Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ümmetin yıldızları sahabeleri tanıyalımmı (3 Kullanıcı)

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Allah a.z razı olsun inş. çok güzel bir konuya değinmişsiniz defalarca okumuş olmama rağmen yine zevkle okudum ruhum ona feda olsun.....yazınız bana Şehidi bi kerbela hz hüseyin a.s kerbeladaki sözlerini anımsattı... Kalpleri mühürlü olanlara
Merhametten yoksun olanlara;şöyle seslenmişti

“Ben Peygamberiniz Aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim?
Ben Hz.Muhammed Mustafa’nın torunu değil miyim?
Şehitler seyyidi Hamza, babamın amcası değil mi?
Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil mi?”......ilmine bereket...
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
[ı]allah a.z razı olsun inş. çok güzel bir konuya değinmişsiniz defalarca okumuş olmama rağmen yine zevkle okudum ruhum ona feda olsun.....yazınız bana şehidi bi kerbela hz hüseyin a.s kerbeladaki sözlerini anımsattı... Kalpleri mühürlü olanlara
merhametten yoksun olanlara;şöyle seslenmişti

“ben peygamberiniz aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim?
Ben hz.muhammed mustafa’nın torunu değil miyim?
şehitler seyyidi hamza, babamın amcası değil mi?
çift kanatlı şehit cafer, benim amcam değil mi?”......ilmine bereket...[/ı]

s.a. Kardeşim,
katkınızdan dolayı allah c.c. Razı olsun. çok güzel değindin,
allah razı olsun şehidlerin efendisi hz. Hüseyin r.a. Hatırlattın bize.
Hadi sizde onun hayatını paylaşın bizle
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
a.s. buyurun inş. ağam eba ebdillah hz.hüseyin a.s

HZ. HÜSEYİN (A.S.)'İN KISACA HAYATI




İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ali ve Hz. Fatıma (Allah'ın selamı onlara olsun)'nın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının üçüncü[1] veya beşinci[2] günü Medine’de gözlerini dünyaya açtı. Künyesi Ebu Abdullah’tır; lakapları ise Raşid, Tayyib, Vefî, Zekî, Mübarek, Sibt, Seyyid.[3] ve Seyyid’üş- Şüheda’dır.
İmam Hüseyin (a.s) yaklaşık yedi yıl Resulullah (s.a.a)’in, otuz yıl Emir’ul- Muminin Ali’nin, on yıl da İmam Hasan’ın hayatları zamanında yaşamıştır.[4] Hicretin 50. yılında İmam Hasan (a.s)’ın mazlumca şehit edilmesinden sonra hak yolunun takipçilerinin önderliğini üstlenmiştir.[5]

İmam Hüseyin (a.s)’ın imamet dönemi, Muaviye’nin hüküm sürdüğü döneme rastlamaktadır. İmam Hasan (a.s)’ın Muaviye ile yapmış olduğu sulh sırasında, İmam Hüseyin (a.s) de Muaviye'ye karşı kardeşiyle aynı tavrı takınmıştır. Çünkü o dönemde, İmam Hasan (a.s)’ın çabasıyla hakla batıl Müslümanlar için tanınmış ve İslam’ın esası henüz ciddi bir tehlikeye maruz kalmamıştı.

Yezid, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin edildiği günden itibaren İslam’ın esası ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, Hicretin 95. yılında oğlu Yezid’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar verdi. Böyle bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha hayatta iken, oğlu Yezid’e halktan biat almak istedi ve herkesten önce kendisi, oğlu Yezid’e biat etti.[6]
İbn-i Sa’d, Tabakat’ında şöyle yazıyor: Hüseyin bin Ali, Yezid’e biat etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor: Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezid hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti.
Sonra Yezid Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin Ali olsun.” [7]
Medine’nin hakimi, İmam Hüseyin’den biat almak isteyince, İmam Hüseyin (a.s) cevabında şöyle buyurdular:

“Biz, nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet madeniyiz. Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez...”[8]

İmam (a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Artık İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur ...”[9]

Mes’udî şöyle yazıyor: Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı kuşları besliyordu; içki içiyordu ... Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve ğina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye başlamıştı.

Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle yazıyor: Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.[10]

İmam Hüseyin (a.s), Medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde kalmayı câiz bilmeyip hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki gün kala; pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket etti.[11]
İmam Hüseyin (a.s), hareketinin hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “...Ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali bin Ebi Talib’in yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım...”[12]
İmam Hüseyin (a.s), Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı (yani beş gün sonra) Mekke-i Mükerreme'ye vardı.[13]

Kufe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve İmam Hüseyin (a.s)’ın Yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak İmam Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler.[14]

Onlar mektuplarında İmam (a.s)’a şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız, senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.” [15]

İmam Hüseyin (a.s), Kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan ayının yarısında, Muslim bin Akil’i Kufe’ye gönderdi. Muslim’i Kufeye gönderdiğinde ona şöyle buyurdu: “Kufe halkının yanına git, eğer yazdıkları doğru olursa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”[16]

Muslim, Şevval ayının beşinci günü Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye gelme haberi, şehirde yayılınca on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin kişi onun vasıtasıyla İmam Hüseyin (a.s)’a biat ettiler. O bu durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın Kufe’ye gelmesini istedi.[17]

Kufe’de yaşanan olayların haberi Yezid’e ulaşınca, Yezid ilk etapta Kufe’nin hakimi olan Numan bin Beşiri azledip Ubeydullah Bin Ziyad’ı onun yerine atadı[18] ve Muslim bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini emretti.[19] Diğer taraftan da, İmam Hüseyin (a.s)’ı, Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti.

İmam Hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar olunca, Allah(c.c.)'ın evi Kabe'nin kutsiyet ve hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. yılı Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru hareket etti.[20]

İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor: “Şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi Peygamberin hareminden (Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden Kufe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, Batha’nın (Mekke’nin) en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, Mekke ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi ve Rasulullah’ın hareminin saygınlık ve ihtiramını korudu; ama sen onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak için bazı adamlarını Mekke’ye gönderdin.”[21]

Ubeydullah, Muslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.[22]

Ubeydullah, İmam Hüseyin (a.s)’ın Kufe’ye geldiğini öğrenince, İmam’ın ordusunu gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf” denilen bir bölgede İmam Hüseyin (a.s)’la karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam (a.s), iki hurcun (heybe) dolusu olan Kufe’lilerin mektuplarını Hür bin Yezid’e gösterdi ve onların kendisini davet ettiklerini söyledi. Sonra kendi yoluna devam etti...

Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü “Neyneva” bölgesine vardılar. Bu bölgede oldukları vakit İbn-i Ziyad’ın elçisi, Hür bin Yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği söyle idi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez, Hüseyin’i baskı altına al ve onu sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.” [23]

Hür bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam Hüseyin (a.s)’ın kafilesini “Kerbela” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan Ömer Bin Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbela’ya geldi.[24]

Şunu hatırlatmak gerekir ki, Hür bin Yezid, İmam Hüseyin’nin şahadetinden önce kendi yaptığından pişman olup tövbe etti ve İmam (a.s)’ı savunmak üzere şahadete erişti.[25]

Ömer bin Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, İmam Hüseyin (a.s)’ın kafilesinin suya ulaşmaması için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.[26]

Muharrem ayının dokuzuncu günü (Tasuâ), İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı, kamil bir şekilde düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, İmam (a.s)’ın yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.[27]

Tasua akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. İmam Hüseyin (a.s), düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas Bin Ali’ye şöyle buyurdu:

“Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; Sizin amacınız ne, ne yapmak istiyorsunuz? diye sor.”

İmam Hüseyin (a.s)’ın kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.[28]

Nihayet “Aşura” günü yetişti... Ömer bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı.[29] Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan[30] İmam Hüseyin (a.s)’ın ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem de onlardan öldürdüler. İmam (a.s)’ın yaranlarından kim şehit oluyorduysa yeri boş kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen başka birisi dolduruyordu.

İmam Hüseyin (a.s)’ın ashabının hepsi şehit olunca, sıra İmam (a.s)’ın kendi ailesine geldi. Çünkü İmamın ashabı, biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye İmamın ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan İmamın aziz oğlu Ali Ekber oldu.[31] Ondan sonra, İmam Ali (a.s)nin, İmam Hasan (a.s)ın, Cafer-i Tayyarın ve Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas Bin Ali (a.s) de savaşarak İmam Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, canını İmam Hüseyin (a.s)'in yolunda feda etti.

“Aşura” gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer paresi ve Zehra’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu...

“Aşura” günü orada bulunan Haccac bin Abdullah şöyle diyor: Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde onun (İmam Hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini ben görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam Hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, İmam’ın sağ ve solundan öylece kaçıyorlardı... Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep, İmam’a taraf yaklaştı... Bu esnada Ömer bin Sa’d da İmam’ın yanına yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Ebu Abdullah (İmam’ın künyesi) öldürülüyorken sen seyrediyor musun?!”

Devamında şöyle diyor: Ömer bin Sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim ...[32] Nihayet İmam Hüseyin (a.s) da o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi .

Tarih kitapları, İmam Hüseyin (a.s)’ın çocukları hakkında çeşitli görüşler belirtmişlerdir; kimisi altı,[33] kimisi dokuz[34]ve kimisi de on[35] çocuğu olduğunu yazmıştır. Çocuklarından Ali Ekber ve Abdullah (Ali Esğer) babalarının yanında şahadete erişmiş ve İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) da Allah’ın emriyle Müslüman’ların dördüncü İmam’ı olmuştur.

[1] - Misbah’ul- Muteheccid, s.758.
[2] - İrşad-ı Mufid, c.2, s.27.
[3] - Keşf’ul- Ğumme, c.2, s.216.
[4] - Tarih-i Ehl’ul- Beyt, s.76.
[5] - Kafi, c.1,s.461-462.
[6] - Müruc’uz- Zeheb, c.3, s.36 ve 37.
[7] - Tabakat-ı İbn-i Sa’d, c.10, s.164.
[8] - Musir’ul- Ahzan, s.24.
[9] - A.K. s.25.
[10] - Müruc’uz- Zeheb, c.3, s.77.
[11] - İrşad, c.2, s.34.
[12] - Bihar’ul- Envar, c.44, s.329.
[13] - İrşad, c.2, s.35.
[14] - A.K. c.2, s.36.
[15] - Müruc’uz- Zeheb, c.3, s. 64.
[16] - A.K.
[17] - A.K.
[18] - A.K.
[19] - Tarih-i Taberi, c.4, s.258.
[20] - İrşad-ı Mufid, c2, s.66.
[21] - Tarih-i Yakubi, c1, s.221.
[22] - Tarih-i Taberi, c.4, s.300.
[23] - A.K. c.4,s.302-308.
[24] - A.K. s.310.
[25] - A.K. s.325.
[26] - A.K. s.311.
[27] - Kafi, c.4, s.147.
[28] - Tarih-i Taberi, c.4, s.314.
[29] - Emali-yi Saduk, s.111 ve 374.
[30] - Kamil-i İbn-i Esir, c.2, s.560.
[31] - Tarih-i Taberi, c.4, s.341.
[32] - A.K. s.245.
[33] - İrşad-ı Mufid, c.2, s.135.
[34] - Tarih-i Ehl-i Beyt, s.102.
[35] - Keşf’ul- Ğumme, c.2, s.250.
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
a.s. Buyurun inş. Ağam eba ebdillah hz.hüseyin a.s

[ı]hz. Hüseyin (a.s.)'in kısaca hayatı




imam hüseyin (a.s), hz. Ali ve hz. Fatıma (allah'ın selamı onlara olsun)'nın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılı şaban ayının üçüncü[1] veya beşinci[2] günü medine’de gözlerini dünyaya açtı. Künyesi ebu abdullah’tır; lakapları ise raşid, tayyib, vefî, zekî, mübarek, sibt, seyyid.[3] ve seyyid’üş- şüheda’dır.
Imam hüseyin (a.s) yaklaşık yedi yıl resulullah (s.a.a)’in, otuz yıl emir’ul- muminin ali’nin, on yıl da imam hasan’ın hayatları zamanında yaşamıştır.[4] hicretin 50. Yılında imam hasan (a.s)’ın mazlumca şehit edilmesinden sonra hak yolunun takipçilerinin önderliğini üstlenmiştir.[5]

imam hüseyin (a.s)’ın imamet dönemi, muaviye’nin hüküm sürdüğü döneme rastlamaktadır. Imam hasan (a.s)’ın muaviye ile yapmış olduğu sulh sırasında, imam hüseyin (a.s) de muaviye'ye karşı kardeşiyle aynı tavrı takınmıştır. çünkü o dönemde, imam hasan (a.s)’ın çabasıyla hakla batıl müslümanlar için tanınmış ve islam’ın esası henüz ciddi bir tehlikeye maruz kalmamıştı.

Yezid, babası tarafından müslümanların başına halife tayin edildiği günden itibaren islam’ın esası ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, hicretin 95. Yılında oğlu yezid’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar verdi. Böyle bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha hayatta iken, oğlu yezid’e halktan biat almak istedi ve herkesten önce kendisi, oğlu yezid’e biat etti.[6]
ibn-i sa’d, tabakat’ında şöyle yazıyor: Hüseyin bin ali, yezid’e biat etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor: Muaviye hicretin 60. Yılında öldüğünde oğlu yezid hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti.
Sonra yezid medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “halkı çağırarak onlardan biat al. Ilk önce kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de hüseyin bin ali olsun.” [7]
medine’nin hakimi, imam hüseyin’den biat almak isteyince, imam hüseyin (a.s) cevabında şöyle buyurdular:

“biz, nübüvvet ehl-i beyt’i ve risalet madeniyiz. Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez...”[8]

imam (a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “artık islam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur ...”[9]

mes’udî şöyle yazıyor: Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı kuşları besliyordu; içki içiyordu ... Onun zamanında, mekke ve medine’de şarkı ve ğina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye başlamıştı.

Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle yazıyor: Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.[10]

imam hüseyin (a.s), medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde kalmayı câiz bilmeyip hicretin 60. Yılı recep ayının sonuna iki gün kala; pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte mekke’ye doğru hareket etti.[11]
imam hüseyin (a.s), hareketinin hedefini, kardeşi muhammet bin haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “...ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm yapmak için medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak, ceddim resulullah (s.a.a) ve babam ali bin ebi talib’in yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım...”[12]
imam hüseyin (a.s), şaban ayının üçüncü gününün cuma akşamı (yani beş gün sonra) mekke-i mükerreme'ye vardı.[13]

kufe halkı, muaviye’nin ölümünü ve imam hüseyin (a.s)’ın yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak imam hüseyin’i kufe’ye davet ettiler.[14]

onlar mektuplarında imam (a.s)’a şöyle yazdılar: “biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız, senin için onların cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.” [15]

imam hüseyin (a.s), kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, ramazan ayının yarısında, muslim bin akil’i kufe’ye gönderdi. Muslim’i kufeye gönderdiğinde ona şöyle buyurdu: “kufe halkının yanına git, eğer yazdıkları doğru olursa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”[16]

muslim, şevval ayının beşinci günü kufe’ye vardı. Onun kufe’ye gelme haberi, şehirde yayılınca on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin kişi onun vasıtasıyla imam hüseyin (a.s)’a biat ettiler. O bu durumu imam hüseyin’e bildirerek imam’ın kufe’ye gelmesini istedi.[17]

kufe’de yaşanan olayların haberi yezid’e ulaşınca, yezid ilk etapta kufe’nin hakimi olan numan bin beşiri azledip ubeydullah bin ziyad’ı onun yerine atadı[18] ve muslim bin akil’i yakalatıp öldürülmesini emretti.[19] diğer taraftan da, imam hüseyin (a.s)’ı, mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti.

Imam hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar olunca, allah(c.c.)'ın evi kabe'nin kutsiyet ve hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. Yılı zilhicce ayının sekizinci günü mekke’den ayrılarak ırak’a doğru hareket etti.[20]

ibn-i abbas, kerbela vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor: “şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen hüseyin bin ali’yi peygamberin hareminden (medine’den) allah’ın haremine (mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu allah’ın hareminden kufe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, batha’nın (mekke’nin) en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde mekke’den ayrıldı. Eğer mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, mekke ve medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, allah’ın evi ve rasulullah’ın hareminin saygınlık ve ihtiramını korudu; ama sen onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. çünkü sen, haremde onunla savaşmak için bazı adamlarını mekke’ye gönderdin.”[21]

ubeydullah, muslim bin akil’i ve ona sığınak veren hani bin urve’yi kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.[22]

ubeydullah, imam hüseyin (a.s)’ın kufe’ye geldiğini öğrenince, imam’ın ordusunu gözetimi altında tutmak için, hür bin yezid-i riyahi’nin komutasında bir orduyu “kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür bin yezid, “şeraf” denilen bir bölgede imam hüseyin (a.s)’la karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. Imam (a.s), iki hurcun (heybe) dolusu olan kufe’lilerin mektuplarını hür bin yezid’e gösterdi ve onların kendisini davet ettiklerini söyledi. Sonra kendi yoluna devam etti...

Hicretin 61. Yılı muharrem ayının ikinci günü “neyneva” bölgesine vardılar. Bu bölgede oldukları vakit ibn-i ziyad’ın elçisi, hür bin yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği söyle idi: “bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez, hüseyin’i baskı altına al ve onu sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.” [23]

hür bin yezid, ibn-i ziyad’ın emri doğrultusunda imam hüseyin (a.s)’ın kafilesini “kerbela” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün ubeydullah bin ziyad’ın elçisi olan ömer bin sa’d da dört bin savaşçıyla kerbela’ya geldi.[24]

şunu hatırlatmak gerekir ki, hür bin yezid, imam hüseyin’nin şahadetinden önce kendi yaptığından pişman olup tövbe etti ve imam (a.s)’ı savunmak üzere şahadete erişti.[25]

ömer bin sa’d, aşura gününe üç gün kala, imam hüseyin (a.s)’ın kafilesinin suya ulaşmaması için beş yüz süvariyi fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.[26]

muharrem ayının dokuzuncu günü (tasuâ), imam hüseyin (a.s) ve ashabı, kamil bir şekilde düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, imam (a.s)’ın yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.[27]

tasua akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. Imam hüseyin (a.s), düşmanın hareketini görünce kardeşi abbas bin ali’ye şöyle buyurdu:

“kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; sizin amacınız ne, ne yapmak istiyorsunuz? Diye sor.”

imam hüseyin (a.s)’ın kardeşi hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.[28]

nihayet “aşura” günü yetişti... ömer bin sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı.[29] otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan[30] imam hüseyin (a.s)’ın ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem de onlardan öldürdüler. Imam (a.s)’ın yaranlarından kim şehit oluyorduysa yeri boş kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen başka birisi dolduruyordu.

Imam hüseyin (a.s)’ın ashabının hepsi şehit olunca, sıra imam (a.s)’ın kendi ailesine geldi. çünkü imamın ashabı, biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye imamın ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan imamın aziz oğlu ali ekber oldu.[31] ondan sonra, imam ali (a.s)nin, imam hasan (a.s)ın, cafer-i tayyarın ve akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas bin ali (a.s) de savaşarak imam hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, canını imam hüseyin (a.s)'in yolunda feda etti.

“aşura” gününün en hassas zamanı, peygamber’in ciğer paresi ve zehra’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, imam’ı yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu...

“aşura” günü orada bulunan haccac bin abdullah şöyle diyor: Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde onun (imam hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini ben görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. Imam hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, imam’ın sağ ve solundan öylece kaçıyorlardı... Allah’a ant olsun ki, fatıma’nın kızı zeynep, imam’a taraf yaklaştı... Bu esnada ömer bin sa’d da imam’ın yanına yaklaşmıştı, zeynep, ibn-i sa’d’a hitaben şöyle dedi: “ebu abdullah (imam’ın künyesi) öldürülüyorken sen seyrediyor musun?!”

devamında şöyle diyor: ömer bin sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına aktığını ve zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim ...[32] nihayet imam hüseyin (a.s) da o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi .

Tarih kitapları, imam hüseyin (a.s)’ın çocukları hakkında çeşitli görüşler belirtmişlerdir; kimisi altı,[33] kimisi dokuz[34]ve kimisi de on[35] çocuğu olduğunu yazmıştır. çocuklarından ali ekber ve abdullah (ali esğer) babalarının yanında şahadete erişmiş ve imam zeyn’ul- abidin (a.s) da allah’ın emriyle müslüman’ların dördüncü imam’ı olmuştur.

[1] - misbah’ul- muteheccid, s.758.
[2] - irşad-ı mufid, c.2, s.27.
[3] - keşf’ul- ğumme, c.2, s.216.
[4] - tarih-i ehl’ul- beyt, s.76.
[5] - kafi, c.1,s.461-462.
[6] - müruc’uz- zeheb, c.3, s.36 ve 37.
[7] - tabakat-ı ibn-i sa’d, c.10, s.164.
[8] - musir’ul- ahzan, s.24.
[9] - a.k. S.25.
[10] - müruc’uz- zeheb, c.3, s.77.
[11] - irşad, c.2, s.34.
[12] - bihar’ul- envar, c.44, s.329.
[13] - irşad, c.2, s.35.
[14] - a.k. C.2, s.36.
[15] - müruc’uz- zeheb, c.3, s. 64.
[16] - a.k.
[17] - a.k.
[18] - a.k.
[19] - tarih-i taberi, c.4, s.258.
[20] - irşad-ı mufid, c2, s.66.
[21] - tarih-i yakubi, c1, s.221.
[22] - tarih-i taberi, c.4, s.300.
[23] - a.k. C.4,s.302-308.
[24] - a.k. S.310.
[25] - a.k. S.325.
[26] - a.k. S.311.
[27] - kafi, c.4, s.147.
[28] - tarih-i taberi, c.4, s.314.
[29] - emali-yi saduk, s.111 ve 374.
[30] - kamil-i ibn-i esir, c.2, s.560.
[31] - tarih-i taberi, c.4, s.341.
[32] - a.k. S.245.
[33] - irşad-ı mufid, c.2, s.135.
[34] - tarih-i ehl-i beyt, s.102.
[35] - keşf’ul- ğumme, c.2, s.250.
[/ı]

s.a.
Allah razı olsun kardeşim,
o efendimiz hz. Muhammed s.a.v.'in gülü hz. Hüseyin radıyallayu anh'ı kısada olsa bizlere hatırlattın.
Allah razı olsun
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
SORU VE CEVAPLARLA İMAM HÜSEYİN (95 Soru ve Cevabı)




S. 1- İmam Hüseyin (a.s)'ın meşhur lakabı nedir?

C. 1- Seyyid’üş- Şüheda.

S. 2- İmam Hüseyin (a.s)'ın künyesi nedir?

C. 2- Ebu Abdullah.

S. 3- İmam Hüseyin ne zaman ve nerede dünyaya geldi?

C. 3- Hicretin dördüncü yılının Şaban ayının üçüncü günü Medine-i Münevvere'de dünyaya gelmiştir.

S. 4- İmam Hüseyin (a.s)'ın hayatı kaç döneme ayrılır?

C. 4- Dört döneme ayrılır:

1- Resulullah (s.a.a)’in dönemi.

2- Babası Hz. Ali (a.s)’ın dönemi.

3- Kardeşi İmam Hasan'la birlikte olduğu dönem.

4- O Hazretin imamet dönemi.

S. 5- İmam Hüseyin'in imametlik dönemi kaç yıldır?

C. 5- On yıl.

S. 6- İmam Hüseyin (a.s) kaç yıl Hz. Resulullah'ın zamanında yaşamıştır?

C. 6- Altı yıl civarında.

S. 7- İmam Hüseyin kaç yıl babasıyla birlikte oldu?

C. 7- Otuz yıl civarında.

S. 8- İmam Hüseyin (a.s), babasından sonra kaç yıl kardeşi İmam Hasan (a.s)'la birlikte yaşamışlardır?

C. 8- On yıl civarında.

S. 9- İmam Hüseyin (a.s)'ın ashabından olup her gece Kur’ân hatmeden ve kırk yıl boyunca sabah namazını yatsı namazının abdestiyle kılan şahsiyetin ismi nedir?

C. 9- İsmi; Bureyr bin Huzayr’dır. O zahid ve abid bir kişi idi; ona “Seyyid'ul- Kurra” diyorlardı.

S. 10- İmam Hüseyin (a.s)'ın oğlu Ali Ekber'in sima ve ahlakı nasıl idi?

C. 10- Hz. Ali Ekber güzel yüzlü bir gençti; sima ve ahlak açısından Resulullah (s.a.a)’e herkesten daha çok benziyordu. Bir kavle göre, Aşura günü Ehl-i Beyt'ten ilk şehit olan odur.

S. 11- İmam Hüseyin (a.s)'ın sancaktarı kim idi?

C. 11- Kendisine “Sakka” lakabı verilen, Hz. Ebu'l- Fazl'il- Abbas idi.

S. 12- İmam Hüseyin (a.s)'ın kölesinin ismi ne idi ve ne özelliğe sahipti?

C. 12- İmam Hüseyin (a.s)'ın kölesinin ismi, “Eslem” idi; onun özelliklerinden biri Kur’ân karisi olması idi; Kur’ân ayetlerini kalbe işleyen yanık bir sesle okuyordu.[1]

S. 13- İmam Hüseyin (a.s)'ın müezzininin ismi ne idi?

C. 13- Haccac bin Mesruk idi.

S. 14- İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı, ne zaman Medine'den Mekke'ye hicret etmiştir?

C. 14- İmam Hüseyin (a.s), Hicretin 60. yılı olan Recep ayının 28'inde, Pazar akşamı çocukları, kardeşleri (Muhammed bin Hanefiyye hariç) ve akrabalarından bir grup kimseyle birlikte geceleyin Medine'den Mekke'ye doğru hareket ettiler ve Şaban ayının üçünde Cuma akşamı Mekke'ye ulaştılar.

S. 15- İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı, kaç gün Mekke-i Muazzama'da kalmış ve hangi tarihte Mekke'den Irak'a doğru yola çıkmışlardır?

C. 15- İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı, takriben 95 gün Mekke'de kaldılar; ama haclarını tamamlayamadıklarından onu umreye çevirerek Zihicce'nin 8. günü ailesi ve evlatlarıyla birlikte Mekke'den Irak'a doğru yola koyuldular.[2]

S. 16- İmam Hüseyin (a.s) neden hac günlerinde Temettu Haccını Umre-i Müfrede'ye çevirerek Mekke'den ayrıldılar?

C. 16- Bunun sebebi şu idi: İmam Hüseyin (a.s), Yezidi'n adamlarından bir grup insanın, kendisine suikast düzenlemek için hac maskesi altında Mekke'ye gönderildiklerini ve Mekke'nin çevresinde ihram elbisesinin altında gizledikleri silahla kendisini öldürmekle görevli olduklarından haberdar oldu. Bu sebepten dolayı İmam (a.s) Temettu Haccını Umre-i Müfrede'ye çevirdi ve bir grup halk için kısa bir konuşma yaptıktan sonra o günün sabahı yani Zilhicce'nin sekizinde bir grup yaran, kardeş ve akrabalarıyla birlikte Allah'ın evinin ihtiramını korumak için Mekke'den çıkarak Irak'a doğru hareket ettiler.[3]

S. 17- İmam Hüseyin (a.s) Mekke'den ayrıldığında okuduğu hutbe ne idi ve hangi isimle meşhurdur?

C. 17- İmam Hüseyin (a.s) Mekke'den çıkmadan bir gün önce kendi ashabına “Hutta'l- Mevt” hutbesi adıyla meşhur olan bir hutbe okudu. Hutbenin sonunda şöyle geçiyor: “Kim bizim yolumuzda kalbinin kanını dökmeye ve Allah'a kavuşmaya hazırsa, bizimle gelsin; ben yarın saban inşaAllah hareket edeceğim.”

S. 18- İmam Hüseyin’in Mekke'ye gönderdiği elçi kim idi?

C. 18- Muslim bin Akil.

S. 19- Kufe halkı İmam Hüseyin (a.s)'a kaç tane davet mektubu göndermişti?

C. 19- Yüz elli civarında.

S. 20- Kufe halkı, İmam Hüseyin (a.s)'ı davet ettiği zaman, kaç kişi Hz. Müslim'e biat etmişlerdi?

C. 20- On sekiz bin kişi.

S. 21- Hz. Müslim'in çocuklarının isimleri nelerdir?

C. 21- İbrahim ve Muhammed'dir; Muhammed İbrahim'den büyüktü; her ikisi de on yaşından küçük idiler.

S. 22- Cebrail, İmamların (a.s) isimlerini Hz. Nuh (a.s)'a bildirdiğinde, onların hangisinin ismini duyunca ağlamıştır?

C. 22- İmam Hüseyin (a.s)'ın ismini duyunca ağladı.

S. 23- İmam Hüseyin (a.s)'ın kıyamına sebep olan en önemli faktör nelerdi?

C. 23- İmam Hüseyin (a.s)'ın kıyamına sebep olan üç önemli faktör şunlardır:

1) Yezid hükümetinin İmam Hüseyin (a.s)'dan biat istemesi ve İmam (a.s)'ın da bu isteğin karşısında şiddetle direnip “Zillet bizden uzaktır” buyurması.

2) Kıyam için hazır olan Kufe halkının, İmam (a.s)’ı ısrarla oraya davet etmeleri.

3) İslam'ın Füru-u Din'inden olan, iyiliğe emretmek kötülükten sakındırmak emriyle amel etmesi.

S. 24- Kerbela'nın sözcük anlamı nedir?

C. 24- Kerbela, gam ve bela anlamınadır. İmam Hüseyin (a.s) Kerbela ismini duyduklarında şöyle buyurdular: “Allah'ım kerb (gam) ve beladan sana sığınıyorum.”

S. 25- İmam Hüseyin (a.s)'ın ashabı meydana gitmek istediğinde, onların arasında var olan sünnet ne idi?

C. 25- Maktel yazanları şöyle yazmışlardır: İmam Hüseyin (a.s)'ın ashabı arasında şöyle bir sünnet var idi; Onlardan her hangi biri savaş meydanına gitmek istediğinde İmam Hüseyin (a.s)'ın huzuruna gelerek şöyle diyordu: “Es-selam-u aleyke yebne Resulullah!” (Selam olsun sana ey Resulullah'ın oğlu!”) İmam (a.s) da onların cevabını vererek; “Biz de yakında size kavuşacağız” buyuruyorlardı ve şu ayeti tilavet ederlerdi: “Feminhum men kaza nahbeh ve minhum men yentezir vema beddelu tebdilen.”

S. 26- Beni Haşim ailesinden Aşura günü ilk şehit olan kimdi?

C. 26- Hz. Ali Ekber (a.s).

S. 27- İmam Hüseyin (a.s)'ın 72 ashabından kaç kişi Beni Haşim ve O Hazretin yakınlarından idi?

C. 27- On yedi kişi.

S. 28- İlk önceleri düşmanın ordusundan olan fakat sonra gerçekten tövbe ederek İmam Hüseyin (a.s)'ın ordusuna katılıp şahadete erişen şahsın ismi nedir?

C. 28- Hür bin Yezid-i Riyahi’dir.

S. 29- Neden İmam Hüseyin (a.s) düşmandan bir gece (Aşura gecesini) izin istedi?

C. 29- İmam Hüseyin (a.s) kardeşi Ebu'l Fazl’il- Abbas'a şöyle buyurdu: “Kardeşim! Düşmana doğru git, onlara de ki; “Namaz kılmamız, dua etmemiz ve Allah'la münacatta bulunmamız için bu geceyi bize mühlet verin. Çünkü ben namaz kılmayı, Kur’ân okumayı, çok dua ve istiğfar etmeyi seviyorum.” [4]

S. 30- Aşura gecesi düşman ordusundan kaç kişi İmam Hüseyin (a.s)'ın ordusuna katıldı?

C. 30- İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin Aşura gecesi Kur’ân okumaları, ibadet ve dua etmeleri, düşman askerlerinden 32 kişinin İmam'ın ordusuna katılmalarına sebep oldu.[5]

S. 31- Aşura günü şehit olan damat ve gelinin isimleri nelerdir ve nasıl şahadete eriştiler?

C. 31- Onların isimleri “Veheb” ve “Haniye”'dir. Veheb, savaş meydanına gitmek için İmam Hüseyin (a.s)'dan izin istedi. İmam (a.s) izin verince meydana gidip bir müddet savaştıktan ve düşman ordusundan bir kaçını öldürdükten sonra iki elleri kesilerek düşmanın eline esir düştü. Onu Ömer-i Sa'dın yanına götürdüler, o zalim de onun boynunun vurulmasını emretti; boynunu vurduktan sonra kesilmiş başını İmam Hüseyin (a.s)'ın ordusuna doğru attılar. Veheb'in annesi onu alıp yüzünün kanını temizledikten sonra, onu düşmana doğru attı. Veheb'in eşi “Haniye” kendisini kocasının kana boyanmış bedenine ulaştırdı, onum kanlarını temizleyerek şöyle diyordu: “Cennet sana hoş olsun” Şimr bu durumu görünce, kölesine onu öldürmesini emretti, köle de elindeki demir sopayla onu şahadete eriştirdi.

S. 32- Kerbela'da şehit edilen ilk ve tek kadının ismi nedir?

C. 32- Veheb'in eşi olan Haniye’dir.

S. 33- İmam Hüseyin (a.s)'ın Aşura günü, savaşın tam kızgın zamanı ameli olarak açıkça yerine getirdiği İlahi farizalardan biri ne idi?

C. 33- Cemaat namazı kıldırması idi. İmam Hüseyin (a.s) bir grup ashabıyla birlikte öğle namazını korku namazı adı altında kıldılar; İmam'ın ashabından iki kişi namazın sonuna kadar kendilerini Hazrete siper etti. Onlardan biri, düşman tarafından atılan okların bedenine isabet etmesi sonuca şahadete erişti.

S. 34- Aşura gününün öğle namazı vaktini, İmam (a.s)'a hatırlatan şahsın ismi nedir ve İmam (a.s) ona hitaben ne buyurdular?

C. 34- Aşura gününün öğle vakti “Ebu Sumame-i Seydavi” güneşe bakarak öğle vaktinin girdiğini anlayınca İmam (a.s)'a şöyle dedi: “Gerçi düşmanın fırsat vermeyeceğini biliyorum, ama son namazı sizinle kılıp öylece Allah'a kavuşmak istiyorum.”

Bunun üzerine İmam (a.s) gökyüzüne bakarak şöyle buyurdular: “Namazı bana hatırlattın, Allah seni hatırlatan ve namaz kılanlardan kılsın. Şimdi öğlenin ilk vaktidir, namaz kılmamız için düşmandan mühlet isteyin.”

S. 35- Beni Esed tayfasından olup İmam Hüseyin (a.s)'ın ashabından olan, Bedir ve Huneyn savaşlarına katılmış olup Aşura günü İmam (a.s)'ın yanında şahadete erişen yaşlı kişinin ismi nedir?

C. 35- Habib bin Mezahir'in akrabalarından olan “Enes bin Haris-i Kahili”dir.

S. 36- Ebuzer'in azad edilmiş kölesi olan ve İmam Ali (a.s), İmam Hasan (a.s) ve daha sonra İmam Hüseyin (a.s)'ın evinde yaşayan ve nihayet Kerbela'da İmam Hüseyin'in yanında şahadete erişen şahsın ismi nedir?

C. 36- Cevn’dir.

S. 37- Neden İmam Hüseyin (a.s) Aşura günü düşmanlarından bazılarını öldürmüyordu?

C. 37- İmam Seccad (a.s) şöyle buyuruyor: “Babamın öldürmediği kimselerin soyundan biz Ehl-i Beyt'i sevecek kimseler dünyaya gelecekti. İşte İmam (a.s) bu yüzden bizi sevecek insanların babalarının sulbünde korunması için onları öldürmüyordu.”

Diğer İmamların hakkında da buna benzer bir çok rivayetler vardır; onlar da bazı kimseleri, onların sulbünde yer alan imanlı insanlardan dolayı öldürmüyorlardı.[6]

S. 38- Aşura günü, neden en büyük musibet günü olarak tanıtılmıştır?

C. 38- Abdullah bin Fazl-i Haşimi şöyle diyor: İmam Sadık (a.s)'a; “Neden Resulullah'ın son vefat günü, Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s), Hz. Hasan vs. İmamların şahadet günleri değil de sadece Aşura günü en büyük musibet, gam, üzüntü ve matem günü olarak tanıtılmıştır?” dediğimde şöyle buyurdular:

“Bunun sebebi şundan ibarettir: Ashab-ı Kisa (Âl-i Aba) Allah katında insanların en değerlisi idiler. Bunlar beş kiydiler: ‘Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s), Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s).’ Hz. Peygamber (s.a.a) vefat ettiğinde gerçi musibet çok büyüktü, ama Ashab-ı Kisa'dan dört kişi yaşıyordu, bunlar halkın mercii ve sığınağı idiler. Hz. Fatıma (a.s) şahadete eriştiğinde musibetin çok büyük olmasına rağmen halk Ashab-ı Kisa'dan üç kişiyi kendi aralarında görüp ihtiyaç duyduklarında onlara sığınıyorlardı. İmam Ali (a.s) ve İmam Hasan (a.s)’da da durum aynıydı. Ama İmam Hüseyin (a.s) şehit olduğunda, Ashab-ı Kisa'dan halkın mercii ve sığınağı olacak kimse kalmamıştı. Bundan dolayı İmam Hüseyin (a.s) bekası Ashab-ı Kisa’nın bekası olduğu gibi, onun şahadeti de onların hepsinin şahadeti gibiydi. Bu sebepten dolayıdır ki Aşura günü, gam, üzüntü ve matem açısından günlerin en musibetlisi olarak tanıtılmıştır.”

Abdullah bin Fazl-i Haşimi sözünün devamında şöyle diyor: Ben İmam Sadık (a.s)'a; “Öyleyse İmam Seccad (a.s) için ne diyorsunuz?” dediğimde şöyle buyurdular:

“İmam Zeyn'ul- Abidin (a.s), İmam ve halka hüccetti. Fakat Resulullah (s.a.a)'i görmemişti, onun ilmi baba ve cetlerinden miras olarak ona yetişmişti. Ama İmam Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) Hz. Peygamberle uzun süre birlikte olmuşlardı. Halk da onları Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte görmüştü. Bundan dolayı Onlardan birini gördüklerinde, Hz. Peygamber (s.a.a)'in hatıraları, söz ve davranışları onlar için canlanıyordu.” [7]

S. 39- İmam Hüseyin (a.s) ve Yahya bin Zekeriyya (a.s) arasında ne gibi benzerlikler vardır?

C. 39- Bu iki yüce ve mazlum şahsiyet arasında olan benzerlikler çoktur. Fakat biz yedi tanesiyle yetiniyoruz:

1) Bu iki masuma isim takılmadan önce, onların isminde hiç kimse yoktu.

2) Her ikisi de altı aylık iken dünyaya gelmişlerdi.

3) O ikisinin doğumundan önce, semavi haber ve vahiyler onların doğum ve durumlarını açıklamıştı.

4) Gök her ikisine de ağladı. “Fema beket aleyhim'is- semau ve’l arz” [8] ayetinin tefsirinde bununla ilgili hadis nakledilmiştir.

5) Her ikisinin katili veled'üz- zina idi.

6) Her ikisinin de başını altın leğene koyup fasık ve zalimlere götürdüler.

7) Bu iki mazlumun, rivayetlere göre başlarının konuşması.

 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
S. 40- İmam Hüseyin (a.s)'ın Aşura günündeki en son askeri kimdi ve kimin eliyle şahadete erişti?

C. 40- İmam Hüseyin (a.s)'ın Aşura günü en son askeri, Hz. Ali Esğer idi. Babası İmam Hüseyin (a.s)'in elleri üzerinde, Hermele bin Kamil-i Esedi'nin okuyla şahadete erişti.

S. 41- Kerbela şehitlerinden kimlerin başlarını bedenlerinden ayırmadılar? Niçin?

C. 41- Hz. Ali Esğer ile Hür bin Yezid-i Riyahi'nin başlarını bedenlerinden ayırmadılar. Çünkü İmam Hüseyin (a.s) Ali Esğer'i defnetmişti; Hür bin Yezid-i Riyahi'nin de akrabaları onun başının bedeninden ayrılmasına mani oldular.

S. 42- İmam Hüseyin (a.s)'ın Kerbela'da kendisiyle birlikte şehit olan ashabı kaç kişiydi?

C. 42- Meşhur kavle göre 72 kişi.

S. 43- İmam Hüseyin (a.s)'ın, yaya olarak cenazesinin baş ucuna geldiği ve onun için ağıt okuyup ağladığı şahsın ismi nedir?

C. 43- Hür bin Yezid-i Riyahi.

S. 44- Rivayetlerimizde Beytullah'il Haram haccının bedeli olarak tanıtılan şey nedir?

C. 44- Beytullah'il Haram'ın (sevap bakımından) bedeli olarak tanıtılan şey, İmam Hüseyin (a.s)'ın kabrinin ziyaretidir. Allah'ın evinin ziyaretine gitmeye gücü olmayan kimseler, onun yerine İmam Hüseyin'in kabrinin ziyaretine gidip o sevabı kazanabilirler.

S. 45- Nahiye-i Mukaddese Ziyareti nasıl bir ziyarettir?

C. 45- Nahiye-i Mukaddese Ziyareti, Sahib'uz- Zaman İmam Mehdi (a.s)'dan nakledilen bir ziyarettir. Hazret Kerbela şehitlerinin hepsinin isim ve nişanelerini bu ziyarette zikredip onlara selam gönderdiği gibi, onlardan her birinin katilinin de ismini zikredip onlara lanet etmiştir.

S. 46- Namaz kılarken Kerbela toprağına secde etmenin fazileti nedir?

C. 46- Necat'ul- İbad risalesinde şöyle nakledilmiştir: “Kim namaz kıldığında Kerbela toprağına secde ederse, namazın kabul olmasına mani olan engeller yok olup İmam Hüseyin (a.s) toprağının bereketiyle namazı kabul olur.”

S. 47- İmam Hüseyin (a.s)'ın şahadetinden sonra Kerbela'da en son şehit olan kimdi?

C. 47- Kerbela’da en son şehit olan “Süveyd bin Amr” isminde yaşlı bir adamdır. Bu şahıs Aşura günü, var gücüyle savaştı, aldığı çok yara ve darbeler neticesinde bayılıp yere düştü. Düşman onun öldüğünü zannederek ondan vazgeçti. O bir müddetten sonra kendine gelip İmam Hüseyin (a.s)'ın şehit olduğunu anlayınca o haliyle kalkıp yanında bulunan hançerle düşmana saldırdı, bir müddet savaştıktan sonra şahadete erişti. Böylece o, İmam Hüseyin (a.s)'ın şahadetinden sonra şahadete erişen kişiydi.

S. 48- Kerbela şehitlerinin başları ne zaman ve kimin emriyle bedenlerinden ayrıldı?

C. 48- Muharrem'in on birinci günü, Ömer Sa'd'ın emriyle.

S. 49- İmam Hüseyin (a.s) ne zaman ve nerede şahadete erişti?

C. 49- Hicretin 61. Yılı Aşura günü Kerbela'da şahadete erişti.

S. 50- İmam Hüseyin (a.s) kaç yaşında şehit oldu?

C. 50- 57 yaşında.

S. 51- İmam Hüseyin (a.s) şehit olduktan sonra, kaç atlı Hazretin bedenini atların tırnaklarıyla çiğnetti?

C. 51- İmam Hüseyin (a.s) şehit olduktan sonra, on kişi İmam (a.s)'ın bedenini atların tırnaklarıyla çiğnettiler.

S. 52- İmam Hüseyin (a.s)'ın katili kimdir?

C. 52- Şeyh Şuşteri (r.a) şöyle yazıyor: “İmam Hüseyin (a.s)’ın katili ilk başta Yezid'dir. Çünkü O İmam Hüseyin (a.s)'dan zorla biat alınmasını, biat etmediği takdirde hazretin başının kendisine gönderilmesini emretmişti. Yezid'den sonra İmam Hüseyin (a.s)’ın katili İbn-i Ziyad'dır. Çünkü o bu cinayete zemine hazırlamış ve İmam'ın aleyhine ordu toplamıştır. Ondan sonra da İmam'ın katili İbn-i Sa'd'dır. Çünkü Kerbela vakasından sonra onu, İmam Hüseyin (a.s)’ın katili olarak çağırıyorlardı. Onlardan sonra da İmam (a.s)'ın katili Şimr'dir. Çünkü o da büyük musibetin faili olmuştur.

S. 53- İmam Hüseyin (a.s)'ın bedeninde kaç ok, mızrak ve kılıç yarası var idi?

C. 53- İmam Bakır (a.s)'ın buyurduğuna göre, İmam Hüseyin (a.s)'ın bedeninde 320 kılıç, mızrak ve ok yarası vardı.

S. 54- İmam Hüseyin (a.s)'ın atının ismi ne idi?

C. 54- Zulcenah.

S. 55- Zulcenah, İmam Hüseyin (a.s)'ın bedeniyle nasıl vedalaştı?

C. 55- İmam Hüseyin (a.s)'ın şahadetinden sonra, Zulcenah İmam (a.s)'ın parçalanan bedeninin yanına gelerek yelesini Hazret'in kanına boyadı, O'nun bedenini kokladı ve yüksek sesle kişnemeye başladı.

İmam Bakır (a.s) buyuruyor ki; “Zulcenah kişnerken şöyle diyordu: Peygamber'in evladını öldüren ümmetin zulmünden dolayı vay hallerine!”

S. 56- Kerbela şehitlerinin naşı ne zaman ve kimlerin vasıtasıyla defnedildi?

C. 56- Kerbela şehitlerinin naşı, hicri 61. Yılın Muharrem ayının 13. günü defnedildi. Şöyle ki, “Alkame” nehirinin yakınındaki bir köyde yaşayan “Beni Esed” kabilesi, gelip Kerbela şehitlerinin mübarek bedenlerini defnederken İmam Hüseyin (a.s) ve başları bedenlerinde olmayan diğer şehitlerin bedenlerini tanımıyorlar, bu yüzden ne yapacaklarını bilmeyerek şaşırıp kalıyorlar, bu esnada aniden bir atlı onların yanına gelerek; “Niçin buraya gelmişsiniz?” diye soruyor. Onlar da cevaben: “Bu cesetleri defnetmek için gelmişiz, fakat onların kim olduğunu tanımıyoruz.” diyorlar. İmam Seccad (a.s)'ın kendisi olan o atlı, bütün şehitleri tek-tek tanıtıyor ve onları defnediyorlar. İmam Seccad (a.s) 'ın kendisi de babasının pare-pare olmuş bedenini bir hasrın içerisine koyarak onu defnediyor.

S. 57- İmam Hüseyin (a.s)'ın mübarek bedeni kimin vasıtasıyla tanındı ve defnedildi?

C. 57- İmam Seccad (a.s)'ın.

S. 58- İmam Hüseyin (a.s)'ın kabri nerededir?

C. 58- Kerbela'da.

S. 59- Neden İmam Hüseyin (a.s)'ın kabri altı köşelidir?

C. 59- Hz. Ali Ekber'in mübarek na'şı, babası İmam Hüseyin (a.s)’ın yanında defnedildiğinden dolayı kabir altı köşeli olmuştur.

S. 60- İmam Hüseyin (a.s)'ın kabrinin üst tarafında, halis altın suyuyla ne yazılmıştır?

C. 60- Nur ayetinden sonra Hz. Peygamber (s.a.a) 'in buyurmuş olduğu şu hadis yazılmıştır: “Ey Cabir! Hüseyin'in kabrini ziyaret et. Çünkü Hüseyin'in kabrini ziyaret etmenin sevabı, (müstahap olan) yüz haccın sevabıyla eşittir. Kuşkusuz Hüseyin'in kabri, cennet bahçelerinden bir bahçedir... Kerbela da cennet yeridir.”

S. 61- Resulullah (s.a.a), İmam Hüseyin'in kabrini ziyaret etmenin sevabı hakkında ne buyurmuştur?

C. 61- Hz. Peygamber (s.a.a) Ayşe’ye şöyle buyurdu: “Kim, oğlum Hüseyin vefat ettikten sonra onun kabrini ziyaret ederse, Allah Teala benim haclarımdan bir haccın sevabını onu ziyaret edene verir.”

Aişe; “Haclarından bir haccın sevabını mı?” dediğinde Hz. Peygamber (s.a.a); “İki haccımın sevabını ona verirler.” buyurdular.

Aişe daha fazla şaşırarak; “İki haccının sevabını mı?!” dediğinde Resulullah (s.a.a): “Hatta üç haccımın sevabı, onu ziyaret edene verilir.” buyurdular.

Bu mevzu böylece tekrarlandı; nihayet Resulullah (s.a.a); “Allah Teala, benim doksan haccımın sevabını Umre sevaplarıyla birlikte onun kabrini ziyaret edene verecektir.” buyurdular.[9]

S. 62- İmam Hüseyin (a.s)'ın vasiyeti ne gibi sözleri içermektedir?

C. 62- İmam Hüseyin (a.s), Irak'a doğru hareket ettiğinde bir vasiyetname yazarak kardeşi Muhammed-i Hanefiyye'ye verdi. Bu vasiyetnamede, Allah'ın birliğine, Hz. Peygamber (s.a.a)'in peygamberliğine ve ahiretin hak olduğuna ikrar ettikten sonra şöyle geçmiştir:

“Ben bencillik, zulüm ve yeryüzünde bozgunculuk yapmak için kıyam etmedim; ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, babam Ali bin Ebu Talib’in yolunda gitmek ve iyiliği emredip kötülükten sakındırmak için kıyam ettim.

S. 63- İmam Hüseyin (a.s)'ın kaç çocuğu vardı?

C. 63- Büyük bir alim ve mühaddis olan şeyh Mufid şöyle diyor: “İmam Hüseyin (a.s)'ın altı çocuğu vardı:

1) Annesi Şehrbanu olan İmam Seccad (a.s).

2) Annesi Leyla olan Ali Ekber (a.s).

3) Kerbela vakasından önce vefat eden Cafer.

4) Annesi Rubab olan ve İmam Hüseyin (a.s) 'ın kucağında boğazından oklanarak şahadete erişen Abdullah (Ali Esğer).

5) Annesi Rubab olan Sekine.

6) Annesi Ümmü İshak olan Fatime.[10]

S. 64- İmam Hüseyin (a.s)'ın en büyük oğlunun ismi nedir?

C. 64- Merhum şeyh Mufid ve şeyh Saduk İmam Seccad (a.s)'ı İmam Hüseyin (a.s)'ın en büyük oğlu bilmişlerdir. Ama allame seyyid Muhsin “A'yan'uş- Şia” kitabında Hz. Ali Ekber'in, İmam Hüseyin (a.s)'ın En büyük oğlu olduğunu vurgulamıştır.[11]

S. 65- Hz. Zeyneb (a.s) ne zaman ve nerede dünyaya gelmiş ve vefat ettiği yer neresidir?

C. 65- Hz. Zeyneb (a.s) hicretin 5. veya 6. yılı Cemadelula'nın beşinde Medine'de dünyaya geldi; hicretin 62. yılında ise Medine veya Şam'da vefat ettiler. Bazı raviler ise hicretin 64. yılında vefat ettiğini yazmışlardır.

S. 66- Hz. Zeyneb (a.s)'ın evlenme şartı ne idi?

C. 66- Hz. Zeyneb (a.s) evlenme yaşına ayak bastıklarında pek çokları onu istedi. Fakat amcası oğlu Abdullah bin Cafer'in istemesi şu şartla kabul edildi: “Kardeşi İmam Hüseyin (a.s) ne zaman yolculuğa çıkarsa, onunla beraber olacak ve Abdullah buna mani olmayacaktır.” Abdullah da bu şartı kabul etti, böylece Hz. Zeyneb (a.s) onunla evlendi.

S. 67- Hz. Zeyneb (a.s) neden, İmam Hüseyin (a.s) onun şehit olan oğullarını çadıra getirdiğinde dışarı çıkmadı?

C. 67- Hz. Zeyneb (a.s) daima şehitlerin mübarek na’şlarını bütün kadınlardan önce karşılıyordu, ama kendi oğullarının mübarek na’şlarını getirdiklerinde çadırdan dışarı çıkmadı. Çünkü kana boyanan oğullarının bedenlerini görmekle sabırsızlık göstererek mükafatını azaltabilir ve kardeşi de onu bu halde görerek bacısı karşısında mahcup olabilirdi. İşte bu yüzden çadırdan dışarı çıkmadı.

S. 68- İmam Hüseyin (a.s)'ın kardeşi olan Hz. Ebu'l Fezl'il- Abbas'ın lâkapları ne idi?

C. 68- Hz. Ebu'l Fazl'il- Abbas'ın bir çok lâkapları vardır. Bunlardan her biri onun yüce şahsiyetinin özelliklerinden bir nişanedir. O lâkaplar şunlardır:

1- Ebu'l Fazl; çok faziletleri olduğundan veya “Fazıl” isminde bir oğlu olduğundan dolayı bu lakap ona verilmiştir.

2- Ebu'l Kırba; susuzlara su taşıdığı için bu lakabı almıştır.

3- Kamer-i ben-i Haşim; Haşim oğulları arasında ay gibi yüzü güzel ve nurlu olduğundan dolayı bu lakabı ona takmışlardır.

4- Abd-i Salih.

5- Fadi (fedakar).

6- Hami (himayet edici).

7- Vaki (koruyucu).

8- Bab’ul- Havaic (hacetler kapısı).

9- Sai (ayretli, çaba sarf eden).

10- Hamil’ul- Liva (sancaktar, alemdar).

S. 69- Hz. Mehdi'nin, Nahiye-i Mukaddese Ziyaretindeki Hz. Ebu'l-Fezl için beyan ettiği beş fazilet nedir?

C. 69- İmam Mehdi (a.s)'dan naklolunan Nahiye-i Mukaddese Ziyareti'nde O Hazret, Ebu'l Fazl (a.s)'a hitaben şöyle buyuruyor:

“Selam olsun Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın oğlu Ebu'l Fazl’il- Abbas'a; O Abbas ki, canını kardeşi için feda etti, dünyayı ahrete ulaşmak vesilesi kıldı, kardeşine feda oldu, muhafız idi, suyu susuzlara ulaştırmak için çok gayret etti ve iki eli Allah yolunda kesildi.”

S. 70- İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının aileleri ne zaman ve kimin vasıtasıyla esir edilerek Kerbela'dan Kufe'ye götürüldü?

C. 70- İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının aileleri, Muharrem'in on birinci günü öğleden sonra Ömer-i Sa'd vasıtasıyla esir edilerek Kerbela'dan Kufe'ye götürüldü.

S. 71- Meşhed'us- Sıkt Nedir?

C. 71- Nakledildiğine göre İmam Hüseyin (a.s)'ın hanımlarından biri Muhsin isminde bir çocuğa hamile imiş; Kufe ve Şam arasında Halep denen yerde aşırı rahatsızlıktan dolayı çocuğunu düşürüyor. Bundan dolayıdır ki oraya Meşhed'us- Sıkt denilmiştir. Şimdi orası Muhsin'in defnedildiği yer olarak bilinen bir ziyaretgahtır.[12]

S. 72- İmam Hüseyin (a.s)'ın kesik başı nerede Kur’ân okumuş ve hangi ayetleri tilavet etmiştir?

C. 72- Bir çok rivayetlerde İmam Hüseyin (a.s)'ın başının Kufe'de Kur’ân okuduğu ve çeşitli ayetleri tilavet ettiği nakledilmiştir. Örneğin şeyh Mufid şöyle naklediyor:

Zeyd bin Erkam diyor ki; İmam Hüseyin (a.s)'ın kesik başını Kufe'nin yol ve sokaklarında dolaştırdıklarında İmam (a.s)'ın mızraktaki başının şu ayeti okuduğunu gördüm: “Sen, yoksa Kehf ve Rakım ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?” [13]

Yine İmam Hüseyin (a.s)'ın kesik başının şu ayeti okuduğu nakledilmiştir. “Sana, onlara karşı Allah yeter. O işitendir, bilendir.” [14]

Yine başka bir rivayette de İmam Hüseyin (a.s)'ın kesik başından bir nur kalktığı ve şu ayeti okuduğu nakledilmiştir: “Zulmetmekte olanlar, nasıl inkılâba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” [15]

S. 73- İmam Hüseyin (a.s)'ın kesik başı nerede defnedilmiştir?

C. 73- İmam Hüseyin (a.s)'ın kesik başının nerede defnedildiğine dair Sibt bin Cevzi, “Tezkire” kitabında beş görüş zikretmiştir:

1- Medine'de; annesinin kabri yanında.

2- Dimaşk'de.

3- Kahire'de.

4- Emir’ul- Muminin Ali (a.s)'ın kabrinin yanında.

5- Kerbela'da

Şia'nın kabul ettiği meşhur görüş şudur: İmam Seccad (a.s), İmam Hüseyin (a.s) başını Kerbela'ya getirip o hazretin yanında defnetti.[16]
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
S. 74- Kerbela şehitlerinin kesik başları ne zaman ve kimin vasıtasıyla defnedilmiştir?

C. 74- Sefer ayının yirmisinde Erbein günü İmam Seccad (a.s) vasıtasıyla defnedilmiştir.

S. 75- Nu'man bin Beşir kimdir?

C. 75- Nu'man bin Beşir, Resulullah (s.a.a)'in ashabından güvenilir bir şahıstı. Yezid bir grubu onun önderliğinde İmam Hüseyin (a.s)'ın ailesinin muhafızı kılarak onları tam bir ihtiramla Medine'ye döndürmelerini tavsiye etti. Nu'man bin Beşir de Ehl-i Beyt'i tam bir ihtiramla Şam'dan Medine'ye götürdü.

S. 76- Kerbela şehitlerini ilk olarak ziyaret eden, İslam ve Şia'nın mübelliğlerinden sayılan ve Beni Ümeyye'nin kan içici hükümdarlarından Haccac bin Yusuf-u Sakafi'nin eliyle Ali ve Ali evlatları dostluğu suçundan dolayı bedeni dağlanan sahabenin ismi nedir?

C. 77- Cabir bin Abdullah-i Ensari.

S. 77- Cabir bin Abdullah-i Ensari kimdir?

C. 77- Cabir bin Abdullah-i Ensari, hicretten on beş yıl önce Medine'de dünyaya geldi ve babası Abdullah Uhud savaşında şahadete erişti. Cabir daima Hz. Peygamber (s.a.a)'le birlikte idi, Hz. Peygamber (s.a.a)’in zamanında vuku bulan on dokuz savaşa katılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.a)'den sonra daima Hz. Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt'le beraberdi, öyle ki onun yaşantısı sanki Ehl-i Beytin yaşantısıyla düğümlenmişti. İmam Hüseyin (a.s)'ın kabrini ilk ziyaret eden de o olmuştur. Daha sonra Hz. Ali (a.s)'ın dostluğu suçuyla bedeni, Haccac bin Yusuf-i Sakafi tarafından dağlanmıştır.

S. 78- İmam Hüseyin (a.s)'ın ailesi ve onlarla birlikte esir edilenler ne zaman Şam'a ulaştılar?

C. 78- Hicretin 61. yılı Sefer ayının birinci günü.

S. 79- İmam Seccad (a.s)'ın naklettiği, Şam'da kendilerine ve esirlere yapılan yedi zulüm nedir?

C. 79- İmam Seccad (a.s), Numan bin Munzir-i Medaini'ye şöyle buyurdu:

“Şam'da yedi zulüm bize yapıldı ki esir olduğumuz süre içerisinde bu denli bir zulüm bize yapılmamıştı:

1- Şam'da zalimler kılıçlarıyla bize saldırdılar ve davul çaldıkları halde büyük bir toplumun arasında bizi beklettiler.

2- Şehitlerin başlarını hanımlarımızın tahtırevanları arasına soktular, babam ve amcam Abbas'ın başlarını, halam Zeyneb ve Ümmü Gülsüm'ün karşısına; kardeşim Ali ve amcam oğlu Kasım'ın başlarını ise bacılarımın gözleri önüne getirdiler; bazen başlar yere düşüp atların nalları altında kalıyordu.

3- Şam'ın kadınları, damların üzerinden başımıza su ve ateş döküyorlardı.

4- Günün doğuşundan batışına kadar, sokak ve pazarda saz ve avazla halkın gözleri önünde bizi dolaştırıp; “Ey insanlar! Bunları öldürün; zira bunların İslam'da hiçbir saygınlığı yoktur” diyorlardı.

5- Bizi tavanı olmayan bir yerde bekletiyorlardı, gündüzleri şiddetli sıcaktan, geceleri ise soğuktan rahatsızdık, daima korku ve ıstırap içerisinde idik.

6- Bizi köle satılan pazara götürdüler, bizi köle ve cariye olarak satmak istediler, ama Allah Teala bu ameli onlara mümkün kılmadı.

7- Bizi bir ipe bağladılar, böylece Yahudi ve Hıristiyanların evlerinin önünden geçirirken onlara; ‘Bunların babası sizin babalarınızı Hayber, Hendek....savaşlarında öldürdüler, bugün onların intikamını bunlardan alın’ diyorlardı.” [17]

S. 80- İmam Hüseyin (a.s)'ın Ehl-i Beyt'inin, Medine'den çıktığı andan Medine'ye döndüğü ana kadar kaç acı vedalaşmaları olmuştur?

C. 80- Dört vedalaşmaları olmuştur:

1- Hz. Peygamber (s.a.a) ile Hz. Fatıma (a.s)'ın kabirleri ve Resulullah (s.a.a)’in haremiyle vedalaşmaları.

2- Aşura günü İmam Hüseyin (a.s) ile vedalaşmaları.

3- Muharrem ayının on birince günü şehitlerin başsız bedenleriyle vedalaşmaları.

4- Hz. Zeyneb (a.s), İmam Seccad (a.s) ve onlarla birlikte olanların, Erbein günü Kerbela'ya gelip üç gün yas ve ağıt tuttuktan sonra şehitlerin kabirleriyle vedalaşmaları.

S. 81- İmam Hüseyin (a.s)'ın Ehl-i Beyt'i, ne günü Medine'ye varmış ve kaç gün genel yas ilan edilmiştir?

C. 81- İmam Hüseyin (a.s) 'ın Ehl-i Beyti Cuma günü Medine'ye vardı, o gün Medine halkından bir grup Cuma namazı için camide toplanmışlardı; Velid bin Utbe de minbere çıkıp hutbe okuyordu. Aniden ağlama sesleri Medine'yi kapsadı, halk, “Va Hüseyna” deyip ağlıyordu. O gün Medine şehrinde Resulullah (s.a.a)’in vefat ettiği gün gibi yas oldu. Bundan dolayı Medine'de on beş gün genel yas ilan edildi, kadın ve erkek, küçük ve büyük gruplar halinde yas tutup ağladılar.

S. 82- Cabir bin Abdullah-i Ensari ve İmam Hüseyin'in Ehl-i Beyt'i ne zaman İmam (a.s)'ın kabrinin ziyaretine gittiler?

C. 82- Tarih, rivayet ve alimlerin sözlerini incelediğimizde, Cabir ve Ehl-i Beytin İmam Hüseyin (a.s)'ın kabrini ziyaret etmeleri hususunda beş görüş ortaya çıkıyor:

1- Hicretin 61. yılının Sefer ayının 20'sinde.

2- Aynı yılın ikinci Erbein'inde.

3- Hicri 62. yılın Erbein'inde.

4- Cabir ve arkadaşları Hicri 61. yılın birinci Erbein'inde. İmam Hüseyin (a.s)'ın kabrini ziyaret etmeye muvaffak olmuşlar. Fakat İmam (a.s)'ın ailesinin Cabir ile karşılaşması, Cabir'in İmam (a.s)'ın ziyaretine geldiği diğer günlere tesadüf etmiştir.

5- İmam (a.s)'ın ailesi Kufe'den Şam'a gittiklerinde, birinci Erbein'de Kerbela'ya varmışlar ve aynı gün Cabir ve arkadaşlarıyla görüşüp sonra Şam'a gitmişlerdi.

Bize göre 4. ve 5. görüş akla daha uygun ve doğrudur.[18]

S. 83- İmam Hüseyin (a.s)'ın kabrini ilk olarak ziyaret eden Cabir bir Abdullah-i Ensari O Hazret'in kabrini ne zaman ziyaret etti?

C. 83- Erbein gününde.

S. 84- Abbasi halifelerinden hangisi İmam Hüseyin (a.s)'ın kabrini yıkarak O Hazret'in ziyaret edilmesine mani oldu?

C. 84- Abbasi halifelerinin onucusu olan Mütevekkil.

S. 85- İmam Hüseyin (a.s)'a mersiye okumak hangi tarihten başladı?

C. 85- İmam Hüseyin (a.s)’a mersiye okumanın tarihçesi, Hz. Peygamber (s.a.a)’in hatta Hz. Adem (a.s)'ın zamanına dayanır. Çünkü Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in kendisi ve masum İmamlar, İmam Hüseyin (a.s) için mersiye okumuş ve halkı buna teşvik etmişlerdir. Binaenaleyh İmam Hüseyin (a.s)'a mersiye okumak çok eski zamanlardan başlamış. İslam'da ise eğitici, içtimai ve siyasi programlardan biri olarak belirlenip böylece devam etmiştir. Fakat İmam Hüseyin (a.s)'a mersiye okumak, 9. ve 10. asırda “Revzat’uş- Şüheda” kitabının yazılmasıyla başlamıştır diyenlerin görüşü bizce doğru değildir.[19]

S. 86- İmam Hüseyin (a.s) hakkında Farsça ilk mersiye kitabı ne zaman yazıldı, kitabın ve yazarının ismi nedir?

C. 86- İmam Hüseyin (a.s)'ın hakkında Farsça yazılan ilk maktel (mersiye) Revzat’uş- Şüheda kitabıdır. Yazarının ismi ise Kemaluddin Hüseyin bin Ali Vaiz-yi Kaşifı’dir.

S. 87- Muhtar kimdir?

C. 87- Muhtar, Ebu Ubeyd bin Mes'ud-i Sakafi'nin oğludur, Hicretin birinci yılında Taif'de doğmuştur. Muhtar 13 yaşında olmasına rağmen Kadisiye savaşında babasıyla birlikte savaş cephesine gelmiş ve düşmanla savaşmak istemiş, fakat babası ona mani olmuştur. Muhtar, yiğit, reşit, cömert, atılgan, yüce himmetli, güçlü, düşünceli ve akıllı bir kimse idi. Muhtar, Irak'ta Ehl-i Beyt taraftarları için bir mihver ve onların faziletlerini yayanlardan sayılıyordu. Hz. Ali (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s)'ın imametine inanan birisiydi. Muhtar'ın, İmam Hüseyin (a.s)'a karşı Kerbela'da savaşanlardan 18 bin kişiyi öldürdüğü nakledilmiştir. [20]

S. 88- İmam Hüseyin (a.s)'ın katillerinden intikam almak amacıyla yapılan ilk kıyam, ne zaman başlatıldı ve bu intikamı kim aldı?

C. 88- Bu kıyam, Hicretin 66. yılında, Muhtar bin Ebu Ubeyd-i Sakafi tarafından başlatıldı.

S. 89 “Kiysaniyye” kimlerdir ve neden bu isimle meşhur olmuşlardır?

C. 89- “Kiysaniyye” Muhtarın takipçilerine verilen bir isimdir. Bunun sebebi ise Esbağ bin Nebate’nin naklettiği şu rivayettir: “Muhtarı çocukluk günlerinde Hz. Ali (a.s)'ın dizleri üzerinde gördüm, Hazret onun başını okşayarak şöyle buyuruyordu: “Ya keyyis! Ya keyyis!” (Ey zeki! Ey akıllı!) Bundan dolayı onun takipçilerine “Kiysaniyye” dediler [21]

S. 90- Muhtar’ın hükümeti ne kadar ayakta kalabildi?

C. 90- On sekiz ay, (yani hicri 66. Yılın Rabi-ul Evvel ayının on dördünden, hicri 67. Yılın Ramazan ayının on dördüne kadar) ayakta kalabildi.

S. 91- Muhtar kaç yaşında, nerede şahadete erişti ve kabri nerededir?

C. 91- Muhtar 67 yaşında, Mus'ab bin Zübeyr'in ordusuyla savaştığında şahadete erişti, kabri ise Hz. Müslim'in Kufe'deki kabrinin bulunduğu yerdedir.

S. 92- İmam Hüseyin (a.s)'ın Ehl-i Beyt'i ve Haşimi kadınlar ne zaman matemden çıktılar?

C. 92- Haşimi kadınlar, beş yıl gözlerine sürme çekmediler, saçlarına kına yakmadılar; hatta onların evinden, yemek pişirmenin nişanesi olan bir dumanın çıktığı bile görülmedi; ancak Ubeydullah bin Ziyad, hicretin 67. Yılında Muhtar'ın eliyle öldürüldüğü zaman matemden çıktılar.[22]

S. 93- İmam Seccad (a.s) kaç yıl babasının başına gelen musibetlerden dolayı ağladı?

C. 93- İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“İmam Seccad (a.s) kırk yıl, gündüzleri oruç tutup geceleri ibadetle geçirdiği halde babasının musibetleri için ağlıyordu, kölesi ne zaman ona su veya yemek götürüp önüne koysaydı şöyle buyuruyordu: “Resulullah (s.a.a)’in oğlu susuz ve aç olarak öldürüldü’ Bu cümleyi tekrarlayıp ağlıyordu; öyle ki yemeği göz yaşlarıyla ıslanıyordu, ömrünün sonuna kadar da böyle yaşadı.” [23]

S. 94- Tevvabin’in kıyamı, ne zaman ve kimin önderliğiyle gerçekleşti?

C. 94- Tevvabin'in kıyamı, Hicretin 65. Yılında “Süleyman bin Sured-i Huzai”nin önderliğiyle gerçekleşti.

S. 95- Tevvabin kimlerdir?

C. 95- Tevvabin (tövbe edenler), Kufe halkından olan ve İmam Hüseyin (a.s)'a yardım etmediklerinden dolayı kendilerini çok kınayan bir gruptu. Bunlar, günahlarının bağışlanması için İmam Hüseyin (a.s)'ın intikamını düşmanlarından almanın, katillerini cezalandırmanın veya bu yolda öldürülmelerinin gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu yüzden, Şam ordusuyla savaşa girdiler, düşmana ağır darbeler indirdikten sonra bunlardan çoğu şahadete erişti.

--------------------------------------------------------------------------------
[1] -Dastanha-i Şenideni, s. 84. M. İştihardi.
[2] -İrşad-ı Mufid'in Farsça Tercümesi, c. 2 s. 67.
[3] -Çehardeh Ahter-i Tabnak, s. 115, A. Bircendi.
[4] -Muntehab'ut- Tevarih, s. 259.
[5] -Bihar’ul- Envar, c. 44, s. 394.
[6] -Dastanha-i Şenideni ez Çehardeh Masum, s. 83; Muhammed Muhammedî İştihardi.
[7] -İlel’uş- Şerayi, c. 1, s. 264.
[8] -Duhan/29.
[9] -Dastanha-i Şenideni ez Çehardeh Masum, s. 75; M. İştihardi.
[10] -İrşad-ı Mufid'in Farsça çevirisi c. 2, s. 137.
[11] -Ayetullah Necefi-yi Mer'aşi de Ali Ekber'in İmam Hüseyin (a.s)'ın en büyük oğlu olduğu kanısındadır. Çev.
[12] -Nefes'ul- Mehmum, s. 239.
[13] -Kehf/9.
[14] -Bakara/137.
[15] -Şuara/227.
[16] -Nefes-ul Mehmum, s. 269.
[17] -Sugname-i Al-i Muhammed (s.a.a), s. 459.
[18] -Sugname-i Al-i Muhammed.
[19] -Sugname-i Al-i Muhammed (s. a. a) s. 11.
[20] -A. K.
[21] -Sugname-i Ali Muhammed (s. a.a).
[22] -A. K.
[23] -Sugname-i Al-i Muhammed (s.a.a).
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
amin ecmain inş. hüseyin deyince yazılar ferman olup uzuyor kusura bakmayın....
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
amin ecmain inş. hüseyin deyince yazılar ferman olup uzuyor kusura bakmayın....


s.a.
ALLAH c.c. senden razı olsun,
Şehitlerin efendisi, cennetin gülü Hz. Hüseyin Radiyallahu anh efendimizi bizlere tanıttın. ALLAH c.c. bizelri onun yolundan ayırmasın inş.
Onun kerbeladaki duruşu gibi bi duruş gösterenlerden oluruz inş
katılımlarının devamını bekleriz
 

EL_MİZAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
a.s aminnn ecmain inş faydalanmanıza sevindim fazla yüz vermeyin bana inş paylaşımlarımla devam edicem...
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
s.a.
Başka bi yıldızımızla yolumuza devam edelim,

Ebu Zer Gıffari r.a.
İlk müslümanlardan, sahâbî Ebû Zerr, Benû Gıfâr kabilesine mensub olup doğum tarihi bilinmemektedir. H. 31 (M. 651/652) yılında Mekke ile Medine arasında bir yer olan er-Rebeze'de vefât etmiştir.

Ebû Zerr (r.a)'in ismi ve babasının adı hakkında kaynaklarda çeşitli isimler zikredilmektedir. Bazı eserlerde isminin Cündüb b. Cenâde b. Seken, bazı eserlerde Seken b. Cenâde b. Kavs b. Bevaz b. Ömer olarak zikredilmektedir. Bazı eserlerde ise Cündüb b. Cenâde b. Kays b. Beyaz b. Amr olarak zikredilmektedir. Bu sonuncusunun daha doğru olması muhtemeldir. Zira annesinin künyesi Ümmü Cündüb'dür (İbnü'l-Esir, Üsdül-Gâbe, Vl, 99-101).

Hz. Cündüb b. Cenâde'nin künyesi Ebu Zerr'dir. İslâm tarihinde isminden ziyade bu künyesi ile meşhur olup bununla anılmaktadır. Lâkabı ise Mesîhu'l-İslâm'dır. Bu lâkabı ona Hz. Muhammed (s.a.s) bizzat vermiştir. Ebû Zerr el-Gifârî'nin kabilesi ve ailesi genellikle câhiliye devrinde yol kesmek, kervanları soymak ve eşkıyalık yapmakla tanınırdı. Ebû Zerr, cesareti ve atılganlığı ile o kadar büyük bir şöhret yapmıştı ki, ismini duyan, olduğu yerde korkudan titrerdi.

Genç yaştaki Ebû Zerr hazretleri bir gün, birdenbire değişerek mesleğini bırakıp haniflerden oldu. İslâm'ın henüz zuhur etmediği bir zamanda Allah yolunu tuttu. Öyle ki, etrafındakilere, "Allah'tan başkasına ibadet edilmez. Putlara tapmayınız, onlardan hiçbir şey istemeyiniz!" demeye başladı. Böylece hak yolunu bulmuş ve lebbeyk demişti. Bu husustaki ifadesine göre, müslüman olmadan üç yıl evveline kadar kendine mahsus bir şekilde Allah'a ibadet ettiğini ifade etmiştir.

Ebû Zerr (r.a.), İslâm daha duyulmadan hakkın dâvetine cevap veren ve ruhen iman eden büyük sahâbîlerden biridir.

Ebû Zerr hazretlerinin İslâm ile müşerref olması başlı başına bir olaydır. Şöyle ki: .

-Bir gün, Gıfâroğulları kabilesine mensub bir kişi, Mekke'den kendi kabilesine döndüğünde doğru Ebû Zerr'e gitti ve Mekke'de bir zatın zuhur edip kendisinin peygamber olduğunu iddia ederek insanları yeni bir dine dâvet ettiğini ve Cenâb-ı Hakkın vahdâniyeti hakkında halka talimatta bulunduğunu haber verdi. Ve bu işi tahkik etmesini ilâve etti. Kabiledaşının vermiş olduğu bilgileri dikkatle dinleyen Hz. Ebû Zerr, karşısındakinin sözleri bittikten sonra:

"Cenâb-ı Hakka yemin ederim ki, bu zat, iyilikleri öğrenmeleri ve kötülüklerden sakınmaları için halka nasihatler yapmaktadır" dedi.

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Ebû Zerr Mekke'ye gitti. Bu sırada Hz. Muhammed'in Mekke'deki durumu çok kritik olduğundan, ashabı onu büyük bir titizlikle koruyor ve bulunduğu yeri hiç kimseye açıklamıyorlardı. Ebû Zerr Hz. Peygamber'i kime sorduysa bir cevap alamadı. Çaresiz Kâbe'ye gitti. Zemzem suyundan içerek biraz rahatladı. Tekrar Hz. Peygamber'i aramaya çıktı. Yine kimseden bir cevap alamadı. Bu arada tesadüfen karşısına çıkan Hz. Ali'ye sordu ise de yine bir cevap alamadı. Birkaç gün böyle geçti.

Nihâyet kendisinin Rasûlullah'ın nübüvvetini ve onu aradığı hususu Rasûlullah'a bildirilince önce şekli şemâili ve durumu tetkik edildi. Sonra zararsız bir kimse olduğu anlaşılınca Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber'e götürüldü. Rasûlullah ile yaptığı kısa bir konuşma ve görüşmeden sonra kelime-i şehâdet getirerek İslâm'a girdi. Artık bu günden itibaren bütün kuvvet ve kudretiyle bütün aşk ve şevkiyle, bütün cesaret ve şecâatiyle İslâm'ı yaymaya ve öğretmeye başladı. Ebû Zerr (r.a.) kardeşi Uneys (veya Enis'in) de İslâm'a girmesini sağladı. Kabilesinde de İslâm'a dâvet faâliyetlerine girişti ve birçoğu onun eliyle müslüman oldu. Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra meydana gelen Bedir, Uhud, Hendek ve diğer gazvelere katıldı. Tebük gazvesinde İslâm ordusu hazırlandığı zaman Ebû Zerr gecikmiş; devesinin bitkinliğine rağmen Rasûlullah'ın ardından yürüyerek Tebük seferine katılmıştı. Mekke fethi sırasında kendi kabilesinin sancaktarlığını yapmıştır. Ebû Zerr (r.a.) tabiaten fakir, zâhid ve inzivâyı seven bir sahâbî idi. Dünyaya hiç değer vermezdi. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine Mesîhu'l-İslâm lâkabını takmıştı. Nitekim Ebû Zerr (r.a.), Rasûlullah'ın irtihâlinden sonra bu lâkaba uygun olarak dünya ile alâkasını tamamen keserek inzivâya çekildi. Medine'nin bağı bahçesi onun için bir harabeden başka birşey değildi. Hele Hz. Ebû Bekir (r.a.) de vefât edince Ebû Zerr (r.a.) tamamen içine kapandı. Yüreğindeki acılara tahammül edemez hale geldi. Medine'den ayrılıp Şam'a yerleşti.

Hz. Osman (r.a.) devrinde fetih hareketleri oldukça genişlemiş ve bu yüzden fethedilen bölgelerin gelenekleri de İslâm'a etki etmeye başlamıştı. Bunun neticesi olarak emirler, sâdelikten ayrılarak dünyevî bir yaşantının içerisine girmişlerdi. Saraylar, köşkler, konaklar yapılmaya. Hizmetçiler tutularak işler onlara gördürülmeye başlanmıştı. Rasûlullah'ın, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinin sâdeliği unutulmuştu. Bu sâdeliği unutmayanlardan birisi de Ebû Zerr (r.a.) idi. O, sâde yaşayışını sürdürmekte ısrâr ediyordu. Mal ve servet biriktirme hırsı yoktu. Debdebeli bir hayat tarzını seçenlere gereken ikazları yapıyor; bu durumun onlara kötülükten başka birşey vermeyeceğini, bir gün bunların hesabının sorulacağını söylüyordu. Ve sık sık delil olarak: "Altın ve gümüş depo edip Allah yolunda sarfetmeyenlere elim azabı müjdele..." meâlindeki âyeti okuyordu. Hz. Muâviye ve emirlerinin yaşantılarını sürekli eleştiriyordu. Bu yüzden Şam'da fesat çıkardığı iddiasıyla Ebû Zerr (r.a.), Hz. Osman (r.a.)'a şikâyet edildi. Hz. Osman, Ebû Zerr'i Medine'ye çağırdı. Hz. Ebû Zerr Medine'ye geldikten sonra Hz. Osman'a, "Benim dünya malına ve dünya metama ihtiyacım yoktur!" diye haber gönderdi. Hz. Ebû Zerr'in Medine'ye gelişi halk üzerinde büyük bir tesir ve hayret icra etti. Fakat Ebû Zerr, Medine'de fazla kalmayarak Mekke civarında bulunan Rebeze mevkiine giderek oraya yerleşti. Onun bu hareketini Hz. Osman da tasvib etti. Hz. Osman ona birkaç koyun ve bir deve verip bunlarla geçimini sağlamasını söyledi.

Medine'de âsiler Hz. Osman aleyhine faâliyetlerde bulundukları zaman Ebû Zerr'i bu işe karıştırmak istedilerse de bir kenara çekilip âsilere bu fırsatı vermedi. Ebû Zerr, Rebeze'de çok sıkıntılı günler geçirdi. Evi harab olmuş, sırtında elbise kalmamıştı. Ailesi elbiseden bahsettikçe, o "bana elbise değil, kefen lâzım" diyordu. Nihâyet hastalandı. Öleceğini anlayan eşi, kefeni dahi olmadığını söyleyerek ne yapacağını ve kendisini nasıl defnedeceğini hem düşünüyor ve hem de Ebû Zerr'e düşüncesini açıklıyordu. O ise yattığı hasta yatağından biraz doğrularak eşine, üzülmemesini, Mekke tarafından bir kâfile gelmedikçe ölmeyeceğini, zira bu kâfile ile gelen bir gencin kendisine kefen getireceğini anlatıp arada sırada hanımına "Bak bakalım, ufukta toz bulutu görüyor musun" diyordu.

Nihâyet H. 31 (M. 651-652) yılında bir gün ufukta bir kervan gözüktü. Kervan konakladıktan kısa bir süre sonra Hz. Ebû Zerr dâr-ı bekâ'ya göçtü. Ensâr'dan bir genç gelip onu kefenledi ve cenaze namazını kıldırarak Rebeze'ye defnetti (Hayreddin Zirikli, el-A'lâm, II, 140).

Uzun boylu, esmer, geniş omuzlu ve saçları beyazlaşmış haliyle Hz. Ebû Zerr bir âbide gibi idi. Vefâtında geriye harab bir ev ile üç koyun ve birkaç keçiden başka birşey bırakmadı.

Ebû Zerr (r.a.), ashâb tarafından "ilim deryası" sıfatıyla vasıflandırılmıştı. Çünkü bilgi edinmek için Hz. Peygamber'e sık sık sorular sorardı. İman, ihsan, emir, nehy, iyilik ve kötülük hakkında ne varsa hepsini Rasûlullah'a sorarak öğrenmişti. Her hareket ve işinde Resûl-i Ekrem'e tâbi olduğunu gösterirdi. Gayet kanaatkâr olup basit ve sâde yaşardı. Âbid, zâhid idi. Hakkı söylemekten çekinmez ve korkmaz idi. Ebû Musa el-Eş'âri'yi ise yaşayışından dolayı çok severdi ve ona, "Sen, benim kardeşimsin" derdi.

Ebû Zerr (r.a.), yaratılıştan hak sever bir sahâbî idi. Ümmet arasında meydana gelen fitne ve fesatlara karışmaktan son derece sakınırdı. Hz. Osman'a muhâlif olmasına rağmen, etrafın sıkıştırmasına mukâbil bitaraf kalmıştır. Hz. Osman'a ve Hz. Muâviye'ye muhâlif olarak tanınırdı. Fakat bütün bu muhâlefetlerine rağmen onlara karşı gelmedi. Kendisine arzu etmediği birşey teklif edildiği zaman, zâhidlere mahsus bir edâ ile ve güler yüzle, hoş sohbetliğini de ileri sürerek reddederdi. Ebû Zerr, pek az sayıda fetvâ vermiştir. Zira bu hususta çok titiz davranırdı. Ancak haklı bir meselede halifeye karşı gelmekten çekinmezdi. Hz. Ebû Zerr'in oğlu, sağlığında vefât etmişti. Geriye yalnız bir eşi ve bir kızı kalmıştı (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Mekke Devri, s.177-180).

Şamil İA
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
S.A.
EBU SAİD EL HUDRİ R.A.
Ashâb-ı kirâmın fakihlerinden biri. Sa'd b. Mâlik b. Sinan b. Ubeyd, Adiyy b. Neccâr kabilesindendir. Babası, Medine'de İslâm'ın tebliği başladığında müslüman olmuş, Ebû Said müslüman bir ailede dünyaya gelmiştir.

Ebû Said el-Hudrî, Rasûlullah'ın hadislerinden binden fazla rivayet eden Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Mâlik, Ümmü'l-Mü'minin Âişe, Abdullah b. Abbâs, Cabir b. Abdillah el-Ensârı, ile birlikte Muksirun adı verilen sahâbelerden biridir. Bu yedi sahâbî, onaltıbinden fazla hadis rivâyet etmiştir. Ebû Saîd el-Hudrî bin yüz yetmiş hadis rivâyet etmiştir. Bunlardan kırküç tanesi Buhâri ve Müslim'de yirmi altısı yalnız Buhâri'de, elliikisi yalnız Müslim'de, diğerleri öteki hadis kitaplarında bulunmaktadır (Ahmed Naim, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, I, 26 Mukaddime).

Ebû Saîd, Medine'de Mescid'i Nebevî'nin inşasına katılmış, Bedir gazasında küçük olduğundan bulunamamış, onüç yaşında Uhud gazasına babası ile katılmış ve bu savaşta babası Mâlik şehid olmuştur. Babasının ölümünden sonra ailesinin geçimi ona kalmış ve önceleri açlık çekmiş, karnına taş bâğlamıştır. Ailenin kadınlârı, "Kâlk dâ Râsûlullâh'â git, ondan bir şey iste, herkes istiyor" dediklerinde önce gitmemiş, sonra Rasûlullah'ın huzuruna gittiğinde onun şu hutbeyi irâd ettiğini görmüştür: ''İstiğna gösteren ve iffeti muhâfaza eden insanları Cenâb-ı Hak âlemden müstağni kılar." Bu sözü duyduktan sonra bir şey istemeye cesaret edemeden dönmüştür. Bunun sonrasını kendisi şöyle anlatır: "Rasûl-i Ekrem'den bir şey dilemeyerek döndüğüm halde Cenâb-ı Hak bize rızkımızı gönderdi. İşimiz o kadar yoluna girdi ki, Ensar içinde bizden daha zengin bir kimse yoktu" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 449)

Ebû Said, Benû Mustalik ve Hendek gâzâlarına da katılmış, seferlere çıkmıştır. Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin fethi, Huneyn, Tebük gazalarında bulunmuştur. Rasûlullah'ın on iki gazasında yer almıştır (Sahîh-i Buhâri, II, 251). Hz. Ömer ve Osman devirlerinde Medine'de fetvâ vermiş, Hz. Ali devrinde Nehrevan savaşında bulunmuştur. Haricilere ilişkin şu rivâyeti vârdır:

Bir gün Rasûlullah bir şeyleri taksim ederken bir adam geldi ve ona: "Yâ Râsûlullâh, âdalet üzere hareket et" dedi. Râsûlullâh, "Ben adalet etmezsem kim eder?'' buyurdu. Hz. Ömer âdâmın kellesini uçurmak istedi. Rasûlullah buyurdu ki: "Hayır bırak. Onun öyle arkadaşları olacak ki, onlar sizin namazlarınızı, oruçlarınızı beğenmeyecek, fakat onlar bir ok yayından nasıl çıkarsa dinden öyle çıkacaklar. Bunların içinde öyle bir adam bulunacak ki, memelerinden biri kadın memesi gibidir. Bunlar, insanlar bir fetret içinde iken zuhur edeceklerdir." Ve o sıradâ bu adam hâkkında şu âyet nâzil oldu: ''Adamlar içinde öyleleri vardır ki, sen sadakayı dağıtırken seni kaşla gözle muâheze ederler.'', "Sadakalar hakkında sana dil uzatanlar vardır. Onlara verilirse hoşnut olurlar, verilmezse hemen öfkeleniverirler. Eğer onlar Allah ve Rasûlü'nün kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olsalar ve 'Allah bize yeter; O ve Rasûlü bol nimetinden bize verecektir; doğrusu biz Allah'a gönül bağlayanlardanız' deselerdi daha hayırlı olurdu" (et-Tevbe, 9/58-59).

Ebû Said bu hadisi naklettikten sonra şöyle demiştir: "Şehâdet ederim ki, Rasûl-i Ekrem bu sözleri söylemiş, yine şehâdet ederim ki, bu adamı Hz. Ali katletmişti. Bu adam teşhis olunurken vakta yerinde bulundum, onun Rasûl-i Ekrem'in tarif ettiği gibi olduğunu gördüm." Hicretin 36. yılında olan bu olaydan sonrâ Ebû Sâid 60. yılda Kerbelâ faciasına şâhit olmuştur. 63. yılda Medine halkı isyan edince ve Yezid'e karşı çıkârak Abdullah b. Hanzala'yâ bey'at edince Ebû Said de bu harekete, kâtılmıştır Ancak Yezid'in kuvvetleri ile Medineliler çarpışırken iki tarafın da bu savaştan bezgin olması ve Ebû Said el-Hudri'nin silahını bırakması ve esir olarak Şam'â götürülerek orada Yezid'e bey'at etmesi, Abdullah b. Ömer ile arasının açılmasına yol açmıştır. Abdullah ona: 'Sen iki emire mi bey'at ettin?' demiş, İbn Ömer buna müteessir olmuş ve, "Nass, bir emir etrafında toplanmadan iki emire bey'at doğru değildir" demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 111, 29-30).

Ebû Said, H. 74 yılında seksenbir yaşında vefât etmiştir. Ashâbın fakih ve âlimlerinden olan Ebû Said'in Abdurrahman, Hâmza ve Sâîd adında üç çocuğu olmuştur. Ebû Saîd'in rivâyetlerini nakledenler arasında Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. Abbâs, Enes b. Mâlik, İbn Ömer, Ebû Katâde, Ebû Tufâyl, Saîd b. el-Müseyyeb, Târık b. Şihâb, Atâ, Mücâhid... bulunmaktadır. Talebelerinden Kuz'a Ebû Saîd'e, Rasûlullah'ın namaz kılma şeklini sorduğunda Ebû Said şöyle demiştir: "Rasûl-i Ekrem öğle namazına durdukları zaman birimiz kalkar, Baki'ye gider, ne işi varsa görür, ondan sonra evine gelir, abdestini tazeler, sonra mescide döner, Resul-i Ekrem'i birinci rekâtta bulurdu" (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., 111, 35). Ebû Said'e, "Siz bu hadisi bizzat Rasûl-i Ekrem'den mi duydunuz? " diye soran Kuz'a'ya o şöyle cevap verir: "Ben Rasûl-i Ekrem'den duymadığım şeyi nasıl naklederim? Evet, bizzat Rasûl-i Ekrem'den duydum." Medine valisi Mervân'ın bir gün bayram namazında, namazdan evvel hutbe okumasına cemaatten biri "sünnete muhâlefet ediyorsun" diye karşı çıkmış, Ebû Said de şöyle demiştir: "Bu zat vazifesini ifa etmiştir. Rasûl-i Ekrem efendimizden duydum: 'İçinizden biri bir kötülüğü görür ve onu eliyle yok edebilirse hemen onu yok etsin; eliyle yok edemezse diliyle yok etsin, o da olmazsa kalbi ile yapsın. Bu da imanın en zayıfıdır" (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 10).

Ebû Saîd, Rasûlullah'tan her duyduğunu her zaman rivâyet etmemiş, ihtiyaç duyduğu zamanlarda, sünnetin yanlış uygulandığını gördüğünde hadis rivâyet etmiştir. O, yoksullara, öksüzlere yardım etmiş, onları evine alarak barındırmış ve terbiye etmiştir. Leys, Süleyman b. Amr bunlardandır.

Ebû Said el-Hudrî'nin rivayetlerinden bazıları:

"Üç mescidden başkasına ziyaret maksadıyla yola çıkılmaz. Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksâ. "

"Bir adam bir yere girmek için üç kere izin ister, ona izin verilmezse geri dönmelidir."

"Hayırdan ancak hayır çıkar, hayırdan ancak hayır gelir. Hayır ancak hayır getirir, fakat hayrı hakkından alan berekete nâil olur, hayrı haksız yoldan alan bereketten mahrum olur. "

''Kalpler dört çeşittir; Temiz ve nurlu kalpler; perdeli ve karanlık kalpler; çarpık kalpler; karışık kalpler. Temiz kalpler mü'minlerin kalbidir; iman bu kalplerin çorağıdır. Perdeli ve karanlık kalpler kâfirlerin kalpleridir. Çarpık kalpler münâfıkların kalpleridir; bunlar hakkı tanır, fakat onu inkâr ederler. Karışık kalpler içinde hem iman hem nifak bulunan kalplerdir; bu kalplerde kan da var, irin de var. Bunların hangisi galebe çalarsa o kalp de, o hal ve mâhiyeti alır. "

"Dünya yemyeşil ve tatlıdır. Cenâb-ı Hak, sizi dünyaya halife yapıyor. Sizin ne yapacağınıza bakıyor, Allah'tan sakının dünyadan korkun İnsanların en hayırlısı, kolay kolay kızmayan, çabuk uyum sağlayandır. İnsanların en fenası çabuk kızan ve uyum sağlamayanıdır. Gaddarlığın en büyüğü bir yöneticinin emri altındakilere zulmetmesidir. Hakkı bilen bir kimse, sakın insanlardan korkarak ve çekinerek hakkı söylemekten çekinmesin. Cihadın en faziletlisi zâlim bir hükümdar karşısında söylenen sözdür. "

"Birtakım yöneticiler türeyecek, onların etrafını birtakım adamlar saracak, bunlar zulm edecekler, yalan söyleyecekler. Bunların yanına giren, onların yalanlarına inanan, onlara zulümlerinde yardım eden benden değildir, ben de ondan değilim. Bunlara karışmayın, bunların yalanlarına inanmayın; bunların zulümlerine yardım etmeyen kimse benden, ben de ondanım " (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 6-24).

Şamil İA
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
NUAYM İBN-İ Mes'ud

NUAYM İBN-İ Mes'ud

Nuaym Ibni Mes'ûd radiyallahu anh uyanik, zeki bir genç... Olaylar karsisinda güçlük çekmeyen, harbin hile oldugunu bilen bir kahraman... Hâdiseleri kavrayista ve çözümlemede becerikli bir yigit...

O , Hendek harbi esnasinda Islâm'la sereflendi. Ismi Nuaym olup Gatafan kabilesindendir. Müslüman olmadan önce para ve eglenceye düskün bir kimseydi. Arzu ve isteklerini tatmin için Necid çöllerinden kalkar Yesrib'e gelirdi. Benî Kureyza yahudileriyle sıkı iliski içindeydi. Mekke vâdileri Islâm nuruyla aydinlandigi siralarda o, gününü gün ediyordu. Zevk ve eglencelerine engel olmasindan korktugu için yeni din Islâm'dan siddetle uzak durmaga çalisiyordu. Fakat Allah Tealâ onun gönlünü Ahzab günü Islâm'in nuruna hazirladi.

O , Hendek gazvesinde kendine yeni bir sayfa açti. "Harb hiledir" düstûrunun saheser bir hikâye kahramani oldu. Islâm'a girisi söyle gerçeklesti:

Hicretin besinci senesiydi. Medine'li müslümanlari, disardan Kureys ve Gatafan kabileleri, içerden Benî Nâdir ve Benî Kureyza yahudileri kusatip yeni dinin kökünü kazimak istediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz de o günlerde Medine'de Benî Kureyzâ yahudileriyle bir baris antlasmasi imzalamisti. Benî Nadir'in ileri gelenleri Benî Kureyza'yi kiskirtmaya basladilar. Bu defa felâketin Müslümanlarin basina gelecegini söylediler. Yaptiklari anlasmayi bozmalarini israr ettiler. Onlar da Mekke ve Necidden iki ordunun geldigini görünce antlasmayi bozdular.

Bu haber Müslümanlarin arasina yildirim gibi düstü. Kureys ile Gatafan kabileleri Medine'yi kusatmis halka gelen erzak yolunu kesmislerdi. Benî Kureyza da içerden Müslümanlarin arkasinda hazirlik yapiyordu. Fitne ortaligi kaplamisti. Münâfiklar bos durmuyordu. Içlerinde gizlediklerini açiga vurup söyle diyorlardi: "Muhammed bize, Kisrâ ve Kayser'in hazinelerine sahip olacagimizi vadediyor. Iste bugünkü durumumuz. Bizler ihtiyaç için tuvalete gitmekten bile korkar hale geldik... "

Kalplerinde hastalik olanlar ortaligi bu sekilde fitneye verdiler. Beni Kureyzâ'nin yapacagi baskinda kadinlarina, çocuklarina ve evlerine zarar gelecegini düsünerek guruplar halinde ayrilmaya basladilar. Bu kusatma yirmi gün kadar sürdü. Her iki tarafta da açlik, sefalet basgösterdi. Atlari, develeri ölmeye basladi. Soguktan askerler dahi kirilmaya yüz tuttu.

Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz devamli Rabbine siginarak:"Allah'im! Senden bana vadettigin yardimi istiyorum!... Allah'im! Senden bana vadettigin yardimi istiyorum..."diye duâ ediyordu.

Bu duâyi gece gündüz tekrar edip duruyorken bir gece yarisi Gatafan kabilesinden Nuaym'in gönlüne bir kivilcim düstü. Sabaha kadar onu uyku tutmadi. Içinden bir ses ona : " Yaziklar olsun sana Nuaym !.. Seni Necid gibi uzak yerden getiren sebep nedir? Senin gibi akilli birisine sebepsiz yere harb etmek yakisir mi? Sen onunla ne gasbedilmis bir hakki geri almak için ne de tecavüze ugramis bir irzi korumak için savasiyorsun. Sen bilinmeyen bir sebeble onunla harb etmeye geldin!..." diyerek sesleniyordu. Kendi kendine bir iç muhasebesi yapan Nuaym gece karanliginda kalkip Rasûlullah (s.a.) efendimizin yanina gitti. Rasûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz ona: " Nuaym Ibni Mes'ud sen misin?" dedi. O da: "Evet benim." dedi. "Bu saatte gelmene sebeb nedir ? " dedi. Bunun üzerine Nuaym, Kelime-i Sehadet getirdi ve sunlari söyledi: "Ya Rasûlallah ! Ben Müslüman oldum. Yalniz kavmimin bundan haberi yok. Simdi bana diledigini emret !..." dedi. Iki Cihan Günesi Efendimiz de ona: "Kavmine git ve düsmanimizin gayret ve gücünü zayiflat. Cünkü harp hiledir." buyurdu.

Nuaym Ibni Mesûd (r.a.) Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimizi memnun edebilmek için kabileler arasi diplomasi trafigine basladi. Her kabilenin kabul edecegi tarzda fikirler üretti. Önce Benî Kureyza'ya gitti ve onlara : " Burasi sizin memleketiniz. Mallariniz, çoluk çocugunuz ve kadinlariniz var. Baska bir yere gidecek haliniz yok. Ama Kureys ve Gatafan öyle degil. Harbi kazanirsa ganimet bilirler. Kazanamazlarsa güven içinde memleketlerine dönerler..." diyerek onlari vazgeçirmege çalisti. Hatta onlarin esrafindan bazi adamlari yanlarina alarak rehin tutmalarini teklif etti. Oradan çikti Kureys ve Gatafan'a geldi. Onlara da: " Beni Kureyza'nin Muhammed'le anlastigini ve Kureys ile Gatafan esrafindan bir çok adamlar alip ona teslim,edecegini" söyledi.

Ebû Cehil Benî Kureyza'yi denemek için oglu Ikrime'yi gönderdi. Ikrime onlara vardiginda: "Babamin selâmi var. Burda eglenip durmamiz uzadi. Artik bizde usandik. Yarin çarpismaga karar verdik." dedi. Onlar: " Yarin Cumartesidir. Biz o gün hiçbir is tutmayiz. Sonra yanimizda rehin kalmalari için sizden ve Gatafan esrafindan yetmis kisiyi bize vermedikçe sizinle birlikte harb etmeyiz. " cevabini verdiler. Ikrime kavmine döndü ve duyduklarini anlatti. Onlar da hep bir agizdan: "Vay asagilik maymunlar!.. Vallahi bizden rehine olarak bir koyun bile isteseler yine vermeyiz." dediler.

Nuaym (r.a.) bu sekilde düsmanlari birbirine düsürdü. Aralarindaki anlasmalari bozmada basarili oldu. Gece yarisi bir de siddetli rüzgâr çikti. Firtina çadirlarini baslarina yikti. Kazanlarini devirdi. Ateslerini söndürdü. Perisan bir vaziyette karanlikta çekip gitmek zorunda kaldilar.

Sabah olunca, müslümanlar, düsmanlarin kaçip gittigini gördü ve: " Kuluna yardim eden Allah'a... Askerini aziz kilan... Kabileleri tek basina yenen Allah'a hamd olsun..." dediler.

O günden sonra Nuaym Ibni Mesûd (r.a.) Resûl-i Ekrem (s.a.)'in güven kaynagi oldu. O'nun verdigi hiçbir vazifeyi aksatmadi. Onunla birlikte harblere katildi. Onun önünde sancak tasidi.

Mekke fethi günü Ebû Süfyan Ibni Harb, müslüman askerleri'ni seyretmek üzere durdugunda, Gatafan'in sancagini tasiyan bir adami gördü ve yanindakilere: " Bu kim? " diye sordu. Onlar da: "Nuaym Ibni Mesûd..." dediler. Bunun üzerine Ebû Süfyan sunlari söyledi: " Hendek savasinda bize yaptigi neydi!... O, Muhammed'in en büyük düsmaniyken simdi onun önünde kavminin sancagini tasiyor..."

Allah her zaman mü'minlerin yardimcisidir... Yeter ki gönlümüzü O'na tam verelim. Dinde muhlisler olarak yasayalim. Göz yaslariyla samimi duâlara devam edelim. Allahu Teala bu dualar hürmetine nice Nuaym'ler çikarir... Cemel vakasinda vefat ettigi rivayet edilen Nuaym Ibn Mesûd (r.a.)'un sefaatlerini niyaz ederiz.


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ALINTI
[/FONT]​
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
S.a. Arkadaşlar,
hayrılı sabahlar, hayırlı rızıklar inş
forumumuz 05.03.2009 tarihinde başladı, katılımcı kardeşlerimizin katkılarıyla bu güne kadar yüzeyselde olsa 34 yıldızımızı tanıdık, naçizane listesini yaptım.
Bundan sonraki katılımcı kardeşlerimiz kimleri işlediğimizi daha kolay görebilsin diye aşağıya listesini çıkarttım.
Bu arada foruma katkıda bulunan arkadaşlarımdan ALLAH C.C. razı olsun,

1. Caferi tayyar r.a.
2. Zeyd bin harise r.a.
3. Abdullah bin revaha r.a.
4. Mus'ab bin umeyr r.a.
5. Berra ibni azib r.a.
6. Cabir bin abdullah r.a.
7. Selman farisi r.a.
8. Talha bin ubeydullah r.a.
9. Safiyye binti huyey r.anhuma
10. Cuveyriye binti haris r.anhuma
11. Abdullah ibni mesud r.a.
12. Hz. Hamza r.a.
13. ümmü seleme r.anhuma
14. Vahşi r.a.
15. Habbab ibni eret r.a.
16. Huzeyfe bın yeman r.a.
17. Dıhye'i kelbi r.a
18. Saad bin ebi Vakkas r.a.
19. Dıhye r.a.
20. Ebu Eyyup El Ensari r.a.
21. Saad bin Muaz r.a.
22. Sude Binti Zenna r.a.
23. Ümmü Mübeşşir r.a.
24. Ebu Ubeyde bin el Cerrah r.a.
25. Havle Binti Tüveyt r.a.
26. Ümmü Atıyye r.a.
27. Hz. Emame r.a.[/QUOTE]
28. Zübeyr b. el Avvam r.a.
29. Ümmü Rumân r.a.
30. Bilali Habeşi r.a.
31. Hz. Hüseyin r.a.
32. Ebu Zerr Gıffari r.a.
33. Ebu Said El Hudri r.a.
34. Nuaym İbn-i Mes'ud r.a.
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
selamunaleykum,
Yeni bi yıldızımızla yolculuğumuza devam edelim inşaallah
Hadi buyrun takılın peşime HALİD BİN VELİD r.a. tanıyalım.

Hz. Peygamberin, hakkında "ne güzel kul" diye buyurduğu sahabî.

Nesebî, Hâlid b. Velid b.Muğire b. Abdillah b. Amr b. Mahzum. Annesinin ismi Lübâbe olur. Hz Meymune'nin yakın akrabasıdır. Hz. Hâfid'in lakabı Seyfullah (Allah'ın Kılıcı)'dır. Hz. Peygamber (s.a.s.) Mute savaşındaki başarısından ötürü onu Allah'ın kılıcı diye övmüştür. Künyesi Ebû Süleyman'dır. Yedinci hicrî yılında müslüman oldu (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413)

Hz. Hâlid (r.a.)'ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Mekke'nin şerefli ve itibarlı ailelerinden biri olan mahzum oğullarındandır. Ordu komutanlığı Hz. Hâlid'in ailesinin bir imtiyazıydı. Uhud savaşında ve Hudeybiye sulhu esnasında Hâlid b. Velid, Kureyş ordusunun komutânlarından birisiydi.

Hudeybiye anlaşmasından sonra Hz. Peygamber umre için Mekke'ye gidince Hâlid'in daha önce müslüman olan kardeşi Velid'e Hâlid'i sordu. Hz. Peygamber Halid gibi bir insanın müşriklerin içinde kalmasının şaşılacak bir durum olduğunu belirtti. Velid kardeşi Halid'e Peygamber (s.a.s)'in bu iltifatını bildiren bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Hz. Halid müslüman olmak için Mekke'den yola çıkınca, yolda Amr b. el-Âs ile karşılaştı ve beraberce Mekke'den Medine'ye gelip müslüman oldular. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 158).

Hz. Hâlid hicrî sekizinci yılda yapılan Mute savaşına bir nefer olarak katıldı. Ordu komutanlarının sırayla şehîd olması üzerine Ashab istişâre ederek komutayı Hz. Hâlid'e vermiş. Hz. Peygamber Medine'de olup bitenleri haber verip komutanların şehid düşmesini anlattıktan sonra komutayı Allah'ın kılıçlarından birinin aldığını söylemiştir.

Bu olaydan sonra Hz. Hâlid Seyfullah (Allah'ın Kılıcı) diye anıldı. Halid (r.a.) komutasına aldığı orduyu kalabalık düşman karşısında bozguna uğratmandan Medine'ye getirmeyi başardı (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413).

Hz. Hâlid, Mekke fethinde süvarilerin komutanı idi. Ordunun sağ kanadını kontrol ediyordu. (Müslim, Sahih, II,103). Mekke fethinde müslümanlara karşı çıkan küçük gruplarla Hz. Hâlid çarpışmıştır.

Huneyn savaşında Hâlid büyük cesaret ve yararlılık göstermiştir. Hatta bu savaşta yaralanınca Hz. Peygamber ziyaretine geldi, dua etti. Hâlid şifa.buldu (İsdü'l-Gâbe, II, 103).

Mekke fethinden sonra Hz. Peygamber Nahle'deki Uzza putunu kırmaya Halid b. Velid'i gönderdi. Hâlid Uzza putunu kırıp geri döndü.

Taif kuşatmasına katıldı. Hz. Peygamber (s.a.s.) Dumetu'l-Cendel'in hristiyan emiri Ukeydir'in üzerine Halid'i gönderdi. Hz. Halid Ukeydir'i yaban sığırı avlarken yakaladı ve esir aldı; teslim olmayan kardeşini öldürdü. Diğer kardeşi ve Ukeydir'i esir alarak ganimetlerle birlikte Hz. Peygamber'e getirdi.

Hicrî onuncu yılda Necrân'a Hârisoğullarım İslâm'a davet etmek için gönderildi. Onları üç gün müddetle İslâm'a davet etti. Necrânlılar müslüman oldular.

Hz. Ebû Bekir Hâlife olunca Hz. Hâlid'i komutan olarak yalancı Peygamberlerin üzerine gönderdi. Yalancı Peygamber Tulayh b. Huvaylid'i Buzaha'da mağlup etti sonra Temimoğulları üzerine yöneldi ve Mâlik b. Nuveyra'nın komutasındakilerle karşılaştı. Mâlik'i silah bırakmasına rağmen esir etti ve öldürdü. Hz. Ömer, Hâlid'i bu olayda hatalı davrandığı gerekçesiyle kınamıştır.

Daha sonra Museylemetu'l-Kezzâb'a karşı sefere çıktı ve onu Yemâme sınırında Akraba denilen yerde mağlub etti ve öldürttü.

Yalancı Peygamberlerle olan mücadelesinden sonra zekat vermeyen kabileler üzerine gönderildi. Onları da sindirdi. Daha sonra Hicrî oniki yılında Irak'a İranlılara karşı gönderildi. İki ay zarfında Iran Sâsânî, ordularını bozguna uğratarak Hire'yi zabtetti ve Fırat çevresini hâkimiyeti altına aldı.

Suriye sınırında Bizanslıların ordu hazırladıkları haberi gelince hilâfet merkezinden Hz. Hâlid'e Irak bölgesinin komutanlığını Müsenna'ya bırakarak Şam'a gitmesi emri verildi. Hicrî onüçüncü yılda Bizanslıları Acnadeyn'de mağlup ederek Şam'a doğru püskürttü. Hz. Hâlid şehri muhasara etti ve hicrî ondördüncü yılın receb ayında Şam (Dımaşk) şehrini zabtetti. Daha sonar Humus'u fethetti. Yermuk savaşında Bizanslıları bozguna uğrattı. Kudüs'ü kuşattı ve teslim aldı. Bütün Suriye mıntıkası müslümanların eline geçti.

Hicretin 17. yılında Hz. Ömer, Hâlid b. Velid'i komutanlıktan indirdi. Hz. Hâlid'in komutanlıktan ahmşının sebepleri ve azledildiği yıl tarihçiler arasında ihtilaflıdır. Genel kanaate göre, Hz. Ömer, hilâfet merkezine döndükten sonra Hâfid'i azletti. Ama bu rivayet gerçeği yansıtmamaktadır. Hz. Ömer hilafetinin beşinci senesi, yani hicretin 17. senesinde Hz. Hâlid'i azletmiştir.

Komutanlıktan alınışı ile ilgili olarak bir çok sebepler ileri sürülmektedir. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz: Hz. Hâlid bir çok insana kumanda ediyordu. Ancak sert mizaçlı olup sert muamele ediyordu. Kimsenin sözünü dinlemiyor, kendi fikrinden başkasına kıymet vermiyordu. Hatta birçok işlerde hilâfet merkezinin görüşlerine de müracaat etmiyordu.

Irak topraklarını İslâm topraklarına dönüştürdükten sonra Halife Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in emrinin hilâfına hacca gitmiş ve bu duruma Hz. Ebû Bekir çok üzülmüştü. Kendi başına buyruk bir tavrın içinde hareket ediyordu. Bundan dolayı Hz. Ömer (r.a) zaman zaman Hz. Ebû Bekir Efendimize Hz. Hâlid'i komutanlıktan azletmesini istemişti. Hz. Ebû Bekir (r.a) daima şöyle cevaplandırmıştı: "O, Allah'ın kılıcıdır, bu kılıcı kınına sokmak doğru değildir."

Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde de Hz. Halid'in tutumunda bir değişiklik olmadı. Yine bildiği gibi devam etmekteydi. Ancak Hz. Ömer (r.a) Onu hemen azletmedi. Bir çok defalar kendisini uyardı, ve bu konuda mektuplar gönderdi. Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir (r.a) zamanındaki meseleleri de ona hatırlattı.

Komutanlıktan alınışının ikinci sebebi ise, müslümanların genelinde şöyle bir fikir oluştu, fetihlerin gerçekleştirilmesi Hz. Halid'in kabiliyet ve kahramanlığından kaynaklanmaktadır. Fetihlerin yegane sebebinin Hz. Halid olarak gösterilmesi elbette bir yanlışlıktı. Savaşların zaferlerle neticelenmesinde onun dehasını da gözardı etmek mümkün değilse de ondan ibaretmiş gibi göstermekte doğru değildir.

Üçüncü sebep; Hz, Halid (r.a) ordu masraflarında pek fazla israf yolunu tutmuştu. Ordu ekranına bol para dağıtması diğer mücahidlere kötü örnek oluyordu. Bu hususta şâirler mübalağalı şiirler bile yazmıştı. Eş'as b. Kays'a bir defasında onbin dinar bahşiş vermişti. Olay halife Hz. Ömer (r.a)'e intikal etti. Hz. Ömer Hz. Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh ile haber gönderdi. "Bu kadar bol parayı müslümanların malından yani ordu tahsisatından verdi ise müslümanlara hıyanet etmiştir. Kendi kişisel payından, kendi cebinden vermiş ise israf etmiştir. İkisi de câiz değildir." Halife Hz. Ömer, Hz. Hâlid'i azlettikten sonra hilâfet merkezine çağırıp, sorguya çekti. Bol para harcadığından bahsetti. Hz. Hâlid, Ganimetten eline geçen hissesinin hesabını verdi. Hesabı temiz vermişti. Hz. Ömer Hz. Hâlid'i iltifat ve ikramla karşıladı. Gönlünü aldı. Yazdığı ve her tarafa gönderdiği fermanlarda; Hz. Hâlid'in, kusur veya herhangi bir kabahatinden dolayı azledilmediğini, ancak bütün müslümanların zihinlerinin aydınlanması için, yani bu kadar İslâm futuhâtının yalnız Hz. Hâlid'in kolunun kuvvetiyle meydana gelmediğini herkesin bilmesi için azlettiğini bildirdi.

Hz. Ömer, Hâlid'i idari görevlere getirdi. Bir yil kadar valilik yaptı sonra istifa etti (Müstedrek, II, 297).

Hz. Hâlid (r.a) cihâd duygusu ile şehitlik arzusu ile dopdolu bir mü'mindi. Cihâd meydanları onun için Allah'a en yakın meydanlardı. Kendisi şöyle der: "Ben harp meydanında mücahede ve mücadeleden aldığım zevki, hiçbir zaman zifaf gecesinin keyfinden alamam" En büyük arzusu cihad meydanlarında şehid düşmekti. İran üzerine yürürken, İranlılara şu haberi gönderdi: "Sizin dünyayı sevdiğiniz kadar Âhireti seven bir ordu ile üzerinize geliyorum".

Hz. Halid şirke ve küfre karşı çok şiddetli idi. Müslüman olduktan bir sene kadar sonra Uzza putunu yıkmak için gittiğinde Uzza'ya şiirle şöyle seslenir: "Ey Uzza bu geliş seni ta'zim için değil seni inkâr içindir. Çünkü ben gördüm ki Allah seni değersiz kılmıştır." (İbn Esir, Üsdü'l-Gâbe, II, I10).

Hz. Hâlid savaşçı olduğu kadar şahsi fazilet ve ilim konusunda da üstündü. Fırsat buldukça Hz. Peygamber'in sohbetlerinden istifade etmiş, Medine'de onun etrafında bulunan ilim ve irfan ashabı arasında Hz. Hâlid'in bulunduğu zikredilmiştir. Üç-dört mesele ile ilgili fetva verdiği de rivayet edilir.

Hz. Hâlid'in Buhârî, Müslîm ve diğer hadis kitaplarında Hz. Peygamberden onsekiz hadis rivayet etmiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413).

Rasûlullah. Hâlid'in şecâat ve cesaretini muhtelif zamanlarda muhtelif yerlerde medhetmişti. Mekke fethinden sonra müslümanlar, her tarafa toplanıp Mekke'ye girdikleri zaman Hâlid görününce, Hz. Peygamber Ebû Hureyre'ye: "Bu gelen kimdir?" diye sormuştu. Ebû Hureyre: "Hâlid b. Velid'dir" demiş. Onun üzerine Hz. Peygamber: "Bu Allah'ın ne iyi bir kuludur" buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 1360).

Hz. Peygamber yine onun hakkında "Hâlid Allah'ın Kılıcıdır" buyurmuştur. Yine Hâlid hakkında: "Hâlid b. Velid'e gelince, o herşeyini sizin için vermiştir, nesi var nesi yok harplerde Allah yolunda sarfetmiştir" (Ebû Dâvûd, Sünen, I, 163).

Hz. Hâlid gönderildiği seriyyelerde ve yaptığı muharebelerde Allah rızasını ve Allah'ın dinine davetini esas almıştır. Nitekim Yermuk savaşında Rumların komutanına savaş meydanında İslâmı tebliğ etmiş ve komutan Corc onun daveti ile müslüman olmuştur.

Hz. Peygamber'in şahsına karşı da çok büyük hürmeti olan Hz. Hâlid onun isminin mücerred anılmasından bile rahatsız olmuş; savaşlarında kazandığı muvaffakiyeti Hz. Peygamberin sakalından bir kaç taneyi sarığının içinde taşımasına bağlamıştır (İbn Hacer, el-İsabe, I, 413-415; İbnü'l-Esir, Üsdü'l-Ğâbe, II, 109-112).

Bekir SAĞLAM

Zübeyr TEKKEŞİN
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
selamün aleyküm..
uzun bir yoğunluk dönemi geçirdikten sonra son üç yıldıza yeni yetiştim
Allah Celle Celalüh senden razı olsun kardeşim
bu güzel yıldızların ışığıyla aydınlattığın için..
Rabim onlardan razı olsun..bizleride onların yolunu bilip yollarından gidenlerden eylesin inşallah.
selam ve dua ile
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
selamün aleyküm..
uzun bir yoğunluk dönemi geçirdikten sonra son üç yıldıza yeni yetiştim
Allah Celle Celalüh senden razı olsun kardeşim
bu güzel yıldızların ışığıyla aydınlattığın için..
Rabim onlardan razı olsun..bizleride onların yolunu bilip yollarından gidenlerden eylesin inşallah.
selam ve dua ile


ve aleykum selam verahmetullah kardeşim,
ALLAH C.C. sendende razı olsun, katılımlarınla bizleri mutlu ettin
eline sağlık
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
selamün aleyküm...
EBU SAİD EL HUDRİ R.A.
Allah Celle celalüh ondan razı olsun onunda ışığından basiplendik hamd olsun..
VEsile olduğunuz için RAbbim sizlerin de yolunu onların ışığıyla aydınlatsın inşallah
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
Nuaym Ibni Mes'ûd radiyallahu anh uyanik, zeki bir genç... Olaylar karsisinda güçlük çekmeyen, harbin hile oldugunu bilen bir kahraman... Hâdiseleri kavrayista ve çözümlemede becerikli bir yigit...

O , Hendek harbi esnasinda Islâm'la sereflendi. Ismi Nuaym olup Gatafan kabilesindendir. Müslüman olmadan önce para ve eglenceye düskün bir kimseydi. Arzu ve isteklerini tatmin için Necid çöllerinden kalkar Yesrib'e gelirdi. Benî Kureyza yahudileriyle sıkı iliski içindeydi. Mekke vâdileri Islâm nuruyla aydinlandigi siralarda o, gününü gün ediyordu. Zevk ve eglencelerine engel olmasindan korktugu için yeni din Islâm'dan siddetle uzak durmaga çalisiyordu. Fakat Allah Tealâ onun gönlünü Ahzab günü Islâm'in nuruna hazirladi.

O , Hendek gazvesinde kendine yeni bir sayfa açti. "Harb hiledir" düstûrunun saheser bir hikâye kahramani oldu. Islâm'a girisi söyle gerçeklesti:

Hicretin besinci senesiydi. Medine'li müslümanlari, disardan Kureys ve Gatafan kabileleri, içerden Benî Nâdir ve Benî Kureyza yahudileri kusatip yeni dinin kökünü kazimak istediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz de o günlerde Medine'de Benî Kureyzâ yahudileriyle bir baris antlasmasi imzalamisti. Benî Nadir'in ileri gelenleri Benî Kureyza'yi kiskirtmaya basladilar. Bu defa felâketin Müslümanlarin basina gelecegini söylediler. Yaptiklari anlasmayi bozmalarini israr ettiler. Onlar da Mekke ve Necidden iki ordunun geldigini görünce antlasmayi bozdular.

Bu haber Müslümanlarin arasina yildirim gibi düstü. Kureys ile Gatafan kabileleri Medine'yi kusatmis halka gelen erzak yolunu kesmislerdi. Benî Kureyza da içerden Müslümanlarin arkasinda hazirlik yapiyordu. Fitne ortaligi kaplamisti. Münâfiklar bos durmuyordu. Içlerinde gizlediklerini açiga vurup söyle diyorlardi: "Muhammed bize, Kisrâ ve Kayser'in hazinelerine sahip olacagimizi vadediyor. Iste bugünkü durumumuz. Bizler ihtiyaç için tuvalete gitmekten bile korkar hale geldik... "

Kalplerinde hastalik olanlar ortaligi bu sekilde fitneye verdiler. Beni Kureyzâ'nin yapacagi baskinda kadinlarina, çocuklarina ve evlerine zarar gelecegini düsünerek guruplar halinde ayrilmaya basladilar. Bu kusatma yirmi gün kadar sürdü. Her iki tarafta da açlik, sefalet basgösterdi. Atlari, develeri ölmeye basladi. Soguktan askerler dahi kirilmaya yüz tuttu.

Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz devamli Rabbine siginarak:"Allah'im! Senden bana vadettigin yardimi istiyorum!... Allah'im! Senden bana vadettigin yardimi istiyorum..."diye duâ ediyordu.

Bu duâyi gece gündüz tekrar edip duruyorken bir gece yarisi Gatafan kabilesinden Nuaym'in gönlüne bir kivilcim düstü. Sabaha kadar onu uyku tutmadi. Içinden bir ses ona : " Yaziklar olsun sana Nuaym !.. Seni Necid gibi uzak yerden getiren sebep nedir? Senin gibi akilli birisine sebepsiz yere harb etmek yakisir mi? Sen onunla ne gasbedilmis bir hakki geri almak için ne de tecavüze ugramis bir irzi korumak için savasiyorsun. Sen bilinmeyen bir sebeble onunla harb etmeye geldin!..." diyerek sesleniyordu. Kendi kendine bir iç muhasebesi yapan Nuaym gece karanliginda kalkip Rasûlullah (s.a.) efendimizin yanina gitti. Rasûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz ona: " Nuaym Ibni Mes'ud sen misin?" dedi. O da: "Evet benim." dedi. "Bu saatte gelmene sebeb nedir ? " dedi. Bunun üzerine Nuaym, Kelime-i Sehadet getirdi ve sunlari söyledi: "Ya Rasûlallah ! Ben Müslüman oldum. Yalniz kavmimin bundan haberi yok. Simdi bana diledigini emret !..." dedi. Iki Cihan Günesi Efendimiz de ona: "Kavmine git ve düsmanimizin gayret ve gücünü zayiflat. Cünkü harp hiledir." buyurdu.

Nuaym Ibni Mesûd (r.a.) Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimizi memnun edebilmek için kabileler arasi diplomasi trafigine basladi. Her kabilenin kabul edecegi tarzda fikirler üretti. Önce Benî Kureyza'ya gitti ve onlara : " Burasi sizin memleketiniz. Mallariniz, çoluk çocugunuz ve kadinlariniz var. Baska bir yere gidecek haliniz yok. Ama Kureys ve Gatafan öyle degil. Harbi kazanirsa ganimet bilirler. Kazanamazlarsa güven içinde memleketlerine dönerler..." diyerek onlari vazgeçirmege çalisti. Hatta onlarin esrafindan bazi adamlari yanlarina alarak rehin tutmalarini teklif etti. Oradan çikti Kureys ve Gatafan'a geldi. Onlara da: " Beni Kureyza'nin Muhammed'le anlastigini ve Kureys ile Gatafan esrafindan bir çok adamlar alip ona teslim,edecegini" söyledi.

Ebû Cehil Benî Kureyza'yi denemek için oglu Ikrime'yi gönderdi. Ikrime onlara vardiginda: "Babamin selâmi var. Burda eglenip durmamiz uzadi. Artik bizde usandik. Yarin çarpismaga karar verdik." dedi. Onlar: " Yarin Cumartesidir. Biz o gün hiçbir is tutmayiz. Sonra yanimizda rehin kalmalari için sizden ve Gatafan esrafindan yetmis kisiyi bize vermedikçe sizinle birlikte harb etmeyiz. " cevabini verdiler. Ikrime kavmine döndü ve duyduklarini anlatti. Onlar da hep bir agizdan: "Vay asagilik maymunlar!.. Vallahi bizden rehine olarak bir koyun bile isteseler yine vermeyiz." dediler.

Nuaym (r.a.) bu sekilde düsmanlari birbirine düsürdü. Aralarindaki anlasmalari bozmada basarili oldu. Gece yarisi bir de siddetli rüzgâr çikti. Firtina çadirlarini baslarina yikti. Kazanlarini devirdi. Ateslerini söndürdü. Perisan bir vaziyette karanlikta çekip gitmek zorunda kaldilar.

Sabah olunca, müslümanlar, düsmanlarin kaçip gittigini gördü ve: " Kuluna yardim eden Allah'a... Askerini aziz kilan... Kabileleri tek basina yenen Allah'a hamd olsun..." dediler.

O günden sonra Nuaym Ibni Mesûd (r.a.) Resûl-i Ekrem (s.a.)'in güven kaynagi oldu. O'nun verdigi hiçbir vazifeyi aksatmadi. Onunla birlikte harblere katildi. Onun önünde sancak tasidi.

Mekke fethi günü Ebû Süfyan Ibni Harb, müslüman askerleri'ni seyretmek üzere durdugunda, Gatafan'in sancagini tasiyan bir adami gördü ve yanindakilere: " Bu kim? " diye sordu. Onlar da: "Nuaym Ibni Mesûd..." dediler. Bunun üzerine Ebû Süfyan sunlari söyledi: " Hendek savasinda bize yaptigi neydi!... O, Muhammed'in en büyük düsmaniyken simdi onun önünde kavminin sancagini tasiyor..."

Allah her zaman mü'minlerin yardimcisidir... Yeter ki gönlümüzü O'na tam verelim. Dinde muhlisler olarak yasayalim. Göz yaslariyla samimi duâlara devam edelim. Allahu Teala bu dualar hürmetine nice Nuaym'ler çikarir... Cemel vakasinda vefat ettigi rivayet edilen Nuaym Ibn Mesûd (r.a.)'un sefaatlerini niyaz ederiz.


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ALINTI
[/FONT]​



NUAYM İBN-İ Mes'ud Allah Celle Celalüh ondan razı olsun..onun hayatı diğer yıldızların parlaklığı gibi okunması gerekli olanlardan..
Sevgili Aliye kardeşim Yüce mevlam Rızasın nail etsin sizleri..
heyecan ve aşk ile okudum bu güzel paylaşımınız
Allah Celle Celalüh bizleri onların aydınlattığı yolda gidenlerden eylesin..
nasiplenip uygulayanlardan oluruz inşallah.
selam vedua ile
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt