Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

NAMAZ VAKİTLERİNİN SIRRI.... (1 Kullanıcı)

kezzy

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2008
Mesajlar
58
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Allah sizdende razi olsun
 

@ebruli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2006
Mesajlar
811
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Konum
belcika /bursa
ALLAH razi olsun
bizlere bu guzelligi paylastiginiz icin.
ALLAH YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN
 

Nur_u Secde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
5,184
Tepki puanı
3,538
Puanları
163
Yaş
46
Allah Resulü (s.a.v.) söyle buyuruyor:

“ – Bir kimse gece veya gündüz her rekatinda 1 Fatiha ve 15 defa Ihlas Suresi’ni okumak kaydiyla dört rekat namaz kilar ve namazini bitirdikten sonra yetmis defa “Sübhânellâh“ diyerek tesbih eder, yetmis defa da bana Salat ü Selam getirirse, beni peygamber olarak gönderen Yüce Zât hakki için bu namazi kilanin kalbinden hikmet kaynaklari fiskirir. O hikmetleri dili ile konusur. Allah Teala o kimseye dünyanin derdini de, devasini da gösterir. Beni peygamber olarak gönderen Allah hakki için; her kim bu namazi anlattigimiz sekilde kilarsa basini secdeden kaldirmadan Allah onu bagislar. Bu arada ölücek olursa bagislanmis ve sehid olarak ölür. Bir kimse bu namazi yolculuk halinde kilarsa, murad ettigi yere gidsini ve dönüsünü Allah Teala kolaylastirir. Sayet borçlu ise Allah Teala ona borcunu ödemeyi kolaylastirir. Sayet bir ihtiyaci varsa Allah Teala onun bu ihtiyacini yerine getirir. Beni peygamber olarak gönderen Yüce Allah hakkina yemin ederim ki, bu namazi bir kul kilarsa Allah Teala onun okudugu her harf ve ayet için cennette bir mahrefe ihsan eder.



Ya Resulallah! Mafrefe Nedir? Diye sordular:

Allah Resulü (s.a.v.) söyle buyurdu:

“ Mahrefe, cennette bir bahçedir. Onun agaçlarindan birinin gölgesinde
bir atli yüz sene gitse, yine de asamaz.

HAYDI NAMAZA !!!!!!!!!!!!!!!
mutlaka kılıcam.Allah razı olsun.
 

kezzy

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2008
Mesajlar
58
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Namaz hakkinda soru

Namaz hakkinda soru

Namaz hakkinda bir sorum var

Bilen varsa Allah Rizasi icin yanitlasin yada kime sorabilecegim hakkinda bir yol gösterirmisiniz bana

Bir keresinde duymustum bebek kucaginda iken namaz kilmak sünnettir diye dogruluk payi nedir???

Eger varsa yani mecbur kalincami (yani bebek agliyor ve namazin vakti geciyorsa) oluyor yoksa her türlü sünnetmidir ???
 

Sefine-i Hayat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
987
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
eS SELAMU ALEYKÜM KARDEŞİM.BU TÜR MERAK UYANDIRAN SORULARININ CEVABINI -SORULARLA İSLAMİYET-SAYFASINDA BULABİLİRSİN.YARDIMCI OLUR İNŞAALLAH.SELAMETLE...B)
 

hafiz mehmet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ocak 2007
Mesajlar
483
Tepki puanı
0
Puanları
0
namaz ve mirac

namaz ve mirac

Malik bin Sa'saa r.a anlatıyor:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdular:

Ben Kâbe-i Muazama'da iki kişinin arasında uyku ile uyanıklık arasında yatmakta iken, içi îman ve hikmetle dolu, altından bir leğen getirdiler. Boğazımdan karnıma kadar göğsümü yardılar. Zemzem suyu ile yıkayıp, îman ve hikmetle doldurdular. Katırdan küçük merkepten ise büyük, burak denilen bir hayvan getirdiler. Cibril Aleyhisselâm ile beraber gittik.


Birinci kat semâya gelince:

-Kim o? denildi,
Cibril a.s.:
-Cebrâil, diye cevap verdi.
-Yanındaki kim? denildi.
Cebrâil de:
-Muhammed, dedi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi? denildi.
Cebrâil:
-Evet, dedi.
-Hoş geldi, O ne güzel bir misafirdir, denildi.

Bunu takiben Adem aleyhisselâma geldim, selâm verdim,
-Hoş geldin, salih peygamber salih oğul! dedi.
Ben:
-Bu kim ey Cibril? diye sordum.
O da:
-Bu, Adem aleyhisselâmdır. Sağında ve solunda gördüğün bu kalabalıklar evlâdlarının ruhlarıdır. Sağındakiler cennetlik, solundakiler ise cehennemliklerdir. Bunun için sağına baktığı zaman gülüyor, soluna baktığı zaman ağlıyor, dedi.

Sonra ikinci semaya geldik.

-Kim o? denildi.
Cebrâil:
-Ben Cebrail, dedi.
-Yanındaki kim? denildi.
Cebrail:
-Muhammed, dedi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi? denildi.
Cebrail:
-Evet, dedi.
-Hoş geldi, ne güzel bir misafir geldi! denildi.

Bunu takiben Isa ile Yahya Peygamberlere rastladım. Her ikisi de:
-Hoşgeldin kardeşimiz hoşgeldin ey peygamber! dediler.


Sonra, üçüncü kat semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cebrail, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed, diye cevap verildi.
-Ona buraya gelme daveti gönderildi mi? diye soruldu.
Cebrail:
-Evet, dedi.
-Hoş geldi, ne güzel bir misafir geldi, denildi.

Bunu müteakip Yusuf aleyhisselâm'a rastladım. Selâm verdim;
-Hoş geldin kardeş ve Peygamber, dedi.


Sonra dördüncü semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cebrail, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed, diye cevap verildi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi? diye soruldu.
-Evet, diye cevap verildi.
-Hoş geldin, ne güzel misafir geldi! denildi.

Bunun takiben îdris aleyhisselâma rastladım. Selâm verdim.
-Hoş geldin, kardeş ve Peygamber, dedi.


Sonra beşinci kat semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cebrail, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed,'diye cevap verildi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi, denildi.
-Evet, diye cevap verildi.
-Hoş geldi, ne güzel bir misafir geldi, denildi.


Bunu müteakip Harun aleyhisselâma rastladık. Kendisine selâm verdim.
-Hoşgeldin, kardeş ve Peygamber! dedi.


Sonra altıncı semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cibril, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed, denildi. .
-Ona buraya gelme daveti gönderildi mi? diye soruldu.
-Evet, denildi.
- Hoş geldi, ne güzel bir misafir geldi! denildi.

Bunu takiben Musa aleyhisselâma rastladım ve selâm verdim.
-Hoş geldin, kardeş ve Peygamber! dedi.
Kendisinden ayrılınca ağlamaya başladı.
Hazreti Allah tarafından kendisine:
-Niye ağlıyorsun? diye soruldu.
Musa aleyhisselâm:
-Ey Rabbim, benden sonra Peygamber olan bu gencin ümmetinden cennete benim ümmetimden daha çok insanlar girecektir, bunun için ağlıyorum, dedi.

Sonra yedinci semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cibril, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed, diye cevap verildi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi? Hoş geldi, ne güzel misafir geldi! denildi.

Bunu takiben ibrahim aleyhisselâma rastladım. Selâm verdim.
-Hoş geldin oğul ve Peygamber! dedi.


Hemen bana Beytü'l Mâmur gösterildi. Cibril'e sordum. O da:
-Bu, Beytü'l Mâmur'dur. Her gün yetmiş bin melek orada namaz kılar ve çıkarlar. Çıkanlar da bir daha artık oraya dönmezler, dedi.

Bana Sidretü'l Müntehâ ağacı da gösterildi. Bir de baktım ki, bu ağacın meyveleri meşhur Hacer beldesinin büyük destileri, yaprakları da fillerin kulakları büyüklüğünde idi. Altından dört nehir akıyordu. Bunların ikisi bâtın, ikisi zahir idi. Cibril'e bu nehirleri sordum. O da:
-Bâtın, yani içe ait iki nehir cennette, zahir yani dışa ait iki nehir de Nil ile Fırat'tır, dedi.


Sonra o kadar yükseğe çıkarıldım ki orada mukadderatı yazan kalemlerin sesini işitir oldum.


Sonra üzerime elli vakit namaz farz kılındı. Döndüm. Musa aleyhisselâma gelince, bana:
-Ne oldu? diye sordu.
-Üzerime elli vakit namaz farz kılındı, dedim.
Musa aleyhisselâm:
-Ben insanları senden daha iyi bilirim, israil Oğulları ile çok uğraştım. Senin ümmetinin bu elli vakit namaza gücü yetmez. Rabbine dön ve bu namazları azaltmasını niyaz et! dedi.
Döndüm. Niyazda bulundum. Allahü Teâlâ bunları kırka indirdi. Sonra yine Musa aleyhisselâma geldim. Aynı şeyi söyledi. Döndüm. Allahü Teâlâ namazları otuza indirdi. Yine aynı şey tekrarlandı. Döndüm, Allahü Teâlâ namazları yirmiye indirdi. Yine aynı şey oldu. Döndüm, Allahü Teâlâ namazları ona indirdi. Yine Musa aleyhisselâma geldim, aynı şeyi söyledi. Döndüm, Allahü Teâlâ namazları beş vakte indirdi. Yine Musa aleyhisselâma geldim.
-Ne yaptın? dedi.
-Allah namaz vakitlerini beş vakte indirdi, dedim. Musa aleyhisselâm yine gidip, daha da indirmesi için Allah'a niyaz etmemi söyledi ise de ben:
-Hayır, razı oldum, dedim.
Bunun üzerine Allah tarafından bir nida geldi. Farzım kesinleşmiştir. Kullarıma gereken kolaylığı yaptım. Her iyi amel karşılığında da on sevab vereceğim.
 

veyse

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ağu 2008
Mesajlar
165
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
26
eline ve gönlüne saglik
 

1truepathislam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2008
Mesajlar
148
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
selamun aleykum.. namazın önemini anlatan çoook güzel bi paylaşımdı.. rabbim razı olsun İNŞALLAH :)
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
"Namaza gidin"çağrısı batıda yapılsa ne olur ?

"Namaza gidin"çağrısı batıda yapılsa ne olur ?

Ahmet Taşgetiren Aksiyon'da tartışmaya açtı. İşte Taşgetiren'in yazısı: Küçük büyük şeyler

Küçük büyük şeyler

Genelkurmay, Doğu-Güneydoğu'daki askerlere 'Bayram namazına gidin' çağrısı yapmış. Benzer bir tavsiye, tüm subaylara gönderilse, halk Cuma'da haki renkli giysilerle yanyana durabildiğini gözlese, Türkiye'de, toplumsal iklim çok değişecektir.


Küçük şeyleri çözemediğimiz için büyük sıkıntılar yaşıyoruz.

Cumhurbaşkanı Gül'ün oğlu Mehmet Emre Gül, iki yıl kadar önce okuduğu TED Koleji'nde müdire Melike Toklucu'ya "Sizden bir ricam olabilir mi?" diye başlayarak şunları söylemiş:

"Acaba, bana okulda ibadetimi yerine getirebileceğim bir yer tahsis edebilir misiniz?"

Müdire Melike Hanım'ın cevabı şu olmuş:

"Bu mümkün değil. Burası okul. Okulda böyle bir yer tahsis edemeyiz. Ayrıca senin okulda ibadet yapacak vaktin de olmaz. Okul programı yoğun. Eğer namaz kılmak için bir yer istiyorsan, bu eksikliği evde giderebilirsin, kazaları evde kılabilirsin ama okulda olmaz." (Milliyet, Fikret Bila, Gül'ün oğlu TED'den mescit istedi mi? 13 Ağustos 2008)

Yani TED koleji ne Mehmet Emre'ye ne de onun gibi okul saatinde vakti gelen namazı kılmak isteyenlere bir yer tahsis etmemiş.

- 'Namazı evde kılın, vakit geçmişse kaza edin' demiş.

Müdire Melike Hanım'ın tavrı, bir Müslümanın inancını yaşama talebi konusunda Türkiye Cumhuriyeti'nin genel yaklaşımı...

Farklı bir uygulama, söz konusu kişileri 'suçlu' hâle bile getirebildiği için, bu davranışından dolayı yalnızca müdireyi suçlamak da faydasız.

Bir yakınımı biliyorum, lisede okurken Cuma vakitleri okuldan izin alamadığı için, arkadaşları ile birlikte dersten kaçmak zorunda kalıyordu.

O çocuklara 'kaza et' de denemezdi, çünkü Cuma namazının kazası olmazdı.

Bir başka tanıdığım, dil öğrenimi için gittiği Amerika'da, hocası tarafından şöyle uyarılmıştı.

- 'İçinizde Müslüman öğrenciler var, biliyorum, dilerlerse Cuma namazına gidebilirler.'

Acaba lise öğrencisinin veya devlet memurunun Cuma namazına gidebileceği bir mesai düzenlemesi yapılsa laikliğin neresine ne olurdu?

Ya da okulda öğrenciler için ibadet yeri tahsis edilse...

Medyamız, liselerde bodrumda veya çatıda namaz kılan öğrenci avına çıkmıştı bir aralar. Böyle durumlarda laiklik fevkalade ihlal edilmiş oluyor, ilgili yöneticiler ve iktidar, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma yaftasını hak ediyordu.

Oysa küçücük jestlerdi beklenen...

İşte, Genelkurmay Başkanlığı Doğu - Güneydoğu'da yeni bir halkla ilişkiler çerçevesi oluşturup birliklere ulaştırmış.

Geçen hafta medyaya yansıdı. Tavsiye edilen davranış biçimleri şunlar:

* Bölge halkıyla doğal halinizle içten ve samimi konuşunuz.

* Bölge halkını hor görmeyiniz, onurlarını kırmayınız.

* Herkesle selamlaşınız, selam vermeden bir yere girmeyiniz.

* Yaşınız genç ise toplumun değer verdiği yaşlıların elini öpünüz.

* Bayanlara ölçülü ve hürmetkâr davranınız. Kadınların elini sıkmak için elinizi uzatmayınız.

* Erkekler varken kadınlarla mülakat yapmaya kalkmayınız.

* Bölge halkını hiçbir zaman terör örgütü sempatizanı gibi, ön yargılı değerlendirmeyiniz.

* Terör örgütünün bölgedeki faaliyetlerinden dolayı halkı sorumlu tutmayınız. Suç, ferdîdir.

* Vatandaşın malına zarar vermeyiniz. Yanlışlıkla verilen zararı ödeyiniz.

* Kadınların üstlerini siz aramayınız; bu iş için hemşire, öğretmen gibi güvenilen kadınlardan yardım isteyiniz.

* Çocukların yanında kesinlikle anne ve babalarına sert muamele ve hakaret etmeyiniz.

* Halkın ikramını kabul ediniz, ancak ölçülü davranınız.

* Hiçbir özel istekte bulunmayınız, şahsi çıkar sağlayan hediyeleri nezaketle reddediniz.

* Halkın ikram edeceği yiyecekleri hoşunuza gitmese de yemeye çalışınız.

* Bir cenazenin kaldırılmasında ve gömülmesinde yardımcı olunuz. Başsağlığı ziyaretleri yapınız.

* Bayram namazlarına gidiniz, bayram günleri ziyaretlerde bulununuz.

* Düğünlere gidiniz, hediye götürünüz.

* Fakir aile çocukları için toplu sünnet düğünleri düzenleyiniz.

* Şehit olmuş erleriniz için mevlit okutunuz ve köylüyü bu mevlide çağırmayı ihmal etmeyiniz.

* Ramazan aylarında köylünün davet edeceği iftar yemeklerine katılınız. Ayrıca siz de iftar yemekleri düzenleyerek sadece köyün ileri gelenlerini değil, fakir, kimsesiz kişileri de davet ediniz.

* Artan yemek ve ekmekleri çöpe dökmeyiniz. Bölge halkına 'hayvan yemi' olarak veriniz.

* Açık alanlarda içki içmeyiniz.

* Teröristlerin parçalanmış cesetlerini teşhir etmeyiniz. Bu tür davranışlar belki halkı korkutur, ama devleti de 'sevimli' göstermez, 'şefkatli' olduğu imajını zedeler.

Bu davranış modellerinin özü, açıkça görüldüğü gibi 'insanların gelenek, görenek ve inançlarına saygı'yı öne alıyor.

Böyle bir genelgeyi AK Parti iktidarı yayınlasa, Başsavcılık nezdinde 'laiklik karşıtlığı' için gerekçe olurdu hiç kuşkusuz.

Ama işte, Genelkurmay, bölge insanının, devletle sağlıklı ilişki kurabilmesi için bu hassasiyeti gerekli görüyor.

Aynı askeri iradenin, başörtüsü konusunda uzunca bir zaman toplum hassasiyeti ile çelişen tavırlar sergilediğini biliyoruz.

Şu anda devletin yargı erkinin, halkın en azından yarısının siyasi - sosyal - kültürel beklentilerini ifade eden iktidar partisi hakkında 'laiklik karşıtı eylemlerin odağı' suçlamasını karara bağladığını da biliyoruz.

İddianamedeki suçlamaları gördük, yarın gerekçeli kararda da ortaya çıkacak, Türkiye'de toplum hayatı açısından son derece normal olan davranışlar, laiklik karşıtlığının tescil belgesi olarak sayılıyor.

Ve tabii ki bu durum, Türkiye'nin en hareketli fay hattı olmaya devam ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti'nin İslam'ı tamamen görmezden geldiği tabii ki söylenemez.

İslam, laik bir yapılanışa rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin özel önem verdiği bir dindir. Bunda da, devletin taa kuruluş safhasında, ana insan kaynağına yönelik değerlendirmelerin etkisi vardır.

Ama, devletin İslam'a verdiği bu önem, aynı zamanda ona 'İslam'ı tanımlama' hakkı tanıyor gibi de algılanmıştır.

'İslam'ı tanımlamak', 'Müslümanın hayatında İslam'ın ne kadar yer alabileceği'ni tanımlamaya dönüşmüştür.

Bu da bir Müslüman için şablonlar belirlemek demektir.

Mesela;

- Cumaya gitsin ama içkisini de içsin...

Mesela;

- Kandili önemsesin ama, dilediği gibi eğlenme hakkı da elinden alınmasın...

Aslında Din'in elinde sopası yok. Din sadece kural koyar. O kurala uyar veya uymazsınız, uymanız veya uymamanıza göre 'Din içindeki konumunuz', yani 'Dini gönderen kudret yanındaki yeriniz' belli olur.

Özellikle laik bir ülkede, dine bağlı bir yaptırım söz konusu olmaz.

Ama bizde birileri, dinin, manevi yaptırımından da kurtulmak istiyor ve kendi kafasına göre din üretmeyi tercih ediyor. Bu da, din açısından sorun oluşturuyor.

Dinin dediği şu:

İçki içebilirsin, ama bu işin Din açısından günah olduğunu bil. Yaratıcı'ya inanıyorsan, O'nun da bundan hoşnut olmadığını unutma.

Hepsi bu.

Ama bu, içinde 'Yaratıcıya inanç' tohumu bulunanlar için az- buz bir sancı oluşturmuyor.

Öyleyse, boşuna, sancıya davetiye çıkarılmamalı.

Küçük jestlerle sorunsuz halledilecek şeyler, kangrene dönüştürülmemeli.

N'olur yani namaz kılacak öğrenciye bir yer tahsis edilse...

N'olur yani başörtüsü takmak isteyen öğrenciye mani olunmasa...

N'olur yani, dileyene, daha sağlıklı bir din kültürü ve eğitimi verilse...

N'olur yani, Cuma vakti namaza göre bir ders ve mesai düzenlemesi yapılsa...

Ya her din mensubu bunları isterse....

İstesin, onların talepleri de uygun şartlarda karşılanmaya çalışılsın...

Bir devlet, toplumun her kesiminin mutluluğunu sağlamaktan öte ne için vardır? Bir devletin misyonu neden, toplumun her kesimi ile problem çıkarmak, toplumun her kesimini yönetimdeki kadroların kafasına göre yeniden tanzim etmek olsun?

Genelkurmay Doğu-Güneydoğu'daki askerlere 'Bayram namazına gidin' çağrısı yapmış.

Ben bir generalin bir gazeteci ile mülakâtında, "General olduktan sonra bir subay Cuma namazına gitmekten endişe eder, çünkü bunun terfisine engel teşkil edebileceğini düşünür." dediğini hatırlıyorum.

Genelkurmay, benzeri bir tavsiyeyi, ülkenin tüm bölgelerindeki subaylara gönderse, toplum artık Cuma'da - Bayram'da, camilerde, haki renkli giysilerle yanyana durabildiğini gözlese, Türkiye'de, toplumsal iklim adına çok şey değişecektir.


Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Allah, hepimizin muîni olsun!.
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
keşke bunlar olabilse....Bende askere gidecem inşş.Namaz konusunda endişeliyim..Kazaya kalacak sanırım..Ki askerde namaz kılmanın çok sevabı var vs kılmak problem Rabbim Yardımcım olsun.
 

hun2028

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Hiç Böyle NAMAZ Kıldınız mı?

Hiç Böyle NAMAZ Kıldınız mı?

Selamlarin en güzeli ile Esselamü Aleyküm,

Namazinizi husu ile kilamiyorsaniz, bu yaziyi okuduktan sonra bu degisecek...
1Hafta1Ayet.com » Hiç Böyle NAMAZ Kıldınız mı?

Selam, Sevgi ve Dua ile...
bilgi@1hafta1ayet.com
namaz6fp2.jpg
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
emeğine sağlık...Rabbım bu duygularla namaz kılmayı nasip etsın hepimize...
 

ebuzer25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ağu 2008
Mesajlar
1,845
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Bir vakit namaz mı yoksa hayat mı?

Bir vakit namaz mı yoksa hayat mı?

Bir vakit namaz mı yoksa hayatmı..
Bir vakit namaz mı, hayat mı?” diye bir soruyla ve tercihle karşı karşıya gelsek ve gözümüzü hiç kırpmadan ve bir saniye bile düşünmeden “namaz” diyemeyeceksek, yaşadığımız hayatı “Hayy” olanın bir armağanı olarak göremiyoruz demektir.

Namaz, kulluk bilincinin zirve yaptığı duraktır. Bir insanın yükselebilecek olduğu en büyük makam, kulluk makamıdır. Namaz işte bizi buraya taşır. Bir insan kendini “kul” olarak kabul etmiyorsa, ne olarak kabul ederse etsin, fark etmez. O artık nefsinde ilahların çarpıştığı bir savaş meydanındadır ve “barış” denen nimetten de çok çok uzaklardadır.

Namaz, mü’minlere, Allah’u Teala tarafından Mirac’da armağan edilen en güzel hediyedir. O Mirac ki, Cebrail’in huduttan öteye bir adım atamadığı, bir yerden sonra, Rabbin huzuruna yalnızca AşK’la girildiği bir ilahi tören! Zaman ve mekanın ötesinde, fakat aşkın en gizemli nağmelerini ruh ikliminde duya duya, insan olmanın şerefiyle ve seni yaratana “Rabbim” diyebilmenin mutluluğuyla “kul” olma onurunun insana hediye edildiği mutluluk diyarı. Bu diyarın mutluluğunu yalnızca kendisinin tatmasına gönlü razı olmayan Sevgililer Sevgilisi’nin
“Namaz mü’minin miracıdır.” diyerek Rabbi katında bize namazla şefaat etmesi, eğer uyuyan gözlerimizi hala uyandırmıyorsa, yazık!


Namaz, böyle bir iklimin diriltici soluğudur. Dünyanın dönüşü nedeniyle yeryüzünde ezan okunmayan bir an yoktur. Ve beş vakitin her anı dünyada mevcuttur. Dünya anbe an secde ederken, gökyüzünde melekler namaz şöleninde Allah’ı tesbih ederken, her varlık kendi diliyle “Allah” derken, insan, namaza durarak “Allahu Ekber” demiyorsa, kendi kıyametini koparmış demektir.

Namaz Mirac’dır ve Allah ile buluşmadır. Gözyaşlarıyla abdest almayan insan Rabbi ile nasıl buluşabilir?

Namaz, aşkta yok olmanın adresidir. Kendi varlığından başka varlık bilmeyenlerin o adrese gitmeleri nasıl mümkün olabilir? Namazsız insan, kaybolmuş insandır.


Namazla arınan gönül, duygularını aydınlatmıyorsa, sen kimin münevverliğinden (aydın) söz edersin?

Her sabah göklerden gelen diriltici sesi duyup, yeryüzüne merhametle dolmuyorsan, senin varlığından daha büyük eziyet mi vardır?

Secdede, aşkın doruklarında kainatın ruhunu sağamıyorsan, medeniyet meydanına “bozguncu” olarak indiğinin de farkında değilsin.


Namaz arındırıcı ve aydınlatıcıdır. Arınmamış ve aydınlanmamış insan bir şeyin başına geçer ve iktidar olursa, o yer fesada uğramış demektir.

Gece. Yıldızlar ayet ayet gökyüzünden asılıyor. Gökyüzünde şölen var: vaktin melekleri, insanoğluna ikinci kez eline geçiremeyecek olduğu “zaman dilimi”ni sunuyorlar.
“Kalkın ey insanlar, Rabbimiz, sabahı size hediye ediyor!”
diye nida ediyorlar.

insan uykuda. insan nefsinin kuyusunda. Kuyularda Yusuf yok. Rüyaları yılanlar basmış. Minareden bir ses: “Allahu Ekber!” Yusuf suretinde bir genç ayakta ve namazda: “Allahu Ekber!”

Kıyamet bugün de ertelendi, çok şükür.


Ve ruhumuzun kıyametinin ebediyyen ertelenmesi için hep birlikte haykıralım:

“Haydi namaza!”

__________________
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt