Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yûsuf….Kayboldum Zindanlarda …! (1 Kullanıcı)

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39

zindandavh5.jpg




Gel..Yol arkadaşım ol yeniden,çıktığımız sonsuzluk yolculuğunda..
Gel..Yok bir pusulam şimdi..
Gel.. Kaybetmek üzereyim yolumu sevdana çıkan ..
Gel ..Kaybolmak üzereyim..
Gel..Bir yol göster bana..


Kaybettim…!

Kayboluşum bu yüzden Yûsuf’un geçtiği sokakların çıkmazlarında!
Hâlbuki pusulam vardı benim;hiçbir zaman bırakıp da gitmeyecek bir yoldaş vermişti Rabbim,yola çıkmadan evvel..
Yanlış yollara mı saptım da şimdi böyle karanlık bir dehlizin içinde kalakalmışım..?!
Yanlış yolcular mı edindim yolun ortasında da şimdi menzil böyle uzakta?..
Olabilir mi böyle bir şey? Olur mu hiç? Hayır,asla!
Yol aynı yol değilse de, yolcun aynı yolcu değil midir? Nasıl alır bir yabancıyı yanına..?
Ahh Leylim.. YûSufi Sevdam..
Bir damlacık vuslata hasret yaşarken,yürek nasıl dayanır bu acı firaka?!..
Can yanmaz mı?..
Gönül razı mı olur çölde yanışına; ‘Leylaa’ nidalarıyla..?
Çok mu geç kalmıştın,kuyunda Rabbinle hâlleşmeye?..
Bu yüzden miydi o apansızca gidiş?..!
Öyle perişan..öyle sersefil kalakaldım işte sensizlik zindanında..!
Hiç bakmayışın,parmaklarımı kesmemden endişe duymandan mıdır?
Bak Yusuf…Hiç bıçak yok elimde..Gittiğin andan beridir saplandığı yerde duruyor o öyle,yürekte..! Gizlenme..Bir bak Yûsuf..


yusufuzatelinilj0.jpg


Bak elini uzatmış bekliyor orda garibin..Neden tutmuyorsun ? Tut hadi, çık Yûsuf..Çık artık saklandığın kuyulardan..
Ahh ..!
Hâlâ gelmeyişin neden ?! Uyu(ya)mayışımdan mı yoksa ?..
Muhtaç olunduğunu düşünmemenden midir? Uyuyuverip de sana yorumlatacak tek bir rüya göremeyişimden mi Yûsuf?
Hadi yâr.. Hadi çıkıver artık şu kuyudan … Tutuver uzattığım elimden ..tUT da çık hadi.. Hadi gel Yûsuf..Geldiğin yerde görmek istemiyorsan , itiver kuyuna bu garip bedevini..!
Senle olamıyorsa.. Yalnız kalıyorsa kuyuların başında.. Hep kuyunun dibindeyse gözleri.. Bırak bari..Kuyusunda kokusuyla kalsın Yûsuf’un..



 

Guo1903

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Haz 2008
Mesajlar
2,657
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43

Senle olamıyorsa.. Yalnız kalıyorsa kuyuların başında.. Hep kuyunun dibindeyse gözleri.. Bırak bari..Kuyusunda kokusuyla kalsın Yûsuf’un..



Karanlık gecelerde
Sonu gelmez hecelerde
Mecnun gibi çöllerde
Senden haber beklerim.

Yusuf misali kuyularda
Erimekteyim, yalnızım.

Hiç meylim yok dünyaya
Daldım ben bir hülyaya
Tarifsiz bir sevdayla
Senden haber beklerim.

Yorgunum bitmez ahım
Arşa çıkar feryadım
Derdime tek ilacım
Senden haber beklerim
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39


Karanlık gecelerde
Sonu gelmez hecelerde
Mecnun gibi çöllerde
Senden haber beklerim.

Yusuf misali kuyularda
Erimekteyim, yalnızım.

Hiç meylim yok dünyaya
Daldım ben bir hülyaya
Tarifsiz bir sevdayla
Senden haber beklerim.

Yorgunum bitmez ahım
Arşa çıkar feryadım
Derdime tek ilacım

Senden haber beklerim


ALLAH razı olsun katkınız için çok sevdiğim bir ezgi,dinlerken alıp götürür beni....ALLAHA emanetimsiniz.....teşekkürler
 

imported_bengisu___

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2008
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Gel..Yol arkadaşım ol yeniden,çıktığımız sonsuzluk yolculuğunda..
Gel..Yok bir pusulam şimdi..
Gel.. Kaybetmek üzereyim yolumu sevdana çıkan ..
Gel ..Kaybolmak üzereyim..
Gel..Bir yol göster bana..

çok güzeldi Allah razı olsun.. bende bulmak istiyorum yolumu :(

selam ve dua ile
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Gel..Yol arkadaşım ol yeniden,çıktığımız sonsuzluk yolculuğunda..
Gel..Yok bir pusulam şimdi..
Gel.. Kaybetmek üzereyim yolumu sevdana çıkan ..
Gel ..Kaybolmak üzereyim..
Gel..Bir yol göster bana..

çok güzeldi Allah razı olsun.. bende bulmak istiyorum yolumu :(

selam ve dua ile

ALLAH sizden razı olsun kardeşim,
ALLAH doğru yoldan ayırmasın inşaALLAH yeterki...
selam ve dua ile
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Gömleğin di önce kana bulanan,
Gömleğin di yine arkadan yırtılan,
Yakub'un Gözünü açan da gömleğin di Yusuf!
Gömleğin adı iffet,
Gömleğin adı izzet,
Gömleğin adı hikmet,
Giymek gerek.
Yusuf olmak için giymek gerek,
Giymek için Yusuf olmak gerek.
Onun gibi dürüst, saf ve temiz.
En dipsiz kuyulara atılsan da,
Köle gibi satılsan da,
Dünya ya sultan olsan da,
Sahib çıkmak taşıdığın gömleğe.
Çünkü inancın o senin, iffetin, izzetin.
Yırtılacaksa gömleğin, arkadan yırtılmalı,
Belki kana da bulana bilir,
Kör olan gözleri açmasa bile,
Maneviyata muhtaç gönülleri açmalı.
Ey müslüman gençlik,
Daha ne duruyorsun,
Yusuf olmak zor iş olsa da
Hep hedefin Yusuf olsun.
Sen Hz Muhammed'in ümmeti
Ve biricik Yusuf'usun
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
“Kenan yüzlü bir çocuk mu yanardı içinde Züleyha

Bir çocuk muydu yakan tenini,

Ruhunu…

Bu neyin sancısıydı?

Bu neyin acısıydı?

Nil akardı gözlerinden Züleyha…

Bu ne menem sevdaydı?”

Kimin aklından geçerdi ki bu çocuk

/Güzelliği Kenan’a bedel

Kenan kadar güzel

Kenan yüzlü…Yusuf/

 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Ey Mah-ı Şebârâ!Yusuf Güzeli!!
Bezm-i cihanda adın şahlanıyor..
Efganım yankılanıyor her sokak başında..
Aşkına düçar her zerrem..
Uyursam gelirmisin yine??Öper misin düşümden??
Sarı güller dökülür mü saçlarından yastığıma??Külbe-i Ahzanıma bir süheyl düşer mi uzaklardan??

Tıynetinde güzellik uyuyor Yusuf Güzeli..Sırrı dökülüyor aynaların..

Gözlerim direnemiyor sensizliğe ve zamana..
Uykuma düş Yusuf Güzeli..Düş ki uyanayım sensizlikten..



 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm güzel emanet'im..
Gönlüne ve değerli emeğine sağlık olsun inşallah.. Çok güzeldi paylaşımın güzel kardeşim.. Allah c.c razı olsun paylaştığın için inşallah. Hz. Yusuf (a.s)'ın öyle ilginç bir kıssası var ki.. Sübhanallah.. İmtihanıyla, sabrıyla, sekinetiyle, sabrının sonunda kazanmasıyla, imanıyla bizlerin en güzel örneklerinden.. Yeryünüzün en ibretlik ve gizemli kıssalarından olan ''Yusuf kıssası'' üzerine yazılacak yazılar ve şiirler hiçbir zaman son bulmayacak.. Çünkü hayatta ''Züleyha'' gibi imtihanlar ve Yusuf gibi duruşlar oldukça, bu kıssa tekrar tekrar okunacak, asırlara naklolacak... Söylenmesi gereken son şey, belki de hiçbir zaman söylenmemiş olacak..
Allah c.c'nin Selam'ı, güzel peygamber Hz. Yusuf (a.s)'ın ve tüm nebilerin, resullerin üzerine olsun.. Ecmain..
Selam ve Dua ile güzel kardeşim.. En Güzel'e emanet'imsin.
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Selamün Aleyküm güzel emanet'im..

Gönlüne ve değerli emeğine sağlık olsun inşallah.. Çok güzeldi paylaşımın güzel kardeşim.. Allah c.c razı olsun paylaştığın için inşallah. Hz. Yusuf (a.s)'ın öyle ilginç bir kıssası var ki.. Sübhanallah.. İmtihanıyla, sabrıyla, sekinetiyle, sabrının sonunda kazanmasıyla, imanıyla bizlerin en güzel örneklerinden.. Yeryünüzün en ibretlik ve gizemli kıssalarından olan ''Yusuf kıssası'' üzerine yazılacak yazılar ve şiirler hiçbir zaman son bulmayacak.. Çünkü hayatta ''Züleyha'' gibi imtihanlar ve Yusuf gibi duruşlar oldukça, bu kıssa tekrar tekrar okunacak, asırlara naklolacak... Söylenmesi gereken son şey, belki de hiçbir zaman söylenmemiş olacak..
Allah c.c'nin Selam'ı, güzel peygamber Hz. Yusuf (a.s)'ın ve tüm nebilerin, resullerin üzerine olsun.. Ecmain..
Selam ve Dua ile güzel kardeşim.. En Güzel'e emanet'imsin.


aleyküm selam Aliyem can kardeşim,gönlüne,yüreğine,sözlerine sağlık yine insanı fethedecek kelimeleri sıralamışsın arka arkaya...sağolasın kardeşim..evet bu mesneviler bitmeyecek sürecek her daim devam edecek,çünkü bitecek bir mesnevi değil,yusuf ve züleyha...söylendiğinde bile bir asillik,güvenli bir duruş geliyor insanın aklına ki bu aşk nasıl yaşanmış...bitmez bitemez Aliyem..
ALLAH arzı olsun kardeşim senden..selam ve dua ile..dularımdasın
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Ağlasın tevbede, vuslata Mervan!

Ne rüya ne zindan, hakiki ferman,

Levha-yı Mahfuz'a dillerin düşmüş.



Susayan ateşim, aleve kansın,

Yanar mı İbrahim, derya'yı ansın,

Söyleyin o yare, denizde yansın,

Desinler Mansur'a, küllerin düşmüş......!!!
 

Guo1903

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Haz 2008
Mesajlar
2,657
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Ey müslüman gençlik,
Daha ne duruyorsun,
Yusuf olmak zor iş olsa da
Hep hedefin Yusuf olsun.
Sen Hz Muhammed'in ümmeti
Ve biricik Yusuf'usun
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
70pa.jpg

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Aşk, Züleyha olacağını bile bile...[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Yusuf'a vurulmaktır.[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Yusuf olduğunu bile bile...[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Kuyuya atılmaktır.[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Kuyu olduğunu bile bile...[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Yusuf'u saklamaktır.[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif][/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Aşk; hem Züleyha hem Yusuf hem de kuyu...[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Aşk; olduğunu olabilmektir belki de...[/FONT]
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Senle olamıyorsa.. Yalnız kalıyorsa kuyuların başında.. Hep kuyunun dibindeyse gözleri.. Bırak bari..Kuyusunda kokusuyla kalsın Yûsuf’un..

Selam olsun YUSUFİYELİLERE...
Selam olsun YUSUF YÜZLÜLERE...
Selam olsun ALLAH VE RESUL UĞRUNA YUSUFİYELERDE ÇİLE DOLDURANLARA-Kİ ONLAR DAVALARINI CANLARININ ÜSTÜNDE TUTANLAR....
Allahcc razı olsun gönüldaşımız ve kardeşimiz...
Allahcc yar ve yardımcınız olsun...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Senle olamıyorsa.. Yalnız kalıyorsa kuyuların başında.. Hep kuyunun dibindeyse gözleri.. Bırak bari..Kuyusunda kokusuyla kalsın Yûsuf’un..

Selam olsun YUSUFİYELİLERE...
Selam olsun YUSUF YÜZLÜLERE...
Selam olsun ALLAH VE RESUL UĞRUNA YUSUFİYELERDE ÇİLE DOLDURANLARA-Kİ ONLAR DAVALARINI CANLARININ ÜSTÜNDE TUTANLAR....
Allahcc razı olsun gönüldaşımız ve kardeşimiz...
Allahcc yar ve yardımcınız olsun...
BESMELE...SELAM...DUA...

ALLAH razı olsun gönüldaşım ve kardeşim...
emeğine yüreğine sağlık...teşekkürler katkıların için...
selam ve dua ile...
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
f4dj6.jpg

Züleyha’nın gözlerinde Yusuf’un sureti var
Her şafak ağaran saçlarında
Tel tel Yusuf’un aydınlığı

Endamıyla çıkınca avlulara
Sarayda bir güzellik dolaşır
Yusuf ise Züleyha’nın damarlarında

Ay doğmaya utanır, bir bahar akşamında
Ve çöllerin şaşkınlığı sorunca nedenini
Der ki: Yusuf bu gece Mısır sokaklarında

Züleyha’nın elleri Mısır’ın ihtişamı
İpekten urganlarla bağlanmış bilekleri
Züleyha’nın ipleri Yusuf’un ellerinde

Züleyha’nın kalbine siyah bir nokta düşer
Ateşle sınanır Yusuf, denizler ortasında
Suçlayan nedamette; masum, zindanda pişer

Züleyha, merhametin limanına sığınır
Kölesi, cezasını çeker masumiyetin
Yusuf suçların en güzelidir, Züleyha tövbelerin

Ey Züleyha kalbine Yusuf’u nakşeyleyen
Bize “istememeyi isteyebilmeyi” öğret
Ve bize de nasip et Yusuf’a verdiğinden
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39

Söz Başı
Bismihû
Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla
Önce söz vardı, hayat sonradan geldi
Önce çile vardı ihsan arkadan geldi
Önce iştiyak, arkadan sebat geldi
Sözün yaradılışı Züleyha'nın yaradılışından evveldi. Âdem ki ona bütün isimler öğretildi. Yûsuf'un kaderi Züleyha'ya tecellietti. Züleyha'nın kaderi Yûsuf'a tecellietti. Kuyu. Zindan. Kuyu. Zindan. Önce çile arkadan ihsan. Züleyha vazgeçti mi maşukundan?
Mülk gibi söz de, ne senin ne benim.
Cümle gibi aşk da ne senin ne benim.
Söz de,
aşk da,
ne benim ne senin.
Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru
ne kadar Allah'tansa,
mülk gibi söz de ve aşk da
O'ndan.
'Sen' tahtına yazıcı kimi oturtsa da,
beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol O'ndan özgeye çıkmıyor aslında, 'gönül tahtına O'ndan özge sultan' olmuyor.
Değil mi ki her şey O'ndan,
gidecek yer yok O'ndan başka. Gelinen yer yok O'ndan başka.
insan o ki, O'ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icabı, O'ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.
Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığa yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O'ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O'ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.
Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O'ndan başkasını sevdiğini zannedebilir:
Bir çiçeği, bir kuşu,
denizi, yağmuru,
gökyüzünü, yazıyı,
yazıyı yazanı, kalemi tutanı,
bir yaratılmışı hâsılı.
Söz gelimi Leylâ Mecnun'u, Şirin Ferhâd'ı, Züleyha Yûsuf'u
sevdiğini zannedebilir.
Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.
Çünkü ışığın kaynağı tektir ve kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir?
Her aşk O'na çıkar sonunda, O'ndan başkasını sevmek imkansız gibidir. Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir, bilmese de bu böyledir.
Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek. İstese de insan O'ndan özgeyi sevme şansı yok. Şans sözcüğü yok lügatlerde bundan böyle, O'ndan özgeyi sevme ihtimali yok. Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark sadece bilmenin bilincinden ibaret.
Küçük bir biliş farkı.
Mülk gibi aşk da Allah'tan.
Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O.
Tenin de O, canın da O, cismin de O.
Ve aradan perdeleri kaldırarak O'nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr ü sefer, sadece O'nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret.
Sevginin yanılgısı yok. Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek. Hangi kaynaktan geldiğini suyun, hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın, bilmemek. Bilmemek yanlış kılar sevgiyi.
Züleyha ki Yûsuf'u sevdi, ibtida, neyi ve kimi sevdiğini bilmedi. Sonra aşkın kaynağını bildi, Yûsuf'u değil, Yûsuf'ta tecelli eden nuru sevdiğini fark etti. Yûsuf da, ki rüyasında güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmişti, bir kuyuya atılmış ve kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti, önce aşkın kaynağını bildi sonra nurun Züleyha suretinde tecelli ettiğini fark etti. Biri suretten nura yükselirken diğeri nurun surette tecelli ettiğini idrak etti.
işte bütün hikâye: Kim düştü kuyuya, Yûsuf mu, Yakub mu, Züleyha mı? Zindan kimin kaderi, Yûsuf'un mu, Yakub'un mu, yoksa Züleyha'nın mı? Yûsuf, Yakub ve Züleyha yok aslında. Hepsi bir, hepsi O bir, hepsi tek bir.

(Nazan Bekiroğlu)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Yusuf'un Kokusu

28 Şubat 1997... Mühim bir takvim başı; büyük bir kilometre taşı... Şems'in ve Kamer'in de şahitliği altında işleyen bu takvimin, ele alınması gereken bir öncesi var elbette... Lâkin, imzamızın aşűrede nohut misâli göründüğü Akademya sayfalarında gerçek bir entellektüel çaba ile görünen gönüldaşlarımıza haksızlık etmemek için sözü fazla uzatmadan sadece atıfta bulunacağız...
İşbu takvimin ilk aylarında İmam Hatip Liseleri ve Kur'ân Kursları kapatıldı. Ve 1998 Ramazan'ına tekâbül eden günlerde ise Türkçe Kur'ân ve bununla ibadeti meşrûlaştırma gayretleri görüldü... Ömrü hayatında "hak" ve "hakikat"ten gayri herşeyin ve herkesin önünde eğilmeye alışkın karılar bilâteklif (abdestsiz anlamına da gelir) en ön safta yerlerini aldılar... Hatta arkalarına geçecek kalabalığın hayali ile imamlığa hak iddiasında bile bulundular... Ve bu devrin Rıfat Börekçileri, Ali Rıza Sağmanları da TV ekranları ile gazete sütunlarını doldurdular...
Mekr-i ilâhî!.. "Kur'ân'daki İslâm" diye; O Kitâbı bize getiren Allah Resulü'nün sünnetini; Allah'ın âyetlerini kitaplaştıran Peygamber dostlarının rivayetlerini ve onlardan rivayet edilenleri, ümmetin seçkinlerinin üzerinde ittifak ettikleri hükümler mecmuu olan icmâyı, Kur'ân, Sünnet ve icmâdan hüküm çıkaran müçtehidân ve fukahânın içtihad ve anlayışını, yani 1417 yıllık bütün İslâmî verim ve birikimi karalayıp yoketmeye kalkan bu adamlar; Kur'an'dan kendilerine açık bir delil bulamayınca, Sünnet ve Cemaat Ehlinin baş imamlarından İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretlerinin kayda, illete ve özre mebnî ve mensûh bir içtihadına yapışmak zorunda kaldılar...
Aklı ilâhlaştırdıkları için mahkûm ettiğimiz ve baştanbaşa biri diğerinin tezadı üzerine kurulu bütün bir felsefe tarihinin müelliflerinden ve mümessillerinden hiçbiri çelişkinin bu kadar çukuruna düşmüş değildir. Onlar akılcı; bunlar akılsız akılcı... O kadar akılsızlar ki; "Kur'ân'daki İslâm" davalarının, kendilerince en mühim meselesi olan Türkçe Kur'ân ve bununla ibadet bahsinde İmâm-ı Âzam Hazretlerinden medet ummakla, kendi davalarını kendi elleriyle gümbür gümbür yıktıklarının farkında değiller...
Mekr-i İlâhî!...

28 Şubat 1997... Mânâsı şu: Yarım kalmış devrimleri ikmâl süreci... "Devrim"in -hiç olmazsa kitâbî mânâda- ne olduğunu bilen herkes şunu da çok iyi bilir ki: "Devrimin yarımı olmaz! Ve devrim, olgunluk ve kemâl demektir; sezeryanla alınanı fazla yaşamaz"...
Olan olmuş... Şu an ortada yarım ve yaralı bir devrim var. Yarayı iyileştirmek ve yarımı bütünleştirmek için ne yapmalı? Ki; devrimin yarım kalması demek, hesaplaşmanın yarım kalması demek... Hesaplaşmanın yarım kalması demek, yeni ve sağlıklı bir toplumsal sözleşme alanının açılamamış olması demek... Yeni ve sağlıklı bir bir toplumsal sözleşmenin yapılamamış olması demek, millî birlik ve beraberliğin hiç kurulamamış olması demek, millî birlik ve beraberliğin hiç kurulamamış olması demek, non-stop bunalım, anarşi, terör ve huzursuzluk demek... Öyleyse ne yapmak gerek? Çok basit! Devrimler kimlerle ve neyle hesaplaşma üzerine kurulmuşsa onlarla ve onunla hesaplaşmak gerek!.. Yani? Yani, devrimin literatüründe adı mürtecî olan müslümanlarla ve adı irticâ olan İslâm'la... Ama yeniden ve köklü bir hesaplaşma olmalı bu; bu iş ikinci bir "yarım"ı affetmez! "Yatay geçiş ve uzun vadede entegrasyon" teorisini savunanlar, devrimin ilkelerinden ziyade demokrasinin kurallarını ön plânda tuttuklarına göre; "hesaplaşmayı çabuklaştırmak, çözümü olduğu kadar çöküşü çabuklaştırmak ihtimâlini de barındırır" bahanelerine ne kadar saygı ve güven duyulabilir? Bu uzun vadeli entegrasyon sürecinde en büyük basamak olan karşı devrim saflarındaki işbirlikçi dostlar tam güven telkin etseler bile; bu lider dostlar tabanlarına daha nereye kadar söz geçirebilirler? Haydi Temmuz 98'e kadar duralım ve görelim de; ya daha erken bir karşı kalkışma ihtimali?..

Türkçe Kur'ân ve ibadetlerin bununla yapılması gayreti; işte böyle bir devrimci kalkışmanın, devrimi yeniden ikmâl çabasının ayağı... Türkçe Kur'ân'la ilk ibadet ettirenlerden Hafız Ali Rıza Sağman, hatıralarında, emri meşhur içki sofralarından birinde aldıklarını ve Kur'ân'ı Türkçe olarak ilk o sofralarda okuduklarını anlatıyor ve diyor ki: "O güçlü bir rüzgârdı; önünde duramazdık." Evet, o rüzgâr öyle bir esmiş ki, çok sarığı altındaki başla beraber uçurmuş... Bu devrin Sağmanlarından biri, bir TV ekranından, hem de canlı yayında "İslâm'ı yeniden yapılandırma" emrini paşalardan aldıklarını söylediğine göre; yukarıdaki ifadeler ve şu cümle bir hayâl mahsûlü ve yorum değil; gerçek: Devrimlerin derdine düşmüş tek kurum ve kuruluş kalmış; onun da belden aşağısını irtica sarmış...
Türkçe Kur'an ve bununla ibadet noktasına, Büyük Doğu-İbda'nın -akîde planında değil ama pratikte- kapatmaya çalıştığı içtihad kapısı zorlanarak gelindi... 27 Şubat 1997 öncesine atıfta bulunmanın yeri işte burasıdır. Zamanında Üstad Necip Fazıl'ın belki bin defa kulağını çektiği Hayrettin Karaman da şimdiki manzarayı görünce paşa çocuklarının yüzüne içtihad kapısını kapamaya kalktı ama, yine bir TV kanalında Prof. Salih Akdemir'in şu sitemiyle karşılaştı: "Hocam, bu kapıyı bize sizler açmıştınız; şimdi kapatmaya çalışıyorsunuz!"
28 Şubat 1997... Bu tarih, Anadolu topraklarında köklü ve kalıcı bir hesaplaşma denemesinin takvim başıysa eğer; yarayı iyileştirmek ve yarımı bütünleştirmek için böyle bir hesaplaşmaya kalkışanlar da pekalâ bilmeli ve kabul etmeliler ki; bu süreç bütün orta yolları ortadan kaldırır... Çünkü kitleler, bu gibi vakitlerde ne olursa ortada kalanlara olacağını adeta hayvanî bir içgüdüyle sezerek kamplaşırlar... Hatta bu saflaşma ülke sınırlarını da aşar ve dünya çapında bir hesaplaşmanın sancıları duyulur... Meselâ yıllardır, bu toprakların öz akîdesi olan Sünnet ve Cemaat Ehli anlayışına muhalif eserlerin ihracatçısı Arap ülkelerinden, şimdilerde Sünnet ve Cemaat Ehli anlayışını tâlim ve tahkim eden eserler tercüme ediliyor... Bunlardan sadece bir tanesi, Dr.Abdulgânî Abdulhâlık'ın "Hücciyetü's-Sünne"si... Türkçesi: "Sünnet'in Delil Oluşu"... Türkçeleştiren: Dilâver Selvi... Yayıncısı: Şűle yayınları... 1940 yılında kaleme alınan eser, o zamanki cereyana cevap mahiyetinde ama; "İslâm'ı yeniden yapılandırma" cereyanı, bugün yarım kalmış devrimlerden biri olarak ele alındığından bugüne yazılmış gibi... Şöyle diyor müellif:
"Sünnetin hüccet oluşu dinî bir zarűrettir ve bu, hiçbir mü'minin kalbinde şek ve şüphe bırakmayacak şekilde en açık delilleriyle ortaya konmuştur. Ancak sözümona İslâm'ı desteklemek, onu kendisine ârız olan tebdil ve tağyirden temizlemek ve muhafaza etmek isteyen bazıları, aklı zayıf müslümanların kalbini bozacak, sünnetin hüccet oluşunu ortadan kaldıracak birtakım şüpheler ortaya atmışlardır. Bu şüpheleri yayanlardan birisi de Dr. Muhammed Tevfik Sıdkî'dir. O, Mecelletü'l-Menâr'da bunları yazıp yaymaya ve "İslâm Sadece Kur'ân'dır" başlığı altında, onları savunmaya çalışmış, bununla da dinine hizmet ve onu müdafaa ettiğini zannetmişlerdir."(1)

Devrimlerin yarası sarılacak ve yarım kaldığı yerden ikmâl edilecekse; böyle bir ameliye, hemen ikinci gün oy kaygısıyla davadan taviz vermeye meyyâl politikacılar eliyle olamaz! Başörtüsüne bile hak ve özgürlük nazarıyla bakan bir zihniyetin -demokrasinin- müntesipleri bu davayı idrak edemeyecekleri gibi, bu dâvâ da demokrasinin ve hukukun sınırlarını kevgire çevirmeden kemâle erdirilemez! Başörtüsüne hak ve özgürlük nazarıyla bakan demokrasinin tersine, İslâm'da "hürriyet ve hak" nazarıyla bakmaktadır başörtüsüne... "Hürriyet"in "hak"tan önce zikredilmesi çok önemli bir meseledir. Çünkü İslâm, "hür" saymadığı bir kadına başını örtme hakkı tanımaz! Bugün başlarındaki örtüyle bütün kamusal alanlarda sorun olan başörtülüler, vatandaşlık hak ve hürriyetinden başka hangi hürriyet ve hakka mâlik olarak başlarını örtüyorlar? Bunun bir tek izahı var: Başka hürriyetleri kölelik sayan yeni bir hürriyet isteği; isyan bayrağı... Başörtülülerin hepsi bunun şuurunda olmasa bile, bizatihî başörtüsü olayları böyle bir siyasî bilincin işlevini üstlenmiştir.
"Toplumu birleştirmek için iktidarın elindeki son çare jandarmaya, polise, orduya, hapishanelere, cellâda başvurmaktır. Zorbalığı kendi yararına tekelde tutması ve hiziplerle kişilerin ellerinden askerî silahları alması (bugün polisin elindekilerin istenmesi gibi), siyasî anlaşmazlıklarda zorbalığı kendi hesaplarına kullanmaktan vatandaşlarla grupları alıkoymak demek olduğuna göre zaten bu bir ilk birleştirme şeklidir."(2)

"Denge dönemlerinde, hukukî sayılan devlete, kolaylıkla itaat edilir. Devletin görevini yapmadığına -haklı, haksız- karar verilir veya devlet hoşnutsuzluk yaratırsa kaba kuvvet hareketleri, ayaklanmalar, kargaşalıklar, siyasî suikastler patlak verir.
Lao-Çe, "Yönetime saygı gösterilmiyorsa, başka bir yönetim yola çıkmış demektir" diye yazmıştır. Şiddet hareketleri, genellikle sınırlı bir amaca yönelir: Daha iyi bir ücret, bir eğitim, yöneticileri baştan uzaklaştırma gibi. Devletin ana ilkelerini altüst etme niyetleri - o zaman devrim alanına girilir - pek seyrek görülür.
Devrimler, kurumlarla zihniyetleri bağdaştırma eğilimindedir. Yöntemler her zaman şiddet niteliği taşımaz: Hristiyanlığın yayılışı, Gandhi'nin edilgen karşı koyması... Cebir ve şiddete büründüklerinde ise sakin geçen bir gebeliği noktalayan bir olaydırlar. Örnek; Fransız devrimidir. Fransız, İngiliz ve Amerikan Devrimleri, benzer bir iç oluşumun sonucudurlar. Diğer bir deyimle, içerden doğmuşlardır."(3)

Hz.Yakup... Oğlu Yusuf'u kaybettiğinde yıkıldı... Ve yıllarca, kendini küçük oğlu Bünyamin'le avuttu... Birgün bu tesellisini de kaybedince, tamamen yıkılacağı zannının tersine büyük bir ümit ve azimle yerinden doğrulup görmeyen gözlerini ufka çevirerek şöyle mırıldandı: "İşte şimdi Yusuf'un kokusunu duyuyorum!.."
Ya bizler?
Biz bir kere Yusuf'u kaybettik... Yıllar sonra, kendimizi avuttuğumuz İmam-hatipleri, Kur'an Kurslarını, partimizi, vakıflarımızı, başörtüsüyle okuma hakkımızı vs. elimizden aldılar... Şimdi bizim de gözlerimiz ufukta; Yusuf'un kokusunu duyduk bir kere; tesellilerimizi geri verseler de kanmayız artık!...
Kaynaklar:
1) Dr. Abdulgânî Abdulhâlık, Hucciyetü's-Sünne, (çev. Dilâver Selvi), Şûle Yay., İstanbul, s. 197
2) Maurice Duverger, Politikaya Giriş, Varlık Yay., İstanbul 1978, s. 192
3) Gaston Bouthoul, Siyaset Sosyolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1968, s. 136-137

(Akademya Dergisi, 9. Sayı, Nisan 1998)
mim.saka@googlemail.com
http://www.mustafasaka.up.to/
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt