tu@nna €lif;489809' Alıntı:emeğine yüreğüne sağlik gerçekten çok güzel bir misal .aydınlattın ,teşekkürler s.a...
ve aleyküm selam. faydalı olmuştur inşaAllah kardeşim.
selam ve dua ile..
tu@nna €lif;489809' Alıntı:emeğine yüreğüne sağlik gerçekten çok güzel bir misal .aydınlattın ,teşekkürler s.a...
Esselamun aleyküm canım kardeşim
paylaşımınız çok güzeldi nasihatler vurgulayan bir paylaşımdı Rahman razı olsun.Hayatımızda peşim hükümlü olmamalıyız Rabbim kibirlilerden eylemesin...
Yüz güzelliğine kırk gün, huy güzelliğine ise ömür boyu bakılır...
Güzel Yaratıcıya emanetsiniz...selam ve dua ile...B)
selamun aleyküm güzel bir paylaşım olmuş.allah razı olsun.
çok güzeldi emeğinize sağlık![]()
kasırga kardeşim paylaşımın çok güzeldi.severek okudum.niğdeli kardeşim senin de günümüzde neredeyse unutmuş olduğumuz bir değeri hatırlattığın için çok teşekkürler.Allah a emanet olun.selamlar
ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM.
RABBİM CÜMLEMİZE HUY GÜZELLİĞİ VERSİN.
İNSANLAR ÖNCE YÜZ GÜZELLİĞİNE GELİR, HUY GÜZELLİĞİNE DÖNERLERMİŞ. BİR KISA HİKAYE AKLIMA GELDİ. BİR PADİŞAHIN İKİ KZI VARMIŞ BİRİ GÜZEL Mİ GÜZEL. GÜZELLİĞİ DÜNYAYA NAM SALMIŞ. DİĞER KIZIDA TAM TERSİ. FAKAT GÜZEL KIZLA EVLENMEK İÇİN GELEN HERKES BİR MÜHLET SONRA DİĞERİYLE EVLENMEK İSTERMİŞ. SEBEBİNİ MERAK EDENLERE DENİLİRMİŞKİ. O GÜZEL KIZDA NE EDEP NE HAYA VAR, FAKAT EN GÜZEL AHLAK DİĞER KIZDADIR. VE KENDİSİNE YÜZÜYLE DEĞİL KALBİYLE İNSANLARI ÇEKERMİŞ.
BİR BAŞKA HİKAYEYİ DAHA PAYLAŞMAK İSTİYORUM:
Dünyanın bana zindan olduğu günlerdi. Sanırım birkaç defasında da
evden ağlayarak dışarı çıkmıştım... Hayatım kararmıştı da bir ışık
bekliyordum sanki ama yoktu. İşte böyle düşündüğüm günlerde
daire kapıma sıkıştırılmış bir Mektup buldum. Hayretle baktım
üzerinde göndericisi yazmayan zarfa. Sonra odama girip açtım...
"Acıları paylaşmak insanların vazifesidir" diyordu. "Senin geçtiğin
sokakta ben de vardım. Ama bir sokakta ya ben olmamalıydım
veya paylaşılmamış acılarını içinde gezdiren bir insan!..."
Mektubun sonunda da isim yazmıyordu. Peki kimdi bu?
Kimdi, neden yazmıştı bu notu ve neden bana yazmıştı?
Aslında hoş sözlerdi...Ve aslında bir mektuba da deliler gibi
ihtiyacım vardı. Acaba dediğini yapacak mıydı, yazacak mıydı
her gün?.. Bunu zaman gösterecekti. İlk gün kafam karıştı.
Hem kendi problemlerimi hem dün gelen mektubu, hem de
yeni mektupların gelip gelmeyeceğini düşünüyordum. Sonraki gün
posta kutumda beyaz bir zarf buldum. Kalbimin çarptığını hissettim...
Yazı aynıydı, odama girip okumaya başladım mektubu.
Bu inanılmazdı.. Bir bardak su içercesine bitiverdi mektup.
Doymadım! Bir bardak su daha almış gibi kendime ve
susuzluğumu kandırır gibi yeniden okudum altı sayfayı...
Sanki tanıyordu beni, sanki yıllardır dertleşiyordum onunla...
Altıncı sayfanın sonunda diyordu ki; "Yarın yine yazacağım..."
Yarın yine yazdı, öbür gün yine..Ve sonraki günler yine yazdı...
Her mektubunun sonunda, yarın yine yazacağına ait not vardı
ve her gün de dediğini yapıyordu. Her gün işyerinden dönerken
kalbim çarpıyordu heyecanla... Her gün görüyordum posta kutumun
bugün de boş olmadığını ve gariptir; artık yapayalnız olmadığımı,
kalbimin boş olmadığını hissediyordum. Bu mektuplar yüreğime
giriyor sıkıntılarımı eritiyor ve beni yarınlara doğru itiyordu.
Zannediyordum ki; bunlar olmadan yaşayamayacağım.
Öylesine alışmıştım ki onlara, olmasalar sanki nefes alamayacağım!...
Vakit buldukça oturup eski mektupları bile yeniden okuyordum.
Zaman geçti ve zamanla beraber sıkıntılarımda geçti.
O günlerden geriye sadece eski mektuplar kaldı. Bir gün içimde
karşı koyamadığım bir merak peydahlandı; kimdi bu?
Nasıl biriydi? Onunla ilgili her şeyi merak etmeye başladım.
O her gün yazıyordu ve nasılsa her gün yazmaya devam edecekti.
Bundan emin olduğum için de, yazılarında anlattıklarından çok
nasıl bir kalemle yazdığına, neden bu kağıdı seçtiğine, yazı stiline
aklımı takmaya başladım... Yazıları öylesine deva olmuştu ki bana,
onunla ilgili her şey de mükemmel olmalıydı. Ama her şey...
O gün evde kalmıştım. Kahvaltı yapmış ve bu harika mektupların
en azından nasıl birisi tarafından getirildiğini görmeyi koymuştum
kafama... Öğle vaktine doğru sokağa giren postacıyı gördüm.
Koşarak aşağı indim. Mektubumu kutuya bırakmıştı, eli henüz
havadaydı...Göz göze geldik. Aman Allahım... Aman Allahım,
bu ne kadar çirkin bir adamdı böyle! Dondum kaldım... O da başını
eğdi döndü ve gitti. Orda öylesine bekliyordum şimdi...
Kutuyu açıp mektubu bile alamıyordum. Bunca zaman, bunca
güzel bir mektubu, bu kadar çirkin biri mi taşımıştı? O öptüğüm,
kokladığım, göğsüme bastırdığım, yastığımın üzerine koyduğum
mektuplarıma benden önce bu adamın mı eli değmişti?
Saçmaladığımı biliyordum ama böylesine güzel duygularıma
bu çirkin yaratık karıştı diye az önce getirdiği zarfı alamıyordum.
Kapıyı açtım, dışarı çıkıp bir adım attım. Çoktan gitmişti. Neye olduğunu bilmiyordum ama çok kızgındım. Zarfa dokunmadan çıktım yukarıya.
Odama girdim, eski mektuplarıma baktım. Biliyordum, onlar benim
en zor günlerimle bugünüm arasında köprü olmuşlardı, ama onlara da dokunamadım. Bu güzelliğe bu çirkinliği yakıştıramıyordum!
Ertesi gün iş dönüşü baktım ki, kutuda hâlâ o aynı kirli mektup var!
Almadım. Sonraki gün baktım; aynı mektup yine yapayalnız beklemekte.
Bir kaç gün sonra ise kutuya bile dönüp bakmamaya başladım...
Altı yedi hafta sonra dünya yine karanlık gelmeye başladı bana.
Bir dosta, bir morale ölürcesine ihtiyaç duymaya başladım...
Her şey çok ağırlaşmıştı yeniden. Uyku bile uyuyamıyordum.
Mektup aklıma geldiğinde gece yarısını geçiyordu. Tereddüt
bile etmeden aşağı indim, kutumu açtım ve mektubu aldım.
Bir saat içinde üç defa okumuş, özlemiş olarak göğsüme bastırmış
ve uzun zamandır ilk defa böylesine huzur içinde uyuyabilmiştim.
Bunlar benim ilacımdı biliyordum. En çok o gün merak etmiştim,
bir daha ne zaman yeni bir mektup geleceğini... Ve o akşam gözlerime inanamadım; kutumda mektup vardı. Yazı aynıydı, zarfta yine isim
yoktu. Üstelik bunda postanenin damgası da yoktu...
Açtım zarfı;içindeki kısacık mektupta şunlar yazıyordu;
"Sana gelmiş bir mektubu kırk sekiz gün okumamakla ne kazandığını
bilmiyorum... Ama artık benim sana yazmaya vaktim olmayacak.
Çünkü tayinim çıktı ve bugün başka bir şehre gidiyorum. Hoşçakal!
Çirkin Postacı..."
Donmuş kalmıştım şimdi... Derin bir pişmanlık düğümlendi boğazıma,
hıçkırarak eve girdim. Çantamı açtım; tarakların,rujların ve diğer
karışıklığın arasında bulduğum mavi göz kalemiyle, bir kağıda;
"Lütfen bana tekrar yaz" yazıp posta kutuma koydum.
Bir daha hiç kilitlemediğim kutuda,
aynı notum iki yıldır yapayalnız bekliyor... ALINTI
SELAM VE DUA İLE....
ikisi bi arada yokmu
güzeldi dua ile aeo
ikisi bi arada yokmu
güzeldi dua ile aeo
tabikii huy güzelligi allah razı olsunn
s.a kardeş agzına saglık ama allah iman güzelli nasip etsin kendi adımaİKİSİ Bİ ARADA YOK MU DEĞİNCE AKLIMA BİR ŞEYLER GELDİ ONLARI AKTARMAK İSTEDİM:
BİRİSİ DEMİŞTİKİ BEN ÇİRKİNİM SENCE DEDİ?
ONA DEMİŞTİMKİ, BİR ŞEYİN ÇİRKİN OLUP VEYA OLMADIĞINI 3. KİŞİLER SÖYLER. HERŞEYİ YARATAN ALLAH DEĞİL MİDİR? YÜCE YARATTANIN YARATTIĞI BİR ŞEY ÇİRKİN OLABİLİR Mİ?
YUNUSUN DEDİĞİ GİBİ BİZ YARATILANI SEVERİZ YARATANDAN ÖTÜRÜ...
AŞIK VEYSEL NE DEMİŞ " GÜZELLİĞİN ON PARA ETMEZ, BENDEKİ BU SEVDA OLMASA"... GERÇEKTEN İNSAN SEVDİĞİNE GÜZEL GÖRÜNÜRMÜŞ, O GÖZLE BAKAMAZKİ DİĞERLERİ ONA,
BUNUNLA İLGİLİ KISA BİR HİKAYE :
Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı. Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti. Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. "Badem" dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi
onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.
Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti. Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı. Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek kızı ameliyat ettiler.
Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı. Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu. Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak: "Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?" Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!."diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!." ALINTI..
GÜZEL GÖREN, GÜZEL DÜŞÜNEN, GÜZELLİKLERİ KALBİNE NAKIŞ NAKIŞ İŞLEYEN TÜM KARDEŞLERİME SELAM OLSUN
SELAM VE DUA İLE... (kusura bakmayın bazen paylaşımı abartabiliyorum, beni mazur görün, hakkınızı helal edin)
ALLAH(c.c)razı olsun kardeş..tabiki huy güzelliği..hani demişlerya "yüzü ğüzele doyulmuşda,huyu güzele doyulamamış"....
rabbim cümlemize huy güzelliği ve huyu güzel eşler nasip etsin inş...
kasırga kardeşim paylaşımın çok güzeldi.severek okudum.niğdeli kardeşim senin de günümüzde neredeyse unutmuş olduğumuz bir değeri hatırlattığın için çok teşekkürler.Allah a emanet olun.selamlar
tabiki huy güzelliği