Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

!!! YAKARIŞ !!! (1 Kullanıcı)

MyKaBuS

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Nis 2008
Mesajlar
1,131
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Amin Amin Amin Amin

Ne Güzel Dua :)

Allah Kabul Etsin
 

bahtışen

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2009
Mesajlar
174
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
allahım sızlerden de razı olsun kardeslerım ınsaallah rabbım en sevdıklerının yuzu suyu hurmetıne bızlerın dualarını kabul edıp dıleklerımızı tez zamannda versın amiin
 

AY-YA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ara 2008
Mesajlar
2,370
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
elimi kalbime koydum,dinledim duadaydı...

elimi kalbime koydum,dinledim duadaydı...



Sevgili Muhâfızım! Beni, ilgilendirmeyen işe karışmaktan… Değiştirmeye güç yetiremeyeceğim meseleye kafa yormaktan… Kendi kapım pisken, başkalarının kapısının pisliğine takılmaktan…“Sadece işittiği” hususlar için “biliyorum” demekten… Sağdan soldan duydukları ile fetvâ vermekten… İlmi ve hilmi israf etmekten… Boyumu aşan mevzûlarda, gevezelik yapmaktan beni koru… Edebe yol olmayan yaşmaktan… Nefsim dururken, başka bir düşmanla savaşmaktan… Ve şerlilerin şer tuzağına düşmekten Sana sığınırım… Dışı içine kaçmaktan, içi dışına çıkmaktan, haktan sapıp hataya koşmaktan koru beni….


Sevgili Yaratıcım! Beni, var ettiğin o ezel yurduna, tertemiz geri döndür… Bu dünyaya gelişim pek mâceralı, büyümem pek meşakkatli olmuş… Anamı ve babamı cennet bahçende gezdir… Gidişimi kolay eyle… Akıl yaşta değil, başta diyorlar, başıma akıl nasip eyle… Hakikatte aklın ne yaşta, ne de başta olmadığını… Fakat aklın ille de yanışta olduğunu fark ettir. “Aklını yaşında sanan büyüyememiş ihtiyar” olmaktan Sana sığınırım. Hakkımda her ne murâd etmişsen, beni ondan râzı kıl da, şikâyet edip duran bedbahtlardan olmayayım…


Sevgili Dostum! O herkesin bırakıp gittiği ve sadece Sen’inle baş başa kaldığım zamanlarda, “Sen’inle olmak” duygusunu bana öyle derinden hissettir ki… Ömr-ü billah, yalnızlık nedir, unutayım… Dostlarına dost olmayı, dostlarının hizmetinde bulunmayı ve dostlara yaraşır bir sevgiyle sevmeyi nasip et…


Sevgili Lûtfedicim! Karşıma, beni onlar olmadan da sevebilecek, takıntısız, yüce ruhlu insanlar çıkar… Kabuğa değil, öze âşık güzel kullarının arkadaşlığıyla, lutuflarına lutuf ekle… İkram ettiğin iki dişimle ilgili istediklerimi, yardımınla üstesinden geleceğim, herhangi iki işim için de istiyorum, lutfet…


Sevgili Sınayıcım! Karşıma çıkardığın imtihanlar hakkında, hüsn-i zan beslemeyi ve onların her birini, sadece benim hayrıma yarattığını düşünmeyi… Çirkin bakarak güzellikleri karalayanlardan değil, güzel bakarak pislikleri paklayanlardan olabilmeyi bana nasip et… Yoklukla, çoklukla, açlıkla ya da toklukla sınadığında, kanaat lutfet… Dedikodusunu yapanlardan olmaktansa, Züleyha olmak yeğdir… Lâkin o vakit, bana öyle bir el ver ki, gömleğe uzanmasın! Öyle bir göz ver ki, fesat bakmasın! Öyle bir dil ver ki, zora sokmasın! Öyle bir kalp ver ki, fitne dolmasın! Öyle bir ayak ver ki, icabında kendine ayak diresin! Öyle bir irade ver ki, Sen’in hükmünde erisin! Öyle bir sabır ver ki, sabrından bir zerre olsun! Öyle bir güç ver ki, içi kaynar, içi yanık, içi bitik ise de… Dışı pek serin, pek sakin ve ille kavî olsun!


Sevgili Vefâkârım! Sen, ne uğruna çekilen zerrece sıkıntıyı, ne de uğruna yapılmış zerre miktarı fedâkârlığı unutursun… Senin bu ahlâkından nasip almayı bana da bahşet… Nankör ve hayırsızlardan değil, vefâlı ve şükrân dolu olanlardan et beni… Verdiklerin içinde “kötü” olmadığını fark ettir... Şer içinde gizlediğin güzellikleri görebilecek göz lutfet... Hayırlar içinde sakladığın şerleri sezebilecek kabiliyet lutfet... Kalemde gizlediğin âlemi... Âlemde gizlediğin kendini... Kendinde gizlediğin huzuru lutfet...


Sevgili Mahmûdum! Verdiğin nimetleri sahiplenmekten, emânetçi olduğumu unutmaktan, haddimi bilmemekten koru beni... Haddi aşanlardan olacaksam, aşk ile kendimden geçtiğim ve aklım çatladığı için olsun... Haddimi bileceksem.... Bu had bilmenin içi, riyâ ile kirlenmesin... “Bilmesi câhillik” olmaktan... İlmiyle cehâlet batağına saplanmışlar arasında bulunmaktan... İlmi sebebiyle hakka itiraza düşmekten... İlmi, put edinmekten koru… Cehli içinde ilm-i hakikî gizlenen... İcâbında hakikati çekinmeden dile getirebilen... Sen’den uzak kalmaktan başka korku taşımayan... Gerektiğinde gözünü dahî kırpmadan, rızân yolunda canını ortaya koyanlardan eyle beni…


Sevgili Kudretlim! Sadece “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır…” diyerek gürleyenlerden değil, lâkin, çektiği bir “of!” ile, kendi içinde, güneşi görmeye maâni dağ ve tepe nâmına her ne varsa yıkılan, samimi ve ihlaslı kullarından olmayı nasip et… “Of!” nidasının içinde, tevbe, inilti, naz, duâ, yakarış ve selâm saklanan içlilerden et beni… Ayın ve güneşin ışığını yansıttığı nûra hayran, o nûra ermek adına, nâra da giryân, her derde de, her çileye de mest kullarından… Cefâ içre bin bir derman gösterdiğin nasiplilerden et beni…


Sevgili İkram Edicim! Sonu yok ki, iyiliğime iyilik kat… Gözlerimi aç da, iyiliği kendi engin deryası içinde görür olayım. Hâdiseleri daracık, küçücük aklımla değil, akıl ötesi hikmetleriyle değerlendirme gücü ver… Sadrımı genişlet… İyiliği, sadece dil ile tavsiye edenlerden değil, fedâkârlık ederek ve çilelere katlanarak, iyiliğe bizzat vesîle olanlardan et beni… Taif’lerde taşlansa da, nefsi için zerrece öfke duymayacak yürek lutfet! Genişlemişlere, darları sarma ve kollama aşkı ver… Dar kalmışlara, o genişlerin eteğine sığınma ve onlara teslim olma nimetini bağışla… Baş gözümü de kalp gözümü de körlükten muhafaza buyur… Sonra da o göz açıklığının, her dâim şükrünü nasip et… Arayıp da bulamayan... Bulduğundan gâfil, aranıp duran... Arayışlarını beyhûde zannedip ümitsizliğe kapılanlardan etme beni… Kalabalıklar içinde bir tenhâ lutfet de, o tenhâda gizli gizli, Sen’inle buluşayım… Biricik sevgili olan “kendinle” oyala ve sevindir beni…


Sevgili Esrârengizim! Başkalarının hatalarını ve zaaflarını seçip çıkarmaya ayarlı bir bakıştan Sana sığınırım. Beni, sırdaş olabilen, sırdaş kalabilen, güvenilen ve peygamberinin «emîn»lik sıfatıyla boyanmış olan biri et. Bana nasip ettiklerini hor, hakir ve çirkin görmekten gözlerimi kurtar… Nefis perdesi yüzünden baktıklarını göremeyen, görüşü yanıltıcı ve aldatıcı olan, isabetsiz, sığ ve bön bakan biri olmaktan koru beni… Gözlerimden perdeleri dilediğince kaldır... Esirgeme ne olur, beni huzuruna aldır… Öyle bir aldır ki, her an huzurunda huzur, her dem huzurunda sürûr duyayım… Her ne çıksa karşıma Sen’den bilip, hürmet ile baş üstüne koyayım…


Sevgili Setredicim! Sen, öylesine şefkatli bir dostsun ki, kusurlarımı örtersin. Eğer böylesine setretmeseydin, hiç bakılacak hâlim kalır mıydı? Bana, o setredişinden nasip ikram et de, ben de insanların hatalarını örtebileyim. Birilerinin yanlışını dilime dolamaktan, birilerinin eksiğiyle mutluluk duymaktan, bencil ve kaba olup, nezâketten mahrum kalmaktan, Sana sığınırım… Hem, sadece beni başkalarına karşı örtmekle kalmaz, kendinle arama da perde çekersin… Bunu yapmakla, yine sadece beni korumayı murad ettiğini biliyorum… Lâkin… Perdeleri kalın etme de, hiç değilse, ardında gizlenen cemâlini seyretmeye yol bulayım…


Sevgili Rezzâkım! Şu içtiğim çay tadında bir ömürle bereketlendir beni… Açken de, tokken de gülümseyebilmekle rızıklandır. Sıcak ekmeğe dokunduğumda duyduğum hazzın aynısını, bayat ekmeğe dokunduğumda da duymayı nasip eyle… Soframdaki lokmadan şikâyet etmekten koru da, o lokmayı kimlerle bölüşebileceğimin düşüncesine sal beni… Sadece kendi karnı doyduğunda rahatlayanlardan olmaktan, yalnızca kendi keyfini düşünenler arasına girmekten koru… Sen beni, gönül tokluğuyla nasiplendir… Başkasının hakkına göz dikmekten, hakkı olmayanın peşine düşmekten muhafaza eyle… Hani hiç olmadı ya, gün gelir de, karnım sırtıma yapışacak kadar aç kalacak olursam, o gün, bir sünneti yaşıyor olmanın mutluluğuyla güldür yüzümü…


Sevgili Biriciğim! “De ki, Allah birdir!” âyetini, hayatımın her ânında dolu dolu hissettir bana… Samed oluşun karşısında, Sana alabildiğine muhtaç oluşumu hissettir… Kapında bir fakir ve bir dilenci olmaktan ayırma beni… Vesîleye takılıp kalarak Sen’i unutmaktan, vesîleye teşekkürü ihmal sûretiyle, Sana şükürde kusur etmekten koru… Kul hakkıyla ve nicelerinde hakkım olduğu iddiasıyla huzuruna gelmek ihtimalinden azâd et beni…


Sevgili Merhametlim! Bana bir “ben” lutfet ki, kendine hayrı olsun… Ve o “ben”e lutfet de ömrünce hayra koşsun… Nicedir vefâya dönüşemeyen tavrım için… Nicedir sevdâna karşılık vermeye güç yetirememiş gönlüm için… Ve nicedir, öyle veya böyle, biricik oluşundan gaflete düşmüş bakışım için, beni affet… İşlediği sevapları kendinden, günahları ise uydurduğu nice kılıftanmış farz edip, varlık iddia etmekten geçemeyen nefsim için beni affet…

İsteyenin yüzü kara, lâkin… Yüzü-özü aklar hürmetine, de hadi, Sen kabul buyur şu duâyı, ben de “Âmin!” diyeyim… Âmin… Âmin… Âmin…
 

zarife_76

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Eyl 2006
Mesajlar
1,066
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Sevgili Biriciğim! “De ki, Allah birdir!” âyetini, hayatımın her ânında dolu dolu hissettir bana… Samed oluşun karşısında, Sana alabildiğine muhtaç oluşumu hissettir… Kapında bir fakir ve bir dilenci olmaktan ayırma beni… Vesîleye takılıp kalarak Sen’i unutmaktan, vesîleye teşekkürü ihmal sûretiyle, Sana şükürde kusur etmekten koru… Kul hakkıyla ve nicelerinde hakkım olduğu iddiasıyla huzuruna gelmek ihtimalinden azâd et beni…
 

whiter0se_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ocak 2009
Mesajlar
33
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Senin her bir ismin ve sıfatın,
gökler ve yerler kadar geniş giriş kapısı olan
ve sonu olmayan, sınırsız hazinelerdir.
Her biri muhteşem ve sonsuz bir hazine olan
Senin Esmâü'l Hüsna'larını anlamayı bizlere lütfeyle.

“Allah'ın 99 ismi vardır. Kim bunları sayarsa ‘Ahsaha’ cennete gider" (Buhari,Müslim)
 

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,594
Tepki puanı
5,793
Puanları
163
Yaş
51
Allah kimsenin kurulu yuvasını bozmasına fırsat vermesin inşallah bütün yuvalarda huzur mutluluk dirlik düzen geçim muhabbet sevgi nasip etsin Rabbim.
Allah kimsenin çocuğunu anasız babasız yalnız başına büyütmesin inşallah.
AMİN
 

El_Kassam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2009
Mesajlar
232
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Ya Rabbi c.c Ben Pişmanım..!!

Ya Rabbi c.c Ben Pişmanım..!!

YA RABBİ BEN PİŞMANIM…

Her kelam pek çok manaya gelir pek çok kişilerce. Her nefes kadar manası vardır bir tek kelimenin bile… Aşkı Mecnun’a sorsanız bir başka tefsir yapar, Leyla’ya sorsanız bir başka mana verir. Bir profesör ihtisas gördüğü alana göre anlatır öğrencisine.
İşte öyle bir kavram öbeği var gönlümüzde dilimizde terennüm eden ve dost gönüllerine sunulmayı bekleyen…
Ya Rabbi Ben Pişmanım…
Huzur… Bir daha hiçbir zaman ve mekânda bulunamayacak olan… Hâl… Gözler kapalı, baş eğik, sırtta onlarca yükün ağırlığı…
Vak’a… Önce bir Güzel’in ağzının açılışı… Dökülen inci taneleri…
“Ya Rabbi!...”
Bu gönülden nidaya “Lebbeyk!” denmez mi? Sonra o sırtında onlarca yük taşıyanın mahzun sesi… “Ya Rabbi!...” Öyle bir nida ki…
“Ben…”
Bu “Ben…” deyiş cümle zelilliği ifade edişten gayrısı değil… Büyüklenen bir küçüğün küçüklüğünün an be an farkına varışla Yüce Huzur’a varışı ve içten içe büyüyen serpilen bir aşığın “Sen geldin.” dercesine bir “Ben!” deyişi…
Ve “Pişmanım!...” Cümle mahlûkat kulak kesilir bu söze… Susar ve başlar dinlemeye…
Tek yankılanan iki kişinin cılız sesidir ve çıt yoktur koskoca âlemde…
“Bütün yapmış olduğum günahlardan…” Bu söz bütün âlemi şahit tutuştur pişmanlığa aslında… “Bir” Olan’ın huzurunda… Derin bir “ahhh” izi vardır ahvalde ve “Ahh! Âşıkların esmasıdır” hakikatte…
“Keşke yapmasaydım” sözleri dökülür ağızdan… Yeryüzünde “keşke” sözü, tek buraya yakışır ve yalnız bu söze aittir “keşke…”
Nasıl ki “ben” sözü bir başka yerde zarardan gayrısı değildir. “Keşke” sözü için de aynı hâl geçerlidir.
Ve ağızdan dökülen “İnşallah” sözü bir başka yakışır âşığın diline…
“Bir daha ben yapmayacağım!..” ve yine “ben…”
“Ben pişmanım…” derken bütün günah yüklerini sırtından atan âşık “İnşallah bir daha ben yapmayacağım” derken ayrı bir yük yüklenmiştir sırtına… Aşk’a, meşk’e, Âşık’a, Maşuk’a, vefa’ya… Söz vermiştir o artık. Dönülemeyesice, ölse de vaz geçilemeyesice bir söz…
Ve…
“Ben Kabul Ettim!...”
Devamı bambaşka bir âleme dahil olmaktır… Apaçık bir davetten gayrısı değildir devamı dostlar…
Gözlerimizi kapayalım, Âşık olup Maşuk önünde diz kıralım, boyun burup oturalım. Ve söyleyelim… Haydi… Bir defa daha…
“Ya Rabbi! Ben pişmanım, bütün yapmış olduğum günahlardan. Keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha ben yapmayacağım.
Ben Kabul Ettim…!”
Vesselâm...

 

eminkms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
1,299
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
59
Konum
BURSA
dua5kk4.jpg
 

hanife deniz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Tem 2007
Mesajlar
4,279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Konum
Bursa
Amin,Amin,Amin,.......,sevgili kardeşim.Allah razı olsun.
Selam ve dua ile
----------
tipello.net - i am not referring you, i just DO recommend it.
 

NURGUL14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2008
Mesajlar
28
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
aminnn kardeşimm ... ya Rabbel aleminnn sendualarımızı kabul eyle Allah 'ım...

selamün aleyküm
 

ilyas1985

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2009
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Allah cehennem azabını kimseye tattırmasın

Allah cehennem azabını kimseye tattırmasın

CEHENNEMDEKİ MANEVİ AZAP


"Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?
Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar.
(Hümeze suresi, 5-7)


Şimdiye dek cehennem ehlinin çektiği çeşitli fiziksel acılardan söz ettik. Ancak tüm bunların yanında, en az bunlar kadar önemli bir başka azap ise, manevi azaptır. Bu manevi azap pişmanlık, ümitsizlik, horlanma, aşağılanma, utanç, hayal kırıklığı gibi pek çok ruhi azapları içinde barındırır.

"Kalplere Tırmanan Ateş"

Hemen herkesin dünyada çeşitli vesilelerle tattığı bir manevi azap vardır. Örneğin çok sevdiği bir yakınını, dostunu, sevgilisini, karısını, kocasını ya da evladını kaybeden ve ona bir daha ebediyen kavuşamayacağını düşünen veya çok yakın bildiği, güvendiği birisinin ihanetine uğrayan bir insanın kalbi tarif edemeyeceği acılarla dolar. İşte bu manevi azap, gerçekte, o insanın kaybettiği veya ihanetine uğradığı kişiyi ilahlaştırmasının karşılığı olarak Allah'ın kalpte yarattığı özel bir azap türüdür. İnsanın, Allah'a yöneltmiş olması gereken sevgi, hayranlık, yakınlık, takdir, dostluk, bağlılık ve güven duygularını, o, herşeyiyle Allah'a ait, O'na muhtaç, aciz ve ölümlü kimseye yöneltmiş olmasının ve bu şekilde, Allah'a, O'nun yarattığı bir kimseyi ortak koşmasının, diğer bir deyimle şirk koşmasının karşılığı olan bir azaptır bu. Müşrikliğinin cezasını Allah daha bu dünyadayken ona bu şekilde tattırır ki, ahirete gitmeden aklı başına gelsin ve tevbe ederek yalnızca Allah'a yönelip dönsün. Burada ilahlaştırılanın mutlaka bir insan olması da şart değildir. Kişilerin zaafları farklı farklıdır. Mal, mülk, para, servet, itibar, kısaca Allah'a ortak koşulan, şirk koşulan herhangi bir nesne ya da kavram da aynı şekilde ilahlaştırılabilir.

Dünyada bunları kaybetmenin verdiği azap ise yalnızca, cehennemdeki benzerinin çok küçük dozdaki bir yansımasıdır. Bir ibret ve uyarı mahiyetindedir. Ahirete şirk dolu bir kalple gideni ise cehennemde bu acının aslı ve süreklisi beklemektedir. Yalnızca dünyadaki bu manevi azap bile şirk koşmanın derecesine göre, kimi zaman öyle şiddetli olur ki, bu acıyı çeken, kurtulmak için her türlü fiziksel işkenceyi bile bu manevi acıya tercih eder. Hatta ölüp kurtulabilmek için intihar bile edenler olur. Bu tarifsiz acıyı ifade edebilmek için ise müşrik, "yüreğinin yandığını", "ciğerinin yandığını", "içinin yandığını" söyler.

Nitekim Kuran'da cehennem azabının bu manevi yönü dikkat çekici bir şekilde vurgulanarak, "kalpleri yakan bir ateş"ten söz edilmektedir:

Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline;

Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.

Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor.

Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır.

"Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?

Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.

Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar.

O, onların üzerine kilitlenecektir;

(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Hümeze Suresi, 1-9)

Dünyadaki en şiddetli acı bile zamanla unutulur, belki izleri bir süre devam eder ama, hiçbir zaman ilk günkü şiddetini korumaz. Cehennemde ise bu acı dünyadakinden kat ve kat daha fazla olmak üzere, hem de ebediyen hiç eksilmeden kafirlerin yüreklerine tırmanıp yakar.

Bunun yanı sıra, cehennem ehlinin umutsuzluk, pişmanlık, aşağılanmışlık, öfke, kin ve çekişme duygularının karışımı sonucunda yaşadığı manevi azap da buna katılır ve inkar edenler en az fiziksel olduğu kadar ruhi yönden de işkence çekerler.

AŞAĞILANMANIN BİNBİR ÇEŞİDİ

Cehennemle ilgili pek çok ayet, burada kafirler için aşağılayıcı, alçaltıcı bir azap olduğunu haber verir. Bu, inkarcıların dünya hayatındaki kibir ve büyüklenmelerine karşılık takdir edilmiş bir cezadır.

Dünya hayatında inkarcının en büyük hedeflerinden biri, başka insanların kendisine imrenmeleri, kendisini takdir etmeleridir. İyi bir iş, çocuklar, güzel evler, arabalar ve benzeri dünyevi tutkular insanlara yapılan gösterişle değer kazanır. Nitekim Kuran'da dünya hayatının aldatıcı süslerinin arasında insanların kendi aralarında "övünme"leri sayılır:

İşte, insanların dünyadaki en büyük tutkusu olan bu "övünme" inkarcılar için ahirette şiddetli bir azaba dönüşür. Bu azab, önceden sözünü ettiğimiz fiziksel acıların yanında, aşağılanmayı, hor ve aşağılık kılınmayı da içermektedir. Çünkü kafir dünyadayken "Övülmeye layık olan" (Bakara Suresi, 267) Allah'ı unutmuş, buna karşın "kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edinmiş"tir. (Furkan Suresi, 43) Bu nedenle de hayatını Allah'ı övmekle değil, kendisine övgü toplamaya uğraşmakla geçirir. Kendisini yaratan Allah'ın değil, insanların hoşnutluğu üstüne bir hayat kurmuştur. İşte bu yüzden de, en büyük yıkımı insanlar karşısında küçük düşüp aşağılanınca yaşar.

İşte inkarcı için en büyük kabuslardan biri, başkalarına rezil olma, küçük düşme, aşağılanma halidir. Hatta inkarcılar arasında, diğer insanlara rezil olmamak, aksine, onlardan övgü toplamak için canını bile verebilecek çok sayıda insan vardır. Bu yüzden cehennemdeki birçok azap, bu kabusun üzerine kuruludur. Kafirler dünyadaki kibir ve büyüklenmelerine karşılık, cehennemde korkunç bir biçimde aşağılanırlar. Farklı ayetlerde, bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir:

İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız." (Ahkaf Suresi, 20)

O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır. (Al-i İmran Suresi, 178)

Bu aşağılanmanın binbir çeşidi vardır. Cehennem ehline, dünyada hayvanlara yapılan muameleden çok daha alçaltıcı davranılır. Onları aşağılamak için demirden kamçılar, bukağılar ve tasmalar bulunur. İplerle direklere bağlanırlar, boyunlarına tasmalar (bukağılar) geçirilir, ayaklara zincirler vurulur.

Aslında aşağılanmak, cehennem içindeki tüm diğer azaplarla aynı anda gerçekleşir. Örneğin ateşe atılırken de bir yandan aşağılanırlar. Bu büyük horlanma, kafir diriltildikten ve cehenneme götürülmek için seçildikleri andan itibaren başlar ve sonsuza dek sürer.

Kafir, bu melekler tarafından milyarlarca insan içinden, alnından ve ayaklarından yakalanır. Kuran'ın ifadesiyle, "işte o gün, ne insana, ne cinne günahından sorulmaz... (o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar." (Rahman Suresi, 39-41)

Allah'a isyan etmiş, O'nu unutmuş olan kimse, bu şekilde yakalandıktan sonra hayvanlardan beter bir muamele görecek, saçından tutulup yerde sürüklenecek ve cehenneme atılacaktır. Karşı koyamaz, bağırsa, çırpınsa da kimse ona yardım edemez. Bu, sadece çaresizliğin verdiği azabı artırır:

... andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; O yalancı, günahkar olan alnından. O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. (Alak Suresi, 15-18)

Ayete göre, inkarcılar "cehennem ateşine 'küçültücü bir sürüklenme ile' sürüklenecekler" ve onlara, "işte sizin yalanladığınız ateş budur" denecektir. (Tur Suresi, 13-14) Bir diğer ayette haber verildiğine göre de, bu "sürükleniş", "yüzükoyun" olacaktır. (Furkan Suresi, 34)

Cehennem'e de aynı şekilde, yüzükoyun olarak atılırlar.

Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara:) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?" (denir). (Neml Suresi, 90)

Ateşin içinde yüzükoyun sürüklenecekleri gün cehennemin dokunuşunu tadın" (denecek). (Kamer Suresi, 48)

Oraya girmeleriyle birlikte, aşağılanma daha da şiddetlenir. Çektikleri tüm fiziksel azapların bir de bu yönü vardır. Örneğin ateşe atıldıklarında, yanmanın verdiği acının yanında, bir de aşağılanmanın, horlanmanın, küçültülmenin ızdırabını yaşarlar.

Bir başka surede, inkarcının ateş azabı sırasında nasıl aşağılandığı şöyle anlatılır:

"Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin. Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün; (Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun. Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapıldığınız şeydir." (Duhan Suresi, 47-50)

Kafiri aşağılamak için ayrıca özel olarak hazırlanmış kamçılar, tasmalar, bukağılar, zincirler vardır. Kuran'da şöyle denir:

(Allah buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın." "Sonra çılgın alevlerin içine atın." "Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin." "Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı." (Hakka Suresi, 30-34)

Dünyada, vahşi olanlar dışında, hayvanlar bile zincire vurulmazlar. İnsanlardan ise artık insan muamelesi görmeyen ileri derecede tehlikeli akıl hastaları bağlanırlar. Buna karşın, cehenneme gönderilmiş inkarcılar, tüm yaratıkların en aşağılarıdırlar. İşte bu nedenle üstteki ayette haber verilen "uzunluğu yetmiş arşın olan zincir"e vurulurlar. Başka ayetlerde bu aşağılatıcı azaptan şöyle söz edilir:

Boyunlarında demir-halkalar ve (ayaklarında) zincirler olduğu halde sürüklenecekler. Kaynar suyun içinde; sonra ateşte tutuşturulacaklar. Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız nerede?" (Mümin Suresi, 71-73)

... İşte onlar Rablerine karşı inkara sapanlar, işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirilenler ve işte onlar -içinde ebedi kalacakları- ateşin arkadaşları olanlardır. (Rad Suresi, 5)

Diğer bazı ayetlerde söz konusu aşağılayıcı azap şöyle anlatılır:

O gün suçlu-günahkarların (sıkı) bukağılara vurulduklarını görürsün. Giyimleri katrandandır, yüzlerini ateş bürümektedir. (Bu azab,) Allah'ın her nefsi kendi kazandığıyla cezalandırması içindir. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir. (İbrahim Suresi, 49-51)

İşte o inkar edenler, onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir; başları üstünden de kaynar su dökülür. Bununla karınları içinde olanlar ve derileri eritilmiş olur. Onlar için demirden kamçılar vardır. (Hac Suresi, 19-21)

Cehennemdeki bu aşağılanmanın kafirlerin ruhunda yarattığı karanlık, rezillik, küçülmüşlük ve horlanmışlık dışlarına da vurur. Tıpkı dünyada insanlara rezil olan, onuru ayaklar altına alınan, bütün kişisel hakları tecavüze uğrayan insanların tarifsiz sıkıntılarının yüzlerine vurması gibi. cehennemde yaşanacak olan aşağılanma da, insanların çehresine etki edecek, yüreklerdeki zillet dışa vuracaktır. Kuran'da şöyle denir: "O gün, öyle yüzler vardır ki, zillet içinde aşağılanmıştır". (Gaşiye Suresi, 2)

Buraya kadar saydığımız tüm bu aşağılanma yöntemlerinin yanı sıra, cehennemde inkarcılar için çok daha çeşitli aşağılanmaların da olacağını unutmamak gerekir. Allah Kuran'da kafir için "aşağılanma", kavramını kullanmış ve buna belli başlı örnekler vermiştir. Ancak aşağılanma çok geniş bir kavramdır ve insanda dünyadayken bu duyguyu oluşturan herşey, her muamele, her olay bu kavrama dahildir. Cehennemde de belki de binlerce katıyla bulunmaktadır.

TELAFİSİ OLMAYAN PİŞMANLIK

Kafir, dirildiği andan itibaren yaptığı kahredici hatanın farkına varır. Bu onarılmaz hatanın verdiği pişmanlık dalgası tüm vücudunu kaplar. Büyük bir yıkım yaşar, pişmanlığın etkisiyle kendini yer bitirir.

Dünyada yaptıkları inkarcılara gösterildiğinde, gaflet içinde geçirdikleri hayatlarını telafi etmeye karşı onulmaz bir hasret duyarlar. Geri dönmeyi, kendilerine bir şans daha verilmesini isterler. Dünyada iken birlikte gaflete daldıkları dostlarını, sevgililerini bir daha görmek istemezler. Tüm dostluklar, tüm sevgiler, tüm bağlar kaybolmuştur. Dünyada iken kurmuş oldukları yaşam, yaptıkları işler, evleri, arabaları, eşleri, çocukları, şirketleri, örfleri, gelenekleri, savundukları "dünya görüşü", herşey, ama herşey artık değersizleşmiş, yok olmuştur. Herşey yok olurken, yerine de bir tek azap gelmiştir. Ayetlerde, o günkü yıkımın yarattığı ruh hali şöyle tarif edilir:

Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık." Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir. Onlar dediler ki: "Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Ve bizler diriltilecek değiliz." Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (Allah:) "Bu, gerçek değil mi?" dedi. Onlar: "Evet, Rabbimiz hakkı için" dediler. (Allah:) "Öyleyse inkar edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın" dedi. (Enam Suresi, 27-30)

Bu arada kafir, içindeki bu büyük yıkıma rağmen, bir yandan da hala kibiri bırakmamakta ve ayetin ifadesiyle "azabı görünce pişmanlığını gizlemekte"dir. (Yunus Suresi, 54) Bu kibirin canlı kalması, onun için ayrı bir azap kaynağı olacak, cehennemde karşılaşacağı aşağılanma, söz konusu kibir nedeniyle ona tarifsiz acılar verecektir.
 

mehtap0013

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ara 2008
Mesajlar
66
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Ben acizim, Sen kudretli, ben eksiğim, Sen kuvvetli, ben bir hiçim oysa Sen Alemlerin Sahibi!

Senden senin sevgini, seni sevenlerin Sevgisini ve bizi sana ulaştıracak amellerin sevgisini istiyorum Allah'ım ! Son anımı hayatımın en güzel anı eyle! İmtihanları başarı ile veren, acılara sıkıntılara tahammül eden ve dünyaya metelik vermeyenlerden eyle!

Sana kul , Habibine ümmet eyle!

Yüce Rabbim(c.c.) Sen bizleri affeyle. Zatının hatırına affeyle. Günahımız binlerce mağfiretine sığındık , mağfiret et ne olur, ne olur Allah’ım. Amin....
 

adem27

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ocak 2009
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Ya vedud dostlarıma merhamet et

Ya vedud dostlarıma merhamet et

Ya vedud

allahım çaresizim diyen
allahım ben bittim diyen
allahım tükendim artık diyen
allahım gücüm kalmadı diyen
allahım ne olursun !! Ne olursun yardım et !! Diyen
allahım bırakma beni diyen
allahım bir yol göster diyen
allahım bir çare ver diyen
allahım bir muradımı versen

diye diye
feryat figan sesli veya sessiz kavrulan
yanlızca ondan medet umup bekleyen tüm dostlarım için
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt