mustafa_xtar
Kayıtlı Kullanıcı
[big]
MENZİLDE BİR GÜNEŞ BATTI
Hekimoğlu İSMAİL
Menzil, varılacak yer demektir. Hiç kimse "Falan yere gidin" demedi, herkes oraya akın akın gitti. Evvela devlet gözetledi: "Ne oluyor?" diye, sonra Muhammed Raşid Efendi'yi gözetim altına aldı, sorgulaması yapıldı: -Biz, kimseye gelin demiyoruz, onlar kendi istekleriyle geliyorlar. Onlara bir şey de söylemiyoruz... Şeklinde ifade verdi fakat, yakasini bir türlü birakmadilar. Neticede o bizi birakti, dünya yurdundan ahiret yurduna göçtü. "Allah indinde din İslamiyettir" buyuruluyor, "Allah dinini kıyamete kadar koruyacaktır" deniyor. Halbuki islami eğitim hemen hemen yok edilmiş, günah selleri sevapları da alıp götürmüş, ortada ismi Müslüman fakat Avrupa hayatı yaşıyan insanlar kalmış... Bu durumda İslamiyet nasıl devam edecek? Sebepleri yaratan Allah, bazan sebepleri aşarak icraatini sürdürüyor. Menzil'de bunun tatbikatini gördük. Menzil Urfa yolu üzerinde, Urfa'ya yakın bir yer. Eskiden burası bir bozkırmış. Raşid efendi'nin dedesi buraya gelip, gayet basit evler yapmışlar, bir- kaç haneden ibaret bir belde kurmuşlar. İşin en Önemli yanı buradan bir su çıkmış, tadı değişik amma güzel içmeye, temizliğe, bahçe sulamasına yetecek kadar sanki kendi kendilerini sürgün etmişler, şehirlerden kaçıp, ıssız bir yerde ikamete başlamışlar. Fakat milyonlarca insanın bulunduğu şehirlerde kendilerini yalnız hissedenlere inat, bunlara hergün binlerce insan akın akın ziyarete gelmiş. Evet, orada bulunduğum üç gün içinde hergün otobüsler, taksiler, minibüsler dolusu insan gelirdi.Mahşeri bir kalabalık vardı, bu insanları oraya çekip getiren neydi? Niçin geliyorlardı? Yaz, kış demeden, yorgansız, yataksız camide veya surda burda nasıl yatıyorlardı? Ne yiyip içiyorlardı? Evet, İslami Öğretim ve eğitim yok edilirken, Müslümanlar sebeplerin dışında, İslamiyet'le müşerref olup, İslamiyet'in hakkaniyetine alenen inanıyorlardı. Raşid efendi, pek konuşmazdi, vaz-u nasihatte bulunmazdi. Sadece imamlik ederdi. Amma onu gören kötü alişkanliklarini terk eder, bazilari sakal birakir, dini kiyafetler içinde işine bakardi. Nasil ki, miknatis, demir cinsinden şeyleri miknatislandirirsa, o da yanina yaklaşana Islami hayati aşilardi. Bu, elbette Allah vergisiydi. Islam'dan uzaklaşan bir kisim kullarini Allah, bu şekilde Islam'a çekiyordu.Her irktan, her mezhepten, hatta her dinden insanlar gelirdi, bunlari getiren sebebi anlamak mümkün degil, amma giden bir daha gitmek ister, sevdiklerini de götürürdü. O, seyyiddi, âli beyttendi. Bu noktada düşünüyorum: Hazreti Ali'yi sevdigini söyleyen, onun soyuna hürmetkar ve bagli olan Aleviler, bu seyyidler kervanina tabi olsalar gerçek manada Hazreti Ali'ye de tabi olurlar.Seyyidler çok önemlidir, onlardaki hal ve tesir daha başkadir. Raşid Efendi Arapça, Türkçe ve Kürtçe bilirdi. Menzil'de Kürt'ü Türk'ü, Arap'i kardeş kesilirdi. Böylece milli derdimizin dermani idi, bir kisim bürokratlar kadrini bilmedi. Osmanli Devleti'ni asirlarca ayakta tutanlar,Raşid efendi gibi kimselerdi. Türkiye, bunlarin kiymetini bilmedigi için şimdi başimiza PKK olaylari çikti. Çünkü Islamiyet'i yaşamaktan başka bir gayesi olmayan Raşid Efendi ve onun gibiler sürekli gözetim altinda bulunduruldu, sürgün edildi, ifadesi alindi, kisacasi rahat birakilmadi, olaylar PKK'lilara malzeme oldu. Islamiyet her irki, her mezhebi, kisacasi Mülümanlar'i kardeş ederken bugünkü kavmiyetçilik kardeşi kardeşe düşman etti. Raşid Efendi gibilere imkan taninsaydi Güneydogu hadiseleri olmazdi. Dedik ya, "O, seyyiddi". Seyyidler kervanı yollarına devam edecek, bu kervana katılanların dünya ve ahiretleri cennet olacaktır inşaallah. BİR MANEVİ ÖNDERİN KAYBI Fehmi KORU Vefatının üçüncü günüydü ve vefatı öğrendiğimiz günden beri ilk defa biraraya geliyorduk. Yüzündeki buruk ifadeyi açıklamak için, "İnsanın mürşidi Ölünce içinde bir boşluk kalıyor" dedi. Birkaç gündür etrafta hissettiğim sarsılmanın en derin anlamım bunu söyleyenin yüzüne baktığım o an çıkardım. Yakınımdaki birçok insan, şu sıralarda içlerinde derin bir boşluk hissediyorlar. Ve o sebeple buruklar... Hayatında hiçbir iniş çıkışı bulunmayan, davranışları önceden kesitirilebilir bir insan olan babamın, hepimizi şaşırtan iki ani ve fevri davranışını gördük bugüne kadar... Biri, bizlere kızıp biraz kafasını dinlemek istediğinde, neredeyse 30 yıl aradan sonra, askerliğini yaptığı il olan Malatya'ya çekip gitmesiydi. Diğeri ise, birkaç günlük bir başka ortadan kaybolmasıydı. Döndükten bir müddet sonra, o da iyice sıkıştırınca, Adıyaman'ın Menzil köyüne gitttiğini itiraf etmişti. İzmir nere Adıyaman nere? Esnaflar çevresinde biçok kişi, her hafta birkaç otobüsle Menzil ziyaretini alışkanlık haline getirmişler; cami arkadaşları onu da ikna edip, bizlere bile haber vermesini beklemeden Menzil'e sürüklemişler... Sorguladığımızda, orada gördüğü basit ama anlamlı hayattan bölük pörçük sahneler aktarmıştı: Altı her zaman kaynayan kazan, dışarıdan gelenlerin yatması için hazırlanmış yer yatakları, cemaat halinde kılınan namazlar... Kimsenin aç, açıkta ve manevi korumasız kalmadığı bir yermiş Menzil... Başkalari manevi hayatin dişinda kalmişlar "ölümü" zor idrak ediyorlar. Çok kisa sürede olup bitenler onlari şaşirtiyor olmali. Cuma namazi sirasinda vefat eden bir insan, sevenleri tarafindan hemen köyüne götürülüyor, Şafii gelenegine uyularak vakit geçirmeden topraga veriliyor... Ölümle topraga verme arasinda yalnizca 24 saat geçmesine ragmen onbinin üzerinde insan Menzil'e gelmiş bile... Türkiye'nin her tarafindan... Şeyh Raşid Erol, vefatindan sonra çikan yazilardan ögrendigime göre, Öyle fazla konuşan bir "mürşid"degilmiş...Onu ziyaret edenler, Menzil'de bulduklari ortamin etkisinde kalirlarmiş... Daha dogrusu, sözlü ikna yerine, hal ve tavriyla teblig yöntemi imiş onunki... Baglandigi esaslar ve takipçilerinin izlemesini istedigi ilkeler, varligiyla etrafina örnek olarak insandan insana geçiyor olmali... Mana aleminin dışında kalanlar işte bunu anlayamaz. Onların zannetikleri, inanan kesim arasındaki ilişkilerin madde ve para temeline dayandığıdır... Biraz daha insaflı olanlar, önder durumundaki kişinin cazibesinin etkisini de kabul ederler. Ancak hiçbirinin aklına, kalpten kalbe bir yol olabileceği gelmez... Konuşmadan anlaşılabileceğini düşünmezler bile.. Oysa, Seyyid Raşid Erol, Öyle çok konuşmayan, insanları etkilemek için hiç çaba göstermeyen, ama insanların peşinden ayrılmadığı bir "mürşid"di. Küçücük bir köy, sırf o orada yaşıyor diye, ülkenin her tarafından gelen insanlarla dolup taşıyordu. Otobüslerle, otomobillerle gelenler, köydeki imkanlarla misafir ediliyor, doyuruluyor ve isteyen istediği kadar kalıp, istediği anda orayı terkediyordu. Gelenlerin içinde kötü alışkanlıkları olan, içki ve kumardan kendilerini alamayanlar, Menzil'in manevi havasını teneffüs edince, o alışkanlıklarını terkediyorlardı... Vaktiyle meyhane iken lokantaya çevrilmiş yerler gördüm Anadolu'da... Adlarım da "Menzil"e çevirmişlerdi... 12 Eylül askeri darbesinin en baskıcı günlerinde, ülkeyi yöneten komutanlar Menzil'i de keşfetmişlerdi. Kimin aklına nereden geldiyse, Şeyh Raşid Erol'a zo-, runlu ikamet yeri olarak Gökçeada'yı seçmişti. Az kişinin yaşadığı, vaktiyle Rumlar tarafından iskan edilmis bir adayı... İkametgahıda, eğer yanlış bilmiyorsam, bir meyhanenin üstüydü. İnançlı bir insana yapılabilecek en büyük zulüm... Çeşitli sağlık sorunları bulunan Şeyh'in tedavisini de engelliyorlardı. Zorunlu ikamet ve tedavisinin engellenmesi bir yana, kendisini tanıyanlarla irtibatının kesilmesi daha da büyük bir zulümdü. Kenan Evren, sonradan kitaplaştirdigi anilarinda, Turgut Özal'a ilk olumsuz teşhisi koymasina Şeyh Raşid Erol'un vesile oldugunu anlatir. Özal, sagligi bozuk, sevenleriyle irtibati kopmuş Şeyh'in sürgün hayatinin sona ermesini talep etmiştir. Her halde, bunu, uygun bir dille yapmiş olmali. 12 Eylül'ün kudretli lideri, "Yaptigi teklif igrençti" gibi bir şeyler söyler... Bir manevi liderin zulmüne.son verilmesini igrenç bulan Kenan Paşa... Seyyid Raşid Erol'un zorunlu ikametinin sona erdirilmesi, askerlerin göreve getirdigi merhum Turgut Özal gibi siyasiler tarafindan başarilamaz, ama yine onlarin kurdugu partinin başina getirdikleri bir başka emekli askerin devreye girmesi etkili olur. MDP Lideri Turgut Sunalp Paşa, parti işinde yaninda bulunan siyasetten anlayan bir kadronun telkiniyle, Şeyh Raşid Erol'un daha uygun bir yere taşinmasini saglar... Ankara'daki kisa bir ikamet, ANAP iktidarinin ilk günlerinde, yeniden Menzil'e dönüşle noktalanir. Köydeki cenaze töreninde Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkani Muhsin Yazicioglu da bulunmuş... Yeniden Doguş Partisi (YDH) lideri Hasan Celal Güzel de... Fotograflara baktim, çeşitli vesilelerle tanidigim yiginla insan gördüm. Hepsi de sevgi ve bagliliklarini sunmak üzere oraya gitmişlerdi, besbelli... Bagliligi olan bir yakinim, gitmesi mümkün olmadigi halde gitmediginin izdirabini çekiyordu, törenden dört gün sonra bile... Binlerce kişi ayni duygulan paylaşiyor olmali şimdi... Cuma günü Meclis'e gittim ve cuma namazım da orada kıldım. Zaman'dan vefat haberini duymuşlar, ama teyidi için bir kanal gerekmiş... Benim aklıma ilk gelen isim, Şeyh ile uzaktan ilgimi kuran işadamı Ahmet Etöz oldu. İzmir Caddesi'nde spor malzemeleri mağazası olan Ahmet Bey, vefat haberiyle birlikte hastaneye koşmuş... Magazasinda çalişanlar vefati dogruladilar. Şimdi kimbilir ne kadar üzgündür Ahmet Bey... Türkiye zor bir döneme girdi. Bu dönemde birlik ve beraberliğin çimentosu olacak manevi liderlere daha fazla ihtiyaç var. Seyyid Muhammed Raşid Erol, Adıyaman'ın Menzil köyünde, doğusu ve batısıyla bütün anadolu'yu kepçeleyen böyle bir manevi önderdi. Vefatı, onu tanıyan, ona bağlılık duyanlar kadar, onu uzaktan sevenleri de derinden üzdü. TRT bu vefattan herkesi haberdar edebilirdi, etmedi. Gazeteler, etki alanının genişliğini tam kestiremedikleri için, kısa haberler vermekle yetindiler... Şeyh Raşid Erol, kendi çizgisini devam ettirecek hayırlı evlatlarla onbinlerce bağlısını geride bıraktı. Onu tanıyamamış bizim gibiler de yokluğunu hissedecekler... Ama en büyük kayıp, ayrılık ve bölünme belasının pençesine düşmüş olan ülkenindir; bunu unutmayın... Mekanı cennet olsun...
Ebedi aleme göçüşünün ardından Seyda Muhammed Raşit Erol K.s. Hz. hakkında basında çıkan bazı yazılar...
[/big]MENZİLDE BİR GÜNEŞ BATTI
Hekimoğlu İSMAİL
Menzil, varılacak yer demektir. Hiç kimse "Falan yere gidin" demedi, herkes oraya akın akın gitti. Evvela devlet gözetledi: "Ne oluyor?" diye, sonra Muhammed Raşid Efendi'yi gözetim altına aldı, sorgulaması yapıldı: -Biz, kimseye gelin demiyoruz, onlar kendi istekleriyle geliyorlar. Onlara bir şey de söylemiyoruz... Şeklinde ifade verdi fakat, yakasini bir türlü birakmadilar. Neticede o bizi birakti, dünya yurdundan ahiret yurduna göçtü. "Allah indinde din İslamiyettir" buyuruluyor, "Allah dinini kıyamete kadar koruyacaktır" deniyor. Halbuki islami eğitim hemen hemen yok edilmiş, günah selleri sevapları da alıp götürmüş, ortada ismi Müslüman fakat Avrupa hayatı yaşıyan insanlar kalmış... Bu durumda İslamiyet nasıl devam edecek? Sebepleri yaratan Allah, bazan sebepleri aşarak icraatini sürdürüyor. Menzil'de bunun tatbikatini gördük. Menzil Urfa yolu üzerinde, Urfa'ya yakın bir yer. Eskiden burası bir bozkırmış. Raşid efendi'nin dedesi buraya gelip, gayet basit evler yapmışlar, bir- kaç haneden ibaret bir belde kurmuşlar. İşin en Önemli yanı buradan bir su çıkmış, tadı değişik amma güzel içmeye, temizliğe, bahçe sulamasına yetecek kadar sanki kendi kendilerini sürgün etmişler, şehirlerden kaçıp, ıssız bir yerde ikamete başlamışlar. Fakat milyonlarca insanın bulunduğu şehirlerde kendilerini yalnız hissedenlere inat, bunlara hergün binlerce insan akın akın ziyarete gelmiş. Evet, orada bulunduğum üç gün içinde hergün otobüsler, taksiler, minibüsler dolusu insan gelirdi.Mahşeri bir kalabalık vardı, bu insanları oraya çekip getiren neydi? Niçin geliyorlardı? Yaz, kış demeden, yorgansız, yataksız camide veya surda burda nasıl yatıyorlardı? Ne yiyip içiyorlardı? Evet, İslami Öğretim ve eğitim yok edilirken, Müslümanlar sebeplerin dışında, İslamiyet'le müşerref olup, İslamiyet'in hakkaniyetine alenen inanıyorlardı. Raşid efendi, pek konuşmazdi, vaz-u nasihatte bulunmazdi. Sadece imamlik ederdi. Amma onu gören kötü alişkanliklarini terk eder, bazilari sakal birakir, dini kiyafetler içinde işine bakardi. Nasil ki, miknatis, demir cinsinden şeyleri miknatislandirirsa, o da yanina yaklaşana Islami hayati aşilardi. Bu, elbette Allah vergisiydi. Islam'dan uzaklaşan bir kisim kullarini Allah, bu şekilde Islam'a çekiyordu.Her irktan, her mezhepten, hatta her dinden insanlar gelirdi, bunlari getiren sebebi anlamak mümkün degil, amma giden bir daha gitmek ister, sevdiklerini de götürürdü. O, seyyiddi, âli beyttendi. Bu noktada düşünüyorum: Hazreti Ali'yi sevdigini söyleyen, onun soyuna hürmetkar ve bagli olan Aleviler, bu seyyidler kervanina tabi olsalar gerçek manada Hazreti Ali'ye de tabi olurlar.Seyyidler çok önemlidir, onlardaki hal ve tesir daha başkadir. Raşid Efendi Arapça, Türkçe ve Kürtçe bilirdi. Menzil'de Kürt'ü Türk'ü, Arap'i kardeş kesilirdi. Böylece milli derdimizin dermani idi, bir kisim bürokratlar kadrini bilmedi. Osmanli Devleti'ni asirlarca ayakta tutanlar,Raşid efendi gibi kimselerdi. Türkiye, bunlarin kiymetini bilmedigi için şimdi başimiza PKK olaylari çikti. Çünkü Islamiyet'i yaşamaktan başka bir gayesi olmayan Raşid Efendi ve onun gibiler sürekli gözetim altinda bulunduruldu, sürgün edildi, ifadesi alindi, kisacasi rahat birakilmadi, olaylar PKK'lilara malzeme oldu. Islamiyet her irki, her mezhebi, kisacasi Mülümanlar'i kardeş ederken bugünkü kavmiyetçilik kardeşi kardeşe düşman etti. Raşid Efendi gibilere imkan taninsaydi Güneydogu hadiseleri olmazdi. Dedik ya, "O, seyyiddi". Seyyidler kervanı yollarına devam edecek, bu kervana katılanların dünya ve ahiretleri cennet olacaktır inşaallah. BİR MANEVİ ÖNDERİN KAYBI Fehmi KORU Vefatının üçüncü günüydü ve vefatı öğrendiğimiz günden beri ilk defa biraraya geliyorduk. Yüzündeki buruk ifadeyi açıklamak için, "İnsanın mürşidi Ölünce içinde bir boşluk kalıyor" dedi. Birkaç gündür etrafta hissettiğim sarsılmanın en derin anlamım bunu söyleyenin yüzüne baktığım o an çıkardım. Yakınımdaki birçok insan, şu sıralarda içlerinde derin bir boşluk hissediyorlar. Ve o sebeple buruklar... Hayatında hiçbir iniş çıkışı bulunmayan, davranışları önceden kesitirilebilir bir insan olan babamın, hepimizi şaşırtan iki ani ve fevri davranışını gördük bugüne kadar... Biri, bizlere kızıp biraz kafasını dinlemek istediğinde, neredeyse 30 yıl aradan sonra, askerliğini yaptığı il olan Malatya'ya çekip gitmesiydi. Diğeri ise, birkaç günlük bir başka ortadan kaybolmasıydı. Döndükten bir müddet sonra, o da iyice sıkıştırınca, Adıyaman'ın Menzil köyüne gitttiğini itiraf etmişti. İzmir nere Adıyaman nere? Esnaflar çevresinde biçok kişi, her hafta birkaç otobüsle Menzil ziyaretini alışkanlık haline getirmişler; cami arkadaşları onu da ikna edip, bizlere bile haber vermesini beklemeden Menzil'e sürüklemişler... Sorguladığımızda, orada gördüğü basit ama anlamlı hayattan bölük pörçük sahneler aktarmıştı: Altı her zaman kaynayan kazan, dışarıdan gelenlerin yatması için hazırlanmış yer yatakları, cemaat halinde kılınan namazlar... Kimsenin aç, açıkta ve manevi korumasız kalmadığı bir yermiş Menzil... Başkalari manevi hayatin dişinda kalmişlar "ölümü" zor idrak ediyorlar. Çok kisa sürede olup bitenler onlari şaşirtiyor olmali. Cuma namazi sirasinda vefat eden bir insan, sevenleri tarafindan hemen köyüne götürülüyor, Şafii gelenegine uyularak vakit geçirmeden topraga veriliyor... Ölümle topraga verme arasinda yalnizca 24 saat geçmesine ragmen onbinin üzerinde insan Menzil'e gelmiş bile... Türkiye'nin her tarafindan... Şeyh Raşid Erol, vefatindan sonra çikan yazilardan ögrendigime göre, Öyle fazla konuşan bir "mürşid"degilmiş...Onu ziyaret edenler, Menzil'de bulduklari ortamin etkisinde kalirlarmiş... Daha dogrusu, sözlü ikna yerine, hal ve tavriyla teblig yöntemi imiş onunki... Baglandigi esaslar ve takipçilerinin izlemesini istedigi ilkeler, varligiyla etrafina örnek olarak insandan insana geçiyor olmali... Mana aleminin dışında kalanlar işte bunu anlayamaz. Onların zannetikleri, inanan kesim arasındaki ilişkilerin madde ve para temeline dayandığıdır... Biraz daha insaflı olanlar, önder durumundaki kişinin cazibesinin etkisini de kabul ederler. Ancak hiçbirinin aklına, kalpten kalbe bir yol olabileceği gelmez... Konuşmadan anlaşılabileceğini düşünmezler bile.. Oysa, Seyyid Raşid Erol, Öyle çok konuşmayan, insanları etkilemek için hiç çaba göstermeyen, ama insanların peşinden ayrılmadığı bir "mürşid"di. Küçücük bir köy, sırf o orada yaşıyor diye, ülkenin her tarafından gelen insanlarla dolup taşıyordu. Otobüslerle, otomobillerle gelenler, köydeki imkanlarla misafir ediliyor, doyuruluyor ve isteyen istediği kadar kalıp, istediği anda orayı terkediyordu. Gelenlerin içinde kötü alışkanlıkları olan, içki ve kumardan kendilerini alamayanlar, Menzil'in manevi havasını teneffüs edince, o alışkanlıklarını terkediyorlardı... Vaktiyle meyhane iken lokantaya çevrilmiş yerler gördüm Anadolu'da... Adlarım da "Menzil"e çevirmişlerdi... 12 Eylül askeri darbesinin en baskıcı günlerinde, ülkeyi yöneten komutanlar Menzil'i de keşfetmişlerdi. Kimin aklına nereden geldiyse, Şeyh Raşid Erol'a zo-, runlu ikamet yeri olarak Gökçeada'yı seçmişti. Az kişinin yaşadığı, vaktiyle Rumlar tarafından iskan edilmis bir adayı... İkametgahıda, eğer yanlış bilmiyorsam, bir meyhanenin üstüydü. İnançlı bir insana yapılabilecek en büyük zulüm... Çeşitli sağlık sorunları bulunan Şeyh'in tedavisini de engelliyorlardı. Zorunlu ikamet ve tedavisinin engellenmesi bir yana, kendisini tanıyanlarla irtibatının kesilmesi daha da büyük bir zulümdü. Kenan Evren, sonradan kitaplaştirdigi anilarinda, Turgut Özal'a ilk olumsuz teşhisi koymasina Şeyh Raşid Erol'un vesile oldugunu anlatir. Özal, sagligi bozuk, sevenleriyle irtibati kopmuş Şeyh'in sürgün hayatinin sona ermesini talep etmiştir. Her halde, bunu, uygun bir dille yapmiş olmali. 12 Eylül'ün kudretli lideri, "Yaptigi teklif igrençti" gibi bir şeyler söyler... Bir manevi liderin zulmüne.son verilmesini igrenç bulan Kenan Paşa... Seyyid Raşid Erol'un zorunlu ikametinin sona erdirilmesi, askerlerin göreve getirdigi merhum Turgut Özal gibi siyasiler tarafindan başarilamaz, ama yine onlarin kurdugu partinin başina getirdikleri bir başka emekli askerin devreye girmesi etkili olur. MDP Lideri Turgut Sunalp Paşa, parti işinde yaninda bulunan siyasetten anlayan bir kadronun telkiniyle, Şeyh Raşid Erol'un daha uygun bir yere taşinmasini saglar... Ankara'daki kisa bir ikamet, ANAP iktidarinin ilk günlerinde, yeniden Menzil'e dönüşle noktalanir. Köydeki cenaze töreninde Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkani Muhsin Yazicioglu da bulunmuş... Yeniden Doguş Partisi (YDH) lideri Hasan Celal Güzel de... Fotograflara baktim, çeşitli vesilelerle tanidigim yiginla insan gördüm. Hepsi de sevgi ve bagliliklarini sunmak üzere oraya gitmişlerdi, besbelli... Bagliligi olan bir yakinim, gitmesi mümkün olmadigi halde gitmediginin izdirabini çekiyordu, törenden dört gün sonra bile... Binlerce kişi ayni duygulan paylaşiyor olmali şimdi... Cuma günü Meclis'e gittim ve cuma namazım da orada kıldım. Zaman'dan vefat haberini duymuşlar, ama teyidi için bir kanal gerekmiş... Benim aklıma ilk gelen isim, Şeyh ile uzaktan ilgimi kuran işadamı Ahmet Etöz oldu. İzmir Caddesi'nde spor malzemeleri mağazası olan Ahmet Bey, vefat haberiyle birlikte hastaneye koşmuş... Magazasinda çalişanlar vefati dogruladilar. Şimdi kimbilir ne kadar üzgündür Ahmet Bey... Türkiye zor bir döneme girdi. Bu dönemde birlik ve beraberliğin çimentosu olacak manevi liderlere daha fazla ihtiyaç var. Seyyid Muhammed Raşid Erol, Adıyaman'ın Menzil köyünde, doğusu ve batısıyla bütün anadolu'yu kepçeleyen böyle bir manevi önderdi. Vefatı, onu tanıyan, ona bağlılık duyanlar kadar, onu uzaktan sevenleri de derinden üzdü. TRT bu vefattan herkesi haberdar edebilirdi, etmedi. Gazeteler, etki alanının genişliğini tam kestiremedikleri için, kısa haberler vermekle yetindiler... Şeyh Raşid Erol, kendi çizgisini devam ettirecek hayırlı evlatlarla onbinlerce bağlısını geride bıraktı. Onu tanıyamamış bizim gibiler de yokluğunu hissedecekler... Ama en büyük kayıp, ayrılık ve bölünme belasının pençesine düşmüş olan ülkenindir; bunu unutmayın... Mekanı cennet olsun...