"İnsanın en temel meselesi Rabbini bilmek, Rabbini bulmaktır. ALLAH insanı bunun için yaratmış, ve buna ulaşmaya muktedir biçimde yaratmıştır. İnsanın dünya hayatı bunun sınavıdır. İnsan buna itiraz etse de, onun fıtrat derununda kendini aşan böyle bir arayış vardır. Zaten insan da burada odaklaşmıştır. Yani “Nereden geldim, nereye gidiyorum?” sorusu insanın en kadim sorusu olmuştur ki, bu sorunun aradığı şey de “varoluş”un sırrıdır.
Varoluş'un sırrı arandığında varılacak nokta bir Yaratıcı'nın varlığıdır. Ya da insan buna varırsa içi durulacak, buna varamadığı ölçüde de içinde arayış süreci bitmeyecektir. Kur'an-ı mübinde ifadesini bulan “Kalbler ancak ALLAH'ı zikrederek huzura, doyuma kavuşur” hükmü, insan fıtratına yönelik bir ilahi tesbittir. Ya ALLAH'ı bularak, O'nunla buluşarak, O'nu şah damarından yakınlığını hissederek itmi'nana erecek, ya da arayışlar içinde çırpınacaktır.
Yaratıcı insanı bu noktada boşlukta da bırakmamıştır. Yol işaretçileri göndermiştir.
Dinler ve dinlerle birlikte gönderilen peygamberler yol işaretçileridir ve bu yolu gösterirler insana.
Yaratıcı, insandan, Yaratıcı'nın varlığını bilmesinin yanında, 'Onun “Tek bir Yaratıcı” olduğunu bilmesini de istemiştir. Yaratılışın sonsuz ahengi karşısında Kudret parçalanmasının, insan zihnini doyuramayacağı açıktır. Tanrılar olamaz, Tanrıların olması kaosa açık bir sonuç doğurur. Tek Tanrı olacaktır. Kainatın yaratıcısı tek Tanrıdır ve nizamı o koymaktadır. İnsandan bu nizama uymasını da O istemektedir. “Tek”liğinin idrakini ve ona saygı duyulmasını (ibadet) da O (c.c.) istemektedir.
Onun için vahiy dinleri tevhid dinidir ve İslam bir tevhid dinidir.
Bütün vahiy kaynaklı dinler “İslam” adıyla isimlendirilir ve tevhidi öğütler. Bütün peygamberler tevhidi anlatır. Kur'an'da geçmiş peygamberlerin kıssaları anlatılırken, farklı zamanlarda gelen her peygamberin ana mesajının “ALLAH'tan başka ilah olmadığına iman – La ilahe illALLAH” olduğu vurgulanır. İlahi dinlerin ana dokusu, kök hücresi tevhid'dir. Rasulullah Efendimiz de, hemen tüm Mekke dönemi boyunca çağrısına inananları “tevhid eğitimi”nden geçirmiştir.
Ancak insanda Tevhid bilincinin oluşumu – kararlı bir iman haline gelişi, bir eğitimi gerekli kılar. Çünkü insanın zihni, müteal bir kudrete bağlılıktan vazgeçmese bile, hangi kudrete gerçekten bağlanması gerektiği noktasında dağılabilir. Aslında farklı zamanlarda gelen Peygamberlerin ana mesajının tevhid olması da, insan zihninin zaman içinde dağıldığı ve ana mecrayı kaybettiğini ortaya koyar.
Varoluş'un sırrı arandığında varılacak nokta bir Yaratıcı'nın varlığıdır. Ya da insan buna varırsa içi durulacak, buna varamadığı ölçüde de içinde arayış süreci bitmeyecektir. Kur'an-ı mübinde ifadesini bulan “Kalbler ancak ALLAH'ı zikrederek huzura, doyuma kavuşur” hükmü, insan fıtratına yönelik bir ilahi tesbittir. Ya ALLAH'ı bularak, O'nunla buluşarak, O'nu şah damarından yakınlığını hissederek itmi'nana erecek, ya da arayışlar içinde çırpınacaktır.
Yaratıcı insanı bu noktada boşlukta da bırakmamıştır. Yol işaretçileri göndermiştir.
Dinler ve dinlerle birlikte gönderilen peygamberler yol işaretçileridir ve bu yolu gösterirler insana.
Yaratıcı, insandan, Yaratıcı'nın varlığını bilmesinin yanında, 'Onun “Tek bir Yaratıcı” olduğunu bilmesini de istemiştir. Yaratılışın sonsuz ahengi karşısında Kudret parçalanmasının, insan zihnini doyuramayacağı açıktır. Tanrılar olamaz, Tanrıların olması kaosa açık bir sonuç doğurur. Tek Tanrı olacaktır. Kainatın yaratıcısı tek Tanrıdır ve nizamı o koymaktadır. İnsandan bu nizama uymasını da O istemektedir. “Tek”liğinin idrakini ve ona saygı duyulmasını (ibadet) da O (c.c.) istemektedir.
Onun için vahiy dinleri tevhid dinidir ve İslam bir tevhid dinidir.
Bütün vahiy kaynaklı dinler “İslam” adıyla isimlendirilir ve tevhidi öğütler. Bütün peygamberler tevhidi anlatır. Kur'an'da geçmiş peygamberlerin kıssaları anlatılırken, farklı zamanlarda gelen her peygamberin ana mesajının “ALLAH'tan başka ilah olmadığına iman – La ilahe illALLAH” olduğu vurgulanır. İlahi dinlerin ana dokusu, kök hücresi tevhid'dir. Rasulullah Efendimiz de, hemen tüm Mekke dönemi boyunca çağrısına inananları “tevhid eğitimi”nden geçirmiştir.
Ancak insanda Tevhid bilincinin oluşumu – kararlı bir iman haline gelişi, bir eğitimi gerekli kılar. Çünkü insanın zihni, müteal bir kudrete bağlılıktan vazgeçmese bile, hangi kudrete gerçekten bağlanması gerektiği noktasında dağılabilir. Aslında farklı zamanlarda gelen Peygamberlerin ana mesajının tevhid olması da, insan zihninin zaman içinde dağıldığı ve ana mecrayı kaybettiğini ortaya koyar.