mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
İsmi “Lâ ilahe illallah” konan yiğitler…
İsmi “Lâ ilahe illallah” konan yiğitler…
Selim Çoraklı
“İman her nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okur.”
İman öyle bir nurdur ve ışıktır ki, kâinatta karanlık hiçbir nokta bırakmadan aydınlatır. Kâinatın yaratılış maksadını insanın önüne serer. Bu nur, bu ışık ile kâinata bakanlar maddenin de mananın da esas anlamını kavrar.
Kâinata iman nuruyla bakan onun sahibinin de kim olduğunu idrak eder. Bu idrak insanda sonsuz bir güvenin tecelli etmesi demektir. Kâinatın sahibinin Allah(cc) olduğunu iman ile anlayan insan, Rabbine güvenir ve hiçbir şeyden korkmaz. Çünkü bilir ki, kâinatta Rabbi istemeden hiçbir zerre hareket etmez. Rabbi istemese hiçbir mahlûk kılını bile kıpırdatamaz. Rabbi istemese hiçbir insan iyilik bile yapamaz. Çünkü Allah (cc) Rabbu-l âlemindir. Âlemlerin dizgini, yuları, terbiyesi Allah’ın (cc) elindedir.
Böyle inanan bir Müslüman kâinatta hiçbir şeyden korkmaz. Onun için, “İman her nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okur.”
İslam tarihine baktığımızda imanından aldığı güç ile kâinata meydan okuyan sayısız yiğitleri görürüz. Bu anlamda İslam tarihi adeta bir korkusuzlar geçididir. Korkusuzluğun pirleri ise başta Resulullah (sav) olmak üzere bütün peygamberlerdir. (a.s)
Peygamberlerden sonra korkusuzlukta ilk sırayı Efendiler efendisinin (sav) “Ashabım/dostlarım” dediği Sahabe efendilerimiz (r.anhüm ve ecmain) almıştır. Müşrik bir dünyaya kor gibi düşüp, 23 sene de Asr-ı Saadet gibi bir dönemin yaşanmasını sağlamışlardır. Allah’ın(cc) adını dünyanın her yerine duyurmuşlardır. Allah(cc) onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’dan(cc)…
İmanından aldığı güç ile 313 kişi Bedir’de kendilerinden kat kat fazla düşmana korkusuzluğun dersini verir. Bu iman ile Hz. Ali (r.a) Hayber kalesinin kapısını kalkan yerine kullanır. Bu iman ila coşan Tarık bin Ziyad karşısına çıkan denize “Vallahi önüme bu deniz çıkmasaydı Allah’ın adını her yere yayacaktım” diye haykırır. Bu güç ile Alpaslan Malazgirt’te kâfirlerin belini kırıp, Anadolu yollarını Müslümanlara açar. Bu iman ile 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet Han, batılın temsilcisi Bizans’ı yerle bir eder. Bu güç ile coşan Yavuz Selim Han, “Bu dünya iki padişaha çok, bir padişaha az” dedirtir. İmanın verdiği kuvvet ile çökmeye yüz tutan bir cihan devletini 33 sene ayakta tutar Abdülhamit han…
İman bir sineye girince o sineyi coşturur. Ona ne bitmez ve tükenmez bir sabır verir. Çelikten bir irade kazandırır. Tazyik, tehdit, tazip, işkencelere rağmen; eğilmez bir başa, boğulmaz bir sese ve kısılmaz nefese sahip olur. Böyle bir hal şairin dilinden şöyle mısralara dökülür:
Bir azm, eğer iman dolu bir kalbe girerse,
İnsan da, o imandaki son sırra ererse,
En azgın ölümler ona zincir vuramazlar...
Volkan gibi coşkun akıyor durduramazlar...
Kar, kış demez, irkilmez, üzülmez, acı duymaz...
Mevsim, bütün ömrünce ılık gölgeli bir yaz...
Cennetteki âlemleri dünyada görür de,
Mahvolsa eğilmez sıra dağlar gibi derde...
En sarp uçurumlar gelip etrafını sarsa,
Ay batsa, güneş sönse, ufuklar da kararsa,
Ruhundaki imanla yanan meşale sönmez! (Ali Ulvi Kurucu)
Çanakkale’de şahadet şerbetini içen yüz binleri bir gül bahçesine girercesine kara toprağın bağrına koşturan bu imandır. Kurtuluş savaşı iman ile coşan sinelerin yedi düvele karşı, verdiği mücadelenin mücessemleşmiş resmidir.
Daha on sekiz yaşına bile gelmeden vatanı, milleti, manevi değerleri için hayatını vermeyi göze alan, binlercesi de çekinmeden veren ülkü şehitlerinin bu halini imanın bir sineye yerleşmesinden başka şeyle izah edemez kimse… Herkes Leyla’sı peşinde koşarken hayatını “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diyerek Mevla’sının yoluna adayan adanmışların çıktığı nokta hakiki imanın elde edilmiş olduğu zirve değil midir?
20. asır imanın zirveye çıktığı insanların ortaya koyduğu birçok mücadeleye şahit olmuştur. Bu anlamda Çanakkale, Kurtuluş savaşı, Filistin, Çeçenistan, Afganistan, Irak, Eritre, Moro, Doğu Türkistan ve Allah(cc) adına mücadele verilen bütün mekânları müşahhas misaller olarak sayabiliriz.
Bu mücadeleler içerisinde İmam Şamillerle başlayan ve üç yüz senedir sayısız Şamillerle süren Çeçenistan’ın ise özel bir yeri vardır şüphesiz. Onlar, son Çeçen kalana kadar mücadele etmeye yeminli olanlar, dünyanın en ceberut zalimlerine ve kâfirlerine karşı İslam’ın yüz akı olmuşlardır. Onlar isimlerini Lâ ilahe illallah koyan yiğitlerdir.
Çeçen Milli Marşı onları ne güzel resmeder:
Gece kurt yavrularken çıktık dünyaya
Sabah kükrerken arslan, ismimiz konuldu:
Lâ ilahe illallah
Kartal yuvalarında analarımız emzirdi
At üstünde kavgayı babalarımız öğretti:
Lâ ilahe illallah
…
Ey kara toprak her zerren baruttan ağlasa da
Hüzünlü bir şekilde sana dönmeyeceğiz:
Lâ ilahe illallah
Hiçbir zaman hiçbir kimseye pes etmedik biz
Ecel veya zaferden biridir seçeneğimiz:
Lâ ilahe illallah
…
Gece kurt kuzularken çıktık dünyaya
Hakka, vatana ve Allah'a sadığız biz:
Lâ ilahe illallah
Tarihte eşi benzeri görülmemiş baskı ve zulümlerle susturulmaya, yok edilmeye çalışılan bu yiğitler topluluğu İmam Şamiller. Hacı Murat’lar, Dudayevler, Hattablar, Maşadovlar, Şamiller, Ebu Hafslar gibi nice şehit ile İslami bir tavrın, İslami bir direnişin sembolleri olmuş ve tarihe altın harflerle isimlerini yazmışlardır. Ancak bunlara rağmen maalesef gözleri ve kalpleri sis bağlamış dünya Müslümanları bu kahramanları yalnızlığa itmiş onları düşmanlarıyla baş başa bırakmıştır. İhlal edilen insan hakları, katledilen sivil halklar, öldürülen sakat bırakılan binlerce insan manzaralarına rağmen tüm dünya sessizliğe gömülmüş ve adeta hiç kimsenin sesi çıkmamaktadır. Dün olduğu gibi bugün de Çeçenistan'da genç kızlar kaçırılmakta, namuslar kirletilmekte, bebekler öldürülmekte, yasaklanmış kimyasal silahlar ve zehirler Çeçen halkı üzerinde denenmektedir.
Çeçen direnişinin şanlı komutanlarından Türkiyeli Mücahitlerin Emiri Abdullah’ın geçtiğimiz günlerde (Şubat 2007) yaptığı bir açıklama Çeçen mücadelesinin ve onlara sahip çıkmayanların nasıl bir durumda olduğunu açık biçimde gözler önüne sermektedir:
“Müslümanlar, size sormak isterim, 'zulme susan dilsiz şeytandır' düsturunu bize Peygamberimiz(sav) öğretmedi mi? Çeçenya'daki bu zulüm yıllardır sürerken dünyanın sessizliğini anlamak mümkün mü?
Bizler burada zulme karşı her gün kardeşlerimizi şehit verirken canlarımızı pazara sermişken sizler bu zulümlerden bahsetme cesaretini göstermeyecek misiniz? Dualarınızda da mı bizleri unutacaksınız! Peygamberimiz 'Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Onu düşmanın eline terk etmez, kardeşinin ihtiyacını giderir' demiyor mu?
Sizce masum çocukların ve kadınların binlerce insanın ölmesinden sakat kalmasından sorumlu olanlara karşı çıkmak mı suçtur? Yoksa sesimizi çıkartmadan gözlerimizi kapatıp sessiz kalmak mı?
İnşallah bizlerin güzel günleri de yakındır, zor zamanlarımızda yanımızda olanları bizler unutacak değiliz. Savaştan önce bizlerinde dostumuz ve düşmanlarımız vardı. Şimdi düşmanlarımız buradalar peki dostlarımız nerede?
‘Şüphesiz ki Allah'ın vaadi gerçektir. Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.’ (İbrahim, 42)
Şikâyetimiz, bize adeta, 'gidin siz Rabbinizle beraber savaşın' der gibi bizi yalnızlığa iten, bir başımıza bırakanlaradır. Her gün kardeşlerimizin şahadet haberlerini almaktasınız. Belki de yakın bir zamanda bizlerin şahadet haberleri sizlere ulaşacak.. Bizler bu yolda sonuna kadar yürümeye kararlıyız. Sizlerinde bizlerle olduğunuzu bilmek bize güç veriyor. Bizim bir canımız var onu da bu zulmün sona ermesi için vermeye hazırız. Fakat bizimle beraber olan siz kardeşlerimizin bizler için yaptıklarından fazlasını yapma imkânı var. Örneğin kardeşlerimiz bizler için gece namazlarında kalkıp dua etsinler. Maddi desteği olan kardeşlerimiz ise bizleri yardımlarında unutmasınlar. Burada yaşananları tarih sayfasına zulmün büyüğü olarak kaydetmektedir. Zorlu mücadelemizde bizimle olan kardeşlerimize de Rabbimiz inşallah ecirlerin büyüğünü derecelerin en yükseğini verecektir.”
İman ile nurlanan ve kuvvet bulan Çeçen cihadı devam ediyor. Adı Lâ ilahe illallah konan şehitler kervanına her gün yenileri katılıyor. Gaziler kervanı durmadan genişliyor. Topyekûn Müslümanlar ise, “Ancak inananlar kardeştir” ayeti ile imtihan ediliyor. Dua edelim, Rabbim hepimizi imtihanı başarı ile geçenlerden eylesin.
İsmi “Lâ ilahe illallah” konan yiğitler…
Selim Çoraklı
“İman her nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okur.”
İman öyle bir nurdur ve ışıktır ki, kâinatta karanlık hiçbir nokta bırakmadan aydınlatır. Kâinatın yaratılış maksadını insanın önüne serer. Bu nur, bu ışık ile kâinata bakanlar maddenin de mananın da esas anlamını kavrar.
Kâinata iman nuruyla bakan onun sahibinin de kim olduğunu idrak eder. Bu idrak insanda sonsuz bir güvenin tecelli etmesi demektir. Kâinatın sahibinin Allah(cc) olduğunu iman ile anlayan insan, Rabbine güvenir ve hiçbir şeyden korkmaz. Çünkü bilir ki, kâinatta Rabbi istemeden hiçbir zerre hareket etmez. Rabbi istemese hiçbir mahlûk kılını bile kıpırdatamaz. Rabbi istemese hiçbir insan iyilik bile yapamaz. Çünkü Allah (cc) Rabbu-l âlemindir. Âlemlerin dizgini, yuları, terbiyesi Allah’ın (cc) elindedir.
Böyle inanan bir Müslüman kâinatta hiçbir şeyden korkmaz. Onun için, “İman her nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okur.”
İslam tarihine baktığımızda imanından aldığı güç ile kâinata meydan okuyan sayısız yiğitleri görürüz. Bu anlamda İslam tarihi adeta bir korkusuzlar geçididir. Korkusuzluğun pirleri ise başta Resulullah (sav) olmak üzere bütün peygamberlerdir. (a.s)
Peygamberlerden sonra korkusuzlukta ilk sırayı Efendiler efendisinin (sav) “Ashabım/dostlarım” dediği Sahabe efendilerimiz (r.anhüm ve ecmain) almıştır. Müşrik bir dünyaya kor gibi düşüp, 23 sene de Asr-ı Saadet gibi bir dönemin yaşanmasını sağlamışlardır. Allah’ın(cc) adını dünyanın her yerine duyurmuşlardır. Allah(cc) onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’dan(cc)…
İmanından aldığı güç ile 313 kişi Bedir’de kendilerinden kat kat fazla düşmana korkusuzluğun dersini verir. Bu iman ile Hz. Ali (r.a) Hayber kalesinin kapısını kalkan yerine kullanır. Bu iman ila coşan Tarık bin Ziyad karşısına çıkan denize “Vallahi önüme bu deniz çıkmasaydı Allah’ın adını her yere yayacaktım” diye haykırır. Bu güç ile Alpaslan Malazgirt’te kâfirlerin belini kırıp, Anadolu yollarını Müslümanlara açar. Bu iman ile 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet Han, batılın temsilcisi Bizans’ı yerle bir eder. Bu güç ile coşan Yavuz Selim Han, “Bu dünya iki padişaha çok, bir padişaha az” dedirtir. İmanın verdiği kuvvet ile çökmeye yüz tutan bir cihan devletini 33 sene ayakta tutar Abdülhamit han…
İman bir sineye girince o sineyi coşturur. Ona ne bitmez ve tükenmez bir sabır verir. Çelikten bir irade kazandırır. Tazyik, tehdit, tazip, işkencelere rağmen; eğilmez bir başa, boğulmaz bir sese ve kısılmaz nefese sahip olur. Böyle bir hal şairin dilinden şöyle mısralara dökülür:
Bir azm, eğer iman dolu bir kalbe girerse,
İnsan da, o imandaki son sırra ererse,
En azgın ölümler ona zincir vuramazlar...
Volkan gibi coşkun akıyor durduramazlar...
Kar, kış demez, irkilmez, üzülmez, acı duymaz...
Mevsim, bütün ömrünce ılık gölgeli bir yaz...
Cennetteki âlemleri dünyada görür de,
Mahvolsa eğilmez sıra dağlar gibi derde...
En sarp uçurumlar gelip etrafını sarsa,
Ay batsa, güneş sönse, ufuklar da kararsa,
Ruhundaki imanla yanan meşale sönmez! (Ali Ulvi Kurucu)
Çanakkale’de şahadet şerbetini içen yüz binleri bir gül bahçesine girercesine kara toprağın bağrına koşturan bu imandır. Kurtuluş savaşı iman ile coşan sinelerin yedi düvele karşı, verdiği mücadelenin mücessemleşmiş resmidir.
Daha on sekiz yaşına bile gelmeden vatanı, milleti, manevi değerleri için hayatını vermeyi göze alan, binlercesi de çekinmeden veren ülkü şehitlerinin bu halini imanın bir sineye yerleşmesinden başka şeyle izah edemez kimse… Herkes Leyla’sı peşinde koşarken hayatını “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diyerek Mevla’sının yoluna adayan adanmışların çıktığı nokta hakiki imanın elde edilmiş olduğu zirve değil midir?
20. asır imanın zirveye çıktığı insanların ortaya koyduğu birçok mücadeleye şahit olmuştur. Bu anlamda Çanakkale, Kurtuluş savaşı, Filistin, Çeçenistan, Afganistan, Irak, Eritre, Moro, Doğu Türkistan ve Allah(cc) adına mücadele verilen bütün mekânları müşahhas misaller olarak sayabiliriz.
Bu mücadeleler içerisinde İmam Şamillerle başlayan ve üç yüz senedir sayısız Şamillerle süren Çeçenistan’ın ise özel bir yeri vardır şüphesiz. Onlar, son Çeçen kalana kadar mücadele etmeye yeminli olanlar, dünyanın en ceberut zalimlerine ve kâfirlerine karşı İslam’ın yüz akı olmuşlardır. Onlar isimlerini Lâ ilahe illallah koyan yiğitlerdir.
Çeçen Milli Marşı onları ne güzel resmeder:
Gece kurt yavrularken çıktık dünyaya
Sabah kükrerken arslan, ismimiz konuldu:
Lâ ilahe illallah
Kartal yuvalarında analarımız emzirdi
At üstünde kavgayı babalarımız öğretti:
Lâ ilahe illallah
…
Ey kara toprak her zerren baruttan ağlasa da
Hüzünlü bir şekilde sana dönmeyeceğiz:
Lâ ilahe illallah
Hiçbir zaman hiçbir kimseye pes etmedik biz
Ecel veya zaferden biridir seçeneğimiz:
Lâ ilahe illallah
…
Gece kurt kuzularken çıktık dünyaya
Hakka, vatana ve Allah'a sadığız biz:
Lâ ilahe illallah
Tarihte eşi benzeri görülmemiş baskı ve zulümlerle susturulmaya, yok edilmeye çalışılan bu yiğitler topluluğu İmam Şamiller. Hacı Murat’lar, Dudayevler, Hattablar, Maşadovlar, Şamiller, Ebu Hafslar gibi nice şehit ile İslami bir tavrın, İslami bir direnişin sembolleri olmuş ve tarihe altın harflerle isimlerini yazmışlardır. Ancak bunlara rağmen maalesef gözleri ve kalpleri sis bağlamış dünya Müslümanları bu kahramanları yalnızlığa itmiş onları düşmanlarıyla baş başa bırakmıştır. İhlal edilen insan hakları, katledilen sivil halklar, öldürülen sakat bırakılan binlerce insan manzaralarına rağmen tüm dünya sessizliğe gömülmüş ve adeta hiç kimsenin sesi çıkmamaktadır. Dün olduğu gibi bugün de Çeçenistan'da genç kızlar kaçırılmakta, namuslar kirletilmekte, bebekler öldürülmekte, yasaklanmış kimyasal silahlar ve zehirler Çeçen halkı üzerinde denenmektedir.
Çeçen direnişinin şanlı komutanlarından Türkiyeli Mücahitlerin Emiri Abdullah’ın geçtiğimiz günlerde (Şubat 2007) yaptığı bir açıklama Çeçen mücadelesinin ve onlara sahip çıkmayanların nasıl bir durumda olduğunu açık biçimde gözler önüne sermektedir:
“Müslümanlar, size sormak isterim, 'zulme susan dilsiz şeytandır' düsturunu bize Peygamberimiz(sav) öğretmedi mi? Çeçenya'daki bu zulüm yıllardır sürerken dünyanın sessizliğini anlamak mümkün mü?
Bizler burada zulme karşı her gün kardeşlerimizi şehit verirken canlarımızı pazara sermişken sizler bu zulümlerden bahsetme cesaretini göstermeyecek misiniz? Dualarınızda da mı bizleri unutacaksınız! Peygamberimiz 'Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Onu düşmanın eline terk etmez, kardeşinin ihtiyacını giderir' demiyor mu?
Sizce masum çocukların ve kadınların binlerce insanın ölmesinden sakat kalmasından sorumlu olanlara karşı çıkmak mı suçtur? Yoksa sesimizi çıkartmadan gözlerimizi kapatıp sessiz kalmak mı?
İnşallah bizlerin güzel günleri de yakındır, zor zamanlarımızda yanımızda olanları bizler unutacak değiliz. Savaştan önce bizlerinde dostumuz ve düşmanlarımız vardı. Şimdi düşmanlarımız buradalar peki dostlarımız nerede?
‘Şüphesiz ki Allah'ın vaadi gerçektir. Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.’ (İbrahim, 42)
Şikâyetimiz, bize adeta, 'gidin siz Rabbinizle beraber savaşın' der gibi bizi yalnızlığa iten, bir başımıza bırakanlaradır. Her gün kardeşlerimizin şahadet haberlerini almaktasınız. Belki de yakın bir zamanda bizlerin şahadet haberleri sizlere ulaşacak.. Bizler bu yolda sonuna kadar yürümeye kararlıyız. Sizlerinde bizlerle olduğunuzu bilmek bize güç veriyor. Bizim bir canımız var onu da bu zulmün sona ermesi için vermeye hazırız. Fakat bizimle beraber olan siz kardeşlerimizin bizler için yaptıklarından fazlasını yapma imkânı var. Örneğin kardeşlerimiz bizler için gece namazlarında kalkıp dua etsinler. Maddi desteği olan kardeşlerimiz ise bizleri yardımlarında unutmasınlar. Burada yaşananları tarih sayfasına zulmün büyüğü olarak kaydetmektedir. Zorlu mücadelemizde bizimle olan kardeşlerimize de Rabbimiz inşallah ecirlerin büyüğünü derecelerin en yükseğini verecektir.”
İman ile nurlanan ve kuvvet bulan Çeçen cihadı devam ediyor. Adı Lâ ilahe illallah konan şehitler kervanına her gün yenileri katılıyor. Gaziler kervanı durmadan genişliyor. Topyekûn Müslümanlar ise, “Ancak inananlar kardeştir” ayeti ile imtihan ediliyor. Dua edelim, Rabbim hepimizi imtihanı başarı ile geçenlerden eylesin.