Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

tesettürlü müyüm (2 Kullanıcı)

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
alamakaranfilro8.png
 

berat05

Yönetici
Katılım
26 Eki 2007
Mesajlar
7,764
Tepki puanı
1,036
Puanları
163
Yaş
49
Konum
Gönlün olduğu yerde


Ey örtüsü, namusumuzun perdesi olan müslüman kadını!

Ey örtüsü, namusumuzun perdesi olan müslüman kadını!

Senin yüzündeki nur, iman kandilimizin sermayesidir.

Yaratılışındaki safvet; Hak'tan bize rahmettir,

dinimizin kuvveti, ümmetimizin varlık esasıdır.

Evladımız sütten kesilir kesilmez,ona kelime-i tevhidi ilk öğreten sensin.

Senin muhabbetin,bizim halimizi,fikrimizi,sözümüzü,işimizi tanzim eder.

Ey dini nimetlerin kendisine emanet edildiği İSLAM kadını!

Hak dinin kor ateşi,senin nefesinden alev almıştır.

Bu asır iki yüzlüdür,hilekardır;dışı süslüdür ancak,içi kokuşmuştur.

Bu asrın haramileri din yolundaki kervanların yolunu keser.

Bu asrın basireti kördür; hakkı tanımaz.

Ancak insanlıktan çıkmış kişiler bu asrın nefsani zincirlerine teslim olabilirler.

Asrın gözünü,ihtiras ve kan bürümüştür;acımasız bakar.

Kirpikleri adeta pençe kesilmiştir eline geçirdiğini kendine ram eder.

Bu asrın tuzağına düşen kişi,kendisini hür sanır.

Asrın elinden zehir içmiştirde hala kendini diri zanneder.

Toplum fidanının Âb-ı hayatı sensin,

Ümmetin emanetini koruyan muhafız sensin.

Fıtratındaki ulvi hasletleri aklınla keşfet.

Hazret-i Fatıma, senin için bir nümunedir,ondan gözünü ve gönlünü ayırma.

Ta ki,senin dalında bir hüsüeyin meyvesi versin; gülistan, eski mevsimi getirsin.

Muhammed İKBAL

 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Başörtüsünün hükmü nedir? Başı açık gezmek insanı nasıl bir tehlikeye götürür?

Bu hususta Kur’an-ı Kerimde iki ayet mevcuttur. Bu ayetlerde Cenab-ı Hak gayet açık bir şekilde mealen şöyle buyurmaktadır:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.”(1) “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar, zinetlerini açmasınlar, bunlardan görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini de yakalarının üzerini kapatacak şekilde iyice örtsünler.”(2)

Ayetlerde mü’min kadınların nasıl örtünecekleri, hangi yerlerini açabilecekleri açıkça belirtilmiyor. Fakat şu mealdeki hadis-i şerif ayetleri tefsir ediyor. Peygamberimiz (a.s.m.) baldızı Hz. Esma’ya hitaben, “Ey Esma! Bir kadın adet görmeye başlayınca el ve yüzünden başka yerini yabancılara göstermesi caiz değildir.”(3)

Demek ki, büluğ çağına gelmiş olan Müslüman bir hanımın başını kapatması hem ALLAH’ın hem de Peygamberin emridir. Yani yüz kısmı açık kalacak şekilde başın kalan kısmını, boyun ve göğüsleri örtmek farz-ı ayndır. Açmak ise bir farzın terki sayıldığından haramdır. ALLAH ve Resulünün emrini dinlemediği için günahkar olmakta büyük bir mes’uliyet altına girer. Günahkar olan kimse, bu günahından kurtulmak için tevbe istiğfar eder, ALLAH’tan affını diler.

“Ve bir günah işledikleri veya nefislerine zulmettikleri zaman, ALLAH’ı anarak günahlarının bağışlanmasını isteyenler, hem de yaptıkları günahta bile bile ısrar etmemiş olanlar. İşte onların mükafatı, Rablerinden bir mağfiret ve ağaçları altında ırmaklar akan Cennetlerdir. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Güzel amel yapanların mükafatı ne güzeldir.”(4)

Demek ki, bir tevbenin kabul olması, bir günahın affa liyakat kazanması için hiçbir mazeret yokken o günahta ısrar edilmemesi şartı aranmaktadır.

Bu husustaki bir hadisin meali şöyle:
“Mü’min bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahtan el çeker, ALLAH’tan günahının affını dilerse, kalbi o siyah noktadan temizlenir. Eğer günaha devam ederse, o siyahlık artar. İşte Kur’anda geçen ‘günahın kalbi kaplaması’ bu manadadır.”(5)

“Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır” sözü mühim bir gerçeği dile getiriyor. Şöyle ki, bir günahı işlemeye devam eden insan zamanla o günaha alışır, terk edemez bir hale gelir. Bu alışkanlık onu gün geçtikçe daha büyük manevi tehlikelere sürükler. Günahın uhrevi bir cezasının olmayacağına inanmaya, hatta Cehennemin bile olmaması gerektiğine kadar gider. (6)

Böyle bir tehlikeye maruz kalmamak ve şeytanın telkinlerine kanmamak için bir an önce tövbeyi icap ettirecek günahı terk ederek insanın kendine çeki düzen vermesi gerekir.

selam ve dua ile..

1) Ahzah Suresi, 59,
2) Nur Suresi, 31,
3) Ebu Davut, Libas 33,
4) Al-i İmran Suresi, 135-136,
5) İbn-i Mace Zühd 29,
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Çevreye mi Yoksa Allah(c.c)'in Dinine mi Uyacağız?

‘Çevrem Ne Der?’ Hastalığı


Allah ( C.C)'ın örtünme emri karşısında, kendisine sorumsuzca söylenen bir takım sözleri referans eden kimi kişilerden hemen şu sözü duyarsınız. "Bu devirde, bu zamanda böyle giyilir mi? Zaman sana uymazsa, sen zamana uyacaksın. Çevrem böyle giymeme izin vermez."
Önce bilinmelidir ki Müslüman; yaşayışını, kıyafetini çevreye veya zamana göre değil, Allah ( C.C)'ın nizamına uyduran kişidir. Müslüman, sırtını zamana değil, Allah ( C.C)'a dayayan kişidir.

İnanan bir kişiysek, bizim hayatımıza yön verici olarak çevreyi, zamanı değil de İlahî Nizamı ölçü kabul etmeliyiz. İnanan insan için "çevre/zaman" gibi unsurlar bağlayıcı olamaz. İnançlı kadın, zamanın ve çevrenin dışlaması diye bir şeyi kabul etmez. Onun istediği tek şey Allah'ın hoşnut olmasıdır.

"Çevrem böyle istiyor" endişesi, bir mazeret sayılamaz. "Çevrem ne der" düşüncesiyle Allah'ın yasakladığı biçimde davranmak, o kişideki İslâmî inancın yeterince gelişmemiş olduğunu ortaya koyar.

Elbette, böyle düşünen insanlarımız da yanlış yönlendirmeye maruz kamış, gerçekte iman sahibi kişiler olabilirler. Bu yüzden, karşımızdaki insanı suçlama şeklinde değil de doğru olanı, en güzel bir üslupla anlatmalıyız.

Çevre dediğiniz üç yüz, beş yüz yada üç bin, beş bin insan, Yüce Allah'ın gücü ve kudreti karşısında nedir ki, O'na karşı gelmemizi (örtünmememizi) sağlasınlar? Onların beğenmesinin, Cenabı Allah ( C.C)'ımızın beğenmesi ya da beğenmemesi yanında ne değeri olabilir?

Değil üç bin-beş bin, üç-beş milyon, ya da bütün insanlar dahi bir araya gelse, Allah ( C.C)'ın emrine aykırı davranmamızı sağlayacak bir neden olamazlar. Çünkü Rabbimiz bize azap etmeyi dilerse, tüm insanlar bir araya gelseler bizi bu azaptan kurtaramazlar. Yine Rabbimiz bize nimet vermeyi dilerse, tüm insanlar bir araya gelseler buna engel olamazlar.

Asıl Memnun Edilmesi Gereken Allah ( C.C)’tır

O halde, asıl memnun edilmesi gereken, yalnız ve yalnız Allah ( C.C)'tır. O’nu memnun etmek de O'nun emirlerine en güzel şekilde uymak ve yasaklarından tüm gücümüzle kaçınmaya çalışmakla mümkündür.(1)

Çevreye ve çoğunluğa göre giyimlerini ve hayat tarzlarını ayarlayanlar, doğru veya hak bir sözle karşılaştıkları zaman, bu sözü kendilerine göre değerlendirmezler. Akıllarına ilk gelen şey, bu söze karşı, toplumsal guruplarının veya toplumlarının yaklaşımıdır.

Gurubun veya toplumun reddettiği bir şeyi, doğruda olsa bunların kabul etmesi söz konusu değildir.

Nitekim cahilî (İslam’a göre yaşamayan) toplumlarda yaşayan böylesi kimselerden, şu ifadeleri sık sık duymamız mümkündür:

- Bunca insan yanlışta da sen mi doğrudasın bu yaşamınla / bu örtünle?

- Bunca insan bilmiyor da sen mi biliyorsun?

- Bunca insan aldatıldığının farkında değil de sen mi farkındasın? Gibi suçlayıcı sorular devam eder gider…

Bu kimselerin mantığına göre iyi veya doğru, çoğunluğun yani toplumun kabul ettiğidir. Oysa tarihe baktığımız zaman, bu mantığın birçok hadisede çöktüğünü görürüz.

Sünnetullah (Allah ( C.C)’ın kanunları) gereği topluca helâk edilen kavimler, topluca batılda ve sapıklık içerisinde değiller miydi?

Peygamberlerin gönderildiği toplumlar, hak tebliğe topluca karşı çıkmıyorlar mıydı?

O halde, toplumu veya toplumsal çoğunluğu esas alarak hangi şeye "mutlak doğrudur" diyebiliriz?

Böyle düşünenler "Elle gelen düğün bayramdır" sözünü prensip edinirler. Oysa elle gelen zulüm, ellen gelen sömürü, ellen gelen cehennem ise bunun neresi bayramdır!.. (2)

Sormak gerekir! Çevrem böyle istiyor diye açılıp saçılanları, acaba çevresi cehennemden koruyabilecek midir? Eğer zaman veya çevre fitne dolu ise de mi zamana uyulacaktır?

Eğer bir çevrede fuhuş ve hırsızlık yaygın ve makbul bir iş sayılıyorsa, kadın da "çevreme uymalıyım" diye zinakar/hırsız mı olmalıdır? Böylesine çarpık bir mantık, insana doğru yolu gösterebilir mi?


Doğrular Çoğunluğa ve Zamana Göre Değişmez

Müslüman, çoğunluğa göre değil, Hak’ka göre karar veren kişidir. Allah için giyinen kadınlar, örtüleriyle iftihar edebilirler. Çünkü tesettürlü kadın, kıyafetini başka güçler için değil, bizzat Allah ve Peygamber adına belirlemektedir.

Halbuki her şeyi olduğu gibi çevre veya toplum dediğimiz kalabalığı meydana getiren kişileri de yaratan Allah'tır ve o insanlar Allah'ın dilemesiyle olmaksızın bize ne fayda, ne de zarar verebilir. Üstelik onların Allah'ın haram kıldığı bir şeyi helal, helal kıldığı bir şeyi de haram etmeye asla hakları yoktur. Bunun aksini ileri sürmek, sadece Allah'a ait olan bir hakkı kula devretmek olur ki İslâm'da bunun hükmü küfürdür, dinden çıkmaktır.

Nitekim Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de: "Elbetteki emir verme ve yasaklama hakkı Allah'ındır. O ancak kendi hakimiyetini tanımamızı emretmiştir. İşte, gerçek din ancak budur." ( buyurmaktadır.

Aynı gerçeği ifade eden bir hadis-i şerif ise şöyledir: "Ümmetimle ilgili olarak en fazla korktuğum şey Allah'a ortak koşmalarıdır. Dikkat edin! Ben size onlar ay, güneşe ve puta tapacaklar demiyorum. Fakat, Allah'tan gayrisinin emirlerine ve arzularına göre iş yapacaklardır." (3)

İslâm’ın tüm emirlerinin olduğu gibi örtünme emri de çağlar üstü, devirler üstü ebedî bir emirdir. İslâm’ın emirleri, özellikle farzları, çeşitli devir ve zamanlarda değişecek diye bir İslâmî kaide yoktur. Kim kendi kafasından bir fikirle, ‘tesettür zamana göre uymalı’ derse, o insan İslâm’a göre değil, kendi uydurduğu şirk dininin mantığına uyuyor demektir.

Gerçek mü'minler bilirler ki örtünme, Hicri 4. yılda da 20. asırda da 200. asır olsa da Allah'ın dilediği şekilde kabullenip benimsenecektir. Belki insanın vücudunu örten kumaşın adı, dikiliş şekli, modeli, çeşitli zamanlarda farklı olabilir. Ama avret yerleri, her halükârda istenen şekilde kapatmak şartıyla.

Giyimiyle zamanı, ölçü olarak kabul edenlere sormak gerek; Zamanı kim belirliyor? Zaman başlı başına bir varlık mıdır ki kadının açılmasını istiyor? Kendilerinin uydurdukları zamanın mantığı var mı? Zaman'ın çevrenin size böyle giyineceksiniz diye zorlama gücü var mı?

"Zamana göre kıyafet değişmeli" diyenler, yoksa moda sektörünü elinde tutan üç-beş kişiyi mi kastediyorlar? Allah'ı değil de üç beş batılı modacının belirlediği kıyafetleri (çevre ya da zaman namına) benimseyen insanlar, alemleri yaratan Cenab-ı Hakkın emirlerinden üstün tutma dalaletine düşmeleri ne acıdır!

Evet, o büyük günde, Kıyamet gününde insanı, ne çevre, ne modaya uygun kıyafetleri ne de peşinden gittikleri insanlar kurtaramaz. O halde, insanın aklını başına alıp "Ben hüsrana uğrayacaksam bana ne modadan, bana ne başkalarının lafından" deyip Allah ( C.C)'ın emirlerine sımsıkı biçimde yapışması lazımdır.

Notlar: 1) Yaşayan Cahiliye, Aysel Tozduman, İNkilap Yayınları, s. 549. 2) 20. yy.da Tevhid ve Şirk, Mehmet Alagaş, İnsan Dergisi Yayınları, s. 31-32. 3) İbn Mace, H. No. 4205.

HASAN ÇALIŞKAN
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Başkasına uymanın bayraklaştırıldığı bir sırada, dini ile amel eden ve kalbi îmânla dolu bulunan hanım kardeşim! Sen hidayette olduğun müddetçe sapıtanlar sana hiçbir zarar veremeyecektir.Örtünmede birçok hayır vardır.Seninle alay edenle sen de alay et.Sana gülene sen de gül. Nice bâtıl, hak ile alay etmiştir. Firavun, Musa Aleyhisselam ile, câhiliye Arapları Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem- ile uzun süre alay ettiler. Fakat hakka hiçbir zarar veremediler ve zafer hakkın oldu.

Örtüne büründüğünde çalışma ve eğitim hakkına engel olmak için sana savaş açan ve dinine buğzeden İslâm düşmanlarının karşısına yüce dağlar gibi dikil.

Mü’min kadının izzetiyle onlara sihirbazların Firavun’a söylediği şu sözü söyle:

“Öyle ise yapacağını yap! Sen ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin.”

Allah’ın istediği gibi, nesilleri gerçeğe ve doğru yola KaySNeTüren bir işâret taşı ol. Seviyesiz kimselerin “örtünün altında nurun hebâ oluyor, güzelliğin gidiyor” sözlerine aldanma! Hayır, Rabbime yemin olsun ki “bir kimseye Allah nur vermemişse, artık o kimsenin nuru yoktur.”

Müslümanlığına ve örtüne sahip çık. Onlara yapış ve dört elle sarıl. Senin kötülüğünü isteyene şunu söyle:

"Hayâ, Allah korkusu ve selefin ahlâkı ikaz ettiği halde hâlâ açıklık mı?
Kadın ancak bir incidir, inci ise sadece sedef içinde korunur."





Sen, ey mü’mine bacım!

Şeref duyacağın ve alay edenlerin kınamasından çekinmeyeceğin bir kıyâfetle dışarı çıkman, Allah’ın bereketi ve O’nun rızası içindir. Sana ve senin gibilere, âdil olan Allah’ın va'di yeter:

“Şüphesiz ki günahkârlar, dünyada îmân edenlere gülerlerdi. Onlarla karşılaştıklarında, kaş göz işâretleriyle alay ederlerdi.Ailelerine döndüklerinde de keyifle dönerlerdi.Mü’minleri gördüklerinde, şüphesiz ki bunlar sapıtmış, derlerdi.Halbuki onlar, mü’minleri denetleyici olarak gönderilmediler.İşte o günde (kıyâmet gününde) îmân edenler kâfirlere gülerler, koltukları üzerinden etrafa bakarlar.Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” (Mutaffifîn, 83/29-36)


Abdullah Yolcu, Toplumun Cevheri Hanımlara
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Yeni yetişmiş kız öğrencilerine baş örtüsünün önemini anlatmak elbette zordur. Ancak herkesin anlayacağı bir dil vardır ve bu dili iyi bilen bir Kur’an kursu öğretmeni, çantasından iki çeşit şeker çıkartır, biri kapalı jelatine sarılı öbürü ise açıkta jelatinsiz ve korumasız. Hepsini bir tepsiye koyarak öğrencilere ikram eder. Öğrencilerinin tümü kapalı olan şekeri tercih ettiklerini ve açık olan şekerden hiç kimsenin almadığını gören öğretmen öğrencilerine neden kapalı şekeri tercih ettiniz diye sordu..?

Öğrenciler bir ağızdan: Çünkü açık olan şeker pislik ve mikroplara bulaşmış olabilir.
Öğretmen: Ama açık olan şekeri kapalı olandan çok daha titiz ve dikkatlice muhafaza ettim öyle bir şey kesinlikle olamaz.
Öğrenciler: Affedersiniz hocam ama kapalı olan her zaman tazeliğini korur, üstelik ne kadar temiz ve dikkatli muhafaza edilirse edilsin açık olduktan sonra kesinlikle kapalı olan kadar sağlıklı taze ve temiz olmaz.
Öğretmen: Ama baksanıza şunlara ne kadarda güzel gözüküyorlar. Ballı gibi duruyorlar, nasılda iştah açıyorlar değilmi.
Öğrenciler: Hocam haklısınız, gerçekten iştah açıcı ve çok güzel görünüyorlar. Ama bu şekerler açık oldukları için mikrop kapmamış olması ve tadında bayatlama olmaması mümkün değil. Hem biliyorsunuz ki gözle görünmeyen mikroplar var.
Bu tartışma üzerine öğretmen bir türlü açık olan şekerleri öğrencilere kabul ettirmemiş olmasından duyduğu mutlulukla sıra dersi vermeye gelmişti.
Öğretmen: Evet kızlarım gerçekten sonuna kadar haklısınız ama size anlatmaya çalıştığım kainatta her şeyin bir kabuğu yani koruyucusu var. Bir üzüm tanesinin bile üzerinde muhafaza amaçlı ince bir örtü varken insan hiç örtüsüz olur mu? Hele ki kadın hiç olmaz ve kadınında koruyucusu yani örtüsü eşarbıdır. Şimdi sizde bu şekerleri kendinize örnek alın acaba başı açık olan mı daha iyi kapalı olan mı.?
İlerde evlilik çağına geldiğinizde sizi tercih edecek olan erkek bile aynen sizin şekerleri tercih ettiğiniz gibi yapacaktır.
Sadece erkek mi? Hayatınızın birçok merhalesinde hep kapalı olana değer verileceğini göreceksiniz. Unutmayın ki açık olan sadece kısa zaman dilimindeki anlık zevkler için tercih edilir. Görünüşte açık olan daha güzel ve iştah açıcı olduğundan, ileriyi düşünen akıllı bir insan şekerdeki mikropları veya bulaşma ihtimali olan pislikleri düşüneceğinden ilerde hasta olmamak için kapalıyı seçer.
Fakat sadece anlık bir tad için şeker seçen kişi ancak mantıksız biri olabilir. Sadece görüntüsü ile iştah açan aslında tadı bile bozulmuş olan şekeri akıllı ve mantıklı hiçbir insan seçmez. ışte bu yüzden sizde kapalı olmalısınız. Ancak kapalı olduğunuzda, ifet ve namusunuzu temiz bir şekilde hayat arkadaşınız olabilecek eşinize verebilirsiniz. Açık bir şeker ne kadar temiz bir ortamda korunsa bile ve hiçbir mikrop bulaşmazsa dahi, tadı muhakkak bozulacaktır.
Açık bir kız’da ne kadar iffetli ve namuslu olursa olsun, açıklığa göre hareket edeceğinden muhakkak edebinde hasar olacaktır. Ama kapalı insan kendine bir takım şeyleri yakıştıramayacağından hep temiz ve saf kalacaktır.
Yani aslında kapalı kişinin kalbinde kötüye meyil oluşsa dahi anlık bir vesveseden ibaret olacaktır. Ama açık biri o anlık vesveseye istem dışı hareket ile uyar. Çoğu zamanda farkında olmadan uyar.
Ama kapalı biri kapalı olduğu için hareketlerine pür dikkat eder. İnsanlık hali şeytan vesvese verse bile örtüsü onu engelleyecektir. Hani tam vesveseye takılacağı esnada başındaki örtü ile bağdaşmadığını düşünecek ve vazgeçecektir.
Kısacası başınızdaki örtünüzden utanacağınız için kötüye meyilli olmayacak ve yine o örtü ile onur duyacağınız için hep ona yakışanı yapmaya meyilli olacağınızdan daima onurlu ve şerefli olma yolunda ilerleyeceksiniz, yani hep iyi ve doğru olanı seçeceksiniz. Siz farkında olmazsanız bile örtünüz size bunu yaptıracaktır.

ÖRTÜYÜ SADECE ELİNİZLE BAŞINIZA DEĞİL, AKLINIZLA KALBİNİZE DE ÖRTÜN
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Başörtüsünü kıyafetinin içine koymak tesettür değildir.

Saçlarını aşırı topuz yaparak başını örtmek tesettür değildir.

Başını örterek vücut hatlarını belli edecek derecede dar kıyafet tesettür değildir.

Başında örtü altında pantolon veya bluejean tesettür değildir.

(çünkü pantolon bolda olsa baseni belli eder.)

Başında örtü yüzünde makyaj ve parfümle gezmek tesettür değildir..

Başında örtü altında dizaltı etek ve ten çorap tesettür değildir..

Tamamen bedene oturmuş pardesü tesettür değildir.

İçini belli edecek incelikte kıyafet tesettür değildir .

Peki gerçek tesettür nasıl olmalıdır;
Dışarı çıkarken üzerine aldığın elbise bol ise tesettürdür.

Erkeklere ulaşacak parfüm yoksa üzerinde tesettürdür.

Başörtün omuzlarından aşağıya süzülüyorsa tesettürdür..

Sokaktaki yürüyüşün kırıtır şekilde değilse tesettürdür..

Çarşı pazar esnafıyla kırk yıllık ahbap gibi konuşmuyorsan tesettürdür..

Karşındaki erkeğin gözlerine bakmıyorsan tesettürdür..

Ulu orta yerlerde kahkaha atmıyorsan tesettürdür..

Yürüyüşün,konuşman,kıyafetin edep timsali ise tesettürdür..
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
basortu4iy.gif


B - Başörtüm sancımdı, gözyaşımdı, kefenimdi…
Sedef sedef açılan taşlarda
Zümrüt zümrüt parlayan başörtüleri…
Acziyet ufkunda kanat çırpan kuşlardı
Yanaklarından süzülen şebnemlerde dua dua katreler
Mahzenlerin intizar avuçlarında serili
Serçe yüreği gibi titrek, çiçekler kadar nazlı…
Gözyaşımdı, sancımdı, kefenimdi başörtüm
Aşkın şahikâsında yakarışların nuru
Omzumda taşıdığım Nur suresinin ayetleri
Sırtımda onulmaz yaraların merhemi
Yüreğimde taşıdığım göklerin abidesiydi başörtüm…
A - Yüreğimin vuslat muştulu titreyişleriydi…
Zaferin diğer adı
Direnişin mütebessim örtüsü…
Gül-i rânâlar gibiydi başörtü neferleri
İçlerinde kor, dışlarındaysa zemheri katreler
Yüreğinde hıçkırıklara dûçar titreyişler
Nefesindeyse toprak kokusu sözler vardı…
Adanmıştı ömürleri
Sevdalarını adamışlardı çöllere
Issız sahraların dili olmuş dilleri
Çöller yeşermiş başörtülerinde
Umutları lâl kuyularda saklanmış…
Ş - Elif gibi duruşların sükût çığlıklarıydı…
Çarmıha gerilen başörtüleri
Duruşları pak nadide gelincikler idi…
Suskun yüreklerin şahlandığı sürgün
Sürgünde miracını yaşayan münzevi hayat kırıntıları
Gök kubbeyi yaşlara boğan hasret yangınları
Şükür edâları hüznün doruğunda secde secde…
Asumanlar yakarır
Söz biter, tufanlar başlar
Kıvılcımıdır iman ateşinin
Elif gibi duruşları…
Ö - Asiliğe asillik içerisinde cevap veren örtüm…
Mezarları bekleten yürüyüşleri
Taşların aşkından yuvarlanması gibiydi…
Baharın umuda özlemini dile getiren kumrular gibi
Örtüsüyle Rabbini tespih eder kâinat
Kıyam gününe hazırlanan mesrur çehreler
Özlemleri dağlanmış özgürlük türküleri kadar acıklı
Hüzünlü ve bir o kadar içli…
Zindanlarda eşrefi mahlûkat
Özlerinde mütebessim mumların eriyişi
İffetleriyle Meryem misali
Sümeyyeler, Haticeler, Aişeler…
R - Yazgılarında teslimiyet yazan iffet abideleri…
Bohçalarda gezdirilen ölüm
Şakağa dayanmış teslimiyet kadar özgürdür örtüm…
Ezgiler söylenir örtüm üstüne
Dalgalar çarpar kıyıya sancılarını
Başörtüleri dalgalanır göklerde
Hicret mevsimi gelir, hicret edilir ten kafesinden…
Eceli gelir çiğ tanelerinin
Damıtılır örtüm üstüne…
T - Örtüleri ifşa eder Rablerine vefalarını…
Vefalı dualarım ile örtün üzerimi
Örtün üzerimi nurdan başörtümle ki,
Kıymete binsin sevgi, sevgimiz…
Mesture yaşlar akıtıyoruz sevdamıza
Beyaz güvercinler uçarken göğe
Biz de uçuyoruz asumanlara hıramızdan
Arkamızdan nâmütenâhî tohumlar bırakırcasına…
Dağların doruklarında alazlandı kalemimiz
Hür kırlarda kanat çırptı sevgi kelebeğimiz…
Ü - Ufukta umuda yolculuğa ada(n)dık…
Yüreklerinde umut dolu kuşların çığlıkları
Gözlerde başörtüsü sevdası damıtan yaşlar
Sümeyyelerin direnişi ve arşı titreten diriliş muştuları…
Onlar ki Rablerinden ümit kesmeyenler!
Onlar ki başörtülerini sancak gibi taşıyan özgürlük abideleri!
Onlar ki omuzlarında halifelik sancısıyla dolaşanlar!
Onlar yeryüzünün iffet timsalleri…
Selam olsun onlara!
Selam olsun Sümeyyelere, Haticelere, Aişelere!...
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak,
bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Onlar cennete giremez, cennetin kokusunu bile alamazlar."
(Ebu Davud Libas 125, Cennet 52.)
 

berat05

Yönetici
Katılım
26 Eki 2007
Mesajlar
7,764
Tepki puanı
1,036
Puanları
163
Yaş
49
Konum
Gönlün olduğu yerde
Evet, o büyük günde, Kıyamet gününde insanı, ne çevre, ne modaya uygun kıyafetleri ne de peşinden gittikleri insanlar kurtaramaz. O halde, insanın aklını başına alıp "Ben hüsrana uğrayacaksam bana ne modadan, bana ne başkalarının lafından" deyip ALLAH ( Celle Celâluh)'ın emirlerine sımsıkı biçimde yapışması lazımdır.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
Vaktileyl kardeşim genel olarak bayanların tesettüründen bahsetmişsiniz
Peki ya erkekler bilmeyenlere bir sözüm yok lakin bilenler!
Çeşitli cemaatlere mensup veya imam hatipli gençlere gelelim
Kaçı sokakta başı yerde gezip kendini haramdan koruyor
Kaçı bilgisayar oyunlarına saatlerini harcamıyor
Ve soruyorum kaçı tesettürlü
Bu gün müslümanım diyen gençlerin
Yüzde 80'i kot pantolon giyiyor
Şalvar cübbe çoktan tarihe karışmış sayılabilecek kadar az
En azından çarşaflı bayanların sayısı daha fazla
Kutlu doğum haftası etkinliklerine katılıyorum
Delikanlılar yine yok akşam saati olmasına rağmen
Tabi onların maçları var çünkü
Ben kimseyi yargılamıyorum lakin erkeklerin durumu daha
Vahim

Bahsettiğiniz konuda haklı olabilirsiniz onu baska konu ıcerısınde acıp değerlendirilmesi gerekir.Bu konunun içerigi farklıdır konunun dağılması anlamına gelir baska bir konu acın ve bu konuyu orada irdeleyelim inşaallah
Selametle kalın
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Gençlik ve Tesettür

Tesettür, gençliğimizin üzerinde ehemmiyetle durması gereken bir husustur.

Tesettür, yani avret yerlerini örterek gösterilmesi yasak olan kimselerden gizlemek, kadın-erkek bütün mü'minlere farzdır. Başkalarına gösterilmesi yasak olan yerlerini örtüp gizlememek, haramdır, büyük günahtır.



Ancak kadın ve erkeğin örtmesi gereken yerler farklıdır.



Erkekler için tesettür, dizleri ve göbekleri arasıyla sınırlıdır. Bunun dışında kalan bölgeleri açmalarında bir sakınca yoktur. Ancak giyimde edebe uygun olan, yaygın ve yerleşik usûle aykırı davranmamaktır. Bunun için sadece göbek ve dizler arasını kapatıp diğer bölümleri açıkta bırakan yaygın bir giyim şekli yoktur. Bu, sadece hamam ve benzeri yerlerde zaruretten kaynaklanmaktadır. Yaygın usûle göre erkeklerin giydiği elbiselerde kol, ayak ve başın dışında açık bir yer yoktur. Ne gariptir ki, asıl örtünmesi gereken kadın olduğu halde, bütün dünyada en kapalı giyinenler erkeklerdir.

Kadın için örtmesi gerekli olan yerler, el, yüz ve ayakları dışında kalan bütün vücududur. Ayrıca kadının vücut hatlarını belli eden dar bir elbiseyle örtünmesi câiz değildir. Çekici olmayan, bol bir elbise giymelidir.



Niçin tesettür bilhassa gençlik döneminde önemlidir?

Çünkü, gençlerin hızlı, hareketli ve gösterişi seven bir yapısı vardır. Gençler daha serbest hareket etmek, güzelliklerini göstermek, kurallarla kendilerini bağlamamak isterler.

Yaşlılık döneminde birçok kadının örtündüğü görülür. Çünkü gençlikten kaynaklanan duyguları zayıflamış, açılıp saçılmaya karşı bir istek kalmamıştır.

Ayrıca gençlik döneminde örtünmeye dikkat ederek, bu disiplini kendisine rehber eden bir genç kız, yaşı ilerledikçe çok rahat eder. Yoksa baştan kararlı olmayanlar ilerleyen yaşlarında da tesettüre gereken hassasiyeti ve ciddiyeti gösteremeyebilirler.

Tesettürün ehemmiyetini anlamak için iki âyet meâli verelim:

"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların hür ve iffetli hanımlar olarak tanınmaları ve eziyete uğramamaları için daha uygundur. Allah ise, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." (Ahzab: 59)



"Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar. Zînetlerini ise görünmesi zarurî olan kısımlar müstesnâ, açığa vurmasınlar. Başörtülerini de yakalarının üzerini kapatacak şekilde iyice örtsünler. Kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kardeşlerinden, kardeşlerinin oğullarından, kızkardeşlerinin oğullarından, mü'min kadınlardan, câriyelerden, cinsî iktidarı olmayan hizmetçilerinden ve şehvet çağına gelmemiş çocuklardan başkasına zînet yerini göstermesinler. Gizledikleri zînetleri belli olsun diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hepiniz Allah'a tevbe edin, ey mü'minler, tâ ki kurtuluşa eresiniz." (Nûr: 31)



Görüldüğü gibi ikinci âyette, "kimlere karşı tesettürlü bulunmak gerektiğini" belirtmek için çoğunluğu yakın akrabalardan oluşan uzun bir liste verilmektedir. Bunun anlamı, bu listede adı geçen kimseler karşısında açık-saçık bulunulabilir, demek değildir. Onların karşısında da, -diğerleri kadar olmasa da- edeb ve hayaya uygun bir kıyâfetle bulunmak gerekir.

Yüce Peygamberimiz de (a.s.m) tesettür hakkında şöyle buyurur:

"Allah çok hayâlı ve çok ayıp örtücüdür. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Öyle ise biriniz yıkandığında avret yerini örtsün." (Ebû Davud, Hammam: 1; Vitr: 23)

Örtünmek, mâdem ki Rabbimizin kesin emridir ve Allah örtünenleri sevmektedir; bu hususta çok büyük gayret sarfetmemiz gerekir.

Tesettür, her ne kadar herkese farz ise de, genç kızlarımızı daha fazla ilgilendirmektedir. Genç kızlarımız tesettür konusuna büyük ehemmiyet vermelidirler. Çünkü, tesettüre uyan genç kardeşimiz, hem günahtan korunmuş, hem de iki kat sevap kazanmış olacaktır.

Birinci sevap, Allah'ın kesin emrine uyduğu içindir.

İkinci sevap ise, birçok konuda olduğu gibi bilhassa tesettürün ihmal edildiği bu âhir zamanda ona dört elle sarılması, onu lisan-ı hâliyle ders verip ilân etmesidir. Tesettüre uyan bir bacımız, hem örtüye karşı çıkanlara bir set oluşturmakta, hem de örtünen veya örtünmek isteyen kardeşlerimize cesaret vermektedir.

Örtünen kardeşimiz, kendisini kötü bakışlardan da korumuş olmakta, âdetâ örtüsü onun için bir kale olmaktadır. Zaten örtülü bir kimse lisân-ı hâliyle her türlü kötü niyeti reddettiği için çevresinden de saygı görür.

Eğer örtülüysek daha bir önem vermeliyiz. Henüz örtünmemişsek, kısa zamanda önemli bir karar vererek Allah'ın ve Resûlünün (a.s.m.) emrine uymalıyız.

Bu konuda eğer âilemizin ve çevremizin tepkisi olursa, sabırla göğüsleyelim. Onları rencide etmeyelim, ama inandıklarımızdan da tâviz vermeyelim. Eğer örtümüzden dolayı bizi ayıplayan, itip kakan olursa, aldırmayalım.

Çünkü, kabre yalnız gireceğiz. Bütün insanların korkup birbirinden kaçacağı haşir meydanında amellerimizle başbaşa kalacağız. Bize îmânımızdan ve hayırlı amellerimizden başka kimse yardım etmeyecek.

Önemli bir mesele de, tesettürün nasıl yapılacağıdır. Bu hususta, vücut hatlarını belli etmeyen geniş bir elbise, pardesü, manto ve başörtüsü kullanılmalıdır. Tesettür şartlarını yerine getirdikten sonra ne giyilirse giyilsin yeterlidir.alıntı
 

fatma14

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
38
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Çok doğru şeyler yazmışsınız. Allah hepimize bu şekilde yaşamayı nasip etsin
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
kardeşlerim paylaşımlarınız için çok teşekkürler Allah razı olsun
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
selametle inşALLAH hayırlı günler :):):):)
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Eve Dönüş Çağrısı

Kutlu misafirden geldi mi haber?
Nurlanmış yüzün, başörtün kamer
Seni, ümmetliğe almış Peygamber,
Tevhid bahçesinde, gonca gibisin (1)

Bu çağrım sanadır ey afife kardeşim! Başındaki örtüsü yüzünden okullara alınmayan, tartaklanan, aşağılanan; kırılasıca ellerin, kör olasıca gözlerin, tutulasıca dillerin tahrikine uğrayan… Tüm bunlara, Rabbinin emrini ifâ etmek için maruz kalan kardeşim; bu çağrım sanadır!

Çoğunuz bu yola, İslam dinine hizmet etmek ve bu vesile ile Allah’ın(cc) rızasına ulaşabilmek arzusu ile atıldınız Ancak; bu yolda, yeri geldi namahrem eller değdi, uğrunda canımızı verebileceğimiz o kutlu örtünüze; yeri geldi, siz kendiniz çıkarttınız, bizim gibileri öldürdüğünüzü bile bile… Yani; Allah’ın(cc) rızasını kazanmak gibi şanlı bir adım attığınızı zannederken, Allah’ın(cc) “haram” kıldığı amelleri işlediniz Oysa ki; “Zararları gidermek, maslahatları celb etmekten evlâdır” (2) fıkhî kaidesince; haram işlememek için farz bile terk edilebilirdi; bilemediniz…

Üstüne lazım olmayan işlerle uğraşanlar, üstüne lazım olan işleri aksatırlardı; görmezden geldiniz…

“Hatta aralarında kendisini “Zeyneb” ilan edip yanına bir de “Hüseyin” peydahlayarak “kıyam” a hazırlananlar bile vardı” (3) Oysa ki; “Kadının cihadı, evde oturmaktı”(4); dinlemediniz…

Evlatlarının, Allah’ın(cc) kapısı yerine sahte kapılara, çağdaş ilahlara, dünyaya, makama, paraya adandığı bir toplum, niçin ve nasıl kurtulsun? (5)

Örnek mi yoktu İslam Tarihi’nde alınacak da, batıyı örnek alıp, batı tarzı öğrenim veren okullara bu denli rağbet ettiniz? Hatice’den sadakati, Fatıma’dan şefkati, Zeyneb’den dava bilincini, Asiye’den sabrı ve imanı, Hanne’den adamayı, Aişe’den(raecmain) ilmi öğrenmek çok mu zordu? Oysa ki; Kur’an’da, Hadis’lerde ve İslam Tarihi’nde, “OKU”masını bilene nice örnekler sunulmaktaydı; göremediniz…

“Müslüman kadının; kendi çağının, kendi toplumunun, kendi toprağının, kendi mahallesinin, kendi ailesinin, -konumuna göre- Asiye’si, Hanne’si, Meryem’i, Hatice’si, Fatıma’sı, Zeyneb’i olması için sunulmaktaydı bu örnekler” (6)

“Başkasına uymanın bayraklaştırıldığı bir sırada, dini ile amel eden ve kalbi îmânla dolu bulunan hanım kardeşim! Sen hidayette olduğun müddetçe sapıtanlar sana hiçbir zarar veremeyecektir Seninle alay edenle sen de alay et Sana gülene sen de gül Nice bâtıl, hak ile alay etmiştir Firavun, Musa(as) ile, câhiliye Arapları Muhammed Mustafa(sas) ile uzun süre alay ettiler Fakat hakka hiçbir zarar veremediler ve zafer hakkın oldu

Örtüne büründüğünde çalışma ve eğitim hakkına engel olmak için sana savaş açan ve dinine buğzeden İslâm düşmanlarının karşısına yüce dağlar gibi dikil Mü’min kadının izzetiyle onlara sihirbazların Firavun’a söylediği şu sözü söyle:

“Öyle ise yapacağını yap! Sen ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin” (7)

Allah’ın istediği gibi, nesilleri gerçeğe ve doğru yola götüren bir işâret taşı ol Seviyesiz kimselerin “örtünün altında nurun hebâ oluyor, güzelliğin gidiyor” sözlerine aldanma!
Müslümanlığına ve örtüne sahip çık Onlara yapış ve dört elle sarıl Senin kötülüğünü isteyene şunu söyle:

“Hayâ, Allah korkusu ve selefin ahlâkı ikaz ettiği halde hâlâ açıklık mı?
Kadın ancak bir incidir, inci ise sadece sedef içinde korunur” (8)

Şeyh Azzam’a da kulak ver ki, şöyle diyordu vasiyetinde:

“Müslüman kadınlar, sakın rahat ve lüks düşkünü olmayınız Çünkü rahat ve lüks, cihadın düşmanıdır; beşerin ruhunu telef eder Zaruri şeylerle yetininiz Evleriniz aslan inlerini andırsın Tağutlar tarafından boğazlansın diye, yiyip semiren tavukların kümesi olmasın” (9)

Evet afife kardeşim; “Örnek olmanın ve örnek olanların çizgisini sürdürmenin muazzam ağırlığını omuzlarında hissedenler eğilir lakin yıkılmazlar, sallanır lakin devrilmezler, belki yavaşlarlar lakin yatmazlar Keder ve sıkıntının ağırlığından kaburgaları birbirine geçtiği halde hallerini sormayagörün, alacağınız cevap hep aynıdır: “Allah bize yeter O, ne güzel vekildir” (10) (11)

Örnek olabilmek için, örnek alacaklarını iyi tesbit etmelisin Hayatını Kur’an ve Sünnet’e göre imar etmek ve Rabbinin rızasına ulaşabilmekse amacın; Kur’an ve Sünnet’e ve bunlara adım adım uyanlara yönel Kur’an’a uy; Ahzab/59’u oku Yine Rasulullah’a(sas) uy; ona kulak ver: “Kadınların zaruret dışında sokağa çıkmaktan nasibleri yoktur” (12) Ve hidayet öncüleri İmam’ların söylediklerini dinle; “Erkeklerin kadınlara su taşımaları için bazı kaplar temin etmeleri gerekir Çünkü kadın abdest almak ve su içmek için suya muhtaçtır Abdest yerine teyemmüm etse bile su içmeden edemez Nehirlerden, kuyulardan ve havuzlardan su almak için çıkması mümkün olmaz Ahzab suresi 33 ayeti ile kadınlar evde oturmakla emrolunmuşlardır Bunları getirmek erkeğin vazifesidir” (13)

Ey mü’mine kardeşim! İçme suyu bulunan kadının abdest için dahi çıkamayacağı belirtilirken, şehir şebekesinin de bulunduğu günümüzde ne gibi zaruretlerin çıkmanı gerektireceğini hesap etmelisin

“Peygamber Efendimiz(sas) vefat ettikten sonra, hak üzere sebat edenler… İşte gerçek Müslümanlar onlardır Çünkü İslam, hükümlerden meydana gelen bir kaledir Bu hükümlerle ayakta kalır, şahıslarla değil (14) Allah(cc) Uhud’da, Peygamber’in(sas) öldüğü şayiasını duyunca silahını bırakıp gayreti kırılanları kınamıştır İnanç sahipleri bu yolu takip etmez, böyle yapmazlar Onlar bir inanç, bir dava sahibi kimselerdir Şahıslara değil, inançlarına ve inançlarının ilkelerine tabi olurlar” (15)

Tüm bu sebeplerden ve daha buraya sığdıramayacağım nice sebeplerden ötürü, ben çağrımı, dün olduğu gibi bugün de, gücüm nisbetinde yineliyorum: EVE DÖNÜN! Umuyorum ki bu çağrım, “düşünen” ve hakiki manada Allah’ın(cc) rızasını kazanmak isteyen kardeşlerim üzerinde etkili olacaktır

“Allah’ım! Hangi mü’mine ağır söz söylemişsem, bunu kıyamet günü, onun için, sana yakınlık vesilesi kıl” (16)

Vesselam…

(1)- Ahmed Günbay Yıldız
(2)- Molla Sâid-i Nûr, Kastamonu Lahikası, 110; Konyalı Vehbi Efendi, Hulasatü’l Beyan, s:106; Halil Günenç, Günümüz Mes'elelerine Fetvalar, 807; Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, 4/431; Mecelle, 30
(3)- Mustafa İslamoğlu, Adayış Risalesi, s:124
(4)- İbni Ömer, Ümmü Seleme ve Aişe(ranha)'dan rivayet edilen hadiste buyrulur ki;
"Kadınların cihadı evde oturmaktır" [hasendir İbni Ömer'den: Ebu Ya'la; İbni Hacer, Metalibu Aliye(1591); Ümmü Seleme'den: Taberani, Evsat(6/198); Ebu Ya'la; İbni Hacer, Metalibu Aliye(1590); Aişe'den: Ahmed(6/68); İbni Kesir(4/1953); İbni Kayyım, İ'lamul Muvakkiin(4/221); Ebu Vakıd el-Leysi'den: Ahmed(5/218); İbnül Cevzi, el-Hadaik(2/336)]
(5)- Mustafa İslamoğlu, age, s:51
(6)- age, 104
(7)- Tâhâ/72
(8)- Abdullah Yolcu, Toplumun Cevheri Hanımlara
(9)- Şehid Dr Abdullah Azzam, vasiyetinden; bkz: “Cihad Dünya Gündeminde”
(10)- Âl-i İmran/173
(11)- Mustafa İslamoğlu, age, s:109
(12)- İbni Ömer(ra)'den; “Kadınların zaruret dışında sokağa çıkmaktan nasibleri yoktur Onların kenarlar hariç yollardan da nasibleri yoktur” [Taberani, Kenz(45062); Camius Sagir(7657); Mecmauz Zevaid(2/200); İbni Adiy(3/454)]
(13)- İmam Serahsi, İmam Muhammed’in Kitabul Kesb’inin Şerhi, s:89
(14)- Muhammed Gazalî, Fıkhu’s Sîre, s:36
(15)- age, s:289
(16)- Buharî, bkz: Fethu’l Bârî, 11/171


Bilal Oduncu
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
"Amacım yalnızca rabbimin gerçek yolunu Kur'an'dan bulmaktır" diyen bir okurunuz varsa, ciddiye alırsınız değil mi? Ben de, o dinini ciddiye aldığı için onu ciddiye aldım. Bu okur şöyle diyor:

"Ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. "Arapçada kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı "hımar" değil "mikna" (doğrusu mikne'a SH) ve "nasıyf"tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın "mikna(çoğulu mekani)" ve "nasıyfın" hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır." Allah eğer "hımar" kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi "hımarürres" gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi"

Bunlar, başkalarının kesesinden harcanan yalan-yanlış paketi sevgili okur. Kimin kesesinden almışsanız dolmuşa binmişsiniz. Buna, Kur'an'a uymak yerine Kur'an'ı kendinize uydurma sonucunda düştüğünüz çelişkiler de eklenince, iş içinden çıkılmaz olmuş.

Dert şu: Hımar ile başın örtülmesi kastedilseydi, içinde "baş" kelimesi geçerdi!

Peki, bu durumda bir önceki cümlede hanımların başlarına örttüğü şeyin adının "mikne'a" ve "nasif" olduğunu nasıl söyleyebiliyorsunuz? Nerede bunların içinde baş?

Kişi hiçbir şey bilmese de haddini bilecek. "Hangi sözlüğü bakılırsa bakılsın" iddiası yapacak bir kişinin, asgariden sözlüklere bakması lazım. Baksaydı ne görürdü?

Tabi ki, Arapça'da kadınların kullandığı örtü mikna (doğrusu mikne'a) ve nasif'ten ibaret olmadığını. Şöyle ortalama bir Kur'an talebesi olsaydı, sözlükte şunları görürdü:

1. Burka' (veya burku'): Bütün yüzü örter. (Erkeğin kullandığına kına' denir).

2. Nikab: Bütün yüzü örtmeyip iki gözden birini açarak bağlanan başörtüsüdür.

3. Lifâm: Her iki gözü de burun üstünden itibaren açık bırakan başörtüsüdür.

4. Lisâm: Burun açıkta kalacak şekilde ağız üstünden örtülen örtüdür.

5. Hımar: Yüz hariç başın ve boynun tamamını örten ve Kur'an'da emredilen örtüdür.

6. Nasîf: Hımar'ın daha büyüğü, Anadolu'daki "atkı"ya benzer başörtüsüdür.

7. Mikne'a: Nasif'ten daha büyük olup bel altına kadar uzanan başörtüsüdür.

8. Cilbab: Yüz hariç baştan ayağa her tarafı örten örtüdür.

Hımar, lugat olarak tereddütsüz başla ilgilidir. İçki'ye de aklı örttüğü için aynı kökten "hamr" denilmiştir. İkisi arasındaki ortak nokta "baş" ile ilgili olmasıdır. Mesela küfr de "örtmek" demektir. Ama başa veya akla değil, kalbe nisbet edildiği için farklı kökten kullanılmıştır.

"Hani bunun içinde baş?" sorusu kasıtlı bir tahrif ve saptırma amacı taşımıyorsa, cehaletin daniskasıdır. Yukarıda Arapçada kullanılan tüm başörtüsü isimleri sıralanmıştır. Hiçbirinin içinde "baş" yoktur. Olmasına gerek de yoktur. Türkçede de bu böyledir: Yazma, yaşmak, atkı, bürgü, bürümcek, çarşaf, çar, yağlık, eşarp, tülbent… Bunların tümü de bacak değil başı örter ve içinde "baş" geçmez. Hoş Arapçada na'leyn, huffeteyn, cevrabeyn de ayağa giyilirler, ama içinde "ayak" geçmez. "Hani bunun ayağı?" diyerek bunların ayağa giyilmediğini söylemek ne kadar ciddi ise, "Hani bunun başı?" sorusu da o kadar ciddidir.

Okurumun cebinden harcadığı "kitabına uyduranlar" takımı ne diyor: "Hımar başı örtmez, göğüsleri örter?"

Yani? Yanisi şu: Hımar başörtüsü değil, göğüs örtüsüdür.

Peki, aynı mantıkla sormak gerekmez mi: Bir: Nerede bunun içinde göğüs? İki: Sen, örtü ayeti inmeden kadınların göğsü açık gezdiğini söylemiş oluyorsun, haberin var mı?

Bir alıntı daha yapalım "tüm maksadım Kur'an'ı anlamak" diyen okurumuzdan: Ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen 'cuub' (doğrusu "cuyub" SH) kelimesi hem bu ayette kapanılacak.."

Ey sevgili okur! Kur'an tüm âşıklarına önce haddini bilmeyi öğretir. Çünkü Kur'an haddini bilmezliği "cahiliye" olarak adlandırır ve ebediyen mahkûm eder. Zaten başörtüsü emrini de "haddini bilmezlik çağı" ile "Allah'a kayıtsız şartsız teslim olan insan" anlamındaki "Müslüman" kadına bir kişilik ve kimlik kazandırmak için emreder. Aynı zamanda O'nun "Rabbimin emri başım gözüm üstüne!" deyip demeyeceğini imtihan için emreder.

Ceyb; "aralık, açıklık, yırtık, yırtmaç, kesik, kopuk" anlamlarının tamamını kapsar. Başta aynı kökten türetilmiş olan "cep" olmak üzere, "açık yerler, göğüs yırtmacı, yaka açığı, kol açığı, elbise yırtığı", hülasa elbisenin tek parmağın içine gireceği tüm açık yerlerine denir. Hatta Kur'an, Semud kavminin kayaları yararak vadi oymasını da aynı kökten (cabu's-sahr) bir kelimeyle ifade eder. Soruyu zihinden "kesip" attığı için "cevab" da aynı köktendir.

Nur 31. ayetin başörtüsünü emreden cümlesi aslında neyi emretmektedir?

Açık ve net olarak şunu: Cahiliye döneminde bir aksesuar olarak başın üzerinden sırta atılan örtüyü bütün bir boynu ve gerdanı da kapatacak şekilde mazbutça örtmeyi.

Tabiî ki bu emir Allah'ın kitabına uyacaklar içindir. Kitaba uymak yerine kitabına uydurmaya ne gerek var? Yalan yanlış türrehatı yayıp vebale girmeye ne gerek var?

Unutmayalım İslam "teslim almak" değil "teslim olmak" manasına gelir.



MUSTAFA İSLAMOĞLU
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Tesettürlüyüm çünkü..

Yavuz Sultan Selimin kulağındaki küpe misali..

ALLAHı hatırlamak ve hatırlatmak için..

Yaratılış gayemin gereği…

özel olduğum için ..

özel hissettiğim için ..

insanların gözünde değil Rabbimin nazarında özel olduğum için..

Kulluğumun gereği..

Rabbimin rızasını kazanmak için.

Tesettürlüyüm çünkü;

Tesettürlüyüm diyorum.

Tesettürlüyken daha rahat olduğum için,
Dışarıda kendimi en rahat hissedebileceğim giyim şekli olduğu için,
ALLAH rızası için,
Birtakım kötü gözlerden koruduğu için,
Tesettürlü bir insan dış görünüşüyle değil de kişiliği ve ahlakıyla davranışlarıyla, düşünceleriyle ön planda olduğu için…

Gönlüne bereket kardeşim..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt