Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şeyhsiz Kemalat olur mu? (5 Kullanıcı)

Hakendiş

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2008
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Selamün aleyküm ben de bu tasavvuf muhabbetine naçizane dahil olmak istedim. Fatma kardeşimiz çok güzel bilgiler vermiş. Bir nurcu olarak(inşaAllah) ben de katkıda bulunmak istiyorum.

Nasıl başlayayım bilemiyorum, çok değinmek istediğim nokta var. Öncelikle bu insanlığın yaratılış amacı Yaratanını tanımak ve böylelikle O'na layıkıyla ibadet edebilecek seviyeye gelebilmek. Yani insanlığın aslî gayesi marifetullahtır. Peki Allah'ı tanımak ne demektir? Derdimiz makam, mevki(manevi) sahibi olmak filan değil. Derdimiz ALLAH... O'nu tanımak ve tanıtmaktır. Bu da en yüksek iman derecesine ulaşmakla olur. İman iki çeşittir. Taklidî iman, Tahkikî iman... Amacımız tahkikî imana ulaşabilmek. Tahkiki imanın da mertebeleri vardır. Arkadaşımızın da bahsettiği gibi; ilmelyakin, aynelyakin, hakkalyakin... İlmelyakin; Allah'ın varlığını kainatla Kuran'la ilmen bilmek. Aynelyakin; hem ilmen, hem de görür derecede iman etmek. Hakkalyakin; hem görür, hem hisseder derecede yani hem kalbî, hem aklî melekelerle iman edip müşahade etmektir. Olması gereken ve en zor nokta budur. Eskiden hak olan 12 tarikat bu noktaya ulaştıran merkezler konumundaydılar. Ama bunu tasavvuf olarak nitelendirmek yanlış olur. Tasavvufî nitelikler vardır ama yapılan tasavvuf değildi. Çünkü tasavvuf İslamî nitelikler barındıran felsefî bir yaşam biçimidir. Ama bizim tarikatlarımızın temel anlayışı iman hakikatlerine ulaşma çabasıdır. Tahkikî iman da zaten bu hakikatlerle ulaşılacak noktadır. Zatların keşifleri de bunlardır. 12 tarikatın kurucuları, hepsi kendi asırlarının mücedditleri idi. Ve Kur'an'ı kendi asırlarının ihtiyaçlarına göre ilhamla doğru bir şekilde yorumladılar. Bizim en büyük derdimiz her asırda olduğu gibi tevhid bürhanlarını anlayabilmektir. Geçtiğimiz asırlarda iman hakikatleri tam olarak ortaya dökülememişti, ihtiyaç derecesindeydi. Keşfedilen her hakikat çok değerliydi ve belli olgunluğa ulaşmak için yeterliydi. Şeyhinin bir kerameti bile talebesine yetiyordu. Çünkü bu zamandaki gibi imana yönelik fikrî hücumlar yoktu. Bu zamanda öyle açık bürhanlar lazımki insanlar imanlarını kurtarabilsin çünkü her yerden saldırı var. Eskiden sadece şeyhe tabiiyetle yüksek bir makama çıkılabilirken; bu zamanda şeytanın desiselerine karşı çok ciddi bir kutup lazım. Çünkü imana yönelik saldırılar ölçüsünde; tam kaynağından yani bizzat Kur'an'dan ilhamını alan yüksek bir hakikat, tevhidi en açık bürhanlarıyla gösterip hem aklı, hem kalbi tatmin edecek ve bu bütün hak tarikatların da kutbu olabilecek sağlam bir kulb lazım... ki insan o iman mertebelerine ulaşabilsin. Yani eskiden 40 senede alınabilecek yolu, 40 günde aldırabilecek bir kaynak lazım. Çünkü gaflet perdesi kalın. Her şey maddiyata bürünmüş, şeytan ağlarını her tarafa örmüş, gençler gözümüzün önünde eriyor(HafazanAllah), hem nefsî hem fikrî saldırı çok, bu zaman ahirzaman. Bu zamanda riyazete girmek ne mümkün? Gaflet eskiden ince bir tahta parçasıyken; bu zamanda kalın bir ağaç gövdesi olmuş neredeyse. Onu da ince testereyle değil ancak motorlu testereyle eritiriz. Hz. Bediüzzaman'ın "Zaman tarikat zamanı değil, zaman iman kurtarma zamanıdır." dediği gibi bu zamanda ve her zaman olduğu gibi en değerli şey imandır, elde tutulacak en zor şey de imandır. "Ahirzamanda imanı elde tutmak, kor ateşi elde tutmak kadar zor olacaktır." Hadis-i Şerif



Bu zaman şahs-ı manevî zamanıdır. Birbirimizin maneviyatından istifade edip kendimizi Allah'ın izniyle muhafaza etmek zamanıdır. Bu zamanın ihtiyaçları farklıdır.Hz. Bedizüzzaman’ın(R.A.) dediği gibi, “Ben Mevlana’nın zamanında gelseydim Mesnevi’yi; Mevlana bu zamanda gelseydi Risale-i Nur’u yazardı.” Yani Risale-i Nur, bu zamanın yaralarına tiryak olabilecek, Materyalizm gibi aklı inançtan uzaklaştırma amacı güden bütün fikri saldırılara karşı koyabilecek, Müslümanlara bu noktada yol gösterebilecek çok güçlü, Kur’anî bir eserdir. Hakkalyakine ulaşmakta bizim en önemli aracımız tefekkürdür. Yani bununla bu kainatı bizzat Allah'ın yarattığını, Kur'an'ın bizzat O'nun kelamı olduğunu, Peygamberimizi sonsuzlarca kere kalben ve aklen tasdik etmektir. Ve böylece Peygamber Efendimizin(A.S.M.) kudsî haletini ruhumuza bir nebze in'ikas ettirmektir.Ve böylelikle secdemizde, rükûmuzda bütün kainatı arkamıza alarak layıkıyla şükrümüzü sunarak, 'Seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.' diyebilmektir amacımız. Yani güzeller Güzeline benzeyebilmektir amacımız yine. Allah ta bizden bunu istiyor.


İşte Risale-i Nur Külliyatı; Allah'ın varlığını ve birliğini en açık delillerle bizzat kainatı şahit tutarak(33. söz, 20.mektub, 2. şua, 30. lem'a her yerinde), haşrin ispatını(10. sözde), Peygamberimizin(A.S.M.) peygamberliğinin delillerini(19. mektub) daha birçok imanî konuyu aklen ve kalben göstermektedir.


Aranızda ehl-i tarik olanlar olabilir. Sakın yanlış anlaşılmasın ben kimseye veya herhangi bir tarikate tenkid edici sözler söylemek niyetinde değilim. Hepsi haktır, hepsi bizimdir. Bu Risale-i Nur okuyan fakir kardeşiniz sizlerle bir şeyler paylaşmak istedi. Hepinizin görüşleri benim için değerlidir. Hepinizden ALLAH razı olsun.
 

Dizayn

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2006
Mesajlar
83
Tepki puanı
0
Puanları
56
peki hakendiş kardeşim bu imanı kurtarma zamanı neye bağlıdır onuda açıklayabilirmisin
 

Hakendiş

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2008
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Hayırlı geceler kardeşim gecenin bu saatinde burada seninle ikimiz kaldık herhalde. İmanı kurtama zamanı esasen her zamandır asır önemli değil. Ama Üstadın onu demekteki kastı bu zamanın dehşetine dikkati çekmek, imana yönelik saldırıların eskisinden daha fazla olduğunu ve bu zamanda biraz daha tedbirli olunması gerektiğini vurgulamaktır. Efendimizin(A.S.M.) de aşağıda haber verdiği gibi bu zaman iman küfür savaşıdır.


"Ahirzamanda imanı elde tutmak, kor ateşi elde tutmak kadar zor olacaktır." Hadis-i Şerif
 

mansur27

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Nis 2008
Mesajlar
62
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
olur ama her bu yolu seçene nasip olmaz Rab'bimin (c.c.) istemesi lazım
 

aşki

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2008
Mesajlar
8
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Selamün aleyküm ben de bu tasavvuf muhabbetine naçizane dahil olmak istedim. Fatma kardeşimiz çok güzel bilgiler vermiş. Bir nurcu olarak(inşaAllah) ben de katkıda bulunmak istiyorum.

Nasıl başlayayım bilemiyorum, çok değinmek istediğim nokta var. Öncelikle bu insanlığın yaratılış amacı Yaratanını tanımak ve böylelikle O'na layıkıyla ibadet edebilecek seviyeye gelebilmek. Yani insanlığın aslî gayesi marifetullahtır. Peki Allah'ı tanımak ne demektir? Derdimiz makam, mevki(manevi) sahibi olmak filan değil. Derdimiz ALLAH... O'nu tanımak ve tanıtmaktır. Bu da en yüksek iman derecesine ulaşmakla olur. İman iki çeşittir. Taklidî iman, Tahkikî iman... Amacımız tahkikî imana ulaşabilmek. Tahkiki imanın da mertebeleri vardır. Arkadaşımızın da bahsettiği gibi; ilmelyakin, aynelyakin, hakkalyakin... İlmelyakin; Allah'ın varlığını kainatla Kuran'la ilmen bilmek. Aynelyakin; hem ilmen, hem de görür derecede iman etmek. Hakkalyakin; hem görür, hem hisseder derecede yani hem kalbî, hem aklî melekelerle iman edip müşahade etmektir. Olması gereken ve en zor nokta budur. Eskiden hak olan 12 tarikat bu noktaya ulaştıran merkezler konumundaydılar. Ama bunu tasavvuf olarak nitelendirmek yanlış olur. Tasavvufî nitelikler vardır ama yapılan tasavvuf değildi. Çünkü tasavvuf İslamî nitelikler barındıran felsefî bir yaşam biçimidir. Ama bizim tarikatlarımızın temel anlayışı iman hakikatlerine ulaşma çabasıdır. Tahkikî iman da zaten bu hakikatlerle ulaşılacak noktadır. Zatların keşifleri de bunlardır. 12 tarikatın kurucuları, hepsi kendi asırlarının mücedditleri idi. Ve Kur'an'ı kendi asırlarının ihtiyaçlarına göre ilhamla doğru bir şekilde yorumladılar. Bizim en büyük derdimiz her asırda olduğu gibi tevhid bürhanlarını anlayabilmektir. Geçtiğimiz asırlarda iman hakikatleri tam olarak ortaya dökülememişti, ihtiyaç derecesindeydi. Keşfedilen her hakikat çok değerliydi ve belli olgunluğa ulaşmak için yeterliydi. Şeyhinin bir kerameti bile talebesine yetiyordu. Çünkü bu zamandaki gibi imana yönelik fikrî hücumlar yoktu. Bu zamanda öyle açık bürhanlar lazımki insanlar imanlarını kurtarabilsin çünkü her yerden saldırı var. Eskiden sadece şeyhe tabiiyetle yüksek bir makama çıkılabilirken; bu zamanda şeytanın desiselerine karşı çok ciddi bir kutup lazım. Çünkü imana yönelik saldırılar ölçüsünde; tam kaynağından yani bizzat Kur'an'dan ilhamını alan yüksek bir hakikat, tevhidi en açık bürhanlarıyla gösterip hem aklı, hem kalbi tatmin edecek ve bu bütün hak tarikatların da kutbu olabilecek sağlam bir kulb lazım... ki insan o iman mertebelerine ulaşabilsin. Yani eskiden 40 senede alınabilecek yolu, 40 günde aldırabilecek bir kaynak lazım. Çünkü gaflet perdesi kalın. Her şey maddiyata bürünmüş, şeytan ağlarını her tarafa örmüş, gençler gözümüzün önünde eriyor(HafazanAllah), hem nefsî hem fikrî saldırı çok, bu zaman ahirzaman. Bu zamanda riyazete girmek ne mümkün? Gaflet eskiden ince bir tahta parçasıyken; bu zamanda kalın bir ağaç gövdesi olmuş neredeyse. Onu da ince testereyle değil ancak motorlu testereyle eritiriz. Hz. Bediüzzaman'ın "Zaman tarikat zamanı değil, zaman iman kurtarma zamanıdır." dediği gibi bu zamanda ve her zaman olduğu gibi en değerli şey imandır, elde tutulacak en zor şey de imandır. "Ahirzamanda imanı elde tutmak, kor ateşi elde tutmak kadar zor olacaktır." Hadis-i Şerif



Bu zaman şahs-ı manevî zamanıdır. Birbirimizin maneviyatından istifade edip kendimizi Allah'ın izniyle muhafaza etmek zamanıdır. Bu zamanın ihtiyaçları farklıdır.Hz. Bedizüzzaman’ın(R.A.) dediği gibi, “Ben Mevlana’nın zamanında gelseydim Mesnevi’yi; Mevlana bu zamanda gelseydi Risale-i Nur’u yazardı.” Yani Risale-i Nur, bu zamanın yaralarına tiryak olabilecek, Materyalizm gibi aklı inançtan uzaklaştırma amacı güden bütün fikri saldırılara karşı koyabilecek, Müslümanlara bu noktada yol gösterebilecek çok güçlü, Kur’anî bir eserdir. Hakkalyakine ulaşmakta bizim en önemli aracımız tefekkürdür. Yani bununla bu kainatı bizzat Allah'ın yarattığını, Kur'an'ın bizzat O'nun kelamı olduğunu, Peygamberimizi sonsuzlarca kere kalben ve aklen tasdik etmektir. Ve böylece Peygamber Efendimizin(A.S.M.) kudsî haletini ruhumuza bir nebze in'ikas ettirmektir.Ve böylelikle secdemizde, rükûmuzda bütün kainatı arkamıza alarak layıkıyla şükrümüzü sunarak, 'Seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.' diyebilmektir amacımız. Yani güzeller Güzeline benzeyebilmektir amacımız yine. Allah ta bizden bunu istiyor.


İşte Risale-i Nur Külliyatı; Allah'ın varlığını ve birliğini en açık delillerle bizzat kainatı şahit tutarak(33. söz, 20.mektub, 2. şua, 30. lem'a her yerinde), haşrin ispatını(10. sözde), Peygamberimizin(A.S.M.) peygamberliğinin delillerini(19. mektub) daha birçok imanî konuyu aklen ve kalben göstermektedir.


Aranızda ehl-i tarik olanlar olabilir. Sakın yanlış anlaşılmasın ben kimseye veya herhangi bir tarikate tenkid edici sözler söylemek niyetinde değilim. Hepsi haktır, hepsi bizimdir. Bu Risale-i Nur okuyan fakir kardeşiniz sizlerle bir şeyler paylaşmak istedi. Hepinizin görüşleri benim için değerlidir. Hepinizden ALLAH razı olsun.



Gerçekten bu yazının üzerine söyliyecek çok fazla söz kalmamış. Allah razı olsun. Ayrıca şunu sormak istiyorum: yazıda bahsetmişsin hakkalyakin imandan.Peki hakkalyakin imana ulaşmada tefekkürün nasıl bir rolü vardır?
 

Hakendiş

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2008
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
"Bir saat tefekkür, bir senelik nafile ibadetten hayırlıdır." Hadis-i Şerif
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
selamun aleykum kardeşim.yazılanlara aynen katılıyorum.Bende sohbette dinlemiştim.Söylenenler çok mantıklı geldi.Mesela;İlk rabıtayı Hz ebubekir yapmış.Biliyosunuz hz ebubekir ve peygamber efendimiz medineye hicret ederken sevr mağarasına sığındılar.Ve ebubekkir sıddık Çok korkmuştu.Sonra peygamber efendimiz gözlerini kapa ve beni düşün demiş.Rabıtada öyle değilmidir?.Meryem hocamız vardı kulakları çınlasın.O nefsin katları varya o bir üst mertebeye çıkmak istiyormuş.allaha yalvarmış ve rabıtada bir adam görmüş.gerçek hayattada karşısına çıkınca evlenmiş.Lakin evliliği sorunlu.Ee tabii bir mertebe daha yükselmek kolay değil.

Allaha emanet olunuz
 

hakan74

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2007
Mesajlar
22
Tepki puanı
0
Puanları
0
"Ey mü'minler!

"Size iki emanet burakiyorum, onlara sarilip uydukca yolunuzu hic sasirmazsiniz. O emanetler, Allah'in kitabi

Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.

Allah yar ve yardımcımız olsun.Salat ve selam hz.Muhammed (s.a.s)'e onun ehline ashabına ve tüm inananlara olsun
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
aleyküm selam, kardeşim rabıta ayrı bir şey... Bizim yapmamız gereken şey tefekkürdür. Yani allah'ı isim ve sıfatlarıyla düşünmektir. Zat'ını düşünmek değildir bu. Rabbimizi isim ve sıfatlarıyla tanımaktır. Aşağıda anlatmaya çalıştım biraz... Hakikaten bu çok önemli... Böylelikle tam olarak tanıyıp layıkıyla ibadet etmek, aklen ve kalben bütün ruhumuzla, bütün zerrelerimizle inanmak, tasdik etmektir. Yani buradaki amaç; imanı taklidi imandan tahkiki imana çıkarmaktır.


Bu evreni, evrende işleyen muazzam kanunları, evrendeki bu düzenle rabbimizin bize ne anlatmak istediğini düşünmemiz gerekiyor. çünkü allah bizden bunu istiyor. Yani kur'an'da, rabbimizin kendisini tarif ettiği gibi, allah'ı tanımamız gerekiyor. Yani kur'an'da allah, kendisine hakîm diyor; hikmetli yaratan, her şeyin anlamlı olması, atom çekirdeklerine kadar her şeyde muazzam bir intizam olması ve her şeyin bir vazifesinin olması; her şeyin hikmetli yaratıldığını gösteriyor değil mi? Ve biz de bu düzene, saat gibi işleyen varlıklara baktığımızda, "bu kainatı yaratan, ancak kur'an'da kendisini hakîm olarak anlatan allah'tır." diyoruz. çünkü bu evrende allah'ın hakîm esmasının tecellisi var.(hakîm, hâkim'le karıştırılmasın. Hâkim hükmeden demektir. Hakîm, sonsuz hikmet sahibi...) aynı şekilde allah, kur'an'da kendisini alîm olarak tanıtıyor. Yani sonsuz ilim sahibi... Işte kainattaki eserlere baktığımızda muazzam bir ilmin tecelli ettiğini görüyoruz. Gözü yapmak demek, gözün bütün işlevsel özelliklerini bilmek aynı zamanda görmeyi bilmek, aynı zamanda gözün gördüğü her şeyi bilmek, güzeli bilmek, intizamı bilmek demektir. Yani her yönüyle bu evreni muazzam bir ilim kaplamış. (bugün en dahi mühendisler bile insandaki görme kalitesinin yanına yaklaşamadılar.)

ve daha sonra allah'ın rahman, rahîm ve rezzâk esmaları... Yeryüzündeki bütün canlılar, en münasip şekilde rızıklandırılıyor. En aciz olanlar, bilhassa yavrular en kolay ve en güzel şekilde rızıklandırılıyor. Başıboş olan, sahipsiz olan, rızıksız kalan bir canlı yok. Ta ki karıncalardan tut, en büyük hayvanlara kadar her canlı korunup gözetiliyor. Bu gözetme her bakımdan... Sadece rızık bakımından değil! Kendilerine göre en münasip donanımlara kadar, korunma sistemlerine kadar, hayatlarını en güzel şekilde devam ettirebilecekleri bir şekilde yaratılmaları da onların en güzel şekilde korunup, gözetildiğini gösteriyor. Bu evren, bizim için, rabbimizin kendisini kur'an'da tarif ettiği gibi tanıyabilmemiz için bir araçtır. çünkü bu kainatta sonsuz nurlar parlıyor. Allah'ın sınsuz isimlerinin cilveleri görünüyor. Işte böyle, evrendeki kanunları, nizamı, intizamı, gayeyi tefekkür edip, tecelli eden isimleri görüp, rabbimize yönelecez inşaallah...


Allah'a emanet olunuz.

selamun aleykum kardeşim ben sana cevaben bişey yazmadim aslinda.ama siz üstünüze alinip bişeyler yazmişiniz önemli değil gerçi.tefekkürle rabitayi kariştirmayin.selametle kalin
 

selimoglu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Ara 2006
Mesajlar
504
Tepki puanı
0
Puanları
0
Mutmainneye çıkmak için yine Ehlullah buyurmuştur: "Himmet-i Rical" gerek.. Erlerin himmeti.. Bir Merdan-ı Hüda'nın desteği, nazarı, himmeti, sohbeti gerek..

Meselenin özü bu cümle...

Allah razı olsun kardeşim...
 

Hakendiş

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2008
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
selamun aleykum kardeşim ben sana cevaben bişey yazmadim aslinda.ama siz üstünüze alinip bişeyler yazmişiniz önemli değil gerçi.tefekkürle rabitayi kariştirmayin.selametle kalin


Yok üstüme alınmak filan değildi. Sizin yazdığınız şeyler de doğrudur. Ben sadece bu konudaki bilgilerimi ortaya dökmek istedim. Bir nevi sohbet havasında geçmesi için... Siz de selametle kalın, Allah'a emanet olun.
 

Hakendiş

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2008
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Mutmainneye çıkmak için yine Ehlullah buyurmuştur: "Himmet-i Rical" gerek.. Erlerin himmeti.. Bir Merdan-ı Hüda'nın desteği, nazarı, himmeti, sohbeti gerek..

Meselenin özü bu cümle...

Allah razı olsun kardeşim...


Allah razı olsun kardeşim, hele hele bu zamanda bu ihtiyaç daha fazla... Bir yere bağlanmak çok önemli... Eskiden şahsi bağlanma daha çok söz konusuyken bu zamanda bu bağlanma, daha çok şahs-ı manevi şeklinde tezahür ediyor. Çünkü böyle gerekiyor. Topluluğu bir şahıs olarak kabul edip, birbirimize kuvvet vermek, birbirimizin maneviyatından feyiz almak, ihlas ve sadakatle hep beraber davaya sahip çıkmak... Böylelikle nefsin ve şeytanın boyunduruğundan kurtulmak daha kolay oluyor inşaAllah. Bu zamanda cemaatlerin fonksiyonu o kadar önemli ki...


Allah'a emanet olun...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt