Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yüz Güzelliği Mi, Huy Güzelliği Mi? (2 Kullanıcı)

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39

Osmanlı Devleti’nin son devirlerinde yüksek mevkî sahibi memurlardan birinin, itina ile yetiştirdiği bir kurbanı; yine kendisi gibi üst kademedeki diğer bir memurun ise bir oğlu vardı. Aile büyükleri, bu iki değerli genci birbirlerine uygun gördüklerinden evlendirmek istediler. Neticede her iki âile de çocuklarını evlendirmek üzere aralarında anlaştılar. Önce söz, sonra nişan, derken sıra düğüne geldi. Düğün merasimi, gelinin gideceği konakta yapılmaktaydı.

O günün usûllerine göre, her iki genç, birbirlerini ancak düğün günü göreceklerdi. Gelinin babası duvağı kapalı olarak salona getirdiği kurbanını; kısa fakat mânâlı bir konuşma ile damada teslim etti. Kendilerine ayrılan bir odada, genç damat, müstakbel hayat arkadaşının duvağını açıp da yüz görümlüğünü taktıktan sonra ânî bir fenalık geçirerek yere düştü. Orada bulunan yakınlarından birkaç hanım, hemen damadı kaldırarak ayılması için gerekeni yaptılar.
Ayılıp kendine gelen damat ile gelini, kendileri için hazırlanan koltuklara oturtup, ferahlandıracak bir şerbet ikram ettikten sonra baş başa bıraktılar.

Gelin, üzgün ve mahzun söze başladı:


“–Muhterem beyefendi, sizin biraz önce geçirmiş olduğunuz hâlin sebebi, bence mâlum!.. Küçük yaşta geçirmiş olduğum ağır bir çiçek hastalığının yüzümde bıraktığı izler, bir ömür yüzüne bakmaya mecbur olduğunuz hanımınıza karşı size bir soğukluk ve sıkıntı verdi. Ancak bu benim elimde olan bir kusur değil. Rabbim, bu hâli bana lâyık görmüş, elimden ne gelir ki… Şimdi sizden istirhamım şu: Kırk gün evinizde bir misafir olarak kalayım. Bu müddetin sonunda, anlaşamadığımız gerekçesiyle evime döneyim. Bu konuda lütfen anlayış gösterin. Bu hâlden, ikimizden başka hiç kimsenin haberdar olmamasını bilhassa istirham ediyorum!..” diyerek, üzerindeki şahane gelinlik ve başındaki tacı ile gözleri yaşlı bir hâlde damadın ayaklarına kapandı.

Damat, ne diyeceğini şaşırmıştı. Gelini yerden kaldırarak yanına oturttu. Kapıldığı heyecan sebebi ile fenalaştığına gelini inandırmaya çalıştıysa da, genç kurban düşüncelerinde kararlıydı.

Konaktaki düğün, âilenin şerefine uygun olarak bütün ihtişamı ile devam etmiş, fakat iki genç arasındaki bu hadise, büyük bir sır olarak kendi aralarında kalmıştı. Aradan günler geçmiş; genç gelin, başta kayınpederi ve kayınvalidesi olmak üzere, konağın içindeki hizmetkârlara varıncaya kadar, güzel ahlâkı, hizmeti, tevâzuu, davranışları ve konuşmaları ile herkesin kalbinde taht kurmuştu.
Günlerden bir gün, sabah saatlerinde damat beyin oda kapısı hafifçe vuruldu. Kırk gün tamamlanmıştı. İçeri giren, mahzun yüzünü büsbütün solgun gösteren siyah elbisesi ile gelin hanımdan başkası değildi. Kendisine konaklarındaki kırk günlük misafirliği sırasında gösterdikleri nâzik muâmele sebebiyle teşekkürlerini bildirerek, düğün günü aralarında alınan karar gereğince, kırk gün dolduğundan, evine dönmek üzere müsaade istemekteydi.


Ayağa kapanma sırası şimdi damada gelmişti; gözyaşlarını tutamayarak:
“–Muhterem hanımefendi, eğer siz beni beğenmediyseniz ve evinize dönmekte kesin kararlıysanız, ona bir diyeceğim olamaz. Ancak şunu bilmenizi isterim ki, siz benim için artık vazgeçilmez bir eşsiniz. Şunu bilin ki; havasız, susuz yaşarım, ama siz olmadan aslâ!.. Sizi tanıdıktan sonra başka bir hayat arkadaşıyla olmama imkân yok!..”

Bu ve benzeri sözlerle genç kurbanı ikna ederek kararından vazgeçirmek üzere yalvardı ve neticede muvaffak oldu.

İki değerli insan, ayrılmamak üzere birbirlerine kavuşmuş olmanın sevincini yaşadılar. Onların ömürleri, her gün yenilenen bir balayı olarak sürüp gitti.


Ve en önemlisi; aralarındaki bu sırrı, anlayabilecekleri çağa gelince çocuklarına açıkladılar. Böylece onlar da âile saadetinde gönül temizliğinin ve güzel ahlakın, her şeyden daha önemli olduğunun harika bir misalini bizzat görmüş oldular.

Necmiye Gönenç
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
selamun aleykum kardeşim
ellerine saglık çok güzel bir paylaşımdı çok güzel bitti...
rabbimize emanetsin kardeşim
 

talipamca

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
1,472
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Selamunaleyküm Kardeşim,çok dokunaklı,duygu yüklü,insanı kalbinden etkileyen çalışmanızı bizlerle paylaştığınız için Allah(CC) razı olsun. Belki de bugünümüz gençliğinin (sizler hariç,dünyalık yaşayanlar için) hiç bir şekilde kabul gösteremeyeceği,ruh ve manevi güzelliğin görmemezlikten gelinerek,geçici güzelliklerle yalnızca kendilerini belli bir süre için tatmin edecek yanlış tercihlerinin esiri olarak,hem bu dünyalarını hem de Asli yurdu kaybedeceklerini ah bir bilseler.
Ellerinize,emeğinize sağlık,selam ve dua ile Allah(CC)'a emanet olunuz.
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
selamun aleykum kardeşim
ellerine saglık çok güzel bir paylaşımdı çok güzel bitti...
rabbimize emanetsin kardeşim

ve aleyna aleyküm selam güzel kardeşim. sağolasın
Sen de Allah'a emanet ol. selam ve dua ile inşaAllah
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Yüz güzelliğine 40 günde doyulurmuş ama huy güzelliğine 40 yılda doyulmazmış İkisi bir arada çok nadir bulunur selamlar
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Selamunaleyküm Kardeşim,çok dokunaklı,duygu yüklü,insanı kalbinden etkileyen çalışmanızı bizlerle paylaştığınız için Allah(CC) razı olsun. Belki de bugünümüz gençliğinin (sizler hariç,dünyalık yaşayanlar için) hiç bir şekilde kabul gösteremeyeceği,ruh ve manevi güzelliğin görmemezlikten gelinerek,geçici güzelliklerle yalnızca kendilerini belli bir süre için tatmin edecek yanlış tercihlerinin esiri olarak,hem bu dünyalarını hem de Asli yurdu kaybedeceklerini ah bir bilseler.
Ellerinize,emeğinize sağlık,selam ve dua ile Allah(CC)'a emanet olunuz.


ve aleyna aleyküm selam Talip amcam..Beğenmiş olmanıza sevindim. sağolasınız .Mevla Teala sizden de her daim razı olur inşaAllah..Yorumunuz güzeldi gerçekten. Teşekkür ederim. Rabb'im c.c.hakikatlere karşı gözlerimizi kör eylemesin inşaAllah..
"Hayat arkadaşını, İlahi Rahmet'in cana yakın, ince ruhlu, yumuşak, latif bir hediyesi olduğu için sev. Fakat çabuk bozulan görüntüsüne, maddî güzelliğine gönül bağlama." Said Nursi Hz. lerinin bu anlamlı sözünü özümseyerek, eşlerini nefsani duygulardan ziyade, uhrevi duygularla seçenlerden olmamız duasıyla. Selam ve dualar ile. Allah'a emanet olun amcam. Hayırlı cumalar inşaAllah.. B)
 

atky

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2007
Mesajlar
105
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
36
Konum
istanbul
s.a gerçekten çok anlamlı bir hikaye.
Rabbim dış güzelliği umursamayanlardan,iç güzelliğiyle gerçeği bulanlardan eylesin inşaAllah...
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Yüz güzelliğine 40 günde doyulurmuş ama huy güzelliğine 40 yılda doyulmazmış İkisi bir arada çok nadir bulunur selamlar

ve aleyna aleyküm selam, haklısınız annem..
Allah'a emanet olun. dua ile inşaAllah..
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
s.a gerçekten çok anlamlı bir hikaye.
Rabbim dış güzelliği umursamayanlardan,iç güzelliğiyle gerçeği bulanlardan eylesin inşaAllah...

ve aleyküm selam ve rahmetullah. sağolasınız kardeşim
amin, inşaAllah..Fii emanillah
 

yamanni

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
pakistan
Allah cc herkese Allah tan korkan kuldan utanan es nasip etsin
 

tu@nna €lif

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Eki 2007
Mesajlar
65
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
emeğine yüreğüne sağlik gerçekten çok güzel bir misal .aydınlattın ,teşekkürler s.a...
 

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Esselamun aleyküm canım kardeşim B)
paylaşımınız çok güzeldi nasihatler vurgulayan bir paylaşımdı Rahman razı olsun.Hayatımızda peşim hükümlü olmamalıyız Rabbim kibirlilerden eylemesin...
Yüz güzelliğine kırk gün, huy güzelliğine ise ömür boyu bakılır...
Güzel Yaratıcıya emanetsiniz...;)selam ve dua ile...
B)
 

meftun61

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
3,386
Tepki puanı
5
Puanları
0
selamun aleyküm güzel bir paylaşım olmuş.allah razı olsun.
 

kasirga

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
142
Tepki puanı
0
Puanları
0
ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM.
RABBİM CÜMLEMİZE HUY GÜZELLİĞİ VERSİN.
İNSANLAR ÖNCE YÜZ GÜZELLİĞİNE GELİR, HUY GÜZELLİĞİNE DÖNERLERMİŞ. BİR KISA HİKAYE AKLIMA GELDİ. BİR PADİŞAHIN İKİ KZI VARMIŞ BİRİ GÜZEL Mİ GÜZEL. GÜZELLİĞİ DÜNYAYA NAM SALMIŞ. DİĞER KIZIDA TAM TERSİ. FAKAT GÜZEL KIZLA EVLENMEK İÇİN GELEN HERKES BİR MÜHLET SONRA DİĞERİYLE EVLENMEK İSTERMİŞ. SEBEBİNİ MERAK EDENLERE DENİLİRMİŞKİ. O GÜZEL KIZDA NE EDEP NE HAYA VAR, FAKAT EN GÜZEL AHLAK DİĞER KIZDADIR. VE KENDİSİNE YÜZÜYLE DEĞİL KALBİYLE İNSANLARI ÇEKERMİŞ.

BİR BAŞKA HİKAYEYİ DAHA PAYLAŞMAK İSTİYORUM:



Dünyanın bana zindan olduğu günlerdi. Sanırım birkaç defasında da
evden ağlayarak dışarı çıkmıştım... Hayatım kararmıştı da bir ışık
bekliyordum sanki ama yoktu. İşte böyle düşündüğüm günlerde
daire kapıma sıkıştırılmış bir Mektup buldum. Hayretle baktım
üzerinde göndericisi yazmayan zarfa. Sonra odama girip açtım...


"Acıları paylaşmak insanların vazifesidir" diyordu. "Senin geçtiğin
sokakta ben de vardım. Ama bir sokakta ya ben olmamalıydım
veya paylaşılmamış acılarını içinde gezdiren bir insan!..."
Mektubun sonunda da isim yazmıyordu. Peki kimdi bu?
Kimdi, neden yazmıştı bu notu ve neden bana yazmıştı?
Aslında hoş sözlerdi...Ve aslında bir mektuba da deliler gibi
ihtiyacım vardı. Acaba dediğini yapacak mıydı, yazacak mıydı
her gün?.. Bunu zaman gösterecekti. İlk gün kafam karıştı.
Hem kendi problemlerimi hem dün gelen mektubu, hem de
yeni mektupların gelip gelmeyeceğini düşünüyordum. Sonraki gün
posta kutumda beyaz bir zarf buldum. Kalbimin çarptığını hissettim...
Yazı aynıydı, odama girip okumaya başladım mektubu.

Bu inanılmazdı.. Bir bardak su içercesine bitiverdi mektup.
Doymadım! Bir bardak su daha almış gibi kendime ve
susuzluğumu kandırır gibi yeniden okudum altı sayfayı...
Sanki tanıyordu beni, sanki yıllardır dertleşiyordum onunla...
Altıncı sayfanın sonunda diyordu ki; "Yarın yine yazacağım..."
Yarın yine yazdı, öbür gün yine..Ve sonraki günler yine yazdı...

Her mektubunun sonunda, yarın yine yazacağına ait not vardı
ve her gün de dediğini yapıyordu. Her gün işyerinden dönerken
kalbim çarpıyordu heyecanla... Her gün görüyordum posta kutumun
bugün de boş olmadığını ve gariptir; artık yapayalnız olmadığımı,
kalbimin boş olmadığını hissediyordum. Bu mektuplar yüreğime
giriyor sıkıntılarımı eritiyor ve beni yarınlara doğru itiyordu.
Zannediyordum ki; bunlar olmadan yaşayamayacağım.
Öylesine alışmıştım ki onlara, olmasalar sanki nefes alamayacağım!...
Vakit buldukça oturup eski mektupları bile yeniden okuyordum.
Zaman geçti ve zamanla beraber sıkıntılarımda geçti.
O günlerden geriye sadece eski mektuplar kaldı. Bir gün içimde
karşı koyamadığım bir merak peydahlandı; kimdi bu?
Nasıl biriydi? Onunla ilgili her şeyi merak etmeye başladım.
O her gün yazıyordu ve nasılsa her gün yazmaya devam edecekti.
Bundan emin olduğum için de, yazılarında anlattıklarından çok
nasıl bir kalemle yazdığına, neden bu kağıdı seçtiğine, yazı stiline
aklımı takmaya başladım... Yazıları öylesine deva olmuştu ki bana,
onunla ilgili her şey de mükemmel olmalıydı. Ama her şey...

O gün evde kalmıştım. Kahvaltı yapmış ve bu harika mektupların
en azından nasıl birisi tarafından getirildiğini görmeyi koymuştum
kafama... Öğle vaktine doğru sokağa giren postacıyı gördüm.
Koşarak aşağı indim. Mektubumu kutuya bırakmıştı, eli henüz
havadaydı...Göz göze geldik. Aman Allahım... Aman Allahım,
bu ne kadar çirkin bir adamdı böyle! Dondum kaldım... O da başını
eğdi döndü ve gitti. Orda öylesine bekliyordum şimdi...
Kutuyu açıp mektubu bile alamıyordum. Bunca zaman, bunca
güzel bir mektubu, bu kadar çirkin biri mi taşımıştı? O öptüğüm,
kokladığım, göğsüme bastırdığım, yastığımın üzerine koyduğum
mektuplarıma benden önce bu adamın mı eli değmişti?
Saçmaladığımı biliyordum ama böylesine güzel duygularıma
bu çirkin yaratık karıştı diye az önce getirdiği zarfı alamıyordum.
Kapıyı açtım, dışarı çıkıp bir adım attım. Çoktan gitmişti. Neye olduğunu bilmiyordum ama çok kızgındım. Zarfa dokunmadan çıktım yukarıya.
Odama girdim, eski mektuplarıma baktım. Biliyordum, onlar benim
en zor günlerimle bugünüm arasında köprü olmuşlardı, ama onlara da dokunamadım. Bu güzelliğe bu çirkinliği yakıştıramıyordum!

Ertesi gün iş dönüşü baktım ki, kutuda hâlâ o aynı kirli mektup var!
Almadım. Sonraki gün baktım; aynı mektup yine yapayalnız beklemekte.
Bir kaç gün sonra ise kutuya bile dönüp bakmamaya başladım...
Altı yedi hafta sonra dünya yine karanlık gelmeye başladı bana.
Bir dosta, bir morale ölürcesine ihtiyaç duymaya başladım...
Her şey çok ağırlaşmıştı yeniden. Uyku bile uyuyamıyordum.
Mektup aklıma geldiğinde gece yarısını geçiyordu. Tereddüt
bile etmeden aşağı indim, kutumu açtım ve mektubu aldım.

Bir saat içinde üç defa okumuş, özlemiş olarak göğsüme bastırmış
ve uzun zamandır ilk defa böylesine huzur içinde uyuyabilmiştim.
Bunlar benim ilacımdı biliyordum. En çok o gün merak etmiştim,
bir daha ne zaman yeni bir mektup geleceğini... Ve o akşam gözlerime inanamadım; kutumda mektup vardı. Yazı aynıydı, zarfta yine isim
yoktu. Üstelik bunda postanenin damgası da yoktu...


Açtım zarfı;içindeki kısacık mektupta şunlar yazıyordu;
"Sana gelmiş bir mektubu kırk sekiz gün okumamakla ne kazandığını
bilmiyorum... Ama artık benim sana yazmaya vaktim olmayacak.
Çünkü tayinim çıktı ve bugün başka bir şehre gidiyorum. Hoşçakal!

Çirkin Postacı..."


Donmuş kalmıştım şimdi... Derin bir pişmanlık düğümlendi boğazıma,
hıçkırarak eve girdim. Çantamı açtım; tarakların,rujların ve diğer
karışıklığın arasında bulduğum mavi göz kalemiyle, bir kağıda;
"Lütfen bana tekrar yaz" yazıp posta kutuma koydum.

Bir daha hiç kilitlemediğim kutuda,
aynı notum iki yıldır yapayalnız bekliyor... ALINTI

SELAM VE DUA İLE....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt