Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

(tovbe) (2 Kullanıcı)

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Sünnette olmaz mı kardeşim.
Hepsi Peygamber (s.a. v) in sözlerinden alınıp düzene getirilmiştir
Yani bir öğretmen, bir kitap olmuştur tasavvuf AllahIn kapısına götüren.
Onlar sadece kapıya uygun terbiye ederler, gerisi Allah'ın bilecegi birşey, kabul eder, etmez kimse ona birşey yapamaz
Sanırmısın her mürşit isteyeni o kapıya götürebilir?
Ne gezer? Kalpteki niyeti ALLAH bilir, sebebe teslim eden odur.
Anlaşılan o ki Şahiner kardeşim bu kapıya niyetin yok, böyle didişirsin
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sünnette olmaz mı kardeşim.
Hepsi Peygamber (s.a. v) in sözlerinden alınıp düzene getirilmiştir
Yani bir öğretmen, bir kitap olmuştur tasavvuf AllahIn kapısına götüren.
Onlar sadece kapıya uygun terbiye ederler, gerisi Allah'ın bilecegi birşey, kabul eder, etmez kimse ona birşey yapamaz
Sanırmısın her mürşit isteyeni o kapıya götürebilir?
Ne gezer? Kalpteki niyeti ALLAH bilir, sebebe teslim eden odur.
Anlaşılan o ki Şahiner kardeşim bu kapıya niyetin yok, böyle didişirsin

Yûsuf Sûresi
40 - “Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlere (düzmece ilahlara) tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
Tevbe(*) Sûresi
31 - (Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hırıstiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.
Mâide(*) Sûresi
49 - Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan çıkmışlardır.
50 - Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?


Tevbe(*) Sûresi

119 - Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.

En’âm Sûresi
18 - O, kullarının üstünde mutlak hakimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır
Kehf Sûresi
26 - De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir. O ne güzel görür, O ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiçbir dostu da yoktur. O hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.”

Ahkâf Sûresi
5 - Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.
İsrâ Sûresi
56 - De ki: “Onu bırakıp da ilah diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler
57 - Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. Onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.



Ankebût Sûresi
61 - Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl(haktan) döndürülüyorlar?



Zuhruf Sûresi
87 - Andolsun, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette, “Allah” derler. Öyleyken nasıl döndürülüyorlar?
Nisâ(*) Sûresi
105 - (Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.
116 - Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
12
Imam Tirmizi Hadisinde; Zirrü'bnü Hubeyş anlatıyor: "Saffân İbnu Assâl el-Murâdî (radıyallahu anh) bize, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğ'ini rivayet etti:

"Mağrib cihetinde bir kapı vardır. Bu kapının genişliği -veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle- kırk veya yetmiş senedir. Allah o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı. İşte bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır. "
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
12
Imam Muslim rahimehullah'in Zikr bahsinde Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder."

Buda bize bir isaret yani istikamet oluyor ki seher vakitlerinde cokca tevbe etmek gerekiyor.
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Tövbe kapısı, ne geniş , Hakkın yanında bir sesleniş:''Gir ya kulum, Rahmetim çook geniş...''
Cehennem kapısı öyle dar, öyle yokuş , gelme diye iteler ya, çare yok illa dersen istemeden alır misafiri
Misafir dedin???
Hele dur! Hele şefaate izin vermedim...(yani gireni beğenmezse, dışarı mı gönderdin???)
Rabbim ne de büyüksün, ben bilemedim..
Zerre imanı olanı erteledin
Lütfet Rabbim, lütfen Rabbim kimseyi oraya alma!
Işığı görünce cenneti yanında sanma!
Dünyada yanmanın lezzeti, cennetten fazla
Yak, Rabbim yak aşığın nazı fazla
(ayrılık ateşi, özlem ateşi, yetmedi dost hasreti, ver Rabbim ver ateşi, doymaz bu garip, körükle ateşi)
Aşık olan doymazmış, sevgilinin cemalini düşünmek , en dayanılmaz ..eee kolay mı körükle yanmak...
(aşık yanmaya hazırlan) Tamam...
 

ahmedyasin99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2012
Mesajlar
110
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Şahiner kardeşimiz saçmalayarak ,prim toplama peşinde koşuyor ama nafile,faydası alenen ortada olan ,insanı nefsinin hevasından uzaklaştıran ,nefs terbiyesini sağlayan Zikri tartışmak ,bunca alimin peygamber efendimize kalpten bağlı bizatihi onun soyundan gelen,hasan hüseyinin torunları olan seyid ve şeriflerin yaptuğı ve ümmete ,tasavvuf ehline öğrettiği zikri ,halen inkar edenler ,ancak şeytana yarenlik ve yardımcılık edenlerin ta kendileridir.!!Eğer illa ki faydalı birşey yapmak istiyorsanız insaları günahtan uzaklaştıran ,şeytanın ve nefsin oyunlarına gelmekten sakınması için faydalı alanlara yoğunlaştırma adına çalışınız...3gramlık ilminiz ile Allah'ın velilerine laf atmayın,Peygamberin torunlarına ve soyuna hakarette bulunmayın,Rasulullah(sav)torunları ,hasan huseyinin torunları allahın zikri vardır diyecek ,yapacak yaptıracak kuranda hadisde delilleri de var,şahiner kardeşimiz çok bilmişş ya ....tevbe kardeşim seni allah ıslah etsin ben ıslah edecek değilim sadece ,Atıp tutarken ,birazcık düşün....Dinide batıl düşüncelerine alet etme...
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
zikri tartışan yok... zikir her müslümana farzdır...ölçü allah resulü as.,diğer ibadetlerimizde olduğu gibi zikride onun as. yaptığı gibi yapmak zorundayız, alimler ve ya seyyidler ölçü koyamazlar.. Allah resulü nasıl zikir çekerdi, başına çarşaf örtüp, letaif zikrimi çekerdi?
Allahtan korkun... dine paralel din anlayışı ortaya koymayın... peygamberin as. sünnetini nerde uygulayacaksın? Bidat nedir?

Suizan haramdır.... primleri öbür tarafta alacağız inşaallah... doğru 3 gramlık ilmimiz var.. inşaallah oda bizi şirkten uzaklaştırır... ya sizin kaç gramlık ilminiz var.... tarttınızmı hiç?
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
necm suresi
19,20. Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?2


21. Erkek size de, dişi O’na mı?3


22. Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.


23. Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilah edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler)yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.


24. Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?4


25. Oysa, Ahiret de dünya da Allah’ındır.


26. Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.

müşrikler melekleri allahın kızları(haremi) kabul ederdi.. (Lat,menat, uzza putları dişi melek ismi, onlara göre) Allahı razı etmek için Allahın yakını, dostu olan bu melekleri temsil eden putları razı etmeye çalışrlardı.. bu yüzden melekleri temsil eden putlara tazim gösterirleredi... ne kadar tanıdık bir mantık , öyle değil mi

peygamberi yalanlama şekillerinden biride, onun as. sünnetinden yüz çevirmek değilmidir?
 

ahmedyasin99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2012
Mesajlar
110
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Biz akil yoluyla değil nakil yoluyla konuştuğumuz ve tabiin tabei tabiini ve Silsile i şerifi ,ehli sünnet imam ve muctehidlerini takip ettiğimizden kendi ilmimize güvenmiyoruz ,Allahımız yollarıma ulaştırırım derken ,ve insanları tek meşreb üzerine de yaratmadığından farklı usul ,meşreb ve yol vardır demekki,anlayana ,herkesin nasıl ruhunda hisediyorsa öyle allahı zikreder...Muhim olan şekli değil mahiyetidir..Ne için zikr çekiliyor ,ve neye hizmet ediyor amacı nedir...Kaldı ki madem bu kadar tefsir var ,zikrin de çeşitli tefsirleri vardır..
“Siz beni anın ki, ben de sizi anayım.” (Bakara sûresi, 2/152)

“Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma!” (A’râf sûresi,7/205)

“Allah’ı zikretmek en büyük ibâdettir.” (Ankebût sûresi, 29/45)

“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin. Sabah akşam O’nu tesbih edin.” (Ahzâb sûresi, 33/42)
“Bir topluluk, Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını sarar. Ayrıca Allah’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekînet iner ve yüce Allah onları kendi yanında bulunanlara över.” (Müslim, Zikir 39; Ebû Dâvûd, Vitir 14; Tirmizî, Daavât 7; İbn Mâce, Mukaddime 17)Ayrıca Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah’ın yollarda dolaşıp zikredenleri tesbit eden melekleri vardır. Bunlar Cenâb-ı Hakk’ı zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine “Gelin! Aradıklarınız burada!” diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semâsına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara:

“Kullarım ne diyor?” diye sorar. Melekler de şöyle derler:

“Sübhânallah diyerek seni, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, Allâhu ekber diye tekbir getiriyorlar, sana hamd ediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar.” Konuşma şöyle devam eder:

-“Peki onlar beni gördüler mi ki?”

-“Hayır, vallahi seni görmediler.”

-“Beni görselerdi ne yaparlardı?”

-“Şayet seni görselerdi sana daha çok ibâdet ederler, şânını daha fazla yüceltirler, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi.”

-“Kullarım benden ne istiyorlar?”

-“Cenneti istiyorlar.”

-“Cenneti görmüşler mi?”

-“Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar cenneti görmediler.”

-“Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”

-“Şayet cenneti görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarf ederlerdi.”

-“Bunlar Allah’a neden sığınıyorlar?”

-“Cehennemden sığınıyorlar.”
-“Peki, cehennemi gördüler mi?”

-“Hayır, vallahi onlar cehennemi görmediler.”

-“Ya görseler ne yaparlardı?”

-“Şayet cehennemi görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı.”

Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklerine:
“Sizi şâhit tutarak söylüyorum ki, ben bu zikreden kullarımı bağışladım” buyurur. Meleklerden biri:

“Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O buraya bir iş için gelip oturmuştu.” deyince Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.”(Buhârî, Daavât 66; Ayrıca bakınız: Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 251-252, 358-359)

Müslim’in bir rivâyeti şöyledir:
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yüce Allah’ın diğer meleklerden ayrı, sadece zikir meclislerini tespit etmek üzere dolaşan melekleri vardır. Allah’ın zikredildiği bir meclis buldular mı, o kimselerin aralarına otururlar ve diğer melekleri oraya çağırarak cemaatin arasındaki boş yerleri ve oradan dünya semasına kadar olan mesafeyi kanatlarıyla doldururlar. Zikredenler dağılınca onlar da semâya çıkarlar. Yüce Allah daha iyi bildiği halde onlara:

-“Nereden geldiniz?” diye sorar. Melekler de:

“Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik. Onlar Sübhânallah diyerek ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, lâ ilâhe illallah diyerek seni tehlil ediyorlar, elhamdülillâh diyerek sana hamd ediyorlar ve senden istiyorlar.” derler. (Konuşma şöyle devam eder):

-“Benden ne istiyorlar?”

-“ Cennetini istiyorlar.”

-“Cennetimi gördüler mi?”

-“Hayır, yâ Rabbi, görmediler.”

-“Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”

-“Senden güvence isterlerdi.”

-“Benden neden dolayı güvence isterlerdi?”

-“Cehenneminden yâ Rabbi.”

-“Peki benim cehennemimi gördüler mi?”

-“Hayır, görmediler.”

-“Ya görseler ne yaparlardı?”

-“Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi.”

Bunun üzerine Yüce Allah şöyle buyurur:
“Ben onları affettim. İstediklerini onlara bağışladım. Güvence istedikleri konuda onlara güvence verdim.”

Bunun üzerine melekler:
“Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kul onların arasında bulunuyor. Oradan geçerken aralarına girip oturdu.” derler. O zaman Yüce Allah şöyle buyurur:

“Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.” (Müslim, Zikir 25; Ayrıca bakınız. Tirmizî, Daavât 129)
 

ahmedyasin99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2012
Mesajlar
110
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
"Sabah akşam Rablerine dua ederek O’nun rızâsını kazanmaya çalışanlarla beraber sıkıntılara karşı dayan Dünya hayatının süslerine kapılıp da gözlerini onlardan ayırma"

Kehf sûresi (18), 28

Allah Teâlâ Peygamber aleyhisselâm’a, kendi rızâsını kazanmak için dua ve zikirle meşgul olan kullarını göstermekte, onlarla beraber olmasını tavsiye etmekte ve kendi rızâsını arayan kimselerin çeşitli sıkıntılara uğrayabileceklerine işaret buyurarak her ne pahasına olursa olsun onları terketmemesini istemektedir En önemli özellikleri Allah’a dua ve O’nu zikretmek olan bu kimseleri yine Peygamber’ine emanet ettiği bir başka âyette, “Rablerinin rızâsını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma!” buyurmaktadır [En’âm sûresi (6), 52]

Mekkeli müşrikler fakir ve yoksullarla bir arada bulunmayı kendilerine hakaret saydıkları için Peygamber Efendimiz'den bu yolda bir istekte bulunmuşlardı Bizim seninle görüşüp konuşmamızı istiyorsan, yanına geldiğimiz zaman bu yoksul takımını dışarı çıkar, demişlerdi O putperestlerin bir arada bulunmayı istemedikleri kimseler, İslâm’a gerçekten gönül vermiş olan Habbâb İbni Eret, Suheyb-i Rûmî ve Bilâl-i Habeşî gibi köleler ile diğer yoksullardı Allah Teâlâ bu iki âyette de, kendi rızâsını isteyerek dua ve zikirle meşgul olan fakir kullarını, burnu havalarda olan kendini beğenmiş zenginlere tercih ettiğini belirtmekte ve bu has kullarını hiçbir şekilde incitmemesini, gücendirmemesini, dünya hayatının geçici câzibesini temsil eden bu kibirli adamların sözüne kapılıp da gözünü onlardan ayırmamasını istemektedir

Hadisler

1450 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ’nın yollarda dolaşıp zikredenleri tesbit eden melekleri vardır Bunlar Cenâb-ı Hakk’ı zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine “Gelin! Aradıklarınız burada!” diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semâsına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar Bunun üzerine Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara:

- “Kullarım ne diyor?” diye sorar Melekler:

- Sübhânallah diyerek seni ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar, derler Konuşma şöyle devam eder:

- “Peki onlar beni gördüler mi ki?”

- Hayır, vallahi seni görmediler

- “Beni görselerdi ne yaparlardı?”

- Şayet seni görselerdi sana daha çok ibadet ederler, şânını daha fazla yüceltirler, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi

- “Kullarım benden ne istiyorlar?”

- Cennet istiyorlar

- “Cenneti görmüşler mi?”

- Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar cenneti görmediler

- “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”

- Şayet cenneti görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarfederlerdi

- Bunlar Allah’a neden sığınıyorlar?”

- Cehennemden sığınıyorlar

- “Peki cehennemi gördüler mi?”

- Hayır, vallahi onlar cehennemi görmediler

- “Ya görseler ne yaparlardı?”

- Şayet cehennemi görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı

Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklerine:

- “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, ben bu zikreden kullarımı bağışladım” buyurur Meleklerden biri:

- Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir O buraya bir iş için gelip oturmuştu, deyince Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz”

Buhârî, Daavât 66 Ayrıca bk Ahmed b Hanbel, Müsned, II, 251-252, 358-359

Müslim’in bir rivayeti şöyledir:

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ’nın diğer meleklerden ayrı, sadece zikir meclislerini tesbit etmek üzere dolaşan melekleri vardır Allah’ın zikredildiği bir meclis buldular mı, o kimselerin aralarına otururlar ve diğer melekleri oraya çağırarak cemaatin arasındaki boş yerleri ve oradan dünya semasına kadar olan mesafeyi kanatlarıyla doldururlar Zikredenler dağılınca onlar da semâya çıkarlar Allah Teâlâ daha iyi bildiği halde onlara:

- “Nereden geldiniz?” diye sorar Melekler de:

- Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik Onlar Sübhânallah diyerek ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, lâ ilâhe illallah diyerek seni tehlil ediyorlar, elhamdülillâh diyerek sana hamdediyorlar ve senden istiyorlar, derler (Konuşma şöyle devam eder):

- “Benden ne istiyorlar?”

- Cennetini istiyorlar

- “Cennetimi gördüler mi?”

- Hayır, yâ Rabbi, görmediler

- “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”

- Senden güvence isterlerdi

- Benden neden dolayı güvence isterlerdi?”

- Cehenneminden yâ Rabbi

- “Peki benim cehennemimi gördüler mi?”

- Hayır, görmediler

- “Ya görseler ne yaparlardı?”

- Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi

Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Ben onları affettim İstediklerini onlara bağışladım Güvence istedikleri konuda onlara güvence verdim

Bunun üzerine melekler:

- Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kul onların arasında bulunuyor Oradan geçerken aralarına girip oturdu, derler O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Onu da bağışladım Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan kötü olmaz”

Müslim, Zikir 25 Ayrıca bk Tirmizî, Daavât 129

Açıklamalar

Hadisimiz Allah’ı zikretmenin değerini, zikredenlerin kıymetini pek çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır “Allah’ı zikredenler” yani namaz kılan, Kur’an okuyan, hadis okuyan, Allah’a dua eden, ilim tahsil eden, ilmî sohbetler yapan kimseleri ziyaret etmek ve onların sohbetlerini dinlemek üzere vazifelendirilmiş melekler vardır Hadisin bazı rivayetinde bu meleklerin, hafaza denilen koruyucu meleklerin dışında oldukları özellikle belirtilmektedir Bunların dünya semâsına kadar, bir rivayete göre tâ arşa kadar birbirinin üstünde durdukları, bu bahtiyar insanları arayan diğer melekleri de haberdâr ettikleri, o zikir meclisindekilere kol kanat gerdikleri ve sohbetlerine kulak verdikleri belirtilmektedir

Allah Teâlâ kullarının ne yaptığını meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara “Kullarım ne diyor?” diye sormakla bir nevi târizde bulunmaktadır Bilindiği üzere Allah Teâlâ meleklerine yeryüzünde bir halife yaratacağını haber verdiği zaman melekler buna karşı çıkmışlar, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı yaratmaya ne gerek var; zaten biz sana hamdü senâ ediyoruz, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyoruz, demişlerdi [Bakara sûresi (2), 30] Cenâb-ı Hak kendisini zikreden kulları hakkında meleklere muhtelif sorular sorup onlardan cevaplar almak suretiyle âdetâ onlara, görüyorsunuz ya, kullarımın arasında işte böyleleri de var Onlar beni zikretme hususunda meleklerden farksızdır, demiş olmaktadır Hatta onlara, kullarım beni böyle samimiyetle zikrettiklerine göre, onlar da sizin gibi beni, cenneti, cehennemi görmüşler mi, diye ayrı ayrı sormak ve her birine, hayır görmediler, diye cevap verdirmek, görselerdi daha fazla zikrederlerdi, cehenneminden daha çok korkarlardı, dedirtmek suretiyle kullarının yaptığı zikrin değerine işaret buyurmaktadır Cenâb-ı Hakk’ın meleklerini mahcup etmemek için söylemediği ve fakat onların çok iyi bildiği bir diğer husus da, bütün vazifeleri Allah’ı zikretmek olan meleklerin insanlar gibi şeytanın vesvesesine ve baştan çıkarmasına muhatap olmamasıdır Allah’ı zikreden bu kimseler şeytanın bütün düzenlerini bertaraf ederek Allah’ın rızâsını kazanmak için orada toplandıklarına göre, onların Cenâb-ı Mevlâ katındaki yeri ve değeri çok üstündür

Cenneti ve cehennemi görmüşler mi, tarzındaki sorulardan, cennet ile cehennemin hâlen yaratılmış olduğu sonucunu çıkarmak da mümkündür

Bu hadîs-i şerîf, 1438 numaralı hadiste de gördüğümüz gibi ilâhî vaad ve müjdenin hoş bir örneğidir Bilindiği üzere Allah Teâlâ “Şayet (kulum) beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım” buyurmaktadır Kendisini rızâsına uygun işlerle, zikir ve tesbihlerle anan kullarını, onlardan hoşnut olduğunu belirterek bağışlaması ne güzel bir tecellidir

Zikir meclisinde bulunmayı düşünmediği halde, her ne sebeple olursa olsun onların arasına katılmaktan dolayı ilâhî affa kavuşan insanın durumu, Allah’ı anıp zikreden kimselerle beraber olmanın kişiye kazandıracağı imkânı ve fazileti göstermektedir Güzel koku satıcısının yanında bulunan kimse, koku satın almasa bile etrafa yayılan güzel kokulardan nasıl faydalanırsa, iyi insanlarla oturup kalkan kimse de şu veya bu şekilde onların iyiliklerinden istifade eder

Bir sonraki hadîs-i şerîf, bu hadisin özeti gibidir Kendisini anıp zikredenlere Cenâb-ı Hakk’ın lutufları kısaca dile getirilmektedir

Hadisten Öğrendiklerimiz

1 Allah Teâlâ kendisini anan kullarından hoşnut olur ve onları meleklerinin yanında anar

2 Bazı meleklerin vazifesi Allah’ı anıp zikredenleri tesbit etmektir

3 Melekler Allah’ı zikreden insanları sever ve onları himâye ederler

4 Allah’ın anıldığı zikir meclislerinde bulunmak insana mânevî faydalar sağlar

5 Cenâb-ı Hak kendisinden samimiyetle bağışlanma dileyen kullarını bağışlar ve onları korktuklarından emin kılar

Riyâzü's-sâlihîn
 

ahmedyasin99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2012
Mesajlar
110
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Sabah-akşam O’nun rızâsını (ve cemâlini müşâhede etmeyi) dileyerek, Rablerine zikredenlerle berâber nefsini sabırlı tut; dünya hayâtının ziynetini arzu edip de gözlerini onlardan (o yalvaranlardan) ayırma; ve (isyanları sebebiyle) kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin arzusuna uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itâat etme!(kehf 28)..Kardeşim benden bu kadar imamı gazali,Şahı Nakşıbend,i,Tüm seyid ve şeriflere mukayeseyle elbetteki SEN daha çok ve iyi biliyorsun Onlar resulullahın ne demek istediğini anlayamamış!sen anlmışsın,yada onlara resulullaha düşmanlık beslemişler,kendi yollarını çi,zmişler haşa!değil mi,,,Bir tek sen ve snin gibi çok bilmişler hepsini daha iyi bilir elbet...Neyse daha yazmayacağım ,SubhanAllah vaktimi boşa harcıyorum senin gibiler için ,...
 

ahmedyasin99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2012
Mesajlar
110
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Sadece şunu diyorum hz.ali gibi ,o müşriklere demişti ki madem namaz yoktur ben kıldığım için birşey kaybetmem yanıma da kar olarak kalır,ama ya namaz varsa ahiret varsa cennet cehennem varsa ne olacak sizin haliniz...Şimdi zikr çekiyoruz yanımıza kar olarak kalsın madem yoksa......Bid'at ise bid'atı hasene,ki, değildir gerçi sana anlatmak mumkun değil 5duyundan tek bir anlam çıkartamıyorsun ,çünkü perde var...Neyse Rahman'a emanet Vesselam..
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sadece şunu diyorum hz.ali gibi ,o müşriklere demişti ki madem namaz yoktur ben kıldığım için birşey kaybetmem yanıma da kar olarak kalır,ama ya namaz varsa ahiret varsa cennet cehennem varsa ne olacak sizin haliniz...Şimdi zikr çekiyoruz yanımıza kar olarak kalsın madem yoksa......Bid'at ise bid'atı hasene,ki, değildir gerçi sana anlatmak mumkun değil 5duyundan tek bir anlam çıkartamıyorsun ,çünkü perde var...Neyse Rahman'a emanet Vesselam..

İNSAALLAH dediğiniz gibidir...ama ya ben haklıysam ve bazı eylemleriniz sizi şirke sokuyorsa.... inş... öyle değildir.... Allah razı olsun amin...
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Biz akil yoluyla değil nakil yoluyla konuştuğumuz ve tabiin tabei tabiini ve Silsile i şerifi ,ehli sünnet imam ve muctehidlerini takip ettiğimizden kendi ilmimize güvenmiyoruz ,Allahımız yollarıma ulaştırırım derken ,ve insanları tek meşreb üzerine de yaratmadığından farklı usul ,meşreb ve yol vardır demekki,anlayana ,herkesin nasıl ruhunda hisediyorsa öyle allahı zikreder...Muhim olan şekli değil mahiyetidir..Ne için zikr çekiliyor ,ve neye hizmet ediyor amacı nedir...Kaldı ki madem bu kadar tefsir var ,zikrin de çeşitli tefsirleri vardır..
“Siz beni anın ki, ben de sizi anayım.” (Bakara sûresi, 2/152)

“Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma!” (A’râf sûresi,7/205)

“Allah’ı zikretmek en büyük ibâdettir.” (Ankebût sûresi, 29/45)

“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin. Sabah akşam O’nu tesbih edin.” (Ahzâb sûresi, 33/42)
“Bir topluluk, Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını sarar. Ayrıca Allah’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekînet iner ve yüce Allah onları kendi yanında bulunanlara över.” (Müslim, Zikir 39; Ebû Dâvûd, Vitir 14; Tirmizî, Daavât 7; İbn Mâce, Mukaddime 17)Ayrıca Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

kardeş bir şeyi anlatamıyorum galiba... zikir her müslümana farzdır.. zikrin nasıl çekileceğini Allah resulü öğretmiştir... başka metodlar bidattır, sünneti iptaldir.. her bidaT SAPIKLIKTIR buyurur efendimiz as.... zikir çek... ama resulü ekrem gibi çek... o bizim örneğimiz değil mi? niye onun gibi çekmiyorsun..başkalarından ziyade taklit etmeye o as. daha layık değil mi?. dediğim bu... haşa zikre karşı çıkan yok... resulün sünnetini iptal edenlere karşı yapılan açıklamalar... ne Allah resulü ne ashap,ne tabiin, ne mezhep imamları başına örtü alıp zikir çekmemiş... hani ehli sünnettiniz... bence ehli sünnetten ziyade burada savunulan tasavvuf adındaki şeyler, ehli bid'a nın işi.... çünkü ehli sünnetin imamları ve ashap-tabiin yapılan şeylerin büyük bir kısmını yapmamış...
 

ahmedyasin99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2012
Mesajlar
110
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
İNSAALLAH dediğiniz gibidir...ama ya ben haklıysam ve bazı eylemleriniz sizi şirke sokuyorsa.... inş... öyle değildir.... Allah razı olsun amin...

islamda niyet önemlidir bizim niyetimizde bellidir ,hatta niyet amelden öndedir..Rasulullah gibi zikr çekmediğimizi kim söyledi..Aksine ayette geçen ,''sabah-akşam O’nun rızâsını (ve cemâlini müşâhede etmeyi) dileyerek, Rablerine zikredenlerle berâber nefsini sabırlı tut; dünya hayâtının ziynetini arzu edip de gözlerini onlardan (o yalvaranlardan) ayırma; ve (isyanları sebebiyle) kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin arzusuna uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itâat etme!(kehf 28''rasulullahın alllahı zikredenlerle beraber olması istenmiş..Kaldı ki rasulullah bizim tuttuğumuz tesbih ile allahı tesbih etmiyor diye tesbihin de zikrin de mahiyeti değişmiyor keşke şunu kafana koyabilsen ama nafile ...
 

ahmedyasin99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2012
Mesajlar
110
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
İNSAALLAH dediğiniz gibidir...ama ya ben haklıysam ve bazı eylemleriniz sizi şirke sokuyorsa.... inş... öyle değildir.... Allah razı olsun amin...

ya senin söylemlerin ümmeti greksiz konuşmalarla zamanını vaktini alıp yalandan kafaları kurcalıyorsan bunun sonucunu düşündün mü?Umarım düşünürsün...Allah hidayet etsin..Bırakın bu tevhid tağut şirk üçleme teslis gibi islami butun olarak anlayın ,zorlaştırmayın fitne saçmayın ,bırakın herkes kendi kalbine göre meşrebine göre dini yaşasın,dine savaş açan ayetleri tahrif edenlerin karşısına dikilin sufi kardeşlerimiz kalplerin saflaştırma safileştirme adına nefs terbiyesinin ve teskiyesinin peşindedirler..Kuyuya taş atmayın 40 müslümanın vaktini de hakkını da yemeyin yazıktır vebaldir...İnsanlar eforlarını başka ,daha ortada olan sebepler için harcasın sofi sofiye düşman ön saftaki arka saftakine sövüyor...Çakallar da kenardan gülüyor..Bu oyuna gelmeyin...
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
12
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Son nefesini vermedikçe Allah, kulun tevbesini kabul eder." Imam Tirmizi, Ibni Mace

Ebü Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah, gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar.

Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir. Burada "el", Allah'ın ihsan ve fazlından kinayedir. imam Muslim


gına halinde ya Rab ben fakirim
Nasil fakr aleminde sail olmam

Ilim halinde ya Rab cahilim ben
Nasil cehl aleminde cahil olmam.

Ibn Ataullah El-Iskenderi kuddise sirruh
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Yüce Allahın
emirlerini yerine getirip yasakladıklarından sakınmak, Müslümanların görevidir. Bunları yerine getirmemek ise, günahtır. Günah işleyenin akıbeti, eğer tevbe etmezse, acı bir hüsrandır. Çünkü günah, sonsuz kudret ve azamet sahibi Yüce Allah’a bir isyandır. Onun engin rahmetine ve rızasına karşı bir perdedir. Günah, insanın Hakk;a olan meylini köreltir, kötü temayüllerinin önünü açar, kalbine huzursuzluk verir, gönlünü bulandırır ve giderek, onun fıtratını bozan manevi bir musibet olur. Nitekim Kurân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır: “Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir” Bu âyette geçen “kalp kirlenmesi” tabirini, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır: “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tevbe edip uzaklaşırsa kalbi saydamlaşır. Eğer tevbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar ve kalbi i
stila eder. İşte Yüce Allah’ın Kuran’da zikrettiği kalp kirlenmesi, işte budur”.

Günahlar, nefsin kötü arzularına veya şeytanın çeşitli desiselerine kapılmanın sonucunda işlenir. Yüce Allah, şeytanın müminler üzerinde hakimiyet kuramayacağını, şöyle açıklamaktadır: “Gerçek şu ki; iman edip yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah’a ortak koşanlaradır” .

O halde, nefsâni arzulara kapılarak, şeytana uymamalıyız. Allah’a şirk koşmak, ana-babaya âsi olmak, yalan söylemek, yalancı şahitlik yapmak, haksız yere adam öldürmek, sihir ve büyücülük yapmak, yetim malı ve faiz yemek, savaştan kaçmak, iffetli kadınlara iftira atmak, zina etmek, başkasına veya kamuya ait bir malı zimmetine geçirmek, içki içmek ve kumar oynamak gibi günahlardan şiddetle kaçınmalıyız. Çünkü Yüce Allah: “Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir”
ve “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere koyarız”
buyurarak, her türlü günahtan kaçınmamızı emretmektedir.

Günahlardan kaçınmak için ölümü ve hesap gününü çok hatırlamalıyız.
Sabır gösterip günahlardan sakınanları, cennetin kapısında: ;Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir] müjdesiyle Meleklerin karşılayacağını bilmeliyiz. İbadetlerimizi zamanında yerine getirmeli ve bu hususta Yüce Allah;ın, ;(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah;ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir] emrine kulak vermeliyiz. Nefsâni duyguların esiri olmamak için dua ve niyazla Allah;a sığınmalı, günaha tahrik eden ortamlardan uzaklaşmalıyız. Mahşer gününde mahcup bir duruma düşmemek için Yüce Allah;ın bizi görüp gözettiğini, her halimizden haberdar olduğunu, asla unutmamalıyız. Günahlarımıza derhal tevbe etmeli ve şimdiden O;nun eşsiz rahmet ve mağfiretine sığınmalıyız. Çünkü Allah, samimi
olarak tevebe eden kullarını sever ve tevbelerini kabul buyurur.


[1] Mutaffifin, 83/14
[2] İbn Mace, Zühd,Bab: 29, II,1418, H.No: 4244
[3] Nahil, 16/99-l00
[4] Enam, 6/120
[5]Nisa, 4/31
[6]Rad, 13/24
[7]Ankebut, 29/45
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
12
Tevbe fiil, hâl ve ilimden meydana gelen tertipli üç şeyden, gelişen ve birleşen bir mânâdan ibarettir. Bu terkibdeki birinci madde ilimdir, ikincisi hal'dir, üçüncüsü fiildir. Birincisi ikincisini, ikincisi de üçüncüsünü gerektirir. Bu, Allah'ın mülk ve melekûttaki değişmez kanununun gereği olan bir gerektirmedir.

İlim, günahların zararının büyüklüğünün ve kul ile sevdiğinin arasında perde olduğunun bilinmesidir. İnsan, kesin bir şekilde bunu bildiği ve kalbine gelen bir yakîn ile buna vakıf olduğu zaman bu bilgiden sevdiği elinden çıkacağı için kalbinde bir elem meydana gelir; zira kalp, sevdiği şeyin elden gideceğini sezdiği an üzüntü duyar. Eğer sevdiği şeyin elden gitmesi fiil ile olursa, o fiilden dolayı esef ve üzüntüye dalar! Sevdiği şeyi elinden çıkartan fiilinden duyduğu elemine nedamet (pişmanlık) adı verilir. Bu elem, kalbe galebe çalıp kalbi kapladığı zaman kalpte bulunan bu elemden hâl, mâzi ve istikballe alâkası bulunan bir fiilî irade ve kasdetme adı verilen başka bir hâl doğup meydana gelir.
Bu durumun hali hazırla olan alâkasına gelince, bu alâka yapmış olduğu günahı terketmekten ileri gelir... İstikballe olan ilgisine gelince, o da sevdiği şeyi elden kaçırtan günahı terketmeye hayatının sonuna kadar azimli olmasından meydana gelir. Mâzi ile ilgili bulunmasına gelince, o da eğer cebretmeye gücü varsa elden kaçan fırsatları telâfi edip kaza etmek suretiyle telâfi etmeye çalışmakla meydana gelir.(Yani terk edilen günahlar, namaz gibi kazası mümkün olan ile mushafa abdestsiz dokunmak gibi telâfisi mümkün olmayan kısımlara ayrılır. Bu ikinci kısım pişmanlıkla affolunur.)

Bu bakımdan ilim, bütün bunların başı ve hayırların doğuş merkezidir. Buradaki ilimden gaye; iman ve yakîndir; zira iman, günahların helâk edici zehirler olduğunu tasdik etmekten ibarettir. Yakîn, bu tasdîki te'kid ve takviye etmekten, şüpheyi imandan uzaklaştırmak ve kalbe hâkim kılmaktan ibarettir. Dolayısıyla bu imanın nuru kalp üzerine doğduğunda, pişmanlık ateşini meydana getirir. Dolayısıyla kalp, iman nurunun parlamasıyla sevdiğinden perdelendiğini gördüğünden dolayı elem duyar. Tıpkı daha önce karanlıkta bulunduğu halde birden bulutların dağılmasıyla veya perdenin kaldırılmasıyla nura kavuşan ve sevgilisinin ölümle pençeleştiğini gören bir kimse gibi! Bu manzara karşısında onun kalbinde sevgi ateşi alevlenir. O ateş vasıtasıyla iradesi elinden kaçırdığı fırsatları telafi etmek için harekete geçer.

İlim, pişmanlık, hâl ile istikbâlin terki ve mazinin telâfisiyle ilgili bulunan niyetin oluşmasıyle beraber üç şeyden müteşekkildir. Tevbe ismi bunların tümüne birden verilir. Çok zaman da tevbe ismi, sadece pişmanlık mânâsına ıtlak olunur. İlim onun mukaddimesi, pişmanlığın gereği olan terk ise, onun semeresi ve onun arkasından gelen tabii birşey gibidir. Bu itibarla Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: 'Pişmanlık tevbedir'. Zira pişmanlık, hiçbir zaman, pişmanlığı gerektiren ilimden ve ondan sonra gelen azimden hâli değildir. Bu bakımdan pişmanlık, bu iki şeyle sarılmış vaziyettedir. Bu iki şeyden kasdım, pişmanlığın meyvesi olan azim ve azmi gerektiren ilimdir. Bu itibarla tevbe nin tarifinde şöyle denilmiştir: Tevbe, geçmiş hatadan dolayı yüreğin elem duymasıdır'. Çünkü bu, mücerred elemden bahsetmektedir.

Bu sırra binaen şöyle denilmiştir:

O bir ateştir. Kalpte alevlenir.
O yürekte meydana gelen bir çatlaktır ki kabuk tutmaz!

Tevbe'nin meyvesi olan günahın terk edilmesi itibariyle tevhe'nin tarifinde şöyle denilmiştir: 'Tevbe, cefa elbisesini çıkarmak, vefa sergisini yaymaktır'.

Sehl b. Abdullah et-Tusterî şöyle demiştir: 'Tevbe kötü olan hareketleri, güzel olan hareketlerle değiştirmektir. Bu da ancak halvete çekilmek, susmak ve helâl yemekle tamam olur'. Sanki bu sözüyle tevbe'nin üçüncü mânâsına işaret etmiştir.

Tevbe nin tarifindeki sözler sayılmayacak kadar çoktur. Sen bu üç mânâyı anladığın ve birbirinin mülâzımı olduğunu bildiğin zaman, tevbe'nin tarifi hakkında söylenen sözlerin tevbe'nin bütünmânâlarını toplayamadığını anlarsın. İşlerin hakikatlerini bilmek, mücerred lâfızları bilmekten daha mühimdir,


Imam Gazali k.s Ihya-i Ulumuddin
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt