Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Benimle her gün düzenli olarak ilmihal okumaya var mısınız? (1 Kullanıcı)

tevbeYA-HAK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Kas 2007
Mesajlar
2,050
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
TÜRKİYE'NİN UZAK DOĞUSUNDAN
1 ekim 2009 perşembe
bismillahirrahmanirrahiym
Basar
Görme kuvveti demektir. Yüce Allah kendi şanına uygun bir halde Basar (görme) sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah, alet ve vasıta olmaksızın her şeyi görür. Fakat alet ve vasıta ile görenlerin gördüklerini de görür. Her gözden gören O'dur. Bazı şeyleri görmesi, diğer şeyleri görmesine engel olmaz ve onun görmesinden hiç bir şey gizli kalmaz. En karanlık gecelerde, karıncaların ve daha küçük yaratıkların kımıldamalarını, hareketlerini görür ve bilir. Şübhe yok ki, görememek ve bilememek büyük bir noksanlıktır. Böyle noksanlıklara sahib olan kör kuvvetler, İlâh ve yaratıcı olamazlar. Yüce Allah ise böyle bütün noksanlıklardan beridir ve bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır.
Kalbi iman dolu bir insan, Yüce Allah'ın kendisini görüp gözetmekte olduğunu bilir ve üzerinde düşünür. Böylece durumunu düzeltir, edebe aykırı hiç bir harekette bulunmaz, melekler gibi temiz bir hayat içinde yaşamaya çalışır durur.
"Biliniz ki, Allah bütün yaptıklarınızı görür." (Bakara: 233)
 

tevbeYA-HAK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Kas 2007
Mesajlar
2,050
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
TÜRKİYE'NİN UZAK DOĞUSUNDAN
2 EKİM CUMA 2009
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM
Kelâm
Bir manayı belirten, bir maksadı anlatan söz demektir. Yüce Allah Kelâm sıfatı ile de vasıflanmıştır. O'nun kelâmı (sözü) harf ve sesden beri ve kadîmdir (başlangıcı yoktur.)
Yüce Allah, kendi kadîm kelâmını, dilediği zaman şanına uygun bir şekilde meleklerine işittirir, bildirir ve anlatır.
Allah Tealâ'nın peygamberlerine dilediği şeyleri vahy ve ilham etmiş olması da bu kelâm sıfatının bir tecellisidir. Semavî kitablar hep bu Kelâm sıfatı ile meydana gelmiştir. "Kelâm-ı Kadîm" dediğimiz Kur'an-ı Kerim de bu sıfatla Peygamberimize inmiş ve asırlardan beri hidayet rehberliği yapmıştır.

 

tevbeYA-HAK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Kas 2007
Mesajlar
2,050
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
TÜRKİYE'NİN UZAK DOĞUSUNDAN
3 ekim 2009 cumartesi
bismillahirrahmanirrahiym
Tekvin
Var etmek, yaratmak manasınadır. Bu da Allah'ın bir sıfatıdır. Yüce Allah bu tekvin sıfatı ile dilediği herhangi bir şeyi yoktan var eder veya var iken yok eder.
Yüce Allah'ın bu alemleri yaratıp yok etmesi, kullarını yaratıp yaşatması, onları beslemesi sonra da öldürüp başka bir aleme onları götürmesi, hep bu tekvin sıfatının tecellisi ile olur.
"Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona "ol" der, o da oluverir." (Yasin: 82)
Yüce Allah'ımızın kutsal sıfatlarına ait verdiğimiz bilgiye bir özet yaparak deriz ki: Yüce Allah'ın varlığı ve birliği büyüklüğü ve kudreti, ezelî ve ebedî oluşu ve diğer yüce sıfatları apaçıktır. Bunları inkar etmeye, düşünüp de doğrulamamaya imkan yoktur.
Bir düşünelim: Bu kainatta hiçbir şeyin kendiliğinden var ve yok olamayacağını kendiliğinden kımıldanamayacağını ilim ve fen haber vermiyor mu? Biz ise, milyonlarca alemin, milyonlarca parlak yıldızların varlığını, bunların hareket ve sükun hallerini görüp biliyoruz. Artık bunları var eden ezelî ve ebedî eşsiz bir Allah'ın varlığından nasıl şübhe edilebilir?
Yine biliyoruz ki, bilgisi olmayan, kudret ve iradesi bulunmayan bir şeyin, bir gaye ve hikmete yönelik bir takım güzel ve üstün eserleri var etmesi mümkün değildir. Oysaki biz bu alemde her neye bakacak olsak, onun bir gayeye, bir hikmet ve düzene bağlı bulunduğunu görürüz. En büyük varlıktan en küçük varlığa varıncaya kadar bakılırsa, bunların öyle gelişi güzel bir rastlantı eseri olmadığı görülüyor, bunların boşuna yaratılmadığı anlaşılıyor. Bu varlıkların her birinde üstün bir sanat ve letafet eseri, bir irade ve ihtiyar alameti görülmüş oluyor.
Artık bu kadar yararlı olan bu güzel eserlerin, ilim, kudret ve hikmet sahibi olan ezelî bir yaratıcıya muhtaç olmadığını kim söyleyebilir?
Şimdi biz, bütün bu dış alemdeki varlıklardan bakışlarımızı çevirip kendi nefsimize ve duygularımıza bakalım. Vücudumuzun her parçası ve hücresi, vicdanlarımızın bütün duygu ve kavramları, şanı çok yüce olan büyük bir Allah'ın, yaşatıp rızık veren bir yaratıcının varlığına daima şahidlik edip durmuyor mu?...
O halde şüphe yok ki, kendi varlığını ve sorumluluğunu yitirmedikçe, hiç kimse, Allah'a iman inancından, bir yaratıcının var olduğu düşüncesinden asla yoksun olamaz.
"Gökten ve yerden rızık veren Allah'dan başka bir yaratıcı var mı?"​
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
ALLAH bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona "ol" der, o da oluverir." (Yasin: 82)


Selamünaleyküm canım kardeşim
Rabbim razı olsun bir kaç gündür işlerden dolayı okuyamamıştım çok şükür bugün hepsini birlikte okudum emeğine sağlık...
Devamını bekliyoruz inşaallah..
selam ve dua ile...
 

Su-Eda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2009
Mesajlar
5,725
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Allah c.c. razı olsun

Allah c.c. razı olsun

30 eylül 2009 çarşamba
bismillahirrahmanirrahiym
semi
İşitme kuvvetidir. Allah, Semi' (işitme) sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun işitmesi, yaratıkların işitmesi gibi noksan ve hudutlu değildir. Yüce Allah her şeyi vasıtasız olarak işitir, ancak vasıtalardan ve vasıtalar vasıtasiyle işiten de ondan başkası değildir. O, gizli ve aşikâr söylenenlerin hepsini işitir, hiç bir şey O'nun işitme sıfatının dışında kalamaz. Kullarının dualarını ve zikirlerini, gizli aşikâr dilek ve yalvarışlarını işitip kabul eder ve onları mükâfatlandırır. Yüce Allah'ın böyle her şeyi işittiğine iman eden uyanık bir insan, daima güzel konuşur, her zaman Allah'ı anar, O'nu yüceltir. Her sözünü ve işini Allah'ın rızasına uygun yapar.

1 ekim 2009 perşembe
bismillahirrahmanirrahiym
Basar
Görme kuvveti demektir. Yüce Allah kendi şanına uygun bir halde Basar (görme) sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah, alet ve vasıta olmaksızın her şeyi görür. Fakat alet ve vasıta ile görenlerin gördüklerini de görür. Her gözden gören O'dur. Bazı şeyleri görmesi, diğer şeyleri görmesine engel olmaz ve onun görmesinden hiç bir şey gizli kalmaz. En karanlık gecelerde, karıncaların ve daha küçük yaratıkların kımıldamalarını, hareketlerini görür ve bilir. Şübhe yok ki, görememek ve bilememek büyük bir noksanlıktır. Böyle noksanlıklara sahib olan kör kuvvetler, İlâh ve yaratıcı olamazlar. Yüce Allah ise böyle bütün noksanlıklardan beridir ve bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır.
Kalbi iman dolu bir insan, Yüce Allah'ın kendisini görüp gözetmekte olduğunu bilir ve üzerinde düşünür. Böylece durumunu düzeltir, edebe aykırı hiç bir harekette bulunmaz, melekler gibi temiz bir hayat içinde yaşamaya çalışır durur.
"Biliniz ki, Allah bütün yaptıklarınızı görür." (Bakara: 233)

2 EKİM CUMA 2009
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM
Kelâm
Bir manayı belirten, bir maksadı anlatan söz demektir. Yüce Allah Kelâm sıfatı ile de vasıflanmıştır. O'nun kelâmı (sözü) harf ve sesden beri ve kadîmdir (başlangıcı yoktur.)
Yüce Allah, kendi kadîm kelâmını, dilediği zaman şanına uygun bir şekilde meleklerine işittirir, bildirir ve anlatır.
Allah Tealâ'nın peygamberlerine dilediği şeyleri vahy ve ilham etmiş olması da bu kelâm sıfatının bir tecellisidir. Semavî kitablar hep bu Kelâm sıfatı ile meydana gelmiştir. "Kelâm-ı Kadîm" dediğimiz Kur'an-ı Kerim de bu sıfatla Peygamberimize inmiş ve asırlardan beri hidayet rehberliği yapmıştır.


3 ekim 2009 cumartesi
bismillahirrahmanirrahiym
Tekvin
Var etmek, yaratmak manasınadır. Bu da Allah'ın bir sıfatıdır. Yüce Allah bu tekvin sıfatı ile dilediği herhangi bir şeyi yoktan var eder veya var iken yok eder.
Yüce Allah'ın bu alemleri yaratıp yok etmesi, kullarını yaratıp yaşatması, onları beslemesi sonra da öldürüp başka bir aleme onları götürmesi, hep bu tekvin sıfatının tecellisi ile olur.
"Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona "ol" der, o da oluverir." (Yasin: 82)
Yüce Allah'ımızın kutsal sıfatlarına ait verdiğimiz bilgiye bir özet yaparak deriz ki: Yüce Allah'ın varlığı ve birliği büyüklüğü ve kudreti, ezelî ve ebedî oluşu ve diğer yüce sıfatları apaçıktır. Bunları inkar etmeye, düşünüp de doğrulamamaya imkan yoktur.
Bir düşünelim: Bu kainatta hiçbir şeyin kendiliğinden var ve yok olamayacağını kendiliğinden kımıldanamayacağını ilim ve fen haber vermiyor mu? Biz ise, milyonlarca alemin, milyonlarca parlak yıldızların varlığını, bunların hareket ve sükun hallerini görüp biliyoruz. Artık bunları var eden ezelî ve ebedî eşsiz bir Allah'ın varlığından nasıl şübhe edilebilir?
Yine biliyoruz ki, bilgisi olmayan, kudret ve iradesi bulunmayan bir şeyin, bir gaye ve hikmete yönelik bir takım güzel ve üstün eserleri var etmesi mümkün değildir. Oysaki biz bu alemde her neye bakacak olsak, onun bir gayeye, bir hikmet ve düzene bağlı bulunduğunu görürüz. En büyük varlıktan en küçük varlığa varıncaya kadar bakılırsa, bunların öyle gelişi güzel bir rastlantı eseri olmadığı görülüyor, bunların boşuna yaratılmadığı anlaşılıyor. Bu varlıkların her birinde üstün bir sanat ve letafet eseri, bir irade ve ihtiyar alameti görülmüş oluyor.
Artık bu kadar yararlı olan bu güzel eserlerin, ilim, kudret ve hikmet sahibi olan ezelî bir yaratıcıya muhtaç olmadığını kim söyleyebilir?
Şimdi biz, bütün bu dış alemdeki varlıklardan bakışlarımızı çevirip kendi nefsimize ve duygularımıza bakalım. Vücudumuzun her parçası ve hücresi, vicdanlarımızın bütün duygu ve kavramları, şanı çok yüce olan büyük bir Allah'ın, yaşatıp rızık veren bir yaratıcının varlığına daima şahidlik edip durmuyor mu?...
O halde şüphe yok ki, kendi varlığını ve sorumluluğunu yitirmedikçe, hiç kimse, Allah'a iman inancından, bir yaratıcının var olduğu düşüncesinden asla yoksun olamaz.
"Gökten ve yerden rızık veren Allah'dan başka bir yaratıcı var mı?"​

..........................................................................................................
 

tevbeYA-HAK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Kas 2007
Mesajlar
2,050
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
TÜRKİYE'NİN UZAK DOĞUSUNDAN
sevgili dostlar bugün YÜCE ALLAH VE O'NUN SIFATLARINA İMAN KONUSUNU BİTİRDİK ALLAH'IN İZNİYLE...
şimdiki konumuz ise PEYGAMBERLERE İMAN İSİMLİ KONU..
 

tevbeYA-HAK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Kas 2007
Mesajlar
2,050
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
TÜRKİYE'NİN UZAK DOĞUSUNDAN
04 EKİM 2009 PAZAR
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM

Peygamberlere İman
Bütün Peygamberlere iman etmek müslümanlıkta esastır. Lügat manası bakımından peygamber, haber veren kimse demektir. Din teriminde ise, Allah Tealâ'nın kullarına dinlerini bildirmek için görevlendirdiği seçkin insanların her birine "Peygamber" denir. Bu zatlar Yüce Allah'ın birer elçisi demektir. Bunların Allah'ın peygamberleri oldukları, kişiliklerindeki yüksek vasıflardan ve Allah tarafından kendilerine verilen mucizelerden sabit olmuştur.
1.Mucize

Başkalarının meydana getiremeyeceği olağanüstü şeylerdir. Bir peygamberin gerçek peygamber olduğunu doğrulamak için Yüce Allah o işi peygamberinin eliyle ortaya çıkarır.

2.Keramet

Bir kısım olağanüstü işlerdir. Yüce Allah'ın kudretiyle veli kulları tarafından meydana getirilir. Bu kerametler de, o velîlerin bağlı bulunduğu peygamber için bir mucize sayılır. Çünkü o peygamber gerçek peygamber olmasaydı, kendisine bağlı olanlardan böyle kerametler ortaya çıkamazdı.

 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
27 EYLÜL PAZAR /2009
BİSMİLAHİRRAHMANİRRAHİYM
İlim
Bilmek, idrak etmek sıfatıdır. Allah Tealâ ilim sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun ilmi, yaratıkların ilmi gibi basit ve sınırlı değildir, bütün kâinatı çevreler. Allah her şeyi bilir. Onun bilgisinden hiçbir zerre hariçte kalmaz. Hiç bir varlık da düşünce ve hareketini Yüce Allah'dan saklayamaz. Zira her şeyi bilmeyen, her hareket ve düşünceden haberi olmayan bir varlık Allah olamaz, bu kadar güzel ve acaib nesneleri meydana getiremez, bu kadar yaratığı idare edemez.
Allah'ın böyle her şeyi bildiğini güzelce düşünüp doğrulayan bir insan, elbette daima uyanık bulunur, her söz ve hareketini bir edeb üzere düzenler. Fena sözler söylemez, fena işler düşünmez, başkasına sarkıntılık etmez, hiçbir kimsenin görüp bilmeyeceği bir yerde bile Allah'ın buyruklarına aykırı bir iş yapmaz. Çünkü her yaptığını bilen yüce Allah'ın varlığına imanı vardır.

28 eylül 2009/pazartesi

bismillahirrahmanirrahiym
İrade
Dileyebilmek, ihtiyar edebilmek sıfatıdır. Yüce Allah irade sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun iradesi ezelîdir. Allah yaratacağı şeyleri bu irade sıfatı ile hikmetine göre meydana getirmeyi diler ve dilediği şey mutlaka olur. O dilemedikçe hiç bir şey vücuda gelmez. Hiç bir şey kendiliğinden var olmaz ve kendiliğinden yok olmaz. Ancak Allah'ın dilemesiyle var olur ve yine O'nun dilemesiyle yok olur.
Allah bütün bu kâinatı ezelî olan iradesi üzere yaratmıştır. Yaratılmış şeylerin milyonlarca cins ve nevilere, ayrı ayrı vasıflara sahib olması, çeşitli özellikleri taşımış olması, hele bir topraktan, bir sudan, bir havadan yararlanan sayısız ağaçların, ekinlerin, meyvelerin, çiçeklerin ve canlıların başka başka renklerde ve tadlarda meydana gelmesi ezelî bir iradenin neticesinden başka değildir.
İşte bütün bunlar, Allah'ın irade sıfatı ile vasıflı bulunduğuna birer şahiddir. Yüce Allah hakkında mecburiyet düşünülemez; O, her şeyi kendi dilemesiyle yaratır. Hiç bir şeyi yaratmaya veya yok etmeye mecbur değildir. Mecburiyet bir acizlik halidir ki, Allah'ın şanına uygun olmaz.
"Allah dilediğini hemen yapar." (Hûd: 107)


29 eylül 2009
salı
bismillahirrahmanirrahiym
Kudret
Güç ve kuvvet manasında bir sıfattır. Ezelî ve ebedî kemal üzere bir kudret Allah Tealâ'ya mahsustur. Allah Tealâ her mümkün varlık üzerinde dilediğini yapmaya kadirdir. Onları yaratmaya ve yok etmeye güçlüdür. O'nun kudretine nihayet yoktur. Bu büyük kâinat, O'nun kudretine çok açık ve kuvvetli bir şahiddir.
Yüce Allah dilerse bir anda binlerce âlemi yoktan var eder ve dilerse onları bir anda yok eder. Çünkü dilediğini bir anda yerine getiremeyen, istediğini yapamayan bir varlık kâinatın İlâh'ı olamaz.
Yüce Allah'ın bu büyük kudretini iyice düşünen bir mümin, O'nun büyüklüğü önünde eğilir, O'nun kudretinden titrer, O'nun kutsal emirlerini yerine getirir ve yasaklarından sakınır.
"Allah her şeye kadirdir."

30 eylül 2009 çarşamba
bismillahirrahmanirrahiym
semi
İşitme kuvvetidir. Allah, Semi' (işitme) sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun işitmesi, yaratıkların işitmesi gibi noksan ve hudutlu değildir. Yüce Allah her şeyi vasıtasız olarak işitir, ancak vasıtalardan ve vasıtalar vasıtasiyle işiten de ondan başkası değildir. O, gizli ve aşikâr söylenenlerin hepsini işitir, hiç bir şey O'nun işitme sıfatının dışında kalamaz. Kullarının dualarını ve zikirlerini, gizli aşikâr dilek ve yalvarışlarını işitip kabul eder ve onları mükâfatlandırır. Yüce Allah'ın böyle her şeyi işittiğine iman eden uyanık bir insan, daima güzel konuşur, her zaman Allah'ı anar, O'nu yüceltir. Her sözünü ve işini Allah'ın rızasına uygun yapar.

1 ekim 2009 perşembe
bismillahirrahmanirrahiym
Basar
Görme kuvveti demektir. Yüce Allah kendi şanına uygun bir halde Basar (görme) sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah, alet ve vasıta olmaksızın her şeyi görür. Fakat alet ve vasıta ile görenlerin gördüklerini de görür. Her gözden gören O'dur. Bazı şeyleri görmesi, diğer şeyleri görmesine engel olmaz ve onun görmesinden hiç bir şey gizli kalmaz. En karanlık gecelerde, karıncaların ve daha küçük yaratıkların kımıldamalarını, hareketlerini görür ve bilir. Şübhe yok ki, görememek ve bilememek büyük bir noksanlıktır. Böyle noksanlıklara sahib olan kör kuvvetler, İlâh ve yaratıcı olamazlar. Yüce Allah ise böyle bütün noksanlıklardan beridir ve bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır.
Kalbi iman dolu bir insan, Yüce Allah'ın kendisini görüp gözetmekte olduğunu bilir ve üzerinde düşünür. Böylece durumunu düzeltir, edebe aykırı hiç bir harekette bulunmaz, melekler gibi temiz bir hayat içinde yaşamaya çalışır durur.
"Biliniz ki, Allah bütün yaptıklarınızı görür." (Bakara: 233)

2 EKİM CUMA 2009
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM
Kelâm
Bir manayı belirten, bir maksadı anlatan söz demektir. Yüce Allah Kelâm sıfatı ile de vasıflanmıştır. O'nun kelâmı (sözü) harf ve sesden beri ve kadîmdir (başlangıcı yoktur.)
Yüce Allah, kendi kadîm kelâmını, dilediği zaman şanına uygun bir şekilde meleklerine işittirir, bildirir ve anlatır.
Allah Tealâ'nın peygamberlerine dilediği şeyleri vahy ve ilham etmiş olması da bu kelâm sıfatının bir tecellisidir. Semavî kitablar hep bu Kelâm sıfatı ile meydana gelmiştir. "Kelâm-ı Kadîm" dediğimiz Kur'an-ı Kerim de bu sıfatla Peygamberimize inmiş ve asırlardan beri hidayet rehberliği yapmıştır.


3 ekim 2009 cumartesi
bismillahirrahmanirrahiym
Tekvin
Var etmek, yaratmak manasınadır. Bu da Allah'ın bir sıfatıdır. Yüce Allah bu tekvin sıfatı ile dilediği herhangi bir şeyi yoktan var eder veya var iken yok eder.
Yüce Allah'ın bu alemleri yaratıp yok etmesi, kullarını yaratıp yaşatması, onları beslemesi sonra da öldürüp başka bir aleme onları götürmesi, hep bu tekvin sıfatının tecellisi ile olur.
"Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona "ol" der, o da oluverir." (Yasin: 82)
Yüce Allah'ımızın kutsal sıfatlarına ait verdiğimiz bilgiye bir özet yaparak deriz ki: Yüce Allah'ın varlığı ve birliği büyüklüğü ve kudreti, ezelî ve ebedî oluşu ve diğer yüce sıfatları apaçıktır. Bunları inkar etmeye, düşünüp de doğrulamamaya imkan yoktur.
Bir düşünelim: Bu kainatta hiçbir şeyin kendiliğinden var ve yok olamayacağını kendiliğinden kımıldanamayacağını ilim ve fen haber vermiyor mu? Biz ise, milyonlarca alemin, milyonlarca parlak yıldızların varlığını, bunların hareket ve sükun hallerini görüp biliyoruz. Artık bunları var eden ezelî ve ebedî eşsiz bir Allah'ın varlığından nasıl şübhe edilebilir?
Yine biliyoruz ki, bilgisi olmayan, kudret ve iradesi bulunmayan bir şeyin, bir gaye ve hikmete yönelik bir takım güzel ve üstün eserleri var etmesi mümkün değildir. Oysaki biz bu alemde her neye bakacak olsak, onun bir gayeye, bir hikmet ve düzene bağlı bulunduğunu görürüz. En büyük varlıktan en küçük varlığa varıncaya kadar bakılırsa, bunların öyle gelişi güzel bir rastlantı eseri olmadığı görülüyor, bunların boşuna yaratılmadığı anlaşılıyor. Bu varlıkların her birinde üstün bir sanat ve letafet eseri, bir irade ve ihtiyar alameti görülmüş oluyor.
Artık bu kadar yararlı olan bu güzel eserlerin, ilim, kudret ve hikmet sahibi olan ezelî bir yaratıcıya muhtaç olmadığını kim söyleyebilir?
Şimdi biz, bütün bu dış alemdeki varlıklardan bakışlarımızı çevirip kendi nefsimize ve duygularımıza bakalım. Vücudumuzun her parçası ve hücresi, vicdanlarımızın bütün duygu ve kavramları, şanı çok yüce olan büyük bir Allah'ın, yaşatıp rızık veren bir yaratıcının varlığına daima şahidlik edip durmuyor mu?...
O halde şüphe yok ki, kendi varlığını ve sorumluluğunu yitirmedikçe, hiç kimse, Allah'a iman inancından, bir yaratıcının var olduğu düşüncesinden asla yoksun olamaz.
"Gökten ve yerden rızık veren Allah'dan başka bir yaratıcı var mı?"​

04 EKİM 2009 PAZAR
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM

Peygamberlere İman
Bütün Peygamberlere iman etmek müslümanlıkta esastır. Lügat manası bakımından peygamber, haber veren kimse demektir. Din teriminde ise, Allah Tealâ'nın kullarına dinlerini bildirmek için görevlendirdiği seçkin insanların her birine "Peygamber" denir. Bu zatlar Yüce Allah'ın birer elçisi demektir. Bunların Allah'ın peygamberleri oldukları, kişiliklerindeki yüksek vasıflardan ve Allah tarafından kendilerine verilen mucizelerden sabit olmuştur.
1.Mucize

Başkalarının meydana getiremeyeceği olağanüstü şeylerdir. Bir peygamberin gerçek peygamber olduğunu doğrulamak için Yüce Allah o işi peygamberinin eliyle ortaya çıkarır.

2.Keramet

Bir kısım olağanüstü işlerdir. Yüce Allah'ın kudretiyle veli kulları tarafından meydana getirilir. Bu kerametler de, o velîlerin bağlı bulunduğu peygamber için bir mucize sayılır. Çünkü o peygamber gerçek peygamber olmasaydı, kendisine bağlı olanlardan böyle kerametler ortaya çıkamazdı.


Allah c.c razı olsun kardeşim
mazur gör şimdiokuyabıldım
siteye gıremedım bızaman
selam ve dua ile..
 

-Burcu-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eyl 2008
Mesajlar
2,493
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Rabbidme binlerce şükür okudum cok faydalı oldu Rabbim razı olsun
 

tevbeYA-HAK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Kas 2007
Mesajlar
2,050
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
TÜRKİYE'NİN UZAK DOĞUSUNDAN
14 ekim çarşamba 2009
bismillahirrahmanirrahiym...
Meunet-İstidraç
Peygamberlik davasına kalkışmayan ve Peygamberin sünneti üzere yürümeyen bazı bayağı kimselerden meydana çıkan ve olağanüstü bir halde görülen birtakım olaylardır ki, o şahsın büyüklüğünü göstermez ve hiç bir zaman keramet ve mucize derecesine varamaz.
Fakat yalan yere peygamberlik davasına kalkışan kimselerin elinden ne mucize, ne keramet ve ne de başka olağanüstü işler çıkar. Böyle yalancı kimselerin mucize veya harika diye meydana koyacakları şeyler, bir göz bağcılıktır veya bazı ilmî kurallara dayanan bir san'at eseridir. Bunların asıl maksadları hemen meydana çıkar. Onların yaptıklarından daha güzelini başkaları da yapabilir.
Yalan yere peygamberlik davasında bulunanların nasıl bir sonuçla karşılaştıkları, yalanlarının nasıl meydana çıktığı tarihlerde bellidir.
Peygambere Nebî de denir. Resul de denir. Bununla beraber yeni bir kitab ve şeriatla bir ümmete gönderilmiş olan zata Resul, başka bir peygamberin şeriatına bağlı olarak gelen peygambere de Nebî denmiştir. Buna Resul veya Mürsel denmez. Nebî isminin çoğulu Enbiya'dır. Resul'ün çoğulu Rusül'dür. Mürsel'in çoğulu'da Mürselîn'dir.
Yüce Allah'ın ilk peygamberi Hazret-i Adem Aleyhisselâm'dır. Son ve en büyük peygamberi de, bizim sevgili peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'dır. Son peygamber olduğu için peygamber efendimize Hatemu'l-Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu) denmiştir. Bu iki peygamber arasında, sayılarını ancak Allah'ın bildiği çok peygamber bulunmuştur. Kur'an'da bu peygamberlerden sadece şu yirmi beş peygamberin adı geçer:
Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyyüb, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem). Bunlardan başka Kur'an-ı Kerimde adları geçen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn isimli üç zat daha vardır ki, bunların peygamber veya velî oldukları ihtilâflıdır. Bunların da pek büyük kimseler olduklarında şübhe yoktur. Bu saygı değer peygamberlere ait bilgiyi "Peygamberlerin Siyeri" kısmında bulabilirsiniz.
Peygamberler her türlü güzel sıfatlara sahibdirler. Onlardan herbirinin varlığı bir olgunluk ve üstünlük örneğidir. Özellikle onlarda doğruluk, emanet, seziş ve anlayış, günahlardan korunmuş olma ve şeriatı tebliğ etme vasıfları vardır. Şöyle ki:
1) Peygamberler sadıktırlar; her hususta doğru sözlüdürler. Kendilerinden asla yalan çıkmaz.
2) Peygamberler emindirler. Gerek peygamberlik konusunda, gerek diğer konularda her türlü güvene sahibdirler. Kendilerinde asla hainlik bulunmaz.
3) Peygamberler son derece yüksek bir anlayışa, tam akla ve kuvvetli bir görüşe, üstün bir zekâya sahib bulunmuşlardır. Onlarda gaflet, yüksek duygu ve kavramlardan yoksunluk düşünülemez.
4) Peygamberler masumdurlar. Onlar gizli ve aşikâr her türlü günahdan, küçük düşürücü bayağı işlerden tamamen beridirler, iffet ve ismet sahibidirler.
5) Peygamberler tebliğ sıfatına sahibdirler. Emrolundukları şeriat hükümlerini, olduğu gibi ümmetlerine bildirirler. Şeriat hükümlerinden herhangi birini saklamış veya unutmuş olmaları asla düşünülemez. Böyle bir şey peygamberlik şanına yakışmaz. Böyle bir tutum, peygamber olarak gönderildikleri hikmete ve Allah'ın iradesine uygun düşmez.
Sonuç
Bütün peygamberler yazdığımız beş sıfatı tamamen kendilerinde bulundurmuşlardır. Çünkü bu büyük huylara sahib olmayan kimseler, insanları aydınlatıp onlara öncü olamazlar. İşte bütün peygamberleri böyle tanıyıp doğrulamak imanımızın sıhhatı için şarttır.
Peygamberlerin insanları yola getirmek ve onların kötü hallerini düzeltmek için Yüce Allah tarafından görevlendirilmiş oldukları güzelce düşünülünce, onlara iman etmenin gereği ve önemi kendiliğinden anlaşılmış olur.
Gerçek şu ki, peygamberlere iman etmek, onlarin yüksek huy ve vasiflarini bilip dogrulamak, onlara son derece saygili olmak bizim için kesin bir görevdir.
Peygamberlere iman etmeyen bir kimse, Yüce Allah'a da iman etmemiş sayılır. Çünkü Yüce Allah'a, O'nun razı olacağı bir şekilde iman etmenin yolunu insanlara bildiren ancak peygamberlerdir. Kendi değersiz akıllarını öncü edinmek isteyenler, gerçeğe ve Allah'ın rızasına ulaşamazlar, sapıklık içinde kalırlar. Yüce Allah'ın, peygamberlere iman edilmesi yolundaki emirlerine de aykırı hareket etmiş olurlar. Bu bakımdan hidayetten yoksun kalırlar. Öyle ki, peygamberlerden yalnız birine iman etmemek, tümünü inkâr etmek gibidir. Böyle bir inanç, insanı imansız yapar. Hele Allah Tealâ'nın en büyük peygamberi ve peygamberlerin sonuncusu olan Hazreti Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) yaşadığı tarih gün gibi meydandadır, insanlar âlemi tarafından bilinmektedir. Artık bugün hiç bir millet, din konusundaki bilgisizliğinden ötürü özürlü sayılamaz. Bugün her millete düşen en önemli görev, bu büyük Peygamberin dinini kabul etmektir. Onun gösterdiği doğru yola koyulmak ve kurtuluşa ermektir. Bu görev tam manası ile yerine getirilirse, insanlık âlemi o zaman dünya felâketlerinden ve âhiret azabından kurtulur. Gerçek medeniyete ve âhiretin sonu olmayan mutluluğuna ermiş olur.
 

-Burcu-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eyl 2008
Mesajlar
2,493
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
tövbe ya hak canım bu ilmihal bendede varmıs sen izin verirsen ekleyemediğin günlerde ben kaldıgmız yerden yazıp eklerim olurmu
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
14 ekim çarşamba 2009
bismillahirrahmanirrahiym...
Meunet-İstidraç
Peygamberlik davasına kalkışmayan ve Peygamberin sünneti üzere yürümeyen bazı bayağı kimselerden meydana çıkan ve olağanüstü bir halde görülen birtakım olaylardır ki, o şahsın büyüklüğünü göstermez ve hiç bir zaman keramet ve mucize derecesine varamaz.
Fakat yalan yere peygamberlik davasına kalkışan kimselerin elinden ne mucize, ne keramet ve ne de başka olağanüstü işler çıkar. Böyle yalancı kimselerin mucize veya harika diye meydana koyacakları şeyler, bir göz bağcılıktır veya bazı ilmî kurallara dayanan bir san'at eseridir. Bunların asıl maksadları hemen meydana çıkar. Onların yaptıklarından daha güzelini başkaları da yapabilir.
Yalan yere peygamberlik davasında bulunanların nasıl bir sonuçla karşılaştıkları, yalanlarının nasıl meydana çıktığı tarihlerde bellidir.
Peygambere Nebî de denir. Resul de denir. Bununla beraber yeni bir kitab ve şeriatla bir ümmete gönderilmiş olan zata Resul, başka bir peygamberin şeriatına bağlı olarak gelen peygambere de Nebî denmiştir. Buna Resul veya Mürsel denmez. Nebî isminin çoğulu Enbiya'dır. Resul'ün çoğulu Rusül'dür. Mürsel'in çoğulu'da Mürselîn'dir.
Yüce Allah'ın ilk peygamberi Hazret-i Adem Aleyhisselâm'dır. Son ve en büyük peygamberi de, bizim sevgili peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'dır. Son peygamber olduğu için peygamber efendimize Hatemu'l-Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu) denmiştir. Bu iki peygamber arasında, sayılarını ancak Allah'ın bildiği çok peygamber bulunmuştur. Kur'an'da bu peygamberlerden sadece şu yirmi beş peygamberin adı geçer:
Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyyüb, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem). Bunlardan başka Kur'an-ı Kerimde adları geçen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn isimli üç zat daha vardır ki, bunların peygamber veya velî oldukları ihtilâflıdır. Bunların da pek büyük kimseler olduklarında şübhe yoktur. Bu saygı değer peygamberlere ait bilgiyi "Peygamberlerin Siyeri" kısmında bulabilirsiniz.
Peygamberler her türlü güzel sıfatlara sahibdirler. Onlardan herbirinin varlığı bir olgunluk ve üstünlük örneğidir. Özellikle onlarda doğruluk, emanet, seziş ve anlayış, günahlardan korunmuş olma ve şeriatı tebliğ etme vasıfları vardır. Şöyle ki:
1) Peygamberler sadıktırlar; her hususta doğru sözlüdürler. Kendilerinden asla yalan çıkmaz.
2) Peygamberler emindirler. Gerek peygamberlik konusunda, gerek diğer konularda her türlü güvene sahibdirler. Kendilerinde asla hainlik bulunmaz.
3) Peygamberler son derece yüksek bir anlayışa, tam akla ve kuvvetli bir görüşe, üstün bir zekâya sahib bulunmuşlardır. Onlarda gaflet, yüksek duygu ve kavramlardan yoksunluk düşünülemez.
4) Peygamberler masumdurlar. Onlar gizli ve aşikâr her türlü günahdan, küçük düşürücü bayağı işlerden tamamen beridirler, iffet ve ismet sahibidirler.
5) Peygamberler tebliğ sıfatına sahibdirler. Emrolundukları şeriat hükümlerini, olduğu gibi ümmetlerine bildirirler. Şeriat hükümlerinden herhangi birini saklamış veya unutmuş olmaları asla düşünülemez. Böyle bir şey peygamberlik şanına yakışmaz. Böyle bir tutum, peygamber olarak gönderildikleri hikmete ve Allah'ın iradesine uygun düşmez.
Sonuç
Bütün peygamberler yazdığımız beş sıfatı tamamen kendilerinde bulundurmuşlardır. Çünkü bu büyük huylara sahib olmayan kimseler, insanları aydınlatıp onlara öncü olamazlar. İşte bütün peygamberleri böyle tanıyıp doğrulamak imanımızın sıhhatı için şarttır.
Peygamberlerin insanları yola getirmek ve onların kötü hallerini düzeltmek için Yüce Allah tarafından görevlendirilmiş oldukları güzelce düşünülünce, onlara iman etmenin gereği ve önemi kendiliğinden anlaşılmış olur.
Gerçek şu ki, peygamberlere iman etmek, onlarin yüksek huy ve vasiflarini bilip dogrulamak, onlara son derece saygili olmak bizim için kesin bir görevdir.
Peygamberlere iman etmeyen bir kimse, Yüce Allah'a da iman etmemiş sayılır. Çünkü Yüce Allah'a, O'nun razı olacağı bir şekilde iman etmenin yolunu insanlara bildiren ancak peygamberlerdir. Kendi değersiz akıllarını öncü edinmek isteyenler, gerçeğe ve Allah'ın rızasına ulaşamazlar, sapıklık içinde kalırlar. Yüce Allah'ın, peygamberlere iman edilmesi yolundaki emirlerine de aykırı hareket etmiş olurlar. Bu bakımdan hidayetten yoksun kalırlar. Öyle ki, peygamberlerden yalnız birine iman etmemek, tümünü inkâr etmek gibidir. Böyle bir inanç, insanı imansız yapar. Hele Allah Tealâ'nın en büyük peygamberi ve peygamberlerin sonuncusu olan Hazreti Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) yaşadığı tarih gün gibi meydandadır, insanlar âlemi tarafından bilinmektedir. Artık bugün hiç bir millet, din konusundaki bilgisizliğinden ötürü özürlü sayılamaz. Bugün her millete düşen en önemli görev, bu büyük Peygamberin dinini kabul etmektir. Onun gösterdiği doğru yola koyulmak ve kurtuluşa ermektir. Bu görev tam manası ile yerine getirilirse, insanlık âlemi o zaman dünya felâketlerinden ve âhiret azabından kurtulur. Gerçek medeniyete ve âhiretin sonu olmayan mutluluğuna ermiş olur.

Allah c.c razı olsun kardesım..
 

damlanur75

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2007
Mesajlar
35
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Selamün Aleyküm, Ben bu aileye yeni katıldım,bu faydalı çalışmanızdan ötürü Allah Razı Olsun baştan sona okudum elimden geldikçede takip edicem varolun...
 

-Burcu-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eyl 2008
Mesajlar
2,493
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Selamün Aleyküm, Ben bu aileye yeni katıldım,bu faydalı çalışmanızdan ötürü Allah Razı Olsun baştan sona okudum elimden geldikçede takip edicem varolun...

ve aleykum selam hoşgeldniz aramıza :a12: Rabbim üyeliğinizi dai hayırlara vesile eylesin :a12:
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt