bilinmesi gereken şey, İ
slâm açısından ilmin amaç mı, yoksa araç mı olduğunu bilmektir. Kuşkusuz ki ilâhî öğretiler, ilahiyat ve bu ilimle ilgili olan özü tanıma ve mead bilimi gibi
bazı ilimler amaçtır; bunların dışındaki ilimler ise sadece araçtır. Yani her ilim, bir yükümlülük ve sorumluluğu yerine getirmenin aracı olması bakımından gerekli ve
faydalıdır. Ahlâk, fıkıh, hadis gibi dinî ilimler -ilahiyat hariç- bu tür ilimlerdendir. Yani bu tür ilimler amaç değil, sadece araçtır. Medreselerde okutulan edebiyat ve
mantık gibi ilimlerin konum ve durumu açıkça ortadadır.
Bu gerçekten dolayı fıkıh bilginleri şöyle demişlerdir: İlmin farz oluşu, bir hazırlık kazandırmasından dolayıdır. Yani ilim, İslâm'ın buyruklarından birini
gerçekleştirebilmek için insana hazırlık kazandırdığından dolayı farzdır. Böylece genel olarak fıkıh kitaplarında bahsedilen namaz, oruç, humus, zekât, hac, taharet...
gibi konuların hükümlerini öğrenmek bile sadece bir görev ve sorumluluğu yerine getirmek içindir. Mesela hac amelini yerine getirmesi farz olan bir kimse, hac
ibadetini doğru olarak yerine getirebilmesi için hac hükümlerini öğrenmeli ve ön hazırlık yapmalıdır.
 

CArSi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2006
Mesajlar
12
Tepki puanı
0
Puanları
0
Devami

Devami

ÜSTTEKİ YAZNIN DEVAMI
Bunu öğrendikten sonra bilmemiz gereken bir başka nokta da şudur: İslâm nasıl bir dindir, amaçları nedir ve nasıl bir toplum oluşturmak istiyor? İslâmî
öğretilerin kapsamı ne kadar geniştir? İslâm dini, sadece ibadetle ve ahlâkla ilgili birkaç hükümle mi yetinmiştir? Yoksa bu dinin buyrukları insan hayatının sosyal,
ekonomik, siyasal... alanına yayılmış mıdır ve bu alanların tümünde temin edilmesi gereken bazı hedefleri mi takip etmektedir? İslâm dini, Müslüman toplumun
bağımsız olmasını mı istemektedir, yoksa mahkûm olmasına önem vermemekte midir? Açıktır ki İslâm bağımsız, özgür, üstün, onurlu ve muhtaç olmayan bir
toplum yaratmak istemektedir.
Burada bilmemiz ve dikkat etmemiz gereken bir diğer nokta da şudur: Bugün dünya ilim ekseninde dönmektedir. Bütün istek ve ihtiyaçların anahtarı ilim
ve tekniktir. Bilgi olmadan bağımsız, özgür, üstün, güçlü ve ihtiyaçsız bir toplum oluşturulamaz. İster istemez vardığımız sonuç şudur: İslâmî amaç ve ülküleri
gerçekleştirebilmek için her zaman ve özellikle de bugün Müslümanların ilim öğrenmeleri ve bu hususta ihmal etmemeleri farz ve vaciptir.
Bu ölçü ile yaklaştığımızda faydalı ilimlerin tümünü dinî ilimler sayabiliriz. Aynı zamanda hangi ilimlerin farz-ı kifâye ve hangilerinin farz-ı ayn olduğunu
ve de bir ilmin bazen en önemli farz ve bazen de böyle olmayabileceğini anlayabileceğiz. Bu zaman tanırlığına
bağlıdır.


Bu konuşma, 1382 h. kamerî yılında ve 29 Seferde (1341 h. şemsî) yapılmıştır.

Deh Göftar, Şehit Mutahhari, "İlim Farizası" bölümü

Bakara, 164

Alak, 1-5
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
35
Allah c.c razı olsun kaan hocam
çok güzel ifade etmişsiniz
keşke herkes bunun bilincinde olsa
keşke böyle düşüğnmeyı gerıcılık olarak
beyınlerıne yerlestırmeseler..
keşke..
selam ve dua ile..
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt