Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah C.C. nun sevgisine nail olanın (İnşallah) davranış tarzı ne olmalıdır... (1 Kullanıcı)

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Bu yazıda ; Allah C.C. na olan sevginizin ...Allah C.C. tarafından karşılık gördüğü ve size... sizi sevdiğini buyurduğunu ...
Bu buyrulan sevgi neticesinde gayet normal bir İNSAN olan sizde oluşan veya doğan bu büyük aşkın,cezbenin,heyecanın veya coşkunun sonu nereye varmalıdır...konusuna yer verelim istedim...

Çünkü işte biz bu aşkı yakaladığımız noktada ;Allah C.C. nun sevgisine gark olmuşken...Bu aşkın sevinci içinde iken yapmamız gereken Hamd ve şükür ile Allah C.C. olan aşkımızı arttırmak , Muhammed Mustafa A.S. 'a çok salat ve Selam getirmek ...
La İlahe İllallah ...Kelime-i tevhide yapışmak olmalı iken ...

Maalesef başka biri veya birileri tarafından senaryosu önceden çizili olan roller ile etki altında tutularak... bak dedim oldu veya bak uyguladık oldu... haydi şöyle coşalım ,haydi şunu yapalım ...gibi... yanlışa sürükleyen ...bu cezbeden istifade etmek isteyen kişi veya kişiler maalesef olmaktadır...Bu olmaması gereken Allah C.C. nun kesin olarak yasakladığı yanlışlıkları duymakta veya basın ,yayından izlemekteyiz...

Bazı duyumlardan da öğrendiğimize göre maalesef cezbe için değişik yiyecek veya içecek alınmakta güya bunlar yapılırsa Allah C.C. nun sevgisine daima aynı şekilde nail olunacağı sanılmaktadır...

Aksine bu yanlışlık sizi (Allah C.C. korusun) bir daha sevilemeyeceğiniz noktasına götürebilmektedir...

Allah C.C. nun sevgisine nail olan (İnşallah) değerli arkadaşlarıma bir DİKKAT dip notu yazalım istedim...



DİKKAT : Allah C.C. nun sevgisi sizde vasıl olmuş yani Allah C.C. size aşkını lütfetmiş ise ...
Sakın ;
Hamd ve Şükrü arttırınız...
La İlahe İllallah ...Kelime-i tevhidine sarılınız...
Allah C.C. size lütfettiği bu anı ; bir daha bu şekilde yaşatmaz bunu biliniz ve şımarmayınız...
Allah C.C. KULU 'na her defasında başka bir İLİM lütfu ile yaklaşır...
Kendinize fazla güvenmeyiniz...Allah C.C.nun sevgisi olmaz ise sizin veya bizim sevgimiz hiç bir işe yaramaz..
Bu Lütuf size dir bunun aracı ile hiç bir ilgisi yoktur...
(Bilgi veya öğretmeleri dışında-Tabi ki bize öğrettikleri için Allah C.C. onlardan razı olsun. )
Lütuf Allah C.C. dan bizatihi size dir ...Hiç kimsenin bunda etkisi yoktur...
Kur 'an-ı Kerim çizgisinden sakın uzaklaşmayınız...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Bir insana duyduğunuz sevgi, ondaki delilleri gördükçe artar. Örneğin eşinizle olan ilişkinizi düşünün. Eşinizin gösterdiği her güzel tavır, ona olan sevginizi artırır. Size güzel sözle hitap etmesi, yemek yerken nezaketli davranması, temiz olması, kötü bir olay karşısında sabır göstermesi, merhametli olması, sizin eşinize olan sevginizi artıran delillerdir. Bu deliller arttıkça eşinize duyduğunuz sevgi de artar.
[h=2]Allah Sevgisi, Allah’ın Varlık Delilleri Üzerinde Düşünerek Artar[/h]İman hakikatleri, Allah'a duyduğumuz sevgiyi, aşkı ve korkumuzu artıran çok önemli etkenlerdir. Çevremizde gördüğümüz canlı ve cansız her şeyi Allah yaratmıştır. Yarattığı canlılardaki detayları inceledikçe, Rabbimizin büyüklüğünü daha iyi kavrarız. O'nun, ilmiyle kuşattıklarına şahit oldukça O'na olan sevgimiz de artar.

"Ben zaten Allah'ı seviyorum, O'nu sevmek ve varlığını anlamak için iman hakikatlerine ihtiyacım yok, Allah zaten var" demek çok samimi bir tavır olmaz. Elbette deliller olmadan da Allah'ı severiz ancak deliller üzerinde düşünmek Allah'ın emridir ve her delil bizi O'na yakınlaştıran bir vesiledir. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Ali İmran Suresi, 191)
Bir insana duyduğunuz sevgi, ondaki delilleri gördükçe artar. Örneğin eşinizle olan ilişkinizi düşünün. Eşinizin gösterdiği her güzel tavır, ona olan sevginizi artırır. Size güzel sözle hitap etmesi, yemek yerken nezaketli davranması, temiz olması, kötü bir olay karşısında sabır göstermesi, merhametli olması, sizin eşinize olan sevginizi artıran delillerdir. Bu deliller arttıkça eşinize duyduğunuz sevgi de artar.

Allah'ın varlık delillerine şahit olmak da, O'na olan sevgi ve bağlılığı artırır. Bu nedenle iman hakikatlerini önemsiz görmek ve ben zaten onlar olmadan da Allah'ı seviyorum demek mümine yakışan bir tavır olmaz. Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 35)
Ayette rabbimizin de belirttiği gibi inanan herkes O’na yakınlaşmak için vesileler aramalı ve “Rabbinin nimetini durmaksızın anlat.” (Duha Suresi, 11) ayeti gereğiAllah’ın nimetlerini hiç durmadan anlatmayı kendine görev edinmelidir. Bu şekilde kişi hem Allah’ın emrini yerine getirmiş olur hem de Allah’a duyduğu sevgi ve bağlılığın, Allah’ın izni ile artmasına neden olur. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. (Bakara Suresi, 5)


ibrahim akin.....
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Çok haklısınız...
Bizim endişemiz bu Aşk üzerine leke düşmesin içindir...
Çünkü Allah C.C. biz KUL 'lara.. .bir saniyede ''Gör''İLMİ bilgisini aktarır ...
Bu bilgi bize mucizevi ortam olarak yansır... bu bir saniye İLMİ nin sevinci , belki bir yıl sürer ...İsteriz ki her an o anı yaşayalım...
İşte bu noktada yola devam edilmeli ...İbadet veya Takva arttırılmalı ...Hamd ve Şükür çoğaltılmalıdır...
Aynı ''Gör''İLMİ bilgisini aynı tarzda tekrar yaşayamazsınız (Bu İLMİN ...İLMEL YAKIN İLMİYLE ilgisi yoktur)......yolunuza devam edin uyarısı işte burada doğar...
Lütuf sadece sizedir ...
Siz layıksınız ondandır...Yola devam ...
Lütfen teferruata girmeyin yolunuz açık olsun...
Selamlar...


Sahi : Allah C.C. sizi hiç unutmaz merak etmeyin ...o yüzden durmayın yola devam...
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
27
Oncelikle Allah ebeden razi olsun bu hos ve degerli paylasimlariniz icin.

Ben de bu aralar bu konu uzerinde cok durmaktayim.

Bazen zikrederken O'nu, oyle bir ilhamla yuregime geliyor ki, gokyuzune ve gorebildigim her yere goz degdirip "Ben de seni ey Rabbim !" diyesim geliyor.

Cok degerli yazilarinizi not defterime alabilir miyim? Hakkinizi helal edin.
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Oncelikle Allah ebeden razi olsun bu hos ve degerli paylasimlariniz icin.

Ben de bu aralar bu konu uzerinde cok durmaktayim.

Bazen zikrederken O'nu, oyle bir ilhamla yuregime geliyor ki, gokyuzune ve gorebildigim her yere goz degdirip "Ben de seni ey Rabbim !" diyesim geliyor.

Cok degerli yazilarinizi not defterime alabilir miyim? Hakkinizi helal edin.

Tabi ki sevinirim ...Yanlız aceleci olun ...Aşk ile söylediğim bazı cümleleri sonra kendime sen kimsin diyerek değiştirebiliyorum...Selamlar...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Allah'a iman eden kimse, Onu tanıdıkça hem çok sevecek hem de çok korkacaktır. Bu nedenle Onu sevmenin ve ondan korkmanın yolu Onu, sıfatlarını, isimlerini ve eserlerini tanımaktır. Ayrıca ibadetleri yamakla ve günahlardan sakınmakla da artacaktır.

Muhabbetullah, Allah Teâlâ'nın kemâl ve cemâlini idrak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir nurdur. Bu muhabbet ile insan ruhu, kederlerden ve hüzünlerden kurtulur. Safî neşe ve huzura kavuşur. İnsan ruhunu yüksek erdeme ulaştıran sebeplerin en sağlamı, Allah sevgisidir.

Cenâb-ı Hak, insanın kalbine sonsuz bir muhabbet kabiliyeti yerleştirmiştir. Bu sonsuz muhabbet, ancak zât ve sıfatlarıyla nihayetsiz kemâlde bulunan Allah içindir. Yâni, insana lütfedilen bu sevgi kabiliyeti Allah'ı sevmek içindir.

İnsan bir şeyi ya ondaki kemâl, yahut ondan aldığı lezzet ve gördüğü menfaat için sever. Meselâ, bir Müslüman peygamberleri, evliyaları, irfan ve fazilet sahibi zâtları, onlardaki “kemalât-olgunluk-erdem” için sever. Kendisine ihsan eden kimseleri, onlardan gördüğü lütuf ve ikramları için sever. Yediği yemek ve meyveleri ise lezzetleri için sever. İnsan, aklen ve vicdanen bilir ki, kemâllerini takdir ettiği, ihsanlarından memnun olduğu ve lezzet aldığı bütün bu varlıklar Allah'ındır. Hepsini O yaratmıştır. Bunlarda tecelli eden bütün kemâl, cemâl ve ihsanlar, hep O'ndan gelmektedir.

Öyleyse, insan kendindeki bu nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, evvela ve bizzat Allah'a verecek, diğer bütün muhabbete lâyık zâtları, nimetleri ve ihsanları da Allah için sevecektir. Bozulmamış her akıl, tefessüh etmemiş her vicdan, bu hakikati kabul eder.

Buna binâen, biz Müslümanlar başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere, Dört Halifeyi, Âl-i Beyt'i, bütün sahabe-i kirâmı Allah nâmına, “Allah onları sevdiği ve sevmemizi istediği” için seviyoruz. Eğer bu zâtları, Allah için değil de, sırf kendi şahsiyetleri için sevsek, o zaman Hristiyanların düştüğü tehlikeye biz de düşmüş oluruz. Zira, onlar Hz. İsa'yı (as) Allah'ın bir Resulü, elçisi olarak Allah namına değil de, - hâşâ - Allah gibi seviyorlar. O'nu, Allah'a ortak koşmakla dinden çıkıyorlar.

Her Müslüman, şu konuyu dikkatle göz önüne almalıdır: Kur'ân-ı Kerim, insanların dünyevî ve uhrevî bütün durumlarına ölçü getirmiştir. Konuşmalarına, yiyip içmelerine, ticaretlerine... ölçü koyduğu gibi, fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymuştur.

Meselâ, konuşmaya ölçü getirmiştir: Müslüman yalan konuşamaz. Düşünce tarzına ölçü getirmiştir: İnsan Cenâb-ı Hakk'ın Zâtını, mahiyetini ve nasıl olduğunu düşünemez. Aynı şekilde Allah'ı sevmeye ve O'ndan korkmaya da ölçü getirmiştir. Allah sevgisinin ölçüsü, “iyi amel işlemek”, Allah korkusunun ölçüsü ise, “takvâ” yâni günahlardan sakınmaktır.

Konumuzla ilgili olarak “sevgide ölçü” üzerinde biraz durmakta fayda görüyoruz.

Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah'ı severiz. Sonra Peygamberimizi (s.a.v) severiz. Ama, O'nu (s.a.v) -hâşâ- Allah gibi değil, Allah'ın kulu ve Resulü olarak severiz. O'ndaki bütün kemalâtın kendi zâtından değil, Allah'tan olduğuna iman ederiz. O'nun, Cenâb-ı Hakk'ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımızdan, malımızdan ve akrabalarımızdan kısaca her şeyimizden daha çok severiz.

Allah ve Resulü (sav)'nden sonra diğer peygamberleri, sonra dört halifeyi, sonra diğer sahabeleri severiz. Sonra da derecelerine göre, bütün evliyaları ve müminleri severiz... Sonuç olarak, sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz.

Allah'ı sevmenin nasıl olacağına gelince, bu hususta Kur'ân-ı Kerim şu ölçüyü koymuştur:
“De ki: Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (1)
Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah'a (c.c.) imanınız varsa, elbette Allah'ı seveceksiniz. Madem Allah'ı seveceksiniz, Allah'ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise Allah'ın sevdiği zâta benzemelisiniz. O'na benzemek ise, O'na ittiba etmek (tâbi olmak)tır. Ne vakit O'na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah'ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin.” (2)
Bu ayet-i kerime ve izahından anlaşıldığı gibi, Allah'ı sevmenin yöntemi, Peygamber Efendimize (s.a.v) uymaya çalışmaktır. Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resulüllah'a benzemek ve O'nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah'ı sevmiş olur. Ashâb-ı kirâmın büyüklüğü, Resulüllah'a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır. Bu vadide, Hz. Ali (r.a) ve Âl-i Beyt'in de çok özel bir yeri vardır. Öyleyse onları seven her mümin de, onlar gibi Peygamberimize (s.a.v) tâbi olmakla sorumludur. Sonuç olarak, Peygamberimiz (s.a.v) Allah'ın sevdiği, razı olduğu insan modelidir. Bir mümin O Rehber-i Ekmel'e benzediği ölçüde Allah'ı sevmiş ve O'nun muhabbetini kazanmış olur.

Peygamberimize (s.a.v) benzemek ise, fiilleriyle, sözleri ve emirleriyle, davranışlarıyla O'nun bütün Sünnet-i Seniyye'sine tâbi olmakla mümkün olur.

Buna göre, Sünnet-i Seniyye'ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulüllah Efendimiz (s.a.v) gibi -farz, vacip, sünnet- bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur'an'ı okuyacak, O'nun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek. O'nun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır.

Allah korkusunu nasıl anlıyoruz?

İşlenen suçların ve günahların çoğunu, bunları yapan kişilerde Allah korkusunun bulunmayışına bağlarız. “Bu kimseler Allah’tan korkup Onun azabından çekinselerdi, bu işleri yapmazlardı.” deriz. Acaba Allah korkusu nasıl olmalıdır? Yalnızca dehşet ve korku üzerine kurulmuş bir disiplini, İslâmın hoşgörü muhtevası ve Cenab-ı Hakk'ın sonsuz rahmetiyle nasıl bağdaştırabiliriz?

Kur’ân-ı Kerim’de mü’minler şöyle anlatılır:
“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığı zaman kalbleri titrer. Kendilerine Onun âyetleri okunduğunda imanları artar ve onlar yalnız Rablerine tevekkül ederler.” 3
Bu âyetten anlaşıldığı gibi, iman nurunun artmasıyla Allah korkusunun kalbde yerleşmesi arasında çok yakın bir ilgi ve irtibat vardır.

Allah’ın âyetleri okundukça imanın ziyadeleşmesi ne demektir? Bu hususu merhum Elmalılı şöyle izah eder:
“İlim ve amel cihetinden gelen deliller arttıkça tahkikî iman inkişaf eder. Yakîn ve iman ziyadeleşir.”4
Tahkikî imanın da mertebeleri vardır. Bunlardan ilmelyakîn mertebesi, delillere dayanarak şüphelere karşı koyar. Taklidî, yani anne ve babadan devralınan ve derin bir araştırmaya dayanmayan bir iman bazan tek bir şüphe karşısında bile mağlûp olabilirken, delillere dayanarak elde edilen bir iman sayısız şüphe karşısında dahi sarsılmaz.

Tahkikî imanın ikinci bir mertebesi aynelyakîndir ki, onun da kendi içinde mertebeleri mevcuttur. Allah’ın kâinatta tecellî eden güzel isimleri ve bu isimlerin mertebeleri kadar mertebesi vardır. Mü’min o tecellîleri görüp okuyabilme kabiliyeti nisbetinde sağlam ve sarsılmaz bir imana sahip olur. Bu safhanın en yüksek mertebelerinde artık kâinatı bir Kur’ân gibi okuyabilecek dereceye gelmiştir. Yani, meselâ bir çiçek üzerinde Cenab-ı Hakk'ın Halık, Musavvir, Müzeyyin, Mülevvin, Cemil, Rahim gibi isimlerini okur. Onu yaratan, sûret veren, süsleyen, renklendiren, güzelleştiren ve şefkat ve merhamet gösteren bir yaratıcısının isimlerinin tecellilerini seyreder.

Üçüncü mertebe de hakkalyakîn olarak isimlendirilir. Bu dereceye ulaşan bir kimse artık varlık âlemlerini saran perdeleri geçmiş ve şüphelerin ordular halinde hücumu karşısında dahi sarsılmayacak bir imana erişmiştir.5

Peygamberlerin ve maneviyat rehberlerinin imanı bu derinliğe sahiptir. Miracda Cenab-ı Hakkın cemâl ve kelâmına muhatap olan Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) ve onun izinden giderek, yerde iken Arş-ı Âlâyı temâşâ edebilecek kadar ruhen terakkî eden Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin kuvvetli imanları bu mertebeye misal olarak verilebilir.

Bu umman misali imana ancak ilim yoluyla ulaşılabilir. Tabiî ki, bu ilmin, insanı imana götüren bir ilim olması şarttır. İşte her an ilimle bu iman mertebelerinde yükselenlerin, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda imişçesine duydukları haşyet ve ürpertiyi tarif etmek mümkün müdür?
“Allah’tan ancak ilim sahipleri korkar.”6
meâlindeki âyet-i kerimede bu hakikat ifade edilmektedir. Bu hürmet ve haşyet, her mü’minde imanın derecesine göre tecellî eder.

Çünkü insan ilim vasıtasıyla Rabbini tanıdıkça Ona olan sevgisi ve saygısı artmaktadır. Zira bütün kemâl mertebelerinin üzerindeki sonsuz bir kemâl, elbette ki sonsuz bir hürmete lâyıktır. Üstün vakarıyla ve eşsiz şahsiyetiyle erişilmez bir mertebeye sahip bir maneviyat büyüğünün huzurunda nasıl içimizi sevinçle karışık bir ürperti kaplıyorsa, onun sayısız defa üstünde bir kemâlin sahibi olan Cenab-ı Hak katında nasıl bir ruh hali içine gireceğimizi düşünelim.

Allah sonsuz rahmet ve şefkat sahibi olduğu gibi, sonsuz derecede gayret ve izzet sahibidir aynı zamanda. Pekçok Kur’ân âyetinde tekrarlandığı üzere, Allah hem Rahîm’dir, hem Azîz’dir. Rahîm isminin gereği olarak bütün varlık âlemini sonsuz şefkat ve rahmetiyle kucaklarken, Azîz ismiyle de, kanunlarına isyan edenleri ve bu isyanlarıyla izzetine dokunanları cezalandırmaktadır.

Bu itibarla, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda olan bir kul, bir taraftan o sonsuz rahmetin câzibesiyle kendisinden geçmiş, diğer taraftan da gazabının dehşeti karşısında kalbi titrer bir vaziyettedir. Böyle bir insanın Allah’ın emirlerine isyan edip yasaklarını çiğnemesi mümkün müdür?

Bu korku da, tıpkı sevgi gibi, insanı Allah’a götürür. Bediüzzaman’ın izah ettiği gibi,
“Halik-ı Zülce-lâlinden havf etmek (korkmak), Onun rahmetinin şefkatine yol bulup iltica etmek demektir. Havf (korku) bir kamçıdır, Onun rahmetinin kucağına atar. Mâlûmdur ki, bir vâlide, meselâ bir yavruyu korkutup sînesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü şefkat sinesine celb ediyor. Halbuki, bütün vâlidelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyenin bir lem’asıdır / parıltısıdır. Demek, havfullahta (Allah korkusunda) bir azîm (büyük) lezzet vardır.” 7
Şu halde, korkunun veriliş maksadı da insanı Allah’a götürmektir. Bu bakımdan, bu duygumuzu başka yerlerde kullanıp asıl maksadından uzaklaştırırsak, büyük zararlara uğrarız. Nasıl sevgimizi yanlış yerlerde kullandığımızda, sevdiklerimizden karşılık görmemek; aksine onlar tarafından tahkir edilmek ve kalbimizdeki onca sevgiye rağmen onlardan ayrılmak gibi acılarla, o sevgi bizi ıztıraplar içinde boğan bir duygu haline gelir. Aynı şekilde, korku duygusunun yanlış yerde kullanılması da, insanın hayatını zindana çevirir. Çünkü korkulmaya değmediği halde korktuğumuz varlıklar bize gayet sıkıntılı bir zillet yaşatmaktan başka hiçbir şey yapamazlar. Ne yardımcı olabilirler, ne de korkumuzu teskin edebilirler. Aksine, duygusuz bir merhametsizlikle sırtlarını çevirerek veya hücumlarını şiddetlendirerek bizleri perişan ederler.

Korku hissinin iman ve tevekkülle olan alâkası Sözler’de şöyle anlatılır:
“Tam münevverü’l-kalb bir âbidi küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki, harika bir kudret-i Samedâniyeyi lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat meşhur bir münevverü’l-akıl denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse yerde titrer. ‘Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?’ der, evhâma düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hânelerini terk ettiler.).” 8
İlave bilgi için tıklayınız:
KoAllah'ı sevmeli mi, yoksa ondan korkmalı mı?..
Dipnotlar:

1. Âl-i İmrân, 3/31.
2. B. S. Nursi, Lem’alar, s.21
3. Enfâl, 8/2
4. Hak Dini Kur'ân Dili, III/2367.
5. Bediüzzaman Said Nursi. Emirdağ Lahikası-I, s.102 ve 103.
6. Fâtır, 35/28.
7. Sözler, s. 331.
8. a. g. e.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Gene güzel bir yorumlar zinciri ile bizi aydınlatmış sınız teşekkürler ederiz...
Gerçekten de nefis bir konu...
Allah C.C. ve Muhammed Mustafa A.S. Efendimizden bahis Canın rahatlığına doğru hızla giden bir yelkene binmek gibidir ...
Peygamber A.S. lar gerçeği hele Muhammed Mustafa A.S. gerçeği söz ile ifade edilemeyecek tarzda mükemmel bir aşka kucak açan konudur...
Mutmain olmak fiiline kavuşursunuz yani zerre niz ile ...tabiri caiz ise aşka gark olursunuz...
Mükemmel aşka gark olmak ender yaşanabilecek ancak etkisi yıllarca sürebilecek bir konudur...
Muhabbet aşkına düşerse insan o sevinci daim aynı duygularla devamlı yaşamak ister...
Ancak ,insana Allah C.C. bu İlmi.... yani ,Muhabbetullah İLMİ 'ni bir defa perdeleri kaldırılarak lütfeder...
Bu lütuf tefekkür yolu ile hayat boyu yaşanır ...
Aynı etkili muhabbetli yaşamı sürdürme arzusu da aşkın büyük aşka dönüşmesini sağlar...
Yerinizde duramaz Allah C.C. ve Sevdiklerini...Habibini A.S. ...diger Peygamber A.S. ları ve kısaca her kesi Allah C.C. na yakın olmak için sever ve tevekkül ile hepsine dahada yakın olmak ister...çalışırsınız...
İsa 'A.S. konusu apayrı bir konudur...
İNCİL 'in doğru meal edilememesi dolayısı ile de ,gerçek çözüme ulaşamazlar...
Kur'an-ı Kerime yaklaşarak, hatta sarılarak gerçek manasına ulaşsalar İNCİL ile zaten sorun kalmayacaktır...
Kur'an-ı Kerimin ayrıntılarla İsa A.S. dan bahsi hatta Meryem Annemizden bahsi... Allah C.C. nun onları... kendine yani İslama, Kur'an-ı Kerime ve Muhammed Mustafa A.S. a daveti gibidir...
Lamallah gerçeği bilgisi eksikliği bu sonucu oluşturur...
İslam dininin Allah C.C. tarafından korunur olması ve Tefekkürün İslam ile doruğa çıkması Lamallah gerçeğinin anlaşılmasını sağlar...
Allah C.C. İslam ile bize tefekkürü lütfetmiş ve Lamallah bilgisini bize öğretmiştir...
Kul'u kendim için değil ..Gene KUL'umun kendisi için yarattım buyruğu burada gerçeği oluşturur...
Devam edecek...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Hacı olma konusu da çok hassas konudur...
Zengin olan veya gücü olan yorumu ...Tabiri caiz ise, tam bir imtihandır...İptila konusudur...
Benliğin coşması... Allah korusun tehlikeli bir sonuç olur...
Tüm görevi ifa ettim bitti....
Allah C.C. davet etti HAC yoluna gidiyorum...
Hakkımı helal et, zenginliğimin tadına bak... haydi törenle ,tabiri caizse seremoni ile konvoy la beni uğurla ve karşıla...
El öpmeye gel ,benden öğren ,artık bitti işim ....Cennet garanti ,duygusunu oluşturur...Buda çok tehlikeli diye düşünüyorum...
Halbuki Hacı olmak ;daha hassas ,daha mütevazi ,daha sevecen ,daha cömert olmayı gerektirir...
Allah C.C. adabını gerektirir...
Allah'ım C.C. Adabın ile bizi adaplandır...Aşkınla coştur...Bizi kendine yakın nasip et...Amin...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Sevgiyi insanların kalbine yerleştiren Allah'tır. Sevgi, ancak karşılıklı güven duyularak yaşanabilecek bir duygudur.

Güvenin oluşması için ise tek şart tarafların Allah'a samimi iman eden insanlar olduklarına kanaat getirmeleridir.

Allah'tan gerektiği şekilde korkan bir insan, Allah'ın hoşnutluğunu arar ve sevgiden derin haz duyar. İnsanları Allah'ın tecellileri olarak gören biri kişilere karşı derin sevgi, şefkat acıma gibi hisler duyar.

Böyle olunca da insanları Allah'a olan sevgisi ve saygısından kaynaklanarak sever. Bu sevgiyi şüpheye düşürecek, güvensizlik katacak bir hal ya da niyet içinde olmaz. Nefsini öne çıkarmaz, kendi çıkarlarını gözetmez. Böyle bir insan, Allah'ın haram kıldığı hiçbir şeyi yapmaz, bu da onu güvenilir yapar.

İman etmeyen insanlar arasında gerçek samimi sevginin yaşanmamasının nedenlerinden biri de bu güven duygusunun eksikliğidir.İman etmeyenlerin arasında karşılıklı çıkara dayalı, her an zarar görmekten korkan tedirgin bir ilişki söz konusu olur.

Bunun bir sonucu olarak da iman etmeyenler, kendilerini insanlardan korumak için sürekli tetikte olurlar. Elbette çok açıktır ki böyle bir birliktelikte sevgi yaşanamaz, herkes kendi istek ve tutkuları için yaşar. İman etmeyenler sevginin neden yok olduğunu düşünmek ve çözüm aramak yerine, çözümsüz bir sistem içinde sevgiyi hiç hissedemeden yaşarlar.

Sevginin yerine tercih ettikleri duygu ise çılgınca şeytani bir hırstır. Bu hırs para kazanma tutkusu, gösteriş yapma ya da itibar elde etmeye çalışma gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkar.

Oysa dünyevi nimetler, Allah rızası için kullanılmadıktan sonra insana sadece mutsuzluk, huzursuzluk tedirginlik yanlızlık gibi duygular getirir.

Herşeyin bir gün ölümle son bulacağını düşündüğümüzde bu hırsların ne kadar boş olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Sadece Allah rızası için yapılan salih ameller insana fayda verecektir. Kuran'da bildirilen bu gerçeğin farkında olan müminler, sadece ahireti düşünerek Allah rızası için çabalarlar.

Allah'a olan sevgileri sonsuza kadar olduğu için de kalplerindeki sevgi hissi hiç tükenmez, aksine günden güne artar. Herşeyi Allah'ın tecellisi olarak görüp sevdikleri için de Allah müminlere, sadece onların hissedip yaşayacağı gibi olağanüstü derin bir sevgi verir.

Rabbimiz bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:

"İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olanAllah), onlar için bir sevgi kılacaktır." (Meryem Suresi)
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Sevgiyi insanların kalbine yerleştiren Allah'tır. Sevgi, ancak karşılıklı güven duyularak yaşanabilecek bir duygudur.

Güvenin oluşması için ise tek şart tarafların Allah'a samimi iman eden insanlar olduklarına kanaat getirmeleridir.

Allah'tan gerektiği şekilde korkan bir insan, Allah'ın hoşnutluğunu arar ve sevgiden derin haz duyar. İnsanları Allah'ın tecellileri olarak gören biri kişilere karşı derin sevgi, şefkat acıma gibi hisler duyar.

Böyle olunca da insanları Allah'a olan sevgisi ve saygısından kaynaklanarak sever. Bu sevgiyi şüpheye düşürecek, güvensizlik katacak bir hal ya da niyet içinde olmaz. Nefsini öne çıkarmaz, kendi çıkarlarını gözetmez. Böyle bir insan, Allah'ın haram kıldığı hiçbir şeyi yapmaz, bu da onu güvenilir yapar.

İman etmeyen insanlar arasında gerçek samimi sevginin yaşanmamasının nedenlerinden biri de bu güven duygusunun eksikliğidir.İman etmeyenlerin arasında karşılıklı çıkara dayalı, her an zarar görmekten korkan tedirgin bir ilişki söz konusu olur.

Bunun bir sonucu olarak da iman etmeyenler, kendilerini insanlardan korumak için sürekli tetikte olurlar. Elbette çok açıktır ki böyle bir birliktelikte sevgi yaşanamaz, herkes kendi istek ve tutkuları için yaşar. İman etmeyenler sevginin neden yok olduğunu düşünmek ve çözüm aramak yerine, çözümsüz bir sistem içinde sevgiyi hiç hissedemeden yaşarlar.

Sevginin yerine tercih ettikleri duygu ise çılgınca şeytani bir hırstır. Bu hırs para kazanma tutkusu, gösteriş yapma ya da itibar elde etmeye çalışma gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkar.

Oysa dünyevi nimetler, Allah rızası için kullanılmadıktan sonra insana sadece mutsuzluk, huzursuzluk tedirginlik yanlızlık gibi duygular getirir.

Herşeyin bir gün ölümle son bulacağını düşündüğümüzde bu hırsların ne kadar boş olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Sadece Allah rızası için yapılan salih ameller insana fayda verecektir. Kuran'da bildirilen bu gerçeğin farkında olan müminler, sadece ahireti düşünerek Allah rızası için çabalarlar.

Allah'a olan sevgileri sonsuza kadar olduğu için de kalplerindeki sevgi hissi hiç tükenmez, aksine günden güne artar. Herşeyi Allah'ın tecellisi olarak görüp sevdikleri için de Allah müminlere, sadece onların hissedip yaşayacağı gibi olağanüstü derin bir sevgi verir.

Rabbimiz bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:

"İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olanAllah), onlar için bir sevgi kılacaktır." (Meryem Suresi)

Biliyormusunuz biz Allah C.C. nun bizi sevmemesinden,bizden hoşnut olmamasından korkarız...
Allah C.C. Yaratan olduğu için ,biz ondan başka hiçbir nedenle korkmayız...
Yani ondan korkmak demek var olmak demek diye değerlendiririz ki bizim haddimiz değildir...
Çünkü biz O nun C.C. yanında zaten sevilmediğimiz sürece yokuz...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Sadece Ahiret olmaz ...Dünya ve Ahiret...Tek düşünmek hoşnut değilimi oluşturur...Bu dünya Allah C.C. nun hediyesi olduğundan ...Sevinç hamd ve şükürle kabul etmeli...Takvaya sarılarak sevgi talebi arz edilmelidir..
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Allah C.C. nun tecellisi görüken değil ...
Allah C.C. nun bize görmeyi lütfettiği HAY ismi tecellisini yaşayan varlıklar oldukları için... HAY Esma sı hatırına sevilen....Görülen...Bilinen...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Biliyormusunuz biz Allah C.C. nun bizi sevmemesinden,bizden hoşnut olmamasından korkarız...
Allah C.C. Yaratan olduğu için ,biz ondan başka hiçbir nedenle korkmayız...
Yani ondan korkmak demek var olmak demek diye değerlendiririz ki bizim haddimiz değildir...
Çünkü biz O nun C.C. yanında zaten sevilmediğimiz sürece yokuz...

ammena tabiki hakilasiniz ama ben nedemek istedinizi anlamadim desem..
benimde kast ettigim buydu zaten..aklim karisti gene dedimki ben...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Kul'a ....KUL olmak... yani KUL olarak yaşaması...Rabbimizin C.C. ona bir hediyesidir...Allah C.C. KUL'a Alemi sevgi ile hediye etmiştir...İbtilalar içerisinde ...TAKVA sı onun sınavı.. başarısı Cennet müjdesi...Başarısızlığı Cehennem odunluğu...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
ammena tabiki hakilasiniz ama ben nedemek istedinizi anlamadim desem..
benimde kast ettigim buydu zaten..aklim karisti gene dedimki ben...

Sizi eleştirmek ne haddimize (Eleştirmedim yanlış anlamayın...Sesli düşünme diyebilirsiniz...)Sizi takdir etmek yakışır ''uygundur''...hiç endişe ve güvensizlik yok...Siz ve biz zaten İslamiyet .gen.tr de bir bütünüz...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Mümin dünyaya Allah’a aşkla bağlanmak için gelir. Yalnızca O’na kul olmak, O’na şevkle ibadet etmek, içinde tutkulu aşkı hissetmek, Rabbi’ne deli aşık olmak için gelir.

Mutluluk Allah sevgisiyle, Allah aşkıyla olur, bunun dışında kalpler tatmin olmaz, kurtuluş gerçekleşmez. İnsan yüzlerce yol dener ancak başka türlü mutlu olamaz. Yaşaması gereken, samimi Allah sevgisi ve gerçek Kuran ahlakıdır.

Aşık sevdiğini gücendirmekten, onun sevgisinin yok olmasından çok çekinir. Allah’a aşkla bağlı insan, bundan daha şiddetle içi titreyerek Allah korkusunu yaşar. Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalmaktan korkar... Allah’tan gücü yettiğince korkan insan, O’nun buyruklarına uyma konusunda çok daha dikkatli olur; en çok Rabbi’ni sever ve en çok O’na saygı duyar.

Her an Allah aşkıyla yanmak, insana bir enerji ve canlılık verir. Bu ruhla yaşayan, Allah’a derin bir teslimiyeti ve Allah korkusunu derinden hisseden, Kuran’a tam tabi olan mümin için tedirgin olacağı, rahatsızlık duyacağı bir şey yoktur. İnsan ancak Allah aşkıyla huzur bulabilir, tevekkül edip rahat olabilir.

Samimi mümin, Allah’ın vereceği her şeye razıdır. Her türlü sonuca razı olarak Allah’a teslim olur. Allah’ın razı olması için, o da Allah’tan razı olur. Allah ne musibet verirse versin, aşkla sever Allah’ı, ne yaşarsa yaşasın aşkı devam eder.

Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan kimse' içindir.” (Beyyine Suresi, 8)

İnsan, Allah’ın tecellisi olan, her an ölebilecek varlıktır. Bir insan Allah’ı her an yanında hissediyor ve O’nun kontrolünde olduğunu biliyorsa çok özenli olur. O zaman saygı ve korkuyu içinde taşır.

Ancak kişi Allah’tan uzak olduğunu düşünüyorsa, Kuran’ı kabı içinde duvara asılı duruyorsa, kaderini de kendi yaptığı kanaatindeyse o zaman durum farklı olur. O kişi Allah’ın sınırları içinde yaşayamaz. Samimi iman eden ve Rabbi’ne teslim olan insan ise en güzel hayatı yaşar. Açık bir şuura sahip, Allah’tan korkan samimi bir mümin ahrette de korku ve ümit arasında cennete girmeyi umut eder.

Mutluluk Allah sevgisiyle, Allah korkusuyla olur, bunun dışında kalplerin tatmini, kurtuluşu yoktur. İnsanın başka türlü mutlu olması mümkün değildir. Kuran ahlakının, Allah korkusunun, Allah sevgisinin yaşanması çok önemlidir.

Allah’a derin aşkla bağlı mümini Rabbi’ne kavuşturacak olan, ölümdür. Ölüm, dünya metaına olan hırsı ortadan kaldıran kesin delildir ve mümin için cennete açılan bir kapıdır. Nefsi müthiş terbiye eden, ahlakı güzelleştiren en önemli sebeplerin başında gelir. Ölüm korkusu, cehennem korkusu insanları çok etkiler. Bu korkular, insanların daha merhametli, şefkatli, daha akılcı, daha sevecen, daha ince düşünceli olmalarını sağlar. Ve güzel ahlakın kökenini oluşturur. Bu nedenle ölüm, mümin için cennete vesile olma, Rabbi’ne kavuşma yönünde bir nimet anlamındadır.

Ölümle her şeyin biteceğini, yok olacağını düşünmek korkunç bir şeydir. Oysa sonsuza kadar Allah aşkıyla yanmak, sonsuza kadar aynı şiddetli aşkla yaşamak muhteşem güzel bir duygudur. Milyarlarca yıl da geçse, Allah’ı aynı muhabbetle sevmeye devam etmek... Dileyelim Allah bu aşkı bizlere katıksızca yaşatsın; tükenmesi olmasın…

fuat turker..
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Sizi eleştirmek ne haddimize (Eleştirmedim yanlış anlamayın...Sesli düşünme diyebilirsiniz...)Sizi takdir etmek yakışır ''uygundur''...hiç endişe ve güvensizlik yok...Siz ve biz zaten İslamiyet .gen.tr de bir bütünüz...


cok tesekkur ederim boyle guzel dusunceniz icin..
sadece cogu zaman yorumlarinizi pek anlamiyorum..
paylastigim yazilari tekrar tekrar okuyorum acaba nede bir hata var diye yanliz diye...
yazilari paylasirken cok dikkatli olmaya calisiyorum...ogretici ve ders alalim diye ama siz oyle diyince aklim cok karisiyor....
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
66
Mümin dünyaya Allah’a aşkla bağlanmak için gelir. Yalnızca O’na kul olmak, O’na şevkle ibadet etmek, içinde tutkulu aşkı hissetmek, Rabbi’ne deli aşık olmak için gelir.

Mutluluk Allah sevgisiyle, Allah aşkıyla olur, bunun dışında kalpler tatmin olmaz, kurtuluş gerçekleşmez. İnsan yüzlerce yol dener ancak başka türlü mutlu olamaz. Yaşaması gereken, samimi Allah sevgisi ve gerçek Kuran ahlakıdır.

Aşık sevdiğini gücendirmekten, onun sevgisinin yok olmasından çok çekinir. Allah’a aşkla bağlı insan, bundan daha şiddetle içi titreyerek Allah korkusunu yaşar. Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalmaktan korkar... Allah’tan gücü yettiğince korkan insan, O’nun buyruklarına uyma konusunda çok daha dikkatli olur; en çok Rabbi’ni sever ve en çok O’na saygı duyar.

Her an Allah aşkıyla yanmak, insana bir enerji ve canlılık verir. Bu ruhla yaşayan, Allah’a derin bir teslimiyeti ve Allah korkusunu derinden hisseden, Kuran’a tam tabi olan mümin için tedirgin olacağı, rahatsızlık duyacağı bir şey yoktur. İnsan ancak Allah aşkıyla huzur bulabilir, tevekkül edip rahat olabilir.

Samimi mümin, Allah’ın vereceği her şeye razıdır. Her türlü sonuca razı olarak Allah’a teslim olur. Allah’ın razı olması için, o da Allah’tan razı olur. Allah ne musibet verirse versin, aşkla sever Allah’ı, ne yaşarsa yaşasın aşkı devam eder.

Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan kimse' içindir.” (Beyyine Suresi, 8)

İnsan, Allah’ın tecellisi olan, her an ölebilecek varlıktır. Bir insan Allah’ı her an yanında hissediyor ve O’nun kontrolünde olduğunu biliyorsa çok özenli olur. O zaman saygı ve korkuyu içinde taşır.

Ancak kişi Allah’tan uzak olduğunu düşünüyorsa, Kuran’ı kabı içinde duvara asılı duruyorsa, kaderini de kendi yaptığı kanaatindeyse o zaman durum farklı olur. O kişi Allah’ın sınırları içinde yaşayamaz. Samimi iman eden ve Rabbi’ne teslim olan insan ise en güzel hayatı yaşar. Açık bir şuura sahip, Allah’tan korkan samimi bir mümin ahrette de korku ve ümit arasında cennete girmeyi umut eder.

Mutluluk Allah sevgisiyle, Allah korkusuyla olur, bunun dışında kalplerin tatmini, kurtuluşu yoktur. İnsanın başka türlü mutlu olması mümkün değildir. Kuran ahlakının, Allah korkusunun, Allah sevgisinin yaşanması çok önemlidir.

Allah’a derin aşkla bağlı mümini Rabbi’ne kavuşturacak olan, ölümdür. Ölüm, dünya metaına olan hırsı ortadan kaldıran kesin delildir ve mümin için cennete açılan bir kapıdır. Nefsi müthiş terbiye eden, ahlakı güzelleştiren en önemli sebeplerin başında gelir. Ölüm korkusu, cehennem korkusu insanları çok etkiler. Bu korkular, insanların daha merhametli, şefkatli, daha akılcı, daha sevecen, daha ince düşünceli olmalarını sağlar. Ve güzel ahlakın kökenini oluşturur. Bu nedenle ölüm, mümin için cennete vesile olma, Rabbi’ne kavuşma yönünde bir nimet anlamındadır.

Ölümle her şeyin biteceğini, yok olacağını düşünmek korkunç bir şeydir. Oysa sonsuza kadar Allah aşkıyla yanmak, sonsuza kadar aynı şiddetli aşkla yaşamak muhteşem güzel bir duygudur. Milyarlarca yıl da geçse, Allah’ı aynı muhabbetle sevmeye devam etmek... Dileyelim Allah bu aşkı bizlere katıksızca yaşatsın; tükenmesi olmasın…

fuat turker..

Şimdi şapkamı çıkarıp sizi selamlamak geldi içimden...Selam ile...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt