Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Somali teskeresi israil için.... (2 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Meclis’teki sahte Türkler ise, tezkereyi peşinen kabul ettiklerini bildiren sefil konuşmalarında sanki ordu Viyana seferine çıkıyormuş da “Gazanız mübarek olsun” modunda desteklerini bildirmesi, İslâm coğrafyasındaki asıl bölücünün ta kendileri olduklarını Meclis çatısı altında bir kez daha gösterdiler
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Filistin’in efsanevi savaşçılarından Gönüldaş Carlos’un yine Afrika’da Somali’nin komşusu Sudan’da, yine İsrail-MOSSAD, Amerika-İsrail tuzağına düşürülerek esir alınışı…



Esas düşmanın içimizdeki düşmanlarımız eliyle millî iradeyi ve onun emrinde olması gereken orduyu, müslüman topraklarında hem de “Mehmetçik” adıyla rezil etmek üzere, TC tarihindeki “suç” hanesine yeni bir suç halinde onaylanarak eklenen bu tezkere, Ankara’daki devleti işgal etmiş her kesimden işbirlikçi hainlerin işidir.



Bu tezkerenin millî iradeyle hiçbir alakâsı yoktur.



Millî irade kendini, yasadışı Terör Örgütü İsrail’in Gazze’yi işgaline tepkisini bü-tün ihtişamıyla gösterdi. Bu tezkereyle yapılmak istenen ise, HAMAS’ın Somali başta olmak üzere mühimmat ve mücahid desteğini keserek İsrail’in güvenliğini sağlamaya yöneliktir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
ADEN KÖRFEZİ

Adn: Vatan tutmak ve mukim olmak.



Kur’an’da “en yüksek makam” olarak bildirilen ve müminin gerçek vatanına, “ahiret vatanına” hasret duyuşuna Adn cenneti’ni müjdeleyen Allah, İslâm tarihinde adına savaşmış Mücahid Mehmetçik’in cihadını da Adn makamıyla mükâfatlandırdı.



Şu an Mücahid Mehmedçik vasfını taşıyan ve bu misyonu yerine getirenler, em-peryalizmin kendinden çaldıklarını götürmesine izin vermeyen Somalili Müslü-manlardır.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Aden körfezini kendine vatan yapan bu mücahidlerin vatanını işgale yeltenenlerin “Mehmetçik”le ne tür bir alâkaları olduğunu biz bilemiyoruz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Allah Resulü’nün atası Adnan’ın vatanı İslâmiyet’in zuhur ettiği topraklardan Tari-hî Misyonu devralan gerçek Türk’le, İslâm sancağını Arap denizinde dalgalandır-mak için savaşıp ölenler şehiddir.



BM Domuzlar Diktatoryası bayrağı altında, Allah için savaşan Müslüman mücahid-lere karşı savaşırken ölenin hükmü belli…



Ölene hiçbir surette şehid denemeyeceği apaçık bir hakikat.



Yalnız Allah için ölenler şehiddir...



BARAN Dergisi Sayı: 109
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
“şu yiğit kadın sesine bak:



-"şahin bakışlı

dağ duruşlum

er dediğine doruk yaraşır



kalma bir an

bakma geri

ateşte olsa yürü-ki

ateşe kalmayasın

evleri koru-ki

evimi koruyasın

yiğidim



evinde ben

can yoldaşın

savaşta ben

can yoldaşın

"umut dediğin

savaşan için

savaşan için

zafer dediğin.

kalma geri

doğru için

güzel için

iyi için

ileri

senin ellerinde yükselecek güzel günler.

sen yeniden fethe memur

sen kutlu asker “ (S.M)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İSLÂM VE ORDU



İslâm, ordu ve askerliği sımsıkı tutar.



·Eski Türklerin «Altın ordu» ve Almanların «Büyük ordu» mefkûreleri bizzat mâlik

bulunmadıkları hakikat ve ruha dayalı olarak, İslâm’dadır.



·İslâm, «herkes ne yaparsa yapsın, ben kendime bakayım» diyen ferdî ve pasif bir müessise olmadığı, her ferdî tek tek ve bütün insanlık plânını topyekûn kurtarmaya memur biricik ve aktif bir ruh temsil attığı için, hiçbir ferdî, hiçbir cemiyeti ve hiçbir dünyayı kendi haline bırakamaz; mutlaka kurtarmak ve ebedî devlete ulastırmak ister. Bunun için de, fikir ve mâna ile dolu, maddî kuvvet ordusunu teskilâtlandırır. Farz olan cihâdın, İslâm devletine yüklediği

vazife...



·İslâm düsmanlarının anlayamadıkları ve anlayamıyacakları sudur ki, bir operatörün elindeki neşter gibi, İslâm ordusunun kılıcı, yalnız merhametin, âzâmî lutuf ve ihsanın âletidir. Zira, ameliyat olmamak için tepinen bir ölüm hastasından farksız olanları, istedikleri kadar tepinsinler ve çatlasınlar, kurtaracak, hem de zorla kurtaracaktır.



·İslâmın gönül ve iman tarafında zora yer yoktur; ve dinde ikrah olmadığı, Allahın emridir.



Fakat son safhada işi gönlün nihaî hükmüne bırakan İslâm, ilk safhada, gönlü karartan bütün pasları kaldırıcı ve onu bütün menfi tesirler dısında kendi karariyle başbaşa bırakıcı maddî tedbirleri bilfiil almakla mükelleftir. Amelîyattan sonra saadete kavuşan hastanın doktora minnettarlığını düsünelim!.



·İslâmın kılıcı bizzat merhamettir. Hıristiyanlıktaki sun’î merhamet edebiyatı değil..



·Ölümsüzlüğü getiren İslâm, zaferden sağ salim dönenle, kanını cenk topraklarına içirip Allah uğrunda ölene ait olmak üzere, ordusu için iki essiz ölümsüzlük rütbesi getirmistir: gazi ve sehid.. Hiçbir ordu mefkûresi, dâva ve aksiyon yolundaki mücadeleci insanoğlunun ayaklarını, bundan daha sağlam iki temel üzerine dayayamaz.



·İslâm ordusunun gayesi «Allah adını yükseltmek» tir. Böyle bir nâmütenahîlik pınarından su içen ordunun, beseri akıl ve ilimle donatılmıs ve en ileri ve en pırıltılı bir nizam belirtmesi, bu nizamın insan ve âlet vahidleriyle şiir üstü bir dış mimarî ve insan üstü bir iç ruh belirtmesi şarttır.





Necip Fazıl KISAKÜREK

İDEOLCYA ÖRGÜSÜ
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
UTANSIN




Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

Necip Fazıl KISAKÜREK
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Saldırıların ardından, Tayyip Erdoğan İsrail’e karşı öfkeli konuşmalar yapıyor. Ali Babacan “İsrail derhal dursun!” diyor. Öte yandan, İsrail ile olan ilişkilerimizi kesemeyiz, gerçekçi olmak lazım, diyor. Bu ruh hâlini nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi, bir hakikati ifade etmekte fayda var: “Dünyada gördüğünüz her türlü haksızlık, bizim adam olamamamızdan kaynaklanmaktadır.” Bunun suçluluk duygusunu hissetmediğimiz müddetçe de adam olamayacağız. Yine Sayın Mirzabeyoğlu’ndan devam edecek olursak, “Dünyada, -Filistin meselesi hakkında bu kadar müteessirsiniz-İsrail devletini ilk tanıyan devlet biziz… Yaser Arafat’ın bir sözü var, “Filistin’liler Abdulhamid’i hâlâ minnetle anarlar!” diye… Biliyorsunuz Abdulhamid’e şu kadar altına yaptıramadığımızı O’nun hal’linden sonra gayet cüzî bir miktara yaptırdık diye, Yahudi söylüyor; orada toprak almaları, yerleşmeleri, devlet olma yolunda ilk zemini hazırlamaları davası… Bugün dünyada Müslümanların başına gelenler, biz millet olarak Tarihî Misyonumuzu kaybettiğimiz için bizim yüzümüzden gelmiştir.”
Yukarıdaki hakikate nisbetle Türkiye’nin Batıcı çizgideki durumunu göz önüne alırsanız, Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e karşı “öfkeli” konuşmalarının ne kadar sahici olup olmadığını anlarsınız. Hristiyan ahlâkı-Roma Nizamı ve Yunan Aklı şuur süzgecine bağlı, Batı sistemine payandalı Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başbakanı, Batıcılığın Ortadoğu’daki uç karakolu Yahudi devleti İsrail’e karşı ne kadar öfkeli konuşabilir? Dolayısıyla İsrail’in ağabeyi Amerika’nın “stratejik müttefiki” olan bir zihniyet sadece Amerika’nın izin verdiği ölçüde konuşabilir. Açıkçası bu husus Ortadoğu’daki bütün rejimler için geçerlidir. Batı’nın kuyruk sokumunda varlıklarını sürdüren şahsiyetsizlerin göstermelik şekiller dışında hiçbir harekete güçleri yetmez. Ali Babacan’ın “İsrail ile ilişkilerimizi kesemeyiz, gerçekçi olmak lazım” sözünü de “stratejik müttefiklik” ve “kuyruk sokumu” ifadesinde ne mânâya geldiğini süzebilirsiniz. Biz, hiçbir zaman emperyalist ülkelerin kuyrukçuluğunu yapmış düzenleri tasvip etmediğimiz gibi, Batı’ya karşı bu kuyrukçu düzenlerin de bir şahsiyet ifade edebileceğine inanmadık, inanmıyoruz.
Ali Babacan’ın “gerçekçi olmaz” dediği işlere misâl vermek gerekirse; Venezuella Devlet Başkanı Kumandan Chavez ile, Bolivya Devlet Başkanı Morales’i ve Moritanya ile Katar’ı örnek gösterebiliriz. Bu ülkeler hiç de “gerçekçi olmayan” bir şekilde ülkelerindeki İsrail büyükelçilerini kovdukları gibi, İsrail’le de tüm ilişkilerini kestiler. Tayyip Erdoğan ve Türkiye Cumhuriyeti ile, bu ülkeler ve liderleri arasındaki değerlendirmeyi siz yapın artık.
Eğer Tayyip Erdoğan “öfkeli” konuşmalar yapmasaydı, halkımızın ruhunda ve hissiyatında köklü Batı düşmanlığı, mevcut İsrailci ve Batıcı düzene yönelebilirdi. Daha açıkçası Türkiye’nin genelinde Yahudi İsrail’e karşı yükselen tepki, rejim açısından böyle bir tehlikeyi barındırdığından dolayı, bu tehlikeyi bertaraf etmek için Başbakan, bahsettiğiniz o “öfkeli” konuşmaları yapmıştır. O’nun çok sevdiği “reel politik” açıdan değerlendirirsek eğer; Baykal’ın tabiriyle “sadece gürledi, tek damla yağmur düşmedi”. Kaldı ki, Meclis grubunda yaptığı “öfkeli” konuşmalarının birinden hemen sonra eline tutuşturulan “Yahudi cemaati”nin gönderdiği mesajı da, İsrail’e tepki duyan halka karşı bizzat kendisi okudu.
Yaşadığı bu ruh hali için son olarak şunu da ekleyebiliriz. Başbakan’ın şahsında AKP’nin geçmişteki İsrail karşıtlığıyla, bugünkü İsrail dostluğu çatışmaktadır. Bunun neticesinde de zaman zaman, karşımıza paramparça olmuş ruhların halini gösteren ifade biçimleri çıkmakta.[/LEFT]
[/CENTER]
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Erdoğan’ın bu öfkeli görünen tavrının ABD ve İsrail’le olan ilişkileri zedeleyeceğine dair şeyler yazıldı, çizildi yabancı basında… Erdoğan’ın bu tür çıkışlarının bir şeyleri zedelediğine inanıyor musunuz?

İlk önce kısa olarak şu “ilişki” konusuna değinmek istiyorum. ABD-İsrail-Türkiye ilişkisinden ziyade, ABD-İsrail politikalarına uygun bir Türkiye fotoğrafından bahsetmek daha gerçekçi olsa gerek. ABD açısından “ilişkiler”in zedelenmesi diye bir şey bence sözkonusu değil. Çünkü Türkiye, ABD’yi Irak’tan kurtarma misyonuna son hızıyla devam ediyor. Irak’ın kuzeyinde kendi vatanına ihanet etmiş çapulcular tarafından oluşturulan kukla yönetimin liderleriyle yaptığı görüşmeler, ABD’nin Irak savaşıyla elde ettiği şeklinde gösterilmeye çalışılan “siyasî zafer”e yöneliktir. Diğer taraftan da bu kukla vatan haini idarenin meşruiyetiyle İsrail’in çıkarlarının güvence altına alınması söz konusudur. Bunun yanında İsrail ve ABD ile yapılan bilinen-bilinmeyen anlaşmalardan hiçbirinin sekteye uğramadığını da düşünürseniz, zedelenen hiçbir ilişkinin olmadığı meydana çıkar. Gazze’yi bombalayan İsrail uçakları Konya semalarında hâlâ uçmaya devam ediyor.
Erdoğan’ın bahsettiğiniz türde çıkışlarının özellikle Ortadoğu’daki Müslüman halklar üzerinde bir etkisi olmuştur. İsrail’i rahatsız eden de ancak “Türkiye’nin tarihî misyonu”ndan kaynaklanan bu etkidir bence. Erdoğan’ın bu çıkışları Livni’ye sorulduğunda “Türkiye’de de seçim var” diye cevap vermişti. Yahudi Livni her ne kadar Ortadoğu’daki halkları etkileyen bu çıkışları seçime bağlasa da, bu etkisinden dolayı da Erdoğan’ı bir yerlere not etmiştir. Yahudi bu etkiye sebebiyet verdiğinden dolayı Erdoğan’a gerekli karşılığı vermeye çalışabilir. Ama unutulmasın ki, hâlâ yahudinin verdiği “cesaret ödülü”nü Başbakan göğsünde taşımaktadır.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Gazze’yle ilgili çok sayıda diplomatik temasta bulunduklarını söylüyorlar. Ortadoğu ziyaretleri, BM görüşmeleri yapılıyor. Bu diplomatik temasların Filistin için bir anlamı var mı?

Her ne kadar “milletler hukuku” diye bir hukuktan bahsediliyorsa da böyle bir hukuk mevcut değildir. İsrail’in Gazze saldırısıyla BM’nin bu saldırıya karşı aldığı karara İsrail’in “tanımıyoruz!” diye cevap vermesi böyle bir hukukun olmadığını bize bir kez daha göstermiştir. “Müeyyidenin olmadığı yerde hukuk olmaz.” İslâm coğrafyasına yapılan saldırıların Filistin de dahil olmak üzere, hangisinde kınamadan öte bir varlık göstermiştir? “Daimî üye ayrıcalığı” diye bir ayrıcalığın olduğu kurumun adil olması mümkün mü?
“Ne demek daimî üye ayrıcalığı? Ve usûl meseleleri dışında kalan meselelerde kararlar daimî üyelerin hepsinin oyları dahil olmak üzere dokuz üyenin oyuyla alınıyor. Böylece Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden biri işine gelmeyen bir meselede veto hakkını kullanarak, kararın alınmasını önleyebiliyor. Devletlerin yönetim şekilleriyle anılmaları gibi, Birleşmiş Milletler teşkilâtını da “DOMUZLAR DİKTATORYASI” olarak anabiliriz.” Mirzabeyoğlu’nun “Üç Işık” isimli sohbet-konferanslarından oluşan kitabındaki “Filistin ve İşkence” başlıklı 1998 yılında verdiği konferansında geçen yukarıdaki ifâdeler, bahsettiğiniz diplomatik temasların da aslında ne mânâya geldiğini anlatıyor. Bugüne kadar BM’nin İsrail aleyhine aldığı onlarca karar varken İsrail’in hâlâ Filistin’deki işgale devam etmesi “uluslararası hukuk” ve “diplomasi”nin sömürülen ve ezilen ülke halklarının faydasına işlemediğini göstermeye yeter. Bunların başında da 60 yıldır işgal altında tutulan Filistin ve Filistinli Müslümanlar gelmekte… İsrail aleyhine çıkan BM kararları Amerika veto ettiğinden dolayı uygulanamıyor. “Bugün İsrail’in ağabeyi Amerika ve Amerika’nın beşiğinde de Türkiye…” Bu “ilişki” içerisinde yapılan “diplomatik temaslar”ın Gazze’ye ve Filistin’e nasıl bir faydası olabilir? Biliyorsanız siz açıklayın bana... İsrail’in ağabeyi Amerika’nın “stratejik müttefik”i olan Türkiye’de yaşayan bizler Filistin için üzülüyoruz… Aslında bir tiyatro sahneleniyor. Bu tiyatro sahnelenirken diğer taraftan da insanlar bu oyunu seyretmeye zorlanıyor. İnsan zekâsına hiç bu kadar saldırı olmamıştı.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bush tahtını Obama’ya devretti. Bu yeni süreçte Obama, Filistin meselesinde nasıl bir tavır koyar?

“Yeni Süreç” derken bu sürecin ismi de konulmalı. Obama “zenci”liğiyle, “Müslüman”lığıyla parlatılırken nasıl bir süreç başladı?.. Belli ki “zenci” motifiyle İslâm coğrafyası dışındaki ezilen halklara bir mesaj verilmek isteniyor; “Müslüman” motifiyle de İslâm coğrafyasına… Halbuki ne zencidir ve ne de Müslüman! Ailesinde zenciden çok beyaz var. Obama’yı parlatanları dinlerseniz zannedersiniz ki “sayın başkan” Harlem’in varoşlarında büyümüş. “Müslüman”lığını ise zaten tartışmaya gerek yok. Yahudi olduğuna dair çok güçlü iddialar mevcut.
Bizce Obama’yla başlayan sürecin adı, “Amerika’yı dağılıştan ve çöküşten kurtarma süreci”dir. Amerikan derin devleti dağılışı ve çöküşü önlemek için Obama’ya sarılmıştır. Obama’nın çıkartılma sebebi budur. 1990’dan itibaren Bush çizgisi diyebileceğimiz mevcut yapıyı takip ettiğimizde, bu çizginin 19 yılda Amerika’yı çöküşün eşiğine getirdiğini görebiliriz. Bu çöküşten kurtulmak için Amerikan derin devleti, o çizginin zıttı bir çizgiyi öngördü. Böylece de Obama’ya sarıldılar. Bush’u çıkaran da ABD derin devletiydi. O zaman da ona ihtiyaç vardı. Hatırlayacağınız üzere o zamanki seçimlerde hileyle ve “darbe”yle Bush’u başkan yaptılar. (Florida eyaletinde seçime yapılan müdahale-darbeyi hatırlayınız.) Çünkü o zaman ABD’nin çıkarı gereği Bush’un temsil ettiği bir yapı lazımdı. Irak, Afganistan saldırıları böyle bir yapının eseri. İşte 90’larda başlayan bu çizginin uyguladığı mevcut politikaların neticesi, 2009’a geldiğimizde Amerika açısından çözülüş ve çöküşle neticelenmiştir. Özellikle Irak savaşının en büyük neticesi; ABD’nin bu çözülüşü ve dağılışıdır.
Bugün geldiğimiz noktada Amerika’nın bu çözülüşünü ve dağılışını durdurması gerekiyor. Fakat bu iş Bush çizgisiyle kotarılacak bir şey değil… Meselâ Bush yönetimi Irak’tan çekilemez, Guantanamo’yu kapatamaz. Filistin mevzuunda soft-yumuşak bir yaklaşım sergileyemez. Çözülüşü, dağılışı ve çöküşü durdurmak için bunların hepsini yapmak gerekir. İşte Amerika yeni süreçte bunları yapacak. Obama bu sürecin aktörüdür. Amerika’nın temel dış politikalarında hiçbir değişiklik olmayacak. Nihayetinde emperyalist Amerika kendi inine-kıtasına çekilmek zorunda kalacak. Çekilirken özellikle İslâm coğrafyasındaki düşmanlarını azaltmak istemekte. Bunun için de Obama’yla yeni bir operasyona girişme niyetinde. Aslına bakarsanız bugün dünya çapında yaşanan ekonomik krizin sebebi de Irak ve Afganistan savaşlarıdır.
Filistin meselesinde koyacağı tavrı yukarıda da ifade ettiklerimizden süzmek gerekirse eğer, temelde hiçbir farklılık olmaksızın, yani İsrail işgaline hiç müdahale etmeksizin Filistinlileri de “muhatap” alıp mevcut durumu kabul ettirme yoluna gidecektir.
Yani değişen bir şey yok.
Ilımlı Emperyalist Obama bu yeni süreçte İslâm Coğrafyasına hitaben; “Benim elim açık. Siz de sıkılı yumruklarınızı açın, el sıkışalım” diyor… Bu mümkün ve Müslümanlar olarak bizler de el sıkışırız. Tabiî bunun bir takım şartları var. Bazılarını madde madde ifade edeyim:
- Irakta 3 milyonu aşkın insanımızı katlederek bir Müslüman-Arap Soykırımı gerçekleştirenler döktükleri bu kanın hesabını verecek.
- Aynı şekilde, Filistin, Afganistan, Çeçenistan, Somali, Moro, Keşmir ve Türkiye başta olmak üzere dünyada döktükleri milyonlarca müslüman ve mazlum insanın kanının hesabını verecek.
- Bütün dünyada sömürdükleri milletlerin yer altı-yerüstü kaynaklarının karşılığı, bu milletlere aynî ve nakdî olarak iade edilecek.
- Bu emperyalist sömürü ve katliamların sorumluları, katledilen ve sömürülen milletlerin temsilcilerinden oluşan uluslar arası bir mahkemede, gerçek bir adalet divanında, bu milletlerin tayin edecekleri hukuk çerçevesinde savaş suçlusu olarak yargılanacak ve hesap verecek.
- İsrail Terör Örgütü hükümsüzleştirilecek; İslam Coğrafyasındaki ve dünyadaki bütün etkinliğine ve faaliyetlerine son verilecek.
Bütün bunlar olduğu zaman, bizler de sıkılı yumruklarımızı açacak ve onlarla el sıkışacağız.
Obama’yı, Filistin’i, Amerika’yı ve yeni süreci bu şekilde değerlendiriyoruz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ilımlı Emperyalist Obama bu yeni süreçte İslâm Coğrafyasına hitaben; “Benim elim açık. Siz de sıkılı yumruklarınızı açın, el sıkışalım” diyor… Bu mümkün ve Müslümanlar olarak bizler de el sıkışırız. Tabiî bunun bir takım şartları var. Bazılarını madde madde ifade edeyim:
- Irakta 3 milyonu aşkın insanımızı katlederek bir Müslüman-Arap Soykırımı gerçekleştirenler döktükleri bu kanın hesabını verecek.
- Aynı şekilde, Filistin, Afganistan, Çeçenistan, Somali, Moro, Keşmir ve Türkiye başta olmak üzere dünyada döktükleri milyonlarca müslüman ve mazlum insanın kanının hesabını verecek.
- Bütün dünyada sömürdükleri milletlerin yer altı-yerüstü kaynaklarının karşılığı, bu milletlere aynî ve nakdî olarak iade edilecek.
- Bu emperyalist sömürü ve katliamların sorumluları, katledilen ve sömürülen milletlerin temsilcilerinden oluşan uluslar arası bir mahkemede, gerçek bir adalet divanında, bu milletlerin tayin edecekleri hukuk çerçevesinde savaş suçlusu olarak yargılanacak ve hesap verecek.
- İsrail Terör Örgütü hükümsüzleştirilecek; İslam Coğrafyasındaki ve dünyadaki bütün etkinliğine ve faaliyetlerine son verilecek.
Bütün bunlar olduğu zaman, bizler de sıkılı yumruklarımızı açacak ve onlarla el sıkışacağız.
Obama’yı, Filistin’i, Amerika’yı ve yeni süreci bu şekilde değerlendiriyoruz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Haberlere göre Abdullah Gül, barışın Mahmud Abbas ile mümkün olduğuna inanıyor. Siz Mahmud Abbas’ın, El Fetih’in durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aslına bakarsanız ne bu tür haberlerin ve ne de Gül’ün ne düşündüğünün bir önemi var… Mahmud Abbas Amerika tarafından El Fetih’in içine ekibiyle monte edilmiş bir haindir. Hatırlayacağınız üzere Filistin davasının efsanevî lideri Yaser Arafat devlet başkanlığı yetkilerinin bir kısmını Abbas’a devretmeye zorlanmıştı. Abbas’ın başında bulunduğu “Tunus çetesi” denilen bu çete, Yaser Arafat’ın altını oymakla işe başladılar. Kumandan Arafat bu çetenin eliyle Amerika ve İsrail’in yaptıklarına direnince, İsrail tarafından karargâhındaki bir odaya hapsedildi. O odanın içinden Yaser Arafat’ın bütün dünyaya “teslim olmayacağım! Şehid olacağım, şehid olacağım, şehid olacağım!” diye nasıl haykırdığı bugün hâlâ hafızalarımızda. Ondan sonra da teslim alınamayan Arafat, İsrail tarafından zehirlenerek şehid edildi. Gazze’ye yapılan saldırının baş aktörlerinden birinin de Mısır’la birlikte Abbas olduğu artık biliniyor. “Zafer savaşan içindir.” Barışı da savaşan taraflar yapar. Bugün zafere doğru adım adım yaklaşan HAMAS ve HAMAS gibi direniş örgütleri olduğuna göre, Abbas gibi bir İsrail ajanıyla barışın mümkün olabileceğine inanmak için onun gibi biri olmak lazım. Amerika’nın çözülüşüyle İsrail de çözülme sürecine girmişken (son Gazze saldırısının sebebi budur) hâlâ Amerika ve İsrail’in yenilmezliği üzerine hesaplar yapıp, o hesaplarla siyaset yaptığını zannedenlerin nasıl bir yanılgı içinde olduklarını yakında hep beraber göreceğiz.
El Fetih’e gelince… Yaşanılan son süreçten sonra eminiz ki El Fetih içerisindeki samimi anti-amerikancı ve anti-İsrailci Filistinliler, içlerindeki hainleri temizleyerek El Fetih’i geçmişteki şanlı günlerine tekrar döndürecekler. Bu samimiler HAMAS’la ittifakı sağlayarak Filistin direnişini bütün anti-emperyalistlerin yüzünü ağartacak şekilde daha güçlendirecek şekilde devam ettirecekler.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Subcommandante Marcos’un 4 Ocak’ta “Onurlu Öfke Festivali”nde Filistin üzerine yaptığı konuşmayı, tepkisini nasıl buldunuz?

Harikaydı. Hele “Onurlu Öfke” ismi tek kelimeyle muhteşemdi. Tabi bu öfkeyi Tayyip’in öfkesiyle(!) karıştırmamak lazım. Bahsettiğiniz konuşmayı biz de zaten 106. sayımızda yayınladık. Kumandan Marcos’un şahsında Filistin davasının anti-emperyalist mücadelenin ortak vazgeçilmez bir unsuru olduğu bir kez daha anlaşılmakta. Ezilen ve sömürülen bütün halkların kendisini yakın hissettiği Filistin’den ayrı bir anti-emperyalist duruş düşünülemez. Yine Marcos’un konuşmasında dikkat çekici bizce en önemli husus, yaptığı Siyonizm vurgusuydu. Bugüne kadar İslâm haricindeki anti-emperyalist çevrelerin pek de dikkat etmedikleri, emperyalizmin ırkçı söylemi olan siyonizme Marcos’un vurgu yapması, mücadelenin ortak noktalarının işaretlenmesi açısından da mühim! Bu noktada Marcos’la beraber, aynı onun gibi, Anadolu’nun devrimci geleneğinin Sol kanadından da gayet güzel tepkiler görmekteyiz. “Onurlu Öfke”nin bizdeki tedaisi Allah’ın “Müntakîm” ismi olmuştur. Müntakîm; intikam alan, intikam alıcı… Demek ki, İsrail vahşetine karşı duyulması gereken baskın his, intikam hissi olmalı. Bu his, emperyalizme ve onun uzantısı İsrail’e karşı alınacak tutumda bize yol gösterici olacaktır.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir zamanlar Filistin Halk Kurtuluş Cephesi saflarında da bulunan, zaman zaman Salih Mirzabeyoğlu ile de mektuplaşan “Çakal” Carlos ile görüşmeniz oldu. Kısa bir süre önce Carlos, Filistin gündemiyle ilgili neler söylüyor?

Bilindiği üzere Kumandan Carlos Filistin davasının bütün efsanevi isimleri gibi liderliğinin hakkını veren ve anti-emperyalist mücadelenin yol açıcısı ve ilham vericisi bir şahsiyettir. Kumandan Carlos’un yayın organlarımızda yazmaya başlaması, yaklaşık 7 sene evveline rastlamaktadır. Fakat nedense habercilik açısından dahi büyük değer ifade eden bu hadise, buradaki işbirlikçi medya tarafından üstü hep örtülmek istenmiş; örtülmek istenmesi yetmiyormuş gibi en son 26 Ocak tarihli Hürriyet ve Vatan gazetelerinde olduğu gibi de zaman zaman, İBDA’yla ve İslâm’la hâlâ Carlos’un alâkası yokmuş gibi bazı imalı haberler verilmesine kadar varmıştır. Kumandan Carlos’un Filistin gündemiyle ilgili söylediklerine geçmeden bu hususun aydınlığa kavuşması gayesiyle son (bu hafta) görüşmemizde Mirzabeyoğlu’nun selâmına mukabil kendisinin Salih Mirzabeyoğlu ve Türkiye hakkındaki görüşlerini isterseniz aktarayım:
“Bunu duyduğuma çok sevindim ve büyük gurur duydum. Lütfen kendisine benim de candan selâmımı iletiniz. Kendisine hürmetim çok büyük. Türkiye’nin 80 yıl kadar önce gerçekleşen ve o zamanlar yapılması gereken bir nitelik belirten Kurtuluş mücadelesinden bugüne gelen dönem, eminim ki Anadolu’nun yeniden şahlanışı ve kendisine düşen tarihî rolünü yeniden oynayışıyla taçlanacaktır. Kaldı ki, bizler tüm Türklerle, Türk halkıyla ve Türk kimliğiyle iftihar ediyoruz ve diğer tüm azınlıkları da bu şerefin ortak ve ayrılmaz parçası sayıyoruz. Yani Türkü, Kürdü ve diğerlerini, işte bizce bu ortak misyon, vasıf ve şerefte ayırt etmiyoruz. Türklerin işte bu tarihî rolü, elbette Anadolu çerçevesindeki tüm etnik unsurlar tarihteki gibi birbirine sımsıkı kenetlenmiş ve kültürel bakımdan her unsur kendi eşit haklarına kavuşmuş olarak, çok yakında ve olanca ihtişamıyla yine oynayacağına zerrece şübhem yoktur. Ülkenizdeki tüm Müslümanlara, hassaten Baran dergisi idarecisi Ali Osman Zor’a, avukatım Hasan Ölçer’e ve tüm gönüldaşlara selâmlarımı iletiniz lütfedin. Allaha emanet olun. Bilvesile, en çok merak ettiğim hususu sormak istiyorum: Kumandan Mirzabeyoğlu ne zaman serbest kalacak, kalabilir yahut bu meyanda herhangi bir af ihtimali var mıdır?”
Bu hususu belirttikten sonra, Filistin gündemiyle ilgili düşüncelerine geçebiliriz. “Filistin, Ürdün’den Akdeniz’e tek bir bütündür, asla bölünemez!” diyen Carlos’un, dilerseniz meseleyi kendi kaleminden toplayıcı, kuşatıcı bir özet halinde düşüncelerini verelim:

Gönüldaşlarıma ve Kardeşlerime…
FİLİSTİN DİRENİŞİ

İnsanlığın düşmanı olan Siyonizm dünya genelinde operasyon yapmaktadır.
Özgür Filistin mücadelesi de dünya çapında olmalıdır…
Filistin’deki hainler, savaşçılara özlem duymuyor, onları desteklemiyor, cihada arzulu değil ve şehidler ile cezaevindeki militanların intikamını almaya gönüllü değiller.
Gazze, yeryüzünde, kilometrekareye en çok mücahidin düştüğü bir toprak parçasıdır. Gazzelilerin, dışarıdan savaşçı ithal etmeye ihtiyaçları yok! Sadece para ve silaha ihtiyaçları var.
Filistin toprakları dışında yaşayan gönüllüler, kendi dillerinde ve kendi halklarına hitaben, meslekî ve kültürel beceri ve yetkilerini kullanarak 5 kıtada Filistin savaşına destek çıkabilirler.
Batı’da çalışmak için sakalları ve elbiseleri münasip bir şekilde kısaltmak yeterlidir.
Filistin milletlerarası siyasetin daimî bir meselesidir. Bizim yapacaklarımız, fedaîlerinkinden farklıdır. Bize göre, efsanevî iç direniş, Filistin halkının arzusu olan milletlerarası arenada tanınmak açısından (şimdiye kadar sembolik olan) yeterli değildir.
Haydi, şimdiye kadar militanca yapabileceğiniz bir çok şeyin önüne geçen ve saçma sapan şeyler vakit öldürdüğünüz nefsanî arzularınızı bastırmanın vakti!
“Herkes yapabildiğiyle vardır!”
FİLİSTİN, Ürdün’den Akdeniz’e TEK BİR BÜTÜNDÜR. ASLA BÖLÜNEMEZ!
Carlos

Filistin ve gündeme dair görüşlerini BARAN Dergisinin hemen hemen her sayısında haftalık olarak takip edilebilir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Kâim ve Dâim - 110
Tarihin belki de en ilginç ve en önemli dönemini yaşıyoruz.
Millet olarak ya tarihten büsbütün silineceğiz; yada küllerimizden yeniden doğacağız.
Cumhurbaşkanı’nın Rusya gezisi ve akabinde gelişen ilişkiler;
Terör Örgütü İsrail’le yaşanan psikolojik gerginlik;
Suriye ve İran’a geçmişten farklı yaklaşımlar;
Ve bunlara benzer bir dizi, Türkiye’nin içinde bulunduğu ulusal ve uluslar arası siyasî atraksiyonların hepsi, yaşadığımız bu ilginç ve önemli döneme delâlet etmekte…
Osmanlı’nın Avrupa’nın içlerine doğru yürümesi, Amerika diye bir devletin çıkmasına sebebiyet vermişti.
Avrupa’da sıkışan ve gidecek bir yeri kalmayan Batılı, mecburen Amerika kıtasını keşfetmiş ve orada yeni bir devlet kurmuştu.
Kıtanın zenginliklerini yağmalayarak Avrupa’ya getirdikten sonradır ki, Batılı ancak kendini kurtarabilmişti.
Türk’ün Batı’nın hafızasındaki yerini anlamak için, Batı’nın bu dönemine ait tarihini iyi bilmek lazım. Batılının Türk’ten kaynaklanan bu travması, hâlen bütün canlılığıyla devam etmekte…
Batı, Osmanlı’yı Viyana kapılarında durdurduğunda, yeniden doğmuş gibi olmuştu.
Durdurulabilirliğine inanılan Osmanlı, artık Batı nazarında mağlup edilebilirdi de…
Bu inançla, Doğu’nun ve İslâm’ın temsilcisi Türk, 400 yıl süren bir sürecin ardından Avrupa’dan atıldı.
Amerika, Avrupa’nın Osmanlı tazyikine karşın mecburen bulduğu bir kıtadır; dedik.
Şu ân dünyada keşfedilmemiş zengin bir kıta bulunmadığına göre, yapılması gereken belli:
Batı barbarlığına karşı, yeraltı ve yerüstü zenginliğine sahip çıkmak!
Batı’nın Türk’ü Avrupa’dan çıkardıktan sonra bir daha kendisine güç yetirememesi için İslâmsızlaştırma politikası, bütün saldırılarına rağmen başarılı olamamıştır.
Batı’nın İslâm coğrafyasında sürdürdüğü barbar saldırı özellikle son bir asrı geçkin bir zamandır kesintisiz devam etmekte…
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Batı, kendi iç hesaplaşmalarını da İslâm topraklarında yapmaktaydı.
Son bir asırlık İslâm coğrafyasına yapılan Batı saldırısının en önemli ve en büyük manivelâsı Türkiye idi.
Türkiye’ye sahip olamayan hiçbir emperyalist gücün bölgede başarılı olamayacağı hakikatine binaen rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki, Türkiye olmadan ne Amerika’nın, ne de İsrail’in bölgedeki politikalarını yürütmeye imkânları yoktur.
Batı için savuşturulmuş en büyük tehlike Türk tehlikesi olduğundan dolayı, Türkiye’den vazgeçmesi de o kadar kolay değildir. Çünkü Batı yörüngesinden kurtulacak olan bir Türkiye’nin tabiî mecraını bulup “TARİHÎ MİSYON”unu yerine getireceği de bir bedahet.
Batı’nın kendi içinde yaşadığı ekonomik ve siyasî kriz, bu süreçte Türkiye’nin üzerindeki baskısının da azalmasına yol açtı.
Osmanlı’nın Viyana önlerinde durdurulması gibi Batı’nın yaklaşık yüz yıllık kesintisiz saldırısı da Babil-Bağdat kapılarında durdurulmuştur.
Bugün yaşanan ekonomik ve siyasî krizin sebebi olan Batı askerî gücünün Bağdat’ta durdurulup yenilgiye uğratılmasını hiç gözden kaçırmadan rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki, Batı kendi inine doğru dönüş yoluna girmiş; hatta yolu yarılamıştır.
Irak saldırısının ardından bir milim ilerleyemeyen Batı askerî gücüne ayrıca Afganistan’ın Hindukuş dağları da mezar oldu.
Batı’ya karşı devletleşme yolunda verilen bu mücadele iki aşamalı stratejik plân çerçevesinde yürütülmektedir.
1- Batı ilk önce İslâm coğrafyasından sürülecek.
2- Daha sonra ise, bugüne kadar yaptıklarının bedeli ödettirilerek pisliğinden arındırılmış olarak İslâmlaştırılıp, İslâm bünyesine dahil edilecek.
Tarihten silinmemek için, Türkiye bu iki aşamalı stratejik plânın merkezinde yerini almalı…
Amerikan iradesi çözülüp bölgedeki baskısı azaldıktan sonra, Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin kendi başına hareket eder bir hâl aldığına şahit olmaktayız.
İslâm dünyasında Türkiye’nin bu hâl ve tavrı “lider ülke” olarak algılanırken, mevcut siyasî yapı ve bu yapı içerisindeki siyasî liderliklerin böyle bir konumu taşıyıp taşıyamayacakları oldukça tartışmalı.
Var olan Batıcı düzen içinde böyle bir rolü oynamak, çökmekte olan mevcut düzeni kurtarmaya yönelik olabileceği gibi, düzenin çöküş hızına ivme kazandırabilecek bir unsur da olabilir.
Her halükârda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Türkiye eski haliyle idare edemeyeceği bir konuma geldiğinden dolayı Batıcı düzen içinde de olsa, “Tarihî Misyon”unu andırır arayışlar içine girmiştir.
Sadece bu “arayış” bile, eski halk ve Hak düşmanı yapının tarih sahnesinden silinmesi demektir.
Batı sisteminin çöküşü yaşamasından dolayı girilen bu arayışlar fırsat bilinerek, devletleşme yolunda verilen mücadelenin maddî-manevî seviyesi en üst seviyeye taşınmalı…
Bu tarihî dönemde İBDA, devlet çapında dünya kamuoyunun önüne konulamazsa, tarihî bir fırsatın kaçırılacağını ifade edelim.
İç ve dış gelişmelere ve bu gelişmeler neticesinde meydana çıkan fırsatlara baktığımızda, iktidarı ele geçirme hedefli mücadelemizin hiç olmadığı kadar müsait şartları yakaladığı bir gerçek…
Yasama’nın, Yargı’nın ve Silahlı Kuvvetler’in çözülüşünün, mevcut sistemin çözülüşü demek olduğunu başa alarak ifade etmemiz gerekirse, mevcut Batıcı düzen tel tel her tarafından dökülürken eksik olan tek şey, bizim örgütlenmeye ve eyleme geçirecek kararlılığımızdır.
Herkesin “ne yapacağız” şaşkınlığıyla sağa sola şuursuzca hareket etmeye çalıştığı bu süreçte kararlı duruş, toplayıcılığın ve toparlayıcılığın da merkezi olacaktır.BARAN Dergisi...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
ya BATICI İHANET CEPHESİ....ya İSLAMCI KURTULUŞ CEPHESİ....TARAF OLMAYAN BERTARAF OLUR.....HEDEF BAĞIMSIZ BİRLEŞİK İSLAM DEVLETİ...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
NATO, İsrail gemisini kurtardı NATO'nun bir İsrail gemisini dün gece geç saatlerde, Somalili korsanların elinden kurtardığı bildirildi.
05/04/2009
1807.jpg
Somali korsanları, dün akşam saatlerinde Somali açıklarında bulunan İsrail gemisine saldırdı. Gemiye ateş açan korsanların, gemiye çıkarak kontrolü ellerine geçirmek istediler. Fakat bunda başarılı olamadıkları öğrenildi.

Bu sırada geminin sahipleri, NATO'dan yardım istedi. NATO'dan gönderilen helikopter, İsrail gemisini Somalili korsanların elinden kurtardı.
Somalili korsanların yılbaşından bu yana saldırdıkları 54 gemiden 7'sini kaçırdığı beliritliyor. Korsanların elinde halen 8 gemiyle 151 kişilik mürettebat bulunuyor.

Somali Korsanların günden güne güçlenmeleri üzerine, BM Güvenlik Konseyi 2008'de konuyu doğrudan ele almak zorunda kalmıştı.

AB ise 8 Aralık 2008'de "Atalanta" deniz operasyonunu başlatmış, operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya, İtalya, Belçika, İsveç ve İspanya dahil 16 ülke dahil edilmişti.Ve sonrasında Türkiyede Filoya gemi göndererek destek vrmişti...
Somali Korsanlarına dair uluslararası çapta girişilen bu operasyonlar dahilinde İsrail gemisinin kurtarılması daha önceki günlerde yayınladığımız aşağıda ki yazıyı hatırlattı o yazıyı tekrar sizlerin ilgisine sunuyoruz
Somali Tezkeresi İSRAİL için!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Somalili Savaşçı korsanlar işi çözdü Somalili Savaşçı korsanlar, kurtarma filikasında rehin tuttukları Amerikalı kaptanı serbest bırakmak için 2 milyon dolar fidye istedi.
11/04/2009
1879.jpg
Haradheere limanında bulunan bir korsan Reuters ajansına verdiği bilgide, Amerikalı kaptan Richard Phillips için 2 milyon dolar fidye istendiğini, ayrıca diğer korsanların, daha önce yabancı mürettebatıyla kaçırılan bir Alman gemisiyle filikaya doğru ilerlediğini, böylece Amerikan deniz kuvvetleriyle herhangi bir çatışmada arkadaşlarına yardım edeceklerini söyledi.

Somalili bir korsan, ''Amerikalıların, bu Alman gemisine ve mürettebatına zarar vermeyeceğini bildiklerinden (korsanlar), kurtarma filikasındaki arkadaşlarıyla buluşacaklarını düşünüyorlar'' dedi.

20 Amerikalı personeli olan konteyner gemisi Maersk Alabama, çarşamba sabahı korsanların saldırısına uğramış, mürettebatı gece geminin kontrolünü ele geçirip kaçmayı başarırken, geminin kaptanı Richard Phillips korsanların elinde rehin kalmıştı.

Hansa Stavanger adlı Alman gemisi ise bir hafta önce Somali açıklarında kaçırılmıştı. Geminin 5'i Alman 24 mürettebatı olduğu sanılıyor.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt