CAFERİ_TAYYAR
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 28 Şub 2009
- Mesajlar
- 385
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 55
çok degerli bir konu açmışsın degerli kardeşim allah c.c. Ebeden razı olsun inşallah sizlerden....
s.a.
Allah .c.c. Sendende razı olsun inş.
çok degerli bir konu açmışsın degerli kardeşim allah c.c. Ebeden razı olsun inşallah sizlerden....
[ı]allah a.z razı olsun inş. çok güzel bir konuya değinmişsiniz defalarca okumuş olmama rağmen yine zevkle okudum ruhum ona feda olsun.....yazınız bana şehidi bi kerbela hz hüseyin a.s kerbeladaki sözlerini anımsattı... Kalpleri mühürlü olanlara
merhametten yoksun olanlara;şöyle seslenmişti
“ben peygamberiniz aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim?
Ben hz.muhammed mustafa’nın torunu değil miyim?
şehitler seyyidi hamza, babamın amcası değil mi?
çift kanatlı şehit cafer, benim amcam değil mi?”......ilmine bereket...[/ı]
a.s. Buyurun inş. Ağam eba ebdillah hz.hüseyin a.s
[ı]hz. Hüseyin (a.s.)'in kısaca hayatı
imam hüseyin (a.s), hz. Ali ve hz. Fatıma (allah'ın selamı onlara olsun)'nın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılı şaban ayının üçüncü[1] veya beşinci[2] günü medine’de gözlerini dünyaya açtı. Künyesi ebu abdullah’tır; lakapları ise raşid, tayyib, vefî, zekî, mübarek, sibt, seyyid.[3] ve seyyid’üş- şüheda’dır.
Imam hüseyin (a.s) yaklaşık yedi yıl resulullah (s.a.a)’in, otuz yıl emir’ul- muminin ali’nin, on yıl da imam hasan’ın hayatları zamanında yaşamıştır.[4] hicretin 50. Yılında imam hasan (a.s)’ın mazlumca şehit edilmesinden sonra hak yolunun takipçilerinin önderliğini üstlenmiştir.[5]
imam hüseyin (a.s)’ın imamet dönemi, muaviye’nin hüküm sürdüğü döneme rastlamaktadır. Imam hasan (a.s)’ın muaviye ile yapmış olduğu sulh sırasında, imam hüseyin (a.s) de muaviye'ye karşı kardeşiyle aynı tavrı takınmıştır. çünkü o dönemde, imam hasan (a.s)’ın çabasıyla hakla batıl müslümanlar için tanınmış ve islam’ın esası henüz ciddi bir tehlikeye maruz kalmamıştı.
Yezid, babası tarafından müslümanların başına halife tayin edildiği günden itibaren islam’ın esası ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, hicretin 95. Yılında oğlu yezid’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar verdi. Böyle bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha hayatta iken, oğlu yezid’e halktan biat almak istedi ve herkesten önce kendisi, oğlu yezid’e biat etti.[6]
ibn-i sa’d, tabakat’ında şöyle yazıyor: Hüseyin bin ali, yezid’e biat etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor: Muaviye hicretin 60. Yılında öldüğünde oğlu yezid hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti.
Sonra yezid medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “halkı çağırarak onlardan biat al. Ilk önce kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de hüseyin bin ali olsun.” [7]
medine’nin hakimi, imam hüseyin’den biat almak isteyince, imam hüseyin (a.s) cevabında şöyle buyurdular:
“biz, nübüvvet ehl-i beyt’i ve risalet madeniyiz. Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez...”[8]
imam (a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “artık islam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur ...”[9]
mes’udî şöyle yazıyor: Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı kuşları besliyordu; içki içiyordu ... Onun zamanında, mekke ve medine’de şarkı ve ğina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye başlamıştı.
Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle yazıyor: Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.[10]
imam hüseyin (a.s), medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde kalmayı câiz bilmeyip hicretin 60. Yılı recep ayının sonuna iki gün kala; pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte mekke’ye doğru hareket etti.[11]
imam hüseyin (a.s), hareketinin hedefini, kardeşi muhammet bin haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “...ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm yapmak için medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak, ceddim resulullah (s.a.a) ve babam ali bin ebi talib’in yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım...”[12]
imam hüseyin (a.s), şaban ayının üçüncü gününün cuma akşamı (yani beş gün sonra) mekke-i mükerreme'ye vardı.[13]
kufe halkı, muaviye’nin ölümünü ve imam hüseyin (a.s)’ın yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak imam hüseyin’i kufe’ye davet ettiler.[14]
onlar mektuplarında imam (a.s)’a şöyle yazdılar: “biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız, senin için onların cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.” [15]
imam hüseyin (a.s), kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, ramazan ayının yarısında, muslim bin akil’i kufe’ye gönderdi. Muslim’i kufeye gönderdiğinde ona şöyle buyurdu: “kufe halkının yanına git, eğer yazdıkları doğru olursa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”[16]
muslim, şevval ayının beşinci günü kufe’ye vardı. Onun kufe’ye gelme haberi, şehirde yayılınca on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin kişi onun vasıtasıyla imam hüseyin (a.s)’a biat ettiler. O bu durumu imam hüseyin’e bildirerek imam’ın kufe’ye gelmesini istedi.[17]
kufe’de yaşanan olayların haberi yezid’e ulaşınca, yezid ilk etapta kufe’nin hakimi olan numan bin beşiri azledip ubeydullah bin ziyad’ı onun yerine atadı[18] ve muslim bin akil’i yakalatıp öldürülmesini emretti.[19] diğer taraftan da, imam hüseyin (a.s)’ı, mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti.
Imam hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar olunca, allah(c.c.)'ın evi kabe'nin kutsiyet ve hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. Yılı zilhicce ayının sekizinci günü mekke’den ayrılarak ırak’a doğru hareket etti.[20]
ibn-i abbas, kerbela vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor: “şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen hüseyin bin ali’yi peygamberin hareminden (medine’den) allah’ın haremine (mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu allah’ın hareminden kufe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, batha’nın (mekke’nin) en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde mekke’den ayrıldı. Eğer mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, mekke ve medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, allah’ın evi ve rasulullah’ın hareminin saygınlık ve ihtiramını korudu; ama sen onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. çünkü sen, haremde onunla savaşmak için bazı adamlarını mekke’ye gönderdin.”[21]
ubeydullah, muslim bin akil’i ve ona sığınak veren hani bin urve’yi kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.[22]
ubeydullah, imam hüseyin (a.s)’ın kufe’ye geldiğini öğrenince, imam’ın ordusunu gözetimi altında tutmak için, hür bin yezid-i riyahi’nin komutasında bir orduyu “kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür bin yezid, “şeraf” denilen bir bölgede imam hüseyin (a.s)’la karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. Imam (a.s), iki hurcun (heybe) dolusu olan kufe’lilerin mektuplarını hür bin yezid’e gösterdi ve onların kendisini davet ettiklerini söyledi. Sonra kendi yoluna devam etti...
Hicretin 61. Yılı muharrem ayının ikinci günü “neyneva” bölgesine vardılar. Bu bölgede oldukları vakit ibn-i ziyad’ın elçisi, hür bin yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği söyle idi: “bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez, hüseyin’i baskı altına al ve onu sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.” [23]
hür bin yezid, ibn-i ziyad’ın emri doğrultusunda imam hüseyin (a.s)’ın kafilesini “kerbela” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün ubeydullah bin ziyad’ın elçisi olan ömer bin sa’d da dört bin savaşçıyla kerbela’ya geldi.[24]
şunu hatırlatmak gerekir ki, hür bin yezid, imam hüseyin’nin şahadetinden önce kendi yaptığından pişman olup tövbe etti ve imam (a.s)’ı savunmak üzere şahadete erişti.[25]
ömer bin sa’d, aşura gününe üç gün kala, imam hüseyin (a.s)’ın kafilesinin suya ulaşmaması için beş yüz süvariyi fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.[26]
muharrem ayının dokuzuncu günü (tasuâ), imam hüseyin (a.s) ve ashabı, kamil bir şekilde düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, imam (a.s)’ın yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.[27]
tasua akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. Imam hüseyin (a.s), düşmanın hareketini görünce kardeşi abbas bin ali’ye şöyle buyurdu:
“kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; sizin amacınız ne, ne yapmak istiyorsunuz? Diye sor.”
imam hüseyin (a.s)’ın kardeşi hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.[28]
nihayet “aşura” günü yetişti... ömer bin sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı.[29] otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan[30] imam hüseyin (a.s)’ın ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem de onlardan öldürdüler. Imam (a.s)’ın yaranlarından kim şehit oluyorduysa yeri boş kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen başka birisi dolduruyordu.
Imam hüseyin (a.s)’ın ashabının hepsi şehit olunca, sıra imam (a.s)’ın kendi ailesine geldi. çünkü imamın ashabı, biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye imamın ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan imamın aziz oğlu ali ekber oldu.[31] ondan sonra, imam ali (a.s)nin, imam hasan (a.s)ın, cafer-i tayyarın ve akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas bin ali (a.s) de savaşarak imam hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, canını imam hüseyin (a.s)'in yolunda feda etti.
“aşura” gününün en hassas zamanı, peygamber’in ciğer paresi ve zehra’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, imam’ı yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu...
“aşura” günü orada bulunan haccac bin abdullah şöyle diyor: Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde onun (imam hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini ben görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. Imam hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, imam’ın sağ ve solundan öylece kaçıyorlardı... Allah’a ant olsun ki, fatıma’nın kızı zeynep, imam’a taraf yaklaştı... Bu esnada ömer bin sa’d da imam’ın yanına yaklaşmıştı, zeynep, ibn-i sa’d’a hitaben şöyle dedi: “ebu abdullah (imam’ın künyesi) öldürülüyorken sen seyrediyor musun?!”
devamında şöyle diyor: ömer bin sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına aktığını ve zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim ...[32] nihayet imam hüseyin (a.s) da o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi .
Tarih kitapları, imam hüseyin (a.s)’ın çocukları hakkında çeşitli görüşler belirtmişlerdir; kimisi altı,[33] kimisi dokuz[34]ve kimisi de on[35] çocuğu olduğunu yazmıştır. çocuklarından ali ekber ve abdullah (ali esğer) babalarının yanında şahadete erişmiş ve imam zeyn’ul- abidin (a.s) da allah’ın emriyle müslüman’ların dördüncü imam’ı olmuştur.
[1] - misbah’ul- muteheccid, s.758.
[2] - irşad-ı mufid, c.2, s.27.
[3] - keşf’ul- ğumme, c.2, s.216.
[4] - tarih-i ehl’ul- beyt, s.76.
[5] - kafi, c.1,s.461-462.
[6] - müruc’uz- zeheb, c.3, s.36 ve 37.
[7] - tabakat-ı ibn-i sa’d, c.10, s.164.
[8] - musir’ul- ahzan, s.24.
[9] - a.k. S.25.
[10] - müruc’uz- zeheb, c.3, s.77.
[11] - irşad, c.2, s.34.
[12] - bihar’ul- envar, c.44, s.329.
[13] - irşad, c.2, s.35.
[14] - a.k. C.2, s.36.
[15] - müruc’uz- zeheb, c.3, s. 64.
[16] - a.k.
[17] - a.k.
[18] - a.k.
[19] - tarih-i taberi, c.4, s.258.
[20] - irşad-ı mufid, c2, s.66.
[21] - tarih-i yakubi, c1, s.221.
[22] - tarih-i taberi, c.4, s.300.
[23] - a.k. C.4,s.302-308.
[24] - a.k. S.310.
[25] - a.k. S.325.
[26] - a.k. S.311.
[27] - kafi, c.4, s.147.
[28] - tarih-i taberi, c.4, s.314.
[29] - emali-yi saduk, s.111 ve 374.
[30] - kamil-i ibn-i esir, c.2, s.560.
[31] - tarih-i taberi, c.4, s.341.
[32] - a.k. S.245.
[33] - irşad-ı mufid, c.2, s.135.
[34] - tarih-i ehl-i beyt, s.102.
[35] - keşf’ul- ğumme, c.2, s.250. [/ı]
amin ecmain inş. hüseyin deyince yazılar ferman olup uzuyor kusura bakmayın....
selamün aleyküm..
uzun bir yoğunluk dönemi geçirdikten sonra son üç yıldıza yeni yetiştim
Allah Celle Celalüh senden razı olsun kardeşim
bu güzel yıldızların ışığıyla aydınlattığın için..
Rabim onlardan razı olsun..bizleride onların yolunu bilip yollarından gidenlerden eylesin inşallah.
selam ve dua ile
Nuaym Ibni Mes'ûd radiyallahu anh uyanik, zeki bir genç... Olaylar karsisinda güçlük çekmeyen, harbin hile oldugunu bilen bir kahraman... Hâdiseleri kavrayista ve çözümlemede becerikli bir yigit...
O , Hendek harbi esnasinda Islâm'la sereflendi. Ismi Nuaym olup Gatafan kabilesindendir. Müslüman olmadan önce para ve eglenceye düskün bir kimseydi. Arzu ve isteklerini tatmin için Necid çöllerinden kalkar Yesrib'e gelirdi. Benî Kureyza yahudileriyle sıkı iliski içindeydi. Mekke vâdileri Islâm nuruyla aydinlandigi siralarda o, gününü gün ediyordu. Zevk ve eglencelerine engel olmasindan korktugu için yeni din Islâm'dan siddetle uzak durmaga çalisiyordu. Fakat Allah Tealâ onun gönlünü Ahzab günü Islâm'in nuruna hazirladi.
O , Hendek gazvesinde kendine yeni bir sayfa açti. "Harb hiledir" düstûrunun saheser bir hikâye kahramani oldu. Islâm'a girisi söyle gerçeklesti:
Hicretin besinci senesiydi. Medine'li müslümanlari, disardan Kureys ve Gatafan kabileleri, içerden Benî Nâdir ve Benî Kureyza yahudileri kusatip yeni dinin kökünü kazimak istediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz de o günlerde Medine'de Benî Kureyzâ yahudileriyle bir baris antlasmasi imzalamisti. Benî Nadir'in ileri gelenleri Benî Kureyza'yi kiskirtmaya basladilar. Bu defa felâketin Müslümanlarin basina gelecegini söylediler. Yaptiklari anlasmayi bozmalarini israr ettiler. Onlar da Mekke ve Necidden iki ordunun geldigini görünce antlasmayi bozdular.
Bu haber Müslümanlarin arasina yildirim gibi düstü. Kureys ile Gatafan kabileleri Medine'yi kusatmis halka gelen erzak yolunu kesmislerdi. Benî Kureyza da içerden Müslümanlarin arkasinda hazirlik yapiyordu. Fitne ortaligi kaplamisti. Münâfiklar bos durmuyordu. Içlerinde gizlediklerini açiga vurup söyle diyorlardi: "Muhammed bize, Kisrâ ve Kayser'in hazinelerine sahip olacagimizi vadediyor. Iste bugünkü durumumuz. Bizler ihtiyaç için tuvalete gitmekten bile korkar hale geldik... "
Kalplerinde hastalik olanlar ortaligi bu sekilde fitneye verdiler. Beni Kureyzâ'nin yapacagi baskinda kadinlarina, çocuklarina ve evlerine zarar gelecegini düsünerek guruplar halinde ayrilmaya basladilar. Bu kusatma yirmi gün kadar sürdü. Her iki tarafta da açlik, sefalet basgösterdi. Atlari, develeri ölmeye basladi. Soguktan askerler dahi kirilmaya yüz tuttu.
Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz devamli Rabbine siginarak:"Allah'im! Senden bana vadettigin yardimi istiyorum!... Allah'im! Senden bana vadettigin yardimi istiyorum..."diye duâ ediyordu.
Bu duâyi gece gündüz tekrar edip duruyorken bir gece yarisi Gatafan kabilesinden Nuaym'in gönlüne bir kivilcim düstü. Sabaha kadar onu uyku tutmadi. Içinden bir ses ona : " Yaziklar olsun sana Nuaym !.. Seni Necid gibi uzak yerden getiren sebep nedir? Senin gibi akilli birisine sebepsiz yere harb etmek yakisir mi? Sen onunla ne gasbedilmis bir hakki geri almak için ne de tecavüze ugramis bir irzi korumak için savasiyorsun. Sen bilinmeyen bir sebeble onunla harb etmeye geldin!..." diyerek sesleniyordu. Kendi kendine bir iç muhasebesi yapan Nuaym gece karanliginda kalkip Rasûlullah (s.a.) efendimizin yanina gitti. Rasûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz ona: " Nuaym Ibni Mes'ud sen misin?" dedi. O da: "Evet benim." dedi. "Bu saatte gelmene sebeb nedir ? " dedi. Bunun üzerine Nuaym, Kelime-i Sehadet getirdi ve sunlari söyledi: "Ya Rasûlallah ! Ben Müslüman oldum. Yalniz kavmimin bundan haberi yok. Simdi bana diledigini emret !..." dedi. Iki Cihan Günesi Efendimiz de ona: "Kavmine git ve düsmanimizin gayret ve gücünü zayiflat. Cünkü harp hiledir." buyurdu.
Nuaym Ibni Mesûd (r.a.) Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimizi memnun edebilmek için kabileler arasi diplomasi trafigine basladi. Her kabilenin kabul edecegi tarzda fikirler üretti. Önce Benî Kureyza'ya gitti ve onlara : " Burasi sizin memleketiniz. Mallariniz, çoluk çocugunuz ve kadinlariniz var. Baska bir yere gidecek haliniz yok. Ama Kureys ve Gatafan öyle degil. Harbi kazanirsa ganimet bilirler. Kazanamazlarsa güven içinde memleketlerine dönerler..." diyerek onlari vazgeçirmege çalisti. Hatta onlarin esrafindan bazi adamlari yanlarina alarak rehin tutmalarini teklif etti. Oradan çikti Kureys ve Gatafan'a geldi. Onlara da: " Beni Kureyza'nin Muhammed'le anlastigini ve Kureys ile Gatafan esrafindan bir çok adamlar alip ona teslim,edecegini" söyledi.
Ebû Cehil Benî Kureyza'yi denemek için oglu Ikrime'yi gönderdi. Ikrime onlara vardiginda: "Babamin selâmi var. Burda eglenip durmamiz uzadi. Artik bizde usandik. Yarin çarpismaga karar verdik." dedi. Onlar: " Yarin Cumartesidir. Biz o gün hiçbir is tutmayiz. Sonra yanimizda rehin kalmalari için sizden ve Gatafan esrafindan yetmis kisiyi bize vermedikçe sizinle birlikte harb etmeyiz. " cevabini verdiler. Ikrime kavmine döndü ve duyduklarini anlatti. Onlar da hep bir agizdan: "Vay asagilik maymunlar!.. Vallahi bizden rehine olarak bir koyun bile isteseler yine vermeyiz." dediler.
Nuaym (r.a.) bu sekilde düsmanlari birbirine düsürdü. Aralarindaki anlasmalari bozmada basarili oldu. Gece yarisi bir de siddetli rüzgâr çikti. Firtina çadirlarini baslarina yikti. Kazanlarini devirdi. Ateslerini söndürdü. Perisan bir vaziyette karanlikta çekip gitmek zorunda kaldilar.
Sabah olunca, müslümanlar, düsmanlarin kaçip gittigini gördü ve: " Kuluna yardim eden Allah'a... Askerini aziz kilan... Kabileleri tek basina yenen Allah'a hamd olsun..." dediler.
O günden sonra Nuaym Ibni Mesûd (r.a.) Resûl-i Ekrem (s.a.)'in güven kaynagi oldu. O'nun verdigi hiçbir vazifeyi aksatmadi. Onunla birlikte harblere katildi. Onun önünde sancak tasidi.
Mekke fethi günü Ebû Süfyan Ibni Harb, müslüman askerleri'ni seyretmek üzere durdugunda, Gatafan'in sancagini tasiyan bir adami gördü ve yanindakilere: " Bu kim? " diye sordu. Onlar da: "Nuaym Ibni Mesûd..." dediler. Bunun üzerine Ebû Süfyan sunlari söyledi: " Hendek savasinda bize yaptigi neydi!... O, Muhammed'in en büyük düsmaniyken simdi onun önünde kavminin sancagini tasiyor..."
Allah her zaman mü'minlerin yardimcisidir... Yeter ki gönlümüzü O'na tam verelim. Dinde muhlisler olarak yasayalim. Göz yaslariyla samimi duâlara devam edelim. Allahu Teala bu dualar hürmetine nice Nuaym'ler çikarir... Cemel vakasinda vefat ettigi rivayet edilen Nuaym Ibn Mesûd (r.a.)'un sefaatlerini niyaz ederiz.
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ALINTI
[/FONT]