mustafa_xtar
Kayıtlı Kullanıcı
Şeyhlerden biri [Ebu Tahir Haremî] bir gün eşeğe binmişti. Merkebin yuları müritlerinden birinin elindeydi. Böyle pazarda ilerlerken adamın biri: Bu şeyh zındıktır! diye bağırdı. Bu sözü işiten mürit üzüldü ve şeyhin dervişi olmanın gayreti ve şevki ile böyle bağıran adama taş atmaya teşebbüs etti. Derken, pazardaki herkes ne oluyor diye telaşa kapıldı. Ebu Tahir Haremî Hazretleri sıkıntıda kalan müridinin kulağına eğilerek dedi ki:
- Eğer sesini keser ve susarsan sana öyle bir şey anlatacağım ki bu sıkıntı ve üzüntüden kurtulacaksın.
Bunun üzerine mürit kendini toparladı, şeyhi ile birlikte tekkeye döndü. Şeyh bir sandığı açtı, içindeki dürülü mektupların hepsini müridinin önüne koydu ve ona dedi ki:
- Bak, herkes bana bir mektup gönderir ve her biri bana bir ünvan, bir lakapla hitap eder. Kimi şeyh ve imam lakabını, kimi yalnızca şeyh ünvanını, biri zahit şeyh payesini, bir diğeri Haremeyn’in şeyhi veya buna benzer ünvanları layık görür. Ben bütün bunlardan hiçbiri değilim. Mektup yazanlardan her biri kendi inancına göre bir söz söylemiş, bana bir lakap vermiştir. Eğer o biçare de kendi inancına göre konuşmuş ve bana bir lakap takmışsa, bunda kavga çıkarmayı gerektirecek ne var ki?
. . .
Bayezid Bistamî Hazretleri [ö.234/848] hakkında şöyle bir menkıbe vardır: Bir sene Hicaza gidince Bayezid geldi diye ilan edilmiş. Bunun üzerine bütün halk onu karşılamaya gitmiş, izzet ve ikram ile şehre getirmişler. Bayezid Hazretleri bu karşılamanın meşguliyetine dalınca fikri ve hâli dağıldı. Hâl değişikliğinden kurtulmak için heybesinden bir ekmek çıkardı, yemeye başladı. Bir Ramazan günüydü. Bunu gören halk derhal kendisinden uzaklaştı. [Halbuki seferî kimsenin oruç bozup kaza etme ruhsatı vardır.] Bunun üzerine Bayezid Hazretleri, sohbetinde bulunan yakın müritlerine dedi ki:
- Görüyor musunuz, [görünüşte] şerî bir meseleyi terkedince beni de nasıl terkettiler?
Hucvirî [terc.] Süleyman Uludağ, Keşful-Mahcub [İst. 1982], s.146-47
SEMERKAND - Yusuf YAVUZ
- Eğer sesini keser ve susarsan sana öyle bir şey anlatacağım ki bu sıkıntı ve üzüntüden kurtulacaksın.
Bunun üzerine mürit kendini toparladı, şeyhi ile birlikte tekkeye döndü. Şeyh bir sandığı açtı, içindeki dürülü mektupların hepsini müridinin önüne koydu ve ona dedi ki:
- Bak, herkes bana bir mektup gönderir ve her biri bana bir ünvan, bir lakapla hitap eder. Kimi şeyh ve imam lakabını, kimi yalnızca şeyh ünvanını, biri zahit şeyh payesini, bir diğeri Haremeyn’in şeyhi veya buna benzer ünvanları layık görür. Ben bütün bunlardan hiçbiri değilim. Mektup yazanlardan her biri kendi inancına göre bir söz söylemiş, bana bir lakap vermiştir. Eğer o biçare de kendi inancına göre konuşmuş ve bana bir lakap takmışsa, bunda kavga çıkarmayı gerektirecek ne var ki?
. . .
Bayezid Bistamî Hazretleri [ö.234/848] hakkında şöyle bir menkıbe vardır: Bir sene Hicaza gidince Bayezid geldi diye ilan edilmiş. Bunun üzerine bütün halk onu karşılamaya gitmiş, izzet ve ikram ile şehre getirmişler. Bayezid Hazretleri bu karşılamanın meşguliyetine dalınca fikri ve hâli dağıldı. Hâl değişikliğinden kurtulmak için heybesinden bir ekmek çıkardı, yemeye başladı. Bir Ramazan günüydü. Bunu gören halk derhal kendisinden uzaklaştı. [Halbuki seferî kimsenin oruç bozup kaza etme ruhsatı vardır.] Bunun üzerine Bayezid Hazretleri, sohbetinde bulunan yakın müritlerine dedi ki:
- Görüyor musunuz, [görünüşte] şerî bir meseleyi terkedince beni de nasıl terkettiler?
Hucvirî [terc.] Süleyman Uludağ, Keşful-Mahcub [İst. 1982], s.146-47
SEMERKAND - Yusuf YAVUZ