_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Yusuf Aleyhisselam'ın Rüyası
Yusuf Aleyhisselam'ın Rüyası
Lut kavminin helakından sonra, dünya hayatı yine devam ediyordu. Şanı yüce Rabbimiz İbrahim Aleyhisselam'a ihtiyarlık yıllarında ikinci bir oğul olarak İshak Aleyhisselam'ı lütfetmişti. Sare validemizden doğan İshak Aleyhisselam'ın da ilerliyen yıllarda Yakup isminde bir oğlu olmuştu. İbrahim ailesine nimetini tamamlayan, İsmail'e, İshak'a ve Yakup'a hidayet eden. herbirini salihlerden ktian Rabbimiz; onları hidayete yönelten önderler yani peygamberler olarak seçmiş, onlara salih amelleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyetmişti. İman ve ihlas ile sadece Allah'a ibadet eden, dünyada yaşarken ahireti düşünen, ahire-ti dikkate alan bu salih müslümanlar, Allah katında da seçkinlerden ve hayırlı olanlardandı. Kimi seçeceğini, hangi kutlu aileye nimetini nasıl tamamlayacağını hakkıyla bilen Rabbimiz, hiç kuşkusuz ki hüküm ve hikmet sahibiydi.
Evet, yıllar geçiyordu.
İshak Aleyhisselam'ın oğlu olan Yakub Aleyhisselam birkaç kez evlenmiş ve ilk hanımından on, ikinci hanımından ise Yusuf ve Bünyamin olmak üzere iki oğlan çocuğu olmuştu. Bu oniki oğul arasında, Yusuf Aleyhisselam'ın çok farklı bir güzelliği vardı. Hal ve hareketleri de bir başkaydı Yusuf Aleyhisselam'ın. Feraset sahibi bir peygamber olan Yakub Aleyhisselam, bu küçük oğlundaki iç ve dış güzelliğini farketmiş, bütün oğullarını sevmesine rağmen, Yusuf Aleyhisselam'a daha farklı bir yakınlık, bir sıcaklık hissetmişti.
Yusuf Aleyhisselam bir babasının yanına gelerek “Babacığım, ben rüyamda onbir yıldızla, güneşi ve ayı bana secde ederlerken gördüm” dedi. Rüyaların yorumunu çok iyi bilen Yakub Aleyhisselam, oğlundan duyduğu bu haber üzerine Önce çok sevindi. Demek ki Allah (Celle Celaluhu) nimetini tamamlayacak ve bu güzel oğluna da peygamberlik verecekti. Gönlünde bu sevinci yaşayan Yakub Aleyhisselam, diğer oğullarını düşününce bir anda endişelendiğini hissetti!. Çünkü insanın en büyük düşmanı olan şeytan Aleyhillane, bu rüyayı kullanarak diğer oğullarını haset ve kıskançlığa düşürebilirdi!. Nitekim Adem Aleyhisselam'ın oğlu Kabil'i Habil'e kışkırtan ve Kabil'in kardeş katili olmasına neden olan aynı şeytan değil miydi!.
Yakub Aleyhisselam yüzünde beliren bu endişe ile oğluna dönerek “Oğlum, bu rüyanı kardeşlerine sakın anlatma, yoksa onlar sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır” dedi. Bu ikazı yaptıktan sonra kendisine hayret dolu gözlerle bakan Yusuf Aleyhisselam'ın başını okşayarak “Oğlum, Rabbin seni seçkin kılacak, sana sözlerin yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini de tamamlayacaktır. Hiç şüphe yok, senin Rabbin bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” diyerek, bu güzel rüyanın, güzel yorumunu yaptı.
Yusuf Aleyhisselam'ın baba bir anne ayn olan diğer kardeşleri, büyük dedeleri İbrahim Aleyhisselam'ın ve dedeleri İshak Aleyhisselam'ın seçilmiş birer peygamber olduğunu biliyorlar ve yine bir peygamber olan babalarından sonra kendilerinin de seçilebileceğini umuyorlardı. Birbirlerine söylemeseler de, gönül bahçelerinde gizli gizli' suladıkları bir umud çiçeği idi bu!.
“Hocam, peygamberliği istemek veya umud etmek doğru mudur?”
“Bana göre doğru değildir Merve. Çünkü Allah'tan korkan bir mümin, gereğini yapamam endişesiyle on kişinin basma bile imam olmak istemez. Meselenin gerçek yüzü böyle iken, sorumluğu ve yükümlülüğü çok daha fazla olan peygamberliği istemek veya umud etmek, her halde doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Kaldı ki peygamberlik görevi dileyene değil, Rabbimizin dilediği ve dileyerek seçtiği müslümanlara verilmektedir.”
İçlerinde taşıdıkları böyle bir peygamberlik umudu ile babalarının gözüne girmeye çalışan bu kardeşler, Yakub Aleyhisselam'ın sevgisine ve yakınlığına çok önem veriyorlardı. Fakat gördükleri bir gerçek vardı ki babalan Yakub Aleyhisselam, Yusuf'a ve onun ana baba bir küçük kardeşi olan Bünyamin'e karşı daha yakın, daha sıcak yaklaşıyordu.
Oniki oğulun babası olan ve bütün oğullarını seven Yakub Aleyhisselam'ın Yusuf'a ve Bünyamin'e biraz daha düşkün olması, bu meseleyi çok önemseyen diğer oğulların dikkatini çekmiş ve şeytanın üflemesi ile içlerindeki kıskançlık ateşini tutuşturuvermiştü. İçlerini yakan bu kıskançlık ateşini bir süre birbirlerine hiç söylemediler. Fakat aynı duygular içinde olduklarını anlayınca bir araya geldiler ve “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa ki biz, yardımlaşan güçlü bir topluluğuz. Doğrusu babamız, (onları tercih etmekle) açıkça bir yanlışlık içindedir” diyerek, içlerindeki kıskançlığı dışarıya vurdular.
Artık bu meseleye şahsi yaklaşmıyorlardı. Kan bağını dikkate alarak önemsedikleri husus peygamberliğin kendilerine verilmesi değil, aynı anneden olan bu on kardeşten herhangi birine verilmesiydi. Zaten Yusuf ve Bünyamîn'i dışarıda tutarak “Biz birbiriyle yardımlaşan güçlü bir topluluğuz” derken; “Peygamberlik bizlerden birisine verilirse, o kişiye tüm gücümüzle seve seve yardım edebiliriz” demek istiyorlardı. Önemli olan bu kutlu görevin, aynı anne babadan olan on kardeşten birisine verilmesiydi.
“Hocam, bu çok yanlış bir düşünce!.”
“Tabi ki çok yanlış Hamdi!. Şanı yüce Rabbimız ane baba ayrı bile olsa tüm mü'minlerin gerçek birer kardeş olduklarını beyan ederken; aynı babadan olmalarına rağmen anneleri farklı olduğu için böyle bir ayrımcılığa gidenler, elbetteki ciddi bir yanlışlık içindedirler. Şeytani kışkırtmalar ile böyle bir yanlışlığa düşen bu kardeşlerin dikkate almadıkları diğer bir husus ise; bir peygamber olan babalarının sevgi ve yakınlığını, Allah' m sevgi ve yakınlığından daha çok önemsemeleridir. Oysa Yakup ailesinden bir peygamber seçilecek olsa bile. bu seçimi Yakup Aleyhisselam değil, sadece ve sadece Allah (Celle Celaluhu) yapacaktı.
İçlerini yakan bu kıskançlık ateşiyle bir araya gelen ve “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir...” diyerek, içlerindeki kıskançlığı dışarıya vuran bu kardeşler, daha sonra ne yapacaklarını, ne yapmaları gerektiğini konuşmaya başladılar. Şeytanın körüklediği kıskançlık duygusu ile kendilerinden geçmiş birer kör gibiydiler!. Peygamber oğulları olmalarına rağmen, her şeyden haberdar olan Allah'ı unutmuşlar ve Allah korkusundan uzaklaşmışlardı sanki!. İçlerinde en ileri gidenleri “Yusuf'u öldürün veya onu bir yere atıp bırakm ki babanızın yüzü ve sevgisi yalnızca size kalsın. Ondan sonra da (tevbe ederek) salih bir topluluk olursunuz” dediler. Gerçekten üzerinde durulması gereken bir yaklaşım, üzerinde düşünülmesi gereken bir ifadedir bu. Yusuf'u öldürdükten sonra (tevbe ederek) salih bir topluluk olursunuz!.
Bir insanın ağzından çıkmasına rağmen insan aklının ve düşüncesinin mahsulü olmayan bu ifade; kovulmuş şeytanın katıksız bir sözü, bir yaklaşımı, bir vesvesesiydi. Yanlış duygulara kapılmalarına rağmen yine de Allah'a inanan ve salih bir topluluk olmak isteyen bu kardeşlere, şeytan Aleyhİllanenin sağ taraftan yaklaşmasıydı. Bu şeytani yaklaşımda insanları günahtan ve kötülüklerden uzaklaşmaya davet eden bir Allah inancı yerine; insanların ne yaptıklarıyla pek ilgilenmeyen, onların sadece tevbe etmelerini önemseyen ve onları affetmek için her zaman hazır ve nazır bekleyen bir Allah inancı bulunmaktadır. Tarih boyunca İsraiioğuîlan tarafından benimsenen ve İsrailoğulla-nnı azgınlığa sürükleyen bu şeytani yaklaşımda; sosyal hayatın içine hiç girmeden ve insanların yaşantılarına hiç müdahale etmeden onların günahlarını affetmekle meşgul olan Allah (Celle Celaluhu), ne hazindir ki kiliselerde günah çıkartan papazlar gibi algılanmıştır. Hiç kuşkusuz ki şanı yüce Rabbimizi bu yaklaşımdan tenzih ediyor ve O'nu en yüce sıfatlarla takdis ediyoruz.
Şeytanın vesvesesi ile söze dönüşen “Yusuf'u öldürün veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü ve sevgisi yalnızca size kalsın. teklifi, Rabbimizin lütuf ve merhameti ile kardeşlerden bir çoğunun hoşuna gitmemişti. Nitekim söze girerek “Eğer mutlaka bir şey yapacaksanız, Yusuf'u öldürmeyin. Onu (kervan yolundaki) kuyunun derinliklerine bırakıverin de. oradan geçen bir yolcu kafilesi onu alsın'” dediler. Apaçık bir zulüm ve vahşet içeren öidürme teklifinden sonra gelen bu ikinci teklif, kardeşlerin hepsine iyi ve merhametli(!) bir teklif gibi gözüktü.
Artık karar vermişlerdi.
Şimdi önemli olan. kardeşleri Yusuf'u hiç yanından ayırmak istemeyen babalarını ikna etmeleri ve Yusuf'u alarak bir gezintiye çıkmalarıydı. Ancak bir kaç kez teklif etmelerine rağmen, babaları Yusuf'un kendileriyle gelmesine izin vermiyordu. Fakat yine de bu tekliflerinde ısrar ederek “Ey Babamız!. Sana ne oluyor ki Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekten biz, onu seven ve onun iyiliğini isteyenleriz. Sen onu yann bizimle gönder ki kardeşimiz dileğince yesin, oynasın. Kuşkusuz biz onu koruyup-gözetiriz”
dediler.
Yusuf Aleyhisselam'ın Rüyası
Lut kavminin helakından sonra, dünya hayatı yine devam ediyordu. Şanı yüce Rabbimiz İbrahim Aleyhisselam'a ihtiyarlık yıllarında ikinci bir oğul olarak İshak Aleyhisselam'ı lütfetmişti. Sare validemizden doğan İshak Aleyhisselam'ın da ilerliyen yıllarda Yakup isminde bir oğlu olmuştu. İbrahim ailesine nimetini tamamlayan, İsmail'e, İshak'a ve Yakup'a hidayet eden. herbirini salihlerden ktian Rabbimiz; onları hidayete yönelten önderler yani peygamberler olarak seçmiş, onlara salih amelleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyetmişti. İman ve ihlas ile sadece Allah'a ibadet eden, dünyada yaşarken ahireti düşünen, ahire-ti dikkate alan bu salih müslümanlar, Allah katında da seçkinlerden ve hayırlı olanlardandı. Kimi seçeceğini, hangi kutlu aileye nimetini nasıl tamamlayacağını hakkıyla bilen Rabbimiz, hiç kuşkusuz ki hüküm ve hikmet sahibiydi.
Evet, yıllar geçiyordu.
İshak Aleyhisselam'ın oğlu olan Yakub Aleyhisselam birkaç kez evlenmiş ve ilk hanımından on, ikinci hanımından ise Yusuf ve Bünyamin olmak üzere iki oğlan çocuğu olmuştu. Bu oniki oğul arasında, Yusuf Aleyhisselam'ın çok farklı bir güzelliği vardı. Hal ve hareketleri de bir başkaydı Yusuf Aleyhisselam'ın. Feraset sahibi bir peygamber olan Yakub Aleyhisselam, bu küçük oğlundaki iç ve dış güzelliğini farketmiş, bütün oğullarını sevmesine rağmen, Yusuf Aleyhisselam'a daha farklı bir yakınlık, bir sıcaklık hissetmişti.
Yusuf Aleyhisselam bir babasının yanına gelerek “Babacığım, ben rüyamda onbir yıldızla, güneşi ve ayı bana secde ederlerken gördüm” dedi. Rüyaların yorumunu çok iyi bilen Yakub Aleyhisselam, oğlundan duyduğu bu haber üzerine Önce çok sevindi. Demek ki Allah (Celle Celaluhu) nimetini tamamlayacak ve bu güzel oğluna da peygamberlik verecekti. Gönlünde bu sevinci yaşayan Yakub Aleyhisselam, diğer oğullarını düşününce bir anda endişelendiğini hissetti!. Çünkü insanın en büyük düşmanı olan şeytan Aleyhillane, bu rüyayı kullanarak diğer oğullarını haset ve kıskançlığa düşürebilirdi!. Nitekim Adem Aleyhisselam'ın oğlu Kabil'i Habil'e kışkırtan ve Kabil'in kardeş katili olmasına neden olan aynı şeytan değil miydi!.
Yakub Aleyhisselam yüzünde beliren bu endişe ile oğluna dönerek “Oğlum, bu rüyanı kardeşlerine sakın anlatma, yoksa onlar sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır” dedi. Bu ikazı yaptıktan sonra kendisine hayret dolu gözlerle bakan Yusuf Aleyhisselam'ın başını okşayarak “Oğlum, Rabbin seni seçkin kılacak, sana sözlerin yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini de tamamlayacaktır. Hiç şüphe yok, senin Rabbin bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” diyerek, bu güzel rüyanın, güzel yorumunu yaptı.
Yusuf Aleyhisselam'ın baba bir anne ayn olan diğer kardeşleri, büyük dedeleri İbrahim Aleyhisselam'ın ve dedeleri İshak Aleyhisselam'ın seçilmiş birer peygamber olduğunu biliyorlar ve yine bir peygamber olan babalarından sonra kendilerinin de seçilebileceğini umuyorlardı. Birbirlerine söylemeseler de, gönül bahçelerinde gizli gizli' suladıkları bir umud çiçeği idi bu!.
“Hocam, peygamberliği istemek veya umud etmek doğru mudur?”
“Bana göre doğru değildir Merve. Çünkü Allah'tan korkan bir mümin, gereğini yapamam endişesiyle on kişinin basma bile imam olmak istemez. Meselenin gerçek yüzü böyle iken, sorumluğu ve yükümlülüğü çok daha fazla olan peygamberliği istemek veya umud etmek, her halde doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Kaldı ki peygamberlik görevi dileyene değil, Rabbimizin dilediği ve dileyerek seçtiği müslümanlara verilmektedir.”
İçlerinde taşıdıkları böyle bir peygamberlik umudu ile babalarının gözüne girmeye çalışan bu kardeşler, Yakub Aleyhisselam'ın sevgisine ve yakınlığına çok önem veriyorlardı. Fakat gördükleri bir gerçek vardı ki babalan Yakub Aleyhisselam, Yusuf'a ve onun ana baba bir küçük kardeşi olan Bünyamin'e karşı daha yakın, daha sıcak yaklaşıyordu.
Oniki oğulun babası olan ve bütün oğullarını seven Yakub Aleyhisselam'ın Yusuf'a ve Bünyamin'e biraz daha düşkün olması, bu meseleyi çok önemseyen diğer oğulların dikkatini çekmiş ve şeytanın üflemesi ile içlerindeki kıskançlık ateşini tutuşturuvermiştü. İçlerini yakan bu kıskançlık ateşini bir süre birbirlerine hiç söylemediler. Fakat aynı duygular içinde olduklarını anlayınca bir araya geldiler ve “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa ki biz, yardımlaşan güçlü bir topluluğuz. Doğrusu babamız, (onları tercih etmekle) açıkça bir yanlışlık içindedir” diyerek, içlerindeki kıskançlığı dışarıya vurdular.
Artık bu meseleye şahsi yaklaşmıyorlardı. Kan bağını dikkate alarak önemsedikleri husus peygamberliğin kendilerine verilmesi değil, aynı anneden olan bu on kardeşten herhangi birine verilmesiydi. Zaten Yusuf ve Bünyamîn'i dışarıda tutarak “Biz birbiriyle yardımlaşan güçlü bir topluluğuz” derken; “Peygamberlik bizlerden birisine verilirse, o kişiye tüm gücümüzle seve seve yardım edebiliriz” demek istiyorlardı. Önemli olan bu kutlu görevin, aynı anne babadan olan on kardeşten birisine verilmesiydi.
“Hocam, bu çok yanlış bir düşünce!.”
“Tabi ki çok yanlış Hamdi!. Şanı yüce Rabbimız ane baba ayrı bile olsa tüm mü'minlerin gerçek birer kardeş olduklarını beyan ederken; aynı babadan olmalarına rağmen anneleri farklı olduğu için böyle bir ayrımcılığa gidenler, elbetteki ciddi bir yanlışlık içindedirler. Şeytani kışkırtmalar ile böyle bir yanlışlığa düşen bu kardeşlerin dikkate almadıkları diğer bir husus ise; bir peygamber olan babalarının sevgi ve yakınlığını, Allah' m sevgi ve yakınlığından daha çok önemsemeleridir. Oysa Yakup ailesinden bir peygamber seçilecek olsa bile. bu seçimi Yakup Aleyhisselam değil, sadece ve sadece Allah (Celle Celaluhu) yapacaktı.
İçlerini yakan bu kıskançlık ateşiyle bir araya gelen ve “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir...” diyerek, içlerindeki kıskançlığı dışarıya vuran bu kardeşler, daha sonra ne yapacaklarını, ne yapmaları gerektiğini konuşmaya başladılar. Şeytanın körüklediği kıskançlık duygusu ile kendilerinden geçmiş birer kör gibiydiler!. Peygamber oğulları olmalarına rağmen, her şeyden haberdar olan Allah'ı unutmuşlar ve Allah korkusundan uzaklaşmışlardı sanki!. İçlerinde en ileri gidenleri “Yusuf'u öldürün veya onu bir yere atıp bırakm ki babanızın yüzü ve sevgisi yalnızca size kalsın. Ondan sonra da (tevbe ederek) salih bir topluluk olursunuz” dediler. Gerçekten üzerinde durulması gereken bir yaklaşım, üzerinde düşünülmesi gereken bir ifadedir bu. Yusuf'u öldürdükten sonra (tevbe ederek) salih bir topluluk olursunuz!.
Bir insanın ağzından çıkmasına rağmen insan aklının ve düşüncesinin mahsulü olmayan bu ifade; kovulmuş şeytanın katıksız bir sözü, bir yaklaşımı, bir vesvesesiydi. Yanlış duygulara kapılmalarına rağmen yine de Allah'a inanan ve salih bir topluluk olmak isteyen bu kardeşlere, şeytan Aleyhİllanenin sağ taraftan yaklaşmasıydı. Bu şeytani yaklaşımda insanları günahtan ve kötülüklerden uzaklaşmaya davet eden bir Allah inancı yerine; insanların ne yaptıklarıyla pek ilgilenmeyen, onların sadece tevbe etmelerini önemseyen ve onları affetmek için her zaman hazır ve nazır bekleyen bir Allah inancı bulunmaktadır. Tarih boyunca İsraiioğuîlan tarafından benimsenen ve İsrailoğulla-nnı azgınlığa sürükleyen bu şeytani yaklaşımda; sosyal hayatın içine hiç girmeden ve insanların yaşantılarına hiç müdahale etmeden onların günahlarını affetmekle meşgul olan Allah (Celle Celaluhu), ne hazindir ki kiliselerde günah çıkartan papazlar gibi algılanmıştır. Hiç kuşkusuz ki şanı yüce Rabbimizi bu yaklaşımdan tenzih ediyor ve O'nu en yüce sıfatlarla takdis ediyoruz.
Şeytanın vesvesesi ile söze dönüşen “Yusuf'u öldürün veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü ve sevgisi yalnızca size kalsın. teklifi, Rabbimizin lütuf ve merhameti ile kardeşlerden bir çoğunun hoşuna gitmemişti. Nitekim söze girerek “Eğer mutlaka bir şey yapacaksanız, Yusuf'u öldürmeyin. Onu (kervan yolundaki) kuyunun derinliklerine bırakıverin de. oradan geçen bir yolcu kafilesi onu alsın'” dediler. Apaçık bir zulüm ve vahşet içeren öidürme teklifinden sonra gelen bu ikinci teklif, kardeşlerin hepsine iyi ve merhametli(!) bir teklif gibi gözüktü.
Artık karar vermişlerdi.
Şimdi önemli olan. kardeşleri Yusuf'u hiç yanından ayırmak istemeyen babalarını ikna etmeleri ve Yusuf'u alarak bir gezintiye çıkmalarıydı. Ancak bir kaç kez teklif etmelerine rağmen, babaları Yusuf'un kendileriyle gelmesine izin vermiyordu. Fakat yine de bu tekliflerinde ısrar ederek “Ey Babamız!. Sana ne oluyor ki Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekten biz, onu seven ve onun iyiliğini isteyenleriz. Sen onu yann bizimle gönder ki kardeşimiz dileğince yesin, oynasın. Kuşkusuz biz onu koruyup-gözetiriz”
dediler.