HAK DOSTLARININ ÖRNEK AHLAKINDAN-59
(Kur’ân’ın Telkîn Ettiği Konuşma Üslûbu )
Bu sebeple sözü fazla uzatmadan, kısa ve öz bir şekilde ifâde etmek gerekir. İfâdelerimiz berrak bir su gibi duru, sade, fakat akıcı olmalıdır. Zîrâ Hazret-i Mevlânâ’nın ifâdesiyle; “Uzun sözü, maksadını anlatamayan söyler.” Lâfı uzatmak, dönüp dolaşıp aynı şeyi tekrarlamak, hem muhâtabı sıkar hem de onu anlayışsız yerine koymak olur. Buna edebiyatta “itnap” yâni sözde gevezelik denir. Güzel konuşmak için, evvelâ dinlemeyi öğrenmek de şarttır. Cenâb-ı Hak, çok dinleyip az konuşması için insana iki kulak, bir dil bahşetmiştir. Çok konuşmak, insanı gözden düşürür. Bir de içi boş tartışmalarla uzun uzadıya konuşup vakit isrâfından sakınmalıdır. İmam Evzâî (v. 157) der ki: “Allah, bir topluluğa şer murâd ederse, onlara gereksiz yere cedel (tartışma) kapısını açar ve onları amelden alıkoyar.” Bu yüzden gereksiz çekişmeler ve boş lâkırdılar da konuşmanın israfı cümlesindendir. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- buyururlar ki: “İnsanoğlunun konuşmaları lehine değil, aleyhinedir. Ancak iyiliği emretmek veya kötülükten men etmek için yaptığı konuşmalar bunun dışındadır.” (İbn-i Mâce, Fiten, 64) “Yâ Hafsa! Çok konuşmaktan sakın. Söylenen şey zikrullâh olmadıkça kalbi öldürür. Fakat Allâh’ı çokça zikret. İşte bu, kalbi diriltir.” (Ali el-Müttakî, no: 1896) “…Hayırlı şeyler konuşmak, sükûttan daha iyidir; sükût da kötü şeyler konuşmaktan daha iyidir.” (Hâkim, III, 343; Beyhâkî, Şuab, 256/4993) Dolayısıyla nerede, ne zaman ve ne kadar konuşacağını iyi ayarlamak gerekir. Şeyh Sâdî-i Şîrâzî ne güzel söyler: “İki şey akıl hafifliğini gösterir: Söyleyecek yerde susmak, susacak yerde söylemek.” Ayrıca muhâtabın durumuna göre ses tonunu da nâzik bir şekilde ayarlamak îcâb eder. Çok yüksek ve bed bir sesle, kaba-saba konuşup kulak tırmalamak da, Kur’ân-ı Kerîm’in men ettiği konuşmalardandır. Âyet-i kerîmede buyrulur: “Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” (Lokman, 19) Nitekim bâzı sahâbîlerin, Peygamber Efendimiz’in huzûrunda yüksek sesle konuşmaları üzerine şu ilâhî ihtar gelmiştir: “Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin! Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’le yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.” (el-Hucurât, 1-2) Bu da büyüklerin ve hürmete şâyan kimselerin huzûrunda edeben sesi kısmak gerektiğini ifâde etmektedir. Ayrıca dili; dedikodu, gıybet, iftirâ, sû-i zan gibi çirkinliklerle de kirletmemek îcâb eder. Bunlar, kalpteki fesâdı gösteren dilin âfetleridir. Velhâsıl, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmış bir mü’min, açılmış bir çiçek gibi güzelliğiyle, hoş râyihasıyla, rûhu okşamalıdır. Her sözü, rûha gıdâ olan pırlanta ifâdelerden müteşekkil olmalıdır. Sîmâsından tebessümü eksik etmemeli, tatlı diliyle rahmet tevzî etmelidir. Şahsiyeti ve davranışları itibâriyle “ahsen, ecmel ve ekmel” kıvâmında olmalıdır. Ahsen, yâni her işi en güzel olmalı, etrafına dâimâ güzellik tevzî etmelidir. Ecmel, yâni gönle huzur ve ferahlık verecek zarâfet ve letâfette olmalıdır. Ekmel, yâni çok olgun, en mükemmel olmalıdır. Böylesine ideal mü’minlerin her işi ve eseri, İslâm’ın güzelliğini, ihtişâmını, estetiğini, huzûrunu ve güleryüzünü aksettirir. Hilye-i şerîfelerde nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz’in yüzünde nûr-i melâhat, sözlerinde selâset, hareketlerinde letâfet, lisânında talâkat, kelimelerinde fesâhat, beyânında fevkalâde belâğat vardı. Konuşması son derece tatlı ve gönül okşayıcı, kelimeleri ne fazla ne de eksik idi. Tane tane konuşur, her cümlesi, dinleyenler tarafından rahatça anlaşılırdı. Çabuk çabuk konuşarak sözlerini arka arkaya sıralamazdı. Hâsılı O, insanların en fasih, veciz ve hikmetli konuşanı, en özlü söz söyleyeni ve merâmını en doğru şekilde ifâde edeni idi. Ebû Kursâfe -radıyallâhu anh- şöyle der: “Ben, annem ve teyzem, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bey’at edip yanından ayrıldığımızda, annem ve teyzem bana: «–Yavrucuğum, bu zât gibisini hiç görmedik! Yüzü O’ndan daha güzel, elbiseleri daha temiz ve sözü daha yumuşak başka birini bilmiyoruz. Sanki mübârek ağzından nûr saçılıyordu.» dediler.” (Heysemî, VIII, 279-280) Rabbimiz biz kullarını, Âlemlere Rahmet Efendimiz’in rahmet lisânına âşinâ kılsın! Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanıp her hâl ve hareketimizi Kur’ân ölçüleriyle tanzîm edebilmemizi nasip ve müyesser eylesin! Âmîn