leyla-1
Altın Üye
- Katılım
- 4 May 2007
- Mesajlar
- 39,342
- Tepki puanı
- 5,737
- Puanları
- 163
- Yaş
- 51
Fedakarlık; insanın sahip olduğu, sevdiği, değer verdiği şeylerden hiç düşünmeden ve seve seve feragat edebilmesidir. İnandığı değerler ya da sevdiği insanlar uğruna gerektiğinde kendi çıkarlarından vazgeçip her türlü zorluk ve sıkıntıyı göze alabilmesi, bu konuda elinden gelenin en fazlasını yapabilecek şevk, azim ve iradeyi kendisinde bulabilmesidir.
Yüce Allah, Kuran'da "Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz..." (Al-i İmran Suresi, 92) ayetiyle tüm müminlerin uyması gereken önemli bir gerçeği bildirmiştir. Bu, insanları gerçek anlamda iyiliğe ulaştıracak olan en temel ahlak özelliklerinden biri olan "fedakarlık"tır.
Ancak insan nefsi bencillik, egoistlik, kıskançlık gibi çeşitli kötü ahlak özelliklerine yatkındır. Nefsini eğitmediği takdirde, bu duygular kişinin tüm ahlakına hakim olur. Böyle bir kişi ise genellikle herkesten çok, hatta çoğu zaman yalnızca kendisini düşünür.
Nefsin bu zayıflığından kurtulmak ise ancak, imanı kavramak ve Kuran ahlakını yaşamakla mümkün olur. Allah'ın Kuran'da emrettiği ahlak anlayışını kavrayan bir kimse, hayatının her anında fedakarlık gösterebilecek bir yapıya ulaşabilir. Çünkü Allah, "... Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Teğabün Suresi, 16) ayetiyle dünyada ve ahirette insanları kurtuluşa yöneltecek olan tavrın, nefislerinin bu kötü özelliğinden sakınmak olduğunu bildirmiştir. Müminin gösterdiği bu fedakarane ahlaka karşılık, Allah kendisini dünyada iyilik ve güzellikle mükafatlandıracak, ahirette de sonsuza dek benzersiz nimetlerle ödüllendirilecektir. Allah, güzel davranışlarda bulunanları Kuran'da şöyle müjdelemektedir: "Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır." (Yunus Suresi, 26)
Fakat fedakarlık denince akla, sadece insanın maddi anlamda sahip olduklarının bir kısmını ya da ihtiyacından fazlasını başkalarına vermesi gelmemelidir. Kuran'da bildirilen fedakarlık, müminin hayatının tümüne hakim olan ve inancının gücünden kaynaklanan bir hayat şeklidir. Bu fedakarlık ruhu, kişinin çevresindeki her konuya karşı vicdani bir duyarlılık içerisinde olmasını gerektirir. Fedakarlık, insanın karşılaştığı toplumsal sorunlardan, dünyanın dört bir yanında zulüm ve eziyet gören, açlık çeken, ihtiyaç içerisindeki insanlara kadar olabilecek her konuda kendisini sorumlu hissetmesi ve tüm bunlara çözüm getirmeyi hedeflemesidir.
"Nasıl olsa bu konulara çözüm getirebilecek imkan ve güç sahibi pek çok insan var; onlar düşünsünler, onlar ilgilensinler" demeden, aklını ve vicdanını olabilecek en yüksek seviyede kullanmasıdır. Allah'ın "Sizden önceki nesillerden, onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu- günahkarlardı." (Hud Suresi, 116) ayetiyle bildirdiği "fazilet sahibi kişiler"den olmak için, her insan gibi kendisine de sorumluluk düştüğünü bilen, Allah'tan korkan, O'na gönülden iman eden ve vicdanının sesini dinleyen insan olmak gereklidir.
Dünya Bir İmtihan Yeridir
Allah, dünya hayatında insanları çeşitli olaylarla denemektedir. Böylece Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini üstün tutanlarla, nefislerine yenilenler ortaya çıkmaktadır. Bunun için "Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz." (Enbiya Suresi, 35) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah insanı kimi zaman çeşitli nimetlerle, kimi zaman da çeşitli zorluklarla imtihan etmektedir. Allah Kuran'da dünya hayatının yaratılış amacını şu şekilde bildirmektedir:
"O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır." (Mülk Suresi, 2)
Allah'ın yarattığı bu imtihan ortamında makbul olan, insanın gücünün yettiği en son noktaya kadar samimiyetle çaba göstermesi ve Allah'ın razı olacağı ahlakı yaşayabilmek için her türlü fedakarlığı göze almasıdır. Kuran'da asıl büyük fazlın (lütuf, ihsan) "hayırlarda yarışıp öne geçmek" olduğu bildirilmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav)'in ve Sahabelerin Örnek Fedakarlığı
Ayetlerde de belirtildiği gibi, Rabbimiz dünya hayatını bir imtihan ortamı olarak yaratmış ve insanları "hayır ve şerle" deneyeceğini bildirmiştir. Bu nedenle insan yaşadığı süre boyunca hiç beklemediği bir anda çok şaşırtıcı olaylarla karşılaşabilir. Kişinin böyle ani durumlarda da güzel ahlak gösterebilmesi, Kuran ahlakına uygun tavırlar sergileyebilmesi ancak samimi imana sahip olmasıyla mümkün olur. Kalbindeki Allah korkusu ve derin iman, hiç beklemediği, daha önce hiç tecrübe etmediği olaylar karşısında da en doğru olan tavrı gösterebilmesini sağlar. Temelde bu inanç yaşanmadığı takdirde ise, kişi ancak belirli konularda ve belirli şartlar altında fedakarlıkta bulunabilir. Örneğin insanların gözünde bir itibar kazanacağını düşündüğünde ya da bir çıkar elde edeceğini umduğunda fedakarlık yapabilir. Ama beklenmedik anlarda ortaya çıkan, kendisini zora sokacak ya da zarara uğratacak bir durumla karşı karşıya kaldığında bu ahlakı gösteremez.
Müminler ise bu tür ani durumlarda da hiç düşünmeden, çok büyük bir şevk ve heyecanla, seve seve her türlü fedakarlıkta bulunabilirler. Peygamberimiz (SAV) döneminde başta Resulullah olmak üzere, tüm sahabeler bu ahlakın eşsiz örneklerini sergilemişlerdir. Samimi imanlarından kaynaklanan fedakar ahlaklarından ötürü insanlara örnek olmuşlardır. Mallarını, canlarını önemli görmemiş, inkar edenlerin çoğunlukta olduğu ve iman edenlere karşı büyük bir düşmanlıkla harekete geçtikleri bir dönemde, Allah'ın rızasını kazanabilmek için ölümüne bir kararlılık göstermişlerdir. Gerektiğinde evlerini, ailelerini, işlerini, mallarını mülklerini, itibarlarını ve dünya hayatına dair tüm nimetleri hiç düşünmeden geride bırakmışlardır. Kendi menfaatleri yerine, Müslümanların rahatını, huzurunu, güvenliğini ve iyiliğini sağlamak için çaba harcamışlardır. Peygamberimiz (SAV)'in güvenliğini, kendi canlarından ve rahatlarından üstün tutarak, yüzyıllar boyunca gelmiş geçmiş tüm insanlara örnek olacak üstün bir ahlak örneği sergilemişlerdir. Kuran'da iman sahiplerinin Peygamberimiz (SAV)'e karşı olan bu sadakatleri ve bu yönde gösterdikleri fedakarane ahlaklarına dikkat çekilmiş, Resulullah (sav)'ın nefsini daima kendi nefislerinden üstün tuttukları bildirilmiştir: "Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır..." (Ahzab Suresi, 6)
Gerçek Fedakarlığın Karşılığı Allah Katındadır
Sahabelerin bu örnek davranışları doğrultusunda, diğer tüm Müslümanların da çok güçlü bir fedakarlık anlayışı içerisinde hayırlarda yarışmalarının ve bu özellikleriyle birbirlerine örnek olmalarının hem dünyada hem de ahirette çok büyük hayırlara vesile olabileceği açıktır. (Harun Yahya, Kamil İman)
Dünya hayatının geçici menfaatlerini Allah'ın rızasına tercih ederek fedakarlıktan kaçınanlar ise, er ya da geç, dünyada ve ahirette büyük bir kayba uğrayacaklardır. Önemli olan vicdan sahibi tüm Müslümanların, Rabbimiz'in "De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162) emri gereği tüm hayatını Allah'ın üstün gördüğü ahlakı sergileyerek yaşamasıdır.
Alıntı
Yüce Allah, Kuran'da "Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz..." (Al-i İmran Suresi, 92) ayetiyle tüm müminlerin uyması gereken önemli bir gerçeği bildirmiştir. Bu, insanları gerçek anlamda iyiliğe ulaştıracak olan en temel ahlak özelliklerinden biri olan "fedakarlık"tır.
Ancak insan nefsi bencillik, egoistlik, kıskançlık gibi çeşitli kötü ahlak özelliklerine yatkındır. Nefsini eğitmediği takdirde, bu duygular kişinin tüm ahlakına hakim olur. Böyle bir kişi ise genellikle herkesten çok, hatta çoğu zaman yalnızca kendisini düşünür.
Nefsin bu zayıflığından kurtulmak ise ancak, imanı kavramak ve Kuran ahlakını yaşamakla mümkün olur. Allah'ın Kuran'da emrettiği ahlak anlayışını kavrayan bir kimse, hayatının her anında fedakarlık gösterebilecek bir yapıya ulaşabilir. Çünkü Allah, "... Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Teğabün Suresi, 16) ayetiyle dünyada ve ahirette insanları kurtuluşa yöneltecek olan tavrın, nefislerinin bu kötü özelliğinden sakınmak olduğunu bildirmiştir. Müminin gösterdiği bu fedakarane ahlaka karşılık, Allah kendisini dünyada iyilik ve güzellikle mükafatlandıracak, ahirette de sonsuza dek benzersiz nimetlerle ödüllendirilecektir. Allah, güzel davranışlarda bulunanları Kuran'da şöyle müjdelemektedir: "Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır." (Yunus Suresi, 26)
Fakat fedakarlık denince akla, sadece insanın maddi anlamda sahip olduklarının bir kısmını ya da ihtiyacından fazlasını başkalarına vermesi gelmemelidir. Kuran'da bildirilen fedakarlık, müminin hayatının tümüne hakim olan ve inancının gücünden kaynaklanan bir hayat şeklidir. Bu fedakarlık ruhu, kişinin çevresindeki her konuya karşı vicdani bir duyarlılık içerisinde olmasını gerektirir. Fedakarlık, insanın karşılaştığı toplumsal sorunlardan, dünyanın dört bir yanında zulüm ve eziyet gören, açlık çeken, ihtiyaç içerisindeki insanlara kadar olabilecek her konuda kendisini sorumlu hissetmesi ve tüm bunlara çözüm getirmeyi hedeflemesidir.
"Nasıl olsa bu konulara çözüm getirebilecek imkan ve güç sahibi pek çok insan var; onlar düşünsünler, onlar ilgilensinler" demeden, aklını ve vicdanını olabilecek en yüksek seviyede kullanmasıdır. Allah'ın "Sizden önceki nesillerden, onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu- günahkarlardı." (Hud Suresi, 116) ayetiyle bildirdiği "fazilet sahibi kişiler"den olmak için, her insan gibi kendisine de sorumluluk düştüğünü bilen, Allah'tan korkan, O'na gönülden iman eden ve vicdanının sesini dinleyen insan olmak gereklidir.
Dünya Bir İmtihan Yeridir
Allah, dünya hayatında insanları çeşitli olaylarla denemektedir. Böylece Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini üstün tutanlarla, nefislerine yenilenler ortaya çıkmaktadır. Bunun için "Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz." (Enbiya Suresi, 35) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah insanı kimi zaman çeşitli nimetlerle, kimi zaman da çeşitli zorluklarla imtihan etmektedir. Allah Kuran'da dünya hayatının yaratılış amacını şu şekilde bildirmektedir:
"O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır." (Mülk Suresi, 2)
Allah'ın yarattığı bu imtihan ortamında makbul olan, insanın gücünün yettiği en son noktaya kadar samimiyetle çaba göstermesi ve Allah'ın razı olacağı ahlakı yaşayabilmek için her türlü fedakarlığı göze almasıdır. Kuran'da asıl büyük fazlın (lütuf, ihsan) "hayırlarda yarışıp öne geçmek" olduğu bildirilmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav)'in ve Sahabelerin Örnek Fedakarlığı
Ayetlerde de belirtildiği gibi, Rabbimiz dünya hayatını bir imtihan ortamı olarak yaratmış ve insanları "hayır ve şerle" deneyeceğini bildirmiştir. Bu nedenle insan yaşadığı süre boyunca hiç beklemediği bir anda çok şaşırtıcı olaylarla karşılaşabilir. Kişinin böyle ani durumlarda da güzel ahlak gösterebilmesi, Kuran ahlakına uygun tavırlar sergileyebilmesi ancak samimi imana sahip olmasıyla mümkün olur. Kalbindeki Allah korkusu ve derin iman, hiç beklemediği, daha önce hiç tecrübe etmediği olaylar karşısında da en doğru olan tavrı gösterebilmesini sağlar. Temelde bu inanç yaşanmadığı takdirde ise, kişi ancak belirli konularda ve belirli şartlar altında fedakarlıkta bulunabilir. Örneğin insanların gözünde bir itibar kazanacağını düşündüğünde ya da bir çıkar elde edeceğini umduğunda fedakarlık yapabilir. Ama beklenmedik anlarda ortaya çıkan, kendisini zora sokacak ya da zarara uğratacak bir durumla karşı karşıya kaldığında bu ahlakı gösteremez.
Müminler ise bu tür ani durumlarda da hiç düşünmeden, çok büyük bir şevk ve heyecanla, seve seve her türlü fedakarlıkta bulunabilirler. Peygamberimiz (SAV) döneminde başta Resulullah olmak üzere, tüm sahabeler bu ahlakın eşsiz örneklerini sergilemişlerdir. Samimi imanlarından kaynaklanan fedakar ahlaklarından ötürü insanlara örnek olmuşlardır. Mallarını, canlarını önemli görmemiş, inkar edenlerin çoğunlukta olduğu ve iman edenlere karşı büyük bir düşmanlıkla harekete geçtikleri bir dönemde, Allah'ın rızasını kazanabilmek için ölümüne bir kararlılık göstermişlerdir. Gerektiğinde evlerini, ailelerini, işlerini, mallarını mülklerini, itibarlarını ve dünya hayatına dair tüm nimetleri hiç düşünmeden geride bırakmışlardır. Kendi menfaatleri yerine, Müslümanların rahatını, huzurunu, güvenliğini ve iyiliğini sağlamak için çaba harcamışlardır. Peygamberimiz (SAV)'in güvenliğini, kendi canlarından ve rahatlarından üstün tutarak, yüzyıllar boyunca gelmiş geçmiş tüm insanlara örnek olacak üstün bir ahlak örneği sergilemişlerdir. Kuran'da iman sahiplerinin Peygamberimiz (SAV)'e karşı olan bu sadakatleri ve bu yönde gösterdikleri fedakarane ahlaklarına dikkat çekilmiş, Resulullah (sav)'ın nefsini daima kendi nefislerinden üstün tuttukları bildirilmiştir: "Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır..." (Ahzab Suresi, 6)
Gerçek Fedakarlığın Karşılığı Allah Katındadır
Sahabelerin bu örnek davranışları doğrultusunda, diğer tüm Müslümanların da çok güçlü bir fedakarlık anlayışı içerisinde hayırlarda yarışmalarının ve bu özellikleriyle birbirlerine örnek olmalarının hem dünyada hem de ahirette çok büyük hayırlara vesile olabileceği açıktır. (Harun Yahya, Kamil İman)
Dünya hayatının geçici menfaatlerini Allah'ın rızasına tercih ederek fedakarlıktan kaçınanlar ise, er ya da geç, dünyada ve ahirette büyük bir kayba uğrayacaklardır. Önemli olan vicdan sahibi tüm Müslümanların, Rabbimiz'in "De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162) emri gereği tüm hayatını Allah'ın üstün gördüğü ahlakı sergileyerek yaşamasıdır.
Alıntı