Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yûsuf….Kayboldum Zindanlarda …! (1 Kullanıcı)

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
LiveImages%5CNette%20Dola%FEanlar%5CA%FEk%20her%20yerde%5C34.jpg



( MERHABA GAZELİ..YUSUF'UN DİLİNDEN..)

Ey örtüsüne bürünen gece kadar güzel sevgili
şimdi gerçekleşen bir rüya,tamamlanmış bir fetihsin bana
merhaba ey yollarına döküldüğüm
fethi câna sefa gelen merhaba
ey akıncılarımı barındıracak şehir
benim şehrim merhaba
boyuna kanıyor,nasıl süzülüyorsa,akıyorsa Nil
ehramlar şehrinden
öylece akıyorsun içimdeki şehirden
şehirler ki tüm tebaası sen
şehirler ki tebaaya hayat veren sen
şehirler ki en girilmez kapıları sana râm olmuş
benim efendim merhaba
en alt basamaktan yola çıkıp da
on sekiz bin âlemin kendisi olan merhaba
çok mu yoruldun gecenin ordularını aşarken
çok mu çıkmazlardan geçti yolun bana gelirken
gözlerimle gören deniz,gözleriyle ağladığım merhaba
ey yağmurun sevgilisi
ey Mısır'ın yorgun ve siyah gülü
ırmak olarak bana akacaksın unutma
gül dikenine dayayıpta sinemi
öleceğim unutma
ey arka bahçelerin incisi
ey adım adıyla bile yazılacak olan merhaba
seni buldum tamamlandım merhaba
 

erzsalih

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2009
Mesajlar
967
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
paylaşımlarınız için teşekkür ederim
Allah hepinizden razı olsun
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
"Bir gün Züleyha, arkalığına beyaz sümbül dallan işlenmiş tahtırevanımla
geçiyordu kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan kentinin sokaklarından.


Görkemli bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla kenara çekiliyor
ve Züleyha'ya yol açıyorlardı. Zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. Ve
kimse kırmızı gülleri saçına Züleyha gibi takamazdı.


Birden bir meczub, ehil arslanları, atları ve arabaları aşarak Züleyha'nın
tahtırevanının önünde dikiliverdi, yürüyüş durdu. Züleyha tül cibinliği
aralayarak bu duraklamanın nedeninin anlamak istedi.


Gözlerini kaldırarak Züleyha'nın yüzüne bakmaya başladı meczub, Züleyha.."
dedi, "sevindir beni!" Züleyha kölelerine meczubun sevindirilmesi için
işaret etti.


Köleler mor renkli kadife bir keseyi uzattılar avucuna; ama meczub oralı
bile olmadı.


"Züleyha..." dedi, "Sevindir beni, bana gülümse! Başka bir şey istemem."


Züleyha bu sesi hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca, aşkını reddettiği
silik bir yığın sima arasından bir zamanların ordu kumandanını tanıdı.
Usulca gülümsedi. (...)


Başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin geldiği gibi çekiliverdi.


O günden sonra Mısır'ın lisanına "sadaka vermek" anlamına gelen yeni bir
deyim yerleşti: Züleyha'nın gülümsemesi."
……….


Ve Züleyha isek tebessümden sorulacağız bir gün. Dilenci, Züleyha'ya
gülümseyecek duruma gelmeden


 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
1367977490740c854ac9.jpg


Veyl ve aşk adına
Zeyl ve kan adına
Gece ve düş adına
Ateş ve kül adına

Kör gecelerin esaretiydi beni sana kalbeyleyen.
Yusuf’un düştüğü kuyuydu belki de lâmekan gönlümün sende bulduğu.
Her Züleyha yırttığı gömlekte taşır aşkının değerini bilirim.
Ben bu yüzden yağmurdan bir libas giyindim üzerime.
Ki gözyaşlarınla yırtsın diye haya perdemi

Aşk sadece sende Mecnûn eyledi beni!

 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39


Beni rüzgara sor ne yana savrulduğumu o bilir

Söylesin ateş ömrümün geçtiğini

Nasıl kavrulduğumu o bilir

Toprağa sor beni o bilir kaç defa öldüğümü

Hasret kocaman toprak

Hasrete düşen yaprak ben

Söylesene rüzgar çok ama çok titrediğimi

Hıçkır yağmur,hıçkır! Ne biçim yağdığımı

Senden çok ağladığımı,sellere kapılıp bulunamadığımı

Yusuf’u boş yere aradığımı hıçkır

Zaman eriyen buz,zamanda çözülen ben

Dalgalı bir deryayım gözünden süzülen

Görünmez sabahlarda kuşlarla ağlaşırım

Sevgini ekmek gibi cömertçe paylaşırım

Kar’ı hiç erimeyen ağrı dağıyım

Sevda bahçesinde hasret bağıyım

Özlem yetiştiriyorum alan var mı?

Gözyaşı ekiyorum veren var mı?

Benimle beraber seven var mı?

Mutluluğun kapısını çalmaktayım

Şimdi sevmeyeceğim Allah’ım

Ta ki seninle dolana kadar

Seviyorum kulum diyene kadar

Hiç bir kuyuya bakmayacağım

Yusuf’u asla bulamayacağım

Sana Züleyha olana kadar..............
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39




Yazının Kaderi

Yazının bedeli vardır bilirsiniz.

Kurban ister, kan ister. Ter ister, gözyaşı ister.

Bu yüzden kaderi ağırdır. Yazının kalbi vardır.

Kalbin titreşimi parmak uçlarının titreşimine uyduğunda ortaya çıkan sözün hükmü var.

Düştüğüm, parmak uçlarımın titreşimi kalbimin titreşimine uyduğu anda ortaya çıkan sözün kuyusuydu.

Kervancılar olmadan, kolay çıkmak mümkün mü?

Anlattılar işte, gözlerimle görmedim, taşlara kazımadım.

Ama yalancı da değilim.

Yazılmış bir hikâyenin üzerinden yeniden yazmak arzusuyla geçince yazdım,

Bu yüzden yazdım.

Bir kalp, bir kalp daha.

Birleştirici bir kalp olarak yer alıyorsa arada, bir kalp için ne çok acı.

Yakub, Yusuf, Züleyha.

Hepsi bir tek, biri her bir kahraman: Ölen ve yaşayan, yaşayan ve yazan.

Ben kâtibü’l-esrârım. Kalpler kuşanırım.

Sevdalar alırım. Uçurum kenarları bu yüzden rüzgâr ve ölüm kokuyor.

Bu yüzden kendi yazdığım sonunda dönüp dolaşıp bana geliyor.

O kadar ki, rüyanın hikâyesi demek olan bu hikâyede yazılmadık tek rüya, yazıcının rüyası.

Hayat, hayalin de arkasındaki hayalden nispet olan o rüyaya dönünce:

Yusuf’un rüyası: Gerçekleşen bir rüya. Bir peygamber rüyası.

Züleyha’nın rüyası: Yanıltıcı bir rüya? İlk bakışta? (!)

Sonunda o da gerçekleşen bir rüya. (!)

Firavn’ın rüyası: Bir hükümdar rüyası.

Görülmeyen bir rüya: Nil nehrinin rüyası.

Rüyaların rüyası: Yazıcının yazılmayan rüyası.

Ez-cümle: Eflatun’un mağarasında bir gölge.

Bütün anlamlara bitişik olarak bütün anlamların da üstündeki anlamı çözünce. (!)

Dönünce mağaranın çıkışına yüzünü, bilince bilmenin bilincini,

Âdem’e öğretilen isimlere dönüşüyor bütün sözcükler neticede.

Değil mi ki Kâbe ile örtüsü arasına gece girdiğinde ve bulutlar gölgelerini konuşan ırmağın üzerine bıraktığında ve hasretle başlayıp konuşmayla bittiğinde hikâye;

Tüm yaşananlar tabiri sonraya bırakılmış bir rüya gibidir ve bu dünyada aksa da Nil, cennetten çıkan dört nehirden biridir.

Değil mi ki ben kâtib-el-esrârım, kimi yazarak öldüm, kimi ölerek yazdım.

Vakit tamam! Üzerinden bir okuma geçmiş kitabı karşısında yazıcının duyduğu ürpertinin anısı, bütün anılara benzeyecek nasılsa.

Bütün defterlerin özeti, mahşere kadar açık kalacak bir defter değil mi? (!)

Konan göçer, doğan ölür elbet.

Irmak denize, deniz ırmağa kavuşur sonunda;

Ruh kaynağına, (!) kaynak da ruhuna muhtaç değil mi (!) şunun şurasında?

Ne güzel, ölecek olmak ne güzel. (!)

Ne güzel, ölecek olmanın muştusu (!)

Ölmeyecek olmanın tahayyülünden, ne güzel. (!)
 

Guo1903

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Haz 2008
Mesajlar
2,657
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Gel..Yol arkadaşım ol yeniden,çıktığımız sonsuzluk yolculuğunda..
Gel..Yok bir pusulam şimdi..
Gel.. Kaybetmek üzereyim yolumu sevdana çıkan ..
Gel ..Kaybolmak üzereyim..
Gel..Bir yol göster bana..
 

Guo1903

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Haz 2008
Mesajlar
2,657
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
kuyu.jpg

YUSUFUM BEN

Küçümen bir çocuktum ben
Gözlerimde taşırdım inancımı
Ve kalbimi yüzüme çizmiştim
Yakub'un nefesini heybeme alıp
Aşk satıyordum aşksız kalmışlara
Hiç canım yanmadı atılırken kuyuya
Ve hiç kasem etmedim kuşlara
Sonrası suya düşen bir suret
Ve ardından kervan yalnızlığı

Yusufum ben bilirsin
Hani gölgesi değen acıya
Kınımdan çıktım artık
Bir mabet suskunluğu bendeki
Saçlarım alev alev tutuşuyor
Ve üşüyorum yanmamışçasına

Üstüme salma güneşlerini Züleyha
Söz verdim ben suya ve ateşe
Satmayacağım bu kutsal aşkı
Ve tenime uzanan kirli ellerin
Kırılacak bir kumaşın yırtığında
Sonrası ise zindan sessizliği
Bir rüya meskeni yani

Yusufum ben bilirsin
Hani kokusu uzaklardan duyulan
Ne gümüş kaftanlı tahtlar
Ne de altın rengi saraylar
Girmedi gönlüme hiçbir sevda
Hasretten kör olan bir çift göz kadar

Bir güzellik uykusuydu yattığım
Uyandım ve vurgun yedim rüzgârdan
Hicran gecelerinin esaretine karışıp
Hicaz türküleri savurdum Kenan illerine
Toprağı delen kurşûni bir yağmur gibi
Kızıl çölleri aşıp soyundum güneşe
Sonrası ise vuslatın en güzeli
Ateşin suda ıslanması yani

Yusufum ben bilirsin
Hani ismini yazdıran aşka
Korkusuzca doğranan parmaklar
Ve acûze bakışlar anlamaz sırrımı
Beni sadece Allah'a sor Züleyha
O verir sana güzelliğin esrârını​
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Sahi ben kimi seviyordum.
Ya da kim seviyordu beni.
Çocuk yüreğime ektiğim yıldızlar.
Hala parmaklarımda kalan kına kokusu.
Ve sandığımda sakladığım beyaz gelinliğim.
Sizinle başlamıştım bu yolculuğa.
Söyleyin bana.
Neden kestim kara saçlarımı.
Düşlerimi yaktım uykularımda neden.
Her gün taşındım, bir köle pazarından,
Diğer bir köle pazarına.
Kaç el öptüm,
Kaç geceler sabahladım ayak uçlarında.
Ey!... kara bahtım, kem talihim.
Sizi nasıl aklayayım.
Hangi bilge denizlere dalıp kalayım.
Kaç türbeye daha anlatayım derdimi.
Söyleyin bana…
Sahi ben kimi seviyordum.
Ya da kim seviyordu beni…

Zemheri ayazlarında soldurabildin mi çiçeğimi.
Zehir içtiğim günleri görebildin mi.
Pusuna kurban ettiğin zamanlarımı.
Yazabildin mi pişmanlık anılarına.
Hayır… bin defa hayır.
Tutsak kalsam da saraylarında.
Sevdasını zindana taşıyan bir Züleyhayım ben.
Yüreğimde kırmızı bir gül,
Bengisu ırmaklarından beslenen
Kocaman bir sevdayım.
Hadi gel tutabilirsen özgürlüğümü,
Yağmur yüklü bulutların ıslak saçlarındayım.
Adını Fırat’tan dicle’den alan,
Sakarya, kızılırmak’tan akan,
Deli bir ırmağım....
Hadi gel tutabilirsen saçlarımdan.
Toroslarda gezinen destansı bir ceylan.
Bazen zigananın zirvesinde bir duman.
Nemrutun tepesini okşayan şafağın,
Ta kendisiyim ben.
Ey aşkın katili biçimseller,
Düğün döşeğinden kalkamayan bebeler.
Ve ey sevdasını közleyen gelinler
Şimdi söyleyin bana.
Sahi ben kimi seviyordum.
Ya da kim seviyordu beni…
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39





Gel..Yol arkadaşım ol yeniden,çıktığımız sonsuzluk yolculuğunda..
Gel..Yok bir pusulam şimdi..
Gel.. Kaybetmek üzereyim yolumu sevdana çıkan ..
Gel ..Kaybolmak üzereyim..
Gel..Bir yol göster bana..
 

VaVeyla

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
11,102
Tepki puanı
23
Puanları
38
Konum
Mevlana diyarı
Öyle perişan..öyle sersefil kalakaldım işte sensizlik zindanında..!
Hiç bakmayışın,parmaklarımı kesmemden endişe duymandan mıdır?

Bak Yusuf…Hiç bıçak yok elimde..Gittiğin andan beridir saplandığı yerde duruyor o öyle,yürekte..! Gizlenme..Bir bak Yûsuf..


çook güzeldi zeyneb emeğine sağlık
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Öyle perişan..öyle sersefil kalakaldım işte sensizlik zindanında..!
Hiç bakmayışın,parmaklarımı kesmemden endişe duymandan mıdır?
Bak Yusuf…Hiç bıçak yok elimde..Gittiğin andan beridir saplandığı yerde duruyor o öyle,yürekte..! Gizlenme..Bir bak Yûsuf..

çook güzeldi zeyneb emeğine sağlık

ALLAH razı olsun merve kardeşim..
gözlerine sağlık seninde...
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Gece gibi iniyor gözlerime yalnızlık. Yağmur seslerinin buğusuna emanet edilmiş çocukluk şarkıları kadar uzak ve mağrurum.
Önce şehre ağlıyorum sonra sana. Yusuf'un gömleği kadar hanif, Züleyha'nın gözleri kadar naif bir kent kuruyorum sana.
Ey kan kızılı gözlerinde aşk manzumeleri nesreden sevgili. Tıpkı Yusuf'un hikayesindeki gibi;
senin güzelliğini gören her şehir, letâfetinden sarhoş olup kendi bıçaklarıyla kendi parmaklarını doğrasın istiyorum.

Ki bir şehir gözlerinin güneşini içip güne başlıyorsa ve hala kendini yakmıyorsa, o şehirden intikam almanın vakti gelmiştir.
Gözlerin ki; yaralı ceylanların susuzluğunu giderdiği sonsuzluk ırmağı. Bedevilerin çölsü yalnızlıklarına bir avuç serap.
Gözlerin cennet diyarına ulaştıran köprüdeki zebercet taşlarının üstündeki parıltı.
Herşeye olsa bile gözlerine ihanet etmemeli şehir. Gözlerin açılınca kıyamet kapanınca cennet.
Cennete giden herkesin gömüldüğü bir güzellik kabri gözlerin.

Ey alnının halesinde mekki yalnızlıkları saklayan hüzün mevsimi.
Ey ismini gül yaprağının suya dokunuşundan alan mesrûr sevgili.

Bir karanfil ölüyor avuçlarımda belli belirsiz. Şehirsiz çocukluğumun sığırtmaç eteklerine yuvarladığım
senli günlerimle gidiyorum şehrinden. Bir şadırvanın ucuna bağladığım yüreğime kimsesiz çocuklar su serpiyor.

Önce şehre ağlıyorum sonra sana.
Ve Yusuf'ça bir vakarla.
Seni kalbimin zindanından âzâd ediyorum.


Sana kullanılmamış kelimelerle yepyeni bir cümle getireyim istedim Züleyha.
Düşlerin, gerçeğin prizmasına yansıyan izdüşümüyle, "aşk" çizmeliydi kalbinin tualine ellerim.
Ama ellerimi açık artırmaya sunulmuş bir gökyüzüne değdireli beri ziyankar bir yağmurun hamiliyim.

Sükutumun baş harfini sana bağışladıysam, naralarımın andacı sen olasın diyedir bu.

Adım Yusuf
Andım Yusuf
Acım Yusuf
Harcım Yusuf

Geceye adını mıhlarken sensizlikten lâl kesilmiş gözlerim. Denizlerin yakamoz
değmemiş kıvrımlarına kalbimdeki kandan kalem ile şunu yazacağım.

Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmeyeceğim.

Ellerinin geceyi ürküten siyahlığı olmasaydı belki inanırdım zindanda olmadığıma.
O zaman aşka meyyal yanlarımı savaşa sürmezdim. Ne bahşettiyse sana Rahman,
efdal gözlerine musaddık olan rüyalarında, hepsini hayra yorardım.
Ama aşk, gömleğimin yakasına bulaşan kir oldu sadece. Bu yüzden Züleyha,
aşksızlığa muttasıl eyledim kulbe-i ahzan'ımı.

Mintanım hüzünle örülüdür gelme peşimden. Ben kendi kardeşlerince ihanete
uğrayan bir yürek taşıyorum içimin dehlizlerinde. Kan revan uykularıma rüyalarını maksud kılma Züleyha.
Yakub'un gözleri kadardır kalbimin körlüğü. Bünyamin kadar acemisiyim aşkın ve andın.

Bana rüzgarlardan bahset Züleyha. Saçlarının çölsü yalımlarında alevlenen ateşten rüzgarlardan.
Ki silinsin gömleğimdeki kirli gölgen.

Çünkü Züleyha.

Aşk, günahın karaladığını tövbeyle aklamaktır!
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Sevdasını zindana taşıyan bir Züleyhayım ben.
Yüreğimde kırmızı bir gül,

Bengisu ırmaklarından beslenen
Kocaman bir sevdayım.
Hadi gel tutabilirsen özgürlüğümü,
Yağmur yüklü bulutların ıslak saçlarındayım.
 

TRHACKER

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2009
Mesajlar
2,454
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
mevlam razı olsun güzel paylaşım
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt