Bişkek’ten Calalabad’a kıvaranarak uzayan yolda, mihmandarımız Kasım’ın refakatinde, ŞİRALİ’nin yukarıdaki çığlığının yükseldiği CD’sini dinleyerek yol alıyoruz. Kasım Mirzabeyoğlu (Mirzabeyef) soyismini söylediğinde, sizin gibi çok şaşırdığımızı söylemeliyim. TAZA DİN Hareketinin kadrosundan, meslektaşım. Kırgızistan merkezli olmak üzere, civar ülkelere taşıma işi yapıyor. Çok renkli bir sima. Candan, samimi. Tüm zamanını bize ayırmakta, şu kadar tereddüdü yok. Yeraltı dünyasında ve üst düzey bürokraside etkin dersem, hakkında daha belirgin bir kanaat oluşturabiliriz. Bişkek’ten Celâlabad’a gönüldaşları ziyaret için yola çıktığımızda, sabah saat 5’i gösteriyordu. Yaklaşık 600 km.’lik, 7 saati bulacak olan yolculuğumuz boyunca, Kasım’ın da kara sevdalısı olduğu Şirali’yi dinledik. Özbek asıllı olan ve Özbekistan’da yaşayan bu ASYA’nın yani TÜRKİSTAN’ın millî ozanı, milyonları peşinden sürükleyen tek kişilik muhalefetiyle SSCB döneminden itibaren iktidarları rahatsız etmesine rağmen, kendisine dokunulamadığını söylemeliyiz.
Bişkek’ten çıkışımızdan yaklaşık bir saat kadar sonra, dağların kıvrılarak uzayan yoluna girdik. Zirve noktasının 3000 metre olduğu bu dağ yolunun yorucu olmasına karşın, tarif edilemez güzellikteki tabiatıyla tüm yorgunluğu alan bir yanı da vardı. Keskin virajlarıyla, yılan gibi kıvrılarak uzayan dağ yolunda ilerlerken, yerleşim yerleri artık çok arkalarda kalmıştı. Yükseldikçe hava yağmura döndü. Sisler içinde karla karşılaştığımızda, biraz önce bıraktığımız ilkbahar iklimini unutmuştuk. Zirveye yaklaştığımızda, bir süre önce düşen çığın acemice açılmış yolundan geçtik. Kar kalınlığı 5 metreye ulaşmıştı... Soğuk ve tipi… Uçurumların kenarından geçerken, aşağısı görünmüyordu. Dağların Bişkek tarafını aşıp, henüz Calalabad tarafına sarkmaya başlamadan, zirvedeki yaylalarda, Kırgız çadırlarının önlerinde kımız ve bal satmak için acemice kurulmuş olan tahta reyonların yanından geçtik.
Dağların Calalabad tarafının zirveden iniş yollarında, bahar iklimi bütün güzelliğiyle gözler önündeydi. Kırgızistan’ın bereketli topraklarının eşsiz güzelliğinde, Calalabad’a 100 km. yakınlıkta, Kasım’ın ailesininde yaşadığı Medeniyet ilçesinde kısa bir konaklama plânladık. Bu, Özbek sınırındaki şahane ilçe hem sınır ticareti, hem de münbit topraklarıyla meşhur.
Kasım’ın kardeşleri karşıladı bizi. Önceden siparişini verdiğimiz meşhur Özbek pilavını kaşıklamak ve bu ilçede yaşayan gönüldaşlarla tanışmak için güzel bir fırsat oldu.
Sofrada yok yok… Bölgede yetişen tüm yemişler(hormonsuz) aromalarıyla bize sunuldu. Çilek, yerfıstığı, çamfıstığı, ceviz… 6 ay kadar önce bölgeye gelen dolandırıcı Türkiyeli tüccarlar, köylünün yaklaşık bir milyon dolarlık pamuğunu ellerinden alıp kaçmış olmaları yüzümüzü kızartsa da, samimi ve sıcak karşılama bizi epey rahatlattı.
Şakacı ve sıcakkanlı insanlar. Ve misafire deli divâne hizmet aşkları çok belirgin. Meze ve yemişlerle karnımız nerdeyse doymuşken, gelen Özbek pilavını reddetme şansımız yoktu.
Medeniyet ilçesi ortadan ikiye ayrılmış, diğer yarısı Özbekistan tarafında kalmış; garip bir sınır hikâyesini yaşatan bir yer. Sadece tel örgüsüyle mahalleler ayrılmış olsa da, hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı bu garip sınır boyunda, teller tabiî ki onlar için bir “sınır” değil. Yol boyu sınır ticareti(!) yapmak üzere sıra bekleyen kamyonetler dikkatimi çekiyor.
Saat ikiye doğru Calalabad şehrindeyiz. Fergana Vadisi’nin bu ilk şehri, görülmeye değer. Tek katlı evleri yeşiller içinde kaybolmuştu sanki. Sakin bir Anadolu kentine giriyormuşuz hissi içindeyiz. Bişkek’in kakafonisine karşın, ruhu teskin eden bir havası var. Gönüldaşlarımızın etkin olduğu bu kenti tanımak tarif edilmez bir duygu. İlk misafir edildiğimiz ev Kasım’ın kayınçosunun evi. Calalabad trafik polisi müdürü. Geleceğimiz haberi üzerine bir koyun almış bizi bekliyor. Bizim duasını etmemizden sonra kesilecek ve misafir şerefine yemek verilecek. Duygusal bir karşılama. Ne var ki, bir saat önce Medeniyet ilçesinde yemiş olduğumuz yemekten sonra, yaklaşık bir hafta hiç bir şey yememe kararımızın, buralarda hiç de kabul görmeyeceğini henüz kavrayamamıştık. Misafire yapılan ikramı geri çevirmek gibi bir şansımızın olmadığını yavaş yavaş anlamaya başladık.
En azından gece geç saatlerde sofranın kurulmamasını kabul ettirmek bile bizim için epey müşkül bir kazançtı.
Gece dönmek üzere, TAZA DİN Hareketinin lider kadrolarından, HACI DİLMURAT OROZOV’u ziyaret etmek üzere şehir merkezine hareket ettik.
Hacı Dilmurat, Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı yapmış, Calalabad Müftülüğünde bulunmuş, gerçek bir Ehl-i Sünnet Âlîmi. Sokakta yürürken karşılaştığımız hemen herkesin selâm verdiği, hürmet gösterdiği bir simâ. Kırgızistan Din Kurultayı azası. Bizim gidişimizden bir hafta kadar önce, Kırgız hükümetinin çağrısıyla gerçekleşen ve sadece kurultay azalarının katılımıyla gerçekleşen toplantıya TAZA DİN Hareketi’nin damgasını vurmuş olduğunu ifâde etti. Kurultay öncesi TAZA DİN Hareketi’nin diyanet içerisinde bir darbe yapacağı şayiası yayılması ve provokatif çabaların artması üzerine, TAZA DİN kurmayları provokasyonu öne alarak, bir karşı provokasyonla cevap verme kararı aldıklarını ve uyguladıklarını anlattı. ılımlı diyologçuların yandaşı ilahiyat rektörünün çabasının boşa çıkarıldığını ifâde etti.
Diyanet İşleri Başkanı’nın TAZA DİN Hareketinin tesiriyle, bugüne kadar yapmadığı sertlikte bir bildiriyle, konuşmacılara konuşma fırsatı vermeden toplantıyı sonlandırdığını, ama ülkede yayınlanan İslâm düşmanı Yahudi kaynaklı bir gazeteye karşı tepki geliştirilmesi gerektiğinin altını çizmesi, daha önce alışkın olunmayan bir tavır olarak TAZA DİN Hareketi’nin etkisine bağlanmakta.
TAZA DİN Hareketi, Kırgızistan’da faaliyet yürüten Vehhâbî, Selefî ve İngiltere’nin arka plânında olduğu şu ve bu cemaatlerle birlikte ılımlı diyolgçu münafıklar tarzı ABD ajanı cemaatlerin önünde en ciddi engel olarak, önümüzdeki günlerde “tarihî misyon”unu ifâ ederken görüleceği muhakkaktır. Calalabad’dan ayrılacağımız gün, valilik tarafından miting izninin onaylanmış olduğu haberini aldık. TAZA DİN mensubu onbinlerin katılacağı mitingle ilgili etraflı bilgiyi ASYA/ Türkistan temsilcimiz Abdulbakî Dilmurat’ın kaleminden önümüzdeki sayılarda okuyacağız.
Hacı Dilmurat’ın evinde kök(yeşil)çay içip epey söyleştik. Başyücelik Devleti isimli eser üzerinde çalıştığını anlattı uzun uzun. Eseri okudukça, İslâm tarihinden okşaşan tedaileri, hadislerden ve ayetlerden hareketle eseri tetkiki dikkate şayandı. Yakın bir zaman içinde dergi çıkarma çalışması içinde olduklarını da özellikle ifâde etti. TÜRKİSTAN’da bir ruh ve fikir imarı hamlesinin nasıl bir aşkla tetiklenmiş olduğuna hayretler içinde şahitlik ediyorduk.
Kırgızistan’a ilk seyahatimde bizi karşılayan ve mihmandarlığımızı yapmış olan TAZA DİN mensubu gönüldaşımız Uluğbey, o vakitler görevde değildi. İçişleri Bakanlığı’nın çağrısı üzerine Calalabad bölgesinde tekrar görev kabul ettiğini öğrendik. Bölgenin polis müfettişi olarak göreve geri dönmüş olan Yarbay Uluğbey, akşam şerefimize verilen yemekte bizleri yalnız bırakmadı.
Bişkek’e dönüş yolculuğumuzun da, gelişimiz kadar heyecan verici geçtiğini ifâde etmeliyim. Şirali’nin kulaklarımızın pasını silen ezgileri eşliğinde, Bişkek’e vardığımızda vakit gece yarısını geçmek üzereydi.
“Bir zamanlar ASYA’ya ve Batı’ya uzanan kollar bu kollar değil miydi? Yine yapabiliriz!..”
05.05.2009