Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Somali teskeresi israil için.... (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
somalicumhurbaskanik.jpg
Oybirliğiyle şeriat !

Somali'de şeriat yasalarının uygulanmasını öngören yasa tasarısı kabul edildi!


Somali'de geçiş dönemi parlamentosu, 1991'den bu yana içsavaş bulunan ülkede şeriat yasalarının uygulanmasını öngören yasa tasarısını oybirliğiyle kabul etti.

Somali Meclis Başkan Yardımcısı Osman İlmi Bokor, oylamaya parlamentonun 340 üyesinin katıldığını ve oybirliğiyle Somali'de şeriatın uygulanmasını kabul ettiklerini belirterek, "Hükümet tarafından sunulan yasa önergesi parlamento tarafından kabul edildi. İslamcı bir hükümetimiz var" diye konuştu.

Somali hükümeti, 10 Martta şu anki yetkililere muhalif direnişçiler tarafından talep edilen şeriattan yana olduğunu açıklamıştı. 19.04.2009
AA
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
_Yüce Mevla ebet müddet şeriat-ı ğarra dan ayırmasın...darısı bizim başımıza..

--------------------

GRN43671.gif


_EY ÖLÜM , ADIN ÞEHADET OLSUN !
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Korsanlar hakkında yalan söyleniyor Korsanlara karşı 2009 yılında yürütülen bu savaş en iyi milattan önce 4. yüzyılda yaşamış ve ölmüş olan bir korsan tarafından özetlenmiştir.
25/04/2009
1985.jpg
2009 yılında bütün dünya devletlerinin korsanlara karşı topyekün bir savaş ilan edeceği kimin aklına gelirdi?

Siz bu makaleyi okurken iki düzineden fazla millete ait gemiler ABD ve Çin’e ait savaş gemileri ile birlikte İngiliz Kraliyet Donanması Somali sularında çatık kaşlı kötü adamların peşinde dolaşıyor. Çok yakında Somali gemileriyle çatışacaklar ve korsanları dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Somali’nin içine kadar bile takip edebilirler.

Ama bu güzelim masalın ardında söylenmeyen bir skandal var. Ülkelerimizin en büyük tehdit olarak gördüğü bu asilerin anlatılması gereken olağanüstü bir hikayeleri ve haklı yönleri var.

Korsanlar hiçbir zaman düşündüğümüz gibi insanlar olmadılar. Korsanlığın altın çağı olan 1650-1730 yılları arasında bugün algılandığı şekliyle duygusuz, mavi sakallı ve zalim korsan imajı aslında İngiliz hükümetinin büyük propagandasının bir ürünü. Bir çok sıradan insan bunun yanlış olduğuna korsanların genellikle idamdan ciddi kalabalıkların desteği ile korunduğuna inanıyordu. Peki niçin?

Peki onlar bizim görmediğimiz neyi görüyorlardı? Tarihçi Marcus Rediker “Bütün Milletlerin En Kötüleri” isimli kitabında bazı delillere dikkat çekiyor.

Eğer Londra’nın doğu bölgesinden gelen aç ve genç bir deniz tüccarı yada donanmacı iseniz hayatınızın en son durağı tahtadan bir cehennemde son bulurdu. Bütün gün kalabalık ve çürümek üzere olan bir gemide çalışırdınız. Eğer tembellik ederseniz güçlü kaptanlar sizi dokuz telli kırbaçla cezalandırırdı. Eğer sürekli tembellik ederseniz gemiden denize atılırdınız. Ve yıllar süren çalışmanızın ardından genellikle ücretiniz verilmezdi.

Korsanlar bu dünyaya isyan eden ilk kişilerdi. Onlar başkaldırdılar ve denizlerde farklı bir çalışma metodu geliştirdiler. Başlangıçta bir gemi edinirler, sonra aralarında bir başkan seçerlerdi ve bütün kararlarını işkence olmaksızın kollektif olarak alırlardı. Ganimetleri paylaşırlardı. Rediker bu paylaşımı "18. Yüzyılda var olan en adaletli ve eşit paylaşım” olarak değerlendiriyor.

Korsanlar bu dönemde köleleştirilmeye çalışılan Afrika’lıları ele geçiriyor ve onlarla bile eşit yaşamaya başlıyorlardı. Korsanlar donanmaya ve deniz tüccarlarına ait gemilerin zalim yöntemlerle kaçırılmaması gerektiğini çok açık bir şekilde göstermişlerdi. Bu onların kötü hırsızlar yerine romantik kahramanlar olarak görünmelerini sağlıyordu.

Bu kayıp dönemde yaşamış bir İngiliz korsan olan William Scott’un sözleri bu yeni korsanlık çağında yankılanmalıdır. Güney Karolina’nın Charleston bölgesinde asıldığı sırada şöyle demişti. “ Herşeyi ölmemek için yaptım. Korsanlık yapmaya mecbur bırakıldım” 1991 yılında Somali hükümeti çöktü. Bu dönemden beri 9 milyon insan açlıktan ölmek üzere. Ve Batı dünyasının en çirkin yüzlü ülkeleri bunu Somali’nin kaynaklarını çalmak ve nükleer artıklarını bu ülkenin kara sularına atmak için bir fırsat olarak görüyor.

Evet nükleer atıklar. Somali’de hükumet yıkılır yıkılmaz okyanusa kirli atık yüklü variller atan esrarengiz Avrupa gemileri Somali kıyılarında görülmeye başladı. Sahilde yaşayan halk hastalanmaya başladı. Başlangıçta garip semptomlar, mide bulantısı ve ve sağlıksız bebek doğumları yaşandı. 2005 yılındaki tsunami yüzlerce varili kıyıya taşımış ve bir çok varik sızıntı yapmıştı. İnsanlar radyasyondan dolayı ölmeye başladılar. 300’den fazla insan hayatını kaybetti.

Somali’nin BM elçisi Ahmedov Abdullah bana şunları söyledi. “birileri buraya nükleer malzemeler atıyor. Ayrıca bölgede kurşun, kadmiyum ve cıva gibi ağır metallere de rastlanıyor”

Bu suçun izi sürüldüğünde sonu Avrupa’daki bir çok fabrika ve hastaneye ait atıkları ucuz fiyatla yok eden italyan mafyasına ulaşır. Abdullah’a batı ülkelerinin bu konudaki tavrını sorduğumda ise şunları söylüyor. “Hiçbir şey yapmıyorlar. Ne temizleme, ne zarar görenlere tazminat ödeme ne de bütün bu olanları engellemek için bir şey yapmıyorlar.

Aynı zamanda diğer Avrupa gemileri de Somali sularını kendileri için en büyük deniz ürünleri kaynağı olarak görüyorlar. Biz Avrupa’lılar aşırı avlanma ile kendi balık stoklarımızı yok ettik ve şimdi gözümüzü onlarınkine diktik. Her yıl 300 milyon dolardan daha fazla değere sahip ton balığı ve karides ve ıstakoz yasadışı balıkçılar tarafından çalınıyor. Yerel balıkçılar ise aç. Mogadişu’nun 100km güneyindeki Marka kentinde yaşayan bir balıkçı olan Muhammed Hüseyin Reuters'e verdiği demeçte şöyle diyor: "Eğer bir şeyler yapılmazsa yakında kıyılarımızda bize yetecek kadar bile balık kalmayacak"

İşte korsanların ortaya çıktığı ortam budur. Somalili balıkçılar elde ettikleri hız botları ile kaçak balıkçı tekneleri ve bütük gemileri bölgeden uzaklaştırmak yada en azından onlardan belirli bir o randa vergi almak için çeşitli girişimlerde bulundular.

Bu insanlar kendilerini Somali’nin Gönüllü Sahil Koruyucuları olarak adlandırıyor ve sıradan Somalililer de bu isimlendirmeyi kabul ediyor. Bağımsız bir Somali web sitesi olan WardheerNews yaptığı bir araştırmada Somalililerin yüzde 70’inin korsanlığı somalinin ulusal savunması olarak görüp desteklediğini ortaya çıkardı.

Hayır bu insanların rehin alınmasını meşrulaştırmaz. Evet bu korsanlardan bazıları gerçekten de gangsterdir. Özellikle de Dünya Gıda Proğramı’na ait gemiler kaçıranlar. Fakat bir telefon röportajında Sugule Ali isimli bir korsan lideri şunları söylüyordu. “Bizler kendimizi deniz eşkiyaları olarak görmüyoruz. Bizler ülkemize ait sularda haksız ve illegal olarak avlanan ve denizlerimize atıklar atanları deniz eşkiyası olarak görüyoruz” William Scott sağ olsa bunu anlardı.

Somalililerin ayaklarını nükleer atıklar ile kirlettiğimiz denizlerine daldırarak oynatıp bir yandan da onlara ait balıkları Londra, Paris ve Roma restoranlarında keyifle yememizi izlemelerini bekleyebilir miyiz? Bizler avrupalılar olarak bu suçlara müdahale etmeyeceğiz ama bu suçlarla mücadele etmek için dünya petrollerinin yüzde 20’sinin geçiş alanı olan bölgeyi bloke etmelerine karşılık bölgeye savaş gemileri göndereceğiz.

Korsanlara karşı 2009 yılında yürütülen bu savaş en iyi milattan önce 4. yüzyılda yaşamış ve ölmüş olan bir korsan tarafından özetlenmiştir. Bu şahıs yakalanmış ve “denizlerin mülkiyetine sahip olmak” ile neyi kastettiğini öğrenmek isteyen Büyük İskender’e getirilmiştir. Korsan tebessüm ederek cevap vermiş.

Sen bütün dünyayı ele geçirmekten neyi amaçlıyorsan ben de onu amaçlıyorum. Ama gel gör ki bunu bir gemi ile yapmaya çalışan ben bir hırsız olarak isimlendiriliyorken, bunu bir filo ile yapmaya çalışan sen bir imparator olarak isimlendiriliyorsun. Neden?

*The Independent gazetesi yazarı.

Bu makale Timeturk.com için Abdulkadir Şen tarafından çevrilmiştir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Hasan Kapar
Atayurdumuz'dan Anayurdumuz'a Haberler



hasankaparyazi.jpg
Bişkek’ten Calalabad’a kıvaranarak uzayan yolda, mihmandarımız Kasım’ın refakatinde, ŞİRALİ’nin yukarıdaki çığlığının yükseldiği CD’sini dinleyerek yol alıyoruz. Kasım Mirzabeyoğlu (Mirzabeyef) soyismini söylediğinde, sizin gibi çok şaşırdığımızı söylemeliyim. TAZA DİN Hareketinin kadrosundan, meslektaşım. Kırgızistan merkezli olmak üzere, civar ülkelere taşıma işi yapıyor. Çok renkli bir sima. Candan, samimi. Tüm zamanını bize ayırmakta, şu kadar tereddüdü yok. Yeraltı dünyasında ve üst düzey bürokraside etkin dersem, hakkında daha belirgin bir kanaat oluşturabiliriz. Bişkek’ten Celâlabad’a gönüldaşları ziyaret için yola çıktığımızda, sabah saat 5’i gösteriyordu. Yaklaşık 600 km.’lik, 7 saati bulacak olan yolculuğumuz boyunca, Kasım’ın da kara sevdalısı olduğu Şirali’yi dinledik. Özbek asıllı olan ve Özbekistan’da yaşayan bu ASYA’nın yani TÜRKİSTAN’ın millî ozanı, milyonları peşinden sürükleyen tek kişilik muhalefetiyle SSCB döneminden itibaren iktidarları rahatsız etmesine rağmen, kendisine dokunulamadığını söylemeliyiz.
Bişkek’ten çıkışımızdan yaklaşık bir saat kadar sonra, dağların kıvrılarak uzayan yoluna girdik. Zirve noktasının 3000 metre olduğu bu dağ yolunun yorucu olmasına karşın, tarif edilemez güzellikteki tabiatıyla tüm yorgunluğu alan bir yanı da vardı. Keskin virajlarıyla, yılan gibi kıvrılarak uzayan dağ yolunda ilerlerken, yerleşim yerleri artık çok arkalarda kalmıştı. Yükseldikçe hava yağmura döndü. Sisler içinde karla karşılaştığımızda, biraz önce bıraktığımız ilkbahar iklimini unutmuştuk. Zirveye yaklaştığımızda, bir süre önce düşen çığın acemice açılmış yolundan geçtik. Kar kalınlığı 5 metreye ulaşmıştı... Soğuk ve tipi… Uçurumların kenarından geçerken, aşağısı görünmüyordu. Dağların Bişkek tarafını aşıp, henüz Calalabad tarafına sarkmaya başlamadan, zirvedeki yaylalarda, Kırgız çadırlarının önlerinde kımız ve bal satmak için acemice kurulmuş olan tahta reyonların yanından geçtik.
Dağların Calalabad tarafının zirveden iniş yollarında, bahar iklimi bütün güzelliğiyle gözler önündeydi. Kırgızistan’ın bereketli topraklarının eşsiz güzelliğinde, Calalabad’a 100 km. yakınlıkta, Kasım’ın ailesininde yaşadığı Medeniyet ilçesinde kısa bir konaklama plânladık. Bu, Özbek sınırındaki şahane ilçe hem sınır ticareti, hem de münbit topraklarıyla meşhur.
Kasım’ın kardeşleri karşıladı bizi. Önceden siparişini verdiğimiz meşhur Özbek pilavını kaşıklamak ve bu ilçede yaşayan gönüldaşlarla tanışmak için güzel bir fırsat oldu.
Sofrada yok yok… Bölgede yetişen tüm yemişler(hormonsuz) aromalarıyla bize sunuldu. Çilek, yerfıstığı, çamfıstığı, ceviz… 6 ay kadar önce bölgeye gelen dolandırıcı Türkiyeli tüccarlar, köylünün yaklaşık bir milyon dolarlık pamuğunu ellerinden alıp kaçmış olmaları yüzümüzü kızartsa da, samimi ve sıcak karşılama bizi epey rahatlattı.
hasankaparyazi-2.jpg
Şakacı ve sıcakkanlı insanlar. Ve misafire deli divâne hizmet aşkları çok belirgin. Meze ve yemişlerle karnımız nerdeyse doymuşken, gelen Özbek pilavını reddetme şansımız yoktu.
Medeniyet ilçesi ortadan ikiye ayrılmış, diğer yarısı Özbekistan tarafında kalmış; garip bir sınır hikâyesini yaşatan bir yer. Sadece tel örgüsüyle mahalleler ayrılmış olsa da, hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı bu garip sınır boyunda, teller tabiî ki onlar için bir “sınır” değil. Yol boyu sınır ticareti(!) yapmak üzere sıra bekleyen kamyonetler dikkatimi çekiyor.
Saat ikiye doğru Calalabad şehrindeyiz. Fergana Vadisi’nin bu ilk şehri, görülmeye değer. Tek katlı evleri yeşiller içinde kaybolmuştu sanki. Sakin bir Anadolu kentine giriyormuşuz hissi içindeyiz. Bişkek’in kakafonisine karşın, ruhu teskin eden bir havası var. Gönüldaşlarımızın etkin olduğu bu kenti tanımak tarif edilmez bir duygu. İlk misafir edildiğimiz ev Kasım’ın kayınçosunun evi. Calalabad trafik polisi müdürü. Geleceğimiz haberi üzerine bir koyun almış bizi bekliyor. Bizim duasını etmemizden sonra kesilecek ve misafir şerefine yemek verilecek. Duygusal bir karşılama. Ne var ki, bir saat önce Medeniyet ilçesinde yemiş olduğumuz yemekten sonra, yaklaşık bir hafta hiç bir şey yememe kararımızın, buralarda hiç de kabul görmeyeceğini henüz kavrayamamıştık. Misafire yapılan ikramı geri çevirmek gibi bir şansımızın olmadığını yavaş yavaş anlamaya başladık.
En azından gece geç saatlerde sofranın kurulmamasını kabul ettirmek bile bizim için epey müşkül bir kazançtı.
Gece dönmek üzere, TAZA DİN Hareketinin lider kadrolarından, HACI DİLMURAT OROZOV’u ziyaret etmek üzere şehir merkezine hareket ettik.
Hacı Dilmurat, Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı yapmış, Calalabad Müftülüğünde bulunmuş, gerçek bir Ehl-i Sünnet Âlîmi. Sokakta yürürken karşılaştığımız hemen herkesin selâm verdiği, hürmet gösterdiği bir simâ. Kırgızistan Din Kurultayı azası. Bizim gidişimizden bir hafta kadar önce, Kırgız hükümetinin çağrısıyla gerçekleşen ve sadece kurultay azalarının katılımıyla gerçekleşen toplantıya TAZA DİN Hareketi’nin damgasını vurmuş olduğunu ifâde etti. Kurultay öncesi TAZA DİN Hareketi’nin diyanet içerisinde bir darbe yapacağı şayiası yayılması ve provokatif çabaların artması üzerine, TAZA DİN kurmayları provokasyonu öne alarak, bir karşı provokasyonla cevap verme kararı aldıklarını ve uyguladıklarını anlattı. ılımlı diyologçuların yandaşı ilahiyat rektörünün çabasının boşa çıkarıldığını ifâde etti.
Diyanet İşleri Başkanı’nın TAZA DİN Hareketinin tesiriyle, bugüne kadar yapmadığı sertlikte bir bildiriyle, konuşmacılara konuşma fırsatı vermeden toplantıyı sonlandırdığını, ama ülkede yayınlanan İslâm düşmanı Yahudi kaynaklı bir gazeteye karşı tepki geliştirilmesi gerektiğinin altını çizmesi, daha önce alışkın olunmayan bir tavır olarak TAZA DİN Hareketi’nin etkisine bağlanmakta.
TAZA DİN Hareketi, Kırgızistan’da faaliyet yürüten Vehhâbî, Selefî ve İngiltere’nin arka plânında olduğu şu ve bu cemaatlerle birlikte ılımlı diyolgçu münafıklar tarzı ABD ajanı cemaatlerin önünde en ciddi engel olarak, önümüzdeki günlerde “tarihî misyon”unu ifâ ederken görüleceği muhakkaktır. Calalabad’dan ayrılacağımız gün, valilik tarafından miting izninin onaylanmış olduğu haberini aldık. TAZA DİN mensubu onbinlerin katılacağı mitingle ilgili etraflı bilgiyi ASYA/ Türkistan temsilcimiz Abdulbakî Dilmurat’ın kaleminden önümüzdeki sayılarda okuyacağız.
Hacı Dilmurat’ın evinde kök(yeşil)çay içip epey söyleştik. Başyücelik Devleti isimli eser üzerinde çalıştığını anlattı uzun uzun. Eseri okudukça, İslâm tarihinden okşaşan tedaileri, hadislerden ve ayetlerden hareketle eseri tetkiki dikkate şayandı. Yakın bir zaman içinde dergi çıkarma çalışması içinde olduklarını da özellikle ifâde etti. TÜRKİSTAN’da bir ruh ve fikir imarı hamlesinin nasıl bir aşkla tetiklenmiş olduğuna hayretler içinde şahitlik ediyorduk.
Kırgızistan’a ilk seyahatimde bizi karşılayan ve mihmandarlığımızı yapmış olan TAZA DİN mensubu gönüldaşımız Uluğbey, o vakitler görevde değildi. İçişleri Bakanlığı’nın çağrısı üzerine Calalabad bölgesinde tekrar görev kabul ettiğini öğrendik. Bölgenin polis müfettişi olarak göreve geri dönmüş olan Yarbay Uluğbey, akşam şerefimize verilen yemekte bizleri yalnız bırakmadı.
Bişkek’e dönüş yolculuğumuzun da, gelişimiz kadar heyecan verici geçtiğini ifâde etmeliyim. Şirali’nin kulaklarımızın pasını silen ezgileri eşliğinde, Bişkek’e vardığımızda vakit gece yarısını geçmek üzereydi.
“Bir zamanlar ASYA’ya ve Batı’ya uzanan kollar bu kollar değil miydi? Yine yapabiliriz!..”
05.05.2009
 

ebuubade

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Nis 2009
Mesajlar
46
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
konunun amacı ve anlatmak istediği ne vallahi anlamadım :(
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
EBUUBADEDEN ALINTI..konunun amacı ve anlatmak istediği ne vallahi anlamadım
------------------------------------------------------------------------------
TAZA DİN Hareketi, Kırgızistan’da faaliyet yürüten Vehhâbî, Selefî ve İngiltere’nin arka plânında olduğu şu ve bu cemaatlerle birlikte ılımlı diyolgçu münafıklar tarzı ABD ajanı cemaatlerin önünde en ciddi engel olarak, önümüzdeki günlerde “tarihî misyon”unu ifâ ederken görüleceği muhakkaktır.
---------------------------------------------------------------------------------
Konuyu birdaha oku kardeşimiz...
BESMELE...SELAM...DUA..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ALLAH Resulü’nün atası Adnan’ın vatanı İslâmiyet’in zuhur ettiği topraklardan Tari-hî Misyonu devralan gerçek Türk’le, İslâm sancağını Arap denizinde dalgalandır-mak için savaşıp ölenler şehiddir.



BM Domuzlar Diktatoryası bayrağı altında, ALLAH için savaşan Müslüman mücahid-lere karşı savaşırken ölenin hükmü belli…



Ölene hiçbir surette şehid denemeyeceği apaçık bir hakikat.



Yalnız ALLAH için ölenler şehiddir...




BARAN Dergisi Sayı: 109
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Batı, Osmanlı’yı Viyana kapılarında durdurduğunda, yeniden doğmuş gibi olmuştu.
Durdurulabilirliğine inanılan Osmanlı, artık Batı nazarında mağlup edilebilirdi de…
Bu inançla, Doğu’nun ve İslâm’ın temsilcisi Türk, 400 yıl süren bir sürecin ardından Avrupa’dan atıldı.
Amerika, Avrupa’nın Osmanlı tazyikine karşın mecburen bulduğu bir kıtadır; dedik.
Şu ân dünyada keşfedilmemiş zengin bir kıta bulunmadığına göre, yapılması gereken belli:
Batı barbarlığına karşı, yeraltı ve yerüstü zenginliğine sahip çıkmak!
Batı’nın Türk’ü Avrupa’dan çıkardıktan sonra bir daha kendisine güç yetirememesi için İslâmsızlaştırma politikası, bütün saldırılarına rağmen başarılı olamamıştır.
Batı’nın İslâm coğrafyasında sürdürdüğü barbar saldırı özellikle son bir asrı geçkin bir zamandır kesintisiz devam etmekte…
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Batı, kendi iç hesaplaşmalarını da İslâm topraklarında yapmaktaydı.
Son bir asırlık İslâm coğrafyasına yapılan Batı saldırısının en önemli ve en büyük manivelâsı Türkiye idi.
Türkiye’ye sahip olamayan hiçbir emperyalist gücün bölgede başarılı olamayacağı hakikatine binaen rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki, Türkiye olmadan ne Amerika’nın, ne de İsrail’in bölgedeki politikalarını yürütmeye imkânları yoktur.
Batı için savuşturulmuş en büyük tehlike Türk tehlikesi olduğundan dolayı, Türkiye’den vazgeçmesi de o kadar kolay değildir. Çünkü Batı yörüngesinden kurtulacak olan bir Türkiye’nin tabiî mecraını bulup “TARİHÎ MİSYON”unu yerine getireceği de bir bedahet.
Batı’nın kendi içinde yaşadığı ekonomik ve siyasî kriz, bu süreçte Türkiye’nin üzerindeki baskısının da azalmasına yol açtı.
Osmanlı’nın Viyana önlerinde durdurulması gibi Batı’nın yaklaşık yüz yıllık kesintisiz saldırısı da Babil-Bağdat kapılarında durdurulmuştur.
Bugün yaşanan ekonomik ve siyasî krizin sebebi olan Batı askerî gücünün Bağdat’ta durdurulup yenilgiye uğratılmasını hiç gözden kaçırmadan rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki, Batı kendi inine doğru dönüş yoluna girmiş; hatta yolu yarılamıştır.
Irak saldırısının ardından bir milim ilerleyemeyen Batı askerî gücüne ayrıca Afganistan’ın Hindukuş dağları da mezar oldu.
Batı’ya karşı devletleşme yolunda verilen bu mücadele iki aşamalı stratejik plân çerçevesinde yürütülmektedir.

1- Batı ilk önce İslâm coğrafyasından sürülecek.
2- Daha sonra ise, bugüne kadar yaptıklarının bedeli ödettirilerek pisliğinden arındırılmış olarak İslâmlaştırılıp, İslâm bünyesine dahil edilecek.
Tarihten silinmemek için, Türkiye bu iki aşamalı stratejik plânın merkezinde yerini almalı…
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ya BATICI İHANET CEPHESİ....
ya İSLAMCI KURTULUŞ CEPHESİ....
TARAF OLMAYAN BERTARAF OLUR.....
HEDEF BAĞIMSIZ BİRLEŞİK İSLAM DEVLETİ...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt